Amasya, Amasya ilinin merkezi olan şehirdir. 2020 itibarıyla Amasya şehir merkezi 147.266 nüfusa sahiptir.
Orta Karadeniz Bölümü’nde yer alır. Anadolu’nun eski yerleşim alanlarından biridir. Hititlerden başlayarak çeşitli uygarlıkların merkezi olmuştur. Kentin bilinen en eski adı, söylendiği biçimi ile günümüze kadar hiçbir değişikliğe uğramadan gelen Amasya’dır. Eski kayıtlarda ve buluntularda Amesseia – Amacia – Amaccia ismi okunmaktadır. Amasya isminin açık bir şekilde okunduğu, Pers, Pontos ve Roma İmparatorluğu dönemlerinde ticarette kullanılan gümüş ve bronz sikkeler (paralar) üzerinde görmek mümkündür.
Bazı sikkeler üzerinde Amaccia veya Amacia isimlerine rastlanılmaktadır. Amasya’nın fethinden önce ve sonrasında da Türkler, Amasseia’yı veya Amaccia, Amacia Türkçede söylendiği gibi Amasya yapmışlardır.
Tahminen MÖ 60 ve MS 19. yıllarda Amasya’da doğduğu bilinen ve Coğrafya ilminin mucidi olarak tanınan Strabon, yazdığı ünlü coğrafya kitabında Amasya’dan Amasseia olarak söz etmektedir.
Tarihçe
Amasya ve çevresi çok farklı jeolojik dönemlerin ortamlarında oluşmuş birbirinden çok farklı kaya toplulukları ile zengin ve oldukça karmaşık bir jeolojik yapıya sahiptir. Bölgede gözlenen kaya birimleri günümüzden yaklaşık olarak 430 milyon yıl önce oluşmuştur. Amasya, “Sakarya Kıtası” olarak isimlendirilmiş eski bir kıtanın doğu uzantısını oluşturan; batıda Çankırı havzası, güneyde Neotetis okyanusunun sınırı, kuzeyde ise Kuzey Anadolu Fayı ile sınırlanan Tokat masifinde yer almaktadır. Bu gerçekten görkemli coğrafik bölge, “Pontidler” olarak adlandırılan ve tüm Karadeniz şeridi boyunca izlenen dağ kuşağının bir parçasıdır.
Amasya hem Yeşilırmak Nehri’nin ana kollarının birleştiği hem de dağların birleştiği bir noktadadır. Bunun jeolojik ve üretim kültürü bakımından karşılığı şudur: Amasya engebeli bir yüzey şekline sahiptir ama bu kentin düzlükleri hem tarımsal üretim, hem yaşama kültürü bakımından verimli ve zengindir.
Amasyalı aristokrat bir ailenin çocuğu olan Strabon, Amasya’da doğmuştur. Strabon Nysalı Aristodemos, Seleukialı Xenorcos, Tyrannion gibi dönemin ünlü eğitimcilerinden dersler almıştır. Nil yöresini gezen Strabon’un gençken kendi vatanı olan Amasya’ya, Toros Dağları’ndaki dar geçitlere, o dönemde Augustus’un olduğu Kerinthe’ye gittiği bilinmektedir.
MÖ 44 yılında Roma’ya giden coğrafya bilgini, orada uzun yıllar kalmıştır. Alexandria’da uzun süre kalan Strabon, Anadolu’da Sinop ve Kyzikos, Nikaia, Kapadokya, Tarsus, Seleukia, Mylasa, Alabanda, Trableis, Synnada, Magnesia, Smyrna gibi kentleri de gezmiştir. Strabon’un, tarih, coğrafya ve felsefe konularında çalıştı ve yapıtları vardır. 43 ciltlik tarih çalışması, en önemli yapıtlarındandır. Eserin ilk dört cildi İskender tarihini anlatır. Biyoloji, matematik, astronomi, coğrafya alanlarında yapıtlar üretmiştir. “Geographica” (Coğrafya) pek çok dile çevrilen en ünlü yapıtıdır.
wikipedia
AMASYA’NIN KISA TARİHİ
Avrupalı tarihçiler Maspero ve Morgan’a göre Hitit Konfederasyonunu oluşturan 13 hükümetten biri de Amasit’tir. Amasya Kalesi ve civarı bu hükümetin merkeziydi.
Amasya’da höyüklerde bulunan çanak çömlek, silah kalıntıları ve mimari izler, kentin tarihinin Neolitik ve Kalkolitik çağlara indiğini göstermektedir. Amasya’nın bir akarsu kenarında olması, çeşitli akarsuların yolu üzerinde bulunması, denize ulaşım kolaylığı, daha sonraki yüzyıllarda ipek yoluyla ilişkilenmiş olması gibi doğal özellikleri burada yerleşik yaşamın kurulmasına olanak sağlamıştır.
İlk Tunç Çağı ve Orta Tunç Çağı:
Ovasaray Köyü Hamam Tepesi Höyüğü, Sarımeşe Künbet Höyük, Keşlik ve Ayvalıpınar höyükler ile Suluova ilçesi Kanatpınar Köyü, Devret Höyük ve Deveci Köyü, Yoğurtçu Baba Höyükleri, Amasya’da Kalkolitik Çağa ilişkin önemli veriler sunmaktadır.
Amasya’da, İlk Tunç Çağı’nda (MÖ 3000-2500) yoğun bir yerleşmenin olduğu bilinmektedir. Bu dönem yerleşmelerine merkez ilçedeki Yassı Höyük (Oluz Höyük), Gümüşhacıköy’deki Sallar Höyük, Merzifon, Hayrettin Köyü, Delicik Tepe ve merkeze yakın Kayadüzü höyükleri Göynücek ilçesindeki Gediksaray Höyük, Alakadı Köyü, Türkmenlik Tepe Höyüğü örnek verilebilir.
Amasya, Mezopotamya yazılı belgelerinde, Orta Tunç Çağı’nda (MÖ 2500-2000) “Hatti Ülkesi” olarak bilinen uygarlığın sınırları içerisinde ve Anadolu’da güçlü bir uygarlık kurmuş olan Hattilere ait önemli yerleşmelerden biridir. Amasya Merkez ilçeye bağlı Mahmatlar Höyüğü bu bakımdan önemli bir bulgudur. Daha sonra Amasya’yı da içeren bölgeye egemen olan Hititlere dâhil olmuştur.
Hititlerin Amasya’daki önemli yerleşim yerlerinden biri Amasya Merkez Doğantepe (Zara) Beldesi’dir. Bu beldede bulunmuş olan ve MÖ 1400-1200 yılları arasına tarihlendirilen Hitit Fırtına Tanrısı Teşup’un bronz heykelciği günümüzde Amasya Müzesi’nde sergilenmektedir.
Hitit egemenliğinin son bulmasıyla Anadolu’da başlayan; “Karanlık Çağ” olarak adlandırılan ve 400 yıldan fazla devam eden bir dönemin ardından Friglerin egemenliği en belirgin egemenliklerden biridir. MÖ 750’den sonra siyasal bir güç olarak tarih sahnesine çıkan Frigler, Kral Midas döneminde (MÖ 725-675) sınırlarını genişletmiş ve bunun sonucunda Amasya yöresi de Friglerin egemenlik sahası içerisinde kalmıştır. Frigler, MÖ 676 yılında Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerlerin şiddetli saldırıları karşısında dayanamayarak kısa sürede güçlerini kaybetmiş ve yıkılma sürecine girmiştir. Yeni egemenler Karadeniz Bölgesi’nde yayılmış, bu dönemde Amasya ve civarı da Kimmerlerin egemenlik alanına girmiştir. Kimmerler pek çok yanlarıyla birlikte ağırlıklı olarak savaş araç gereçleriyle anılan bir devir yaratmıştır. Amasya Gümüşhacıköy’ü, İmirler’deki bir kurgandan çıkarılarak Amasya Müzesi’ne getirilen madenî savaş aletleri de bu döneme ait eserlerdendir.
