Tarihte 8 mart olayları

8 Mart, Tarihte Bugün Miladi takvime göre yılın 67. günü.

Şubat – Mart – Nisan
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

Olaylar

  • 1010 – Firdevsî, Şehnâme adlı epik şiirini tamamladı.

Firdevsî

Hakim Ebul-Kasım Firdevsî Tusi
حکیم ابوالقاسم فردوسی توسی

Firdevsî
Doğum 940
Tus, Samani Devleti
Ölüm 1020 (79-80 yaşlarında)
Tus, Gazneliler Devleti
Meslek Şâir
Dönem 10. Yüzyıl
Edebî akım Fars Edebiyatı

Etkiledikleri

Firdevsî (Farsça: حکیم ابوالقاسم فردوسی توسی, d. 940, Tus – ö. 1020 ay.), Samanîler ve Gazneliler dönemleri İran edebiyatının önde gelen Fars şairdir.[1]

Eski İran tarihine büyük ilgi duyan Firdevsî, Pehlevi dilinde yazılmış eserleri okuyabilmek için Zerdüşt rahiplerden veya babasından Pehlevice öğrendi. Arapçası şiir yazacak kadar iyiydi.[2]

Başlıca yapıtı Şehnâme’yi (60.000 beyitten oluşur; ilk insandan III. Yezdigirt dönemine kadar İran tarihi anlatır) tamamlayınca 1010 yılında Gazneli Mahmut’a sunan Firdevsî, bağlanan aylığı az bulduğu için sultanı ağır biçimde hicvedince Gazne’den göçmek zorunda kaldı. Bir süre Herat’ta ve Taberistan emiri Şehriyar’ın yanında kaldıktan sonra, Tus’a dönerek orada öldü. Firdevsî’nin soyca bir Dihkan ailesinden olduğu söylenir. Doğum yılı kesin olarak bilinmemektedir. Firdevsî, Gazneli Mahmut’un fikirler aldığı bilginlerden de bir tanesidir. Firdevsî gibi bilginlere Gazneli Mahmut maddi ve manevi yönden destek olmuştur.

Şii olmasına rağmen, Şehnâme’de ilk üç halifeyi över ve Turanlılar ile İranlılar’ın eski İran hükümdarlarından Tur ve İr’in soyundan geldiklerini söyleyerek bu iki halkı kardeş sayar.[2]

Ölümü

1020’de İran da ölmeden önce 1010’da, İran’ın abbasiler güdümünde islamlaşma süreci devam ediyorken Firdevsî de eseri olan Şehnâmeyi kaleme alma sürecindeydi. Eski İran inancından kopamayanlardan biri de Firdevsî olduğu için mecusilik inancına methiyeler düzüyordu. Fikirlerini ifade ettiği Şehnâme adlı eserdeki mecusi propagandası hasebiyle Ebü’l-Kâsım, Firdevsînin cenaze namazını kılmak istememiştir.[3]

Galeri

Şehnâme

Şehnâme‘den bir sayfa
I. Hüsrev komutasında İran ile Afrasiab komutasındaki Turan birlikleri arasındaki savaş sahnesi
Şehnâme‘den başka bir sayfa

Şehnâme veya Şahnâme (Farsça: شاهنامه), Firdevsî’nin eski İran efsaneleri üzerine kurulu manzum destanıdır. İran edebiyatının en büyük eserlerinden biri olarak kabul edilir. 977 ila 1010 arasında yazılmıştır. 60.000 beyit civarında hacime sahiptir. Tek şair tarafından yazılan en uzun epik şiirlerdendir.[1]

İçerik

Şehnâme, tarih öncesi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna dek tüm eski İran krallarını inceler. Bunlar; Keyûmers (Orta Farsça:Kayômart), Hōşeng, Tahmûrâs, Cemşid, Zahhak, Feridūn, Menûçehr, Key Kubad, Key Kâvus, Key Hüsrev, Bahman, Dārā (III. Darius), Iskandar (Büyük İskender), I. Ardeşir, I. Şapur, I. Hürmüz, V. Behram, I. Hüsrev, III. Yezdigirt gibi krallar, ana tema Zabulistan prensi efsanevi kahramanı Rostam (Rüstem), Esfandiār (Goštāsp’ın oğlu) ve Afrāsiab gibi kahramanları ve suçluları içerir.

İranlıların Turanlılarla olan mücadeleleri İranlı hissiyatı ile yazılmıştır. Türkler’in İran’a göçleri ve hâkim olmaları sonrasında İranlıları onurlandırmak için Gazneli Mahmud’un teşviki ile kendisi de bir İranlı olan Tuslu Firdevs tarafından kaleme alınmıştır. Eserde geçen olaylar çoğunlukla İranlı Yunus ile Turan kralı Efrasiyab arasındaki epik çekişmeler şeklindedir. Şeytani güçleri olan Turan kralı Efrasiyab’dan Türk mitolojisinde Alper Tunga olarak bahsedilir.

Rivayete göre, Gazneli, sarayında Firdevsî’ye tarihî, efsanevî birçok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş mükemmel bir mekân tahsis etmiştir. Firdevsî bunlardan esinlenmiş, özellikle ıssız bağlarda, zümrüt kırlarda gezerek; çimler ve serviler altında oturarak; suların çağıltısını, bülbüllerin ötüşünü dinleyerek bu destanı kaleme almıştır. Edebiyat ve tarih yetkeleri tarafından destan olarak nitelendirilen Şehnâme’nin içeriğinde masalımsı bir hava da sezilir. Bununla birlikte Şehnâme’de mitolojik unsurlar da bir hayli fazladır. Hemen hemen her milletin edebiyatında o milletin tarihiyle ilgili bilgiler veren anlatılar mevcuttur. Söz gelimi; Türk milleti; Oğuz Kağan, Türeyiş ve Göç Destanı gibi, olayları kesin olarak bilinmeyen zamanlarda meydana gelmiş birçok anlatıya sahiptir. Sümerlere ait Gılgamış, Ruslara ait İgor, Britanyalılara ait Kral Arthur, Finlere ait Kalevala, Hintlere ait Ramayana, Antik Yunanlara ait İliada ve Odysseia destanları buna dair başlıca örneklerdir.

El yazmalarındaki resimler

Belgelenmiş Šāh-nāma’nın resimli el yazmaları İlhanlılar döneminde (1256 – 1353) tarihleri arasında yazılmış ve böylece farklı bir edebi eser oluşturulmuştur.[2]

Etkileri

Şehnâme’nin Firdevsî tarafından 10. yüzyıl’ın sonunda kaleme alınmasından sonra, Doğu edebiyatlarında Şehnâme yazma geleneği başlamıştır. Pek çok şair, Şehnâme kahramanları etrafında oluşturdukları müstakil eserlerle bu geleneğin yerleşmesini ve devamını sağlamıştır. Türk edebiyatında, Arapça ve Farsça tercümelere dayalı hikâyeler anlatan meddah tipindeki hikâyecilere Firdevsî’nin Şehnâme’sinden hareketle “Şehnâme-hân (Şehnâme anlatıcısı)”[kaynak belirtilmeli] denildiği de görülmektedir. Evliya Çelebi de, Şehnâme’nin Bursa içindeki kahvelerde meddahlar tarafından ezberden okunduğunu anlatır.[3]

Osmanlı şairlerinin bu gelenekten oldukça etkilendikleri görülür. Özellikle Divan edebiyatının kuruluş ve gelişme yıllarında bu etki oldukça üst düzeydedir. Şiirde övülen kişiler Şehnâme kahramanlarıyla karşılaştırılmış; bu beyitlerin anlamsal kurguları, yine onlara telmihlerde bulunularak oluşturulmuştur.

Şehnâme’nin Divan edebiyatı üzerindeki etkisi bununla sınırlı kalmamıştır. Bazı şairler, Şehnâme’yi manzum veya mensur olarak dönemin Türkçesine aktarmışlardır. Doğu kültürüne ait kimi mitolojik ögeler, imgesel değerleriyle, her devir Türk şiirine kaynak teşkil etmiştir. Özellikle Şehnâme’den etkilenme ve Şehnâmenin kahramanlarından esinlenme, Klasik Türk edebiyatı içerisinde daha yoğun olarak hissedilmekle birlikte; Türk halk edebiyatının çeşitli anlatım türlerinde (destan, masal, efsane vb.), Türk halk şiirinin içeriğinde ve çağdaş Türk şiirinde de sıkça karşılaşılan bir olgudur.

Şehnâme, tarihte yaşandığı kabul edilen İran-Turan savaşlarına ve ilişkilerine ışık tutması bakımından da önemli bir kaynaktır. Firdevsî’nin zaman zaman övdüğü, zaman zaman da kendi milletini yüceltme adına küçümsediği Efrasiyâb’ın İskit destan kahramanı olduğu pek çok kaynakta belirtilmektedir.

14. yüzyılın sonununda, her nasılsa, Firdevsî epiği, yerini çoğu kez daha kısa benzetme epiklere bırakmıştır. Çoğunlukla “ikinci“ veya “son“ olarak tanımlanan epikler ki bunlar Garšāsp-nāmaBorzu-nāmaBahman-nāma ve Sām-nāma gibi epikler dahil edilir.

Türkçe çeviriler

  • En eski Şehnâme’nin Türkçe çevirisi, belirsiz bir yazar tarafından 1450-51 yılları arasında, Sultan II. Murad’ın (salt. 1421-51) Osmanlı İmparatorluğu döneminde yapılmıştır.
  • İkinci çevirisi, Ḥüseyin bin Ḥasan Şerif (ö. 1514) (Şerifi bin Āmed olarak da bilinir) tarafından yapılmıştır. Ḥüseyin bin Ḥasan Şerif çeviriyi son Mamluk sultanı Kansu Gavri (Qānṣawh Ḡawri)’nin emri üzerine 1510 yılında Kahire’de tamamlamış, tam çevirisi on yılını almıştır.
  • Başka bir çevirisi de 17. yüzyılın ilk yarısında Derviş Hasan tarafından Sultan II. Osman için yapılmıştır.
  • 1817 – New York Menkul Kıymetler Borsası kuruldu.
New York Menkul Kıymetler Borsası
Tip Menkul Kıymetler Borsası
Kuruluş 8 Mart 1817
Kurucu NYSE Euronext
Genel merkezi
New York City

,

ABD
Önemli kişiler Duncan L. Niederauer (CEO)
Web sitesi nyse.com

New York Menkul Kıymetler Borsası (New York Stock Exchange (NYSE)), Amerika Birleşik Devletleri, New York City, Aşağı Manhattan, 11 Wall Street’te bulunan menkul kıymet borsasıdır. Kasım 2010’da Dünyanın en büyük borsalarının Market capları $13.39 trilyon değeri bulan hisseye sahiptir.[1] 2008 yılında ortalama $153 milyar günlük işlem hacmine ulaşmaktadır.

Tarihçesi (1901-1950)

Borsa, 1882

NYSE 1903’te Wall Street Numara 11’deki binaya taşınmıştır. Binanın girişi bir yan cadde olan 18 Broad Street tarafındaydı. Bu bina New York Borsası’nın günümüze kadar olan yeridir.

Wall Street 1907 yılında ağır bir banka krizi geçirmiştir. 14 Mart 1907’de finansal dönüşümün güvencesi olarak büyük bir kısmı kullanılan Union Pacific Railroad demir yolu şirketinin hisseleri elli puan düşerken Dow Jones Endeksi yüzde 8,29 değer kaybetmiştir. 21 Kasım 1907’de Ulusal Ticaret Bankası (National Bank of Commerce) o zamanlar New York’un üçüncü en büyük bankası olan Knickerbocker Trust Şirketi’nin dönüşümünü kurtarmayı reddetmiştir. Bundan bir gün sonra Knickerbocker Trust şirketi üzerine yoğun bir şekilde yığılma Wall Street’te genel bir paniğe neden olmuştur. Bankalar verdikleri kredileri geri istemişlerdir, borsadaki hisse kurları kâr getirmiştir. Diğer bankacılarla görüşüp likidite desteği hazırlayan işletmeci ve bankacı John Pierpont Morgan bir yatıştırma sağlamıştır. Ancak Dow Jones Endeksi 1907 yılının sonunda sene başına göre yüzde 37,73 daha düşük oranda kota etmiştir. 1907’deki ekonomik kriz süresince kredi sağlamadaki sorunlar 23 Aralık 1913’te Birleşik Devletler Rezerv Bankası’nın kurulmasına zemin hazırlamıştır.

