
Tarihte 8 Şubatta doğanlar
Doğumlar
- 412 – Proklos, Yunan filozof (ö. 485)
Proklos | |
---|---|
Doğumu | 412 Constantinople, Thracia, Roma imparatorluğu |
Ölümü | 485 Atina, Achaea, Bizans İmparatorluğu |
Çağı | Antik Çağ felsefesi |
Bölgesi | Batı felsefesi |
Okulu | Neoplatonizm |
İlgi alanları | Metafizik |
Proklos (d. 8 Şubat 412, Konstantinopolis – ö. 17 Nisan 485, Atina), Platon Akademisi’nin başına geçen ve diğer matematikçilerin çalışmaları hakkındaki yorumları için matematik tarihi açısından önemli olan bir Yeni Platoncu Yunan filozof.
Hayatı ve Çalışmaları
Proklos’un babası Particius ve annesi Marcella, Likya’da yüksek sosyal konumdaki vatandaşlardı. Particius, Bizans mahkemelerinde kıdemli bir hukuk görevlisiydi. Proclus, okula gittiği Likya’nın güney kıyısındaki Ksanthos’ta büyüdü.
Proklos’un babasını takip etmesi ve hukuk mesleğine girmesi amaçlanmıştı. Bu amaçla İskenderiye’ye gönderildi, ancak çalışmalarının ortasında Bizans’ı ziyaret etti ve hayattaki çağrısının felsefe çalışması olduğuna ikna oldu. İskenderiye’ye döndü ve Yaşlı Olympiodorus’un yanında felsefe okudu, özellikle Aristoteles’in eserlerini derinlemesine inceliyordu. Ayrıca İskenderiye’de matematik öğrendi. Matematik konusundaki öğretmeni Heron’du (ünlü matematikçi değil, Heron o sıralarda yaygın bir isimdi).
Proklos, İskenderiye’de felsefe alanında aldığı eğitimden tam olarak memnun değildi, bu yüzden henüz gençken İskenderiye’den Atina’ya taşındı ve burada Platon Akademisi’nde Atina filozofları Plutarch ve Syrianus (Plutarch’ın öğrencisi) altında okudu. Akademi’de öğrencilikten orada öğretmenliğe doğru ilerledi, sonra Syrianus’un ölümü üzerine Proclus Akademi’nin başına geçti. Diadochus unvanı ona bu sırada verildi, kelimenin anlamı halef olmadır. “Diadokhos” lakabı verilmişti; çünkü onun Platon’un pelerinini miras aldığına inanılıyordu.
Akademi’de Proklos’un durumu iyiydi ve arkadaşlarına ve ailesine maddi olarak yardım etmiş görünüyor. Hiç evlenmedi ve bazı açılardan Pisagor’un önerdiğinden farklı olmayan bir hayat yaşadı. Et yemedi ve tanrılara ilahiler yazarak dini bir hayat yaşamaya çalıştı. İlahilerinin yedi tanesi korunduğu ve bugün hatırı sayılır bir edebi değere sahip olarak görüldüğü için şüphesiz çok düşünülmüştü. Proklos, ölümüne kadar Akademi’nin başı olarak kalacaktı.
Çok bilgili bir adam olan Proklos, çağdaşları tarafından büyük saygı gördü. Plotinus’un kurduğu ve Porfirios ile Iamblichus’un MS 300 civarında geliştirdiği neoplatonist felsefeyi takip etti. Bu fikirlerin diğer geliştiricileri, Proklos’un öğretmenleri Plutarch ve Syrianus’du. Heath eserinde aşağıdaki şekilde yazmıştır:[1]
“ | Keskin bir diyalektikçiydi ve çağdaşları arasında öğrendiği alanda önde gelen biriydi; o yetkin bir matematikçiydi; hatta şairdi. Aynı zamanda her türlü efsaneye ve gizeme inanan biriydi ve hem Yunan hem de Doğulu tanrılara samimice tapan biriydi. Bir matematikçiden çok bir filozoftu. | „ |
Elbette, beklenebileceği gibi, birçok dini söze olan inancı, bilimle ilgili birçok konu hakkındaki görüşlerinde son derece önyargılı olduğu anlamına geliyordu. Örneğin, Aristarkus’un önerdiği gibi güneşin gezegenlerin merkezinde olduğu hipotezinden bahseder, ancak inanmamanın hukuka aykırı olduğunu söylediği bir Keldani’nin görüşlerine aykırı olduğu için hemen reddeder.
