Herhangi bir metni seçin ve dinlemek için simgeye tıklayın!

tarihte 4 mart olayları

4 Mart, Tarihte Bugün Miladi takvime göre yılın 63. (artık yıllarda 64.) günü.
Şubat – Mart – Nisan
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

Olaylar

  • 1493 – Kaşif Kristof Kolomb, Niña adlı gemisiyle Amerika’ya ulaştı.
  • 1656 – Vaka-i Vakvakiye: Düşük ayarlı para ve alınamayan maaşlar için ayaklanan askerler, IV. Mehmed’in onayıyla bazı saray ağalarını idam ettirdiler.
IV. Mehmed
محمد رابع
İslâm Halifesi
Emîrü’l-mü’minîn
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı

IV. Mehmed’in bir portresi, y. 1682.
19. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi 8 Ağustos 1648 – 8 Kasım 1687
(39 yıl ve 3 ay)
Önce gelen İbrahim
Sonra gelen II. Süleyman
Vekil

Liste
98. İslâm Halifesi
Hüküm süresi 8 Ağustos 1648 – 8 Kasım 1687
Önce gelen İbrahim
Sonra gelen II. Süleyman
Doğum 2 Ocak 1642
Topkapı Sarayı, Konstantiniyye, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 6 Ocak 1693 (51 yaşında)
Edirne, Osmanlı İmparatorluğu
Defin Turhan Sultan Türbesi, Yeni Cami, İstanbul, Türkiye
Eş(ler)i Emetullah Râbia Gülnûş Sultan
Çocuk(lar)ı II. Mustafa
III. Ahmed
Tam adı
Mehmed bin Ibrahim
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası Sultan İbrahim
Annesi Hatice Turhan Sultan
Dini Sünni İslam
İmza
IV. Mehmed’in Kanuni’nin Dört Katlı Tacı ile tasviri, Jacob Koppmayer (1640-1701)
IV. Mehmed, Viyana Kuşatması

IV. Mehmed (Osmanlıca: محمد رابعromanize: Mehmed-i Râbi’) veya Avcı Mehmed (2 Ocak 1642, İstanbul – 6 Ocak 1693, Edirne), 19. Osmanlı padişahı ve 98. İslam halifesidir. Sultan İbrahim’in Hatice Turhan Sultan’dan olan oğludur. Babasının tahttan indirilmesinin ardından 1648’de 6 yaşında tahta çıkan en genç padişah oldu. Ava düşkünlüğünden dolayı “avcı” lakabıyla anılmıştır. 39 yıllık saltanatıyla Kanuni Sultan Süleyman’dan sonra en uzun süre hükümdarlık yapan Osmanlı padişahıdır. Saltanatında Batı’da en geniş sınırlara ulaşılmıştır.

Döneminde mimari alanda birçok faaliyet gerçekleştirildi. İnşaatı 60 yılda bitirilemeyen Yeni Cami ve Külliyesi tamamlandı. 1658-1680 yılları arasında Rumeli ve Anadolu hisarları tamir edildi. Mısır Çarşısı, Hünkar Kasrı, Köprülü Külliyesi, Safranbolu Köprülü Mehmed Paşa Camii, Vezirköprü Fazıl Ahmed Paşa Külliyesi, İncesu Merzifonlu Kara Mustafa Paşa Camii ve Kervansarayı inşa edildi.

İlk yılları

Saltanatının ilk yılları karışıklık içinde geçti. Bu dönemde devlet yönetimine babaannesi Kösem Sultan kadar annesi Turhan Sultan da karıştı. Zamanla iki kadın arasındaki rekabet giderek arttı. Kösem Sultan IV. Mehmed’i tahttan indirerek Turhan Sultan’dan kurtulmak istiyordu ancak bu planı öğrenildi. Kösem Sultan 1651 yılında Turhan Sultan’ın adamları tarafından öldürüldü.[kaynak belirtilmeli]

Yönetimi

1652 yılında malî durumu düzeltmesi için Tarhuncu Ahmet Paşa’yı sadrazam yaptı. Gereksiz giderleri azaltan ve tüm görevlilere vergi koyan sadrazam devletin gelirini artırdı. Ancak rakipleri tarafından padişahın gözünden düşürüldü ve öldürtüldü. Ardından gelen sadrazamlar devlet işlerinin daha da bozulmasına neden oldular. Askerin bir bölümüne ayarı bozuk para verilmesinden ve bir bölümüne ise hiç aylık verilmemesinden ötürü İstanbul’da ayaklanma çıktı. Ayaklananların padişaha verdikleri bir listedeki 30 devlet adamı ve saray ağası öldürtüldü ve cesetleri Sultanahmet Meydanı’nda bir çınar ağacına asıldı. Bu olaya Vaka-i Vakvakiye (Çınar olayı) denir.[kaynak belirtilmeli]

1656 yılında Çanakkale boğazı önlerinde Venedik donanmasıyla yapılan savaşta Osmanlı donanması ağır bir yenilgi aldı ve Bozcaada ile Limni Venediklilerin eline geçti, ayrıca Çanakkale Boğazı kontrol altına alındı. Bu durum İstanbul’da büyük paniğe yol açtı. Aynı yıl iç ve dış sorunlara çözüm bulmak üzere Turhan Sultan tarafından sadrazamlığa Köprülü Mehmet Paşa getirildi.[kaynak belirtilmeli]