Borsa Birinci Dünya Savaşı nedeniyle 1914 yılında dört buçuk ay kapalı kalmıştır. New York Menkul Kıymetler Borsası 12 Aralık 1914’te yeniden açıldığında endeks 74,56 puanla kapanmıştı ve aynı yılın 30 Temmuzunda 71,42’lik kapama durumu yüzde 4,4 civarındaydı. 12 Aralık 1914 günü, yüzde 24,39 değerle tarihin yüzde hesabıyla en büyük gerilemesinin yaşandığı gün olarak tanımlanmıştır. Gerçekte, endeksin bileşimindeki bir değişiklik söz konusu olmuştur, gerçekçi bir gerileme değil. Wall Street Journal 4 Ekim 1916’da ilk defa 20 hisseli bir Dow Jones Endeksi yayımlamıştır. Bu, 12 Aralık 1914’e kadar 54,62 puanın kapanış durumu üzerine hesaplanmıştır ve o gün on iki hisse değerli endeks için yaklaşık yüzde 26,7 değerle kapanış durumunun altında seyretmiştir.

16 Eylül 1920’de gerçekleşen bir bombalı saldırıda binanın dışında 38 kişi yaşamını yitirmiş ve 400’den fazla kişi yaralanmıştır.

1 Kasım 1928’de Dow Jones Endeksi’nde hisse değerleri yüzde 30 yükselmiş ve bundan böyle hesaplama, hisse dağılımını göz önünde bulunduran belli bir bölen üzerinden gerçekleştirilmiştir. Endeks oranı 20 hisse değerinden oluşan önceki endeksle uyum içinde bulunuyordu. Dolayısıyla ikisinin uyumunu sağlama gereksinimi yoktu.

Dünyaya etkileri ve sonuçları bakımından en zengin borsa çalkalanması, 24 Kasım 1929’da görülmüştür. Bu gün Kara Perşembe (Black Thursday) olarak bilinmektedir. Bu gün zaman farkından dolayı Avrupa’da Kara Cuma olarak bilinmektedir. Daha önceden yıllar boyunca hızlı bir şekilde yükselen Dow Jones Endeksi’nin belirgin şekilde gerilemesi önceki haftalarda kaydedildikten sonra o gün yatırımcılar arasında panik meydana gelmiştir. Borsa kurları güçlü bir şekilde çökmüş ve borsanın kapanmasından sonra birçok yatırımcı borçlanmıştır. Borsanın bu çalkantısı dünya ekonomik krizinin (1929 Dünya Ekonomik Bunalımı) ortaya çıkmasının sebebi olarak kabul edilmiştir. Kaba bir tabirle, her şey bir günde yerle bir olmuştu ve eğilim piyasası 8 Temmuz 1932’de dip noktasına ulaşmıştır. Bu günde Dow Jones Endeksi yüzde 89,19 değerle 3 Eylül 1929’da eriştiği en yüksek durumunun altında seyretmiştir. Bu olaylar nedeniyle 6 Temmuz 1934’te Birleşik Devletler Güvenlik ve Borsa Komisyonu (United States Securities and Exchange Commission – SEC), yani borsa denetleme kurulu faaliyete sokulmuştur.

Dow Jones Endeksi yüzde 15,34 yükseliş gösterdiğinde NYSE 15 Mart 1933’te en iyi ticaret gününü yaşamıştır. Bu arada o günün 3 Mart 1933 gününden beri ilk ticaret günü olduğunun altını çizmekte fayda vardır. Franklin D. Roosevelt’in Birleşik Devletler 32. Cumhurbaşkanı olarak göreve gelmesiyle verilen birçok bankanın tatil günleri (Ulusal Bankacılık Tatilleri) ticaretin durdurulmasının sebebiydi.

New York Menkul Kıymetler Borsası tarihinin en dip noktasını, o dönemden bir önceki başkanın (1930–1935) ve sayısız müşterisinin parasını dolandıran, borsanın yönetim kurulu üyesi Richard Whitney’in (1919–1938) yargılanması ve tutuklanmasıyla yaşamıştır. Yıllardır görevini kötüye kullandığı bir yığın olay kamuoyunun gözleri önüne serildiğinde şirketi Richard Whitney&Co. 10 Mart 1938’de batmıştır. İflasını açıkladığında yaklaşık 6,5 milyar Amerikan Doları borcu bulunuyordu. Yabancı araçların kötüye kullanımından dolayı hakkında dava açıldı, suçlu bulundu ve üç yıl dört ayını cezaevinde cezasını çekerek geçirmek zorunda kaldığı beş ila on yıl arasında hapis cezasına çarptırılmıştır.

1951 ve 2000 yılları arası

31 Aralık 1965 tarihinde New York Borsası’nda listelenen, bütün işletmeleri bünyesinde barındıran NYSE bileşiği devreye konulmuştur.

Youth İnternational Party’nin (Yippies) kurucularından biri olan siyaset ve sosyal aktivist Abbie Hoffman 24 Ağustos 1967’de kapitalizm ve benzeri eğilimleri protesto etmek için bir grubu New York Borsası binasına yönlendirmiştir. Ellerindeki Amerikan Doları banknotlarını, yukarıdaki galeriden aşağıda işlemleri yürüten borsa tüccarlarının üstlerine fırlatmışlardır. Tüccarlar mümkün olduğu kadar banknot yakalamak için çaba sarf etmişlerdir. Hoffman’ın protestosu komisyoncuların kendi görüşlerine göre sürekli yaptığı şeyi mecazi bir şekilde ortaya vurmuştur. Bunun üzerine NYSE gelecekte bu tür protestoları önlemek için bariyerler kurmuştur.

1979 yılında bir yavru firma kurulmuştu: New York Futures Borsası (NYFE). Burada Futures işler tasfiye edilmektedir. 100 milyon hissenin işlemden geçirildiği (132.681.120) gün 18 Ağustos 1982 günüydü.

NYSE en kötü işlem gününü, Dow Jones Industrial Average’in birkaç saat içinde yüzde 22,6 oranında (508 puan) zarar ettiği “Kara Pazartesi” olarak bilinen 19 Kasım 1987 tarihinde yaşamıştır. Borsanın iflasına belli olaylar neden olmadığı için “Kara Pazartesi” gününe birçok sebebin yol açtığı tahmin edilmektedir. Bu sebeplere diğer birçok sebebin yanı sıra yüksek enflasyon, ABD’nin artan ticaret açığı, para pazarlarında gittikçe artan güvensizlik ve Amerikan para birimine olan güven kaybı dâhildir. Diğer bir sebep olarak da o zamanın bilgisayar teknolojisi görülmektedir. Anılan günde yapılan yüksek ticaret hacmi sayesinde yoğun hisse satımına neden olan yanlış bedel sinyallerinin göstergeleri ortaya çıkmıştır.

1987 olayının tekrarından kaçınmak için SEC Borsa Denetleme Kurulu tarafından 350 puandaki kurların geri çekilmesinden sonra NYSE’yi yarım saatliğine ve kurlar 550 puanın üzerine çıktığında bir saatliğine kapatmaya karar verilmiştir. Alışılagelmişin dışında bir gelgeçlik durumunda ticaretin ara verilmesine yönelik düzenleme “Rule 80B” (Trading Halts due to extraordinary Market Volatility) 19 Kasım 1988 tarihinde yürürlüğe geçmiştir. 27 Kasım 1997 tarihinde borsadaki ticaret, kurların 554,26 puan civarından geriye düşmesi sonrasında tarihinde ilk defa durdurulmuştur. Nisan 1988’de “Rule 80B’nin” değiştirilmiş bir biçimi yürürlüğe konulmuştur.

28 Ağustos 2000 tarihinden bu yana NYSE’deki hisseler desimal sayılar üzerinden değer görmektedir. O tarihe kadar bir hissenin bedelinin kesirlerle hesaplanması olağan bir şeydi.

2001’den bu yana

New York’ta gerçekleştirilen terör saldırılarından sonra bütün finans bölgesi tahliye edildiği için borsa 11 ve 14 Eylül 2001 tarihleri arasında 4 işlem günü kapatılmıştır. Bu terör saldırıları nedeniyle Manhattan’daki hemen hemen bütün işletmeler, tüccarlar ve bankalar çalışanlarını ya da iş arkadaşlarını kaybetmişlerdir. Borsanın 17 Eylül 2001 tarihinde yeniden açılmasından sonra kurlar yüzde 7,13 civarında kalmıştır.

NYSE 2003’te o zamana kadar en büyük rakibi olan NASDAQ ile bir iş ortaklığı başlatmıştır. İş hacmi her gün ortalama 45 milyon dolar civarında seyretmekteydi.

NYSE 2005 yılının Nisan ayında merkezi Chicago’da olan elektronik ticaret platformunu, Archipelago Exchange (ArcaEx), devraldığını açıklamış ve bunun hemen sonrasında borsayı elektronik ortama taşımıştır. ArcaEx 2002 yılında ticari işleme başlamıştır ve 2005 yılında 1882’de San Francisco Stock and Bond Exchange olarak kurulan bir borsa olarak Pacific Exchange (PCX) borsasını satın almıştır. Satış 7 Mart 2006 tarihinde gerçekleştirilmiştir ve Archipelago Exchange, NYSE Arca olarak isim değiştirmiştir.

8 Mart 2006 tarihinde NYSE 214 yıl sonra borsaya girmiştir.

NYSE Group ve Euronext birleşip NYSE Euronext olduktan sonra dünya tarihindeki ilk Atlantik ötesi borsa 4 Nisan 2007 tarihinde ortaya çıkmıştır. Bu yeni işletmenin 30 milyon Amerikan Doları civarında bir piyasa sermayesi bulunmaktaydı. 1 Aralık 2007’de Duncan Niederauer NYSE Euronext’in genel müdürü olmuştur. 1 Ocak 2004 tarihinden beri NYSE’nin yönetim kurulu başkanı olan John Thain aynı gün Merrill Lynch şirketindeki görevini üstlenmiştir. Bir Alman-Amerikalı olan Niederauer ve Thain ilk olarak, sonraları Birleşik Devletler Ekonomi Bakanı olan Hank Paulson’nun Yönetim Kurulu Başkanı olduğu Goldman Sachs şirketinde çalışmışlardır.

NYSE Euronext 17 Ocak 2008 tarihinde Amerikan Borsası’nı (American Stock Exchange [AMEX]) devraldığını bildirmiştir. 1842 yılında New York Curb Exchange olarak kurulan New York merkezli AMEX opsiyonlu ticaret ve borsa kotalı fonlar alanında uzmanlaşmıştır. Satış 1 Kasım 2008 tarihinde gerçekleştirilmiş ve AMEX NYSE Alternext U.S. olarak işim değiştirmiştir. Bundan altı ay sonra, yani 6 Mart 2009 tarihinde bu borsa NYSE Amex ismini almıştır.

Uluslararası ekonomik kriz sırasında Dow Jones Endeksi 9 Kasım 2007 (14.164.53 puan) ile 9 Mart 2009 (6.547.05 puan) arasında yüzde 53 düşüş göstermiştir. Dow Jones Endeksi 13 Kasım 2008 tarihinde yüzde 11,08’lik bir artışla 21 Eylül 1932’den beri en büyük yüzdelik günlük karını elde etmiştir. Bundan iki gün sonra, yani 15 Kasım 2008’de endeks yüzde 7,87’lik düşüşle en büyük yüzdelik günlük zararını görmüştür.

NYSE Endeksleri

NYSE U.S 100 Endeksi:

NYSE’de kote edilen toplam piyasa değerleri en büyük olan 100 şirketten oluşur. Şirketlerin toplam piyasa değerleri 5.7 trilyon $ ve Amerika’daki tüm şirketlerin piyasa değerlerinin 31.12.2003 tarihinde %46’sını oluşturmaktadır. NYSE’deki tüm şirketlerin piyasa değerlerinin de %40’ını oluşturmaktadır.

NYSE International 100 Endeksi:

NYSE’nin toplam piyasa değeri en yüksek ve Amerikan olmayan 100 şirketten oluşmuştur. Bu endeks, Uluslararası Piyasaları takip etmek ve yatırımcı araştırmaları yönlendirmek amaçlı tasarlanmıştır.