Lidyalılar, Medler, Persler:
Anadolu’daki iki büyük güç olan Lidya ve Med devletleri arasında beş yıl boyunca süren savaş son bulunca Kızılırmak sınır olarak kabul edilmiş ve bunun üzerine Amasya, Pers egemenliğine kadar Medlerin sınırları içerisinde kalmıştır. Kısa süren Med egemenliğinden sonra Amasya, MÖ 547/46 tarihinde Pers İmparatorluğu’nun kurucusu Kyros’un Lidya kralı Kroisos’u yenmesi üzerine Anadolu’nun büyük çoğunluğu gibi Pers idaresi altında kalmıştır. Bu dönemde Amasya yaklaşık iki yüz elli yıl boyunca “Kapadokya Satraplığı” olarak bilinen bölgenin doğu sınırları içerisinde kalmıştır.
MÖ 333 yılında meydana gelen İssus Savaşı’nda; Pers kuvvetlerinin Büyük İskender’in güçleri karşısında yenilmesi sonucunda, Amasya’nın da içinde bulunduğu Kuzey Kapadokya Bölgesi dışında Anadolu’nun büyük bir kısmı Makedonya Krallığı’nın egemenliğine girmiş ve böylelikle tarihte Helenistik Çağ olarak bilinen ve Anadolu’da etkisini daha çok kültürel ve sanatsal boyutta hissettiren bir dönem başlamıştır. Bu dönem, özü itibariyle doğu ile batı inanç ve kültürlerinin sentezi olan bir dönemdir. Büyük İskender’in ölümünden sonra halefleri imparatorluğun birliğini sağlayamamış ve imparatorluk çeşitli krallıklara bölünerek dağılmıştır.
Bu gelişmeler yaşanırken MÖ 301 yılında Pers kökenli Mithridates Ktistes, Mithridates Krallığını kurarak Amasya’yı başkent yapmıştır. Başkentin V. Mithridates Euergetes (MÖ 150-120) döneminde Sinop’a nakledilmesine kadar uzun yıllar Mithridates Krallığı’nın başkenti olarak kalmış olan Amasya’da, büyük bir imar faaliyeti başlamış ve özellikle Mithridates Eupator döneminde bu faaliyetle birlikte şehir bir kültür merkezi haline gelmiştir. Bu dönemde; Mithridates Krallığı ile Roma İmparatorluğu arasında özellikle V. Mithridates zamanında gelişen iyi ilişkiler, Mithridates Eupator döneminde (MÖ 111-63) tersine dönmüş ve bunun sonucunda uzun yıllar süren Mithridates savaşları yaşanmıştır. En son MÖ 63 yılında Mithridates Eupator ile Romalı General Pompeius’un orduları arasında yapılan savaşta Eupator’un yenilmesi üzerine Amasya, Roma askerleri tarafından işgal edilerek tahrip edilmiş, Pompeius, Mithridates Krallığı’nın egemenliğine son vererek topraklarını Bithynia bölgesiyle birleştirerek Bithynia-Mithridates Eyaleti’ni oluşturmuş, Amasya ve civarı Roma egemenliği altına girmiştir.
Roma İmparatorluğu ve Bizans Devri:
Parthların Karia’ya kadar olan bölgeyi işgal etmeleri üzerine Roma İmparatoru Antonius’un kuvvetleri Parthları yenerek onları Anadolu’dan atmıştır. Bu olaydan sonra Anadolu’ya gelen Antonius, Parthların saldırılarını önlemek amacıyla kendi toprakları ile Parthlar arasında tampon bir bölge oluşturmak için bazı küçük krallıklar kurdurmuştur. MÖ 39 yılındaki bu gelişmeye göre; içinde Amasya’nın da bulunduğu Mithridates Bölgesi, II. Pharnakes’in oğlu Darius’a verilmiştir.
MÖ 25 yılında İmparator Augustus (MÖ 27-MS 14) kendisine bağlı Provincia Galatia Eyaleti’ni kurarak birçok bölgeyle birlikte Mithridates Galaticus Bölgesi’ni de bu eyalete bağlamıştır.
Roma İmparatorluğu döneminde eyalet statüsünde olan Amasya, aynı zamanda eyaletler arası yol sisteminin de merkezi konumuna gelmiştir. Örneğin Galatya ve Kapadokya yolları Amasya’da son bulmaktadır. Amasya’da İmparator Domitianus’tan (MS 81-96) itibaren Severus Alexander (MS 222-235) dönemine kadar şehir sikkeleri darp edildiği de bilinmektedir. Bu sikkelerden birçoğu günümüzde Amasya Müzesi sikke koleksiyonunda yer almaktadır.
Amasya şehri; İmparator Diocletianus sonrasında Diospontus’un dinsel ve idarî merkezi durumuna gelmiş ve 8. yüzyıldan itibaren ise Bizans’ın askerî vilâyetlerinden (thema) olan Armeniakon Kaleleri arasında yer almıştır.
Anadolu Selçuklular ve Beylikler Devri:
Büyük Selçuklu ordusunun 1071 Malazgirt Savaşı’nı kazanması üzerine Sultan Alparslan’ın mahiyetinde bulunan üst düzey komutanlar, Anadolu içlerine doğru akınlara başlamıştır. Bu akınlar sonucunda Anadolu’daki Bizans egemenliği sona ermiş ve kazanılan topraklarda, fetihleri yapan komutanlar Selçuklu Devleti’nin izniyle içişlerinde bağımsız beylikler kurmuşlardır.
Bu süreçte Amasya ve civarı Danişmend Ahmet Gazi tarafından fethedilerek bölgede Türk egemenliği dönemi başlamıştır. Danişmendliler’in yaklaşık yüzyıl süren egemenlik dönemi Selçuklu Sultanı II. Kılıç Arslan’ın 1175 yılında Amasya’yı ele geçirmesiyle sona ermiştir. Amasya da Selçuklu egemenliği altına girmiştir. II. Kılıç Arslan uzun süren saltanatı sırasında Selçuklu Devleti’ni on bir oğlu arasında paylaştırmıştır. Bu paylaşım sırasında Amasya Nizameddin Argunşah’ın hissesine düşmüştür. Nizameddin Argunşah’ın kardeşi II. Rükneddin Süleymanşah’ın (1196-1204) Selçuklu saltanatını ele geçirmesi üzerine birçok yöre gibi Amasya da bu sultana bağlı bir il haline gelmiştir.
Babai İsyanı, Moğollar, Eratna Devleti:
Anadolu Selçuklu Hükümdarı Alâeddin Keykubad, Moğolların bir tehdit unsuru haline gelmesi üzerine olası bir Moğol saldırısına karşılık komşusu Harezm beylerinin deneyimlerinden yararlanmak amacıyla bazı illeri onlara timar (dirlik) olarak vermiştir. Amasya bu dönemde timar olarak Bereket Han’a verilmiştir.
Sultan Alaaddin Keykubad (1220-1237) sonrasında ülkenin iyi yönetilememesi Selçuklu Devleti’nde bazı toplumsal olayların meydana gelmesine neden olmuştur. Babaîlerin isyanı bu dönemde ve daha sonraki dönemleri önemli ölçüde etkileyecek büyük bir ayaklanmadır. Baba İlyas önderliğinde başlayan bu başkaldırıda, Baba İshak hareketi Kefersud Köyü’nden başlatmış ve bu başkaldırı süresince yaşanan gelişmelerde Amasya önemli bir tarihi mekan olarak olaylara tanıklık etmiştir. Başkaldırının büyüyerek yayılması sonucu, Sultan II. Gıyaseddin Keyhüsrev (1237-1246) ihtiyaten Kubadabad Kalesi’ne çekildi. Bu sırada Amasya Subaşılığı’na atanan Armağanşah hareketin bastırılması için görevlendirildi. Sonuçta bastırılan Babaîler başkaldırısının önderi Baba İlyas, Hacı Armağanşah tarafından tekkesinde ele geçirilerek Amasya Kalesi burçlarına astırıldı.
