Ölümler
- 809 – Harun Reşid, Abbâsîler’in 5. Halifesi (d. 763)
Hârûn Reşîd Ebû Ca’fer Hârûn er-Reşîd هارون الرشيد |
|||||
---|---|---|---|---|---|
![]() Hârûn Reşîd’in tasvir edildiği bir çizim.
|
|||||
5. Abbâsî Hâlifesi | |||||
Hüküm süresi | 14 Eylül 786 – 24 Mart 809 | ||||
Önce gelen | Hâdî | ||||
Sonra gelen | Emîn | ||||
Doğum | 20 Mart 763 Rey, Abbâsî Hâlifeliği (bugünkü Tahran, İran) |
||||
Ölüm | 24 Mart 809 (46 yaşında) Tus, Abbâsî Hâlifeliği (bugünkü Razavi Horasan, İran) |
||||
Defin | Harun Reşid Türbesi, İmam Rıza Camii, Meşhed, İran | ||||
|
|||||
Hanedan | Abbâsî Hanedanı | ||||
Babası | Mehdi | ||||
Annesi | el-Hayzüran bint Ata | ||||
Dini | Sünni İslam |
Harun Reşid (Arapça: هارون الرشيد; d. 17 Mart 763 – ö. 24 Mart 809), beşinci ve en tanınmış Abbasi halifesi. 763’te babası Mehdi’nin o zaman bulunduğu İran’da (modern Tahran yakınlarında) bulunan Rey şehrinde doğdu. 786’da halife olan kardeşi Hâdî’nin ölmesi üzerine halifeliğe geçti. Hayatının çoğunu Bağdat’ta ve hilafetinin sonlarında yerleştiği Rakka şehrinde geçirdi. 24 Mart 809’da Horasan’ın Tus şehrinde öldü ve orada toprağa verildi. Harun Reşid’in halifelik döneminde Abbasiler çok büyük askerî, siyasal, kültürel ve bilimsel gelişmeler kaydettiler.
Harun Reşid ve halifeliği döneminde kendi yaşamı ve saray hayatı hakkında birçok söylentiler, hikâyeler ve masallar yazıya kaydedilmiş ve bunlar halk arasında popülerleşip yaygınlaşınca zamanımıza kadar gelmiştir. Bunlardan bazılarının temelinde gerçekler yatmakla beraber büyük ölçüde hayal mahsulleridir.
Gençlik yaşamı
Harun Reşid İran’da Rey şehrinde 763’te doğmuştur. 775-785 döneminde üçüncü Abbasi halifesi olarak hüküm süren babası Mehdi’nin üçüncü oğludur. Annesi Hayzuran adında Yemen asıllı bir cariyedir. Fakat annesi, çok güçlü karakteri ile kocasının ve sonra oğullarının halifelik dönemlerinde Abbasi devlet politikasında büyük etkisi olmuştur. Annesi ve babasının en çok sevdikleri oğulları olan Harun’un çocukluğu Bağdat’taki Abbasi sarayında büyük bir lüks içinde geçmiştir. Hocası, Bermaki ailesinin Abbasiler zamanında çok önemli mevkilere geçmesini sağlayan Yahya bin Halid Bermaki idi. Harun, Yahya bin Halid’in üç oğlu olan Fadıl, Cafer ve Muhammed’in çocukluk arkadaşı idi. Fadıl ile Harun süt kardeşi idiler ve Cafer’de Harun’un çok yakın arkadaşı idi.
Harun babası Mehdi’nin halifelik döneminde Bizans-Abbasiler Savasi (775-783) sırasında 781 ve 782’de açılan seferlerde Abbasi ordularına komutanlık etmiştir. 782’deki seferde Abbasi ordusunun büyük kısmı ile Boğaziçi kıyılarına Hrisopolis‘e (modern Üsküdar) kadar gelmiştir. Bu seferde ordusunun Batı Anadolu’ya gönderilen bir kısmı Trakya Theması askeri valisi olan Mihail Lachanodrakon‘un komuta ettiği bir Bizans ordusuna karşı yenilgiye uğramıştır. Harun ve komutasındaki ordu ile büyük ganimetle geri dönmekte iken Bizans imparatoru naibi olan İrini temsilcileri ile Abbasilerin lehinde bir barış anlaşması yapılmasını sağlamıştır.
Bundan sonra Harun’a Mısır, Suriye ve Güney Kafkasya ve Azerbaycan eyaletlerinden oluşan Batı bölgelerinin genel valiliği verilmiştir. Genel valilik yapmakta iken en yakın danışmanı ve bu büyük bölgenin gerçek idarecisi ise eski hocası, Yahya bin Halid Bermaki olmuştur.
Babası 784’te öldükten sonra halifelik, ağabeyi olan Hadi’ye geçmiştir. Hadi ile Harun’un iyi geçinemedikleri bildirilir. Örneğin babalarının halifeliği sırasında iki kardeşin Dicle’yi dar bir köprüden geçmeleri gerekince Hadi’nin yaveri olan emir, Harun’un ilk olarak geçmesini önlemek için “Veliahtın senden önce geçmesini bekle” diye Harun’a sert bir emir vermiş; Harun “Başüstüne emir senin” diye yanıt vermiş ama Halife olduktan sonra bu yaveri idam ettirmiştir.[2]
Hadi, kendi öldükten sonra halifeliğin kardeşi Harun’a değil de kendi genç oğluna geçmesi için istişarelere geçti.[3] Bağdat’taki bütün Abbasi bürokratları, zamanının halifesine Hadi’ye dalkavukluk etmeleri nedeniyle, kabule hazır olduklarını bildirmişlerdir. Fakat Bermakiler Harun’un veliahtlıktan atılmasını kabul etmediler. Başvezir olan Yahya Bermaki Halife Hadi’ye bu kararın akla uygun olmadığını ve ortaya fitne çıkarabileceğini söyleyerek onu uyardı. Hadi bir müddet düşündükten sonra bu konuda kendisinin haklı olduğunu telkin eden bürokratlara uyarak küçük oğlunu vârisi olarak ilan etmiştir. Kendini uyaran Yahya Bermaki’yi de hapse attırmıştır. Bu haberi alan Harun, Abbasi devleti batı eyaletleri genel valiliği görevini bırakarak yarı emekli bir hayat yaşamaya başlamıştır.
Hadi ancak 784-786 döneminde halifelik yapmıştır. 786’da Musul civarında bir bağ köşkünde iken hastalanmış ve ölmüştür. Bu beklenmedik ölümün üzerine çeşitli söylentiler çıkmıştır.
Halifelik yaşamı

Halifeliğe geçişi
Önceki halife ve Harun Reşid’in ağabeyi olan Hâdî, halefi olarak oğlu Cafer’in veliahtlığını ilan etmiş ve bunu Harun Reşid’e kabul ettirip onun Abbasi devleti batı eyaletleri genel valiliğinden ayrılmasına neden olmuştu. Harun Reşid, ağabeyinin 786’da ölümünden sonra halifeliğe gelir gelmez, yeğeni Cafer’i kendisine biat etmeye zorlamış ve oğlu Memun’u veliaht şehzade olarak tayin etmiştir.
Tahta geçtiği gün, bir Fars kölesi olan cariyesi Meracil’den olma ilk oğlu Abdullah dünyaya gelmiştir. Halife Reşid bu doğumu iyi bir işaret olarak nitelendirerek Abdullah’a, El-Memun lakabını vermiş ve oğlu Memun’u veliaht şehzade olarak ilan etmiştir. Bunun sonucunda kardeşi Hadi’nin oğlu Cafer sanki siyaset sahnesinden çekilmiştir. Bir süre sonra hanımlarından Zübeyde Bint Cafer’den ikinci oğlu Muhammed El-Emin doğmuştur. Fakat Memun’un annesinin bir cariye iken, Emin’in annesinin (Zübeyde) Farslı asilzade kızı olması dolayısıyla ve bundan annesi ve yandaşlarının hoşnut olmaması sebebi ile fikrini değiştirerek 802’de henüz beş yaşını tamamlamamış olan El-Emin’i veliaht tayin etti. Daha sonra iki oğlu arasında şöyle bir paylaşım yaptı: Emin, veliahd olarak İmparatorluğun batısına (Irak ve Suriye) genel vali olarak hükmedecek, Memun ise tertipte ikinci sırada gelerek Abbasi ülkesinin doğusuna (Horasan)’a genel vali olacaktı.
İmparatorlukta durum
Hükümdarlık idaresi

Bermaki’lerin tasviyesi
Harun’a etkili diğer kişiler
Behlül Dânâ (Divane) adıyla bilinen büyük bir zat ise Halife Harun Reşid zamanında yaşamış, halifenin hep yanında olmuştur.
Zübeyde bint Cafer Harun Reşid’le 781 yılında evlendi. Zamanının politik alanda en güçlü kadını olarak ün yaptı. Zübeyde, halife Mansur’un torunu ve Harun Reşid’in kuzeni idi.
8. İmam Ali Er-Rıza Hicri 148 yılının Zilkade ayının 11. günü Medine’de İmam Musa al-Kazim’ın evinde doğmuştur. İmamlığı babasından devralmıştır.
Ehlullahtan Behlûl Dânâ, bir gün halife Harun Reşit ile karşılaşır. Kendisini tanıyan hükümdar, bu zata: “–Ey Behlûl! Nereden geliyorsun böyle?” diye sorar. O, hiç düşünmeden: “–Cehennemden geliyorum” cevabını verir. Harun Reşit, şaşırarak tekrar sorar: “–Ne işin vardı orada?” Behlûl Dânâ anlatır: “–Efendim; ateş lâzım olmuştu. Cehenneme gideyim de biraz isteyim dedim. Fakat oradaki memur bana “–Burada ateş yoktur” dedi. “–Nasıl olur, Cehennem ateş yeri değil mi?” diye sorunca: “–Evet; gerçekten burada ateş yoktur. Her gelen, ateşini Dünyadan getirir» cevabını verdi.” Dehşete kapılan Harun Reşit büyük bir üzüntüyle sordu: “–Behlûl! Ne yapayım ki, oraya ateş götürmeyeyim?” Behlûl Dânâ, hızla uzaklaşırken haykırdı: “–Adâlet! Adâlet! Adâlet!
Ailesi ve vârisleri
Harun Reşid iki defa evlilik yapmıştir. Eşlerinin isimleri :
- Zübeyde bint Cafer
- ‘Umm-ul-Aziz’dir.
Hareminde yaklaşık 2.000 sayıda kadın cariye bulunduğu bildirilir.
Harun Reşid’in onbiri cariyelerden olan, on üç oğlu ve dört kızı bulunmaktaydıı.[5] Tabari bunlardan şunların adını vermektedir:
- Ebu Abbâs Abdallah: 813-833 döneminde Memun adı ile Abbasi Halifesi.
- Ebû Abdallah Muhammed: Eşi “Zübeyde”‘nin tek oğlu ve 809-813 döneminde Emin adı ile Abbasi Halifesi.
- Kasım Muteman: Halife Memun tarafından vâris ve veliaht seçilmiştir.
- Alî: ‘Umm-ul-Aziz’in tek oğlu.
- Sâlih
- Ebu İshak Muhammed: 833-842 döneminde Mutasım adı ile Abbasi halifesi.
- Ebu İsa Muhammed
- Ebu Yakub Muhammed
- Ebu Abbas Muhammed
- Ebu Süleyman Muhammed
- Ebu Ali Muhammed
- Ebu Ahmed Muhammed
- ?
Kronoloji
- 763: 17 Mart’ta Harun’un doğumu; babası Halife Mehdi ve annesi bir Yemenli cariye Hayzuran.
- 780: Harun Bizans İmparatorluğu’na yapılan bir askerî seferin komutanı.
- 782: Harun Bizans İmparatorluğu’na yapılan ve ta Boğaziçi kıyılarına erişen bir askerî seferin komutanı. Bizans ile Abbasiler arasında bir barış antlaşması imzalanması. Bunun şartları Abbasiler lehine. Harun bir şeref unvanı olan “Reşid” lakabını alması. Tunus, Mısır, Suriye, Ermenistan ve Azerbaycan eyaletlerine vali tayin edilmesi. Halifelik tahtı vârisi olarak ikinci sıra verilmesi ve görevlerden çekilmesi.
- 786: 14 Eylül’de Harun’un ağabeyi olan Halife Hadi’nin Musul’da gizemli bir şekilde ölmesi. Bu ölüme anneleri Hayzuran’ın neden olduğu söylentilerinin yayılması. Harun’un halifelik tahtına geçmesi. Yahya Bermaki’nin Başvezir olarak atanması. Annesi Hayruzan’ın devlet politikasında etkili olması.
- 789: Annesi Hayruzan’ın ölmesi. Harun’un daha fazla iktidar gücü eline geçirmesi.
- 791: Harun’un Bizans İmparatorluğu üzerine savaş açıp askerî sefer başlatması.
- 795: Şiilerin isyanlarını önlemek amacıyla, günün Şii imamı Musa el-Kazım’ın tutuklanması.
- 796: Harun’un halifelik ikematgahının ve devlet bürokrasisinin Bağdat’tan alıp, Rakka şehrine yerleştirmesi.
- 799: Harun’un Sindi bin Sahik adlı bir suikastçıya verdiği emirle, dört yıldır tutuklu bulunan Şiilerin 7. İmamı olan Musa el-Kazım’ı tutuklu bulunduğu hapishanede zehirletip öldürtmesi.
- 800: Harun’un “İbrahim bin Aglebi”yi Tunus’a vali olarak ataması. Merkezî devlete büyük kazançlar sağlaması karşılığı onu Tunus’ta yarı-özerk hükümdar olarak kabul etmesi.
- 802: Harun Şarlman’a bir diplomatik hediye olarak iki tane beyaz fil (albino) göndermesi.
- 803: Harun’un Arap orduları Bizans İmparatoru I. Nikeforos’u “Krasos Savaşı”nda yenilgiye uğratması.
- 805: Harun’un Arap donanması ile ordusunun Kıbrıs’a çıkıp adayı işgal etmeleri.
- 809: Kıbrıs’ta isyan eden “Abdurrahman ad-Dakil”e karşı donanma ve ordu ile 5 sefer tertip edilmesi. Mescid-i Nebevi’de namaz kılmakta iken suikastçı “Ali an-Zabun” tarafından hücuma uğrayıp gözlerinden yara alması. 30 Kasım’da, bu suikasttan bir gün sonra, yaraları dolayısıyla ölmesi.
Abbâsîler
الْخِلَافَةُ الْعَبَّاسِيَّة (Arapça)
el-Hilâfetü’l-ʿAbbâsiyye |
|||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
750-1517 | |||||||||||||||||||||||||||
![]() Siyah Abbasi bayrağı
|
|||||||||||||||||||||||||||
![]() 850 civarında Abbasi Halifeliğinin eyaletleri ve yerleşim yerlerini içeren bir haritası
|
|||||||||||||||||||||||||||
Tür | İmparatorluk | ||||||||||||||||||||||||||
Başkent | Kufe (750–762) Bağdat (762-836, 892-1258) Sâmerrâ (836–892) Kahire (1261-1517) |
||||||||||||||||||||||||||
Yaygın dil(ler) | Klasik Arapça (merkezi yönetim) | ||||||||||||||||||||||||||
Resmî din | Sünni İslam | ||||||||||||||||||||||||||
Hükûmet | Irsî hilâfet | ||||||||||||||||||||||||||
Halife | |||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||||||||||||
Para birimi |
|
||||||||||||||||||||||||||
|
Hilâfet Arapça: خِلافة |
---|
![]() |
Arap devletleri ve hanedanları |
---|
![]() |
Abbâsîler (Arapça: العبّاسيّون; el-‘Abbāsīyyūn), Emevî Hanedanı’ndan sonra başa gelerek İslam Devleti’nin yönetimini ve halifeliği beş yüzyıldan daha uzun bir süre elinde tutan Müslüman Arap hanedanı.
Tarihçe
Muhammed’in ölümünden (632) sonra, İslam dünyasını Hulefâ-yi Râşidîn denilen dört halife ve ardından da Emevîler (661-750) yönetti. Muâviye’nin ölümünün ardından hakkı olmamasına rağmen oğlu Yezîd hilafeti ele geçirdi. Yezîd’in hilafette hakkı yoktu çünkü babası Muâviye zamanında Hasan ile bir anlaşma yapılmış ve bu anlaşmada hilafetin saltanata dönüştürülmemesi kararlaştırılmıştı. Aynı zamanda sahabe olan babası Muâviye, oğlunun anlaşmayı bozmamasını vasiyet etmişti. Ancak, Yezîd anlaşmaya uymayarak babası ölünce hilafeti ele geçirdi ve böylece hilafet saltanata dönüşmüş oldu. Emevîler’in iktidarı Muhammed’in amcası Abbas bin Abdülmuttalib’in soyundan gelen Abbâsîlerin, Emevî yönetimine karşı Abbâsî İhtilâli adı verilen ayaklanma ile 750’de halifeliği ve iktidarı ele geçirmesiyle son buldu. Bu tarihten itibaren Abbâsîler 1258’e kadar İslam dünyasının büyük bölümüne egemen oldular.
İlk Abbâsî halifesi Ebu’l-Abbas Seffâh (750-754) idi. 754’te kardeşi Mansûr (754-775) onun yerine geçti. Bu iki halife döneminde orduda Türk ve İran kökenliler önemli görevler üstlendiler. Mansur, 762’de başkenti Şam’dan Bağdat’a taşıdı. Mansur’dan sonra sıra ile Mehdî (775-785) ve Hâdî (785-786) halife oldular. Abbâsî Devleti Mansur’un torunu Harun Reşid (786-809) döneminde en geniş sınırlarına ulaştı. Harun Reşid, Binbir Gece Masalları’na konu olan görkemli saltanatını Bermekîler’e borçluydu. Bu aileden Yahya Bermekî ve iki oğlu, vezir olarak Abbâsî Devleti’ni 17 yıl boyunca fiilen yönettiler.
Harun Reşid’in oğulları Emîn (809-813), Memûn (813-833) ve Mutasım (833-842) babalarının politikalarını sürdürdüler. Annesi Harun Reşid’in Türk asıllı bir cariyesinden olan Mutasım Türklerden özel bir askerî güç kurmuş ve Türkleri yönetimde önemli görevlere getirmiştir. Daha sonra bu askerî gücün Bağdat’taki varlığı bazı huzursuzluklara neden olduğundan Samarra adıyla yeni bir kent kurdurarak devlet merkezini oraya taşıdı. 838 yılında Mutasım Bizans’ın Anadolu topraklarına bir sefer düzenlemiş ve ordusunun bir kolu Bizans imparatoru Theofilos ve ordusunu Dazimon Muharebesi adı verilen bir çarpışmada büyük bir yenilgiye uğratmış, Bizans’ın ikinci büyük kenti Amorium’u kuşatıp eline geçirmiş ve Abbâsî orduları İznik kentinin yakınlarına kadar ilerlemiştir.
Yerine geçen oğlu Vâsik (842-847) döneminde Türk emirleri askerî işlerin yanı sıra yönetimde daha etkili oldular.[8] Vâsık’ın ölümünden sonra Abbâsî Devleti parçalanma sürecine girdi. Zaman içerisinde Abbâsî toprakları üzerinde Büveyhîler, Tâhirîler, Samânîler, Şirvânîler, Saffârîler, Hamdânîler, Mervânîler, Mirdâsîler, Ukâyliler, Zengîler, Karahanlılar, Tolunoğulları, İhşîdîler, İdrîsîler, Murâbıtlar, Muvahhidler, Hafsîler, Ağlebîler, Fâtımîler ve Karmatîler gibi bağımsız devlet ve beylikler kuruldu.
İran’da hüküm süren Büveyhîler, 945’te Bağdat’a egemen oldular. Bundan sonra Abbâsî halifeleri Büveyhîler’in izniyle başta kalabildiler. Halife Kâim’in (1031-1075) çağrısı üzerine Büyük Selçuklu Devleti hükümdarı Tuğrul, 1031 yılında Büveyhîler’i Bağdat’tan çıkardı ve Abbâsîlere yeniden saygınlık kazandırdı.