NYSE TMT Endeksi:

Teknoloji, Medya ve İletişim sektöründeki en büyük 100 şirketten oluşmaktadır.

NYSE World Leaders Endeksi:

NYSE US100 ve NYSE Uluslararası 100 endeksinin bir kombinasyonudur. En büyük 200 şirketin performansını yansıtır.

NYSE Composite Endeksi:

NYSE Composite Endeksi, 1966 yılında genel olarak NYSE’deki tüm hisse senetlerinin performanslarının ölçülmesi için oluşturulmuştur. NYSE Composite Endeksi 2044 Amerikan ve Amerikan olmayan hisselerden oluşmaktadır.

NYSE Sector Endeksleri:

Yeni sektör endeksleri NYSE Energy Endeksi, NYE ID olarak, NYSE Financial Endeksi NYK. ID ve NYSE Healthcare Endeksi NYP.ID olarak sembollendirilmiştir. Tüm bu üç sektör endeksleri, NYSE Composite endeksinin alt kümeleridir. NYSE sektör endeksleri Dow Jones Global Sınıflandırma sistemine uygun olarak sınıflandırılmıştır.

Tüketici fiyat endeksinde olduğu gibi NYSE endeksleri Laspeyres endeksidir. Laspeyres endeksi her dönemdeki sabit ağırlıklandırılmış fiyat değişimlerini ölçer. NYSE endeksleri, endeksteki her şirket için son fiyatlar kullanılarak NYSE açık olduğu sürece hesaplanmaktadır. Önceki günün kapanış değerini takiben NYSE’nin açılışından sonra endeks değerleri güncellenmektedir. Bu işlem endeksteki herhangi bir bileşeni hakkında ilk fiyatın gelmesiyle başlamaktadır.

Yatırım yapılabilir menkul kıymetlerin oluşturulması için piyasada bulunan hisseler, hisse sınıflarına ve likiditelerine göre endekse dahil edilir.[2]

Popüler Kültürde

  • Video oyunu Call of Duty: Modern Warfare 3, 17 Ağustos 2016 yılında Kara Salı bölümünde, Delta timleri Rus askerlerini imha etmek üzere binaya girmektedirler
  • 1899 – Almanya’nın futbol kulübü olan Eintracht Frankfurt kuruldu.
  • 1906 – Moro Krateri Katliamı: ABD askerleri, Filipinler’de bir kraterde saklanan silahsız 600’den fazla erkek, kadın ve çocuğu öldürdü.
  • 1917 – Rusya’da Dünya Kadınlar Günü için başkent Petrograd’da kadınların sokaklara dökülmesi Çar II. Nikolay’ın tahttan inmesine neden olan Şubat Devrimi’nin (Jülyen takvimi’ne göre 23 Şubat) başlamasına yol açtı.[1] Bu olay ise aynı yıl gerçekleşen Ekim Devrimi ardından Sovyet Birliği’nde Dünya Kadınlar Günü için sabit bir tarih olarak 8 Mart’ın kararlaştırılmasına[2][3] ve bunun üzerine Komintern kararıyla da uluslararası sosyalist ve komünist hareket tarafından dünya çapında Kadınlar Günü kutlamalarının 8 Mart’ta yapılmasına yol açtı. Fakat bu tarih ancak 1960’ların sonlarından itibaren daha geniş kabul görmeye başlayıp Birleşmiş Milletler tarafından 1977’de 8 Mart’ın Dünya Kadınlar Günü olarak kabul edilmesinin ardından giderek evrensel bir karakter aldı.[4]
  • 1919 – İngilizler Antep’te sıkı yönetim ilan ederek; şehirde ne kadar ateşli ve yaralayıcı silah varsa, 24 saat zarfında İngiliz İşgal Kuvvetleri Kumandanlığı’na teslim edilmesini istedi.
  • 1920 – Salih Hulusi Kezrak, Sadrazamlığa getirildi.
Salih Hulusi Kezrak
1301 (1885) P.-1[1]
218. Osmanlı Sadrazamı
Görev süresi
2 Mart 1920 – 5 Nisan 1920
Hükümdar VI. Mehmed
Yerine geldiği Ali Rıza Paşa
Yerine gelen Damat Ferid Paşa
Kişisel bilgiler
Doğum 1864
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 1939 (74-75 yaşlarında)
İstanbul
Bitirdiği okul Mekteb-i Erkân-ı Harbiye
Mesleği Asker
Ödülleri Mecidiye Nişanı Osmaniye Nişanı İmtiyaz Madalyası Liyakat Madalyası Harp Madalyası Demir Haç (1. Sınıf) Demir Haç (2. Sınıf)
Askerî hizmeti
Bağlılığı Osmanlı İmparatorluğu
Hizmet yılları 1886-1923
Rütbesi  Müşir
Çatışma/savaşları Balkan Savaşları

Salih Hulusi (Paşa) Kezrak (1864 – 1939), VI. Mehmed saltanatında ve İstanbul’un işgal altında bulunduğu dönemde 2 Mart 1920 – 5 Nisan 1920 tarihleri arasında yirmi sekiz gün sadrazamlık yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır.[2]

1864 yılında İstanbul’da doğdu. Çerkes asıllıdır. 30 Mayıs 1888’de bugünkü Harp Akademisi’nden dönem birincisi olarak mezun olarak kurmay yüzbaşı oldu. 7 Ocak 1900’de ise generalliğe ilk kez yükseldi. 1919 yılında Damat Ferid Paşa ve Ali Rıza Paşa Hükûmetlerinde Bahriye Nazırlığı yaptı. 8 Mart 1920 tarihinde hükûmeti kurmakla görevlendirildi ve Müşir rütbesine terfi ettirildi. İstanbul’un işgal edilmesinin ardından 2 Nisan 1920 tarihinde istifa etti. Tevfik Paşa’nın kurduğu hükûmette bahriye nazırlığı yaptı. Bu görevi sırasında 5 Aralık 1920 tarihinde Ankara Hükümeti ile Bilecik Görüşmesi’ne katıldı. Diğer İstanbul Hükümeti temsilcileri ile birlikte Bilecik’ten Ankara’ya götürüldü. İstanbul Hükûmeti’nde resmî bir görev almayacağını yazılı olarak taahhüt etmesiyle 7 Mart 1921 tarihinde salıverildi. Buna rağmen İstanbul Hükûmeti’nde görev aldı. 1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasından sonra siyasetten çekildi ve 14 Haziran 1923’te ise askerlikten emekli oldu, 1939 yılında İstanbul’da öldü.

Siyasi görevi
Önce gelen:
Ali Rıza Paşa

Osmanlı Sadrazamı

2 Mart 1920 – 5 Nisan 1920
Sonra gelen:
Damad Ferid Paşa
  • 1921 – İspanya Başbakanı Eduardo Dato, Madrid’de Parlamento Binasından çıkarken Katalan militanlarca öldürüldü.
  • 1931 – Kubilay Olayı’ndan sonra Menemen’de uygulanan sıkıyönetim kaldırıldı.
  • 1933 – I. Beş Yıllık Kalkınma Planı kabul edildi.
  • 1942 – II. Dünya Savaşı: Hollanda, Java adasında Japonlara teslim oldu.
  • 1943 – İsmet İnönü, 7. TBMM’yi açtı ve yeniden Cumhurbaşkanı seçildi. Şükrü Saraçoğlu, Hükûmeti kurmakla yeniden görevlendirildi.
Şükrü Saracoğlu
7. Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı
Görev süresi
1 Kasım 1948 – 22 Mayıs 1950
Yerine geldiği Ali Fuat Cebesoy
Yerine gelen Refik Koraltan
5. Türkiye başbakanı
Görev süresi
9 Temmuz 1942 – 7 Ağustos 1946
Cumhurbaşkanı İsmet İnönü
Yerine geldiği Refik Saydam
Yerine gelen Recep Peker
Türkiye Dışişleri Bakanı
Görev süresi
11 Kasım 1938 – 13 Ağustos 1942
Başbakan Refik Saydam
Yerine geldiği Tevfik Rüştü Aras
Yerine gelen Numan Menemencioğlu
Türkiye Adalet Bakanı
Görev süresi
24 Mayıs 1933 – 12 Kasım 1938
Başbakan İsmet İnönü
Celâl Bayar
Yerine geldiği Yusuf Kemal Tengirşenk
Yerine gelen Hilmi Uran
Türkiye Maliye Bakanı
Görev süresi
1 Kasım 1927 – 25 Aralık 1930
Başbakan İsmet İnönü
Yerine geldiği Abdülhalik Renda
Yerine gelen Abdülhalik Renda
Türkiye Millî Eğitim Bakanı
Görev süresi
22 Kasım 1924 – 3 Mart 1925
Başbakan Fethi Okyar
Yerine geldiği Hüseyin Vasıf Çınar
Yerine gelen Hamdullah Suphi Tanrıöver
Fenerbahçe Spor Kulübü Başkanı
Görev süresi
16 Mart 1934 – 28 Aralık 1950
Yerine geldiği Hayri Celal Atamer
Yerine gelen Ali Muhiddin Hacı Bekir
Türkiye Büyük Millet Meclisi
2., 3., 4., 5., 6., 7. ve 8. Dönem Milletvekili
Görev süresi
11 Ağustos 1923 – 24 Mart 1950
Seçim bölgesi 1923 – İzmir
1927 – İzmir
1931 – İzmir
1935 – İzmir
1939 – İzmir
1943 – İzmir
1946 – İzmir
Kişisel bilgiler
Doğum 1886
Ödemiş, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 27 Aralık 1953 (67 yaşında)
İstanbul, Türkiye
Defin yeri Zincirlikuyu Mezarlığı, İstanbul
Milliyeti Türk
Partisi Cumhuriyet Halk Partisi (1923-1953)
Evlilik(ler) Saadet Saracoğlu
Bitirdiği okul Mekteb-i Mülkiye, Ankara
Siyasi İlimler Akademisi, Cenevre
Mesleği İktisat
İmzası
25 Eylül 1933 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Saracoğlu Şükrü Bey.

Mehmet Şükrü Saracoğlu[1] (d. 1886, Ödemiş – ö. 27 Aralık 1953, İstanbul), Türk iktisatçı ve siyasetçidir. Türkiye Cumhuriyeti’nin 5. başbakanıdır.

1942-46 arasında başbakan, 1938-42 arasında dışişleri bakanı, 1948 ile 1950 arasında da Türkiye Büyük Millet Meclisi başkanı olan Saracoğlu, bu görevler dışında 1924 ile 1938 arasında da değişik hükûmetlerde millî eğitim, maliye ve adalet bakanlıkları yapmıştır. İsmet İnönü ile II. Dünya Savaşı sırasında Türkiye’yi savaşın dışında tutan politikalara yön vermiştir. Ayrıca 1934 ile 1950 arasında Fenerbahçe Spor Kulübü başkanlığını yürütmüştür.

Hayatı

Gençlik yılları ve eğitimi

Babası, Trabzon’un Akçaabat ilçesinden göç ederek Ödemiş’e yerleşen Saraç Mehmet Tevfik Usta, annesi ise ev hanımı Şerife Hanım’dır. Ailesinin ilk çocuğudur.[2] İlköğrenimini Ödemiş iptidaisinde, ortaöğrenimini ise 1899’da kaydolduğu Ödemiş rüşdiyesinde okuduktan sonra 1901 yılında İzmir İdadisi’ne girdi. İzmir İdadisi’ni birincilikle bitirerek, yine 1901’de açılan imtihanları kazanarak, İstanbul’da Mekteb-i Mülkiye’ye girdi. 1909 yılında Mekteb-i Mülkiye’yi bitirerek İzmir Valiliği Maiyet Memurluğu’na atandı. İzmir Sultanisi’nde matematik öğretmenliği yapan Saracoğlu, 1911 yılında İttihat ve Terakki Ticaret Mektebi müdürlüğü görevine getirildi.

Memur olarak görevini sürdürdüğü 1914 yılının Ocak ayında açılan bir imtihanı kazanarak, devlet bursu kazanan Saracoğlu, Belçika’ya öğrenime gönderilmiştir. Fakat burada 5 ay kaldı ve Osmanlı Devleti’nin, I. Dünya Savaşı‘na giriş yaptığı haberini aldığından, İzmir’e döndü. 1915 Mayıs’ında yine devlet tarafından Cenevre Siyasi İlimler Akademisi’nde okumak için İsviçre’ye gönderilir. Mehmed Şükrü Bey, burada dört yıl kalmış ve 1918’de bu fakülteyi çok iyi bir dereceyle bitirmiştir.