Selçuklu Devleti’nin 1243 Kösedağ Savaşı’nda Moğollara yenilmesinden sonra Anadolu’nun neredeyse her yanı yağmalanmaya başlanmış ve Selçuklu Devleti yarım yüzyılı geçkin bir süre Moğollar tarafından yağmalanmış ve bundan Amasya da etkilenmiştir.
Anadolu’yu işgal etmiş olan Moğollar daha çok Amasya’nın da içinde bulunduğu Orta Anadolu Bölgesi’ne yerleşmişlerdir.
İlhanlı hükümdarı Ebu Said Bahadır Han’ın 1335 yılında ölümü sonrasında, İlhanlıların Anadolu genel valisi bulunan Sultan Alâeddin Eratna bağımsızlığını ilan ederek Eratnalılar Devleti’ni kurmuş ve Amasya 1341 tarihinde Eratnalılar’ın egemenliği altına girmiştir. Sultan Eratna’dan sonra devlet yönetimi otoritesini önemli ölçüde yitirmiş, bozulmalar yaşanmıştır. Eratna Devleti naibi Kadı Burhaneddin ile 1381 yılında yaptığı savaşta hayatını kaybeden Hacı Şadgeldi Paşa’dan sonra oğlu Fahrettin Ahmet Bey Amasya Emirliği görevini üstlenmiştir.
Osmanlı Devri:
1.) Mühimme Defterlerinin Tanımı
Mühimme Defterleri, Osmanlıların Divan-ı Hümayun’da kararlaştırılan
hususlar üzerine padişahın onayı alındıktan sonra düzenledikleri fermanların
suretlerinin kaydedildikleri defterlerdir.1 Osmanlı merkez karar organı olan Divan-ı
Hümayun’da dahilî ve haricî meselelere ait siyasi, askerî ve sosyal önemi haiz bir
çok konunun müzakere edilip karara bağlandığı defterler olan Mühimme
defterlerinde bir çok konuya ait hükümler bulmak mümkündür. Konuların veya
hükümlerin hangi kritere göre mühim sayılıp deftere kaydedilme gereği duyulduğu
konusu netleşmiş değildir. Divan kalemlerinin şefi olan Reisülküttab’ın “önemli
iş”den saydığı konuların yazımı ile mühimme defterleri oluşmuştur. Bugün bize hiç
de önemli gelmeyen bazı konuların o günün şartları içerisinde önemli sayıldığını
görmek mümkündür.
2.Osmanlı Arşivi’nde (H. 961-1333, M. 1553-1915) tarihleri arasında tutulmuş
419 adet Mühimme Defteri mevcuttur.3 Mühimme Defterleri koleksiyonu
Cumhurbaşkanlığı Arşivi’nde bulunmakla beraber günümüze ulaşabilen en eski
tarihli iki mühimme defteri Topkapı Sarayındadır. Cumhurbaşkanlığı Arşivi’ndeki
(H. 961, M. 1554) başlayan defterler tek bir seri içinde toplanmış değildir. (H. 961-
1323, M. 1554-1905) yılları arasındaki 266 ciltlik mühimme tasnifinden başka
aslında mühimmeler arasında yer alması gerekirken sonradan bulunduğu için ayrı bir
tasnif haline getirilen on yedi defterden ibaret Mühimme Zeyli mevcuttur.4
2.Mühimme Defterleri Türleri
Osmanlı Arşivi’ndeki defter fonları arasında çok önemli bir yeri olan Mühimme
Defterleri, hükümlerin ortaya çıkmış olduğu divanlara göre dört ayrı grupta
değerlendirilir:
1. Mühimme Defterleri:
Padişahın payitahtta bulunduğu sırada, Sadrazam
başkanlığındaki Divan toplantısından çıkan emirlerin kaydedildiği defterlerdir.
2. Rikâb Mühimmesi: Sadrazamın sefer veya başka bir sebeple payitahttan ayrılırken
yerine vekil olarak bıraktığı Rikâb kaymakamı veya Sadâret kaymakamı denilen
görevli başkanlığında toplanan Divan’da alınan kararların yazıldığı defterlerdir.
3. Ordu Mühimmesi: Ordu ile birlikte sefere çıkan sadrazamın sefer sırasında
düzenlediği Divan toplantılarında alınan kararların yazıldığı defterlerdir.
4. Kaymakamlık Mühimmesi: Padişah ve sadrazamın aynı anda Dersaâdet’ten
ayrıldığında, devlet işlerini idare etmek üzere tayin edilen Sadâret kaymakamının
düzenlediği Divanlarda alınan önemli kararların yazıldığı defterlerdir.5
5 Genç vd., Başbakanlık Osmanlı Arşiv Rehberi, s. 7.3
BİRİNCİ BÖLÜM
OSMANLI ÖNCESİ VE OSMANLI İDARESİNDE AMASYA
1.1.Amasya’nın Coğrafi Özellikleri
Amasya, Karadeniz Bölgesinin, Orta Karadeniz Bölümünde yer almaktadır.
Toplamda 5690 km karelik alana sahip olan Amasya kuzeyden Samsun, doğudan ve
güneyden Tokat, batıdan Çorum ve güney batıdan Yozgat illeriyle komşudur.6
Amasya, kuzeyde Kırklar Dağı ile güneyde Sakarat Dağı arasında,7
deniz
seviyesinden 400 m. yükseklikte Yeşilırmak’ın açtığı iki tarafı yüksek kayalıklarla
çevrili doğu-batı istikametinde dar bir vadide kurulmuş şehirdir. Şehrin kuzeyinde
yükselen dik kayalıklara oyulmuş mağara ve kral mezarları ve bunların üstünde
bulunan kale dikkati çekmektedir.8 Amasya Kalesi Hitit krallarından Amas
zamanında yaptırılmış ve daha sonra Karsan döneminde ek ve tamirler geçirmiştir.9
Strabon’un verdiği bilgiye göre ise Pontus Kralı Mitridates Ermeni Krallığı sınırına
kadar yetmiş beş kale yaptırmıştır ve Amasya Kalesi de bunlardan biridir.10
Amasya’nın güneyi yani Yeşilırmak’ın sağ kesimi daha az meyilli ve düz
olduğundan yerleşmeler daha ziyade bu istikamette olmuştur.
11 1.2.Amasya İsminin Kökeni
Şehrin adı ilk kez Hitit yazılı belgelerinde “Hakmiş” olarak geçer.
Amasya’nın Frigler, Medler ve Persler dönemi ile ilgili olarak kesin bilgiler
olmamakla beraber Amasya ismi yazılı olarak Helenistik dönemde Pontus sikkeleri
üzerinde görülür. M.Ö. II. Yüzyılda Mitridates döneminde Amasya adına sikke
bastırılmış ve üzerinde AMAİA-AMASEİA, yine M.Ö. 65 yılında basılmış olan
6 Asım Çoban, “ Sosyo-Ekonomik Verilere Göre Karadeniz Coğrafi Bölgesinde ve Türkiye’de
Amasya”, I. Amasya Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 2. Kitap, 2007, s. 967.
7 H. İbrahim Zeybek, “ Jeomorfolojik Faktörlerin Amasya Şehrinin Kuruluşu ve Gelişimi Üzerine
Etkileri” I. Amasya Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 2. Kitap, 2007, s.919.8
İlhan Şahin ve Feridun Emecen, “Amasya”, DİA, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, III, İstanbul
1991, s.1.9
Adnan Gürbüz, “Toprak Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”,
(Yayımlanmamış Doktora Tezi), Ankara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 1993, s. 17.
10 Fuat Er, “XV. Ve XVI. Yüzyılda Amasya”, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), Gazi Üniversitesi
Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara 2009, s. 32
11 Şahin-Emecen, “Amasya”, s.
1.4
ve halen Amasya müzesi sikke koleksiyonunda kayıtlı olan sikkelerde AMAEİA
yazıları okunmaktadır.12
Roma döneminde Amaseia ismi değişikliğe uğramadan AMACIAC (Amasia)
olarak kullanılmıştır. Örneğin imparator Septimus Severus, Caracalla ve Severus
Alexander dönemlerinde basılan sikkelerde “Amacıac” ismi görülür. Bizans,
Selçuklu, İlhanlı, Beylikler13 ve Osmanlı dönemlerinde de şehrin isimi değişikliğe
uğramadan günümüze kadar gelmiştir.14
Amasya tarihi yazarı Hüseyin Hüsameddin ise, Amasya şehrinin Amas isimli
birisi tarafından kurulduğunu ve bu kişinin Hitit Türklerinden olduğunu iddia eder.
Ayrıca Amasya şehrini Medinetü’l Hükema (Akıl ve hikmet şehri), Bağdadü’r-Rum
(Anadolu’nun Bağdat’ı), Rumiyye-i Suğra (Küçük Roma), Ermeniyye-i Kübra
(Büyük Armanyak şehri), Daru’l-İzz (Değerli, yüce, ulu), Daru’n Nasr (Nusret ve
zafer yurdu), Daru’l Fütuh (Fetihlerin merkezi), Kasru’s-Selatin (Padişahların
köşkü), Hısnü’l-Mir’at (Aynalı Hisar), Kubbetü’l-Ulema ve Türbetü’l-Evliya
(Alimlerin ve evliyaların merkezi) gibi çeşitli adlarla nitelendirmiştir.15
1.3.Osmanlı Devleti Egemenliğine Kadar Amasya
Amasya’nın bilinen tarihi M.Ö. 3000 yılına kadar inmektedir. Şehrin kimler
tarafından kurulduğu kesin olarak bilinmemesine rağmen, M.Ö. 211 – 190 yılları
arasında yaşayan Roma İmparatoru Severus’a ait olan bir sikkede şehrin
kurucusunun Yunan tanrısı Hermes olduğu belirtilmektedir. M.Ö. 60 – M.S. 19 yılları
arasında yaşayan ve Amasya’da doğan Strabon’un eserinde, şehrin Amazonlardan
Amasis tarafından kurulduğu belirtilmektedir.16 Bu dönemde Amasya’da Hattiler
hüküm sürmüşlerdir.17 Hititler zamanında ise Amasya, Hitit konfederasyonunu
oluşturan on üç şehir devletinden biri olmuştur.
12 Ahmet Yüce, Amasya Müzesi, Amasya Valiliği Kültür Yayınları, Amasya 2004, s.6.
13
Bir söylentiye göre, Amasya’nın ilk fatihi Melik Danişmend Ahmet Gazi’nin şehirde ikamet eden
hanımı “Ümmüasya” dolayısıyla onun ismi ile anılan şehre, zamanla Amasya denmiştir. Bkz., AbdiZade Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, C. I, (Haz. Mesut Aydın ve Güler Aydın), Amasya
Belediyesi Kültür Yayınları, Amasya 2007, s. 10.
14 Er, “XV. Ve XVI. Yüzyılda Amasya”, s. 14-15.
15 Hüseyin Hüsameddin, Amasya Tarihi, C. I, s. 9-13.
16 Füruzan Kınal, Eski Anadolu Tarihi, Ankara, TTK Yayınları, 1962, s. 113.
17 Ekrem Akurgal, Anadolu Kültür Tarihi, Ankara, TÜBİTAK Yayınları, 1998, s. 17.
5
M.Ö. 1200 – 700 yılları arasında Frigler, daha sonra Kimmerler, Lidyalılar ve
M.Ö. 585 yılında Perslerin hâkimiyetine giren Amasya, M.Ö. 291’de kurulan Pontus
Krallığının başkenti olmuş ve iki yüz yıl bu konumunu muhafaza etmiştir.
Şehir, M.Ö. 25 – M.S. 395 yılları arasında Roma İmparatorluğu döneminde
gelişimini sürdürmüştür.18 M.S. 395-1071 yılları arasında Bizans döneminde ise,
Hristiyanlığın önemli merkezlerinden biri olmuştur. VIII. yüzyıldan itibaren Bizans
Devleti’nin askerî merkezlerinden biri durumuna gelmiştir.19 Bizans’ın hâkimiyeti
döneminde Emevilerin ve Abbasilerin Anadolu’ya yaptıkları akınlardan Amasya
bölgesi de etkilenmiştir. Ancak bu ordular geçici başarılar elde etmişlerdir. Bölge,
Türklerin Anadolu’ya girmelerine kadar Bizans’ın elinde kalmıştır.20
1071 Malazgirt Savaşından sonra Türk toplulukları kitleler halinde
Anadolu’ya yerleşmeye başlamışlardı.21 Alp Arslan’ın komutanlarından Melik
Ahmed Gazi’ye Malatya, Sivas, Kayseri, Tokat, Çorum, Çankırı ve Kastamonu
şehirleri ikta olarak verilmişti.22
Amasya’nın Bizans hakimiyetinden Danişmendlilere geçişi
Danişmendnameye ve ona dayanan kaynaklara göre 1075 yılıdır.23 Amasya’nın
Danişmendler tarafından fethinden sonra Horan ve Havarizm’den gelen Türkmen ve
Türk boyları buraya yerleştirilmiş ve böylece hızlı bir şekilde Danişmendlilerin
nüfusu güçlenmeye başlamıştır.24 Bu dönemde Anadolu’yu yağmalayarak Amasya
önlerine kadar gelen Haçlı kuvvetlerini Danişmend Gazi ve I. Kılıçarslan birleşerek
1101 yılında Merzifon ve Amasya arasında mağlup etmişlerdir.25 Danişmendliler ile
Selçuklular bir taraftan Haçlılara karşı birlikte hareket ederken bir taraftan da iç
rekabet devam ediyordu.26 Danişmendlilerin Selçuklular karşısında zayıflaması
üzerine Anadolu Selçuklu Sultanı I. Mesud, 1143 yılında tüm Danişmend ülkesini ele
geçirmiştir.27 Danişmend Devleti’nin Anadolu Selçuklu hâkimiyetine geçmesinden
18 Kınal, Eski Anadolu Tarihi, s. 227-262.
19 Sibel Kavaklı, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya (Şer’iyye Sicillerine Göre), Hiperlink
Yayınları, 2015 s. 45.
20 Şahin Uçar, Anadolu’da Bizans İslam Mücadelesi, İstanbul, İşaret Yayınları,1990, s. 67-68
21 Gürbüz, “Toprak Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, s. 19.
22 Kamil Şahin, “Amasya’nın Danişmendliler Tarafından Fethi ve Amasya’da Yapılan İlk Çevre
Düzenlemesi”, I. Amasya Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 2. Kitap, 2007, s. 146.
23 Er, “XV. Ve XVI. Yüzyılda Amasya”, s. 21.
24 Ülkü Duman, “Anadolu Selçuklu Devrinde Amasya Şehri” (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi),
Niğde Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Niğde 2010, s. 12.