Abbâsîler bu tarihten sonra hiçbir zaman eski askerî güçlerine ulaşamadılar ve Müstazhir dönemindeki Haçlı Seferleri’ne karşı başarılı olamadılar. Büyük Selçuklu Devleti’nin parçalanmasıyla birlikte Abbâsîler yeniden eski güçlerini yitirdiler. Cengiz Han’ın torunu Hülâgû’nun yönetimindeki İlhanlılar 1258’de Bağdat’ı yakıp yıktılar, Halife Mustasım’ı ve yakaladıkları diğer hanedan üyelerini öldürdüler. Böylece 508 yıllık Abbâsî Devleti son buldu. İlhanlı hükümdarı Hülâgû Han, Bağdat’ta içlerinde on binlerce yazma kitap olan kütüphaneleri yakıp yıktırmıştır. Geri kalan kitapları da Dicle Nehri’ne attırmıştır. Eserlerin mürekkebi suya karışmış ve Dicle Nehri günlerce bulanık akmıştır.
Halife Zâhir’in oğlu Ahmed Mısır’a kaçtı ve orada Memlûk Sultanı Baybars’ın koruması altında Müstansır adıyla halife ilan edildi (1261). Mısır Abbâsî halifeliği, siyasal ve askeri yetkiden yoksun, yalnız dinsel otoritesi olan bir kurumdu. Osmanlı padişahı Yavuz Sultan Selim 1517’de Mısır topraklarına girerek, halifenin yetkileri ile Kutsal Emanetler’i devraldı ve Memlûkler’in himayesindeki Abbâsî Halifeliği’ne son verdi.
Abbâsîler’de devlet örgütlenmesi, “Divan” adı verilen ve değişik alanlarda görevler üstlenen resmi kurullara dayanıyordu. Maliyesinin ana gelir kaynağı ise toprak vergisiydi. Halktan toplanan zekâtta önemli bir gelir kaynağıydı. Vergi gelirlerinin büyük bölümü orduya ve bayındırlık işlerine ayrılırdı. Halife Ömer döneminde kurulan divanı geliştirdiler. Divanı, devlet yönetiminde en etkili kurum haline getirdiler. Devlet ve memleket sorunları, önce Divanda görüşülerek Divanın önerdiği çözümleri uygularlardı.
Abbâsîler’in Türklerle olan ilişkileri
847-861 yılları arasında Abbâsî halifeliği yapan Mütevekkil Alellah kendisinden önceki kardeşi Vâsik’in kimseyi veliaht göstermeden vefatından sonra Abbâsî ordusundaki Türk komutanların da desteğiyle devlet adamları tarafından halife seçilen Mütevekkil ‘in halife olmasında annesinin Şucağ adlı Harezmli Türk asıllı bir cariye olmasının da etkisi olmuştur. Mütevekkil her ne kadar Türk komutanlarının desteği ile halife olabilmişse de Türklerin kendisi ve devlet yönetimi üzerindeki baskılarından rahatsızlık duymaktaydı. Mütevekkil halifelik yaptığı dönem boyunca devletin idare mekanizmasını ele geçirmiş olan Türk komutanların devlet üzerindeki etkisini yıkmak ve kendi otoritesini sağlamak için mücadele etmiştir.
Mütevekkil, devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu yok etmek için ilk olarak kendisinden sonra yönetimdeki en güçlü kişi olan Türk komutanların lideri olan ordu komutanı İnak et-Türkî’yi diğer Türk komutanları kullanarak öldürtmüştür. Mütevekkil, Türkler için kurulmuş olan Sâmerrâ şehrinde iktidar mücadelesini kazanamayacağını biliyordu ve bu sebepten dolayı da başkenti Arap milliyetçiliğinin daha yoğun olduğu Şam’a taşımak istemiş ama başarısız olmuştur. Mütevekkil’in devlet yönetimindeki Türk nüfuzunu kırmak için ordudaki Türk gücünü dengelemek amacıyla Berberi, Arap ve Ermeni gibi milletlerden askerî birlikler kurmuştur. Ancak Halife Mütevekkil’in bu girişimi, devlet bünyesinde birbirine rakip iki ordunun oluşması sebebiyle devletin bütünlüğünü tehdit eder bir hale gelmiştir.
Mütevekkil, Türk komutanların devlet üzerindeki baskı ve etkisini bozma çabaları öldürülmesine sebep olmuştur. Türk komutanlar, Mütevekkil ‘in oğlu ile işbirliği yapıp 11 Aralık 861 (4 Şevval 247) tarihinde hilafet sarayını basarak Mütevekkil’i öldürmüşlerdir.
Bu eylem İslam tarihinde özel koruma birlikleri tarafından halifeye karşı işlenen ilk cinayettir. Bu durum Abbâsî devletinde Türklerin iktidarı tamamen ele geçirdiklerini göstermektedir. Halife Mütevekkil’in Türklerden oluşan özel birliklerce öldürülmesiyle Abbâsî Devleti gerileme dönemine girmiştir. Bu dönemde Türk komutanların adeta kuklaları haline gelen Abbâsî halifeleri, Türklerin iradesi yönünde hareket edecekler, aksi takdirde makamlarından hatta hayatlarından olacaklardır.
Abbâsî Sanatı

İslam dininin sanata getirdiği en büyük yenilik cami mimarisidir. İslam’da her sınıf halkın ayrım gözetilmeden ön saflarda namaz kılabilmesi safların geniş tutulması isteğini uyandırmış ve bu nedenle de kiliselerin aksine camilerde enine mekân tercih edilmiştir. Bu planlama gibi, mihrap, minber, minare türünden mimari ögeler de İslam’ın gelişmesine paralel olarak zamanla ihtiyaçtan doğmuşlardır.
Abbâsîler’den önceki İslam şehirciliği konusundaki bilgilerimiz çok kısıtlıdır. Bu konuda bilinen ilk örnek, 762-765 yıllarında Abbâsî halifesi Mansur’un kurdurduğu Bağdat şehridir. Kaynaklardan edinilen bilgilere göre ilk Bağdat kenti daire planlıydı ve iç içe iki sur duvarı dıştan bir hendekle çevrelenmişti. Kentin dört kapısına bulundukları yöndeki komşu kentlerin adı verilmişti. Haç planlı saray ve yanındaki cami kent merkezinde yer alıyordu. 766 yılında yapılan Bağdat Ulu Cami kerpiç duvarlı, ahşap sütunlu ve düz damlı basit bir yapıydı. Halife Harun Reşid, 808’de yapıyı planını değiştirmeden tuğla duvarlı olarak yeniden yaptırmıştır. Bağdat 892’de Abbâsîlerin başkenti olunca, artan nüfus nedeniyle camiye aynı planda ikinci bir bölüm eklenmiştir. Ancak, Bağdat kentinin bu dönem yapılarından günümüze, ilk camiye ilişkin basit bir mihraptan başka hiçbir şey gelmemiştir.
Samarra, Dicle kıyısında Bağdat’ın yakınındadır. Bağdat’ın dairesel ve düzenli planı burada yerini araziye uydurulmuş, uzun bir plana bırakmıştır. Dicle kıvrımlarına paralel olarak uzanan kentin büyük bölümü kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Buluntular, Abbâsî cami, saray, türbe ve ev mimarisi ile zengin süsleme sanatı hakkında bilgi vermektedir. Samarra, 836 yılında Halife Mutasım tarafından Abbâsî hizmetindeki Türk birlikleri için “ordugâh kenti” olarak kurdurulmuştur.
Samarra Ulu Cami, öteki adıyla Mütevekkiliye Cami, İslam dünyasının en büyük cami yapılarından biridir. 150.000 kişi burada bir arada namaz kılabiliyordu. Basit mimarisi, ilk İslam cami planının anıtsal ölçüler içinde tekrarından ibarettir. Yapımında tuğla ve kerpiç kullanılan caminin ilginç bir minaresi vardır. Kare tabana oturan dev boyutlu bu anıtsal minareye geniş bir rampa ile çıkılır. Bu minare formu, yine Samarra’da Ebu Dulaf Cami’sinde ve Kahire’deki Tolunoğlu Ahmet Cami’sinde de kullanılmıştır.
Samarra’nın ikinci büyük camisi olan Ebu Dulaf Cami, 860 yılında yapılmıştır. Kalıntılar daha gelişmiş bir mimarinin varlığını ortaya koymaktadır. Harem bölümü, kemerli duvarlarla birbirinden ayrılan neflerden oluşmuş ve üzeri düz bir çatıyla örtülmüştü.
Samarra’nın saray ve evlerinde kullanılan çeşitli süsleme arasında mermer tozu ve alçı karışımıyla yapılan “ıtuk” kabartmalar önemli bir yer tutar. Bu kabartmalarda iki değişik teknik kullanılmıştır: Dik kesim ve eğri kesim. Dik kesimde motifler yaş sıva üzerine dikine olarak oyulmakta, böylece ışık-gölge kesin çizgilerle birbirinden ayrılarak güçlü bir kontrast etkisi sağlanmaktadır. Eğik kesimde ise daha yumuşak bir plastik etki söz konusudur. Eğik kesim, Türklerin İslam sanatına belki de ilk katkısıdır. Bu teknik daha önceleri Orta Asya sanatında Türkler tarafından kullanılmıştır. Dik kesimde daha natüralist, eğik kesimde ise daha stilize bir üslup görülür.
Abbâsîler’de devlet örgütlenmesi

Abbâsîler’de devletin başı halife tarafından oluşturulmuş bir yönetim örgütü söz konusudur. Abbâsîler ve bazı Müslüman devletlerde devlet memurluğu iki kademe şeklinde olmuştur. Bu kademelerden ilki herhangi bir nitelik ve yeterlilik koşulu koşulmadan kişisel yönetim, uyum ve denetime dayanmıştır. Bu tarzdaki memurlara “Erbab-ı Seyf” yani kılıç sahipleri denmekteydi. Diğer bir memurluk kademesinde ise bunun tam tersi bir durum söz konusudur. Niteliğe göre atanan memurlara ise “Erbab-ı Kalem” yani kalem sahipleri denmiştir. Bu gruba Osmanlı İmparatorluğu’nda İlmiye sınıfı denmiştir.
Merkez örgütü
Abbâsî devletinin merkez örgütü divanlar ve divanları oluşturan diğer yönetim birimlerden oluşmuştur.
Divanlar
Divan sözcüğü Farsça kökenlidir fakat daha sonraları Arapçada kullanılan bir sözcük haline gelmiştir. Abbâsî devletinde divanlar en yüksek icra kurulu sayılmıştır. Zamanla yönetim örgütünün diğer bölümlerine de divan adı verilmiştir. Abbâsîler divana “Divan-üs Saltanat” ve “Divan-ül Adl” adını vermişlerdir. Vezirler, Kadil-Kutadlar ve benzeri yüksek memurlar divan kurumunun birer üyeleridir. Halifeler divan toplantılarına bazen katılır bazen de istedikleri özel bir yerden yapılan toplantıyı izlerdi. Divan-ı Saltanat’ın görevlerini dört başlık altında toplamak olanaklıdır. Birincisi: orduya ilişkin kişilerin alacağı ücretleri belirleyerek tahsis etmek. İkincisi: devlete ilişkin vergi ve diğer hakların tahsili; haraç, cizye ve madenler gibi. Üçüncüsü: devlet memurlarının atanması ve azli. Dördüncüsü ise: Beytü’l-mal’a yani hazineye giren ve çıkan malların denetimi. Divanda bu dört ana başlık altında müzakereler yapılıp kararlar alınmıştır. En yüksek icra kurulu olan divanın yanında yönetim özelliği bulunan diğer divanlar da vardır. Bunlar;
- Divan-ı İnşa: Devletin önemli ve resmi olan yazışmalarını kaleme alan bir yönetimsel bir organ olup Abbâsî halifesinin emrinde çalışır.
- Divan-ül Ceyş ya da Divan-ü Cünd: Askeri işlerle uğraşan olan yapı. Abbasi devletinde yaşayanların ne zaman asker olacaklarını belirleyerek diğer tahsilatlarla da ilgilenir.
- Divan-ül Berid: Posta ve haberleşme işleriyle ilgilenirdi. Başında “Sahib’ül Berid” denen bir memur bulunmaktaydı.
Vezirler
Vezirlere bakanlıklar da denir ve günümüzdeki başbakanlık makamına eş değerdir. Vezir sözcüğü yardımcı, sığınak ve yük yüklenen gibi anlamlara gelmektedir. Vezirlik makamı ilk olarak Abbâsîler’de oluşturulmuştur. Abbâsî vezirleri halifeden sonra ülke içerisindeki en yetkili kişidir ve divanın (icranın) başıdır. Vezirlik makamı da tıpkı memurluk gibi iki kısıma ayrılmıştır. Birincisi; “Vezaret-i Tefyiz”dir. Bu mevkideki vezirler halifenin tayin veya azlettiği memurlar hakkında karar alması söz konusu olmamıştır fakat halifeye ait çoğu yetkiyi kullanmıştır. Bu vezirler halife adına devleti yönettikleri için yetkileri oldukça geniş ve etkindir. Bu vezirlere Osmanlı İmparatorluğu’nda Vezir-i Azam denmiştir. İkinci vezirlik unvanı ise “Vezaret-i Tenfiz”dir. Bu makamdaki vezirler bağımsız yetkiye sahip olmamışlardır. Halife ile halk arasında köprü rolü üstlendiğine ilişkin görüşler vardır. Bu tarzdaki vezirlere Osmanlı İmparatorluğu’na “Kubbealtı Vezir”i denmektedir. Vezirlik makamı iki başlı bir yapı göstermesine karşın en yüksek mertebeli memurluk makamı olmuştur. İki vezirlik arasındaki farklar yalnızca yetki farklılığı ile sınırlı değildir. Atama ve diğer adaylıklarda da mevki farkı öne çıkmaktadır. Halk arasından Müslüman olmayanlar birincil vezirliğe tayin edilmemiştir ancak ikincil vezirliğe Müslüman olmayan kişiler de tayin edilmiştir.
Diğer memurluklar
Vezirlerden sonra haciplik (hicabet) makamı gelmektedir. “Sahib’üs Sitare” veya “Perdedâr” denen hacib, Abbâsî halifesinin özel kalem müdürüdür. Halifeye bağlıdır ve nüfuz alanı geniştir. İslam peygamberi Muhammed’in soyundan gelenlere (seyyidler) ilişkin sorunlara bakanlara ise “Nakib’ül Eşraf” denir ve bu kişiler devlet yönetiminde önemli bir yere sahip olmuşlardır. Nazır-ul Ceyş denen kişiler ise ordunun başındaki kumandanlardır. Muhtesip’ler, yani belediye başkanları da diğer memurluk görevleridir.
Taşra örgütü
Abbâsîler’de taşra örgütlerinin başında valiler görev yapmıştır. Gereksinim duyulması durumunda kumandanların, kadıların ya da belediye başkanlarının da bu görevi yürüttüğü bilinmektedir. Abbâsî devleti egemenliği altındaki yerleri eyalet sistemi ile yönetmiş, valilere de sosyal ve siyasi denetim görevini yüklemiştir. Abbâsîler’de eyaletlerdeki emirlik makamı ise üç şeklide ele alınmaktadır. Birincisi: genel imarettir ve tayin olduğu yerde halifeyi tam yetkiyle temsil ederler. Bu valiler bulundukları bölgede bağımsız hükümdar gibi görev yapmışlardır. İkincisi: özel imarettir ve bu makamdaki valiler yalnızca yönetimsel işlevlere sahiptirler. Kadıların tayin edilmesi ve halktan alınan vergi tahsil etme yetkileri olmamıştır. Üçüncüsü ise: cihat imaretidir, yani ordu kumandanı olarak değişik bölgelere tayin edilen valilere verilen addır.
Askeri