Proklos, Yunan geometrisinin erken tarihi hakkındaki ana kaynağımız olan Öklid Üzerine Yorum (Commentary on Euclid) adlı eseri yazdı. Kitap kesinlikle Akademi’deki öğretiminin bir ürünüdür. Bu eser, dini inançlarıyla renklendirilmemiştir ve 19. yüzyılın ortalarında yazan Martin bu esere dair şöyle der:[1]
“ | … Proclus’a göre “Öklid Elemanları”, ne Keldani kahinleriyle ne de eski ve yeni Pisagorcuların spekülasyonlarıyla çelişmeme şansına sahipti. | „ |
Proklos, şu anda kaybolmuş olan kitaplara erişebiliyordu ve Proklos’un zamanında kaybedilmiş olan diğerleri, Proklos tarafından sunulan diğer kitaplardan alıntılara dayanarak açıklanıyordu. Özellikle Geminus’un eserlerinde olduğu gibi artık kaybolan Eudemus’un Geometri Tarihi ‘ni de kesinlikle kullanmıştır. Heath, Proklos’un Öklid Üzerine Yorumunu anlatırken şöyle yazar:
“ | Proklos, sırayla tüm tanımları, varsayımları ve aksiyomları tarihsel ve eleştirel olarak ele alır. Postülatlar ve aksiyomlarla ilgili notlardan önce, geometri ilkeleri, hipotezler, postülatlar ve aksiyomlar ve bunların birbirleriyle ilişkileri hakkında genel bir tartışma yer alır; Proclus, her zaman olduğu gibi burada da tüm önemli otoritelerin görüşlerini aktarıyor. | „ |
Proklos’un yorumunun bir başka ilginç kısmı, geometri eleştirmenleri hakkındaki tartışmasıdır:
“ | … geometri eleştirmenlerinin çoğunun, bu parçaların sağlam bir şekilde yerleşmemiş olduğunu göstermeye çalışarak itirazda bulunmaları [geometri ilkelerine] aykırıdır. Bu gruptaki argümanları kötü şöhrete sahip olanlardan, Kuşkucular gibi bazıları tüm bilgileri ortadan kaldıracaktı … oysa Epikürcüler gibi diğerleri, yalnızca geometri ilkelerini gözden düşürmeyi teklif ediyorlar. Bununla birlikte, başka bir eleştirmen grubu, ilkeleri kabul ediyor, ancak ilkelerden sonra gelen önermelerin, ilkelerde yer almayan bir şeyi vermedikçe gösterilebileceğini reddediyor. Bu tartışma yöntemini, Epikuros okuluna mensup olan ve Poseidonius’un kendisine karşı bir kitap yazdığı ve görüşlerinin tamamen geçersiz olduğunu gösteren Sidonlu Zeno izledi. | „ |
Morrow, eserinde[2] Proklos’a borçlu olduğumuz büyük borcu dile getirmekte ve özellikle de yazdığı Öklid Üzerine Yorumunu doğrulamaktadır:
“ | Proclus yaratıcı bir matematikçi değildi; ama o derin bir matematiksel yöntemi kavrayan ve Thales’ten kendi zamanına kadar binlerce yıllık Yunan matematiği hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olan keskin bir yorumcu ve eleştirmendi. | „ |
Son kitap, Proclus’un Öklid’in Elemanları Kitabı I üzerine yaptığı yorumda bulunan yazılarının iyi bir tanımını veriyor. Kitap, Proclus felsefesinin ve özellikle matematik felsefesinin çalışılmasına önemli bir katkıdır.
Proklos ayrıca Hipparchus ve Batlamyus’un astronomik teorilerine bir giriş olan Hypotyposis adlı eseri yazdı ve burada episikl ve eksantriklere dayanan gezegenlerin matematiksel teorisini tanımladı. Gezegenler için episikl teorisinin eksantrik teoriye eşdeğer olduğuna dair geometrik bir kanıt sağlamak için geometrik becerilerini ve astronomi bilgisini birleştirdi. Episikl teorisinde Dünya, çevresinde dönen daha küçük dairelere sahip bir dairenin merkezindedir. Eksantrik teoride gezegenler, merkezleri Dünya ile çakışmayan daireler halinde dönerler.
Buradaki hiçbir şey orijinal değildir ve Proklos ilk olarak Hipparchus ve Batlamyus tarafından verilen sonuçları kanıtlamaktadır. Bununla birlikte Proklos, bu teorinin Akademi’deki öğrencileri tarafından incelenmesi gerektiğine inansa da, eleştirel değildi, teorinin aşırı derecede karmaşık olduğunu ve aynı zamanda çeşitli kısımlarını açıklamak için hiçbir sebep olmayan geçici bir teori olduğunu öne sürdü.
Proklos, astronomik yazılarında Heron tarafından icat edilen su saatinin Güneş’in görünen çapını ölçmek için nasıl kullanılabileceğini anlattı. Proklos’un yöntemi ekinoksta kullanılabilir. Güneş doğarken saatten bir kapta su toplanır. Güneş doğar doğmaz su başka bir kapta toplanır ve bu ölçüm ertesi gün gün doğumuna kadar devam eder. Daha sonra iki kaptaki su ağırlıklarının oranı Güneş’in görünen çapını verir.
Proklos’un pek çok eseri arasında Liber de Causis (Nedenler Kitabı, Book of Causes), Institutio theologica (Teolojinin Unsurları, Elements of Theology), metafiziğin kısa bir açıklaması, büyük ölçüde Aristoteles’in görüşlerini veren Fiziğin Unsurları (Elements of Physics) ve Platon’un metafiziğini veren In Platonis theologiam (Platonik Teoloji, Platonic Theology) bulunmaktadır. Katkısı şu şekilde özetlenmiştir:
“ | Proklos, sahip olduğu nitelikler açısından hatırlanmayı hak ediyor … her çağda son derece nadir olan ve neredeyse benzersiz olan nitelikleri: düşüncesinin mantıksal netliği ve sağlamlığı, analizlerinin keskinliği, anlama hevesi ve seleflerinin tartışmalı konular hakkındaki görüşlerini sunmaya hazır olması, uzun açıklamalarının sürekli tutarlılığı ve tüm varoluş kadar geniş olan, düşüncelerinin içinde hareket ettiği geniş ufku. | „ |
Proklos, iki temel kitabı olan Teolojinin Öğeleri ve Platon’un Teolojisi adlı eserlerinde, hem Plotinos’un ve hem de kendisinin görüşlerini ayrıntılı olarak açıklama çabasıyla ün kazanmıştır.
Onuruna aydaki bir kratere onun adı verilmiştir.
- 882 – Muhammed bin Toğaç, kendisi Fergana’dan gelmiş İhşidi hanedanı kurucusu (ö. 946)
Muhammed bin Toğaç | |||||
---|---|---|---|---|---|
![]() |
|||||
İhşidîler Hükümdarı | |||||
Hüküm süresi | 934-946 | ||||
Sonra gelen | Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr | ||||
Doğum | 882 | ||||
Ölüm | 946 | ||||
|
|||||
Hanedan | Akşitler | ||||
Babası | Tuğç bin Cuff |
Muhammed bin Toğaç (ya da Muhammed bin Tuğc), (Arapça: محمد بن طغج الإخشيد, Muḥammad b. Ṭuġǧ al-Iḫšīd veya tam adı أبو بكر محمد بن طغج الإخشيد, Abū Bakr Muḥammad b. Ṭuġǧ al-Iḫšīd) kendisi Fergana’dan gelmiş İhşidi (Farsça: إخشيديو, Iḫšīdiyūn) hanedanı kurucusudur. 882 yılında Fergana’da doğmuş ve 946 yılında ölmüştür. 935 – 946 arasında kendi adınının son terimini verdiği hanedanlığı yönetmiştir. Semerkand’ın doğusunda Mug (Mōḡ) Dağı üzerindeki kalede bulunmuş olan Soğdca yazılmış bir belgede “eḵšīd” unvanından söz edilir ki, buda Soğdca alfabe ile (ʾ)xšyδ ve Mani alfabesi ile (ʾ)xšy(y)δo olarak yazılan, onaylanmış bir Soğd dilinde bir yönetici unvanıdır. Sonraları, Doğu Türkistan’da bulunmuş Soğdca yazılı metinlerde de Arapça-Farsça yazılım biçimi bu “eḵšīd” unvanı görülmüştür. 11. yüzyılda Kâşgarlı Mahmud, Özçent’te yerleşik, “اذكش, Edhgiş” “Özçend’de yerleşmiş olan bir Türk oymağı.“‘dan söz eder. Kendisinin Fergana’dan geldiği bilinen Muhammed bin Toğaç’ın kökeni büyük bir olasılıkla Özçend’de yerleşmiş olan bir Türk “Edhgiş” oymağındandır.