Mondros Mütarekesi’nden sonra Cenevre’de yakın arkadaşı Mahmut Esat Bozkurt ile birlikte Türk Yurdu Cemiyeti’nin Cenevre şubesini kurarlar. Saracoğlu bu cemiyet adına Fransızca bir derginin yayınlanmasını üstlendi, Avrupa kamuoyunda Mondros şartlarının olumsuzluğuna tepki yaratmak için uğraşlar vererek Osmanlı Devleti’nin haklarını savundu.

15 Mayıs 1919’da İzmir işgal edilince Mahmut Esat Bozkurt’la birlikte Türkiye’ye gideceğini öğrendiği bir İtalyan gemisine kaçak binip yurda döndü. Millî Mücadele’ye katılmak için yola çıktıkları Anadolu’ya vardıklarında, ittihatçı olduklarından şüphelenen Demirci Mehmet Efe tarafından önce gözaltına alındılar, sonra da hapsedildiler. Onları bu durumdan İttihat ve Terakki Ticaret Mekteb-i Müdürlüğünden tanıdığı Celal Bayar kurtardı.[3] Kuşadası, Nazilli ve Aydın yörelerinde kurulan Kuvâ-yi Milliye hareketlerinin örgütlenmesinde çalıştı. Ocak 1920’de toplanan son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na İzmir milletvekili olarak seçildiyse de, İstanbul’un İtilaf Devletleri’nce işgal edilmesi nedeniyle meclise katılamadan Kuşadası’na geri döndü.[4]

Siyasî hayatı

Saracoğlu, 5 Mart 1923’ten 31 Mart 1923’e kadar bir süre yaptığı Ödemiş belediye başkanlığından sonra, I. İzmir İktisat Kongresi’nde gösterdiği yoğun çabalarıyla dikkat çekti ve Ağustos 1923’te ikinci dönem İzmir mebusu olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne katıldı.

Fethi Okyar hükûmetinde maarif vekilliği yapan Saracoğlu, 1926’da Türk-Yunan Mübadele Komisyonu’nda Türk delegasyonuna başkanlık etti. 1927 ile 1930 arasındaki İsmet İnönü hükûmetlerinde maliye vekilliğini üstlendi. Vekilliği sırasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası kuruldu. Lozan Antlaşması’nın getirdiği sınırlamaların bitmesinden sonra yeni gümrük tarifelerini uygulamaya koydu. Dış ticarette kota uygulamasını getirdi. Dünyadaki Büyük Buhran’ın etkilerini azaltmak ve ulusal ekonominin altyapısını oluşturmak amacıyla yürütülen bir dizi millileştirmede önemli rol oynadı.

Vekillikten ayrıldıktan Türk hükûmeti adına ekonomik konularda temaslarda bulunmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’ne gönderildi. Dönüşünden sonra hazırladığı bir rapor, Türk pamuk sanayisinin yeniden düzenlenmesine temel oluşturdu. Saracoğlu, 1932 yılında Paris’te Osmanlı borçlarının ödeme koşullarının saptanması görüşmelerini Türkiye adına yürüttü. 1933’te bir antlaşma imzaladı. Saracoğlu’nun imzaladığı bu anlaşma ile genç Türkiye Cumhuriyeti’nin maliyesi soluk aldı.

1933-1938 arasında İsmet İnönü ve Celal Bayar hükûmetlerinde de adliye vekili olarak görev aldı. Adliye vekilliği döneminde genç cumhuriyet’in devlet organlarının kurumlaşmasında da emeği geçen Saracoğlu, bakanlıkları sırasında avukatlık, hakimlik, icra iflas kanunlarını hazırlamış ve çıkartmış iş esasına dayalı cezaevlerinin oluşmasını ve ilk örnek olarak İmralı Cezaevi’nin kuruluşunu sağlamıştır. Barem ve Emeklilik kanunları da Saracoğlu’nun zamanında oluşturulmuştur.

Dışişleri Bakanlığı

Yakın dostu olan ve aralarında oynadıkları satranç maçlarının ünlü olduğu İsmet İnönü’nün cumhurbaşkanlığı döneminde siyasal yaşamının en önemli görevlerine atandı. Bu görevlerden ilki 1938 ile 1942 arasında, Celal Bayar ve Refik Saydam hükûmetlerinde üstlendiği dışişleri bakanlığı oldu. Bu görevi ve daha sonra geldiği başbakanlık görevinde Türkiye’nin II. Dünya Savaşı’nın (1939-1945) dışında tutulması politikasında önemli rol oynadı.

Türkiye, II. Dünya Savaşı öncesi Britanya ve Fransa ile işbirliği görüşmeleri yaparken, Kurtuluş Savaşı’ndan beri yakın ilişkiler içinde olduğu Sovyetler Birliği’nin de Batılı devletlerin yanında yer alacağını umuyordu. Ancak Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı imzalanınca Türkiye, Britanya-Fransız bağlılığında kalmakla Sovyetler Birliği ile ilişkilere devam etmek arasında zor bir seçim yapmak zorunda kaldı. Türkiye imzaya hazır hale gelen Üçlü İttifak’a (Britanya-Fransa-Türkiye) ters düşmeyen bir Sovyet ittifakı kurmak istiyordu. Sovyetler Birliği de, tamamen değişen uluslararası ortamda ilişkileri yeniden değerlendirme taraftarıydı. Bu doğrultuda Dışişleri Bakanı Saracoğlu 15 Eylül 1939’da resmen Sovyetler Birliği’ne davet edildi.

Sovyet tarafının istekleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanacak görüşmeler üç gün olarak planlanmasına rağmen 25 Eylül ve 1, 13 ve 15 Ekim tarihlerinde dört oturum hâlinde yapıldı ve 23 güne yayıldı. Josef Stalin ve Vyaçeslav Molotov’un da yer aldığı 25 Eylül’de yapılan ilk görüşmeden sonra Ankara’ya çektiği telgrafta görüşmeyi “boğuşma” olarak nitelendirdi.

Sovyet tarafının başlıca dört maddede özetlenen talepleri (Türk Boğazlarının Türkiye ve Sovyetler Birliği tarafından ortak olarak savunulması, Montreaux Boğazlar Rejimi’ne Karadeniz’e sahili olmayan devletlerin Boğazlardan geçemeyeceği garantisinin eklenmesi, Türkiye’nin Britanya ve Fransa ile giriştiği ittifak müzakerelerinin istişareye çevrilmesi ve Britanya ile Fransa’nın Sovyetler Birliği ile savaşa girmesi durumunda Üçlü İttifak’ın geçersiz sayılması) Türk tarafınca reddedildi. Görüşmelerden bir sonuç alınamayacağını gören Saracoğlu 17 Ekim’de Moskova’dan ayrıldı ve 20 Ekim 1939’da Türkiye’ye döndü.[5]

1 Eylül 1939’da Polonya’ya giren Almanya, Britanya ve Fransa’nın savaş ilanına da aldırış etmeyerek Belçika, Hollanda, ardından da Fransa’ya saldırdı (Haziran 1940). Alman güçlerinin Balkan ülkelerini de işgal etmesiyle Türkiye savaşın eşiğine geldi. Almanya, asıl hedefi Sovyetler Birliği olduğu için, Türkiye’ye saldırmayacağını açıklayarak Ankara’ya bir saldırmazlık paktı önerdi. Türkiye’nin de Alman tehdidini savuşturmak amacıyla bu öneriyi kabul etmesi üzerine iki ülke arasında Türk-Alman Dostluk Paktı imzalandı (18 Haziran 1941).

Başbakanlığı

1942 yılında Refik Saydam’ın ani ölümü üzerine Cumhurbaşkanı İsmet İnönü tarafından 9 Temmuz 1942 günü başbakanlığa atanarak hükûmeti kurmakla görevlendirildi. 5 Ağustos 1942’de hükûmet programını okurken “Biz Türk’üz, Türkçüyüz ve daima Türkçü kalacağız. Bizim için Türkçülük bir kan meselesi olduğu kadar bir vicdan ve kültür meselesidir. Biz azalan veya azaltan Türkçü değil, çoğalan ve çoğaltan Türkçüyüz. Ve her vakit bu istikamette çalışacağız.”[6] demişti.

Saracoğlu, başbakanlığı sırasında izlediği dış politika da bazı çevrelerce Alman yanlısı olarak nitelendirildi. Almanya’nın savaş yıllarındaki Ankara elçisi Franz von Papen ve onunla yakın ilişkide olan Türk hükûmetinde yetkili ekipteydi. Refik Saydam, Şükrü Saracoğlu ve Numan Menemencioğlu’nun da dahil olduğu bu ekip Almanya’yı destekledi, Almanya ile dış ticareti Alman para birimi Reichsmark ile yaptı, Türk banknotlarını Almanya’da bastırdı, Almanya’ya paslanmaz çeliğin hammaddesi olan krom sevkiyatı yaptı ve Sovyetler Birliği’nin işgal ettiği Kırım ve Kafkasya’daki Türk topraklarında askerî harekât yapmakta olan Alman ordusunu cephede takip etmek için komutanlar yolladı.

II. Dünya Savaşı’nın dönümü olan 1942-1943’te Müttefik ordularının Kuzey Afrika’ya çıkması, ardından da Almanların Stalingrad’da aldığı yenilgiyle savaşın ibresi Müttefik Devletler’in lehine döndü. Türkiye de Müttefiklere yakınlaşmaya başladı. Şükrü Saracoğlu da 12 Haziran 1943 tarihinde Türkiye’nin İkinci Dünya Savaşı’nda ABD’nin yanında olacağına karar verdiği gerekçesiyle ünlü Time dergisine kapak oldu.[7] Saracoğlu Mustafa Kemal Atatürk (1923, 1927) ve İsmet İnönü’den (1941) sonra Time kapağında yer alan 3. Türk’tür.

12 Ocak 1928 tarihli Servet-i Fünun dergisinde Maliye Bakanı Şükrü Saracoğlu ve İçişleri Bakanı Şükrü Kaya.

Saracoğlu’nun başbakanlığı döneminin ekonomik alanda belki de en fazla akılda kalan ve tartışmaları bugüne değin süren icraatı, Kasım 1942’de çıkarılan Varlık Vergisi Kanunu oldu. II. Dünya Savaşı sırasında yaygınlaşan karaborsa nedeniyle ortaya çıkan savaş zenginlerinin elde ettikleri servetler, temel gıda ürünlerinin bile zor temin edilebildiği savaş döneminde halkın tepkisini çekmişti. Bunun üzerine CHP Meclis Grubu, 12 Kasım 1942’de Varlık Vergisi’ni kabul ederek hem devlet gelirlerini artırarak enflasyonla mücadele etmeyi hem de karaborsayla mücadele etmeyi amaçlamıştı. Servetlerin bir defaya mahsus vergilendirildiği ve vergisini ödemeyenlerin bedensel çalışmaya tabi tutulduğu bu uygulama özellikle gayrimüslim azınlıklara yönelik bir baskı aracı gibi uygulandığı ileri sürülerek büyük tartışmalara yol açmış ve sonuçta 1944 yılı başlarında kaldırılmıştır.[8]

Topraksız köylülere bazı arazileri dağıtmaya yönelik Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu da başbakanken yürürlüğe kondu (11 Haziran 1945). Saracoğlu’nun ısrarla takipçisi olduğu bu kanun özel ormanların ve büyük toprak sahibi ailelerin bir kısmının arazilerinin kamulaştırılmak istenmesi nedeniyle büyük toprak sahiplerinin itirazlarıyla karşılaştı. Milletvekilleri Ali Cavit Oral, Emin Sazak, Fevzi Lütfi Karaosmanoğlu ve Adnan Menderes köylüyü toprak sahibi yapacak bu reformlara tümden karşı çıktılar. Başlangıçta CHP’nin toprak reformu ve dolayısıyla ekonomi politikasına karşı oluşan bu muhalefet hareketi, siyasî bir harekete dönüştü. Celâl Bayar, Refik Koraltan, Adnan Menderes ve Mehmet Fuad Köprülü’nün, 7 Haziran 1945’te verdikleri Dörtlü Takrir, CHP içinden çıkacak yeni bir siyasi partinin (Demokrat Parti) işaret fişeği oldu.[9]

9 Temmuz 1946 tarihli Ulus gazetesinde Şükrü Saracoğlu
Saracoğlu’nun Zincirlikuyu Mezarlığı’nda bulunan kabri.

Saracoğlu’nun başbakanlığı döneminde, 1946 seçimleri öncesi seçim kanunu değiştirildi, 5 Haziran 1946 tarih ve 4918 sayılı kanunla tek dereceli seçim sistemine geçildi. “Açık oy-gizli sayım” esaslarına göre hazırlanan bu kanuna göre her seçmenin hangi partiye oy verdiği herkes tarafından görülebilecek, fakat oy sayımı gizli yapılacaktı.[10] Bu usule göre yapılan 1946 seçimlerini Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) kazandı. Demokrat Parti (DP) kurulduktan hemen sonra yapılan bu erken seçimde DP sadece 16 ilde seçime girebilmişti.