Hindistan kralının çok sayıda askeri var, ancak onlara düzenli asker olarak para ödenmiyor; bunun yerine, onları kral ve ülke için savaşmaya çağırır ve onlar kendi pahasına ve krala hiçbir bedel ödemeden savaşa giderler. Buna karşılık Çinliler, Arapların yaptığı gibi birliklerine düzenli maaş veriyor.
- Ebu Zeyd el-Hasan el-Sirafi
Bağdat’ta Arap asıllı olan ya da olduğunu söyleyen birçok Abbasi askeri lideri vardı. Bununla birlikte, safların çoğunun İran kökenli olduğu, büyük çoğunluğunun Batı İran veya Azerbaycan’dan değil, Horasan ve Maveraünnehir’den olduğu açıktır. Abbâsîler’ iktidara getiren Horasanlı askerlerin çoğu Arap’tı. Horasan’daki Müslümanların daimi ordusu ezici çoğunlukla Arap’tı. Abbâsîler’in birim organizasyonu, taraftarlar arasında etnik ve ırksal eşitlik hedefiyle tasarlandı. Ebu Müslim, İpek Yolu boyunca subayları işe aldığında, onları aşiret veya etnik-ulusal bağlılıklarına göre değil, şu anki ikamet yerlerine göre kaydettirdi.[33] Abbasiler döneminde, İran halkları orduda ve bürokraside eskiye kıyasla daha iyi temsil edildi. Abbâsî ordusu, Horasan Abna al-dawle piyadeleri ve Abbâsî kaynak hibeleriyle kendi adamlarını toplayan ve konuşlandıran kendi yarı özerk komutanları (kaid) tarafından yönetilen Horasaniye ağır süvarileri üzerine odaklandı. el-Mu’tasım, Sâmânîler’den Türk köle askerlerini özel bir orduya alma uygulamasına başladı ve bu da onun Halifeliğin dizginlerini ele geçirmesine izin verdi. Ömer tarafından oluşturulan eski cund sistemini kaldırdı ve asıl Arap askeri soyundan gelenlerin maaşlarını Türk köle askerlerine aktardı. Türk askerleri, çocukluktan ata binmek için eğitilmiş yetenekli atlı okçular olarak bilindikleri için savaş tarzını değiştirdiler. Bu ordu artık uzak sınır bölgelerindeki etnik gruplardan oluşuyordu ve toplumun geri kalanından tamamen ayrıydı. Bazıları Arapçayı doğru düzgün konuşamıyordu. Bu, “Samarra’da Anarşi” ile başlayan Halifeliğin gerilemesine yol açtı.
Abbâsîler hiçbir zaman önemli bir düzenli orduya sahip olmamalarına rağmen, halife, gerektiğinde topçulardan kısa sürede önemli sayıda asker toplayabilirdi. Ayrıca sabit ücret alan düzenli birlik grupları ve bir özel kuvvetler birimi de vardı. Her an, herhangi bir huzursuzluğu bastırmak için Bizans sınırı, Bağdat, Medine, Şam, Rey ve diğer jeostratejik konumlar boyunca 125.000 Müslüman asker toplanabilir.
Abbâsî ordusu, mancınıklar, mangoneller, koçbaşılar, merdivenler, kıskaçlar ve kancalar gibi bir dizi kuşatma makinesi topladı. Tüm bu silahlar askeri mühendisler tarafından işletiliyordu. Bununla birlikte, birincil kuşatma silahı Batı Orta Çağ zamanlarında kullanılan mancınık ile karşılaştırılabilir bir kuşatma silahı türü olan mangonel idi. 7. yüzyıldan itibaren, büyük ölçüde burulma topçularının yerini aldı. Harun Reşid’in zamanında, Abbâsî ordusu ateş bombaları kullanıyordu. Abbâsî’ler sahra hastanelerinden ve develerin çektiği ambulanslardan da yararlandılar.
Abbâsî soyundan geldiğini iddia eden hanedanlar
Abbâsîler’in düşüşünden yüzyıllar sonra, birkaç hanedan, “Müslüman toplumlarda kişinin ahlaki veya maddi amaçlarını soyağacı kimlik bilgileriyle desteklemenin en yaygın yolu.” Muhammed ya da Abbâsî’ler gibi Hâşimi akrabası ile olan bu tür süreklilik iddiaları, bir aday hanedan için “içsel bir kitleye hizmet etme” (ya da başka bir deyişle, ülkede meşruiyet kazanma) niyetiyle “siyasi uygulanabilirlik” duygusunu besler. Vaday Sultanlığı, Pakistan’daki Khairpur ve Bahavalpur eyaletleri ve Bastak Hanlığı’nın yanı sıra günümüz Sudan’ının bazı kısımlarını yöneten de Abbasi soyundan geldiğini iddia etti.
Abbâsî hanedanları arasında ortak bir mecaz, onların 1258’deki Moğol istilasıyla “dağıtılan” Bağdat’ın Abbasi prenslerinin soyundan gelmeleridir. Hayatta kalan bu prensler, Moğollar tarafından kontrol edilmeyen güvenli bir sığınak için Bağdat’tan ayrılacak, yeni toplumlarına asimile olacak ve onların soyundan gelenler, yüzyıllar sonra Abbasi “kimlik bilgileri” ile kendi hanedanlarını kurmak için büyüyeceklerdi. Bu, Bağdat’ın düştüğü yıl olan 1258’de ve şehrin yağmalanmasının ardından, Abbâsî hanedan ailesinin hayatta kalan birkaç üyesinin, en büyüğü tarafından yönetilen, hayatta kalan birkaç üyesinin olduğunu anlatan Bastak Hanlığı’nın köken mitiyle vurgulanır. aralarında Muhammed oğlu Ahmed oğlu Hamza oğlu II. İsmail, Khonj köyünde Güney İran’a ve daha sonra MS 17. yüzyılda hanlıklarının kurulduğu Bastak’a göç etti.
Bu arada, Vaday Sultanlığı, babası Abdullah’ın Moğol istilası üzerine Bağdat’tan Hicaz’a kaçan bir Abbasi prensi olan Salih ibn Abdullah ibn Abbas adlı bir adamın soyundan geldiğini iddia ederek benzer bir köken hikâyesi anlattı. Büyüyüp “güçlü bir hukukçu” ve “çok dindar bir adam” olacak olan Salih adında bir oğlu vardı. Mekke’de hacca giden Müslüman ulema onunla karşılaştı ve bilgisinden etkilenerek onu Sennar’a dönmeye davet etti. Nüfusun İslam’dan saptığını görünce, Wadai’deki Ebu Sinun dağını buluncaya kadar “daha ileri gitti” ve yerel halkı İslam’a dönüştürdü ve onlara kurallarını öğretti, ardından onu sultan yaptılar., böylece Wadai İmparatorluğu’nun temellerini atıyor.
Bağdad Abbâsî Hâlifeleri listeleri
Abbasi Halifeleri ecdadı
# | Adı | Adı + Lakâbı | Künyesi | Babası |
---|---|---|---|---|
0 | Hâşim bin Abdümenâf | Hâşim bin Abdümenâf | Hâşimoğulları | Abdümenâf bin Kusay |
1 | Abdülmuttalib bin Haşim | Abdülmuttalib bin Haşim (Muhammed ve Ali’nin dedesi) |
– | Hâşim bin Abdümenâf |
2 | Abbas bin Abdülmuttalib | Abbâs (Muhammed ve Ali’nin amcası) |
– | Abdülmuttalib bin Haşim |
3 | Abdullah bin Abbas | Abdullah bin Abbas (Muhammed ve Ali’nin kuzeni) |
– | Abbas bin Abdülmuttalib |
4 | Ali bin Abdullah bin Abbas | Ali bin Abdullah bin Abbas (Abbâsîler Halifeliği’nin adını aldığı Abbâs’ın torunu) |
– | Abdullâh bin Abbâs |
5 | “İmâm” Muhammed | Muhammed “İmâm” bin Alî bin Abdullah bin Abbas | – | Ali bin Abdullah bin Abbas |
6 | “İmâm” İbrahim ‘[43] | İbrahim “İmâm” bin Alî bin Abdullâh bin Abbas | – | Ali bin Abdullah bin Abbas |
Bağdad Abbâsîleri nesli
Sıra | Dönem | Adı | Tam Adı | Künyesi | Babası |
---|---|---|---|---|---|
1 | 750-754 | Abdullâh Seffâh | Ebû’l-Abbâs Seffâh Abdullâh bin Muhammed el-Imam | Ebû’l-‘Abbâs | Muhammed İmâm |
2 | 754-775 | Abdullâh Mansûr | Ebû Câfer Mansûr ‘Abdullâh bin Muhammed el-İmâm | Ebû Câfer | Muhammed İmâm |
3 | 775-785 | Muhammed Mehdî | Ebû Abdullâh Mehdî Muhammed bin Abdullâh Mansûr | Ebû Abdullâh | Mansûr |
4 | 785-786 | Mûsâ Hâdi | Ebû Muhammed Hâdî Mûsâ bin Muhammed Mehdî | Ebû Muhammed | Mehdî |
5 | 786-809 | Hârûn Reşîd | Reşîd” Hârûn bin Muhammed Mehdî bin Abdullah Mansûr | – | Mehdî |
6 | 809-813 | Muhammed Emîn | Ebû Abdullâh Emîn Muhammed bin Harun Reşid | Ebû Abdullâh | Harun Reşd |
7 | 813-833 | Abdullâh Memûn | Ebû’l-Abbâs Memûn Abdullâh bin Harun Reşid | Ebû’l-Abbâs | Harun Reşid |
8 | 833-842 | Abbâs Mutasım | Ebû İshâk Mutasım Abbâs bin Harun Reşid | Ebû İshâk | Harun Reşid |
9 | 842-847 | Hârûn Vâsik | Ebû Câfer Vâsik Hârûn bin Muhammed Mutasım | Ebû Câfer | Mutasım |
10 | 847-861 | Câfer Mütevekkil | Mütevekkil Câfer bin Muhammed Mutasım bin Harun Reşîd | – | Mutasım |
11 | 861-862 | Muhammed Müntasır | Ebû Câfer Müntasır Muhammed bin Câfer Mütevekkil | Ebû Câfer | Mütevekkil |
– | – | Muhammed bin Mutasım | Muhammed bin Mutasım bin Harun Reşid | – | Mutasım |
12 | 862-866 | Ahmed Müstaîn | Ebû’l-Abbâs Müstaîn Ahmed bin Muhammed bin Abbâs Mutasım | Ebû’l-Abbâs | Muhammed bin Mutasım |
13 | 866-869 | Muhammed Mutez | Ebû Abdullâh Mutez Muhammed bin Câfer Mütevekkil | Ebû Abdullâh | Mütevekkil |
14 | 869-870 | Muhammed Muhtedî | Ebû İshâk Muhtedî Muhammed bin Hârûn Vâsik | Ebû İshâk | Vâsik |
15 | 870-892 | Ahmed Mutemid | Ebû’l-‘Abbâs Mutemid ʿAhmed bin Câfer Mütevekkil | Ebû’l-Abbâs | Mütevekkil |
– | – | Tâha Muvaffak bin Mûtevekkil | Tâha Muvaffak bin Cafer Mûtevekkil bin Abbas Mutasım | – | Mütevekkil |
16 | 892-902 | Ahmed Mutazıd | Ebû’l-‘Abbâs Mutazıd Ahmed bin Tâha Muvaffak bin Câfer Mütevekkil | Ebû’l-Abbâs | Tâha Muvaffak |
17 | 902-908 | Alî Müktefî | Ebû Ahmed Müktefî Alî bin Ahmed Mutemid | Ebû Ahmed | Mutemid |
18 | 908-932 | Câfer Muktedir | Ebû’l-Fadıl Muktedir Câfer bin ʿAhmed Mutemid | Ebû’l-Fadıl | Mutemid |
19 | 929, 932-934 | Muhammed Kahir | Ebû’l-Mansûr Kahir Muhammed bin ʿAhmed Mutemid | Ebû’l-Mansûr | Mutemid |
20 | 934–940 | Muhammed Râzî | Ebû’l-‘Abbâs Râzî Muhammed bin Câfer Muktedir | Ebû’l-‘Abbâs | Muktedir |
21 | 940–944 | İbrâhîm Müttaki | Ebû Ishâk Müttaki İbrâhîm bin Câfer Muktedir | Ebû Ishâk | Muktedir |
22 | 944–946 | Abdullâh Müstekfî | Ebû’l-Kâsım Müstekfî Abdullâh bin Alî Müktefî | Ebû’l-Kâsım | Müktefî |
23 | 946–974 | Fadıl Mutî | Ebû’l-Kâsım Mutî Fadıl bin Câfer Muktedir | Ebû’l-Kâsım | Muktedir |
24 | 974 – 991 | Abdülkerîm Tâi | Ebû Bekir Tâi ‘Abdülkerîm bin Fadıl Mutî | Ebû Bekir | Mutî |
– | – | İshâk bin Muktedir | İshâk bin Câfer Muktedir bin Ahmed Mûtedîd | – | Muktedir |
25 | 991–1031 | Ahmed Kâdir | Ebû’l-Abbâs Kâdir Ahmed bin İshâk bin Câfer Muktedir | Ebû’l-Abbâs | İshâk bin Muktedir bin Mûtedîd |
26 | 1031–1075 | Abdullah Kaim | Ebû Câfer Kaim Abdullâh bin Ahmed Kâdir | Ebû Câfer | Kâdir |
– | – | Muhammed Zâhîre bin Kaim | Muhammed Zâhîre bin Abdulâh Kâim bin Ahmed bin İshâk Kâdir | – | Kaim |
27 | 1075–1094 | Abdullâh Muktedî | Ebû’l-Kâsım Muktedî ‘Abdullâh bin Muhammed Zâhîre bin Abdullâh Kaim | Ebû’l-Kâsım | Muhammed bin Zâhîre bin Abdullah Kaim |
28 | 1094–1118 | Ahmed Müstazhir | Ebû’l-Abbâs Müstazhir Ahmed bin Abdulâh Muktedî | Ebû’l-Abbâs | Muktedî |
29 | 1118–1135 | Fadıl Müsterşid | Ebû’l-Mansûr Müsterşid Fadıl bin Ahmed Müstazhir | Ebû’l-Mansûr | Müstazhir |
30 | 1135–1136 | Mansûr Râşid | Ebû Câfer Râşid Mansûr bin Fadıl Müsterşid | Ebû Câfer | Müsterşid |
31 | 1136–1160 | Muhammed Muktefî | Ebû ‘Abdullah Muktefî Muhammed bin Ahmed Müstazhir | Ebû Abdullah | Müstazhir |
32 | 1160–1170 | Yûsuf Müstencid | Ebû’l-Muzaffer Müstencid Yûsuf bin Muhammed Muktefî | Ebû’l-Muzaffer | Muktefî |
33 | 1170–1180 | Hasan Müstazî | Ebû Muhammed Müstazî Hasan bin Yûsuf Müstencid | Ebû Muhammed | Müstencid |
34 | 1180–1225 | Ahmed Nâsır | Ebû’l-Abbâs Nâsır ʿAhmed bin Hasan Müstazî | Ebû’l-Abbâs | Müstazî |
35 | 1225–1226 | Muhammed Zâhir | Ebû’n-Nâsır Zâhir Muhammed bin Ahmed Nâsır | Ebû’n-Nâsır | Nâsır |
36 | 1226–1242 | Mansûr Müstansır | Ebû Câfer Müstansır Mansûr bin Muhammed Zâhir | Ebû Câfer | Zâhir |
37 | 1242–1258 | Abdullâh Müstasım Bilâh | Ebû Ahmed “Müstasım Billâh” Abdullâh bin Mansûr Müstansır | Ebû Ahmed | Müstansır |
Abbasi Halifeleri soyağacı
Kureyş | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hâşim bin Abdümenâf | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hâşimoğulları | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ʿAbdülmuttalib bin Haşim | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ʿAbdullâh | Abbâs bin Abdülmuttalib | Ebu Talib | Hamza | Ez-Zûbeyr | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed | ʿAbdullâh bin Abbâs | Ali | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
‘Alî bin Abdullâh | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed İmâm | İbrahim İmâm | Mûsa bin Alî bin Abdullâh | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
ABBÂSÎLER HÂLİFELİĞİ | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Abdullâh Seffâh 1. (750-754) |
Abdullâh Mansûr 2. (754-775) |
İsâ bin Mûsa bin ‘Alî bin Abdullâh | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Mehdî 3. (775-785) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mûsâ Hâdî 4. (785-786) |
‘Harun Reşid 5. (786-809) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Emîn 6. (809-813) |
Abdullâh Memûn 7. (813-833) |
‘Abbâs Mutasım 8. (833-842) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hârûn Vâsik 9. (842-847) |
Câfer Mütevekkil 10. (847-861) |
Muhammed bin Mutasım | Ahmed Müstaîn 12. (862-866) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Muhtedî 14. (869-870) |
Muhammed Müntasır 11. (861-862) |
Muhammed Mutez 13. (866-869) |
Ahmed Mutemid 15.(870-892) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ahmed Mutazıd 16. (892-902) |
Tâha el-Muvaffak bin Câfer Mütevekkil | Alî Müktefî” 17. (902-908) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Câfer Muktedir 18. (908-932) |
Muhammed Kahir 19.(929)(932-934) |
Abdullâh Müstekfî 22. (944 – 946) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Râzî 20. (934–940) |
İbrâhîm Müttaki 21. (940–944) |
Fadıl Mutî 23. (946–974) |
İshâk bin Câfer Muktedir bin Ahmed Mûtedîd | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Abdülkerîm Tâi 24. (974–991) |
Ahmed Kâdir 25. (991–1031) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Abdullâh Kaim 26. (1031–1075) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Zâhîre bin Abdullah Kaim | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Abdullâh Muktedî 27. (1075–1094) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ahmed Müstazhir 28. (1094–1118) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fadıl Müsterşid 29. (1118–1135) |
Muhammed Muktefî 31. (1136–1160) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mansûr Râşid 30. (1135–1136) |
Yûsuf Müstencid 32. ( 1160–1170) |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hasan Müstazî 33. (1170–1180) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ahmed Nâsır 34. (1180–1225) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Muhammed Zâhir 35. (1225–1226) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mansûr Müstansır 36. (1226–1242) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
‘Abdullâh Müstasım Billâh” 37. (1242–1258) |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Kahire Abbasileri Memlûk Devleti’ nin himayesi |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Hilâfet Arapça: خِلافة |
---|
![]() |
Halifeler listesi, İslâm peygamberi Muhammed’in ölümünden sonra İslâm Devleti’nin liderliğini devam ettirme iddiasında bulunan kişilerin listesidir. Hulefâ-yi Râşidîn, Emevîler, Abbâsîler, Fâtımî halifeleri (Ehl-i Sünnet tarafından kabul edilmezler), Memlûk halifeleri, Osmanlı halifeleri ve son olarak 1924’te halifeliğin kaldırılmasından önce Türkiye Cumhuriyeti’nden bir halife (ki kendisi Osmanlı Hanedanı’ndandır) aşağıdaki tablolarda bulunmaktadır.
Dört Halife veya Hulefa-i Raşidin dönemi
-
-
Râşidîn Halifeliği’nin siyah sancağı
Muhammed’in ölümünden hemen sonra seçimle göreve gelmiş “Hulefâ-yi Râşidîn”:
Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|
1. | Ebû Bekir | 632 – 634 |
2. | Ömer | 634 – 644 |
3. | Osman | 644 – 656 |
4. | Ali | 656 – 661 |
661 yılında Ali’nin öldürülmesinin ardından, kısa bir süre oğlu Hasan halifelik mücadelesine dahil olmuş, fakat İslam dünyasındaki fitneyi önlemek için Emevî ailesi ile olan hilafet mücadelesinden çekilmiştir.
Emevîler dönemi
Emevîler dönemindeki halifelerdir. Bu dönemde hilâfet ilk defa bir hanedanlığın kontrolüne girmiştir.
Sıralama | Halife | Dönemi | Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|---|---|---|
1. | Muâviye b. Ebû Süfyân | 661 – 680 | 8. | Ömer b. Abdülazîz | 717 – 720 |
2. | I. Yezîd | 680 – 683 | 9. | II. Yezîd | 720 – 724 |
3. | Muâviye b. Yezîd | 683 – 684 | 10. | Hişâm b. Abdülmelik | 724 – 743 |
4. | I. Mervân | 684 – 685 | 11. | II. Velîd | 743 – 744 |
5. | Abdülmelik b. Mervân | 685 – 705 | 12. | III. Yezîd | 744 |
6. | I. Velîd | 705 – 715 | 13. | İbrâhim b. Velîd | 744 |
7. | Süleyman b. Abdülmelik | 715 – 717 | 14. | II. Mervân | 744 – 750 |
Abbâsîler dönemi
Abbâsîler dönemindeki halifelerdir:
Sıralama | Halife | Dönemi | Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|---|---|---|
1. | Ebü’l-Abbas es-Seffâh | 750 – 754 | 20. | Râzî-Billâh | 934 – 940 |
2. | Mansûr | 754 – 775 | 21. | Müttakī-Lillâh | 940 – 944 |
3. | Mehdî-Billâh | 775 – 785 | 22. | Müstekfî-Billâh | 944 – 946 |
4. | Hâdî-İlelhak | 785 – 786 | 23. | Mutî’-Lillâh | 946 – 974 |
5. | Hârûnürreşîd | 786 – 809 | 24. | Tâi’-Lillâh | 974 – 991 |
6. | Emîn | 809 – 813 | 25. | Kādir-Billâh | 991 – 1031 |
7. | Me’mûn | 813 – 833 | 26. | Kāim-Biemrillâh | 1031 – 1075 |
8. | Mu’tasım-Billâh | 833 – 842 | 27. | Muktedî-Biemrillâh | 1075 – 1094 |
9. | Vâsiḳ-Billâh | 842 – 847 | 28. | Müstazhir-Billâh | 1094 – 1118 |
10. | Mütevekkil-Alellah Ca’fer b. Muhammed | 847 – 861 | 29. | Müsterşid-Billâh | 1118 – 1135 |
11. | Müntasır-Billâh | 861 – 862 | 30. | Râşid-Billâh | 1135 – 1136 |
12. | Müstaîn-Billâh | 862 – 866 | 31. | Muktefî-Liemrillâh | 1136 – 1160 |
13. | Mu’tez-Billâh | 866 – 869 | 32. | Müstencid-Billâh | 1160 – 1170 |
14. | Mühtedî-Billâh | 869 – 870 | 33. | Müstazî-Biemrillâh | 1170 – 1180 |
15. | Mu’temid-Alellah Ahmed b. Ca’fer | 870 – 892 | 34. | Nâsır-Lidînillâh | 1180 – 1225 |
16. | Mu’tazıd-Billâh | 892 – 902 | 35. | Zâhir-Biemrillâh | 1225 – 1226 |
17. | Müktefî-Billâh | 902 – 908 | 36. | Müstansır-Billâh | 1226 – 1242 |
18. | Muktedir-Billâh | 908 – 932 | 37. | Müsta’sım-Billâh | 1242 – 1258 |
19. | Kāhir-Billâh | 932 – 934 |
Fâtımî halifeleri
Kahire’de hüküm sürmüş olan Şîa-Fâtımî halifeler. Ehl-i Sünnet tarafından halife olarak kabul edilmezler.
Sıralama | Halife | Dönemi | Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|---|---|---|
1. | Ubeydullah el-Mehdî | 909-934 | 8. | Müstansır-Billâh el-Fâtımî | 1036-1094 |
2. | Kāim-Biemrillâh el-Fâtımî | 934-946 | 9. | Müsta’lî-Billâh el-Fâtımî | 1094-1101 |
3. | Mansûr el-Fâtımî | 946-953 | 10. | Âmir-Biahkâmillâh | 1101-1130 |
4. | Muiz-Lidînillâh | 953-975 | 11. | Hâfız-Lidînillâh | 1130-1149 |
5. | Azîz-Billâh | 975-996 | 12. | Zâfir-Biemrillâh | 1149-1154 |
6. | Hâkim-Biemrillâh | 996-1021 | 13. | Faiz | 1154-1160 |
7. | Zâhir el-Fâtımî | 1021-1036 | 14. | Âdıd-Lidînillâh | 1160-1171 |
Memlûk himayesi dönemi
Abbâsî Hanedanı’nın Mısır’daki Memlükler himayesi altında olduğu dönemdeki halifeleridir:
Sıralama | Halife | Dönemi | Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|---|---|---|
1. | Müstansır-Billâh Ahmed b. Muhammed | 1259 – 1261 | 10. | Mütevekkil-Alellah Muhammed b. Ebû Bekir (ikinci kez) | 1389 – 1406 |
2. | I. Hakim | 1262 – 1302 | 11. | Mustain | 1406 – 1414 |
3. | Müstekfî-Billâh Süleymân b. Ahmed | 1302 – 1340 | 12. | II. Mutezid | 1414 – 1441 |
4. | I. Vasık | 1340 – 1341 | 13. | II. Müstekfi | 1441 – 1451 |
5. | II. Hakim | 1341 – 1352 | 14. | Ka’im | 1451 – 1455 |
6. | Mu’tazıd-Billâh Ebû Bekir b. Süleyman | 1352 – 1362 | 15. | Mustencid | 1455 – 1479 |
7. | Mütevekkil-Alellah Muhammed b. Ebû Bekir | 1362 – 1383 | 16. | II. Mütevekkil | 1479 – 1497 |
8. | II. Vasık | 1383 – 1386 | 17. | Mustamsık | 1497 – 1508 |
9. | Mustasım | 1386 – 1389 | 18. | III. Mütevekkil | 1508 – 1517 |
Osmanlı dönemi
Osmanlı Devleti’nin Ridâniye Muharebesi’ni kazanarak Memlük Devleti’ne son vermesinden sonra halife unvanını üstlenen padişahlardır:
Sıralama | Halife | Dönemi | Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|---|---|---|
1. | I. Selim | 1517 – 1520 | 15. | III. Ahmed | 1703 – 1730 |
2. | I. Süleyman | 1520 – 1566 | 16. | I. Mahmud | 1730 – 1754 |
3. | II. Selim | 1566 – 1574 | 17. | III. Osman | 1754 – 1757 |
4. | III. Murad | 1574 – 1595 | 18. | III. Mustafa | 1757 – 1774 |
5. | III. Mehmed | 1595 – 1603 | 19. | I. Abdülhamid | 1774 – 1789 |
6. | I. Ahmed | 1603 – 1617 | 20. | III. Selim | 1789 – 1807 |
7. | I. Mustafa | 1617 – 1618 | 21. | IV. Mustafa | 1807 – 1808 |
8. | II. Osman | 1618 – 1622 | 22. | II. Mahmud | 1808 – 1839 |
(7.) | I. Mustafa (ikinci kez) | 1622 – 1623 | 23. | Abdülmecid | 1839 – 1861 |
9. | IV. Murad | 1623 – 1640 | 24. | Abdülaziz | 1861 – 1876 |
10. | İbrâhim | 1640 – 1648 | 25. | V. Murad | 1876 |
11. | IV. Mehmed | 1648 – 1687 | 26. | II. Abdülhamid | 1876 – 1909 |
12. | II. Süleyman | 1687 – 1691 | 27. | V. Mehmed | 1909 – 1918 |
13. | II. Ahmed | 1691 – 1695 | 28. | VI. Mehmed | 1918 – 1922 |
14. | II. Mustafa | 1695 – 1703 |
Sokoto dönemi
Osman b. Fûdî, İslam’ı yaymak ve reform etmek amacıyla Nijerya’da bir cihad başlattı ve bugünkü Nijer, Kamerun, Benin ve Burkina Faso topraklarına hâkim olarak Batı Afrika’da bir hilâfet oluşturdu.
Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|
1 | Usman dan Fodio | 1804 – 1817 |
2 | Muhammed Bello | 1817 – 1837 |
3 | Abu Bakr Atiku | 1837 – 1842 |
4 | Aliyu Babba | 1842 – 1859 |
5 | Ahmadu Atiku | 1859 – 1866 |
6 | Aliyu Karami | 1866 – 1867 |
7 | Ahmadu Rufa’i | 1867 – 1873 |
8 | Abdurrahman Atiku | 1873 – 1891 |
9 | Abubakar Atiku na Raba | 1891 – 1902 |
10 | Muhammadu Attahiru I | 1902 – 1903 |
Ahmediye dönemi
Mirza Gulâm Ahmed’in liderliğinde 1889’da Hindistan’da kurulan Ahmedîlik, kendi içinde bir halifelik sistemi geliştirmiştir. Gulam Ahmed, Mehdi olduğunu iddia etmiş ve bu iddia üzerine kendi halifeliğini kurmuştur.
Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|
1 | Mirza Ghulam Ahmad | 1889 – 1908 |
2 | Hakeem Noor-ud-Din | 1908 – 1914 |
3 | Mirza Bashir-ud-Din Mahmud Ahmad | 1914 – 1965 |
4 | Mirza Nasir Ahmad | 1965 – 1982 |
5 | Mirza Tahir Ahmad | 1982 – 2003 |
6 | Mirza Masroor Ahmad | 2003 – Günümüz |
Türkiye Cumhuriyeti dönemi
Padişah olmadığı halde halife olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından göreve atanmış bir Osmanlı Hanedanı üyesidir:
Sıralama | Halife | Dönemi |
---|---|---|
1. (29.) | Abdülmecid Efendi (son halife) | 1922 – 1924 |
- 1455 – V. Nicholaus, Papa (d. 1397)
Papa V. Nicolaus
|
|
---|---|
![]() Papa V. Nicolaus’un portresi
|
|
Doğum | Tommaso Parentucelli 15 Kasım 1397 Sarzana, Ceneviz Cumhuriyeti |
Ölüm | 24 Mart 1455 (57 yaşında) Roma, Papalık Devleti |
Milliyet | İtalya |
Etkin yıllar | 6 Mart 1447 – 24 Mart 1455 |
Yerine geldiği | Papa IV. Eugenius |
Yerine gelen | Papa III. Callixtus |
Mezhep | Katollik |