İhşid Fergana’da prenslere verilen unvandır, içlerinden bir tanesi İbn Toghj dedesi Mutasım altında görev almıştır. Diğerleri gibi, Bağdat’tan görevlendirilmiş Mısır’dan sorumlu bu subay bağımsız egemenlik kurmuş ve orada kendisi ve onun ardılları bir çeyrek yüzyıl hüküm sürmüştür. Birkaç mücadeleden sonra İbn Râik, İhşidiler ile uzlaşması mümkün olmuş ve sonra o kuzeyde komutasını korumuştur. Madeni paralar üzerinde onun adı genellikle Muḥammad al-Iḫšīd olarak basılıdır.
946 yılında ölümünden sonra taht için küçük olan oğlu Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr hadım Ebü’l-Misk Kâfûr’un (946-968) naipliğine tahta geçmiştir.
Fergana
Fargʻona
Фергана |
|
---|---|
İl merkezi
|
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
|
![]() ![]() Fergana
Şehrin Özbekistan’daki konumu
|
|
Ülke | ![]() |
İl | Fergana ili |
Nüfus
(2001)
|
|
• Toplam | 183.037 |
Zaman dilimi | UTC+05.00 (ÖSS) |
Alan kodu | (+998) 73 |
Fergana (Özbekçe: Farg’ona [Фарғона], Rusça: Фергана), Özbekistan’da Fergana ili’nin yönetim merkezi olan şehir.
Şehir, ülkenin doğusunda Fergana Vadisi’nde, Kırgızistan ve Tacikistan sınırları yakınında yer alır. 2001 yılı resmî nüfusu 183.037’dir. 420 km. batısında Taşkent, 75 km doğusunda Andican şehirleri vardır. Büyük İskender’in ulaştığı en son bölge olduğu tahmin edilmektedir.
Etimoloji
Divân-ı Lügati’t-Türk‘e göre Oğuzlarla Oğuzlara uyanlara göre “köy”, Türklerin büyük bir kısmına göre “şehir” demektir. Bundan alınarak Fergana kasabasına “Özkend” adı verilmiştir ve “kendimizin şehri” demektir. Yine aynı eserde burada Ala (الا) adında bir yayla olduğundan söz edilir.
Tarihi
Bejshu’nun Çince Kronik üçüncü bölümünde (7. yüzyıl başlarında) Fergana, ‘Bokhan’ ismiyle tanınır.
Fergana, eski kuzey İpek Yolu güzergâhı üzerinde 2600 km. uzunluğunda olan yol, Kaşgar, şimdiki Kansu Eyaleti’ndeki Wuwei (武威市) ve Wushao Ling Geçidi üzerinden eski Çin’in başkenti olan Xi’an’a ulaşırdı.
Fergana, eski Zerdüşt edebiyatında Zerdüşt’ün vatanı kabul edilmektedir. Coğrafi konumu itibarıyla eski devirlerde bölgede hüküm sürmeye çalışan komutanların ilk hedeflerinden biri olmuştur. Babür İmparatorluğu’nun kurucusu Babür Şah burada doğmuş ve devletini burada kurmuştur.
1873 yılında Rusların hakimiyeti altına giren şehir o dönemde bugünkünden 20 km kuzeydoğuda yer almaktaydı. Kısa süre sonra bugünkü yerine taşındı ve Ruslar tarafından ‘Yeni Margelan’ adı verildi. 1910 yılında dönemin valisi Skobelev tarafından kendi ismi verilen şehir, 1920 yılında Bolşeviklerin kontrolüne geçti ve bugünkü adıyla anılmaya başlandı.
İhşîdîler
الإخشيديون
İhşîdîler
|
|||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
935-969 | |||||||||||
İhşîdîler 935 – 969
|
|||||||||||
Başkent | Fustat (Kahire) | ||||||||||
Yaygın dil(ler) | Eski Türkçe Arapça |
||||||||||
Hükûmet | Monarşi | ||||||||||
Emir veya Amir | |||||||||||
|
|||||||||||
Tarihçe | |||||||||||
|
|||||||||||
|
|||||||||||
Günümüzdeki durumu | ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]()
|
Makale serilerinden |
Türk tarihi
|
---|
![]() |
İhşîdîler Hanedanı (Arapça: الإخشيديون (al-Ikhshīdīyyūn)) ya da Akşitler, 935’ten 969’a kadar Mısır ve Levant’ı yöneten bir Türk Memlûk hanedanıydı. Bir Türk Memlûk askeri olan Muhammed bin Toğaç, Abbasi halifesi Râzî tarafından Vali olarak atandı. Hanedan, Abbasiler adına valiler olarak konumlarını yansıtan Arapça “Wāli” unvanını taşıdı. Fâtımî ordusu 969’da Fustat’ı fethettiğinde İhşîdîler sona erdi. Ailenin mezarı Kudüstedir.
Kuruluştan önceki durum
Tolunoğulları Devleti, 905 yılında yıkılmasından sonra Abbasiler, Mısır’a gönderdiği valilerin yetkilerini azaltarak Mısır’ı yeniden bölgelere ayırmış ve yetkilerini bölmüştür. Bu yolla bu bölgenin tekrar denetiminden çıkmasını önlemek istemişlerdir. Ancak sorumlulukların birden fazla kişiye dağıtılmasından dolayı bu durum yetki kargaşasına ve kişisel çekişmeler olmuştur. 935 yılında İhşidî Devleti’nin kurulmasına kadar geçen dönemde bölgeye kargaşa hakim olmuş ve halka hizmet verilememiştir. Halk, Tolunoğulları döneminde sahip olduğu refah ve huzuru arar olmuştur.