Köprülüler dönemi

Bucaş Antlaşması sonucu Osmanlı sınırları

IV. Mehmed ve Hatice Turhan Sultan’dan tam yetki alan Köprülü, İstanbul ve Anadolu’da güvenliği sağladı. Venediklileri yenilgiye uğratarak Bozcaada ve Limni’yi geri aldı. Ölümünden sonra yerine Fazıl Ahmet Paşa geldi. Fazıl Ahmet Paşa Avusturya’dan Uyvar Kalesini alıp Vasvar Antlaşması’nı imzaladı. Venediklilerden de Girit’teki Kandiye kalesini aldı ve 24 yıl süren Girit savaşına son verdi. IV. Mehmed sadrazam ile birlikte ‎Lehistan seferine çıktı ve 1672 yılında Bucaş Antlaşması’nı imzaladıktan sonra Edirne’ye döndü. Lehistan’ın antlaşma şartlarına uymaması yüzünden ertesi yıl yeniden sefere çıkıldı ve savaş 1676 yılında son buldu. Aynı yıl Fazıl Ahmet Paşa ölünce IV. Mehmed sadrazamlığa Köprülü ailesinin yetiştirdiği Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’yı getirdi. IV. Mehmed sadrazamla birlikte Rusya’nın ele geçirdiği Çehrin kalesini geri almak için sefere çıktı. Kalenin alınmasının ardından 1678’de Edirne’ye döndü. 1681 yılında Ruslarla yirmi yıl süreli bir barış antlaşması yapıldı.[kaynak belirtilmeli]

Yine bu dönemde Eylül 1675’te İngiltere ile imzalanan bir antlaşmayla, I. Elizabeth döneminden beri bu ülkeye tanınmış olan imtiyazlar sistemli bir şekilde özetlendi ve söz konusu imtiyazlar ve kapitülasyonların yürürlükte olduğu belirtildi.[kaynak belirtilmeli]

İkinci Viyana kuşatması

İkinci Viyana Kuşatması öncesi Osmanlı sınırları

IV. Mehmed döneminin en önemli olayıdır. IV. Mehmed’in sadrazamı Merzifonlu Kara Mustafa Paşa ordu ile birlikte Viyana’ya kadar gitmiştir, kuşatma esnasında Belgrad’ta bulunan padişah kuşatmanın başarısızlıkla sonuçlanmasından sonra İstanbul’a dönmüştür. 1683 yılında gerçekleşen kuşatma iki ay sürmüş, Tuna Nehri’nin kuzeyinden gelen düşman kuvvetleri yüzünden Osmanlı Ordusu iki ateş arasında kalıp, ağır kayıplar vererek Belgrad’a çekilmiştir. Yenilginin sorumlusu olarak görülen Merzifonlu Kara Mustafa Paşa’nın Belgrad’ta idam edilmesi sonrasında Sadrazamlığa Kara İbrahim Paşa getirilmiştir.[kaynak belirtilmeli]

Kuşatma sonrası

Kuşatmanın ardından Avusturya, Lehistan ve Venedikliler birleşerek karşı saldırıya geçtiler. Bu dönemde Estergon, Peşte ve Budin kaybedildi. Venedikliler Ayamavra, Preveze, Mora ve Atina’yı ele geçirdiler. Ordu Mohaç Savaşı’nda ağır bir yenilgiye uğradı. Tüm bu gelişmeler IV. Mehmed’e karşı bir güvensizlik yarattı. Ordu ayaklanarak padişahın tahttan indirilmesini ve yerine kardeşi Şehzade Süleyman’ın geçmesini talep etti. Bu talep kabul gördü ve IV. Mehmed 1687’de tahttan inmek zorunda kaldı.[1]

IV. Mehmed tahttan indirildikten sonra iki oğluyla birlikte Edirne Sarayı’na kapatıldı ve 10 Ocak 1693’te orada öldü.[2] Cenazesi İstanbul’a getirilerek Eminönü’nde Yeni Cami Turhan Valide Türbesi’nde annesi Turhan Validenin yanına defnedildi.[3]

Ailesi

Eşleri

  1. Emetullah Rabia Gülnüş Sultan
  2. Afife Hatun
  3. Gülbeyaz Hatun
  4. Siyavuş Hatun
  5. Kaniye Hatun

Erkek çocukları

İsmi Annesi Doğum tarihi Ölüm tarihi
II. Mustafa[4] Emetullah Rabia Gülnüş Sultan 6 Şubat 1664 29 Aralık 1703
III. Ahmed[4] Emetullah Rabia Gülnüş Sultan 30 Aralık 1673 24 Haziran 1736
Şehzade Selim Emetullah Rabia Gülnuş Sultan 1659 1679
Şehzade Mahmud Gülbeyaz Hatun 1660 ?
Şehzade İbrahim Afife Sultan 1665 1666
Şehzade Bayezid [4] Emetullah Rabia Gülnuş Sultan 31 Aralık 1678 1 Ocak 1679
Şehzade Süleyman Siyavuş Hatun 13 Şubat 1681 1685

Kız çocukları

İsmi Annesi Doğum tarihi Ölüm tarihi
Hatice Sultan[4] Emetullah Rabia Gülnüş Sultan 1660 9 Mayıs 1743
Ümmi Sultan Emetullah Râbia Gülnûş Sultan 1668 1670
Ümmü Gülsüm Sultan[4] Kaniye Hatun 1670 10 Mayıs 1720
Gevher Sultan Gülbeyaz Hatun ? ?
Safiye Sultan [4] ? 1687
Fatma Sultan [4] Emetullah Rabia Gülnuş Sultan 1675 6 Aralık 1700

Edebiyat ve popüler kültürde IV. Mehmed

  • Orhan Pamuk’un üçüncü kitabı Beyaz Kale‘nin ana kişilerinden biri de IV. Mehmed’tir. Kitapta padişah, çocukluğundan itibaren hayvanlara düşkün ve meraklı biri olarak resmedilir.
  • 2017 yılında Fox Tv’de yayınlanan Muhteşem Yüzyıl Kösem isimli televizyon dizisinin 59 ve 60. bölümlerinde saltanatının çocukluk dönemi konu alınmıştır.
  • 2017 yılında Mahpayker Kösem Sultan adlı filmde Görkem Arda Keskin tarafından canlandırılmıştır.