Papa V. Nicolaus (15 Kasım 1397, Sarzana, Papalık Devleti – 24 Mart 1455, Roma). Doğum adı Tommaso Parentucelli. 6 Mart 1447’den 24 Mart 1455’teki ölümüne dek papalık yapan İtalyan din adamı.
Papalıktan önce
Babası bir doktordu. Annesini ismi Andreola Bosi della Verrucola idi, 15 Kasım 1397’de Sarzana, Ligürya’da doğdu. Parentücelli daha çocukken babası oldu. Parentucelli Floransa’ya gidip yerleşti. Zamanın Floransa ileri gelen ailelerinden olan Strozzi ve Albizzi çocuklarına hocalık yaptı. Bu hocalığı sırasında, genç yaşında, bu aileleri ziyarete gelen ünlü Avrupa hümanist bilimcileri ile tanışıp görüşmek fırsatı oldu.
Bologna Üniversitesi ve Floransa’da yüksek eğitim gördü. 1422’de İlahiyat üzerinden üniversite diplomasi aldı. Bağlı olduğu Bologna Piskopos Nicola Albergati onun bilimsel yeteneğinden çok etkilendi. Parentucelli’ye patron olup onu kendi desteğine aldı. Ona mali imkanlar sağlayarak Almanya, Fransa ve İngiltere’de bir tur yapmasını sağladı. Ayrıca bilimsel çalışmalarına devam etmek için destek de yaptı. Her gittiği yerde Parentucelli, kitap satın alıp kitap toplayıcılığa başladı. Satın aldığı kitapları da okuduğunu gösteren günümüze kadar kalan bazı kitaplarında kendi eli ile yazılmış yan yazılar bulunmaktadır. 1431-1449 döneminde Avrupa Katolik kilisesinin “17 Ekümenik Konsil” akımı ile toplanan Basel, Ferrara ve Floransa Konsillerine katkıda bulundu; sonuncusu olan Floransa Konsili’na delege olarak katıldı.
1444’te patronu Nicola Albergati öldü. Onun yerine Parentucelli, Bologna Piskoposu yapıldı. Fakat Bologne’da devamlı halk hareketleri olmakta idi ve Parentucelli bu halk isyanlarını bastırmak için eğitilmiş değildi. Papa IV. Eugenius onu daha uygun bir görevle Kutsal Roma İmparatorluğu nezdinde bir Papalık Elçi/temsilcisi olarak Frankfurt’ta gönderdi. Burada Papalık Devleti ile Kutsal Roma İmparatorluğu arasında bir ittifak kurması bekleniyordu. Böylece 1631-1439 dönemi Basel Ekümenik Konsil’inde ortaya çıkan Papalık imtiyazlarına aleyhtar Konsil kararlarının etkilerinin azaltılacağı beklenmekteydi.
Bu diplomatik görevde başarı gösteren Parentucelli Aralık 1446’da Roma’ya döndüğünde Santa Susanna Kardinali olarak görevlendirildi.
Papalık dönemi
Mart 1447’de Papa IV. Eugenius öldü. Yapılan papalık seçiminden sonra 6 Mart 1447’de papa seçildi ve eski patronu olan Nicola Albergati anısına onun Latince karşılığı olan V. Nicolaus papalık ismini aldı.
Papalık işleri
20 Temmuz 1447’de yayımladığı “Pastoralıs officii” Papalık Beyannamesi ile rahip ve rahipleri ile fakirler ve engellilere destek amacı ile yapılanmış olan “San Fracisko Düzenli Üçüncü Tarikatı (Tertius ordo regülarış Sancti Francisçi)”‘ni resmen kurdu.
1449’da Napoli Krallığı ile Papalık Devleti’nin aralarını stabilize edip iyileştirecek müzakereler yaptı. Birbirleriyle çatışmalı olan İtalyan devletleri arasında 1454’teki Lodi Antlaması imzalamaya kadar tarafsız kaldı. Ama bu İtalyan devletlerine bazı imtiyazlar vererek bu devlet idarecilerinin hükümleri altında bulunan komünleri kontrol almalarını sağladı.
17 Şubat 1449’de Almanya Kralı III. Friedrich ile “Viyana (veya Aschaffenburg) Konkordatı” adı verilen bir anlaşma yaptı. Bu anlaşmanın konusu papa tarafından çok progresif görülen ve papanın istekleri ve taleplerini hiç dikkate almadan Basel Ekümenik Konsili tarafından çıkartılan beyannamelerin Almanya’da hiç yürürlüğe konulmayacağı idi. Ertesi yıl Papa bir daha taktik zafer kazandı ve 7 Nisan’da Anti-Papa X. Feliz bu görevden istifa ettiğini bildirdi. Ayrıca Basel Ekümenik Konseyi’nden ayrılan bir grup bu konsil üyesi Lozan’da toplanarak (diğer anti-papaları reddedip) Papa Nicolaus’un tek papa olduğunu kabul etti.
1450’de Toma’da bir Jübile düzenledi. Bu Jübile için Roma’ya İtalya’dan ve Avrupa’dan gelen Katolik hacılar Roma dinsel binalarında yaptıkları ekstra sunuları toplatan Papa, İtalya’da kültürü geliştirme projelerinde harcadı.
1452’de Papa Kutsal Roma İmparatoru seçilen III. Fiedrich’e Aziz Petro Bazilikasında yapılan bir büyük tören ile taç giydirdi. Bu onun için, son imparatora taç giydirme töreni oldu.
Kültürel gelişmeler ve İstanbul’un fethinin sonuçları
Papa Niciolaus Roma’nın kültürel ve entelektüel hayatına önemli etkileri oldu. Onun döneminde “hümanizm” akımı önemli gelişmeler yaptı. O zaman kadarki papalar “hümanizm” akımını eski antik Grek ve Romalı pagan kişilerin geliştirdikleri konulara yakın alakası dolayısı ile gayet şüpheli gözlerle bakmaktaydı. Katolik Hristiyanlığa ikilik ve delalet getirme kaynağı olarak bakılmaktaydı.
Tam bu dönemde 29 Mayıs 1453’te Osmanlılar İstanbul’u fethettiler. Papa bunu Hristiyanlığa büyük bir darbe olarak gördü. Hristiyanlığın en büyük ve kültürel olarak gelişmiş şehri; Hristiyanlığı Roma’nın resmi dini yapan İmparator’ Konstantin’in şehri 1000 yıl sonra Müslüman ellerine geçmekte idi. Papa V. Nicolaus yeni bir Haçlı Seferi yapmak için birçok vaizler verdi. Fakat bir iki yüzyıl önce Haçlı Seferlerin fiyaskoları ve özellikle o günlerdeki İtalyan devletleri arasında bulunan devamlı çekişme ve ihtilaf bu lafların tümüyle boşa gitmesi ile sonuçlandı.
Fakat Papa V. Nicolaus bu gelişmeden başka yoldan faydalandı. Roma’yı Hristiyanlığın kültürel merkezi olarak geliştirmek için İstanbul’dan Grekçe’yi bilen ve eski Grek ve Antik Romalı klasikleri eğitimli olarak öğrenmiş birçok edebiyat ve bilim adamını İtalya’ya davet etmek için temsilciler gönderdi ve bunda da başarı sağladı. İtalya’ya ve gelen bu Grekçe ve Latince bilen Doğu Romalı bilim adamları İtalya’daki hümanizm akımına büyük katkıda bulundular. Papa hümanist Lorenzo Valle’ye sipariş vererek hem Pagan döneminin hem de Hristiyan döneminin Grekçe yazılmış tarihlerini Latinceye tercüme ettirdi. Ascoli’li Enoch ve Giovanni Tortelli adlı hümanistlerin yardımı ile Papa çoğu İstanbul’dan getirilmiş olan ve eşleri Batı Avrupa’da bulunmayan yazma kitapları toplamaya başlattı. Bu uğraşla o zamanlar için gayet büyük bir kütüphane olan 9.000 üzerinde eyazam eser ihtiva eden bir kütüphane kurdurttu. Bu gelişmeler kitap matbaasının yeni bulunmasından hemen önce olmaktaydı ve matbaanın kullanılmaya başlaması birlikte Batı Avrupa kültürel ufuklarının iyice açılmasına neden oldu.
Papa V. Nicolaus bu hümanizm akımına bilgisiyle ve bu bilgiye olan büyük sevgi ve saygısıyla büyük katkılar yaptığı zamanın yazılarından açıkça belli olmaktadır. Papa’nın yakın arkadaşı olan (ve sonra II. Pius adı ile papa olacak olan) Silvius Piccolomini’ni papa’nın “bilmedikleri insan bilgisi hazinesinin dışında kalanlardır”‘ diyerek onun bilgi hazinesinin zenginliğine dikkati çekmiştir. Fakat İstanbul’dan kaçan gayet iyi Grekçe ve Latince bilen ve bu dillerde Batı Avrupalı’ların hayal bile edemeyecekleri yazam eserleri Avrupa’ya taşıyanların Batı Avrupa bilimine ve sanatına tesirlerin (yani Rönesans akımını) V. Nicolaus göremedi.
Papa ve Roma’da imar
Roma şehrini Rönesans mimarı ile ile imar etmeyi hedef aldı. Şehri Hristiyan dünyasının başkenti olarak görüp bu görüşe uygun binaların yapılmasını planladı. Önce Roma’nın eskimiş olan surlarını pekiştirdi. Şehrin bazı sokaklarını kaldırım taşı döşetti.
Şehrin şu ihtiyacına eğildi. Antik Roma döneminde şehrin suyu yapılan taştan kemerler ve sistem halinde bağlanmış şu yolları ile yüksek arazideki kaynaklardan gelmekte idi. Ama bunlar 6. yüzyıldaki barbar istilaları sırasında yıkılmıştı ve şehrin suyu Orta Çağlarda ya kuyulardan ya da yağmur suyu toplayan sarnıçlardan; hatta fakir şehirli için doğrudan doğruya şehir içinden açıkta akan Tiber Nehri’nden temin edilmekte idi. V. Nicolaus antik dönemde Ağrıpa tarafından yaptırılmış “Aqua Virgo Su Kemeri”ni tamir ettirdi ve bu kemerden gelen suyu (günümüzde Trevi Çeşmesi olan mevkide bulunan) Leon Battista Alberti tasarımı olan nispeten basit bir çeşmeye getirtti.
Fakat V. Nicolaus Papalığın merkezi olan Vatikan’ı, Borgo semtini ve Aziz Petros Bazilikası’nı yeniden daha muhteşem bir şekilde yaptırmayı planlamaktaydı. Bu hedefle birçok mimarla ile ilişkiye geçti. Eski bazilika binasının bir kısmın yıktırdı. Lateran Sarayı’nda (Far Angelico’nun yapmış olduğu bazı fresklerde gösterildiği gibi) bazı tevsi inşaatı yaptırdı. Sonraki planladığı inşaat için Koliseum’um cephesinden mermer söktürüp 2522 araba mermeri Bazılka yanına taşıttı.
Papa ve kölelik imtiyazları
Papa Nicolaus 18 Haziran 1452’de Portekiz Kralı V. Alfonso yararına “Dum Diversaş” adlı Papalık Beyannamesi’ni yayınladı. Bu beyanname ile Papa Portekiz Kralına “krallık hakkı” olarak “Müslümanları, Paganları ve İsa Aleyhtarı Hristiyan Dininde olmayanlara hücum etmek; onları zorla yakalamak ve köle yapmak için dinsel izin verildi. Bu izinin kapsadığı alan açıkça belirtilmemekle beraber Portekizlilerin Afrika sahillerine yeni keşfettikleri arazileri kapsadığı ve bu kapsam arazisinin Portekizlilerin istedikleri şekilde tefsir edilebileceği gayet açıktı. Bu şekilde açık izin dolayısıyla Portekizliler istedikleri gibi “keşiflerde” bulunup yerlilere hücum edip onları köle yapabilecek ve hiçbir hakları olmayan köle olarak onları alıp satıp istedikleri gibi kullanabileceklerdi. Bu beyannamenin Haçlı Seferleri için kullanılan dil ve ifade kullanması Hristiyan-Müslüman ilişkilerini (özellikle Portekizlilerin Afrika ve sonra Hindistan ve Asya’da) daha da bozulmasına neden oldu.
Portekiz Kralı’na izine göre Portekiz kralına yerli olan ahalinin hepsinin hiç bağımsız olarak salıverilme hakkı olmadan devamlı köle olmasını ve onların menkul ve gayrimenkul mallarına hepsinin Portekiz Kralı ve varislerine hukuki sahipliliğine geçmesini sağlamak için kutsal izin verilmekte idi.
1454’te daha önce sadece Portekizllilere sağlanmış olan köle toplama imtiyazları bir yazışma ile İspanya’ya da verildi. Aynı zamanda bu imtiyazların yalnız o günün bilinen dünya alanlarında değil; dünyada keşfedilecek diğer her arazi ve ülkelerde de geçerli olduğu kabul edildi.
Kanarya Adaları’nin kimin olacağı için İspanya ve Portekiz arasında çıkan çatışmaya Papa V. Nicolaus’un arabuluculuk yapması istendi. Sonunda Papa Portekizliler lehinde karar verdi. 6 Ocak 1455’te yayınladığı “Dum Diversaş” adlı papalık beyannamesi siyahi kölelerin “İsa’ya inanmayan Müslümanlar”‘dan satın alınmasına da izin verdi. Aynı beyanname ile Portekiz’e köle toplamak ülkeler istila etmeyi ve köleleri Hristiyanlığı dönüştürmek için faaliyetlerde bulunmayı da uygun buldu. Portekizlilere Fas ile Karayipler arasında köle ticareti için tek imtiyaz verdi.
Papa V. Nicolaus’un verdiği kölelik için ileride diğer papalar tarafından çıkartılacak Papalık beyannamelerine (kötü) örnek oldu. Bunlara 1456’da Papa III. Callixtus tarafından “Inter Caetera quae”; 1481’de Papa IV. Sixtus tarafından “Aeterni regis” ; 1514’te Papa X. Leo tarafından beyanname ve Papa VIII. Clemens tarafından 3 Mayıs 1594 tarihli “Eximiae devotionis”; (4 Mayıs 1493 tarihli “Inter Caetera” ve 23 Eylül 1483 tarihli “Düdüm Siquidem” papalık beyannameleridir.
Papa’nın son dönemleri ve ölümü
Papa kültürel alanlarda ve şehrin imarında büyük çabalar göstermekte iken Roma halkı ondan hoşlanmamaya başlamıştı. 1452’de papa ile papalık hükûmetini Roma’dan atmak ve Roma’yı bir şehir-devleti cumhuriyet yapmak hedefli, Katolik kilisesi Büyük Schisma’yI sona erdiren Papa IV. Martinus’un çok beğendiği Stefeno Porcaro liderliği altında bir komplo hazırladığı öğrenildi ve bu komplo bastırıldı. İstanbul’un Osmanlılarca fethi ile bu kendine karşı komplo V. Nicolaus’un son yıllarında bir depresyon içine girmesine neden oldu. “Sarzana’lı Tomasso olarak ben bir günde, bir papa olarak bir yıldaki mesutluktan, daha mesuttum.” dediği belgelenmiştir.
Son günlerinde kardinalleri yatağı etrafında toplayarak onlara hayatı boyunca ve papalık döneminde verdiği uğraşlar üzerinde uzun uzadıya bir konuşma yaptığı bildirilir. 24 Mart 1455’te yaklaşık 57 yasında iken ölmüştür.
- 1575 – Yosef Karo, İspanyol Rabbi, Yazar, Filozof ve Kabalist (d. 1488)
Yosef Karo
|
|
---|---|
Doğum | 1488 Toledo, İspanya |
Ölüm | 24 Mart 1575 Safed, Osmanlı İmparatorluğu |
Meslek | Rabbi, Yazar, Filozof, Kabalist |
Tanınma nedeni | Şulhan Aruh |
Din | Yahudi |
İmza | |
![]() |
Yosef Karo veya Yosef ben Efraim Karo‘nun (d. 1488, Toledo; ö. 24 Mart 1575, Safed), 1488’de İspanya’nın Toledo şehrinde doğduğuna inanılmaktadır. Bir varsayıma göre ailesi Elhamra Kararnamesi’nin ardından Portekiz’e kaçmasıyla bu ülkede doğmuştur. 1497’te Portekiz’den gelen Yahudi göçmenlerle birlikte İstanbul’a gelen Karo, bir süre Niğbolu, Selanik ve Edirne’de de yaşamıştır. 1575’te Safed’te öldü.
Tanıştığı sahte mesih Şlomo Molho’nun yanı sıra, Yosef Taitatzak ve Salomon ben Moses ha-Levi, kendisi üzerinde iz bırakan önemli şahsiyetlerdir.
Niğbolu’daki Plevne Sinagogu’nda hahamlık unvanı alan Karo, Edirne’ye yerleşip burada birçok Talmud üstadı yetiştirdi. Yeşiva ve Bet-Din’in başkanlığını yürüten Karo, dev yapıtı olan Beit Yosef‘i Edirne’de yazmaya başladı; 1536’da Safed’e yerleşti ve yirmi yıl sonra bu eserini Safed’de tamamladı. Bu eseri, “sadece bilginlerin istifadesi için” hazırlayan Yosef Karo, “herkesin faydalanabilmesi, neleri yapıp neleri yapamayacağını bilmesini sağlamak” için Şulhan Aruh’u yazdı.
Şulhan Aruh
“Herkesin faydalanabilmesi için” yazdığı Şulhan Aruh’un ilk baskısı, 1564-65’te Venedik’te yapıldı ve yöredeki cemaatlerce benimsendi. Kitabın ilk bölümü olan Orah Hayyim‘de ibadet, Şabat ve bayramlar ile ilgili kurallar yer alır. İkinci bölüm olan Yore Dea‘da, gıda, faiz ve temizlik konularındaki yasaklar bulunur. Üçüncü bölüm olan Eben Ezer‘de boşanma ile ilgili hukuk yer almaktadır.
Diğer eserleri
![]() ![]() |
Yahudilik
|
Başlıca eserlerinden bazıları şunlardır:
- Beit Yosef
- Şulhan Aruh
- Kesef Mişne (Rambam’ın Mişna Tora eserinin kısmi yorumu)
- Kalalei ha-Talmud
- Halikhot Olam
- Bedek ha-Bait (Beit Yosef‘e ek ve düzeltmeler)
Ayrıca bakınız
- Şulhan Aruh
- Osmanlı Yahudileri
- 1603 – I. Elizabeth, İngiltere Kraliçesi (d. 1533)
I. Elizabeth | |
---|---|
![]() I. Elizabeth (y. 1575)
|
|
İngiltere ve İrlanda kraliçesi | |
Hüküm süresi | 17 Kasım 1558 – 24 Mart 1603 (44 yıl, 4 ay ve 7 gün) |
Taç giymesi | 15 Ocak 1559 |
Önce gelen | I. Mary ve Philip |
Sonra gelen | I. James |
Doğum | 7 Eylül 1533 Greenwich, İngiltere |
Ölüm | 24 Mart 1603 (69 yaşında) Surrey, İngiltere |
Defin | 28 Nisan 1603 Westminster Abbey |
Hanedan | Tudor |
Babası | İngiltere Kralı VIII. Henry |
Annesi | Anne Boleyn |
Dini | İngiltere Kilisesi |
İmza | ![]() |
I. Elizabeth (7 Eylül 1533 – 24 Mart 1603), 17 Kasım 1558’den 1603’teki ölümüne kadar İngiltere ve İrlanda kraliçesi idi. Bakire Kraliçe olarak da bilinen Elizabeth, Tudor Hanedanı’nın beş hükümdarının sonuncusudur.
Elizabeth, Kral VIII. Henry ve idam edilen ikinci eşi Anne Boleyn’in kızıdır. Anne’in Henry ile olan evliliği feshedilmiş, Elizabeth ise gayrimeşru ilan edilmiştir. Üvey kardeşi VI. Edward, 1553’teki ölümüne kadar hüküm sürmüş, tahtı Leydi Jane Gray’e bırakarak iki üvey kız kardeşin, Katolik Mary ve genç Elizabeth’in taht üzerindeki iddialarını, kanunlara rağmen görmezden gelmiştir. Edward’ın vasiyeti görmezden gelinmiş ve yalnızca 9 gün sonra tahttan indirilen Leydi Jane Grey yerine Mary kraliçe ilan edilmiştir. Mary’nin saltanatı sırasında Elizabeth, Protestan isyancıları desteklediği şüphesiyle yaklaşık bir yıl hapsedilmiştir.[1][2]
Üvey kız kardeşi Mary’nin 1558’deki ölümünün ardından Elizabeth tahta geçmiştir. Elizabeth, sonraları 1. Baron Burghley ilan ettiği William Cecil liderliğindeki bir grup kraliyet danışmanına büyük ölçüde güveniyordur. Elizabeth’in kraliçe olarak yaptığı ilk işlerinden biri, yöneticisi olduğu bir İngiliz Protestan Kilisesi kurmak olmuştur. Bu kilise zaman içinde günümüzdeki İngiltere Kilisesi’ne evrilmiştir. Elizabeth’in evlenip bir varis doğurması beklense de, çok sayıda taliplisi bulunmasına rağmen hiç evlenmemiştir. Ölümünün ardından tahtını uzaktan akrabası İskoçya Kralı VI. James devralarak Birleşik Krallık’ın temellerini atmıştır.
Elizabeth devlet işlerinde babasından ve üvey kardeşlerinden daha ölçülü ve ılımlıdır. Sloganlarından biri “video et taceo” idir (“Görüyorum ve sessiz kalıyorum”). Dini konularda nispeten hoşgörülü davranmış ve sistematik zulümden kaçınmıştır. Papa 1570’te onu gayrimeşru ilan ettikten ve Katolik halkının ona itaatten serbest bıraktıktan sonra, çeşitli komplolar ile canına kast edilmeye çalışılmışsa da, tüm bu planlar Francis Walsingham tarafından yönetilen, bakanlarının oluşturduğu gizli servisinin yardımıyla suya düşürülmüştür. Elizabeth her zaman dış ilişkilerde ihtiyatlı davranmıştır, Fransa ve İspanya gibi büyük güçlerle ittifaklar kurmuştur. Hollanda, Fransa ve İrlanda’daki bir dizi etkisiz, yetersiz kaynaklara sahip askerî harekâtı gönülsüzce desteklemiştir. 1580’lerin ortalarına gelindiğinde, İngiltere artık İspanya ile savaştan kaçınamamıştır.
Yaşlandıkça bekaretiyle ünlenmiştir. Etrafında günün portrelerinde, törenlerinde ve edebiyatında kutlanan bir kişilik kültü oluşmuştur. Elizabeth’in saltanatı Elizabeth devri olarak tanınmıştır. Bu dönem İngiliz tiyatrosu, William Shakespeare ve Christopher Marlowe başta olmak üzere birçok oyun yazarının, tiyatroyu geliştirmesiyle bilinir. Ayrıca bu dönem etkili olan Francis Drake ve Walter Raleigh gibi kaşiflerin kahramanlıkları efsaneleşmiştir. Saltanatının sonlarına doğru, bir dizi ekonomik ve askeri sorun popülerliğini zayıflatmıştır. Elizabeth, hükûmetin harap ve sınırlı olduğu ve komşu ülkelerdeki hükümdarların tahtlarını tehlikeye atan iç sorunlarla karşı karşıya kaldığı bir çağda etkileyici bir artist (“Gloriana”) ve inatla ayaklarının üzerinde duran (“İyi Kraliçe Bess”) biri olarak kabul edilmiştir. Üvey kardeşlerinin kısa saltanatlarından sonra, tahttaki 44 yılı krallık için istikrar sağlamış ve bir ulusal kimlik duygusunun oluşmasına yardımcı olmuştur.
İlk yılları