1946 seçimlerinden sonra hem yaşadığı sağlık sorunları hem de CHP içinde kan değişikliğine gitmek isteyen İsmet İnönü’nün kararıyla başbakanlığı Recep Peker’e bıraktı (7 Ağustos 1946). 1 Kasım 1948 ile 22 Mayıs 1950 arasında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı yaptı. 1950 genel seçimleriyle milletvekilliği sona erdi ve siyaseti bıraktı.

Fenerbahçe başkanlığı

Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu

Şükrü Saracoğlu ayrıca 1934 ile 1950 arasında 16 yıl boyunca Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanlığını yapmıştır. Bugünkü Fenerbahçe Stadyumu ilk haliyle hanedan arazisi olan Papazın Çayırı, 1908 yılında hürriyet kahramanları namına Fenerbahçe’nin kurucusu ve ilk başkanı Ziya Songülen ile Cemil Topuzlu gibi isimlerle, futbolu Osmanlı topraklarına getiren İngiliz levanten ailelerin çocukları tarafından ücreti karşılığında kiralanmak maksadıyla II. Abdülhamid’den izin alınarak Union Club isimiyle futbol sahası haline getirilmişti. I. Dünya Savaşı’ndan sonra İngilizler ile ilişkiler bozulunca, İttihatçı Kara Kemal tarafından 1916’da ele geçirilmiştir ve ismi “İttihatspor Sahası“ olarak değiştirilmiştir. Kuşdili Çayırı’ndaki bahsi geçen bu arazi, Mustafa Kemal Atatürk’ün de onayıyla önce 1929’da Fenerbahçe tarafından kiralanmıştır ve 25 Ekim 1929’da yapılan spor bayramı ile tekrar hizmete açılmıştır. Oluşturulan bu stadyum, Şükrü Saracoğlu ve Kenan Onan’ın çabalarıyla 27 Mayıs 1932 tarihinde, 9.000 TL bedeli 10 ayda ödemek kaydıyla Fenerbahçe Spor Kulübü’nün malı oldu. Bununla birlikte Fenerbahçe Türkiye’de stat mülkiyetine sahip ilk kulüp olma özelliğini kazandı. Hem bugün üzerinde kendi adını taşıyan stadyumun yükseldiği araziyi Fenerbahçe’ye kazandırması, hem de 23 Şubat 1934 günü oynanan olaylı geçen Fenerbahçe-Galatasaray maçından sonra Fenerbahçe’nin kapatılmasına kadar gidecek cezaların gündeme geldiği sırada kulübe sahip çıkmış olması nedeniyle, 22 Temmuz 1998 günü alınan kararla Fenerbahçe Stadı’nın adı Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu olarak değiştirilmiştir.

Fenerbahçe Stadyumu’nda yer alan Şükrü Saracoğlu Büstü

Son yılları

Son yıllarında parkinson hastalığı ile mücadele etti. Fransa’da yapılacak tedavisi için verilecek ödenek konusunda Maliye Bakanı Hasan Polatkan’ın isteksiz kalması üzerine, İzmir İttihat ve Terakki Ticaret Mektebi’nden öğrencisi olan Başbakan Adnan Menderes’in araya girmesiyle ödenek çıkarıldı. Fransa’daki tedavisinin de bir sonuç vermemesi üzerine Türkiye’ye döndü. Eşi Saadet Hanım’la birlikte İstanbul’a yerleşti. Teşvikiye’deki evinde 27 Aralık 1953’te, 66 yaşında öldü. Mezarı Zincirlikuyu Mezarlığı’ndadır.

Eski maliye nazırlarından Ahmed Zühdü Paşa’nın torunu, Ahmet Sabit kızı Hatice Saadet Hanım’la evli, Hüseyin Aydın, Ahmet Yılmaz ve Fatma Evin’in babasıdır.[11] 1987 ile 1993 arasında Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası başkanlığında bulunmuş olan Rüşdü Saracoğlu’nun dedesidir.

Hakkındaki eserler

  • 2006 yılında, Gürkan Hacır tarafından yaşamöyküsünün anlatıldığı Efe başvekil: Şükrü Saracoğlu’nun romanı yayımlandı.
  • 2007’de de Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluşunun 100. yılı nedeniyle Saracoğlu’nun yaşamını anlatan yine Gürkan Hacır’ın hazırladığı Efe Başvekil adlı bir belgesel film yapıldı.
  • Hakkında basında çıkan yazılardan bazılarının Şükrü Saracoğlu ve Dönemi isimli kitap oğlu Yılmaz Saracoğlu tarafından derlenmiştir.
  • 2017 yılında Gürbüz Arslan’ın yazdığı Şükrü SARAÇOĞLU’nun Hayatı ve Siyasi Faaliyetleri (1886-1953) adlı eser Atatürk Araştırma Merkezi tarafından basılmıştır.[12]
  • 1944 – New York Metropolitan Operası, Taksim Gazinosu’nda bir konser verdi.
  • 1948 – Tanımladığı bir deri hastalığı (Behçet Hastalığı) nedeniyle Dünya tıp literatürüne geçen, deri ve zührevi hastalıklar uzmanı Ordinaryüs Prof. Dr. Hulusi Behçet, kalp krizi sonucu İstanbul’da öldü.
  • 1951 – I. Adnan Menderes Hükûmeti istifa etti. Bir gün sonra II. Menderes Hükûmeti kuruldu; Hükûmet’te, üç yeni bakan görev alırken, altı bakan yer değiştirdi.
  • 1951 – Amerikalı keman virtüözü Yehudi Menuhin, konser vermek için İstanbul’a geldi.
  • 1952 – Philadelphia’da ilk suni kalp ameliyatı yapıldı.
  • 1955 – Türkiye’nin ilk kanserle savaş dispanseri açıldı.
  • 1956 – İzmir’de Demokrat Parti tarafından düzenlenen mitingde konuşan Başbakan Menderes, basını eleştiren bir konuşma yaptı. “Bu gazeteler demokrasi devriminin matbuatı olmak vasfına sahip değildir” dedi. Basını, gerçekleri değiştirmek ve DP iktidarını alaşağı etmeyi düşünmekle suçladı.
  • 1957 – Siyasal Bilgiler Fakültesi eski Dekanı Turhan Feyzioğlu, Türk Hukuk Kurumundaki konferansında “Meşrutiyati, takip eden birkaç yıl ve Demokrat Parti iktidarının ilk yılları hariç, basın hürriyete hasret kalmıştır” dedi.
  • 1957 – Mısır, Süveyş Kanalı’nı tekrar açtı.
  • 1962 – İstanbul-Ankara-Adana seferini yapan THY’ye ait ‘Kop’ uçağı, Toroslar’da düştü. Sekiz yolcu ve üç kişilik mürettebattan kurtulan olmadı.
  • 1963 – Suriye’de bir darbe sonucu, Baasçılar ve Nasırcılar iktidarı ele geçirdi. Baasçı subaylar, Şubat ayında Irak’ta da yönetimi ele geçirmiş ve Başbakan Abdülkerim Kasım öldürülmüştü.
  • 1965 – Vietnam Savaşı: 3500 ABD Deniz Piyade askeri, Güney Vietnam’ın Da Nang sahiline çıkarma yaptı.
  • 1971 – Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü’nde eğitime ara verilerek kapatıldı.
  • 1971 – Sivas’a bağlı Yıldızeli’nde Türkiye İşçi Partisi ilçe sekreteri öldürüldü.
  • 1972 – Demokratik Parti Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Menderes, Ankara’da hava gazıyla intihar etti. Başbakan Adnan Menderes’in oğullarından Mutlu Menderes, 1 Mart 1978’de trafik kazasında ölmüştü. 15 Mart 1996’da ise Aydın Menderes, trafik kazası sonucu felç oldu.
  • 1974 – Paris’in Charles de Gaulle Havalimanı hizmete girdi.
  • 1975 – İstanbul Osmanbey’deki Dostlar Tiyatrosu’nda İlerici Kadınlar Derneği (İKD)’nin kuruluş çalışmasını yürüten kadınların girişimiyle, ilk kez kamuya açık bir “Kadınlar Günü” kutlaması düzenlendi. 400-500 kadının katıldığı toplantıda, Kadınlar Günü’nün anlam ve önemi üzerine konuşmalar yapıldı ve şiirler okundu. Aynı yıl Ankara’da da kutlaması yapıldı.
  • 1978 – Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, İsmail Cem’in TRT Genel Müdürlüğüne atanmasının sakıncalı bulduğunu Hükûmet’e bildirdi.
  • 1979 – Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk, Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ilişkin tartışmalar üzerine; “Silahlı Kuvvetlerimizi her türlü politika dışında tutmaya büyük bir dikkat ve özen göstermek hepimizin başta gelen görevi olmalıdır” dedi.
  • 1979 – Philips Şirketi, Compact Disc’i (CD) ilk kez halka tanıttı.
  • 1982 – Türkiye Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı kuruldu.

Türkiye Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı. Türkiye’de zihinsel yetersiz çocukların eğitimi ve korunması için faaliyet gösteren bir sivil toplum kuruluşudur. Zihinsel Yetersiz Çocukları Yetiştirme ve Koruma Vakfı’nın temel hedefi, Türkiye’de zihinsel yetersiz çocukların yeterli eğitim, rehabilitasyon ve bakım şartlarına kavuşabilmeleri için gerekli olanak ve ortamları yaratmak, meslek kazanmalarına yardımcı olmak, uzun vadede bu şartların kalıcılığını güvence altına almak ve kimsesiz zihinsel yetersizlere yaşamları boyu sahip çıkmaktır.

Tarihçe

Makbule Ölçen Başkanlığında bir grup gönüllü tarafından 8 Mart 1982’de Ankara’da kuruldu.

1983 yılında Gölbaşı ilçesinde 155 dönüm araziyi Devletten sembolik ücretle satın alarak, Almanya Büyükelçiliği tarafından sağlanan destekle, bir yönetim binası, bir eğitim binası ve bir yatakhane binasından oluşan, 30 gündüzlü, 10 yatılı öğrenci kapasiteli “Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezi” yapıldı.

1986 yılından başlayarak şube sayısı hızla arttı ve birkaç yıl içinde 21 şube kuruldu. Ancak ekonomik sıkıntılar ve deprem felaketi nedenleriyle 6 şube kapanmak zorunda kaldı. Bugün 15 şube çalışmalarını sürdürmekte ve 1500’e yakın zihinsel yetersiz çocuk ile ailelerine hizmet sunmaktadır.

2000 yılında toplanan Genel Kurulda, yaşamını zihinsel yetersizlere adamış ve eğitimin ilk meşalesini yakmış olan Makbule Ölçen, kendi isteğiyle Genel Başkanlık görevinden ayrıldı ve oybirliğiyle Onursal Başkan seçildi.