Kuruluş
Fergana Türklerinden olan, Muhammed Bin Togaç, Mısır’da görev yapmış, dönüşünde Şam bölgesinde hacıların yollarını kesen Karmatiler’le savaşmış ve onları yenmiştir. Bu başarısına karşılık halife, Muhammed Bin Togaç’ı 928’de Remle, 930’da Suriye valiliğine atamıştır. Bu görevlerde de gösterdiği başarılardan sonra halife tarafından Mısır valiliğine yetkileri arttırılarak atanmıştır. Bu dönemde Abbasiler güçlerini kaybetmiş ancak ismen varlıklarını sürdürmektedirler. Abbasilerin güçsüzlüğünden faydalanarak görevini bırakmak istemeyen eski vali ile Muhammed bin Togaç savaşmış ve onu yendikten sonra 27 Ağustos 935’te Mısır valiliği görevine başlamıştır. Muhammed bin Togaç, Mısır valiliği sırasında sadece ismen Abbasilere bağlı kalmış, bunun dışında bağımsız bir devlet olarak hareket etmiştir.
Yükseliş ve “el-İhşid” unvanı
Muhammed Bin Togaç, göreve geldikten sonra, Türk, Kıpti, Rum, Sudanlı, Berberi ve Araplar’dan oluşan Mısır ordusunda isyan çıkmıştır. Askerlerin bir bölümü, Mısır’ın en batısında Fatımi Devleti’ne sınır olan Berka’ya kaçmışlardır. Fatımiler’le iş birliği yapan kaçaklar ve Fatımi güçleri, Muhammed Bin Togaç tarafından yenilgiye uğratılmış ve Mısır’da yeniden düzen sağlanmıştır. Muhammed Bin Togaç’a Abbasi halifesi tarafından, Mısır’da düzeni sağladığı ve Fatımilere karşı sağladığı başarılarından dolayı, ataları Fergana meliklerinden olduğu için melikler meliki anlamında el-İhşid unvanı verilmiştir.
Muhammed Bin Togaç ölümünden sonra oğlu ve torunları hükümdar olmakla birlikte fiilen azatlı köle Ebü’l-Misk Kâfûr tarafından yönetilmiştir. Ordunun büyük bölümü Türk olduğu için devlet Türk karakterini muhafaza etmiştir. İhşîdîler de Tolunoğulları gibi Mısır halkına huzur, düzen ve refah sağlamışlardır.
Fatımiler ile mücadele ve çöküş
İhşidîler, konumları gereği, Mısır’ın batısında bulunan Fatımiler’le sürekli mücadele halinde olmuşlardır. 30 Haziran 969’da, el-Cize’de Fatımi ordusu ile savaşan Ihşîdîler, büyük zayiat vererek geri çekildi. Cevher komutasındaki Fatımi ordusu, Temmuz ayında Fustat’a girince, İhşidîler son buldu. Mısır, Hicaz, Yemen ve Suriye’de Abbasîler adına okunan hutbe, artık Fatımiler adına okunmaya başladı.
Hükümdarlar
- Muhammed bin Toğaç (935 – 946)
- Ebü’l-Kâsım Ûnûcûr (946 – 961)
- Ebü’l-Hasan Ali el-İhşîd (961 – 966)
- Ebü’l-Misk Kâfûr (966 – 968)
- Ebü’l-Fevâris Ahmed (968 – 969)
İhşîdîler | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
Devlet teşkilatı
Abbasilerdeki gibi devlet yönetiminde hükümdarın sarayla ve hükümetle irtibatını sağlayan baş kişi “hâcib” idi. Hâcib, emirin huzuruna gitmek isteyenleri belli kurallara göre düzenleyen kişiydi. Emirin mali işlerinden hazinedâr, sağlık ve yiyeceklerinden sorumlu olansa tabib olarak adlandırılmaktaydı.
- 1191 – II. Yaroslav, 1238 ile 1246 yılları arasında Vladimir Büyük prensi (ö. 1246)
II. Yaroslav | |
---|---|
![]() |
|
Vladimir Büyük prensi | |
Hüküm süresi | 1238–1246 |
Önce gelen | II. Yuri |
Sonra gelen | III. Svyatoslav |
Doğum | 8 Şubat 1191 |
Ölüm | 30 Eylül 1246 (55 yaşında) |
Çocuk(lar)ı | Aleksandr Nevskiy II. Andrey Mikhail Khorobrit III. Yaroslav Vasili (Kostroma Knezi) |
Hanedan | Rurik Hanedanı |
Babası | III. Vsevolod Yuryeviç |
Annesi | Maria Shvarnovna |
II. Yaroslav (Rusça: Яросла́в II Все́володович), Theodor (Феодо́р) (8 Şubat 1191 – 30 Eylül 1246) Rusya’nın Moğol işgalinden sonra ülkesini ve başkentini restore etmeye çalışan 1238 ile 1246 yılları arasında Vladimir Büyük prensi. Kendisinden sonra prens olan Aleksandr Nevskiy, II. Andrey, III. Yaroslav ve Kostroma knezi Vasili’nin babasıdır.
- 1688 – Emanuel Swedenborg, İsveçli bilim insanı (ö. 1772)
- 1700 – Daniel Bernoulli, İsviçreli matematikçi (ö. 1782)
- 1720 – Sakuramachi, Japonya’nın geleneksel veraset düzenine göre 115. imparatoru (ö. 1750)
İmparator Sakuramachi | |
---|---|
![]() |
|
Japonya İmparatoru | |
Hüküm süresi | 1735-1747 |
Önce gelen | Nakamikado |
Sonra gelen | Momozono |
Doğum | 8 Şubat 1720 |
Ölüm | 28 Mayıs 1750 |
Babası | İmparator Nakamikado |
İmparator Sakuramachi (Japonca: 桜町天皇 Sakuramachi-tennō; 8 Şubat 1720-28 Mayıs 1750), Japonya’nın geleneksel veraset düzenine göre 115. imparatorudur. Saltanatı 1735’ten 1747 yılına kadar sürmüştür.