25 Er, “XV. Ve XVI. Yüzyılda Amasya”, s. 22.
26 Duman, “Anadolu Selçuklu Devrinde Amasya Şehri”, s. 14.
27 Mükremin Halil Yınanç, “Danişmendliler”, İA, III, MEB Yayınları, 1977, s. 469.
6
sonra Sivas’ın merkez olduğu bölge, Kayseri, Niksar, Tokat, Amasya, Sinop ve
Çorum “Danişmend Vilayeti” olarak adlandırılmıştır. Anadolu Selçuklu Devleti’nin
yıkılışına kadar şehir ve bulunduğu bölgeyi etkileyen en önemli olay, 1240 yılındaki
Babai ayaklanması ve 1243 yılındaki Moğol istilasıdır.28
1243 Kösedağ Savaşı’ndan sonra Anadolu’yu işgal eden Moğollar şehri
zaptettiler ve böylece şehir Moğol valileri tarafından idare edilmeye başlandı. Daha
sonra Sivas’ta hüküm süren Eretna Devleti’nin idaresinde kaldı.(1344) Eretnaoğlu
Ali Bey’i yenen Emir Hacı Şadgeldi tarafından ele geçirildi.(1360) Ardından Hacı
Şadgeldi ve onun müttefiki olan Melik Ahmed ile Kadı Burhaneddin arasındaki
siyasi mücadelelere sahne oldu. Şadgeldi’nin ölümü üzerine oğlu Ahmed, Osmanlı
Sultanı Yıldırım Bayezid’in desteğini alarak şehri Kadı Burhaneddin’e karşı müdafaa
etti.29
Osmanlı Devleti döneminde Amasya’ya ilişkin gelişmeler, Kadı
Burhaneddin’in, Candaroğulları ve Karamanoğullarının Osmanlılar aleyhine harekete
geçmeleriyle I. Murad’ın 1386 yılında Anadolu hareketine girişmesi ile
başlamaktadır. Her ne kadar Amasya ve çevresinin Yıldırım Bayezid’in padişahlığı
zamanında Osmanlılara geçtiği sanılsa da bu bilgi yanlıştır. Candaroğulları beyliğine
son veren I. Murad, daha sonra da Osmancık, Gümüş ve Amasya’nın Osmanlı
hâkimiyetini kabul etmelerini bildirmeleri üzerine bu bölgeye şehzâdesi Yıldırım
Bayezid’i göndermişti. Şehzâde Bayezid 1386 yılında gelerek Amasya ve bölgesinin
Osmanlı Devleti’ne ilhakını sağlamıştır. Böylece I. Murad zamanında merkezi
Amasya olmak üzere kurulan “Rum Eyaleti”nin ilk valisi Şehzâde Bayezid
olmuştur.30
1.4.Osmanlı Devleti Egemenliğinde Amasya
1.4.1. XVII. Yüzyıla Kadar Amasya
Anadolu’ya gelen Timur tehlikesine karşı Osmanlı Devleti’nin doğu sınırı
sayılan Sivas ve Amasya’nın şehzadelerin yönetimine verilmesi uygun görülmüş ve
Sivas’a şehzade Mustafa Amasya ise şehzade Çelebi Mehmet gönderilmiştir.31
28 Mustafa Akdağ, Türkiye’nin iktisadi ve İctimai Tarihi, İstanbul, YKY Yayınları, 2010, s. 43-76.
29 Şahin-Emecen, “Amasya”, s.1.
30 Kavaklı, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya (Şer’iyye Sicillerine Göre), s.47.
31 Gürbüz, “Toprak Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, s. 26.
7
1402 yılında yapılan Ankara Savaşı’nın ardından Osmanlı Devleti’nin Fetret
Dönemine girmesi Amasya’daki Osmanlı hakimiyetini kısa süreli etkilemiştir.32 1402
Ankara Savaşı’nda Yıldırım Bayezid’in Timur’a esir düşmesi üzerine, savaşa katılan
Çelebi Mehmed, kuvvetleriyle birlikte Amasya’ya çekildi. Hatta kardeşleri İsa ve
Süleyman’a karşı yaptığı taht mücadelelerinde burayı hareket üssü olarak
kullanmıştır. Bundan sonra ise şehir XVI. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlıların Doğu
sınırlarında stratejik bir merkez olarak önem kazandı.33
Çelebi Mehmet, 1413 yılında tahta çıktıktan sonra Amasya Beylerbeyliğine
Lalası Yörgüç Paşayı tayin etti. Paşa bu dönemde Amasya ve çevresinde Kızıl Koca
Oğulları namıyla bilinen ve eşkiyalık yapan Türkmen toplulukları ile mücadele etti.34
II. Bayezıd dönemi kardeşi Cem Sultan ile olan taht mücadelesi, Memlüklerle savaş
ve Şah İsmail’in etkisiyle ortaya çıkan Alevi isyanları ile geçmiştir. I. Selim
döneminde Şah İsmail’e karşı çıkılan Çaldıran Seferi ile Safevilerin Anadolu’daki
emellerine büyük bir darbe indirildi.35
Amasya ve civarında meydana gelen bu isyanların önlenmesi ancak Kanuni
Sultan Süleyman dönemindedir. 1538 yılında Manisa sancakbeyi olan Şehzâde
Mustafa’nın Amasya’ya tayini ile birlikte Sivas’a bağlılığı kesilen Amasya, Çorum,
Canik, Karahisar-ı Şarkî sancaklarını içine alan müstakil bir vilayet haline
getirilmişse de Şehzâde Mustafa’nın 1553 yılında öldürülmesinden sonra yeniden
eski halini almıştır.36
XVI. yüzyılın son dönemlerinde Amasya ve içinde bulunduğu bölge Celali
isyanlarından dolayı büyük güvenlik sorunlarıyla karşı karşıya kaldı. Bu güvenlik
sorunu bölgede sosyal ve ekonomik hayatı olumsuz bir şeklide etkiledi. İsyanlar
Kuyucu Murat Paşa’nın almış olduğu sert tedbirler ile bastırılabildi.37
32Orhan Kılıç, “Osmanlı Döneminde İdari Uygulamalar Bağlamında Şehzadelerden Mutasarrıf
Paşalara Amasya Sancağının Yönetimi ”, I. Amasya Araştırmaları Sempozyumu Bildirileri, 2. Kitap,
2007, s.43.
33 İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, C. I, TTK Yayınları, Ankara, 1994, s.347.
34 Er, “XV. Ve XVI. Yüzyılda Amasya”,s. 27
35 Gürbüz, “Toprak Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, s. 30-32.
36 Kavaklı, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya (Şer’iyye Sicillerine Göre)”, s. 49.
37 Adnan Gürbüz, “Osmanlı Klasik Döneminde Amasya”, Amasya İl Yıllığı, Amasya 2007, s. 166.
8
1.4.2. XVII. Yüzyılda Amasya
1.4.2.1 İdari Yapı
1386 yılında Osmanlı hâkimiyetine giren Amasya, Rum Beylerbeyliği’ne
dahil edilmiştir. 1413 yılında oluşturulan Rum Beylerbeyliği, Anadolu ve Rumeli
beylerbeyİliklerinden sonra kurulan üçüncü beylerbeyiliktir. Başlangıçta bu
beylerbeylik içinde Amasya dışında Tokat ve Sivas bulunurken, II. Murad’ın
saltanatının sonlarına doğru Çorum ve Canik bölgeleri de beylerbeyliğe katılarak
eyaletin sınırları genişlemiştir. Daha sonra da Karahisar-ı Şarkî eklenmiştir.
Tablo 1. Rum Beylerbeyliğinin Sancak Teşkilatlanması38
Sancağın Adı 1413 1527 1551 1568-1831
Amasya X X X X
Sivas X X X X
Canik X X X X
Çorum X X X X
Divriği ve
Darende
X X X
Arabgir X X
Bozok X X
Kemâh X
Malatya X
Bayburd X
Gerger ve
Kahta
X
Trabzon X
Karahisar-ı
Şarki
X X
Tokat X
Amasya, bir “Şehzâde Sancağı” olarak kuruluşundan itibaren, bu
beylerbeyliğin merkezi olmuştur. Şehzâdelerden sonra Rum beylerbeylerinin de
burada oturması Amasya’ya bir de, “Paşa Sancağı” unvanının verilmesini
sağlamıştır. Bu durum 1518 yılına kadar devam etmiştir. Celali hareketlerinin bu
yıllarda ortaya çıkıp yoğunlaşması ve şehzade Ahmed’in oğlu şehzade Murad Bey
taraftarlarının Sivas, Darende ve Arapgir havalisinde toplanması sebebiyle Sivas
önem kazanmış “paşa sancağı” değişmiş ve Sivas olmuştur. Amasya sancağı Sivas’a
bağlı duruma gelmiştir. Bu konum, Kanuni’nin oğlu Şehzâde Mustafa’nın Amasya
38 Kılıç, “Osmanlı Döneminde İdari Uygulamalar Bağlamında Şehzadelerden Mutasarrıf Paşalara
Amasya Sancağının Yönetimi”, s. 45.
9
valisi olarak tayin edildiği 1538 yılına kadar sürmüş ve Amasya, bu atama ile
Sivas’tan idarî bakımdan ayrılarak müstakil bir eyalet olmuştur. Çorum, Canik,
Karahisar-ı Şarkî sancakları Amasya vilayetine bağlı olup, Tokat voyvodalığı
müstakil bırakılmıştır. 1553 yılında şehzade Mustafa’nın öldürülmesi ile Amasya
yeniden Rum Beylerbeyliğine bağlanmıştır.39
Tablo 2. Amasya Sancağının Kaza ve Nahiyeleri40
1480 1510 1576 1642
Vilayet-i Amasya Kaza-i Amasya Kaza-i Amasya Kaza-i Amasya
Nh. Akdağ Nh. Akdağ Nh. Akdağ Nh. Akdağ
Nh. Argoma Nh. Argoma Nh. Argoma Nh. Argoma
Nh. Bergoma ve
Yavaş
Nh. Bergoma ve
Yavaş
Nh. Bergoma Nh. Ezinepazarı
Nh. Geldiklan Nh. Geldiklan Nh. Yavaş Nh. Nefs-i
Geldiklan
Nh. Kelikras K. Bazı Geldiklan
Nh. Aştakul K. Merzifon
K. Merzifon K. Gümüş
K. Gümüş K. Kedeğra
K. Kedeğra K. Merzifon K. Zeytun
K. Zeytun K. Gümüş K. Lâdik
K. Lâdik K. Kedeğra K. Merzifonâbâd
K. Zeytun K. Kelikras
K. Lâdik K. Zunnûnabâd
K. Simre-i Lâdik
Klasik dönem sonrasında (1300-1600), XVII. yüzyılın ikinci yarısında,
Amasya sancağında, idarî anlamda göze çarpan ilk önemli değişiklik, sancakbeyinin
kimliğinde ve sancağın tevcih şeklinde yaşanmıştır. XVI. yüzyıl ile XVII. yüzyılın
başlarında Amasya sancağına, sancakbeyi olarak genellikle dergâh-ı âlî
müteferrikaları, defter kethüdaları gibi kullar “bey” unvanıyla atanırken, XVII.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren “paşa” unvanlı kişiler sancağa atanmaya
başlamışlardır. Bu dönemden itibaren sancak, paşa ünvanlı vezir ya da eski
beylerbeyilere “ber-vech-i arpalık” şeklinde tevcih edilmiştir.
XVII. yüzyıldan itibaren paşa unvanlı vezirler ya da eski beylerbeylerine
Amasya sancağının arpalık olarak tevcih edilmesi, klasik dönem uygulamalarının
dışında, yeni bir uygulamadır. Bu durumun sebebi, yüzyılın ilk çeyreğinden sonra
yüksek derecelerde görev almaları gereken üst düzey yöneticilerin sayılarının artmış
39 Kılıç, “Osmanlı Döneminde İdari Uygulamalar Bağlamında Şehzadelerden Mutasarrıf Paşalara
Amasya Sancağının Yönetimi ”, s. 44.
40 Kavaklı, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya (Şer’iyye Sicillerine Göre)”, s. 73.
10
olmasıdır. Bu dönemden itibaren vali olması gereken ve boş eyalet bulamayan birçok
bey ya da paşaya bazı sancakların idarî gelirleri “arpalık” olarak verilmeye
başlanmıştır. XVII. yüzyılda devlet, beylerbeyilerini desteklemeye devam etmiş,
arpalık uygulaması ile taşradaki denetimini artırmayı amaçlamıştır.
XVI. yüzyılın sonlarından itibaren asayiş bozukluğunun artması dolayısıyla
subaşına destek kuvvet olarak, “yasakçılar” verilmiştir. Yasakçı görevi, şehir
asayişinde subaşı ve kadının yardımcısı olarak klasik dönemden farklı bir uygulama
olarak ortaya çıkmıştır.41
Tablo 3. Sicillerde Tespit Edilen Sancakbeyi ve Mütesellimleri42
Hüküm Tarih Sancakbeyi Mütesellim
8/7/4 15 Zi’l-kade 1052 Paşa oğlu Ahmed
10/95/1 Evâhir-i Rebîü’lâhir
1064
Hasan Paşa
11/121/2 13 Safer 1066 Kayseri sancağına
mutasarrıf olan
Ahmed
11/122/1 19 Muharrem
1066
İbrahim Ömer Ağa
12/4/1 Gurre-i Receb
1068
Muslı Ağa
12/14/1 Gurre-i Şevvâl
1068
Osman Paşa İbrahim Ağa
12/54/1 12/54/1 21 Rebîü’levvel1069 Mustafa
Ahmed Ağa
12/62/2 Evâil-i Şaban
1069
Malatya sancağına
mutasarrıf olan
Mehmed
13/142/1 7 Şevvâl 1071 Osman Ağa
13/171/1 19 Şaban 1072 Hüseyin Ağa
19/1/4 Hasan Ağa
19/88/2 Evâil-i Safer
1100
Hasan Ağa’nın azli
ile Nasuh Ağa
19/97/2 Evâhir-iRamazân
1100
Osman Bey
19/1/5 25 Şaban 1101 Ali Ağa
20/6/4 Gurre-i Zi’l-kade
1104
Ali Ağa’nın azli ile
Seyyid Hasan Ağa
20/7/2 11 Rebîü’l-âhir
1105
Sivas Beylerbeyi
Mehmed
Mehmed Ağa
20/37/1 18 Ramazân 1105 Eski Çavuşbaşı
Mehmed Paşa
Mehmed Ağa
41 İlber Ortaylı, Türkiye Teşkilat ve İdare Tarihi, Ankara, Cedit Neşriyat, 2008, s. 285.
42 Kavaklı, “XVII. Yüzyılın İkinci Yarısında Amasya (Şer’iyye Sicillerine Göre)”, s. 89.
11
21/41/2 11 Şevvâl 1107 Yusuf Paşa Abbas Ağa
22/33/3 23 Cemâziye’levvel
1109
Receb Bey Mehmed Ağa
22/33/2 Gurre-i Receb
1109
Ömer Paşazâde
Osman Ağa
23/67/3 El-Hacc Ali Ağa
23/64/3 28 Rebîü’l-âhir
1113
Mustafa Ağa
1.4.2.2. Sosyal Ve Ekonomik Hayat
Amasya halkı hakkında bilgi alabildiğimiz ilk seyyah 1613’de burayı ziyaret
eden Simeon’dur ve burada 200 Ermeni hanesi ve onlara ait üç kilise olduğunu,
Ermeni halkının kuyumculuk ve boyacılıkla geçindiğini belirtmiştir. Adnan Gürbüz
Amasya hakkındaki tezinde şehirde Ermeniler, Yahudiler, Rumlar ve Türklerin bir
arada yasadığını hatta Karadeniz çevresinde Yahudilerin bulunduğu tek şehrin
Amasya olduğunu belirtir.43
Amasya’ya iki kez uğrayan Evliya Çelebi, şehir hakkında en ayrıntılı bilgileri
ilk gezisinde vermiştir. Evliya Çelebi Amasya’da 9 tane cami ismi sayar. Bunlar,
Sultan Bayezid-i Veli, Küçük Ağa, Bayezid Paşa, Mehemmed Paşa, Hızır-İlyas,
Mahkeme, Fethiyye, Yörgüç Paşa ve Gökmedrese camileridir. Seyyah, bunların
dışında Amasya Kalesi içinde ismi Yıldırım Han ve Garibler camii olan bir iki
camiden söz eder. Yine bu ilk gezisinde, şehirde 18 mescid, 10 tane de medrese
olduğunu belirtir. Bu medreselerden başka yine 9 adet Kur’an, sayı vermeksizin
hadis öğreten kurumlar, 200 tane de sıbyan mektebi olduğundan bahseder.
44
Amasya kervanlar ile yapılan kara ticaret yolunun kavşağında bulunuyordu.
İstanbul, Osmanlı yol sistemini merkezi idi ve yollar buraya bağlanıyordu.
Anadolu’da yollar sağ, orta ve sol olmak üzere İstanbul’dan başlamakta, Amasya,
Anadolu’nun orta kolunda bulunmaktaydı. Anadolu’nun orta kolu, İstanbul’dan
başlamakta Gebze, İznik, Hendek, Düzce, Bolu, Merzifon, Amasya, Tokat, Sivas,
Malatya, Harput yoluyla Diyarbakır’a ulaşmaktaydı.45
17. ve 18. Yüzyılda Amasya pamuklu sanayinin en önemli üretim merkezi
idi. Astar, basma ve boğasi Amasya’da önemli ölçüde üretilmekteydi. 17. Yüzyılın
ilk yarısında Amasya’da pamuk üretimi, kırmızı boğasi (astarlık bez) basma çit,
43 Gürbüz, “Toprak Vakıf İlişkileri Çerçevesinde XVI. Yüzyılda Amasya Sancağı”, s. 51.
44Evliya Çelebi, “Evliya Çelebi Seyahatnamesi” (Haz. Zekeriya Kurşun, Seyit Ali Kahraman, Yücel
Dağlı), II. Kitap, İstanbul 1999, s. 97.
45 İsmet Miroğlu, “Osmanlı Yol Sistemine Dair”, TED Yayınları, İstanbul 1997, s. 241-251.
12
tülbent ve tütün ticareti yapılmaktaydı. Evliya Çelebi 17. Yüzyılda Amasya’da 1060
kadar dükkan, 160 çeşit esnaf bulunduğunu, kentin büyük çoğunluğu Bursa pazarı
gibi işlek ve zengin çarşıları ve dört adet demir kapılı bedesteni olduğunu, bütün
Pazar ve bedestenin Bayezid Han cami tarafında bulunduğunu belirtmektedir.46
Osmanlı devletinde zanaatlarını icra eden esnaf örgütleri lonca teşkilatı
şeklinde örgütlenmişlerdi. Her esnaf teşkilatı ile devlet arasındaki ilişkileri yürüten
kethüda, şeyh denen liderleri vardı. Aralarındaki ilişkileri de yiğitbaşılar
sağlamaktaydı. 17. Yüzyılın ilk yarısında Amasya’da çilingir, ekmekçi, arpacı,
urgancı, saraçlar, keçeciler, ipekçiler, kavukçular, atar, pamukçu, bakkallar, muytab
(kıl dokuyan), sarraflar, marangoz, demirciler, kiremitçiler, kireççiler vb. esnaf
vardı.47
Amasya’da gayr-i müslimleri özellikle ticaret sahasında görmek mümkündür.
Şeriye sicilleri incelendiğinde borç, sermaye, şirket ve bez boyama davalarının
bulunması bunun en güzel kanıtıdır. Gayr-i müslimlere has olduğu söylenebilen diğer
bir meslek de hekimliktir.48
Yıldırım Bayezid’in Ankara Savaşı’nda (1402) Timur’a yenilerek esir düşmesi ve sonrasında şehzadeleri arasında meydana gelen taht kavgaları üzerine, Fetret Devri olarak bilinen bu dağılma sürecinde Osmanlı birliğini sağlamaya çalışan ve bunda da başarılı olan Çelebi Sultan Mehmet, bu mücadele yıllarında Amasya’yı kendisine merkez edinmiştir. 1402 yılında Yakut Paşa’nın Amasya Emiri olduğu dönemde, Timur tarafından Kara Devletşah Amasya’ya emir olarak atanmış, fakat Kara Devletşah, Amasya halkı ve ileri gelenlerince “zalim bir insan” olarak bilindiğinden onun emirliği tanınmamış ve şehre girmesine izin verilmemiştir. Çelebi Sultan Mehmet, Kara Devletşah’la savaşarak bozguna uğratmış ve Kara Devletşah savaş meydanında öldürülmüştür.
Osmanlılar Devri’nde Amasya, 15. yüzyılın ilk yarısından itibaren şehzadelerin görev yaptığı bir sancak ve aynı zamanda Eyalet-i Rum’un da merkezi konumundadır.
Amasya, Yörgüç Paşa’nın Beylerbeyi olduğu dönemde (1422-435); Sivas, Tokat, Çorum ve Samsun sancaklarından müteşekkil bir vilayettir. Bu dönemde Amasya’ya “Vilayet-i Rum” deniliyordu.
Osmanlılar Devri’nde Amasya’da görülen önemli olaylardan biri de tarihte Celalî İsyanları olarak bilinen toplumsal olaylardır. Amasya’da büyük kargaşaların yaşandığı bu dönemde, 16. yüzyılda Celalî grupları daha çok Yeşilırmak Havzası’nda hareket etmiştir.
Amasya, Osmanlı İmparatorluğu devrinde, tarihsel bir antlaşmaya da ev sahipliği yapmıştır: 1555 yılı Nisan ayı sonunda yapılmış olan ve tarihe “Amasya Antlaşması” olarak geçen bu antlaşma İran-Safevî Hanedanı’yla yapılmış ilk antlaşmadır. Bu sırada Kanunî Sultan Süleyman Amasya’da ikamet etmekteydi.
Cumhuriyet Devri:
Sivas Vilayeti’ne bağlı Amasya Sancağı’nın Milli Mücadele’de önemli bir yeri bulunmaktadır. Birinci Dünya Savaşı’ndan yenik çıktığı kabul edilen Osmanlı Devleti ile İtilaf Devletleri arasında 30 Ekim 1918’de Mondros Ateşkes Anlaşması imzalanmıştır. Bu anlaşmayı kendi çıkarları doğrultusunda yorumlayan İtilaf Devletleri, Anadolu’yu yer yer işgal etmiştir. Bu işgaller karşısında Anadolu Halkı, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri’ni kurmuştur.
Mustafa Kemal, padişah ve hükümetiyle bir kurtuluş mücadelesi verilemeyeceğine, kurtuluşun bir halk hareketiyle gerçekleşebileceğine inandığından Anadolu Halkı ile buluşmak, Kuvay-i Milliye güçlerini birleştirmek üzere 9. Ordu Müfettişi göreviyle 16 Mayıs 1919’da İstanbul’dan ayrılıp, 19 Mayıs 1919’da Samsun’a, 25 Mayıs 1919’da Amasya Sancağı’na bağlı Havza Kasabası’na gelmiştir. Mustafa Kemal Paşa, Samsun’dan ayrılmadan önce Zile’de bulunan Binbaşı Cemil Vahit (Toydemir) Bey’den Amasya hakkında bilgi istemiş, Amasya’daki en nüfuzlu şahsiyetin Müftü Hacı Tevfik Efendi olduğunu öğrenmiştir. 26 Mayıs 1919 günü Havza’dan Amasya Müftüsü Hacı Tevfik Efendi’ye Havza’da yaptığı konuşmanın bir özetini ve Amasya’ya doğru yola çıkacağını bildirmiş ve söz konusu telgrafına çok kısa sürede şu cevabı almıştır. “-Amasya Halkı, Müdafaa-ı Vatan ve Muhafaza-ı Din ve Devlet yolunda mücadele edenleri bağrına basmakla müftehir olacaktır…” Amasyalılar, 12 Haziran 1919’da Culus Tepe’de konuğunu karşılarken Müftü Hacı Tevfik Efendi, Mustafa Kemal Paşaya hitaben “-Paşam! Bütün Amasya emrinizdedir…Gazanız mübarek olsun!…” demiştir.
acikbilim.yok.gov.tr
KRONOLOJİ
Son Tunç Çağı / Hititler
Hititlerin Amasya’daki önemli yerleşim yerlerinden biri Amasya merkez Doğantepe (Zara) Beldesi’dir. Bu beldede bulunmuş olan ve M.Ö. 1400-1200 yılları arasına tarihlendirilen Hitit Fırtına Tanrısı Teşup’a ait olan bronz heykel günümüze intikal etmiş önemli Hitit eserlerindendir.
Hititler, içinde bulundukları kuraklık ve kıtlığın etkisiyle yaşadıkları bunalımlı bir dönemde, bir görüşe göre Karadeniz dağlarında yaşayan Kaşgaların diğer bir görüşe göre ise, içinde Friglerin de bulunduğu ve Balkanlardan Anadolu’ya gelen bazı kavimlerin akınları sonucunda M. Ö. 1190 tarihi civarında egemenliğini yitirmişlerdir. Bu yıllarda meydana gelen yıkım, talan ve katliamlar sonucunda Amasya’nın da içinde bulunduğu orta Anadolu’da Karanlık Çağ olarak adlandırılan ve 400 yıldan fazla devam eden bu dönem hakkında elde fazla bilgi bulunmamaktadır.
Demir Çağı / Frigler Dönemi
Frigler M.Ö. 676 yılında Kafkaslar üzerinden gelen Kimmerler’in şiddetli saldırıları karşısında dayanamayarak kısa sürede güçlerini kaybetmiş ve yıkılma sürecine girmiştir.
Demir Çağı / Kimmer-İskit Dönemi
Kimmerler, Karadeniz Bölgesi’nde yayılmış ve bu dönemde Amasya ve civarı Kimmerlerin egemenlik alanı içerisinde kalmıştır.
Amasya’da Kimmerler devrine ait fazla eser olmamakla birlikte Gümüşhacıköy İlçesi İmirler Köyü’ndeki bir kurgandan çıkarılarak Amasya Müzesine getirilen madenî savaş aletleri bu döneme ait eserlerdendir.
Anadolu tarihinde M.Ö. 675-585 arası önemli bir güç olarak varlığını hissettiren Kimmerler ve İskitler, daha sonra yavaş yavaş etkinliğini yitirmişlerdir.
Kimmerlerin yaşadığı çağda İskitler de tarih sahnesinde görülmektedir. Zaten Herodot’un da ifade ettiği gibi; İskitler genellikle Kimmerler’in yerleşim yerleri üzerine yerleşmişlerdir. Bu nedenle Amasya ve civarındaki Kimmer egemenliği sonrasında İskit egemenliği görülür.
amasya/ktb.gov.tr
Etimoloji
Strabon’a göre Amasya ismi, burada yaşamış olan bir Amazon kraliçesi olan Amasis’den gelmektedir. Bulunan Yunan ve Roma sikkelerinde görüldüğü üzere isim zamanla Αμάσεια, Amaseia, Amassia ve Amasia olarak değişmiş ve sonunda Türkler Amasya olarak adlandırmışlardır. Amasya’nın bugüne kadar 19 farklı devletin egemenliği altına girdiği söylenmektedir.
Hellenistik-Bizans dönemi Amasya
Amasya şehrinin kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte yerleşimin Hitit dönemine kadar uzadığı tahmin edilmektedir. Seloukoslar döneminde önemli bir konuma sahip olan yerleşim daha sonra M.Ö 281 yılında kurulan Pontus Krallığı’na bir süre başkentlik yaptı. M.Ö 70 yılında general Lucius Licinius Lucullus tarafından Roma topraklarına katıldı. Diocletianus sonra M.S 3. yüzyılda gelişen yerleşim önemli bir dini merkez konumuna yükseldi. 4. yüzyılın ikinci yarısında Roma İmparatorluğu’ nun ikiye bölünmesiyle yerleşim Doğu Roma İmparatorluğu topraklarına katıldı. 712 yılında Arap ordularınca ele geçirilen yerleşim kısa süre sonra III. Leon tarafından yeniden Bizans topraklarına katıldı. Yerleşim bu tarihten 11. yüzyıl sonlarına kadar Bizans hakimiyetinde kaldı.
Türkler’in Amasya’ya yerleşmesi
1071 yılında yaşanan Malazgirt Meydan Muharebesi sonrasında Anadolu’nun birçok şehri gibi Amasya da 11. yüzyıl içinde Türklerin egemenliğine geçti. Artuk Bey tarafından ele geçirilen yerleşim daha sonra Danişmend Gazi ‘nin denetimine bırakıldı. 1080 yılında da yeni kurulan Danişmendliler Beyliği topraklarına katıldı. Şehir II. Kılıç Arslan tarafından 1175 yılında Anadolu Selçuklu Devleti topraklarına katıldı. Kılıçarslan tarafından oğlu Nizâmeddin Argunşah’a bırakılan yerleşim 1193 yılında Kılıçarslan’ın diğer bir oğlu olan Rükneddin Süleyman tarafından ele geçirildi. 1237 yılında başlayan Babai Ayaklanması’nda isyancıların denetimine giren yerleşim 1240 yılında Selçuklu kuvvetlerince yeniden ele geçirilmiş, isyanın ele başlarından Baba İshak da yakalanarak Amasya Kalesinde idam edilmiştir. Babai Ayaklanması ile iyice güçsüzleşen Selçuklular 1243 yılında meydana gelen Kösedağ Muharebesi ile Anadolu’da güç kaybetmeye başlamış, 14. yüzyıl başlarında da Amasya şehri Moğol valilerce yönetilmeye başlanmıştır.
Kısa süreliğine II. Gıyaseddin Mesud’un oğlu Tâceddin Altınbaş tarafından ele geçirilen yerleşim sonrasında Eretna Beyliği topraklarına katıldı. 14. yüzyılın ikinci yarısında yerleşim Emîr Hacı Şadgeldi tarafından ele geçirildi. Şadgeldi’nin ölümünden sonra oğlu Ahmed, Osmanlı hükümdarı I. Bayezid’tan destek istemiş ve şehri Kadı Burhâneddin’e karşı savunmuştur. Osmanlı-Kadı Burhaneddin mücadelesi sonrasında Amasya 1393 yılında Osmanlı topraklarına katıldı. Şehrin idaresine de şehzade Çelebi Mehmed getirildi.
Osmanlı dönemi Amasya
1402 yılında gerçekleşen Ankara Savaşı sonrasında Çelebi Mehmed Amasya’ya çekildi. Fetret Devri olarak adlandırılan dönemde kardeşleriyle ve diğer beyliklerle mücadelesini 1413 yılına kadar Amasya’dan sürdürdü. Osmanlı İmparatorluğu döneminde birçok padişah Amasya’da dünyaya gelmiş ve şehzadelik yapmıştır. Bu sebeple Amasya’nın Osmanlı tarihi açısından da büyük öneme sahiptir. I. Mehmet, II. Murat, Fatih Sultan Mehmet, Yavuz Sultan Selim gibi padişahlar Amasya’da şehzadelik yapmışlardır. 15. yüzyılda bir süre Rum Eyaleti merkez şehri konumunda bulundu. Ayrıca Amasya 16. yüzyıl sonlarına kadar Osmanlılar’ın doğu sınırında stratejik bir öneme sahip olmuştur. 1520 yılı tahririnde Amasya 48’i Müslüman, 4’ü gayrimüslim olmak üzere toplam 52 mahalleden oluşan bir şehir konumundaydı. 1555 yılında Amasya Antlaşması burada imzalanmıştır. Şehir, Celali isyanları sırasında 17. yüzyıl başlarında tahribata uğradı. Bundan sonra önemli bir olayın yaşanmadığı bir sancak merkezi olarak sakin bir dönem geçirdi.
Millî Mücadelede Amasya
19 Mayıs 1919 tarihinde Samsun’da başlayan Kurtuluş Savaşı’nın (Millî Mücadele)’nin ilk adımı, 12 Haziran 1919 tarihinde Mustafa Kemal’in Amasya’ya gelmesiyle atılmıştır.
Kurtuluş mücadelesinin planları hazırlanmış, Erzurum Kongresi ve Sivas Kongresi’nin toplanmasına burada karar verilmiş, 22 Haziran 1919 tarihinde yayınlanan “Amasya Genelgesi” ile “Milletin İstiklâlini Yine Milletin Azim ve Kararı Kurtaracaktır” denilerek Millî Mücadele burada fiiliyata geçirilmiştir. Bu itibarla, Amasya, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunda da ilk önemli adımın atıldığı yer olmuştur.
1923 yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti’ nin idari taksimatı sonucunda Amasya ilinin merkez şehri oldu.
Tarihi yapılar
- Eski evler
- II. Beyazid camii
- Burmalı camii