  • 1983 – Ronald Reagan, SSCB’yi “Şeytan İmparatorluğu” şeklinde adlandırdı.
  • 1984 – Yunanistan, Türk savaş gemilerinin bir Yunan Destroyerine ateş açtığı iddiası ile Ankara’daki Büyük Elçisini geri çağırdı. Gelişmeler üzerine Türkiye de Atina Büyük Elçisine ülkeye dönme talimatı verdi.
  • 1984 – Sekiz ilde olağanüstü hâl uygulanmasıyla ilgili, Olağanüstü Hal yasaları yürürlüğe girdi.
  • 1985 – Beyrut’ta bir caminin önünde patlayan bomba, 85 kişinin ölümüne 175 kişinin de yaralanmasına yol açtı.
  • 1987 – Kadın Çevresi Yayıncılığın çıkarttığı, Feminist dergisi yayına başladı. Sahibi ve Yazı İşleri Müdürlüğü’nü Handan Koç’un yaptığı derginin başlıca yazarları; Ayşe Düzkan, Handan Koç, Minu, Defne, Filiz K., Serpil, Gül, Sabahnur, Vildan ve Stella Ovadis idi. Dergi, Mart 1990’da yayın hayatına son verdi.
  • 1992 – Dünya Kadınlar Günü nedeniyle İstanbul ve Adana’da düzenlenen kutlama yürüyüşlerine polis müdahale etti; bazı kadınlar dövüldü, iki kadın yaralandı ve 8 kadın gözaltına alındı.
   Dünya Kadınlar Günü

8 Mart 1914 Dünya Kadınlar Günü için Almanca afiş. Bu poster Alman İmparatorluğu’nda yasaklanmıştı.
Diğer adı Dünya Emekçi Kadınlar Günü
Türü Uluslararası
Önemi Sivil farkındalık günü
Kadınlar ve kızlar günü
Anti-cinsiyetçilik günü
Ayrımcılıkla Mücadele Günü
Başlama 8 Mart 1921
Sıklık Her yıl
Bağlantılı günler Uluslararası Erkekler Günü
Rus Devrimi (1917)
Dünya Çocuk Günü
1 Mayıs İşçi Bayramı

Dünya Kadınlar Günü, Birleşmiş Milletler tarafından bu şekilde tanımlanmış olarak her yıl 8 Mart’ta kutlanan uluslararası bir gündür.[1] İnsan hakları temelinde kadınların siyasi ve sosyal bilincinin geliştirilmesine, ekonomik, siyasi ve sosyal başarılarının kutlanmasına ayrılmaktadır. Dünya Kadınlar Günü, kadın hakları hareketinde bir odak noktasıdır.

Amerika Sosyalist Partisi, 28 Şubat 1909’da New York’ta bir “Kadınlar Günü” düzenledikten sonra,[2] 1910 Uluslararası Sosyalist Kadın Konferansı her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesini önerdi. 1917’de Sovyet Rusya’da kadınlar oy hakkı kazandıktan sonra 8 Mart ulusal bayram oldu. Kadınlar Günü, 1967’de feminist hareket tarafından benimsenene dek ağırlıklı olarak sosyalist hareketler ve komünist ülkeler tarafından kutlandı. 1975’te Birleşmiş Milletler tarafından kutlanmaya başlandı. Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun 16 Aralık 1977 yılında aldığı kararı ile üye ülkeler kendi geleneklerine ve tarihlerine uygun bir günü Uluslararası Kadın Hakları ve Uluslararası Barış Günü ilan etmeye davet edildi.[3]

Günümüzde Dünya Kadınlar Günü bazı ülkelerde resmî tatildir, bazı ülkelerde ise büyük ölçüde görmezden gelinir. Bazı ülkelerde protesto günüdür, bazılarında ise kadınlığı kutlayan bir gündür.

Tarihçe

26-27 Ağustos 1910 tarihinde Danimarka’nın Kopenhag kentinde toplanan 2. (Sosyalist) Enternasyonal’e bağlı Uluslararası Sosyalist Kadınlar Konferansı’nda Almanya Sosyal Demokrat Partisi delegeleri Clara Zetkin, Kate Duncker ve arkadaşları bundan böyle her yıl bir “Kadınlar Günü” düzenlenmesi önerisini getirdi ve öneri oybirliğiyle kabul edildi.[4] İlk yıllarda belirli bir tarih saptanmamıştı.

Dünya Kadınlar Günü kutlanmasını öneren Clara Zetkin (solda) Rosa Luxemburg ile.

1921’de Moskova’da düzenlenen 3. (Komünist) Enternasyonal 3. Kongresine bağlı Uluslararası Komünist Kadınlar Konferansı’nda o dönem ağırlık kazanan “sınıfa karşı sınıf” politikalarının etkisiyle “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” adı benimsendi. Ancak, 1930’lu yıllarda “faşizme karşı birleşik cephe” politikalarına geçiş sürecinde tekrar ilk baştaki “Dünya Kadınlar Günü” adına dönüldü.[5] Bu değişiklik daha sonra kadın örgütlenmesi alanına da yansıdı ve sosyalizmi veya komünizmi hedefleyen ve sadece “işçi/emekçi kadınlar” ya da “sosyalist/komünist kadınlar” ile sınırlı bir örgütlenme anlayışı da terk edilerek 1945’te Uluslararası Demokratik Kadın Federasyonu kuruldu.

“Dünya Kadınlar Günü” olarak 8 Mart gününün belirlenmesine kaynaklık eden olay konusunda ise muhtelif tartışmalı iddialar mevcuttur. Bunlardan biri, Rusya’da çarlığın yıkılmasına yol açan 1917 Şubat Devrimi’nin 8 Mart günü yapılan kadın yürüyüşü ve grevleri ile başlamış olması, bir diğeri 8 Mart 1908’de ABD’nin New York kentinde çoğu sosyaIist olan kadın işçilerin öncülüğünde sendikal haklar ve kadınlara oy hakkı talepleriyle düzenlenen miting ve yine bir başkası ise,[6] bununla çok paralellik arz eden, ancak gerek Dünya Kadınlar Gününün ilk kararlaştırıldığı 1910’dan gerekse ilk uluslararası kutlamaların düzenlendiği 19 Mart 1911’den sonra hiç bahsi geçmeyip çok sonraları ileri sürülen, 25 Mart 1911’de New York’ta gerçekleşmiş Triangle Gömlek Fabrikası yangını’dır.[7][8][9][10] Birleşmiş Milletler’in resmî web sitesinin konuyla ilgili sayfasında 8 Mart gününün seçilmesine kaynaklık eden olay olarak Rusya’da Çarlığa son veren 1917 Şubat Devrimi’nin Gregoryen takvime göre 8 Mart günü kadınların protesto eylemleri ve grevleri ile başlamış olduğuna işaret edilmektedir.[2]

Birinci ve İkinci Dünya Savaşı yılları arasında sosyalizmin yayılmasından çekinen bazı ülkelerde anılması yasaklanan Dünya Kadınlar Günü, 1960’lı yılların sonunda Amerika Birleşik Devletleri’nde gerçekleşen çeşitli gösterilerde anılmaya başlanmasıyla Batı Bloku ülkelerinde daha güçlü bir şekilde gündeme geldi. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 16 Aralık 1977 tarihinde 8 Mart’ın “Dünya Kadınlar Günü” olarak anılmasını kabul etti.

Türkiye’de 8 Mart

Türkiye’de 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ilk kez 1921 yılında, iki komünist kız kardeş Rahime Selimova ve Cemile Nuşirvanova’nın girişimi ile gerçekleştirildi.[11] Bu tarihten sonra yıllar boyunca 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlamalarına izin verilmedi. 1975 yılında “Birleşmiş Milletler Kadın On Yılı” ilan edildi. Türkiye de bu kapsamda yer aldığı için 1975 yılında Türkiye’de “Kadın Yılı Kongresi” yapıldı.

8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nün 1975 yılında kutlanmaya başlamasında İlerici Kadınlar Derneği’nin faaliyetleri de etkili oldu. Böylece 8 Mart Dünya Kadınlar Günü kapalı ortamlardan sokaklara ve meydanlara çıktı. İlerici Kadınlar Derneği, işçi sınıfı ile kadınları bir araya getirerek haklarını aramaya çağıran bir sivil toplum örgütüydü. Kurulduğu andan itibaren kısa sürede yurt çapında 33 şube ve 35 temsilcilik aracılığıyla 15 bine yakın üyeye sahip oldu. “Kadınların Sesi” adlı yayın organı ile 35 bin kişiye ulaşabiliyordu.[12]

12 Eylül Darbesi’nden sonra tekrar askerî cunta yönetimi tarafından dört yıl süreyle hiçbir kutlama yapılmasına izin verilmedi.

1984’ten itibaren her yıl çeşitli kadın örgütleri tarafından kutlanmaya devam edilmektedir. Bu yeni dönemin temel farkı, eskiden sadece sosyalist kesimin sahiplendiği bu günün artık hemen tüm kadın kuruluşlarının yanı sıra adeta resmî bayram gibi devlet yetkilileri ve kurumları tarafından da kutlanmaya, hatta şirketlerin de reklam ve pazarlama faaliyetleri ile buna katılmaya başlamasıdır. Öte yandan, günümüz Türkiye’sinde 8 Mart’ı Komintern’in 1920’li yıllardaki “sınıfa karşı sınıf” politikalarının bir yansıması olarak adlandırıldığı şekilde, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü” olarak kutlayanlar da olduğu görülmektedir.

2003 yılında yurt çapındaki çeşitli Dünya Kadınlar Günü kutlamaları arasında Taksim’de başlayan ve her yıl 8 Mart’ta tekrarlanan Feminist Gece Yürüyüşü sonraki yıllarda başka şehirlerde de yapılmaya başladı.[13]

2014 yılında İstanbul Valiliği tarafından Taksim Meydanı ve İstiklal Caddesi’nin yürüyüş ve miting yapılabilecek yerler listesinden çıkarılmasından sonra 8 Mart günü İstiklal Caddesi’nde Feminist Gece Yürüyüşü yapılmaya birkaç yıl devam edildiyse de 2019 yılında polis İstiklal Caddesi’nde toplanan binlerce kişinin yürüyüş yapmasını engelledi. Önceki yıllarda olduğu gibi yürüyüş yapmakta ısrar eden kalabalık göz yaşartıcı gaz ve plastik mermiler kullanılarak dağıtıldı.[14] Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, hükûmet yetkilileri ve Milliyetçi Hareket Partisi başkanı Devlet Bahçeli tarafından İstiklal Caddesinin girişindeki Taksim mescidinden okunan yatsı ezanı sırasında slogan ve ıslıklara devam edilerek ezanın protesto edildiği, ezana saygısızlık edildiği iddialarında bulunuldu. Kadın örgütleri ise söz konusu iddiaları yalanladı. 10 Mart akşamında bir grup “Ezana uzanan eller kırılsın” sloganlarıyla Taksim’de bir gösteri yapmak istedi fakat polis göstericileri müdahale ederek dağıttı.

  • 1992 – İstanbul Cumhuriyet Savcılığı, özel TV’lerdeki müstehcen yayınları takibe aldı.
  • 1996 – Lefkoşa-İstanbul seferini yapan KKTC’ye ait bir yolcu uçağı kaçırılarak; önce Sofya’ya ardından da Münih’e indirildi. Uçağı kaçıran kişinin, İngiltere’deki sevgilisinin yanına gitmek isteyen Ramazan Aydın isimli bir Türk vatandaşı olduğu anlaşıldı. Uçaktaki yolcu ve mürettebatı serbest bırakan Aydın, Alman polisi tarafından tutuklandı.
  • 1999 – Star gazetesi yayın hayatına başladı.
Star
Tür Günlük gazete
Format Berliner
Sahibi Star Medya Grubu (1999-2004, 2006-2016)
TMSF (2004-2006)
Esmedya (2016-2019)
İmtiyaz sahibi Cem Uzan (1999-2004)
TMSF (2004-2006)
Ali Özmen Safa (2007)
Ethem Sancak (2007-2008, 2008-2009, 2016-günümüz)
Ethem Sancak ve Hasan Doğan (2008)
Ethem Sancak ve Fettah Tamince (2009-2010)
Tevhit Karakaya ve Fettah Tamince (2010-2013)
Fettah Tamince ve SOCAR (2013-Mayıs 2014, Eylül 2014-Ekim 2014)
Ethem Sancak ve SOCAR (Mayıs 2014-Eylül 2014)
Murat Sancak ve SOCAR (Eylül 2014-Şubat 2016)
Kuruluş tarihi 8 Mart 1999
Siyasi görüşü Muhafazakârlık
Dil Türkçe
Son yayım tarihi 31 Aralık 2019
Genel merkez İkitelli, Küçükçekmece, İstanbul
Tiraj artış 106.132
(7 Eylül – 13 Eylül 2015)[1]
Slogan “Milli İradenin Sesi”
Kardeş gazeteler Akşam
Güneş
Damga (eskiden)
Zımba (eskiden)
Turkish News (eskiden)
Resmî site star.com.tr

Star, 1999-2019 yıllarında Türkiye’de yayınlanmış günlük, ulusal gazetedir. Sloganı “Milli İradenin Sesi”dir. 2004 yılında TMSF’ye devredilen gazete, son olarak Ethem Sancak tarafından yönetiliyordu.