- 1741 – André Ernest Modeste Grétry, Fransız opera bestecisi (ö. 1813)
- 1787 – Giovanni Gussone, İtalyan akademisyen ve botanikçi (ö. 1866)
- 1819 – John Ruskin, İngiliz yazar, şair, sanat ve toplum eleştirmeni (ö. 1900)
- 1823 – Károly Alexy, Macar heykeltıraş (ö. 1880)
- 1825 – Henry Walter Bates, İngiliz doğabilimcisi ve kâşif (ö. 1892)
- 1828 – Jules Verne, Fransız yazar (ö. 1905)
- 1828 – Antonio Cánovas del Castillo, İspanya Başbakanı (ö. 1897)
- 1830 – Abdülaziz, Osmanlı’nın 32. Padişahı (ö. 1876)
Abdülaziz عبد العزيز أوَّل |
|||||
---|---|---|---|---|---|
İslâm Halifesi Emîrü’l-mü’minîn İki Kutsal Caminin Hizmetkârı Han |
|||||
![]() Abdülaziz’in Abdullah Biraderler tarafından çekilmiş fotoğrafı, 1873.
|
|||||
32. Osmanlı Padişahı | |||||
Hüküm süresi | 25 Haziran 1861 – 30 Mayıs 1876 (14 yıl, 11 ay ve 5 gün) |
||||
Önce gelen | Abdülmecid | ||||
Sonra gelen | V. Murad | ||||
Sadrazamlar |
Liste
|
||||
111. İslâm Halifesi | |||||
Hüküm süresi | 25 Haziran 1861 – 30 Mayıs 1876 | ||||
Önce gelen | Abdülmecid | ||||
Sonra gelen | V. Murad | ||||
Doğum | 8 Şubat 1830 İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
||||
Ölüm | 4 Haziran 1876 (46 yaşında) Feriye Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
||||
Defin | II. Mahmud Türbesi, Fatih, İstanbul | ||||
Eş(ler)i |
|
||||
Çocuk(lar)ı |
|
||||
|
|||||
Hanedan | Osmanlı Hanedanı | ||||
Babası | II. Mahmud | ||||
Annesi | Pertevniyal Sultan | ||||
Dini | İslam | ||||
İmza | ![]() |

ile ilgili metin bulabilirsiniz.
Abdülaziz veya diğer bilinen adıyla Padişah Abdülaziz (Osmanlıca: عبد العزيز; 8 Şubat 1830 – 4 Haziran 1876), 32. Osmanlı padişahı ve 111. İslam halifesidir. II. Mahmud ve Pertevniyal Valide Sultan’ın oğlu, Padişah Abdülmecid’in kardeşidir. Padişah Abdülaziz 25 Haziran 1861 tarihinde kardeşinin ölümü üzerine, 31 yaşında iken tahta geçmiştir.
Saltanatı



Güreş, cirit, av ve bilek güreşi sporlarına meraklı olan padişahın tahtta kaldığı sürece en çok üzerinde çalıştığı konu Osmanlı Donanması’nın modernizasyonu idi. Bu nedenle o dönemlerde Avrupa devletlerinden alınan kredilerin çoğu bu konuda harcandı. Sayısı gün geçtikçe artan Osmanlı Ordusu’nun askerlerine yetecek dönemin son model top ve tüfeklerinin sağlanması da Abdülaziz döneminde gerçekleşmiştir.
Hükümdarlığı süresince sık sık ülke içi ve ülke dışı temaslarda bulunmuş geziler düzenlemiştir. I. Selim’den sonra Mısır’ı ziyaret eden ilk ve tek Osmanlı Padişahı’dır.


Eyaletlerin yanı sıra Batı Avrupa’da ziyaretler yapan ilk ve tek padişahtır. 1867 yılında Paris’te açılan büyük bir sanat sergisine III. Napolyon’un daveti üzerine katıldı. Sergiden sonra imparator ile temaslarda bulunmuş İngiltere, Belçika, Almanya, Avusturya-Macaristan İmparatorluğu gezilerinden sonra da geri dönmüştür. Ayrıca Richard Wagner’in Bayreuth operasına maddi yardımda bulunmuş ve davet edilmiştir. Seyahatlerinde İngiltere kraliçesi Victoria, Belçika kralı II. Leopold, Prusya kralı I. Wilhelm, Avusturya-Macaristan imparatoru François-Josef ve Romanya Prensi I. Karol ile görüşmüştür.
Osmanlı’da Abdülaziz döneminde Batı’yla iyi ilişkiler kurulmasına özellikle dikkat edildi. Tanzimat Fermanı ile Osmanlı’nın girdiği Batılılaşma süreci bu dönemde de devam etti. Ülke genelinde yeni vilâyetler ilân edildi ve İstanbul Üniversitesi Fransız Eğitim sistemi örnek alınarak tekrar düzenlendi. Doğu Ekspres’inin bir durağı olan Sirkeci Garı’nın temelleri Abdülaziz döneminde atılmıştır. Rumeli ve Anadolu’da demiryolu ağı kurmaya çalışmıştır. Abdülaziz’in 15 senelik hükümdarlığı boyunca yaptığı bazı yenilikler şunlardır;
- İlk kez posta pulu basıldı (1863).
- Bank-ı Osmani-i Şahane açıldı (1863).
- Osmanlı Donanması’na ilk zırhlı savaş gemisi katıldı (1864).
- Vilayet Nizamnamesi ile yeni idari yapı ve bunun uygulanmasıyla vilayet meclisleri oluşturuldu (1864).
- Mekteb-i Sanayi (Sanayi Okulu) açıldı (1865).
- Darülfünûn (İstanbul Üniversitesi) faaliyete geçti (1868).
- Mekteb-i Sultani (Galatasaray Lisesi) açıldı (1868).
- Dîvân-ı Ahkâm-ı Adliyye (Yargıtay) kuruldu (1868).
- Şura-yı Devlet (Danıştay) kuruldu (1868).
- Mecelle yayınlandı (1869).
- Darülmuallimat (Kız Öğretmen Okulu) açıldı (1870).
- Belediyeye bağlı ilk modern İtfaiye teşkilâtı kuruldu (1871).
- Darüşşafaka açıldı (1873).
- Mekteb-i Maadin (Maden Mektebi) açıldı (1874).
Döneminde yaşanan önemli olaylardan bir kısmı ise Rusya ve Avrupa devletlerinin kışkırttığı Balkan isyanlarıdır. 1861-64 yılları arasındaki Karadağ İsyanı İkinci Karadağ Harekatı ile bastırılmasına rağmen, Karadağ sorunu büyümeye devam etti. 1861-66 yılları arasındaki Eflak-Boğdan olayları Birleşik Romanya’nın doğuşunu ve bağımsızlık mücadelesini hızlandırdı. 1862-67 yılları arasındaki Sırbistan olayları ise Türk askerlerinin Sırbistan’daki Belgrad başta olmak üzere çeşitli kalelerden çekilmesiyle kısacası Sırbistan Prensi’nin askeri bir kolluk kuvvetine, orduya sahip olacak şekilde fiilen özerkliğinin daha da genişletilmesiyle sonuçlandı. Bu yönde eleştiri yapan basın gazeteler sert şekilde cezalandırıldı veya sansür uygulandı. Basın özgürlükleri sınırlandırıldı. 1866-68 arasındaki Girit Ayaklanması, Sadrazam Mehmed Emin Âli Paşa’nın hazırladığı Girit Nizamnamesi ile çözümlenmeye çalışıldıysa da Girit’in kaybına giden olaylar dizisi başlamış oldu. Buna rağmen kendi hukuken ve fiilen Osmanlı sınırlarının güneyde genişlemesini sağladı. Zira;
- Kendisi Midhat Paşa ile birlikte bir ordu gönderilmesini organize ederek Lahsa Seferi ile Osmanlı’nın uzun bir süre önce kaybettiği 1670lerden beri denetimini sağlayamadığı Arabistan’daki Lahsa bölgesini ve Katar’ı ele geçirdi. Necid Kaymakamı İmam Abdullah bin Faysal, 29 Mart 1871’de elçisi Abdülâziz bin Suvaylem’i Midhat Paşa’ya göndererek, Al-Ahsa ve Katif’i hakimiyetinde bulunduran kardeşi Suud bin Faysal’a karşı destek talebi Osmanlılar açısından açılacak seferin meşru zeminini oluşturdu. 2. Necid Emirliği’nin Arabistan’daki gücü kırıldı ve böylece ileride 1891’e kadar yine Osmanlılarca desteklenen Cebeli Şammar Emirliği’nce yıkılmasının da önü açıldı. Bu bölge, 1913 sonrası Sultan Reşad döneminde İngilizler ve Kuveyt Emirinin destekleri ile tekrar kurulan ileri de Suudi Arabistan adını alacak 3.Necid Emirliği’nin saldırıları ile elden çıkmıştır.
- 1872’de ise yerel soyluların yeteneksiz Zeydi İmamlar karşısında daveti üzerine, Ahmet Muhtar Paşa komutasındaki orduyu Yemen’e gönderip Yemen’in dağlık kısmı, Sanaa ve çevresini ele geçirip İngiliz işgalindeki Aden ve Yemen’in en güneydeki sahil kesimi dışındaki yerlerde Yemen Vilayeti’ni kurdurdu. Bu bölge çıkan isyanlara karşın 1.Dünya Savaşı’nın sonuna kadar elde tutuldu.
- Mısır Hidivi İsmail Paşa ile birlikte ortaklaşa hareket ederek Sudan ve Afrika’nın Doğu sahillerinin ele geçirilmesini sağladı tabii bunda İngilizlerin Fransızlar yerine daha zayıf Mısır ve Osmanlı Askerlerinin kendi bölgeleri ile arasında tampon görevi görmesine rıza göstermesi de etkili olmuştur.Ras Hafun, Cape Guardafui ve Zanzibar Krallığı’na kadar binlerce km2lik alan bu sayede Osmanlı İmparatorluğu ve vassalı Mısır Hidivliği’nin eline geçmiştir.[4] Bu bağlamda üstelik Osmanlı’nın dağılma döneminde Sırbistan’da boşaltılan kaleler sayılmazsa neredeyse hiç toprak kaybetmeyip, topraklarını genişleten son Osmanlı padişahıdır. Afrika’daki bu ele geçirilen topraklar ile Osmanlı’nın elindeki Doğu Afrika topraklarının tamamı (Trablusgarb haricinde) II. Abdülhamid döneminde kaybedilecektir.
Abdülaziz orduyu da güçlendirmiş ve özellikle donanmaya yeni gemi alımları ile personel eğitimi açısından olmasa da yeni alınan, yaptırılan modern gemilerle; gemi sayısı bağlamında Osmanlı donanması dünyanın en güçlü 3. donanması arasına girmiştir. Ancak ne yazık ki bu başarılarını mali alanda sanayi alanında gerçekleştirememiştir. Yaptığı aşırı borçlanmalar yanında ve aldığı paraları yerli sanayi gelişiminde, Osmanlı’ya uzun vadede maddi yarar sağlayacak ekonomik dönüşü olacak şekilde kullanamamış ve iktidarının son yılları hem mali hem de siyasi bunalımlar içinde geçmiştir. Özellikle maliye, ekonomi, sanayi alandaki hataları ile Osmanlı’nın ekonomik anlamda çöküşünün ve toprak kayıplarının da önünü açmıştır. Zira Osmanlı İmparatorluğu ilk dış borçlanmasını Kırım savaşına finansman bulabilmek için 1854 yılında yaptı. Bu yıldan 1874 yılına kadar geçen 20 yıllık sürede 15 ayrı dış borçlanma yapıldı ve Sultan Abdülaziz döneminde bu borçlanmalar iyice hızlandı, borç paralar geri kazanç sağlayacak şekilde kullanılamadı, 1875’e gelindiğinde ise toplamda 239 milyona yakın dış borç yılda 11 milyon taksitle ödenmeliydi. Osmanlı hazinesi ise yılda ortalama 18 milyon gelir elde ediyordu, kısacası Osmanlı faizleri bile ödeyemez hale gelmişti.1875’te kendi döneminin sonunda Rus taraftarlığıyla tanındığı için halkın «Nedimof» adını taktığı Mahmut Nedim Paşa’nın sadrazamlığında (1875) çıkarılan Ramazan Kararnamesi ile durduruldu. Kısaca Osmanlı devleti kendi iktidarının sonuna doğru iflasını ilan etti.
Öte yandan onun döneminde Osmanlı’ya bağlı Mısır Hidivliği’nde Süveyş Kanalı açıldı ki bu kanal Dünya Ticaret yollarını 300 yıl sonra Osmanlı-Mısır yararına değiştirecek nitelikteydi. Ancak Midhat Paşa’nın Osmanlı’dan bağımsız borçlanma yetkisi verilmemesi yönündeki itirazları göz ardı edilerek Hidivlikle yönetilen Mısır’ın özerklik haklarının genişletilmesi, özellikle Hidiv İsmail Paşa’ya verilen bağımsız borçlanma yetkisi bu eyaletin 1882’de Sudan ile birlikte kesin olarak kaybına yol açan Mısır’ın borç sorununun ortaya çıkmasına başlangıç teşkil etti. Zira Mısır Hidivi bu kanalı yabancı uluslararası konsorsiyuma üstelik onlardan aldığı borçla yaptırmıştı, geç açılması yanında Abdülaziz’in mali yönden yaptığı hataların aynısını da kendi yaptı. Yine Abdülaziz’in hükümdarlığının son yılları ise 1875-76 yılındaki Hersek İsyanı ile 1867’de başlayan ve 1876’da iyice yayılan Bulgar İsyanları ile mücadele ederek geçti. İktidarının son yıllarındaki mevcut bunalımlar, yaşanan mali siyasi sorunlar, veliaht V. Murad ve annesinin kendi aleyhine olan faaliyetleri yanında, veliaht sistemini değiştireceği yine saltanatı kendi oğullarına bırakacağı yolundaki söylentiler ve bunu destekler hareketleri de kendine karşı darbenin önünü açtı. Zira saltanatı kendi çocuklarına intikal ettirmek isteyen Sultan Abdülaziz bu hususta ağabeyi Sultan Abdülmecid’den daha ileri gitmiş, Mısır ziyareti dönüşünde Nisan 1863’te seyahatte yanında bulunan henüz altı yaşındaki Yûsuf İzzeddin’i kara kuvvetlerine, diğer oğlu Mahmud Celâleddin’i deniz kuvvetlerine kaydettirerek ileride yapmayı düşündüğü veraset değişikliği için muhtemel itirazlarını önlemeyi amaçladığı güçlerden biri olan askerî bürokrasiyi yanına çekmeye çalışmıştır. Hatta 1867’deki yurtdışı gezisinde bu amaçla protokol kurallarına aykırı 5.Murat’tan önce şehzade Yusuf İzzeddin’in kabulüne uğraşılması, 1866’da Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın kendinden sonra oğlunun geçmesine yönelik Mısır’da veraset sistemi değişikliğine izin verilmesinin bu amaca halka yurtdışına babadan oğula verasetin eski sistemdeki gibi geçişine bunu benimsemeye hukuki zemin yaratmaya yönelik olduğu iddia edilmektedir. Hatta Eylül 1871’de sadrazamlığa getirilen Mahmud Nedim Paşa’da onun bu amacına destek vermiştir. Ancak 1860ların sonundan 1876’ya kadar olan dönemde ne yazık ki yaptığı hataların etkisi ile halk desteği azalmıştı. Zira tahta geçtiğinde kendinin sade yaşantısı, tek hanımla yetineceği, sarayda kısıntılara gitme vaatleri epey beğeni toplamıştır, kendinin tahta çıktığında adeta ikinci bir Yavuz Sultan Selim olacağına inanılmaktaydı, ancak zaman içinde durum değişmiş ve özellikle Mısır gezisi sırasında oradaki eğlenceli gece hayatı ile kendini tanıştıran Mısır Hidivi İsmail Paşa’nın ve 1867’de yurtdışı gezisinin de etkisinin olduğu iddia edilen lüks, müsrif harcamaları ve mali sorunlar, keyfi davranışları veliaht V. Murad ve özellikle annesi Şevkefza Sultan’ın çevirdiği entrikalar ile, Genç Osmanlılar denen aydın kitlenin kendi aleyhine dönmesi ve ordudan gelen tepkilerle toplumun belli kesimlerindeki desteğini ne yazık ki kaybeden Abdülaziz’e karşı önce kendi ile arası bozulan Midhat Paşa dahil bir kısım devlet adamlarının olumsuz propagandası ile 10 Mayıs 1876’da softalar isyanı denen bir öğrenci isyanı çıktı. 10 Mayıs 1876 günü, Fatih, Süleymaniye ve Beyazıt Medreseleri öğrencilerinin çoğunluğunu teşkil ettiği, sayılan onbini aşkın bir topluluk, Padişahın en büyük oğlu İzzettin Efendi’nin yolunu keserek, kendinden babasına gidip Sadrazam Mahmut Paşa ile Şeyhülislâm Hasan Fehmi Efendi’yi görevden uzaklaştırmasını istemesini söylemişler ve gösterilerde bulunmuşlardır. Özellikle Sadrazam Mahmud Nedim Paşa’nın Rus yanlısı tutumu, çıkan Balkan isyanlarındaki pasif tutumu, bozuk kontrolden çıkan ekonomik durumla zaten büyük bir tepki yaratmaktaydı. İsyan sonrası çıkan karışıklıklar neticesinde 30 Mayıs 1876 Darbesi denen Orduda bazı subaylar ve Genç Osmanlılar hatta askeri öğrencilerin bile karıştığı planlı bir darbe ile kendi tahttan indirilmiştir.

Gözaltında bulundurulduğu Feriye Sarayı’nda 4 Haziran 1876 tarihinde bilekleri kesilmiş olarak ölü bulundu. Ölümü hep tartışma konusu olmuştur. Resmî tarih olarak intihar ettiği yazılsa da özellikle son yıllarda öldürüldüğüne bu işin darbe girişimin esas mimarı olan Hüseyin Avni Paşa tarafından planlandığına dair iddialar daha da artmıştır. Bahattin Öztuncay’ın hazırladığı ve Aygaz tarafından yayımlanan Hatıra-i Uhuvvet: Portre Fotoğraflarının Cazibesi 1846-1950 adlı kitapta ilk kez yayınlanan bir resimde Abdülaziz’in tahttan indirildikten sonra ve ölmeden önce çekilmiş son fotoğrafı yer almaktadır. Bu resimde saray hizmetçileri laubali bir şekilde padişaha dirsek dayamış, padişah ise eski bir üst baş ve etrafa öfkeyle bakan gözlerle görülmektedir.
- 1834 – Dimitri Mendeleyev, Rus kimyacı (ö. 1907)
- 1845 – Francis Ysidro Edgeworth, İrlandalı düşünür ve politik iktisatçı (ö. 1926)
- 1845 – Anton Weichselbaum, Avusturyalı patolog ve bakteriyolog (ö. 1920)
- 1851 – Kate Chopin, Amerikalı kısa öykü yazarı (ö. 1904)
- 1856 – Édouard Delamare-Deboutteville, Fransız sanayici ve mühendis (ö. 1901)
- 1856 – Léon Bakst, Rus sanatçı (ö. 1924)
- 1859 – Gabriele Reuter, Alman kadın edebiyatçı (ö. 1941)
- 1867 – Antonius Johannes Jurgens, Alman üretici (ö. 1945)
- 1873 – Mehmed Reşit Bey, Osmanlı asker ve devlet adamı (ö. 1919)
- 1876 – Paula Modersohn-Becker, Alman ressam (ö. 1907)
- 1878 – Martin Buber, Yahudi filozof (ö. 1965)
- 1880 – Franz Marc, Alman ressam (ö. 1916)
- 1880 – Malik Buşati, Arnavutluk Başbakanı (ö. 1946)
- 1883 – Joseph Alois Schumpeter, Avusturyalı iktisatçı ve siyaset bilimci (ö. 1950)
- 1888 – Giuseppe Ungaretti, İtalyan modernist şair, gazeteci, deneme yazarı, eleştirmen ve akademisyen (ö. 1970)
- 1888 – Edith Evans, İngiliz sinema ve tiyatro oyuncusu (ö. 1976)
- 1894 – King Vidor, Amerikalı film yönetmeni (ö. 1982)
- 1895 – Horloogiyn Çoybalsan, Moğol komünist siyasetçi ve mareşal (ö. 1952)
- 1897 – Zakir Hüseyin, Hindistan’ın 3. Cumhurbaşkanı (ö. 1969)
- 1903 – Tunku Abdülrahman, Malezya Başbakanı (ö. 1990)
- 1906 – Chester Carlson, Amerikalı fizikçi ve fotokopinin mucidi (ö. 1968)
- 1921 – Kemal Kafalı, Türk akademisyen ve İTÜ Rektörü (ö. 2008)
- 1921 – Lana Turner, Amerikalı oyuncu ve aktris (ö. 1995)
- 1925 – Jack Lemmon, Amerikalı sinema oyuncusu (ö. 2001)

- 1926 – Diamando Kumbaki, Yunan partizan ve aktivist (II. Dünya Savaşı sırasında Mihver Devletleri’ne karşı savaşan Yunan Direnişi partizanı) (ö. 1944)
- 1928 – Osian Ellis, Galli müzisyen, besteci ve eğitimci (ö. 2021)
- 1931 – James Dean, Amerikalı sinema oyuncusu (ö. 1955)
- 1931 – George Whitmore, Amerikalı dağcı ve çevreci (ö. 2021)
- 1932 – John Williams, Amerikalı besteci
- 1933 – Uno Palu, Eston dekatloncu
- 1934 – Erk Yurtsever, Türk şair, yazar ve Türkolog (ö. 2017)
- 1939 – François Ponchaud, Fransız Roma Katolik misyoner, papaz, çevirmen, tarihçi ve yazar (ö. 2025)
- 1941 – Nick Nolte, Amerikalı oyuncu
- 1942 – Yılmaz Urul, Türk futbolcu (ö. 2025)
- 1944 – Roger Lloyd-Pack, İngiliz oyuncu (ö. 2014)
- 1946 – James Franklin Jeffrey, Amerikalı diplomat ve ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi
- 1957 – Mehmet Ali Erbil, Türk oyuncu ve şovmen
- 1961 – Vince Neil, Amerikalı Rock müzisyeni ve (Mötley Crüe) grubunun vokalisti
- 1962 – Mehmet Çepiç, Türk oyuncu ve seslendirme sanatçısı
- 1966 – Hristo Stoiçkov, Bukgar eski futbolcu ve teknik direktör
- 1968 – Budi Anduk, Endonezyalı oyuncu (ö. 2016)
- 1969 – Andrea Orlando, İtalyan siyasetçi
- 1970 – Cüneyt Özdemir, Türk gazeteci, sunucu ve yazar
- 1971 – Arif Kilisli, Türk oyuncu
- 1974 – Seth Green, Amerikalı oyuncu, komedyen, seslendirme sanatçısı, televizyon yapımcısı ve senaryo yazarı
- 1978 – Gökhan Tepe, Türk şarkıcı, oyuncu ve besteci
- 1980 – Bilge Kösebalaban, Türk müzisyen ve Direc-t grubu gitarist ve vokalisti
- 1981 – Steve Gohouri, Fildişi Sahilli futbolcu (ö. 2015)
- 1983 – Atiba Hutchinson, Kanadalı futbolcu
- 1984 – Manon Flier, Hollandalı voleybolcu
- 1987 – Carolina Kostner, İtalyan buz patenci
- 1989 – Bronte Barratt, Avustralyalı yüzücü
- 1990 – Zeynep Tuğçe Bayat, Türk oyuncu
- 1990 – Yacine Brahimi, Cezayirli millî futbolcu
- 1995 – Jordan Todosey, Kanadalı sinema oyuncusu
- 1995 – Mijat Gaćinović, Sırp futbolcu
- 1996 – Kennedy, Brezilyalı futbolcu
wikipedia.org