IV. Mehmed’e ait görseller

Vaka-i Vakvakiye
Tarih 4 Mart – 8 Mart 1656
Bölge
İstanbul
Sonuç İsyancıların istediği oldu. İsyancıların asılmasını istediği kişileri IV. Mehmed isyancılara teslim etti.
Taraflar
Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı Devleti Yeniçeriler
Seyhun Binzet Koleksiyonunda Vaka-i Vakvakiye’nin çınar ağacına ait bir fotoğraf.

Vaka-i Vakvakiye ya da Çınar Vakası, Osmanlı Devleti’nde 17. yüzyılda IV. Mehmet‘in saltanatı sırasında 4-8 Mart 1656 arasında İstanbul’da çıkan askerî bir ayaklanmadır.

Bu ayaklanma sonunda, isyancılar tarafından ölüme mahkûm edilen kişiler At Meydanı’nda bulunan büyük bir çınar ağacının dallarına asılmış oldukları için bu ayaklanmaya Çınar Vakası denmiştir. Ayrıca, üzerine cesetler asılmış bu ağacın hint mitolojisinde adı geçen ve meyveleri insan olan vakvak ağacına benzetilmesi sebebiyle Vaka-i Vakvakiye olarak da adlandırılmıştır.

Büyük Valide Kösem Sultan ve ocak ağalarının öldürülmesiyle sonuçlanan ayaklanmanın neticesinde iktidar, iç oğlanları ve onlarla iş birliği yapan bazı kişilerin eline geçmiştir. Bunlar daha önceki ayaklanmalardan ders almayarak devlet işlerine karışmak, hazineden gereksiz harcamalar yapmak, yetkilerini kötüye kullanarak kendilerini resmî görevlilerden üstün saymaktaydılar. Bu arada Girit Savaşı’nın sürmesi ve başarı elde edilememesi hükûmet otoritesini sarsmıştı. Paranın değer kaybetmesi iktidarı ellerine geçiren iç ağaları ve yardımcılarına karşı düşmanlığı arttırmıştır. Görevliler her aksayan işin sorumluluğunu bunlara yüklemekteydiler. Bu sebeple İstanbul’da halk ayaklanmaya hazır bulunuyordu. Bu ayaklanmaya önderlik edecek olanlar arasında Kaptan-ı Derya Zurnazen Mustafa Paşa ile Bostancıbaşı Hasan Ağa bulunuyordu. Bu sırada Girit’ten dönen yeniçerilerin aylıklarının ödenmemesi üzerine Ağa Kapısı’na başvurduklarında Kul kethüdası tarafından tahkir edilmeleri ve sadrazam Ermeni Süleyman Paşa’nın ödeneklerinin düşük akçe olarak dağıtılması hoşnutsuzluğu arttırmıştır.[1]

Ayaklanmanın gelişimi ve sonuçları

29 Şubat 1656 günü Hasan Ağa, Şamlı Mehmed Ağa ile Galata voyvodalarından Karakuş Mehmed Ağa, maaşlarını alamayan sipahiler ve maaşlarını aldıklarında hırpalanmış olan yeniçerileri ayaklandırdılar. Olay üzerine toplanan ayak divanında Mihter Hasan Ağa söz alarak, henüz genç yaştaki IV. Mehmed’e kendisine karşı olmadıklarını bildiren bir duadan sonra isteklerini anlatarak idamlarını talep ettikleri kişilerin adları yazılı bir defteri padişaha verdi. Padişah listede olanların canlarının bağışlanmasını istediyse de ayaklananlar direndiler. Bunun üzerine bostancıbaşı istenilen kişileri öldürerek cesetlerini ayaklananlara teslim etti. Bu cesetler At Meydanı’na götürülerek orada bulunan çınar ağacına asıldı.

  • 1774 – Orion Nebulası, ilk kez William Herschel tarafından gözlemlendi.
  • 1791 – Vermont, ABD’nin 14. eyaleti oldu.
  • 1877 – Pyotr İlyiç Çaykovski’nin eseri Kuğu Gölü Balesi’nin ilk gösterimi.
  • 1882 – İngiltere’de ilk elektrikli tramvay hizmete girdi.
  • 1894 – Şanghay’da büyük yangın: 1000’den fazla bina kül oldu.
  • 1923 – Mustafa Kemal Paşa’nın 17 Şubat’taki konuşmasıyla başlayan İzmir İktisat Kongresi sona erdi. Kongrede Misak-ı İktisadî kabul edildi.
  • 1924 – Happy Birthday to You şarkısı, Clayton F. Summy tarafından yayımlandı.
  • 1924 – Halife Abdülmecit Efendi ve Osmanlı Hanedanı mensupları yurt dışına çıkarıldı.
Abdülmecid Efendi
عبد المجيد افندی
Halîfe-i Müslimîn (Müslümanların Halifesi)

Pascal Sébah tarafından çekilmiş portresi, 1923
116. İslâm Halifesi
Hüküm süresi 18 Kasım 1922 – 3 Mart 1924 (1 yıl, 3 ay ve 14 gün)
Önce gelen VI. Mehmed
Sonra gelen Hilâfet kaldırıldı
37. Osmanlı Hanedan Reisi
Hüküm süresi 16 Mayıs 1926 – 23 Ağustos 1944
Önce gelen VI. Mehmed
Sonra gelen Ahmed Nihad Efendi
Doğum 29 Mayıs 1868
Dolmabahçe Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 23 Ağustos 1944 (76 yaşında)
Paris, Fransa
Defin Bâki Mezarlığı, Medine, Suudi Arabistan
Eş(ler)i
  • Şehsuvar Kadınefendi
    (e. 1896; ö. 1944)
  • Hayrünissa Kadın
    (e. 1902; ö. 1936)
Mihrimah Bihruz Kadın
(e. 1912; ö. 1944)
  • Mehisti Kadınefendi
    (e. 1912; ö. 1944)
Çocuk(lar)ı Ömer Faruk Efendi
Dürrüşehvar Sultan
Tam adı
Abdul Mecid bin Abdul Aziz
Hanedan Osmanlı Hanedanı
Babası Abdülaziz
Annesi Hayranıdil Kadınefendi
Dini Sünni İslam

Abdülmecid Efendi (Osmanlı Türkçesi: عبد المجيد افندی) veya II. Abdülmecid (Osmanlı Türkçesi: عبد المجید ثانی, ‘Abdü’l-Mecîd-i-sânî) (29 Mayıs 1868, İstanbul – 23 Ağustos 1944, Paris), 32. Osmanlı padişahı Abdülaziz’in altı oğlundan biri, Osmanlı hanedanından son İslam halifesi, iki kutsal caminin hizmetkârı, 16 Mayıs 1926 ile 23 Ağustos 1944 yılları arası Osmanlı Hanedan reisi, ressam ve müzisyen. Osmanlı hanedanının tek ressam üyesidir ve döneminin Türk ressamları arasında yer almıştır.[1] Amcasının oğlu Mehmed Vahdettin’in 4 Temmuz 1918’de tahta çıkması üzerine Osmanlı tahtının veliahdı olan Abdülmecid; bu sıfatı 1 Kasım 1922’de saltanat kaldırılıncaya kadar taşıdı. TBMM tarafından 18 Kasım 1922’de halife seçildi. Osmanlı halifeliğine resmen son veren 431 sayılı Kanun’un kabul edildiği 3 Mart 1924 tarihine kadar “halife” unvanını taşıdı. Tarihe “Son Osmanlı Halifesi” olarak geçmiştir.

Yaşamı

Sultan Abdülaziz’in dördüncü oğlu olarak 29 Mayıs 1868ʼde İstanbul’da doğdu. Annesi Hayranıdil Kadınefendi’dir.

1876’da babasının tahttan indirilmesinden sonra Sultan II. Abdülhamid’in gözetiminde Yıldız Sarayı’ndaki Şehzâdegân Mektebinde sıkı bir eğitim aldı. Tarihe ve edebiyata meraklı, dil öğrenmeye yatkındı. Arapça, Farsça, Fransızca ve Almanca öğrendi. Sanâyi-i Nefîse hocaları ile ilişki kurdu. Osman Hamdi Bey, Salvatore Valeri’den resim dersi aldı. Fausto Zonaro ile dostluk kurup resim çalışmalarında onun yolunda ilerledi.[2]

Dolmabahçe Sarayı’ndaki kütüphanesi

Taht sırasında çok gerideydi. İcadiye’deki köşkünde sanatla meşgul olarak yaşadı. Dönemin saray geleneklerine uygun olarak alafranga yaşama ilgi duydu. Şahsuvar Başkadınefendi’den oğlu Ömer Faruk Efendi, Mehista kadınefendi’den kızı Dürrüşehvar Sultan dünyaya geldi.

Köşkünde, ailesiyle birlikte dışa kapalı olarak yaşamayı II. Meşrutiyet’in ilanına kadar sürdürdü.[1] Yeni rejimin ilanından sonra ülkede kurulan pek çok sivil ve sosyal kuruma destek verdi. Ermeni Kadınlar Birliğinin başdestekçisi, Hilâl-i Ahmer Cemiyetinin fahri başkanıydı.

Resim ve müzik sanatları ile çok yakından ilgiliydi. Türk resim sanatının öncü isimleri arasında yer aldı.[3] 1909’da kurulan Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin fahri başkanlığını yaptı. Yurt içinde ve yurt dışındaki çeşitli sergilere tablolarını gönderdiği bilinen Abdülmecid Efendi’nin eserlerinden birisi Paris’teki büyük yıllık sergide sergilenmiş; Haremde BeethovenHaremde GoetheYavuz Sultan Selim adlı tabloları 1917’de Viyana’daki Türk ressamlar sergisinde sergilenmiştir. Özellikle portre alanında başarılı idi. En önemli portrelerinden biri devrinin ünlü şairi Abdülhak Hamit Tarhan’ın portresidir.[3] Kızı Dürrüşehvar Sultan’ın, oğlu Ömer Faruk Efendi’nin portreleri en bilinen eserlerindendir. Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin gazete çıkarma girişimleri, Galatasaray sergileri, Şişli Atölyesi’nin kurulması, Viyana sergisi, Avni Lifij’in Paris’te burslu okutulması onun desteklediği sanatsal olaylardandır.

Resim kadar müziğe de büyük ilgi duyan Abdülmecid, ilk müzik derslerini Feleksu Kalfa’dan aldıktan sonra Macar piyanist Géza de Hegyei ve keman virtüözü Carl Berger ile çalıştı. Ünlü besteci Franz Liszt’in öğrencisi olan Hegyei’ye kendi yaptığı Liszt tablosunu; Carl Berger’e ise, kendi ürünü bir beste olan Elegie’yi armağan ettiği bilinir.[4] Keman, piyano, viyolonsel ve klavsen çalan Abdülmecid’in üzerinde eski Türkçe harflerle adının yazılı olduğu 1911 yapımı değerli piyanosu Dolmabahçe Sarayı’nda 48 numaralı odada saklanmaktadır.[4] Çok sayıda bestesi olduğu bilinir ancak eserlerinin pek azına ulaşılabilmiştir.[4]

Veliahtlığı

31 Mart Olayı’ndan sonra II. Abdülhamid tahttan indirilmiş; Veliaht Reşat Efendi tahta çıkarılmış; Şehzade Abdülmecid Efendi’nin ağabeyi Yusuf İzzeddin Efendi veliaht olmuştu. Yusuf İzzeddin’in 1916’da intihar etmesinden sonra Sultan Abdülmecid’in oğullarından Şehzade Vahdettin veliaht tayin edildi. 3 Temmuz 1918’de VI. Mehmed Reşad’ın ölümü ve Vahdettin’in tahta çıkması üzerine Şehzade Abdülmecid Efendi veliaht ilan edilmiştir.

Veliaht Abdülmecid Efendi, I. Dünya Savaşı sonunda İstanbul’un işgal altında bulunduğu sırada Sultan VI. Mehmed’e, Damat Ferit Paşa hükûmetini eleştiren lâyihalar gönderdi. Kuvâ-yi Milliye lehinde beyanlarda bulundu.[5] Damat Ferit hükûmeti yerine Ali Rıza Paşa hükûmeti kurulduktan sonra Vahdettin’e karşı muhalif tutumunu değiştirerek, oğlu Şehzade Ömer Faruk Efendi’yi amcazadesi Sultan Vahdeddin’in küçük kızı Sabiha Sultan ile evlendirdi.

13 Ocak 1920’de, yaklaşık 150.000 kişilik büyük bir katılımla düzenlenen Sultanahmet Mitingi’ni otomobilinden takip etmiş ve burada kendisine yaklaşan gençleri coşkulandıran kısa bir konuşma yapmıştır.[6]

Ülkeyi işgallerden kurtarmak için Anadolu’da örgütlenen Kuvâ-yi Milliye hareketi, eski yaverlerinden Yumni Bey aracılığıyla onu 1920 Temmuz’unda Ankara’ya davet ettiklerinde olumlu yanıt vermedi. Ankara ile teması, Sultan Mehmet Vahdettin tarafından haber alınınca Çamlıca’daki veliahtlık dairesinden alınarak Dolmabahçe Sarayı’ndaki özel dairesinde 38 gün göz hapsinde tutuldu.[5]

Türk Kurtuluş Hareketi’nin önderi Mustafa Kemal, Şubat 1921’de bir mektup daha yazarak kendisine sultanlık teklif ettiğinde, Abdülmecid bir kere daha “hayır” yanıtı verdi. Kendisi yerine, oğlu Ömer Faruk’u Ankara’ya gönderdi ama Mustafa Kemal Paşa, Ömer Faruk’u kabul etmeyerek payitahta geri gönderdi. Abdülmecid Efendi, 1921 sonunda Anadolu’ya geçmek için Fevzi Paşa aracılığıyla bir girişimde bulundu. Konu Meclis’te görüşüldü, uygun görülmedi.[5]

Kurtuluş Savaşı’nın zaferle sonuçlanmasından sonra toplanacak barış konferansına hem Ankara hem de İstanbul hükûmetlerinin davet edilmeleriyle başlayan ihtilaf üzerine TBMM 1 Kasım 1922’de kabul ettiği kanunla saltanatı kaldırdı. Saltanatın kaldırılması ile birlikte Abdülmecid’in veliaht sıfatı kayboldu.

Halifeliği

Saltanatı elinden alınan ve “ihanet-i vataniyye” ile ithamına karar verilen Vahdettin’in, 16-17 Kasım 1922 gecesi HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısı ile Türkiye’yi terk etmesi üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisi, hilafet makamının boşaldığına hükmetti.[9] Meclis, seçime katılan 162 mebustan 148’inin oyu ile 18 Kasım’da Abdülmecid Efendi’yi halife olarak seçti. Aynı gün Mustafa Kemal Paşa tarafından onandı.[10] Oylamada dokuz milletvekili çekimser kalmış, II. Abdülhamid’in şehzadelerinden Mehmed Selim ve Abdürrahim Hayri efendilere beş oy verilmişti.[11]

TBMM’nin kararını Abdülmecit Efendi’ye tebliğ etmek üzere Müfid Efendi başkanlığında kura ile seçilmiş 15 kişilik heyet İstanbul’a gönderildi.[11] 24 Kasım 1922 günü Topkapı Sarayı’ndaki Hırka-i Şerif Dairesi’nde biat töreni gerçekleşti. İlk defa Arapça yerine Türkçe dua edildi. Cuma namazı için gidilen Fatih Camii’nde, yeni halife için Müfid Efendi tarafından ilk defa Türkçe hutbe okundu. “Küçük cihattan büyüğüne döndük” mealindeki hadisi konu alan hutbede, “büyük cihat” cehalete karşı savaş diye yorumlandı. Yeni halife, İslam alemine bir beyanname neşrederek kendisini seçen Meclis’e teşekkür etti.[12]

17 Kasım 1923 tarihli Resimli Gazete’de “Halife Abdülmecid’in istifası haberi lehü’l-hamd doğru çıkmadı” başlıklı haber

21-27 Aralık 1922 tarihinde toplanan Hint Hilafet Konferansı, Abdülmecid’in halifeliğini tasdik ve kabul etti ve 3 Ocak 1923’te de Mustafa Kemal Paşa’ya “müncî-i hilâfet” (hilâfetin kurtarıcısı) unvanını verdi. Saltanatsız halifeliğin ne olduğu konusunun tartışılması bir muhalefet cephesi oluşturdu. Cumhuriyet’in ilânına kadarki dönemde, halifenin devlet başkanı sayılıp sayılamayacağı yolunda değişik görüşler ortaya çıktı. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edilince hilafet ve halifenin durumu gündeme geldi. Halifenin, ödeneğinin artırılmasını talep etmesi ve yabancı siyasi konukları kabul etmek için izin istemesi, Türk Hükûmeti ile halife arasında gerilim yarattı. 5-20 Şubat 1924 günleri İzmir’de yapılan Harp Oyunları sırasında bir araya gelen devlet büyükleri halifelik meselesini de görüştüler. Ankara hükûmetinin İstanbul’daki temsilcisi Refet Paşa, 19 Kasım 1922 tarihli bir yazı ile, Abdülmecid Efendi’nin “halîfe-i müslimîn ve hâdimü’l-haremeyn” unvanını kullanmak, cuma günleri selâmlık resmine çıkmak ve Fâtih Sultan Mehmed’in sarığı gibi sarık sarmak, İslâm âlemine yazılı istenilen beyannâmenin bir de Arapçasını neşretmek talebinde bulunduğunu, Sultan Vahdeddin’i takip hususunda mâzur görülmesini istediğini Ankara’ya bildirdi. Mustafa Kemal Paşa ise Abdülmecid Efendi’nin Fâtih’in sarığı yerine redingot giyebileceğini bildirdi. Fakat “halîfe-i müslimîn” yerine “halîfe-i resûlullah” tabirini kullanması, imzasını da “Abdülmecid bin Abdülaziz Han” tarzında yazması uzun tartışmalara sebep oldu. Bununla saltanat fikrinin ortadan kalkmadığı ileri sürüldü.

1 Mart 1924’te başlayan bütçe görüşmelerinin 3 Mart’taki son oturumunda Urfa Milletvekili Şeyh Saffet Efendi ve 53 arkadaşı tarafından verilen bir önerge ile halifeliğin ilgası istendi. Hilafetin İlgasına ve Hânedân-ı Osmânî’nin Türkiye Cumhuriyeti Memaliki Haricine Çıkarılması Hakkındaki (431 Sayılı) Kanun, oturuma katılan 158 üyenin 157’sinin oyuyla kabul edildi. Aynı kanun ile hanedan üyelerinin yurt dışına sürülmesi kararı alındı.

Sürgün edilmesi

Karar Abdülmecit Efendi’ye İstanbul Valisi Haydar Bey ve Polis Müdürü Saadettin Bey tarafından bildirildi. Abdülmecid ve ailesi halkın galeyana gelmemesi için ertesi sabah, saat 05.00’te gizlice Dolmabahçe Sarayı’ndan alınarak otomobil ile Çatalca’ya götürüldüler. Burada bir süre Rumeli Demiryolları Şirketi’nin amiri tarafından ağırlandıktan sonra Simplon Ekspresi’ne (eski Şark Ekspresi) bindirildiler.[9]

Abdülmecid Efendi İsviçre’ye vardığında, o ülkenin kanunlarına göre birden fazla eşlilerin ülkeye girmesine izin verilmediği gerekçesi ile sınırda bir süre alıkonuldu ancak bu gecikmeden sonra ülkeye kabul edildi.[13] Bir süre İsviçre’de Leman Gölü kıyısındaki Büyük Alp Oteli’nde kaldıktan sonra Ekim 1924’te Fransa’nın Nice kentine geçti ve ömrünün geri kalanını orada tamamladı.[14]

Abdülmecid Efendi, sürgünün ilk durağı Montrö’de bir bildiri yayımlayarak Türk Hükûmetini “ladini” (dinsiz, din dışı) olmakla suçlamış ve İslam dünyasını hilafet konusunda karar almaya çağırmıştı. Ancak Ankara’nın İsviçre’ye baskısı üzerine bir daha böyle konuşmalar yapmadı.[11]

Sürgün yılları ve ölümü

Abdülmecid Efendi, Fransa’nın Nice şehrinde sakin bir yaşam sürdü.[12] Kızı Dürrüşehvar Sultan’ı ve yeğeni Nilüfer Hanım Sultan’ı dünyanın sayılı zenginlerinden Haydarabad Nizamı’nın oğullarıyla evlendirdi; bu sayede mali durumu düzeldi. Hilafet konusunda İslam aleminden umduğu ilgiyi bulamadığı için kendisini daha çok ibadete, resim çalışmalarına ve müziğe verdi.[12]

Daha sonra Paris’e yerleşen Abdülmecid Efendi, hanedanın geleneksel protokolünü ısrarla uygulamaya devam etmiştir. Cuma namazlarını Paris Büyük Camii’nde kılardı. Evlenen sultan ve şehzadelerin nikâhlarını kıyarak kendi tuğrasını taşıyan belgeler dağıttı. Yakışıksız davranışlarda bulunan şehzadeleri hanedandan ihraç ettiğini bildiren belgeler hazırladı. Hanedanın Irak petrolleri üzerindeki haklarından yararlanabilmek için oluşturulması planlanan aile birliği gereği Vahdeddin ile ortak bir vekâlet vermesi istenince halife ve ailenin resmî reisi olduğunu iddia ederek ortak vekâlet vermeyi reddetti. Böylece akim kalan bu girişimin sonucunda hanedan umduğu faydayı sağlayamadı.

Mısır’ın Kavalalı prensleriyle evlenmek için Fransa’dan ayrılan çok düşkün olduğu torunları ve oğlunun gidişinden sonra günlerini eşleriyle geçirdi. Kızı Dürrüşehvar Sultan tarafından muhafaza edilmiş 12 ciltlik Hatıralar kitabını kaleme aldı.

23 Ağustos 1944’te sürgünde bulunduğu Paris’te kalp krizinden[15] 76 yaşında öldü. Dürrüşehvar Sultan’ın Berar Prensesi sıfatıyla Cumhurbaşkanı İsmet İnönü nezdindeki çabalarına rağmen cenazesi Türkiye’ye kabul edilmedi. Cenazesi Türkiye’ye kabul edilmeyince, Paris Büyük Camii’nde 10 yıl kadar bekletildi ve cami mütevelli heyetinin cenazeyi daha fazla tutamayacaklarını bildirmesi üzerine Medine’ye nakledilerek Bâki Mezarlığı’na defnedildi.

Tablolarından bazıları

Ailesi

Eşleri ve çocukları

  • Şehsuvar Kadınefendi’den: Şehzade Ömer Faruk Efendi
  • Hayrunnisa Kadınefendi (1876-1936)
  • Mehisti Kadınefendi’den: Dürrüşehvar Sultan
  • Behrus Kadınefendi (1903-1955)
  • 1925 – Hükûmete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükun Kanunu, TBMM’de kabul edildi.
  • 1929 – Takrir-i Sükun Kanunu yürürlükten kalktı.
Takrir-i Sükûn Kanunu
Bölgesel kapsam  Türkiye
Kanun numarası 578
Kabul tarihi 8 Şaban 1343 ve 4 Mart 1341
Yürürlük tarihi 4 Mart 1925
İlga tarihi 4 Mart 1929
Durum: Bilinmiyor

Takrir-i Sükûn Kanunu (Osmanlıcası: تقرير سكون قانوني; Günümüz Türkçesi: Huzurun Sağlanması Yasası), 4 Mart 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bir yasadır.

Hükûmete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükûn yasası ile Kasım 1924 ortalarında dinsel başkaldırılar tehlikesine karşı Başbakan İsmet İnönü, sıkıyönetim ilân edilmesini istedi. Ancak Mecliste bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etti ve yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar başbakanlığa getirildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Said İsyanı patlak verince, Doğu Anadolu Bölgesi’nde hemen sıkıyönetim ilân edildi. Fethi Bey düşürüldü ve İsmet Paşa 3 Mart’ta yeni hükûmeti kurdu. Yeni hükûmet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Yasası’nı Meclisten geçirdi ve biri isyan bölgesinde, öteki Ankara adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı. Diğer taraftan ordu birlikleri harekete geçirildi. Yapılan planlı askerî harekât ile, isyancılar dağıtılıp, elebaşları yakalandı. Suçlu oldukları hükûmet tarafından iddia edilenler İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılandılar. Suçlu görülenler çeşitli cezalara (idam dahil) çarptırıldılar. Yapılan soruşturmada isyancıların bir kısmının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na mensup oldukları anlaşıldı. Bunun üzerine memleketteki tek muhalefet partisi de 3 Haziran 1925’te hükûmet kararı ile kapatıldı.[kaynak belirtilmeli]

3 maddeden oluşan 4 Mart 1341 (1925) tarihli Takrir-i Sükûn Yasası’nın 1. maddesi şöyleydi:

İrticaa (gericilik) ve isyana ve memleketin nizam-ı ictimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini (güvenlik) ihlale bâis (bozmaya yönelik) bilumum (bütün) teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, özendirmeleri, girişimleri ve yayınları), Hükûmet, Reisicumhurun tasdikiyle (onayıyla) ve re’sen ve idareten men’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükûmet, İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir (bırakabilir).

Bu yasa, yaklaşık iki sene sonra, 2 Mart 1927 tarihinde yeniden uzatılmıştır. 979 sayılı Takrir-i Sükûn yasasının ikinci maddesinin muaddil yasasının birinci maddesi aşağıdaki gibidir:

8 Şaban 1343 ve 4 Mart 1341 tarih ve 578 numaralı takriri sükûn kanununun ikinci maddesi aşağıda yazıldığı gibi tadil edilmiştir (değiştirilmiştir): İşbu kanun 4 Mart 1927 tarihinden 4 Mart 1929 tarihine kadar mer’iyülicradır (yürütülecektir).

Yasa tasarısının Meclisteki müzakereleri sırasında sadece Başvekil İsmet Paşa söz almıştır. Bu konuşmasında İsmet Paşa, en önemli tehlikenin aslında Şeyh Sait İsyanı ile ortaya çıkan eylemsel hareket olmadığını, asıl tehlikenin “memleketin umumî hayatında hâsıl olan (ortaya çıkan) teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık)” olduğunu söylemiştir. İsmet Paşa’ya göre Takrir-i Sükûn yasası “bu müşevveş (karışık) hakayık-ı eşyayı (şeylerin hakikatleri) görmek için memleketin üzerine gerdiği kalın dumanı izale (ortadan kaldırmak) eylemiştir.” Böylece iyi ve kötü birbirinden ayırt edilebilmiştir. İsmet Paşa bu noktada İstiklal Mahkemelerinin mücadelesinden takdirle söz etmektedir. Bununla birlikte İstiklal Mahkemelerinin 7 Mart’ta yeniden oluşturulmasını teklif etmeyeceklerinin de altını çizer. Şiddetli ve sürekli alkışlar eşliğinde konuşmasını bitirdikten sonra oylamaya sunulan yasa tasarısı kabul edilmiş ve Takrir-i Sükûn yasası iki yıl daha uzatılmıştır.

Kanun sonrası

Tevhid-i Efkar, Tanin, Vatan gibi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası taraftarı gazetelerle birlikte Aydınlık ve Orak Çekiç gibi sol görüşlü gazeteler kapatılmıştır.[2]

  • 1934 – Ankara Radyosu yayınına başladı.
TRT Ankara Radyosu
Tam adı Türkiye Radyo Televizyon Ankara Radyosu
Kuruluş Kasım 1927
İştirakler TRT Ankara Televizyonu (1968-1986)
Sahibi Türkiye Radyo Televizyon Kurumu
Formatı Müzik, haber
Dil Türkçe
Genel merkez Ankara
Yayın alanı Bölgesel
Websitesi http://www.trt.net.tr
Dinlenebilirlik
Frekanslar 93.3

Ankara Radyosu, 1927 yılının Kasım ayında (bazı kayıtlarda 18 Ekim olarak geçmektedir) Türk Telsiz Telefon Anonim Şirketi tarafından devreye sokulmuş ve ilk defa 1554 metre[1] üzerinden 5 kW gücündeki vericiyle yayın hayatına başlamıştır. Daha sonra uzun dalga 182 kHz frekansında[2] 120 kW gücüyle yayın yapmaya başlayan radyo, birçok defa yayın binasını değiştirmiş, 28 Ekim 1938’de yeni ve son binasına taşınmıştır. Aynı tarihte, 20 kW gücündeki kısa dalga istasyonunu da devreye almış, 1950 yılında ise çıkış gücünü 100 kW’a yükseltmiştir. Uzun dalga vericisi ise 1961 yılında 240 kW’a yükseltilmiştir.

Ankara Radyosu, diğer radyolarla birlikte, 1 Mayıs 1964’te Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’na (TRT) devredilmiştir. Ankara Radyosu Türkiye Radyo Televizyon Kurumuna (TRT) devredilince adı TRT Ankara Radyosu ismini aldı.

Resim galerisi

  • 1940 – İstanbul’da yapılan Altıncı Balkan Güreş Şampiyonası’nda Türk takımı, beş birincilik alarak altıncı kez şampiyon oldu.
  • 1946 – Frank Sinatra’nın ilk albümü The Voice of Frank Sinatra, Columbia Records tarafından yayımlandı.
  • 1949 – Sovyetler Birliği’nde Molotov, gerekçe gösterilmeden Dış İşleri Bakanlığı görevinden alındı.
  • 1952 – Ronald Reagan, ikinci eşi Nancy Davis ile Los Angeles’ta evlendi.
  • 1954 – Boston’da ilk başarılı böbrek nakli gerçekleştirildi.
  • 1955 – Türk-Amerikan işbirliğiyle kurulan Minneapolis Moline Türk Traktör ve Ziraat Makinaları Fabrikası, montaj yaparak traktör üretimine Ankara’da başladı. Günümüzde Türk Traktör adıyla faaliyetine devam etmektedir.
  • 1964 – BM Güvenlik Konseyi, Kıbrıs’a uluslararası güç gönderme kararı aldı.
  • 1967 – CHP Gençlik Kolları bildirisinde, başını Turhan Feyzioğlu’nun çektiği “Sekizler”in partiden çıkarılması istendi.
  • 1970 – Fransız denizaltısı “Eurydice” infilak etti.
  • 1977 – Romanya Sosyalist Cumhuriyeti’de 7,2 şiddetinde deprem meydana geldi. 1500 kişi öldü, 11.300 kişi yaralandı.
  • 1979 – Voyager I’in gönderdiği fotoğraflarda, Jüpiter’in halkaları görüldü.
  • 1992 – İspanya’dan engizisyon baskısı nedeniyle kaçarak Osmanlı İmparatorluğu’na sığınan Museviler, Türkiye’ye gelişlerinin 500. yılını kutladılar.
  • 1995 – Michael Johnson, kapalı salonda 400 m Dünya rekoru kırdı: 44,63 s.
  • 1997 – ABD Başkanı Bill Clinton, insan klonlama araştırmalarını yasakladı.
  • 1997 – Hale-Bopp kuyruklu yıldızı, Güneş’in tam üzerinden geçti.
  • 1998 – ABD Anayasa Mahkemesi, iş yerinde cinsel taciz kanunlarının, her iki tarafın aynı cins olması durumunda da geçerli olduğunu onayladı.
  • 2000 – Yargıtay Hukuk Genel Kurulu, Kürt kökenli isimlere ilk kez onay verdi.
  • 2002 – Ilımlı Arnavut lider İbrahim Rugova, Kosova’nın ilk Devlet Başkanı seçildi.
  • 2003 – Filipinler’in güneyindeki bir hava alanında, bir sırt çantasına gizlenmiş bomba patladı, 21 kişi öldü.
  • 2005 – Alman Matthias Jeschke, Toyota Landcruiser 90 V6 aracıyla Ojos del Salado’da 6358 metreye ulaşarak “bir araçla çıkılan en yüksek konum” rekorunu kırdı.
  • 2012 – Vladimir Putin, yapılan seçimler sonucu Rusya’da %59,3 oyla 2. kez Devlet Başkanı seçildi.

wikipedia.org

Ayrıca Kontrol Edin

13 martta ölenler

Ölümler 1352 – Ashikaga Tadayoshi, Japon yönetici ve asker (d. 1306) 1447 – Şahruh, Timur İmparatorluğu üçüncü hükümdarı (d. 1377) Şahruh Mirza شاهرخ …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Seç ve dinle