Tarihi

Gazetenin 1999-2011 yılları arasında kullandığı logosu

Cem Uzan’ın kurduğu ve sahibi olduğu Ulusal Basın Gazetecilik Matbaacılık ve Yayıncılık Sanayi A. Ş. bünyesinde İstanbul’da hazırlanıp tüm Türkiye’de yayımlanmaya başlandı. İlk Genel Yayın Yönetmeni Fatih Çekirge’dir. Daha sonraki yıllarda Can Ataklı tarafından da yönetilmiştir. İlk kurulduğunda Star TV ve Uzan Grubu’nun yazılı medya organıydı. Cem Uzan’ın Genç Parti’yle siyasete atılmasından sonra, Genç Parti’nin yayın organı olarak kullanılmaya başlandı.

2004 itibarıyla Star gazetesine de, tüm Uzan grubu kuruluşlarına olduğu gibi TMSF tarafından el konuldu. Kıbrıslı Türk iş insanı Ali Özmen Safa tarafından 5 milyon 150 bin dolara satın alındı. Ali Özmen Safa, Star Medya Grubu’nda bulunan hisselerinin büyük bir bölümünü 2007’de Ethem Sancak’a sattı.

9 Eylül 2015’te logosunu değiştirdi ve “Yeni Türkiye’nin Gazetesi” sloganını bırakıp “Milli İradenin Sesi” sloganını kullanmaya başladı.[2]

2011-2015 yılları arasında kullandığı logosu

31 Aralık 2019’da baskılı yayına son vermiş ve internet üzerinden yayına devam etme kararı almıştır.[3]

Yazar kadrosu

  • Sibel Eraslan
  • Hüseyin Gülerce
  • Halime Kökçe
  • Fadime Özkan
  • Nuh Albayrak
  • Sevil Nuriyeva
  • Yakup Köse
  • Resul Kurt
  • Esra Elönü
  • Mehmet Yalçın Yılmaz
  • Mustafa Sabri Beşer
  • Coşkun Başbuğ
  • Ergun Yıldırım
  • Vahdettin İnce
  • Cüneyd Altıparmak

Yayın Kadrosu

Gazetenin basılı yayın hayatına veda ettiği son yayın heyetinde; Genel Yayın Yönetmeni Nuh Albayrak, Yayın Koordinatörü Ahmet Gemici, Yayın Danışmanı Halime Kökce, Yazı İşleri Müdürü Sabriye Ergin, Görsel Yönetmen Sinan Alemdar, Ekonomi Müdürü Yaşar Kızılbağ, Kültür Sanat Editörü Bedir Acar, Magazin Müdürü Hakan Sadıç, Spor Müdürü Aydın Bayram, Ankara Temsilcisi Melik Yiğitel ve Ege Temsilcisi Muammer Başkan yer almaktaydı.

Mizanpaj

8 Mart 1999 yılında ilk sayısını çıkaran gazete, kırmızı logo ve renkli bir tasarıma sahipken, 15 Mart 2011 tarihinde Görsel Yönetmenler Levent Güneş ve Sinan Alemdar’ın yeni mizanpaj çalışması ile daha minimalist bir tasarım ve mavi logo ile radikal bir değişikliğe gitti. Dönemin Genel Yayın Yönetmeni Mustafa Karaalioğlu, 2011 yılında yapılan tasarım değişikliği ve sayfa sayısındaki artış ile ilgili olarak Akdeniz tarzı bir gazete oluşturduklarını ve daha rahat okunan bir gazete ile okurların karşısına çıkmayı amaçladıklarını ifade etmişti. En son değişiklik ise 9 Eylül 2015 tarihinde gerçekleşti ve logosu tekrar kırmızıya dönen gazete, sayfa tasarımında da yeniden değişime gitti ve son yayın tarihi olan 31 Aralık 2019 tarihine kadar bu son tasarımıyla devam etti.

  • 2000 – 30 yılı aşkın siyasi geçmişinde ilk kez Necmettin Erbakan’a karşı bayrak açılarak, FP’ye Genel Başkan adayı çıkarıldı. Kayseri Milletvekili Abdullah Gül, adaylığını ilan etti.
  • 2003 – İstanbul-Diyarbakır seferini yapan THY’nin RJ-100 tipi uçağı, Diyarbakır’a inişi sırasında düştü: 74 kişi öldü, 3 kişi de yaralı kurtuldu.
  • 2004 – Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği Yönetmeliğinin gizliliğini kaldıran yasanın ardından hazırlanan yeni yönetmelik de yürürlüğe girdi. MGK Genel Sekreterliği, yönetmelikte, Başbakana bağlı bir kuruluş olarak tanımlandı.
  • 2005 – Çeçen lider Aslan Maşadov, bir çatışmada Rus güvenlik güçlerince öldürüldü.
Aslan Mashadov
3. Çeçen İçkerya Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı
Görev süresi
12 Şubat 1997 – 8 Mart 2005[1]
Başkan Yardımcısı Vakha Arsanov
Yerine geldiği Zelimhan Yandarbiyev
Yerine gelen Abdulhalim Sadulayev
Başkan Yardımcısı Abdulhalim Sadulayev
Kişisel bilgiler
Doğum 21 Eylül 1951
Karagandı,Kazakistan SSC,Sovyetler Birliği
Ölüm 8 Mart 2005 (53 yaşında)
Tolstoy-Yurt,Çeçenistan,Rusya
Partisi Ulusal Bağımsızlık Partisi
Çocuk(lar) 3
İmzası

Aslan Aliyeviç Mashadov[2][3] (Rusça: Аслан Алиевич Масхадов, 21 Eylül 1951, Kazakistan – 8 Mart 2005, Tolstoy – Yurt), Çeçen İçkerya Cumhuriyeti 3. cumhurbaşkanı ve Çeçenistan Bağımsızlık Mücadelesi’nin lideriydi.

1957 yılında, altı yaşındayken ailesi Çeçenistan’a döndü. 1972 yılında Tiflis Askeri Topçu Akademisinden mezun oldu ve ardından Rusya’nın bazı bölgeleri ile Macaristan ve Litvanya’da görevlerde bulundu. Kızıl Ordu’da topçu albay rütbesine kadar yükselen Mashadov, SSCB dağıldıktan sonra ordudan ayrıldı.

Devlet başkanlığı dönemi

1992 yılında ülkesi Çeçenistan’a dönerek genelkurmay başkanı oldu. 1996 yılında büyük oranda sonlanan Birinci Rus – Çeçen Savaşı’nın kazanılmasında büyük payı olduğu kabul edilir. Çeçenistan Devlet Başkanı Cahar Dudayev’in Rus birliklerince öldürülmesinin ardından, 1996’da geçici başbakan olarak atandı. Ardından da 1997’de rakibi Şamil Basayev karşısında büyük bir zafer kazanarak Çeçenistan Devlet Başkanı seçildi.

Devlet başkanlığı sırasında dışarıda Rusya’ya karşı ılımlı, içeride ise köktendincilik karşıtı ve laik politikaları benimsedi. Ancak bu süreç içerisinde Şamil Basayev’e bağlı kuvvetler ve Çeçenistan’daki yabancı unsurlar üzerindeki denetimini yitirerek bu tür güç odaklarının suikast girişimlerine hedef oldu.

1999’da Rus hükûmetinin kışkırtmaları sonucu Şamil Basayev Dağıstan’a girince, Rusya’daki Putin hükûmeti Mashadov ile teması kesti ve ardından Rusya’nın kesin zaferiyle sonuçlanan İkinci Rus – Çeçen Savaşı patlak verdi. Bu yenilgiden sonra Mashadov gerilla lideri rolüne geri döndü. Bu rolü sırasında sivil hedeflere karşı terör amaçlı saldırıların karşısında yer aldı. Bu tutumunun pek çok yabancı gözlemci tarafından samimi bulunmasına rağmen Moskova hükûmeti Rusya’daki pek çok terör eyleminin arkasında Aslan Mashadov’a bağlı güçlerin bulunduğu iddiasını sürdürdü.

Mashadov’un Çeçenistan devlet başkanlığı görevi 2001’de sona erdi. Ancak bu tarihten sonra da ikinci savaş nedeniyle seçim yapılamadığı için hâlen görevde olduğunu iddia etmesine rağmen Rusya hükûmeti bu iddiasını tanımadı.

Ölümü

Mashadov 8 Mart 2005 tarihinde, Rus özel birlikleri Spetsnaz komandolarının Tolstoy – Yurt kasabasına düzenlediği bir operasyonda diğer Çeçen komutanlarıyla birlikte öldü. Ardında eşi Kusma, kızı Fatma ve oğlu Anzor’u bıraktı.

  1. ^ De facto Ichkeria ceased to exist at the beginning of 2000. Until his death in 2005, he was President in exile.
  2. ^ “”Aslan Mashadov Öldürüldü, Çeçenistan Yeni Dönemece Girebilir…”, TÜRKSAM”. 2 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 15 Nisan 2009.
  3. ^ 9 Mart 2005 tarihli Sabah gazetesi 2 Nisan 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. (Not: Türkçeye yanlışlıkla Maşadov olarak aktarılmıştır.)
  • 2006 – Papa II. Jean Paul’e yönelik suikast girişimi nedeniyle İtalya’da 24 yıl cezaevinde kaldıktan sonra 14 Haziran 2000’de Türkiye’ye iade edilen, gazeteci-yazar Abdi İpekçi’nin öldürülmesi ve “gasp” suçundan Kartal H Tipi Cezaevi’nde bulunan hükümlü Mehmet Ali Ağca’nın, Cezaevi Müdürlüğünün “cezasını tamamladığı” yönündeki yazısı üzerine, Kartal Ağır Ceza Mahkemesince tahliyesine karar verildi.
II. Ioannes Paulus

Papa II. Ioannes Paulus, 1988
Doğum Karol Józef Wojtyła
18 Mayıs 1920
Wadowice, Polonya
Ölüm 2 Nisan 2005 (84 yaşında)
Apostolik Sarayı, Vatikan
Etkin yıllar 16 Ekim 1978 – 2 Nisan 2005
Yerine geldiği I. Ioannes Paulus
Yerine gelen XVI. Benedictus
Din Hristiyanlık (Katolik)
İmza

II. Ioannes Paulus, Türkçe II. Yuhanna Pavlus, kaynaklardaki yaygın adıyla II. Jean Paul ya da doğum adıyla Karol Józef Wojtyła (18 Mayıs 1920 – 2 Nisan 2005), Katolik Kilisesi’nin Polonya kökenli ilk papası.[1]

2 Nisan 2005 tarihinde ölen II. Ioannes Paulus, tarihte en çok konuşan, en kalabalık insan gruplarına seslenen Papa olarak da anılır. Yurt dışı seyahatlerinde kendisini dinleme imkânı bulan kitleler bir yana Papa, sadece 2000 yılında Roma’da yapılan ‘Jübile’ (Papa’nın Genel Af Yılı) etkinliklerinde 8 milyon kişiye seslenme imkânı buldu. 27 Nisan 2014’te dönemin papası olan I. Franciscus tarafından Roma’da Aziz Petrus Bazilikası’nda yapılan büyük bir ayin ve merasimle Katolik Kilisesi Azizi olarak ilan edilmiştir.