7 Eylül 1533 tarihinde Greenwich Sarayı’nda doğmuş ve babaannesi York’lu Elizabeth ile anneannesi Leydi Elizabeth Howard’ın adını almıştır. İngiltere Kralı VIII. Henry’nin hayatta kalan ikinci çocuğuydu. Annesi, VIII. Henry’nin ikinci eşi Anne Boleyn idi. Doğduğu sırada Elizabeth, İngiltere tahtının varisiydi. Üvey ablası Mary, bir erkek varis sahibi olmak ve Tudor halefiyetini sağlamak amacıyla, Henry, Mary’nin annesi Aragonlu Catherine ile evliliğini Anne ile evlenebilmek için feshettiğinde meşru bir varis olarak konumunu kaybetmişti. Elizabeth, 10 Eylül 1533 tarihinde vaftiz edildi ve vaftiz babaları Canterbury Başpiskoposu Thomas Cranmer ile Henry Courtenay, 1. Exeter Markisi; vaftiz anneleri ise Elizabeth Stafford, Norfolk Düşesi ile Margaret Wotton, Dorset Markizi idi.
Elizabeth, Aragonlu Catherine’in eceliyle ölümünden dört ay sonra, annesi 19 Mayıs 1536 tarihinde idam edildiğinde iki yıl sekiz aylıktı. Annesinin idamını takiben Elizabeth gayri meşru ilan edilerek taht sırasından çıkarılmıştı. Anne Boleyn’in idamından on bir gün sonra VIII. Henry Jane Seymour ile evlendi. Kraliçe Jane, tahtın tartışmasız varisi olan oğlu Edward’ın doğumundan kısa bir süre sonra ertesi yıl öldü. Elizabeth, üvey erkek kardeşinin sarayına yerleştirildi ve vaftiz töreninde vaftiz giysilerini taşıdı.

Elizabeth’in ilk mürebbiyesi Margaret Ryan, genç prenses hakkında “hayatımda gördüğüm en nazik çocuk” demiştir. Daha sonraları Catherine Champernowne, evlendikten sonraki adı Catherine “Kat” Ashley, 1537’de Elizabeth’in mürebbiyesi olarak atanmış ve 1565’teki ölümüne kadar Elizabeth’in dostu olarak kalmıştır. Champernowne, Elizabeth’e dört dil öğretmiştir: Fransızca, Felemenkçe, İtalyanca ve İspanyolca. William Grindal 1544’te mürebbisi olduğunda, Elizabeth İngilizce, Latince ve İtalyanca yazabiliyordu. Yetenekli ve becerikli bir eğitmen olan Grindal sayesinde Elizabeth Fransızca ve Yunanca da ilerledi. 12 yaşına geldiğinde, üvey annesi Catherine Parr’ın dini eserini İngilizceden İtalyanca, Latince ve Fransızcaya çevirmiş ve bu çalışmasını babasına Yeni Yıl hediyesi olarak vermiştir. Gençlik yıllarında ve yaşamı boyunca, Cicero’nun Pro Marcello‘su, Boethius’un De consolatione philosophiae‘si (Felsefenin Tesellisi), Plutarhos’un bir incelemesi ve Tacitus’un Annales‘i (Yıllıklar) da dahil olmak üzere çok sayıda klasik yazarın Latince ve Yunanca eserlerini çevirmiştir.
Grindal 1548’de öldükten sonra, Elizabeth eğitimine kardeşi Edward’ın mürebbisi, öğrenmenin ilgi çekici olması gerektiğine inanan sempatik bir öğretmen olan Roger Ascham ile devam etmiştir. Elizabeth’in eğitim hayatı ve gençlik yılları hakkındaki mevcut bilgiler büyük ölçüde Ascham’ın anılarından gelmektedir. Hayatının son dönemlerinde, yukarıda belirtilenlere ek olarak Galce, Keltçe, İskoçça ve İrlandaca da konuşabildiği düşünülmektedir. Venedik büyükelçisi 1603’te “[bu] dillere o kadar hakim ki her birini kendi ana dili gibi konuşabiliyor” demiştir. Tarihçi Mark Stoyle, ona muhtemelen Maliye Bakanı William Killigrew tarafından Keltçe öğretildiğini öne sürmektedir.
Thomas Seymour

Kral VIII. Henry 1547’de ölmüş ve Elizabeth’in üvey kardeşi VI. Edward, dokuz yaşında kral olmuştur. Henry’nin dul eşi Catherine Parr kısa süre sonra VI. Edward’ın amcası ve 1. Somerset Dükü Lord Protector Edward Seymour’un kardeşi Thomas Seymour, Sudeley’in 1. Baron Seymour’u ile evlenmiş; çift, genç Elizabeth’i Chelsea’deki evlerine almıştır. Orada Elizabeth, bazı tarihçilerin hayatının geri kalanında onu etkilediğine inandığı duygusal bir kriz yaşamıştır. Thomas Seymour, 14 yaşındaki Elizabeth’in geceleri odasına girerek genç prensese “dokunmuş”, onu birçok şekilde taciz etmiştir. Elizabeth sabahları erkenden kalkarak ve Seymour’un rahatsız edici sabah ziyaretlerinden kaçınmak için etrafını hizmetçilerle kuşatmıştır. Parr, uygunsuz faaliyetleri yüzünden kocasıyla yüzleşmek yerine ona katılmış ve hatta bir keresinde Seymour genç prensesin siyah bir elbisesini “binlerce parçaya ayırırken” Elizabeth’i etkisiz hale getirmek için onu kollarından tutmuştur. Ancak Parr, eşini üvey kızını kucaklarken gördükten sonra bu duruma bir son vermiş, Elizabeth Mayıs 1548’de evlerinden yollanmıştır.
Thomas Seymour yine de kraliyet ailesini kontrol edebilmek için çeşitli oyunlar oynamaya devam etti ve kendisini Kral’ın şahsının mürebbisi olarak atamaya çalıştı. Parr, 5 Eylül 1548’de doğumdan sonra öldüğünde, Elizabeth’e olan ilgisi arttı; onunla evlenmek niyetindeydi. Elizabeth’in Seymour’a düşkün olan mürebbiyesi Kat Ashley, Elizabeth’i onu kocası olarak almaya ikna etmeye çalışmış, Elizabeth’i Seymour’a yazmaya ve “karısının ölümü için onu teselli etmeye” ikna etmeye çabalamış olsa da Elizabeth, Thomas’ın eşinin ölümüne teselliye ihtiyaç duyacak kadar üzülmediğini iddia etmiştir.
Ocak 1549’da Seymour, kardeşi Somerset’i Lord Protector olarak görevden almak, Leydi Jane Gray’i Kral VI. Edward ile evlendirmek ve Elizabeth’i karısı olarak almak için komplo kurmak şüphesiyle tutuklanarak ve Londra Kalesi’ne hapsedilmiştir. Hatfield Evi’nde yaşayan Elizabeth hiçbir suçlamayı kabul etmemiş; prensesin inatçılığı, sorgucusu Sör Robert Tyrwhitt’i çileden çıkarmıştır. Tyrwhitt “Yüzünden onun suçlu olduğunu görüyorum” demiştir. Seymour 20 Mart 1549’da idam edilmiştir.
Kraliçe Mary
Edward 6 Temmuz 1553 tarihinde öldüğünde ölümü gizli tutuldu ve 4 gün sonra yerine Jane Grey geçti. Aslında VIII. Henry’nin vasiyetine göre kraliçenin Mary olması gerekirken Edward veliahdı Jane Grey olarak seçti. İngiliz orduları Mary ve Elizabeth’in üstüne yürüdü. 9 gün sonra İngiliz orduları Mary’nin tarafına geçti. Mary tahta geçtiğinde Jane Grey, Guilford Dudley, Robert Dudley ve John Dudley kuleye kapatıldı. John Dudley vatan hainliği suçundan yargılandı ve idam edildi. Bundan birkaç ay sonra Protestan Lord Thomas Wyatt Elizabeth’in tahta geçmesini öngören bir anlaşmayı Kuleye kapatılan Jane Grey’in babası Henry Grey’e sundu; fakat Henry Grey’in kızına bir şans daha verilmesini istemesi ve bu konuda ısrarcı olmasıyla yeniden Jane Grey’i tahta geçirmeyi amaçlayan bir ayaklanma başlatıldı. İsyanın bastırılmasının ardından kraliçe, Jane Grey’e Katolik olursa affedileceğini söyledi ama adanmış bir Protestan olan Jane Grey bu teklifi kabul etmedi. Babasının iktidar hırsı yüzünden kocası Guilford Dudley ile birlikte idam edildi. Bunun yanında Thomas Wyatt’ın Elizabeth’e yakınlığının bilinmesi isyanda Elizabeth’inde parmağı olduğu dedikodularına yol açtı, Prenses yargılandı ve ev hapsine mahkûm oldu. Bu isyandan sonra Mary’nin Protestan nefreti körüklendi ve ülke çapında Protestan avı başladı. Mary en yakınındakileri bile yargılatmaktan çekinmedi. Bu şekilde Mary ve Elizabeth’in arası iyice açıldı aralarında daha önce görülmemiş bir rekabet ve kıskançlık başladı. Mary aylar sonra İspanya Prensi Felipe ile evlendi. Birkaç ay içinde kraliçe hamilelik belirtileri göstermeye başladı. Halka kraliçenin hamile olduğu duyuruldu. Nisan 1555’te beklenen bebek bir türlü gelmiyordu. Daha sonradan gebeliğin yalancı gebelik veya yumurtalık kanseri olduğu anlaşıldı. Bu durum iki defa tekrarlandı. Kraliçe ile aralarındaki uçurumun artması ile sarayda daha fazla hor görülmeye başlanan Elizabeth çareyi İngiltere kral vekili ve Mary’nin kocası II. Felipe ile yakınlaşmakta buldu, bu şekilde sarayda ayrıcalıklarını yeniden kazandığı gibi II. Felipe’nin kraliçeden soğumasına da sebep oldu. Mary krallığa bir veliaht veremedi. Kendisinden sonra tahta Protestan bir prenses geçmesi olasılığı, yalancı hamilelikleri, kocasının kendinden uzaklaşmasının verdiği üzüntü ile o dönemde İngiltere’nin Büyük Britanya dışında bulunan kolonisi Calais’in Fransızlar ile yapılan savaş sonucu kaybedilmesi Mary’i yatağa düşürdü.
Kraliçelik dönemi


Kraliçe Mary 17 Kasım’da öldü ve yerine Protestan Prenses Elizabeth tahta geçti. Mary’nin kocası II. Felipe Elizabeth ile evlenmek istedi fakat Elizabeth’in çocukluk aşkı Robert Dudley’e olan zaafı yüzünden evlilik gerçekleşmedi. Elizabeth ilk olarak kiliselerde Mass ayininin uygulanmasını yasakladı, daha sonra kendini İngiltere kilisesinin yöneticisi seçtirdi ve ülkeyi yeniden Protestan döneme döndürdü. Bunun sonucu olarak birçok suikastla burun buruna geldi. Yakın koruması ve kraliyet muhafızları şefi Sir Francis Walsingham’ın uyguladığı politikalar sayesinde bu suikastlardan kurtuldu. Katolik İskoçya’ya karşı Protestan Lordları destekledi, verdiği desteğin deşifre olmasının ardından İskoçya ile savaşa girdi. Bu dönemde İskoçya’nın başında Elizabeth’in babası VIII. Henry’nin kız kardeşi Margaret Tudor’un küçük torunu Mary Stuart vardı. Fransa’nın ölen kralının ardından Mary Stuart’ın annesi Marie Guise’in hanedanın başına geçmesinin ardından Fransa, İngiltere’yi işgal planlarına girişti. Fransa gibi büyük bir güçle savaşa girmenin hata olacağını düşünen Elizabeth baş danışmanı William Cecil’i Fransızlar ile müzakere için İskoçya’ya gönderdi. Müzakerelerden sonuç ancak Sir Francis Walsingham’ın Marie Guise suikastının ardından alındı. Fransızlar işgal planlarından vazgeçerek İskoçya’yı terk ettiler ve Mary Stuart İskoç tahtından indirilerek kuleye kapatıldı, ardından burada planladığı suikast yüzünden vatan hainliği suçundan idam edildi. Böylece Elizabeth taht için alternatif bir Katolik Tudor kanını ortadan kaldırdı. Büyük rakiplerine karşı büyük müttefiklere ihtiyaç duysa da istemediği bir erkekle evlenmeyi reddetti ve bu yönde kendisine baskı yapan baş danışmanı William Cecil’in görevine son verdi ölümüne kadar bekar olması onun bekar kraliçe unvanının almasını sağladı. Çoğu tarihçiye göre o Anglikan kilisesinin annesiydi. Din konusunda her zaman nötr bir siyaset izledi o zamana kadar ülke birçok dini görüşten dolayı çalkantılı bir dönem geçirmişti. Elizabeth çözümü hem Anglikanları hem de Katolikleri mutlu edecek yeni dini yasalarda aradı tabii ki bu girişim pek de başarılı sonuçlanmadı. 1588 yılında II. Felipe’nin İngiltere seferinde Dönemin en büyük ve en güçlü deniz filosu olan İspanyol Armada’nın İngilizler tarafından yakılması Elizabeth’in isminin günümüze kadar unutulmadan gelmesini sağlamıştır. Kraliçe 1603 yılında ülkeyi uzun yıllar tek başına yönettikten sonra öldü, ölüm döşeğinde elinde Robert Dudley’in kendisine yazmış olduğu mektubun bulunduğu rivayet edilir.
İlgili filmler
- Elizabeth (1998)
- Elizabeth: Altın Çağ (2007)
- The Tudors (2007)
- Boleyn Kızı (2008)
- Reign (2017)
- Mary Queen of Scots (2018)
- Becoming Elizabeth (2022)
- 1657 – III. Parthenios, Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi’nin 202. patriği (d. ?)
III. Parthenios | |
---|---|
Konstantinopolis Ekümenik Patriği | |
Kilise | Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi |
Piskoposluk bölgesi | İstanbul |
Görevlendiriliş | 26 Temmuz 1656 |
Dönem bitişi | 24 Mart 1657 |
Önce gelen | I. Paisios |
Sonra gelen | II. Gavril |
Doğum | Midilli, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 24 Mart 1657 İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Meslek | Ekümenik patrik |
Uzmanlık alanı | Teoloji |
III. Parthenios (Yunanca: Παρθένιος; d. Midilli – ö. 24 Mart 1657, İstanbul), II. Joannicius’ın yerine Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi’nin 202. patriği oldu.
Ölümü
Eflak voyvodasının isyanını desteklediği ve buna dair mektuplar gönderdiği anlaşılınca suçlu bulundu ve sadrazam Köprülü Mehmed Paşa’nın emriyle asılarak idam edildi. Cesedi üç gün asılı kaldıktan sonra denize atıldı. Rumlar denizden çıkartıp Heybeliada’daki Panaiya Manastırı’na defnettiler.
- Patrik
- Ortodoksluk
- Doğu Ortodoks Kilisesi
- Rum Ortodoks Patrikhanesi
Önce gelen: I. Paisios |
Konstantinopolis Ekümenik Patrikhanesi Patriği 1656 – 1657 |
Sonra gelen: II. Gavril |
- 1751 – János Pálffy, Macar İmparatorluk Mareşali (d. 1664)
János Pálffy
|
|
---|---|
![]() |
|
Doğum | 20 Ağustos 1664 |
Ölüm | 24 Mart 1751 |
Milliyet | Macar |
Meslek | Mareşal |
Johann Bernhard Stephan, Graf Pálffy de Erdőd (Macarca: gróf erdődi Pálffy V.János Bernát István; 20 Ağustos 1664 – 24 Mart 1751), Macar asili, Macaristan Palatinesi ve İmparatorluk Mareşaliydi.
Hayatı
Kont IV. Miklós Pálffy de Erdőd (1619–1679) ve Maria Eleonora von Harrach zu Rohrau’nun (1634–1693) üçüncü oğluydu. Miklós Pálffy en büyük kardeşiydi. Babası ve iki ağabeyi gibi o da askeri kariyer yaptı ve 1681’de Habsburg Ordusu’na katıldı.
Katıldığı Ciğerdelen Muharebesi’nde Türkler tarafından esir alınmış, ancak kaçmayı başarmıştı. Kendisini Mohaç Muharebesi (1687) sırasında öne çıkmış ve bu sayede Lorraine Dükü V. Karlin General yardımcısı oldu. 24 yaşında zaten Albay rütbesine ulaşmış ve kendi alayına komuta etmişti. Bu alay ile Osmanlı-Kutsal İttifak savaşları’nın tüm büyük muharebelerine katıldı.
15 Ekim 1693’te Württemberg Prensi John Frigyes ile Herrenberg’de düello yaptı. John Frigyes ilk ateş etme hakkına sahipti. Attığı kurşun sadece Pálffy’nin şapkasını deldi, Pálffy’nin atışı ise Frigyes János’u öldürdü. János Pálffy düellodan sonra Polonya’ya kaçtı. Ancak nüfuzlu ailesi onun için kısa süre sonra af çıkarılmasını sağladı.
1695’te Mainz yakınlarındaki Claude de Villars komutasında Fransızlarla girdiği bir savaşta ağır yaralandı. 1704’te Hırvatistan Yasağı’nın yöneticisi ve Süvari Generali oldu.
1701 baharında, İspanya Veraset Savaşı sırasında kuzey İtalya’daki askerî operasyonlarda yer aldı. 1701 yazında Ren cephesine nakledildi.
Rákóczi liderliğindeki Bağımsızlık Savaşı sırasında, Süvari Komutanı olarak Macaristan’a gönderildi. Bir dizi küçük savaşlara katıldı, ancak Trenčín Savaşı’nın zaferinde hayati bir rol oynadı. Pálffy Mareşal ilan edildi ve Yukarı Macaristan’daki tüm birliklerin komutasını aldı.
Bu aşamada, İmparator’a sadık bir Macar olan, II. Francis Rákóczi ile müzakere etti ve müzakereler sonucunda Szatmár Antlaşması imzalandı, antlaşmanın imzalanmasının ardından Rákóczi’nin ordusundan 12.000 asker, Majtény’nin dışındaki tarlalarda Habsburg hanedanına bağlılık yemini etti.
Avusturya-Osmanlı Savaşı (1716–1718)’nda bütün önemli harekâtlara tekrar katılmış ve birkaç kez yaralanmıştır.
Savaştan sonra diplomatik faaliyetlerine devam etti ve Macar ve Hırvat soylularını Pragmatik Yaptırımını kabul etmelerini sağladı.
1737-1739 Avusturya-Osmanlı Savaşı’nda 30.000 kişilik bir kolordu komutu olarak görev aldı.
1740 yılında imparator V. Karl’ın ölümünden sonra, Pálffy genç kraliçe Maria Theresia’nın koruyucusu, Macar işlerini yürütme yetkisi ve kraliçenin konsey üyesi oldu. Altın Post madalyasını aldı ve Şövalye oldu.
Pálffy, hayatının geri kalanında İmparatoriçe’nin sırdaşı olarak kaldı ve ona Vater Palffy adını verdi. 1751’de öldü.
n, İngiliz marangoz ve saat ustası (d. 1693)
- 1776 – John Harriso
- 1794 – Jacques-René Hébert, Fransız gazeteci ve siyasetçi (d. 1757)
- 1844 – Bertel Thorvaldsen, Danimarkalı-İzlandalı heykeltıraş (d. 1770)
- 1849 – Johann Wolfgang Döbereiner, Alman kimyacı (d. 1780)
- 1860 – Ii Naosuke, Japon devlet adamı (d. 1815)


Naosuke Ii (井伊 直弼 Ii Naosuke) (d. 29 Kasım 1815 – ö. 24 Mart 1860), Japon devlet adamı. ABD ile ilk ticaret antlaşmasını 1858 yılında imzalayarak, Japonya’nın batıya açılmasında önemli rol oynamıştır.
Hikone Derebeyliği’ni yöneten güçlü Ii ailesinden geliyordu. Ailesi 17. yüzyılın başlarında Tokugawa Şogunluğunun kurulmasına yardımcı olan Daimyo’lar arasında yer alarak büyük güç kazanmış ve ülke yönetiminde söz sahibi olmaya başlamıştı. Ii ailesinin geleneklerine göre Daimyo olan babanın ölümünden sonra ardılı dışındaki bütün erkek çocukları kendilerini evlat edinecek başka bir Daimyo ailesi bulmak ya da kendi ailelerinin mülklerinde düşük bir maaşla çalışmak zorundaydılar. Babası Ii Naonaka’nın ölümünden sonra kendisini evlat edinecek bir aile bulamayan Ii, ailesinin kurduğu bir okulda çalışmaya ve bütün zamanını okumakla geçirmeye başladı. Ayrıca bir samuray olarak savaş sanatını ve Japonya’nın kültürel geleneklerini öğrendi. Önce ağabeyinin oğlunun, ardından da ağabeyinin 1850 yılındaki ölümü üzerine, Ii ailesinin başka bir aile tarafından evlat edinilmemiş tek erkek çocuğu olarak Hikano Daimyosu oldu ve böylece ülke siyasetiyle ilgilenme olanağı buldu.
Bu yıllarda ABD, Japonya’nın geleneksel dışa kapalılık politikasından vazgeçip dış dünyaya açılması için baskı yapmaya başlamıştı. ABD’nin bu amaçla 1853’te Matthew Perry’nin komutasındaki bir filoyu Japonya’ya göndermesi ciddi bir bunalıma yol açtı. Tokugawa yönetimi, ABD tehdidi karşısında Ii Naosuke ve öteki Daimyoların görüşlerine başvurdu. Ii, öteki Daimyoların tersine batıya açılmanın gerekliliğini savundu. Ona göre Japonya, batıya karşı direnecek güçte değildi ve ancak dışa açılmanın sağlayacağı olanaklarla güçlenip yeniden dışa kapalılık politikasını izlemeye başlayabilirdi. Amerikalılara karşı koyacak askerî güce sahip olmayan Tokugawa yönetimi 1854’te Perry Sözleşmesi’ni imzalayarak iki Japon limanını Amerikan gemilerine açmak zorunda kaldı. Perry Sözleşmesi’nin kapsamına girmeyen ticaret düzenlemelerini yapma görevi, ilk ABD başkonsolosu olarak Japonya’ya gönderilen Townsend Harris’e bırakıldı.
ABD’yle Townsend Harris aracılığıyla bir ticaret antlaşmasının hazırlıklarına girişilmesi ülke içinde büyük tartışmalara yol açtı. Bu tartışmalara bir süre sonra, çocuğu olmayan Tokugawa Iesada’nın yerine kimin Şogun olacağı sorununun yol açtığı bunalım eklendi. Ii 1858’de, genellikle bunalım dönemlerinde atanan ve Tairo adı verilen başdanışmanlığa getirilerek hükûmetin denetimini ele geçirdi. Ii’nin göreve başlamasından önce Şogunluk yönetimi ticaret antlaşmasının imzalanması için imparatorluk mahkemesinden izin istemiş, ama antlaşmaya karşı olan güçler bu iznin verilmesini engellemişti. Ii görüşmelere katılan görevlilere imparatorun izni olmadan antlaşmayı imzalamaları için yetki verdi. Bu olay antlaşmaya karşı çıkan güçlerin tepkisine yol açtı. Öte yandan, Tokugawa Iesada’nın ardılı olarak Tokugawa Nariaki’nin oğluna karşı, İesada’nın kuzeninin küçük yaştaki oğlunu desteklemesi, Ii’ya karşı sürdürülen muhalefetin daha da güçlenmesine neden oldu. Ticaret antlaşmasına karşı çıkan çevreler Nariaki’nin çevresinde birleşerek, Ii Naosuke’yi antlaşmayı imparatorun izni olmadan imzalamakla suçladılar ve Nariaki’nin oğlunun vâris olması için baskı yapmaya başladılar.
Bunun üzerine Nariaki’yi evinde göz hapsine alan Ii, kendisine karşı çıkan Daimyoların unvanlarını geri alarak ya da tutuklatıp öldürterek muhalefeti bastırdı. Ama, 24 Mart 1860’ta hizmetkarları ve koruyucularıyla birlikte Şogunun sarayına giderken Nariaki’nin adamlarının saldırısına uğradı ve başı kesilerek öldürüldü.
- 1882 – Henry Wadsworth Longfellow, Amerikalı şair (d. 1807)
- 1882 – Bertall, Fransız karikatürist, çizer ve yazar (d. 1820)
- 1888 – Théodore Frère, Fransız ressam (d. 1814)
- 1889 – Fransiscus Cornelis Donders, Hollandalı doktor (d. 1818)
- 1894 – Verney Lovett Cameron, İngiliz kâşif (d. 1844)
- 1901 – İsmail Safa, Türk yazar (d. 1867)
- 1905 – Jules Verne, Fransız yazar (d. 1828)
- 1909 – John Millington Synge, İrlandalı oyun yazarı (d. 1871)
- 1910 – Šimun Milinović, Hırvat din adamı (d. 1835)
- 1916 – Enrique Granados, İspanyol piyanist ve besteci (d. 1867)
- 1934 – William Joseph Hammer, Amerikalı elektrik mühendisi (d. 1858)
- 1946 – Alexander Alekhine, Rus satranç oyuncusu (d. 1892)
- 1948 – Nikolay Berdyayev, Rus teolog ve filozof (d. 1874)
- 1953 – Mary Teck, Birleşik Krallık Kraliçesi (d. 1867)
Teckli Mary | |||||
---|---|---|---|---|---|
![]() Resmi portresi (1920’ler)
|
|||||
Birleşik Krallık ve İngiliz Dominyonları konsort kraliçesi, Hindistan konsort imparatoriçesi |
|||||
Hüküm süresi | 6 Mayıs 1910 – 20 Ocak 1936 | ||||
Taç giymesi | 22 Haziran 1911 (kraliçe olarak) 12 Aralık 1911 (imparatoriçe olarak) |
||||
Doğum | 26 Mayıs 1867 Kensington Sarayı, Londra |
||||
Ölüm | 24 Mart 1953 (85 yaşında) Marlborough House, Londra |
||||
Defin | 31 Mart 1953 St George Şapeli, Windsor Sarayı |
||||
Eş(ler)i |
V. George
(e. 1893; ö. 1936) |
||||
Çocuk(lar)ı |
|
||||
|
|||||
Babası | Teck Dükü Francis | ||||
Annesi | Cambridge Prensesi Mary Adelaide |
Teckli Mary (doğum adıyla: Victoria Mary Augusta Louise Olga Pauline Claudine Agnes; 26 Mayıs 1867 – 24 Mart 1953) 6 Mayıs 1910 – 20 Ocak 1936 tarihleri arasında; Birleşik Krallık ve İngiliz Dominyonları kraliçeliği, 1947 yılına kadar Hindistan imparatoriçeliği yapmıştır. Birleşik Krallık kralı, Hindistan İmparatoru ve Britanya Denizaşırı Toprakları Kralı V. George’in eşidir.
Mary, ilk olarak Birleşik Krallık Veliaht Prensi (İkinci Sırada), Clarence and Avondale Dükü, Prens Albert Victor ile nişanlılık yaşamış, daha sonraları dükün ölmesiyle, tahtın üçüncü vârisi ve sonradan Kral V. George ile evlilik yapmış, sonunda 5 çocuk dünyaya getirmiştir. Oğlu Prens Edward’ın Ocak 1936’da VIII. Edward olarak tahta çıkmasıyla oğlu Kral VI. George’un ölümüne kadar Ana Kraliçe olmuştur. 6 Şubat 1952’de oğlu Kral VI. George öldü. En büyük torunu Prenses Elizabeth, Kraliçe II. Elizabeth olarak tahta çıktı.
Kraliçe Mary, torununun taç giyme töreninden on hafta önce, 24 Mart 1953’te 85 yaşında uykusunda öldü. Ölmeden önce ölürse taç giyme töreninin ertelenmemesi gerektiğini söylemiştir. Windsor Kalesi’ndeki St George Şapelinde kocasının yanına gömülmüştür.
- 1955 – Otto Gessler, Alman siyasetçi (d. 1875)
- 1962 – Auguste Piccard, İsviçreli fizikçi (d. 1884)
- 1968 – Alice Guy-Blaché, Fransız film yönetmeni ve yapımcısı (d. 1873)
- 1968 – Arnaldo Foschini, İtalyan mimar ve akademisyen (d. 1884)
- 1969 – Joseph Kasavubu, Kongo Cumhuriyeti’nin ilk Cumhurbaşkanı (d. 1910, 1913, 1915, 1917)
- 1971 – Arne Jacobsen, Danimarkalı mimar ve tasarımcı (d. 1902)
- 1971 – Müfide Ferit Tek, Türk romancı (d. 1892)
- 1976 – Bernard Montgomery, İngiliz asker (d. 1887)
- 1978 – Doğan Öz, Türk hukukçu ve Türkiye Cumhuriyet Savcısı (d. 1934)
- 1980 – Óscar Romero, El Salvadorlu katolik din adamı ve aziz (d. 1917)
- 1984 – Sam Jaffe, Amerikalı aktör (d. 1891)
- 1986 – Ertuğrul Yeşiltepe, Türk gazeteci (d. 1933)
- 1987 – Ekrem Zeki Ün, Türk besteci (d. 1910)
- 1988 – Turhan Feyzioğlu, Türk hukukçu ve politikacı (d. 1922)
- 1995 – Joseph Needham, Britanyalı biyokimyacı, tarihçi ve sinolog (d. 1900)
- 1999 – Gertrud Scholtz-Klink, Nazi Almanyası’nda ateşli NSDAP üyesi ve NS-Frauenschaft lideri (d. 1902)
- 2002 – César Milstein, Arjantinli biyokimyacı (d. 1927)
- 2008 – Neil Aspinall, İngiliz müzik şirketi yöneticisi (d. 1941)
- 2008 – Olcay Tiryaki, Türk iç hastalıkları uzmanı ve akademisyen (d. 1955)
- 2008 – Richard Widmark, Amerikalı aktör (d. 1914)
- 2010 – Robert Culp, Amerikalı oyuncu, metin yazarı ve yönetmen (d. 1930)
- 2015 – Oleg Bryjak, Kazak-Alman operacı (d. 1960)
- 2015 – Maria Radner, Alman opera sanatçısı (d. 1981)
- 2016 – Maggie Blye, Amerikalı oyuncu (d. 1942)
- 2016 – Johan Cruyff, Hollandalı futbolcu ve teknik direktör (d. 1947)
- 2016 – Roger Cicero, Rumen piyanist (d. 1970)
- 2016 – Esther Herlitz, İsrailli diplomat ve politikacı (d. 1921)
- 2016 – Zafer Koç, Türk futbolcu (d. 1965)
- 2016 – Garry Shandling, Amerikalı komedyen, oyuncu, yazar, yapımcı ve yönetmen (d. 1949)
- 2017 – Leo Peelen, Hollandalı eski bisiklet sporcusu (d. 1968)
- 2017 – Jean Rouverol, Amerikalı oyuncu, yazar ve senarist (d. 1916)
- 2017 – Avraham Sharir, İsrailli siyasetçi ve eski bakan (d. 1932)
- 2018 – José Antonio Abreu, Venezuelalı orkestra şefi, eğitimci, piyanist, ekonomist, aktivist ve siyasetçi (d. 1939)
- 2018 – Lys Assia, İsviçreli şarkıcı (d. 1924)
- 2018 – Rim Banna, Filistinli şarkıcı, besteci, aranjör ve aktivist (d. 1966)
- 2018 – Arnaud Beltrame, Fransız jandarma sınıfında rütbeli asker (d. 1973)
- 2018 – Bernie De Koven, Amerikalı video oyun tasarımcısı, öğretim görevlisi ve eğlence kuramcısı (d. 1941)
- 2019 – Pancracio Celdrán, İspanyol eğitimci, yazar, tarihçi ve gazeteci (d. 1942)
- 2019 – Nancy Gates, Amerikalı sinema ve dizi oyuncusu (d. 1926)
- 2019 – Michael Lynne, Amerikalı film yöneticisi (d. 1941)
- 2019 – Joseph Pilato, Amerikalı oyuncu ve seslendirme sanatçısı (d. 1949)
- 2020 – Lorenzo Acquarone, İtalyan hukukçu, akademisyen ve siyasetçi (d. 1931)
- 2020 – Nihat Akbay, eski Türk millî futbolcu (d. 1945)
- 2020 – Romi Cohn, Çekoslovakya doğumlu Amerikalı haham (d. 1929)
- 2020 – Manu Dibango, Kamerunlu müzisyen ve söz yazarı (d. 1933)
- 2020 – Steven Dick, İskoç diplomat ve siyasetçi (d. 1982)
- 2020 – David Edwards, eski profesyonel basketbol oyuncusu (d. 1971)
- 2020 – Mohamed Farah, Somalili millî futbolcu (d. 1961)
- 2020 – Alan Finder, Amerikalı gazeteci (d. 1948)
- 2020 – Terrence McNally, Amerikalı oyun yazarı ve senarist (d. 1938)
- 2020 – John F. Murray, Amerikalı pulmonolog (d. 1927)
- 2020 – Jenny Polanco, Dominikli moda tasarımcısı (d. 1958)
- 2020 – Ignacio Trelles, Meksikalı futbolcu ve teknik direktör (d. 1916)
- 2020 – Albert Uderzo, Fransız çizgi roman sanatçısı ve senarist (d. 1927)
- 2021 – Jean Baudlot, Fransız şarkıcı (d. 1947)
- 2021 – Toshihiko Koga, Japon profesyonel judocu (d. 1967)
- 2021 – Haroldo Lima, Brezilyalı siyasetçi ve diktatörlük karşıtı aktivist (d. 1939)
- 2021 – Anna Kostivna Lypkivska, Ukraynalı tiyatro eleştirmeni, gazeteci ve yazar (d. 1967)
- 2021 – Vlasta Velisavljević, Sırp aktör (d. 1926)
- 2021 – Jessica Walter, Amerikalı aktris (d. 1941)
- 2022 – Dagny Carlsson, İsveçli internet ünlüsü, terzi, memur ve blog yazarı (d. 1912)
- 2022 – Abhishek Chatterjee, Hint aktör (d. 1964)
- 2022 – Denise Coffey, İngiliz aktris, yönetmen ve oyun yazarı (d. 1936)
- 2022 – Aydın Engin, Türk gazeteci, oyun yazarı, senarist ve politikacı (d. 1941)
- 2022 – Kenny McFadden, Amerika Birleşik Devletleri doğumlu Yeni Zelandalı eski profesyonel basketbol oyuncusu ve antrenörü (d. 1960)
- 2022 – John McLeod, İskoç besteci (d.1934)
- 2023 – Gordon Earle Moore, bir ABD’li iş adamı (d. 1929)
- 2023 – Pradeep Sarkar, Hint film yönetmeni ve senarist (d. 1955)
Tatiller ve özel günler
- Dünya Verem (Tüberküloz) Günü
Verem | |
---|---|
![]() |
|
Mycobacterium tuberculosis | |
Uzmanlık | Enfeksiyon hastalıkları, Göğüs hastalıkları, phthisiology ![]() |
Verem veya tüberküloz, bakteriyel ve bulaşıcı bir hastalık. Halk arasında ince hastalık olarak da bilinir. Mycobacterium tuberculosis mikrobunun neden olduğu uzun seyirli ve granülomatöz karakterde bakteriyel ve bulaşıcı bir enfeksiyon hastalığıdır. Bulaşma yolu, çoğu zaman, bir tüberküloz hastasının çevreye tükürdüğü balgamı ya da öksürdüğünde saçılan basil yüklü damlacıklarla olur.
Tüberküloz birden fazla organda görülebilen bir enfeksiyon olmasına karşın, daha çok akciğerler ve akciğerlere ait mediastinal lenf bezlerinde gözlenir. Basil, aktif bir tüberküloz hastasından öksürük, hapşırık ya da diğer yollarla tükürük içerisinde havaya damlacık yoluyla saçılır ve havada asılı kalan partiküllerin alınmasıyla enfeksiyon yayılır. İki tür tüberküloz vardır: Primer tüberküloz ve Sekonder tüberküloz (reaktivasyon).
Tüberküloz Türleri
Primer tüberküloz
Tüberküloz basilinin ilk kez bulaştığı hastalarda ortaya çıkan tablodur. Genellikle çocukluk çağlarında meydana gelir, ilerleme göstermedikçe sessiz kalırlar. Havadaki enfekte damlacıkların solunmasıyla basil akciğerler girdiğinde, 3 mikrondan küçük olan damlacıklar akciğerin en derin bölümlerine kadar ulaşabilir. Akciğer ortalarında ve plevraya yakın alanlarda kolaylıkla yerleşebilen basil, bu alanda çok küçük bir yangı oluşturur. Yangı alanında önce nötrofil lökositler belirir, zamanla makrofajların çoğaldığı görülür. 2-8 hafta sonra, plevranın hemen altında, 1-1,5 cm çapında, sınırları belirgin yuvarlakça bir lezyon oluşur; bu lezyona “Ghon odağı (ghon foküsü)” adı verilir. “Ghon odağı”ndaki basillerin bir bölümü “antijen sunan hücreler – APC” tarafından bölgesel (trakeobronşial) lenf düğümlerine taşınarak oralarda da yeni odaklar oluşmasına neden olur. Akciğerdeki tek odak ile bölgesel lenf düğümlerinde oluşan odakların oluşturduğu bütüne “Ghon kompleksi” adı verilir. Tablo bu aşamada stabil kalabilir, klinik belirti vermez; radyolojik olarak saptanamayan fibrotik ve bazıları kireçlenmiş bu lezyonların içlerinde canlı basillerin bulunabilir. Bu aşamada kalmış bireylerin PPD (purified protein derivative) testleri pozitif çıkar. Gelişmesi önlenemeyen Ghon kompleksindeki basiller lenf yollarına girerek tüberkülozun tüm organlara yayılmasına neden olabilirler (miliar tüberküloz).
Primer Progressif Tüberküloz
Sosyoekonomik sorunlu toplumlarda ve beslenme sorunları olan çocuklardaki primer tüberküloz odağı kolayca aktifleşebilir. Aktifleşen olgularda tüm organlara yayılma (miliar tüberküloz) ve beyin zarlarının tüberkülozu (meninjit tüberküloz) genellikle ölümle sonlanır. Primer tüberkülozun erişkin bireylerde aktifleşmesi (progressif davranış) seyrek görülür (%10). Aktifleşme genellikle akciğerin tepe noktasında (apeks) başlar. Önceleri 1–3 cm çapında, ortasında kazeöz nekroz bulunan bir lezyon biçimindedir. Nekroz çevresinde epiteloid hücreler ve Langhans dev hücreleri bulunur; bu yapıya tüberkül adı verilir (hastalığa, tüberküllerden oluşan lezyonlar içermesi nedeniyle “tüberküloz” adı verilmiştir). Tüberküllerin çevresinde lenfositler, en dışta ise bağ dokusu kuşatması vardır.
Primer tüberkülozun ilerleyici (progressif) nitelik kazanmasıyla oluşan tablonun özellikleri hastanın vücut direncine ve basilin gücüne (virulans) bağlıdır. Bağışıklık sistemi sorunu olan hastalarda yüksek virulanslı bir basil enfeksiyonu özel bir pnömoni türü olan “tüberküloz bronkopnömonisi (kazeöz-jelatinöz pnömoni)”ne neden olur. Bu hastaların çoğunda, kan ve lenf dolaşımına da giren basil birçok organa yayılır (miliar tüberküloz).
Sekonder Tüberküloz

Gerileme dönemine girmiş önceki bir tüberküloz hastalığının alevlenmesi (reaktivasyon) olgusudur. Reaktivasyon ya Ghon odağının aktifleşmesi ya da dışarıdan gelen güçlü bir basilden kökenli yeni bir infeksiyonun (reinfeksiyon) sonucudur. Patoloji uzmanlarının ve teknisyenlerinin otopsi reinfeksiyonları, sağlıkçıların önemli meslek hastalıklarından biridir.
Risk faktörleri: Bağışıklık sistemi sorunları (HIV infeksiyonu), alkolizm, diabet, kanserler, kemoterapi ve radyoterapi tüberküloz reaktivasyonunda önemli risk faktörleridir.
Hastaların bir bölümünde, akciğer dokusunun değişik bölgelerinde oluşan lezyonların ortalarındaki kazeöz nekroz bronşlara açılabilir. Öksürük ve balgamla atılan nekrotik dokuların yerinde kalan boşluklara “kavern”, bu tür lezyonların bulunduğu olgulara “aktif kavernli tüberküloz” adı verilir. “Aktif tüberküloz” olarak nitelendirilen hastalık tablosu akciğerde sınırlı kalabilir. Sistemik yayılmalarda çok sayıda organ etkilenir (miliar tüberküloz). Miliar tüberkülozda, etken lenf yollarına girmişse akciğerlerin her yerinde, kan dolaşımına girmişse çok sayıda organda (böbrek, karaciğer, beyin, vd) 1–2 mm çapında tüberküller oluşur. Örneğin beyin etkilenmelerinde, beyin tabanında oluşan “örümcek ağı” görünümündeki fibrin lifleri arasında miliar tüberküllere rastlanır. Çocuklardaki tüberkülozlarda, beyin ventriküllerinde tümör gibi kitle yapan tüberküller kümesi oluşabilir (tüberkülom).
Tarihçe
Albert Calmette ve Camille Guérin adlı iki araştırmacı, 1920’lerin sonunda vereme karşı bir aşı geliştirmişlerdir. Bu iki araştırmacının soyadına atfen bu aşıya BCG (Bacillus Calmette-Guérin) adı verilmiştir.
Semptom ve bulgular
HIV enfekte olmayanlarda sadece % 5-10 oranında tüberküloz enfeksiyonu aktif hastalığa dönüşürken buna karşılık HIV ile ko-enfekte olanlarda bu oran % 30’lara çıkmaktadır. Ekstrapulmoner TB, akciğer TB ile birlikte görülebilir.

Genel semptomlar
Sistemik belirtiler ateş, titreme, gece terlemesi, iştahsızlık, kilo kaybı ve yorgunluktur. Çomak parmak da görülebilir.
Akciğerle ilgili
Göğüs ağrısı, yan ağrısı, 2 hafta ya da daha uzun süren öksürük, nefes darlığı, hemoptizi, balgam, ses kısıklığı gibi çeşitli semptom ve bulgular görülebilir.
Akciğer dışı
Akciğer dışı tüberkülozda semptom ve bulgular tutulum yerine göre geniş bir yelpazede değerlendirilir. Tüberküloz stomatiti, ağız mukozasında görülen akciğer-dışı tüberkülozlar için iyi bir örnektir.

Nedenleri
Etyoloji
Tüberküloz etkeni bir dönem Mycobacterium tuberculosis (M. hominis) ve Mycobacterium bovis olarak adlandırılmasına karşın günümüzde bu iki serotipin Mycobacterium avium suşu olduğu tespit edilmiştir. Yani insanlardaki tüberkülozis etkeni Mycobacterium avium sups. tuberculosis, sığır tüberkülozisinin etkeni ise Mycobacterium avium sups. bovis’tir. Mycobacterium türleri gram pozitif, hareketsiz, asit fast boyalara dirençli (bu yüzden Ziehl-Nielsen gibi özel metodlarla boyanırlar) basillerdir.
Risk faktörleri
5 yaş altı çocuklar, HIV enfeksiyonlu kişiler, silikozis, kronik böbrek yetmezliği, lösemi, lenfoma, diyabet, akciğer kanseri, gastrektomi, jejunoileal bypass, bağışıklığı baskılayan tedavi alanlar, ilaç bağımlılığı, sigara, alkol risk faktörlerinden önemlileridir.
Mekanizma
Bulaşma

Hastalığın bulaşmasında portörler önemli rol oynarlar. Aktif akciğer tüberkülozlu hastadan öksürük, hapşırık, konuşma, şarkı söyleme ya da tükürme gibi eylemlerle, 0,5 – 5 mikron çapında bulaşıcı damlacıklar dışarı atılır. Tek bir hapşırıkla 40.000 damlacık dışarı atılabilir. Bu partiküller havada asılı kalarak bir süre canlılıklarını korurlar. Sağlam kişilerin bu partikülleri almasıyla hastalık bulaşmış olur. On bakteri bile enfeksiyona neden olabilir. En bulaştırıcı hastalar balgam mikroskopisinde basil görülen akciğer ve larinks tüberkülozlu hastalardır. Mikroskopisinde basil gösterilemeyen hastaların bulaştırıcılığı düşüktür. Bulaşma riski en yüksek grup ise hasta ile yakın temaslılardır. Bunlar; aile fertleri, ev arkadaşları, işyeri arkadaşlarıdır. Uygun ve düzenli tedavi ile bulaştırıcılık 2-3 haftada sona erer. Bu sebeple hasta izole edilmeli ve tedavisine hemen başlanılmalıdır. Aktif ancak tedavi edilmemiş tüberkülozu olan bir kişi yılda 10-15 insana hastalık bulaştırabilir.
Patogenez
Mycobacterium tuberculosis ile enfekte olanların yaklaşık % 90’ı asemptomatik latent enfeksiyon olarak kalır, latent TB olgularınında ömürleri boyunca % 10 oranında verem hastalığına ilerleme riskleri vardır. Ancak tedavi edilmediği takdirde aktif TB olgularında ölüm oranı % 50’den daha fazladır
Enfeksiyon küçük partiküller içindeki bakterilerin alveollere ulaşmasıyla başlar. Basiller buradaki makrofajlar tarafından alınırlar ancak öldürülemezler ve makrofaj içinde çoğalmaya devam ederler. Akciğerde ilk etkilenen bölgeye Ghon odağı denir ve genellikle akciğerin üst lob alt kısmında ya da alt lob üst kısmında yerleşmiştir. Çoğunlukla enfeksiyon burada sınırlandırılır. Ancak bazı bakteriler lenf yoluyla lenf bezlerine kan yoluyla da beyin, böbrek, kemik ve vücudun diğer organlarına yayılabilirler. En az etkilenen organlar kalp, iskelet kasları, pankreas ve tiroid bezidir.
Tüberküloz, granülomatöz inflamatuar durumlardan biri olarak sınıflandırılır. Makrofajlar, T lenfositler, B lenfositler ve fibroblastlar burada görev alırlar. lenfositler, enfekte makrofajları çevreleyerek granülomları oluşturur. Granülom mikobakterilerin yayılmasını engeller ve bağışıklık sistemi hücrelerinin etkileşimi için yerel bir ortam sağlar. Bakteriler granülom içinde atıl hale gelirler ve latent enfeksiyon oluştururlar. Tüberküloz granülomlarının bir başka özelliği, tüberküllerin merkezinde anormal hücre ölümü (nekroz) gelişmesidir. Çıplak gözle doku yumuşak beyaz peynir görünümünde olduğundan kazeöz nekroz olarak adlandırılır.
Özellikleri


Bilinen en eski hastalıklardan biri olmasına, sebebinin kesin olarak bilinmesine, 50 yıldır tedavisinin mümkün olmasına ve üstelik korunulabilir bir hastalık olmasına karşın, hâlâ dünyada en yaygın ve ölümcül bulaşıcı hastalıklardan biri olmaya devam etmekte ve yılda üç milyonu aşkın kişi verem nedeniyle kaybedilmektedir. Yerküre üzerinde yaşayan her üç kişiden birisi tüberküloz ile karşılaşmış ve onunla tanışmış durumdadır.[14] Hâlen yılda 8 milyon yeni verem hastası teşhis edilmektedir.
Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde nüfusun çok büyük bir bölümü Mycobacterium tuberculosis bakterisi ile çocukluğunda karşılaşmıştır. Hastalık fark edilmeden geçirildikten sonra, bakterinin çok dirençli olması nedeniyle, vücutta uyur bir şekilde kalır. Kişinin savunma sisteminin zayıfladığı durumlarda yeniden hastalık oluşturma potansiyeline sahiptir. Hastalanan kişinin tanısı konulduktan sonra mutlaka en az 6 ay süreyle ilaç tedavisi görmesi gerekmektedir. Tedavi ile iyileşme görülen hastalar Verem Savaş Dispanseri ‘ne kontrole giderler. Önceleri sık olan kontroller daha sonra hastanın durumuna göre daha seyrek olur.
Alınan etkenler öncelikle primer efekt denilen lezyonları oluşturur. Burada makrofajlar etkenleri fagosite ederek lenf dolaşımı aracılığıyla yakın lenf yumrularına götürür. Burada ise etkene karşı tekrar yangısal bir reaksiyonun oluşturduğu primer kompleks denilen yapılar oluşur. Mekanizma şöyledir: Makrofajlarca fagosite edilen etkenler yüksek virulensa ve barındırdıkları enzimler sayesinde makrofajların ölümüne neden olur. Fagosite edilen etkenlere karşı makrofaj lizozomları peroksidaz, süper oksit dismutaz ve iNOS (Nitrik oksit sentetaz) gibi reaktiflerin yanına defensin adı verilen molekülleri de üretir fakat Mycobacterium etkenlerine karşı bu işlem başarısız olur. Bunu diğer fagositlerin göçü izler. Ölen makrofajlar ve lenfostiler fagositoza devam eder ancak etkenler her defasında bu savunma hücrelerini öldürerek serbest kalır. Bunu izleyen süreçte majrofajların salgıladığı Growth faktörleri ve fibronektik gibi mediatörler bölgeye fibrosit göçünü sağlar. Fibrositler fibrin ve bağ doku üretmeye başlayarak etkeni kapsül içinde (tüberküloz granülomu, Ghon fokusu) sınırlandırmaya çalışır. Tüm bunlar süregelirken granülomun merkezinde nekrotik yani ölü hücrelerden oluşan bir alan vardır. Burada post disftrofik kalsifikasyon sonucu kalsiyum tuzları çöker. Tipik olgunlaşmış bir granülom şunları içerir; merkezde kalsifiye alan, bunun etrafında kazefikasyon nekrozu geçirmiş savunma hücreleri, nekrotik kuşakta histopatolojik tanıda önem taşıyan Langhans tipi dev hücreleri ve en dışta bağ doku kapsülü.
Teşhisi


Hastalığın teşhisi balgamın özel boyalar ile boyandıktan sonra, mikroskopta muayenesi sonunda, hastalık etkeni olan Mycobacterium tuberculosisin gösterilmesi ile konulur. Ayrıca balgamın özel işlemlerden geçirildikten sonra kültüre ekilmesi sonucu, kültürde üremesi de tanıyı kesinleştirir. Bazen, balgam muayenesinde hastalık etkeni görülemez iken, kültürde üreyebilmektedir. Balgam muayenesi hemen sonuç verirken, kültür sonucu iki ay gibi bir süre sonunda elde olunmaktadır. Bazı kültür tekniklerinde daha kısa sürede sonuçlar alınabilmektedir.
Akciğer grafisi en çok görülen form olan akciğer tüberkülozunun tanısında diğer önemli bir testtir. Ayrıca hastalık etkeni ile karşılaşılıp karşılaşılmadığını gösteren PPD testi ya da TDT denilen tüberküloz deri testi yapılır.
Hastalığın sık görülen formlarında balgamın mikroskop altında muayenesi, kültüre ekilmesi, akciğer filmi tanı için çoğunlukla yeterlidir. Ancak bakteriyolojik muayene yapmadan, sadece akciğer filmi ile tanı konulması yeterli değildir.
Tarama
Tüberküloz taramalarında amaç yüksek riskli grupların taranmasıdır. Bu grupta; sağlık çalışanları, verem hastalarının temaslıları, cezaevlerinde kalanlar ve bağışıklığı baskılayan herhangi bir hastalığı olanlar yer alır. Bunun yanında huzurevinde kalanlar, göçmenler, mülteciler, evsizler, alkolikler, ilaç bağımlıları da risk grubu olarak kabul edilir.
Tarama amacıyla akciğer grafileri ve tüberküloz cilt testi kullanılır. Bunlarda patoloji saptananlar ya da semptomu olanlardan balgamda basil araştırılması ve daha ileri incelemeler yapılır.
Tedavisi
Tüberküloz yüksek ihtimalle başarıyla tedavi edilebilen bir hastalıktır. Tedavide rifampisin, izoniazid, pirazinamid ve etambutol içeren antibiyotikler kullanılır. Tedavinin ilk iki ayında bu dört ilaç kullanılmaktadır. İki aydan sonraki dört ayda rifampisin ve izoniazid kullanılmaktadır. İlaç tedavisi, tüberküloz tiplerine ve hastanın durumuna göre değişiklik göstermekle birlikte genellikle 6 ay ile 9 ay arasında sürmektedir. Tedavi süresi; tüberküloz basilinin tuttuğu organ, dirençli basille enfekte olma durumu, nüks ya da kronik vaka olması, eşlik eden diğer hastalıkların varlığı ve hastanın diğer özellikleri dikkate alınarak düzenlenir.