Gençliği

Polonya Wadowice’de 18 Mayıs 1920’de dünyaya geldi. 1938’de Leh Dili ve Edebiyatı okumak üzere Jagiełło Üniversitesi’ne kaydoldu. Ancak Polonya’nın Alman orduları tarafından işgali üniversitenin kapanmasıyla sonuçlandı. Güçlü, kuvvetli, erkek çalışana gereksinim duyulduğu için 1940-1944 yılları arası bir restoranda haberci olarak çalıştı. Almanya’ya sınır dışı olmamak için Kireç ocağında ve Solvay kimyasal fabrikasında işçi olarak çalıştı. Babası, Polonya ordusunda eski bir Avusturya-Macaristan astsubayı idi ve 1941 yılında bir kalp krizi sonucu öldü. Wojtyla, 1941’de babasını kaybettikten sonra dine ilgi duymaya başladı. Savaş devam ederken Ekim 1942’de, Kraków’da bulunan Piskopos Sarayı’nın kapısını çaldı ve rahiplik için çalışmak istediğini söyledi. Kısa bir süre sonra, Krakov Başpiskoposu Kardinal Adam Stefan Sapieha tarafından yürütülen bir gizli yeraltı seminer dersleri almaya başladı. 29 Şubat 1944 tarihinde, Wojtyła’ya bir Alman kamyonu çarptı. Alman Wehrmacht subayları onu bir hastaneye gönderdi. Orada ciddi bir sarsıntı ve omuz yaralanması sonrasında iyileşmesi iki hafta sürdü. 6 Ağustos 1944 Kara Pazar olarak bilinen bir günde, Gestapo’da son Varşova ayaklanmasına benzer bir ayaklanmada, Alman birlikleri üzerinde arama yaparken Wojtyła, 10 Tyniecka sokaktaki amcasının evinin bodrum katında gizlendi. Sonra Başpiskopos Sarayına kaçtı. Almanlar bölgeyi terk edene kadar burada kaldı. 17 Ocak 1945 gecesi, Almanlar şehirden kaçtılar. Bu sırada Wojtyła, Częstochowa’da bir Nazi çalışma kampından kaçan Edith Zierer adlı 14 yaşındaki bir Yahudi mülteci kız çocuğuna yardımcı oldu. B’nai B’rith ve diğer yetkililer, Wojtyła’nın Nazilerden birçok Polonyalı Yahudiyi koruyarak yardımcı olduğunu söylediler. 1945’te Nazi işgalinin sona ermesiyle tekrar İlahiyat Fakültesi’ne yazıldı ve Kasım 1946’da rahip unvanı aldı.

4 Temmuz 1958’de dönemin Papa’sı XII. Pius tarafından Ombi Piskoposluğu ve Kraków Yardımcı Piskoposluğu görevine atandı. 30 Aralık 1963’te Kraków Başpiskoposu oldu, 26 Haziran 1967’de Papa VI. Paulus tarafından kardinallik unvanıyla taltif edildi.

Papalık görevi süresinde 129 ülkeyi ziyaret ederek tarihte en çok seyahat eden liderlerden birisiydi. Pek çok dili akıcı olarak biliyordu. Ana dili olan Lehçede olduğu kadar İtalyanca, Fransızca, Almanca, İngilizce, İspanyolca, Portekizce, Rusça, Hırvatça, Antik Yunanca ve Latincede de akıcı bir konuşmaya sahipti.[2]

Papalık

VI. Paulus’un ölümünün ardından Vatikan’daki papalık seçimi, 26 Ağustos 1978’de papalığa I. Ioannes Paulus’un geçmesiyle sonuçlandı. Ancak yeni papa, bu görevde sadece 33 gün kalabildi. Papa I. Ioannes Paulus, 28 Eylül 1978’de Vatikan’a göre eceliyle öldü. Başka bir iddiaya göre ise bir iç hesaplaşma neticesinde zehirlenerek öldürülmüştü.

16 Ekim 1978’de Papa seçilen Wojtyła, bu yeni görevde kendisi için seçtiği ismi, selefinden esinlenerek belirledi. II. Ioannes Paulus adını alarak Papalık tahtına geçti ve 455 yıl sonra Vatikan dışından gelen ilk Papa oldu.

II. Ioannes Paulus’un, Berlin Duvarı’nın yıkılışı, iki Almanya’nın birleşmesi, Doğu Bloku ile Varşova Paktı’nın çöküş süreci ve SSCB’nin dağılması sürecinde büyük rol oynadığı biliniyor.

Papa II. Ioannes Paulus 2 Nisan 2005 tarihinde 84 Yaşında öldü.

Papa II. Ioannes Paulus’un Cenazesi
Papa II. Ioannes Paulus, papamobili ile ilerliyor.

Suikast

II. Ioannes Paulus’ün hayatında, Mehmet Ali Ağca’nın 13 Mayıs 1981’deki suikast girişimi de önemli bir dönüm noktası oldu. Suikast girişimiyle elinden ve karnından yaralanan II. Ioannes Paulus olaydan sağ çıkmasına rağmen eski sağlığına kavuşamadı. Olaydan sonra kendisini ölümden kurtaranın Meryem olduğuna inanıp Meryem kültünün hararetli savunuculuğunu yaptı.

Eserleri

Resmi genelge, öğreti risalesi ve belge yayınlama konusunda da tarihi bir rekora imza atan Papa, resmi nitelik taşımayan beş de eser yayımladı:

  • ‘Varcare la Soglia della Speranza’ (Umudun Eşiğini Aşmak, 1994)
  • ‘Dono e Mistero: Nel Cinquantesimo Anniversario del Mio Sacerdozio’ (Lütuf ve Gizem: Rahipliğimin Ellinci Yıldönümünde, 1996)
  • ‘Trittico Romano’ (Roma Üçlüğü, 2003, şiir denemeleri)
  • ‘Alzatevi, Andiamo!’ (Kalkın Gidiyoruz!, 2004)
  • ‘Memoria e Identita’ (Bellek ve Kimlik, 2005)
Mehmet Ali Ağca

2017’de Ağca
Doğum 9 Ocak 1958 (67 yaşında)
Hekimhan, Malatya, Türkiye
Mahkûmiyet Cinayete teşebbüsten (Papa’ya yönelik suikast girişimi)
Cinayet (Abdi İpekçi suikastı)
Hırsızlık
Ceza İtalya’da müebbet hapis cezası (19 yıl hapis yattı); Türkiye’de ölüm cezası ve çeşitli hapis cezaları (10 yıl hapis yattı)
Mahkûmiyet durumu İtalya’da affedildi ve Türkiye’de tahliye edildi.
Din Katolik [1]

Mehmet Ali Ağca (d. 9 Ocak 1958), sol görüşlü gazeteci Abdi İpekçi’yi öldüren ve İpekçi cinayetinin ardından tutulduğu Türk hapishanesinden kaçtıktan sonra 13 Mayıs 1981’de Papa II. John Paul’u vurarak yaralayan Türk suikastçıdır.[2][3]

Papa tarafından ziyaret edildiği İtalya’da 19 yıl hapis yattıktan sonra Türkiye’ye sınır dışı edildi ve burada on yıl hapis yattı. Ağca, 18 Ocak 2010 tarihinde cezaevinden tahliye edildi.[4] Kendisini siyasi yönelimi olmayan bir paralı asker olarak tanımlasa da faşist, Türk aşırı milliyetçisi Ülkü Ocakları’nın[5] ve devlet destekli Kontrgerilla’nın üyesi olduğu bilinmektedir.[6]

Suçundan otuz üç yıl sonra Ağca, Vatikan’ı ziyaret ederek kısa bir süre önce kanonlaştırılan II. John Paul’un mezarına beyaz güller bıraktı ve Papa Francis ile görüşmek istediğini söyledi, ancak bu isteği reddedildi.[7][8]

İlk yılları

Mehmet Ali Ağca Malatya’ya bağlı Güzelyurt yöresinde 1958 yılında doğdu. Çocukluğu ve gençliğinin bir kısmını Malatya’da geçirdikten sonra ailesi ile birlikte İstanbul’a geldi. Lise öğreniminin ardından İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde eğitimine devam etti. Üniversite yıllarında çeşitli ideolojik gruplarla tanıştı. Dönemin düşünce akımlarından etkilendi.

Abdi İpekçi suikastı

1 Şubat 1979’da Milliyet gazetesi başyazarı Abdi İpekçi’ye düzenlenen suikastın tetikçisi olarak, olaydan 5 ay sonra, 25 Haziran 1979’da yakalandı. Polisin ek gözaltı süresi istemesine rağmen, bu talep reddedildi ve Maltepe Askeri Cezaevi’ne konuldu. Zaman gazetesinde Taha Kıvanç müstear adıyla yazan Fehmi Koru’ya göre Abdi İpekçi kendisinin de içinde bulunduğu mason locasından birinin Türkiye’ye yapılan silah kaçakçılığı ile ilgili olduğunu bulmuş, bu yüzden de öldürülmüştü.) Abdi İpekçi’nin son yazısı silah kaçakçılığı üzerine idi. Cezaevinden 6 ay sonra 23 Kasım 1979’da, adı Susurluk Kazası ile gündeme gelen Abdullah Çatlı’nın da aralarında bulunduğu iddia edilen bir grubun yardımıyla kaçırıldı. Timur Hanoğlu tarafından düzenlenen sahte bir pasaportla Bulgaristan’a geçti. Gıyabında ölüm cezasına çarptırıldı.

Papa suikastı

13 Mayıs 1981’de II. Ioannes Paulus’a suikast düzenleyen Mehmet Ali Ağca’nın suikast soruşturması boyunca 128 kez ifadesi alındı. 22 Mart 1986’da İtalya’da ömür boyu hapis cezasına çarptırıldı. Vurulmasından 4 gün sonra kendisini vuranı affettiğini bildiren II. Ioannes Paulus, Ağca’yı 27 Aralık 1983’te bizzat İtalyan cezaevinde ziyaret etti.

13 Haziran 2000’de dönemin İtalya Cumhurbaşkanı Carlo Azeglio Ciampi’nin talebiyle Türkiye’ye iade edildi. Sadece gasp suçundan Türkiye’ye iadesi kararlaştırılan Mehmet Ali Ağca’nın Abdi İpekçi cinayetinden tekrar yargılanmasının mümkün olmadığı açıklandı. Mahkemede “Ben Abdi İpekçi’nin katili değilim. Sadece aktörlük yaptım” dedi. Her duruşmasından sonra gazetecilere mektup dağıtan Mehmet Ali Ağca, Vatikan’a da tehdit savurarak hesap soracağını ileri sürdü. 2007’de Roma Katolik oldu, “13 Mayıs 2007’den itibaren Müslüman inancından vazgeçip Roma Katolik Kilisesi’nin bir üyesi olmaya karar verdim.” iddiasında bulundu.[9] 2014 yılının Aralık ayında Papa II. Ioannes Paulus’un mezarını ziyaret etmiştir. Bu ziyaret için uygunsuz seyahat belgeleri ile İtalya’ya girdiğinden dolayı 30 Aralık 2014 tarihinde sınır dışı edilerek Türkiye’ye gönderildi.[10]

Mehmet Ali Ağca’nın İpekçi cinayetinden aldığı ölüm cezası 1991 yılında yürürlüğe konulan İnfaz Yasası gereği 10 yıl hapse çevrilmişti. Kadıköy’de iki ayrı gasp ve soygun suçlarından aldığı toplam 36 yıl ağır hapis cezası da, kamuoyunda “Rahşan Affı” olarak bilinen Af Yasası nedeniyle 7 yıl 2 ay hapse çevrilmişti. 12 Ocak 2006 tarihinde serbest bırakıldı.

Adalet Bakanlığı’nın itirazı üzerine, Yargıtay tahliye kararını oybirliğiyle bozdu, Mehmet Ali Ağca 20 Ocak 2006 tarihinde tekrar tutuklanıp Kartal H Tipi Cezaevi’ne konuldu.

18 Ocak 2010 tarihinde cezasını tamamlayıp hapisten çıkmıştır. Papa II. Ioannes Paulus’a düzenlenen suikast girişimi, 2017 yılında Calymath Bénin isimli yazar tarafından yayınlanan Fátima’nın 3. Sırrı – Mesih Ağca adlı tiyatro eserine ilham kaynağı oldu.[11]

  • 2010 – Elazığ’da 6 büyüklüğünde deprem oldu. 42 kişi hayatını kaybetti.
  • 2020 – İtalya’da koronavirüsün yayılmasını durdurmak için Lombardiya bölgesi ve çevresindeki 14 kent karantinaya alındı. Ertesi gün İtalya kırmızı bölge ilan edildi ve karantina kısıtlamaları ülke geneline yayıldı.

wikipedia.org

Ayrıca Kontrol Edin

13 martta ölenler

Ölümler 1352 – Ashikaga Tadayoshi, Japon yönetici ve asker (d. 1306) 1447 – Şahruh, Timur İmparatorluğu üçüncü hükümdarı (d. 1377) Şahruh Mirza شاهرخ …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir