
Tarihte 3 mart olayları
Şubat – Mart – Nisan | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 | 30 | 31 |
Olaylar
- 1845 – Florida, ABD’nin 27. eyaleti oldu.
- 1861 – Rus Çarlığı’nda köylüyü toprağa bağlayan serflik kaldırıldı. II. Aleksandr’ın çıkardığı yasa, 23 milyon kişiyi (nüfusun üçte biri) özgürlüğüne kavuşturdu.
- 1865 – HSBC’nin (Hongkong and Shanghai Banking Corporation) kuruluşu.
![]() |
|
Endüstri | Finans ve Sigorta |
---|---|
Kuruluş | 1865 |
Genel merkezi | Londra, İngiltere |
Önemli kişiler | Stephen Green, Başkan Michael Geoghegan, İcra kurulu başkanı |
Ürün | Finansal Hizmetler |
Gelir | ![]() |
Alt kuruluş(lar) | HSBC Brezilya, HSBC Çin, HSBC Panama, HSBC Şili, HSBC Tayvan, HSBC Türkiye |
Çalışan sayısı | 284.000 |
Web sitesi | www.hsbc.com |

HSBC Holdings plc (ya da bilinen adıyla HSBC, the Hong Kong and Shanghai Banking Corporation) İngiltere merkezli çok uluslu yatırım bankası ve finansal hizmetler şirketidir. 1865 yılında Hong Kong’da kurulan bankadır.[1]
HSBC, 65 ülkede yaklaşık 3,900 ofise sahiptir ve Afrika, Asya, Okyanusya, Avrupa, Kuzey Amerika ve Güney Amerika bölgelerinde 38 milyon müşterisine hizmet vermektedir. Şirket, Standard & Poor’s Piyasa Araştırması birimine göre 2020 yılı itibarıyla Dünya’nın en büyük altıncı bankasıdır.[2] Şirketin sunduğu hizmetler üç temel grupta yer almaktadır: Mevduat Bankacılığı, Küresel Bankacılık ve Piyasalar (yatırım bankacılığı), Bireysel Bankacılık ve Varlık Yönetimi.[3]
HSBC’nin geçmişinde birçok skandal bulunmaktadır ve banka birçok kere para aklama veya büyük kapsamlı vergi kaçakçılığından sorumlu olduğu için para cezası almıştır. Soruşturmaların sonucunda HSBC’nin para akladığı gruplar arasında El-Kaide gibi organize suçlar veya terörist organizasyonların da bulunduğu tespit edilmiştir.[4] Şirket, 2012 yılında ABD’deki Federal Ticaret Komisyonu tarafından başlatılan soruşturmada para aklama konusunda uyguladığı denetimin çok gevşek olduğunu kabul etmiştir.[5] Soruşturma sonucunda şirket para aklama suçlamaları için 1.9 milyar ABD Doları ceza ödemeyi kabul etmiştir.[6]
Genel bilgiler
Avrupa, Asya-Pasifik bölgesi, Kuzey ve Güney Amerika, Orta Doğu ve Afrika’da faaliyet gösteren HSBC Grubu, dünyanın en büyük bankacılık ve finansal hizmetler kuruluşlarından biridir.
İngiltere’de kayıtlı olan HSBC Holdings PLC’nin genel merkezi Londra’dadır.
HSBC’nin 1999 yılında Grup şirketleri için uluslararası tek bir marka olarak belirlenmesi, grubun altıgen ambleminin dünya çapında giderek tanınan bir sembol olmasını sağladı.
HSBC 2002 yılında markasını rakiplerinden ayırmak ve özelliklerini vurgulamak üzere ‘Dünyanın yerel bankası’ sloganıyla bir kampanya başlattı.
- 31.12.2006 itibarıyla 1,861 milyar USD
- 31.12.2006 itibarıyla 22,086 milyon USD
- 31 Aralık 2006 itibarıyla,
- Ana sermaye oranı: %9,4
- Toplam sermaye oranı: %13,5
- Dünya genelinde yaklaşık 10.000’in üzerinde ofis.
- 82 ülke ve bölgede 312.000 üzerinde çalışan.
- Bütün dünyada 125 milyonu aşkın müşteri.
HSBC Holdings hisseleri, Londra, Hong Kong, New York, Paris ve Bermuda borsalarında işlem görmektedir. Şirketin 0,50 Amerikan Dolar’lık hisse senetleri, Londra, Hong Kong, Paris ve Bermuda borsalarında ve her biri 5 hisse senedini temsil eden ADS’ler (American Depository Shares) New York borsasında işlem görmektedir. 100 kadar ülke ve bölgede yaklaşık 200.000 hissedar HSBC Holdings hisse senetlerine sahiptir.
HSBC, dünyanın en gelişmiş bilgi teknolojilerini kullanmaktadır. HSBC’nin yılda 13 milyardan fazla müşteri işleminin gerçekleştiği ve her geçen gün hızla gelişen e-ticaret fonksiyonu, internet, PC bankacılığı, interaktif TV, telefon bankacılığı ve cep telefonu bankacılığını içermektedir.
HSBC, bilgi teknolojileri hizmetlerini tüm dünyadaki müşterilerine ve personeline sunmak için kendi özel iletişim ağını -dünyanın en geniş ağlarından biri- kullanmaktadır. 1839 yılında Çin ile İngiltere arasındaki Afyon Savaşı’nın Çin’in mağlubiyeti ile sonuçlanması üzerine Hong Kong, İngilizlere bırakıldı
Şirketin merkezi Londra, Canary Wharf’taki HSBC Kulesi’nde bulunmaktadır.
Mart 2014’te ABD Federal Mevduat Sigorta Kurumu (FDIC), HCBC’nin de aralarında bulunduğu 16 bankaya Libor faizlerinin belirlenmesinde manipülasyon yaptıkları gerekçesiyle dava açtı.[7][8]
- 1875 – Kapalı alanda ilk buz hokeyi, Montreal’de oynandı.
- 1875 – Georges Bizet’nin Carmen Operası, Paris’te Opéra Comique’te ilk kez perdelerini açtı.
- 1878 – Osmanlı Devleti ile Rusya arasında, Ayastefanos Antlaşması imzalandı. Bulgaristan özerkliğini ilan etti.
![]() Ayastefanos Antlaşması’na göre Bulgaristan’ın sınırları
|
|
Tür | Ateşkes ve barış antlaşması |
---|---|
İmzalanma | 3 Mart 1878 |
Yer | Yeşilköy, İstanbul |

Ayastefanos Antlaşması, 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı) sonunda imzalanan ateşkes ve barış antlaşmasıdır.[1][2]
93 Harbi olarak da bilinen 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı, Osmanlı İmparatorluğu’nun yenilgisiyle sonuçlandı. Rus ordusu, batıdan Yeşilköy’e (eski adı Ayastefanos), doğudan Erzurum’a kadar geldi. Osmanlı İmparatorluğu barış istedi. Rus orduları başkomutanı Nikolay, barış esaslarının mütarekeyle birlikte görüşülmesi şartıyla bu isteği kabul etti ve 3 Mart 1878’de İstanbul’un Yeşilköy semtinde Osmanlı Devleti açısından ağır koşullar içeren bu antlaşma imzalandı.[3]
Antlaşmanın maddeleri
- Sırbistan, Karadağ ve Romanya tam bağımsızlık kazanacak ve sınırları genişletilecek.
- Büyük bir Bulgaristan Prensliği kurulacak, prensliğin sınırları Tuna’dan Ege’ye, Trakya’dan Arnavutluk’a uzanacak.
- Bosna-Hersek’e iç işlerinde bağımsızlık verilecek.
- Teselya Yunanistan’a bırakılacak.
- Girit ve Ermenistan’da ıslahat yapılacak.
- Osmanlı Devleti Rusya’ya 300 milyon ruble nakit, geri kalanı toprak olarak (Kars, Ardahan, Artvin, Batum, Doğubayazıt ve Eleşkirt) ödenecek şekilde toplam 1 milyar 410 milyon ruble savaş tazminatı ödeyecek.[4]
Sonuçları
Ancak bu antlaşma ile Rusya’nın Balkanlar’da tamamen hakim bir konuma gelmesi Batılı devletleri telaşlandırdı. Zira Rusların, Bulgaristan yolu ile sıcak denizlere inmeleri, Birleşik Krallık’ın Hindistan sömürgelerine ulaşmasına ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek’i ilhakına set çekmiş olacaktı. Osmanlılar bu tepkilerden yararlanarak Kıbrıs’ın idaresini geçici olarak Birleşik Krallık’a bırakmak koşuluyla Berlin’de yeni bir antlaşma (Berlin Antlaşması) zemini elde etmeye başardılar. Ayastefanos’un ağır şartlarını hafifleten Berlin Antlaşması ile Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki varlığı kısa süre daha devam etti.
Ayastefanos Antlaşması, Osmanlı devrinde Sevr Antlaşması gibi kâğıt üzerinde kalan bir antlaşmadır.
Bulgaristan
Република България
Republika Bŭlgariya Bulgaristan Cumhuriyeti
|
|||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
![]() Bayrak
![]() Arma
|
|||||||||||||||||
Slogan
Съединението прави силата (Bulgarca) Bulgarca: Sıedinenieto pravi silata (Transkripsiyon) “Birlikten kuvvet doğar” |
|||||||||||||||||
Millî marş
Мила Родино (Bulgarca) Bulgarca: Mila Rodino (Transkripsiyon) “Sevgili Anavatan” |
|||||||||||||||||
![]() |
|||||||||||||||||
Başkent
ve en büyük şehir
|
Sofya | ||||||||||||||||
Resmî dil(ler) | Bulgarca[1] | ||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Resmî yazı sistemi | Kiril | ||||||||||||||||
Etnik gruplar
(2021)[2]
|
|
||||||||||||||||
Demonim | Bulgar | ||||||||||||||||
Hükûmet | Üniter parlamenter cumhuriyet | ||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Yasama organı | Ulusal Meclis | ||||||||||||||||
Kuruluş tarihi | |||||||||||||||||
|
|||||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||||
• Toplam
|
110.993,6[3] km2 (103.) | ||||||||||||||||
• Su (%)
|
2,16[4] | ||||||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||||||
• 2022 tahminî
|
![]() |
||||||||||||||||
• Yoğunluk
|
63/km2 (154.) | ||||||||||||||||
GSYİH (SAGP) | 2023 tahminî | ||||||||||||||||
• Toplam
|
![]() |
||||||||||||||||
• Kişi başına
|
![]() |
||||||||||||||||
GSYİH (nominal) | 2023 tahminî | ||||||||||||||||
• Toplam
|
![]() |
||||||||||||||||
• Kişi başına
|
![]() |
||||||||||||||||
Gini (2022) | ▼ 38.4[6] orta |
||||||||||||||||
İGE (2021) | ![]() yüksek · 68. |
||||||||||||||||
Para birimi | Leva (BGN) | ||||||||||||||||
Zaman dilimi | UTC+2 (DAS) | ||||||||||||||||
• Yaz (YSU)
|
UTC+3 (DAYS) | ||||||||||||||||
Tarih formatı | gg.aa.yyyy | ||||||||||||||||
Trafik akışı | sağ | ||||||||||||||||
Telefon kodu | +359 | ||||||||||||||||
ISO 3166 kodu | BG | ||||||||||||||||
İnternet alan adı | .bg | ||||||||||||||||
Resmî site
gov.bg |
Bulgaristan (Bulgarca: България), resmî adıyla Bulgaristan Cumhuriyeti (Bulgarca: Република България), Balkanlar’da yer alan ülkedir. Batıda Sırbistan ve Kuzey Makedonya, doğuda Karadeniz, kuzeyde Romanya, güneyde Yunanistan güneydoğuda Türkiye ile çevrilidir. 110.994 kilometrekarelik yüz ölçümüyle Avrupa’nın en büyük 16. ülkesidir. Balkan, Rodop ve Rila gibi dağlar yüzey şekillerini belirler. Rila Dağı üzerindeki Musala Zirvesi, Doğu Avrupa ve Balkanlar’ın en yüksek doruk noktasıdır. Kuzeydeki Tuna Ovası ve güneydeki Yukarı Trakya Ovası da Bulgaristan’ın alçak ve verimli bölgeleridir.
Günümüz Bulgaristan topraklarındaki en eski toplumlardan biri, MÖ 6.500 yılına uzanan Neolitik Karanovo kültürüdür. MÖ 6. ila 3. yüzyıllarda bölge Traklar, Persler, Keltler ve Antik Makedonlar arasında bir savaş alanıydı; MS 45 yılında Roma İmparatorluğu tarafından hakimiyet kurulması ile birlikte bölgede siyasi istikrar sağlandı.
Roma devletinin dağılmasından sonra çeşitli kavimlerin istilaları yeniden başladı. 6. yüzyılda, bu topraklara Ön Slavlar yerleşti. Yarı göçer bir halk olan Ön Bulgarlar, 7. yüzyılın sonlarında Balkanları fethettiler ve MS 681’de Birinci Bulgar İmparatorluğu’nu kurdular. Kurulan devlet Balkanların çoğuna egemen oldu ve Kiril alfabesini geliştirerek Slav kültürlerini önemli ölçüde etkiledi.
Birinci Bulgar İmparatorluğu, Bizans imparatoru II. Basil tarafından işgal edilip dağıldığı 11. yüzyılın başlarına kadar sürdü. 1185’teki başarılı bir Bulgar ayaklanması sonucunda İkinci Bulgar İmparatorluğu kuruldu ve II. İvan Asen (1218-1241) döneminde gücünün zirvesine ulaştı. Çok sayıda yıpratıcı savaş ve feodal çekişmeden sonra, imparatorluk 1396’da dağıldı ve yaklaşık beş yüzyıl boyunca Osmanlı İmparatorluğu egemenliğinde kaldı.
93 Harbi, Üçüncü Bulgar Devleti ve günümüz Bulgaristan devletinin kurulmasına yol açtı. Bundan sonraki yıllarda komşuları ile yaşadığı sorunlar Bulgaristan’ın her iki dünya savaşında da Almanya ile yakınlaşmasına neden olmuştur.
Bulgaristan, 1946’da Sovyetler Birliği liderliğindeki Doğu Bloku’nun bir parçası olarak tek partili bir sosyalist devlet hâline geldi.
Aralık 1989’da iktidardaki Komünist Parti, 1989 Devrimleri sonucunda çok partili seçimlerin yapılmasına izin verdi ve bu da Bulgaristan’ın demokrasi ve piyasa ekonomisine geçişini sağlamış oldu.
Bulgaristan, 1991 yılında demokratik bir anayasanın kabul edilmesinden itibaren yüksek derecede siyasi, idari ve ekonomik merkeziyetçiliğe sahip 28 ilden oluşan bir üniter parlamenter cumhuriyet olmuştur.
Bulgaristan, İnsani Gelişme Endeksi’nde 56. sırada yer alan üst orta gelirli bir ekonomiye sahip gelişmekte olan bir ülkedir. Piyasa ekonomisi, Avrupa İç Piyasası’nın bir parçasıdır ve büyük ölçüde hizmet sektörü ve bunun ardından sanayi – özellikle makine yapımı ve madencilik – ve tarıma dayanmaktadır.
Yaygın yolsuzluk önemli bir sosyoekonomik sorundur; Bulgaristan, 2018’de Avrupa Birliği’nde en çok yolsuzluk yapılan ülke oldu.
Ülke, ayrıca nüfusun 1990’dan bu yana her yıl azalması sorunu nedeniyle demografik bir krizle karşı karşıya; en çok 1988’de yaklaşık dokuz milyonu gören ülke nüfusu şu anda tahminen yedi milyondur.
Bulgaristan, Avrupa Birliği, NATO ve Avrupa Konseyi üyesidir; aynı zamanda AGİT kurucu üyesidir ve üç kez Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yer almıştır.
Etimoloji
Bulgaristan adı, Birinci Bulgar İmparatorluğu’nu kuran Türk kökenli bir boy olan Ön Bulgarlardan gelmektedir. Ön Bulgarların isimleri günümüzde hâlâ tam olarak aydınlatılamamıştır ve MS 4. yüzyıldan daha erken bir tarihe kadar izini sürmek zordur ancak muhtemelen Proto-Türkçe bulģha (“karıştırmak”, “sallamak”, “yerini değiştirmek”) kelimesinden ve onun türevi olan bulgak (“isyan”, “düzensizlik”) kelimesinden türetilmiştir. Anlamı, “isyan etmek”, “kışkırtmak” veya “bir düzensizlik durumu yaratmak” ve dolayısıyla “karışıklık çıkarıcılar” olarak genişletilebilir.
4. yüzyılda hem “karma bir ırk” hem de “baş belası” olarak tasvir edilen ve Çinliler tarafından “Beş Barbarlar” (Wu Hu) olarak adlandırılan göçer grubunun bir parçası olan Jieler gibi İç Asya’daki fonolojik olarak yakın isimlere sahip boy grupları da sıklıkla benzer isimlerle adlandırılmıştır.
Tarihçe
Bulgaristan’ın ilk sakinleri Hint-Avrupa kökenli bir kavim olan Traklardır. Milatla birlikte ülke önce Roma İmparatorluğu, sonra da Bizans İmparatorluğu egemenliğine girer.[kaynak belirtilmeli]
Bizans İmparatorluğu yıkılıncaya değin Bizans ile savaşıp hâkimiyet alanlarını genişleten Bulgarlar, 1018-1186 yılları arasında yeniden Bizans İmparatorluğu’nun egemenliğine girdi.
Osmanlı yönetimi
14. yüzyılda Türklerin Rumeli’ye çıkmasından sonra bağımsızlıklarını yitirerek Osmanlı Devleti’nin egemenliğine girmişlerdir.
Osmanlı Devleti’nin gerilemeye başlaması ve Çarlık Rusyası’nın da desteğiyle, Balkanların tümünde olduğu gibi Bulgaristan’da da ulusal kurtuluş hareketi alevlenmiş, 93 Harbi’nden yenilgiyle çıkan Osmanlı Devleti, Bulgaristan’ı 3 Mart 1878 tarihinde içişlerinde bağımsız bir Prenslik olarak, 5 Ekim 1908 tarihinde ise tam bağımsız Çarlık olarak tanımıştır.

I. Dünya Savaşı’nda Osmanlılarla aynı cephede savaşa katılan Bulgaristan, II. Dünya Savaşı’na da Almanya saflarında katılarak her iki savaştan da yenilgiyle çıktı.
II. Dünya Savaşı’nın ardından Balkanlar’da ilerleyen Sovyet ordusunun da yardımıyla Georgi Dimitrov önderliğinde sosyalist rejime geçen ülke, soğuk savaş yıllarında Varşova Paktı’nın üyesi olarak kaldı.
Doğu Bloku’nun çözülmesiyle 1990 yılında sosyalist rejimin yıkıldığı Bulgaristan, komşusu Türkiye ile olan ilişkilerini oldukça olumlu bir temele oturttu.
2004 itibarı ile NATO üyesi olan Bulgaristan 1 Ocak 2007’de de AB’nin tam üyesi oldu.
Ülke 1 Ocak 2007 tarihinde Avrupa Birliği’ne katılmıştır.
Politika
Bulgaristan parlamenter demokrasi ile yönetilen bir cumhuriyettir. Seçimler Merkez Seçim Komisyonu tarafından denetlenir ve düzenlenir. Siyasi partiler doğrudan halk oylamasıyla meclisteki 240 sandalye için yarışırlar. Ulusal Meclis yasaları çıkarma, bütçeyi onaylama, cumhurbaşkanlığı seçimini düzenleme, hükûmeti oylama ve görevden alma, savaş ilan etme, askerî birliklerini yurt dışına gönderen tezkereyi çıkarabilme ve uluslararası sözleşmeleri onaylama yetkisine sahiptir.
13 Kasım 2016’da yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimlerini Bulgar Sosyalist Partisi ve koalisyon ortakları tarafından desteklenen Rumen Radev %59,37 oyla kazandı.
2017 Parlamento Seçimleri
24 Mart 2017’de Bulgaristan Ulusal Meclisinin 240 üyesini belirlemek için yapılan seçimde çok sayıda parti yarıştı. En az 4, en fazla 16 milletvekili çıkaran 31 seçim bölgesinde yarışan partiler %4 seçim barajını da aşmak zorundadırlar. %54,07 oranında katılımın olduğu seçimlerde 5 parti barajı geçerek meclise girmeyi başarabildi.
Parti | Oy | % | Sandalye | +/– |
---|---|---|---|---|
GERB | 1.147.292 | 32,65 | 95 | +11 |
Bulgaristan Sosyalist Partisi | 955.490 | 27,19 | 80 | +41 |
Yurtseverler Birliği | 318.513 | 9,07 | 27 | −3 |
Hak ve Özgürlükler Hareketi | 315.976 | 8,99 | 26 | −12 |
Volya | 145.637 | 4,15 | 12 | New |
Reformist Blok | 107.407 | 3,06 | 0 | −23 |
Yes, Bulgaria! | 101.177 | 2,88 | 0 | 0 |
DOST | 100.479 | 2,86 | 0 | New |
New Republic | 86.984 | 2,48 | 0 | New |
ABV–Movement 21 | 54.412 | 1,55 | 0 | −11 |
Revival | 37.896 | 1,08 | 0 | New |
Yeşiller partisi | 10.159 | 0,29 | 0 | 0 |
Bulgar Baharı | 9.232 | 0,26 | 0 | Yeni |
Bulgaristan İleri Hareketi | 6.644 | 0,19 | 0 | Yeni |
Memnun olmayanlar Koalisyonu | 5.945 | 0,17 | 0 | Yeni |
Eşit Halk Modeli için Hareket | 4.989 | 0,14 | 0 | Yeni |
Bulgaristan Milli Birliği | 3.921 | 0,11 | 0 | Yeni |
Bulgaristan Demokratik Merkezi | 3.130 | 0,09 | 0 | Yeni |
WHO–BL–ZP | 2.916 | 0,08 | 0 | 0 |
Milli Cunhuriyetçi Parti | 2.325 | 0,07 | 0 | Yeni |
Bağımsızlar | 5.116 | 0,15 | 0 | 0 |
Yukarıdakilerin hiçbiri | 87.850 | 2,50 | – | – |
Geçersiz/boş oylar | 169.009 | – | – | – |
Toplam | 3.682.499 | 100 | 240 | 0 |
Kayıtlı seçmenler/katılım | 7.004.358 | 52,57 | – | – |
Kaynak: CIK 31 Mart 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. |
Coğrafya


Koca Balkan Dağları (Stara Planina) Bulgaristan’ı kuzeyde Tuna platosu, güneyde ise Trakya platosu olarak kabaca iki coğrafi bölgeye ayırır.[8] Oldukça dağlık bir coğrafyaya sahip olan güney Bulgaristan’da Rodop ve Rila sıradağları vardır.[8] Ülkenin ve Balkanların en yüksek zirvesi olan 2.925 metre rakımlı Musala Dağı da buradadır.[8]
Ülkenin en önemli ırmağı olan Tuna Nehri, aynı zamanda Romanya-Bulgaristan sınırının çok büyük kısmını oluşturur.[8]
Bulgaristan sınırları içerisinde doğup, Yunanistan-Türkiye sınırını oluşturarak Ege Denizi’ne dökülen Meriç (Марица) ve Sofya yakınlarında doğup ülkenin güneybatısından geçerek Yunanistan’dan Ege Denizine dökülen Struma ırmakları, ülkenin başlıca ırmakları arasında gösterilir.[8]
İklim
Bulgaristan Akdeniz, Okyanus ve Kıta hava kütlelerinin buluşma noktasında yer alması ve dağlarının bariyer etkisinden kaynaklanan çeşitli ve değişken iklime sahiptir.[9]
Kuzey Bulgaristan, Balkan dağlarının güneyindeki bölgelere göre ortalama 1 °C daha soğuktur ve 200 mm daha fazla yağış kaydeder. Sıcaklık genlikleri farklı alanlarda önemli ölçüde değişir. Kaydedilen en düşük sıcaklık -38,3 °C, en yüksek sıcaklık ise 45,2’dir.[10] Yağış yılda ortalama 630 mm’dir. Dobruca yılda 500 mm yağış alırken, dağlarda yağış 2500 mm’yi aşar. Kıtasal hava kütleleri kış aylarında önemli miktarda kar yağışı getirir.[11]

Nispeten küçük yüzölçümü dikkate alındığında Bulgaristan’ın değişken ve karmaşık bir iklimi vardır. Ülke, kıtasal iklim bölgesinin en güney bölümünü kaplar ve güneydeki küçük alanlar Akdeniz iklim kuşağına girer.[12] Kıtasal bölge baskındır çünkü kıtasal hava kütleleri engelsiz Tuna Ovası’na kolayca akar. Kış aylarında daha güçlü olan karasal etki bol kar yağışına neden olur; Yazın ikinci yarısında Akdeniz etkisi artar ve sıcak ve kuru hava oluşur. Bulgaristan beş iklim bölgesine ayrılmıştır: kıtasal bölge (Tuna Ovası, Balkan Öncesi ve Geçiş jeomorfolojik bölgesinin yüksek vadileri); geçiş bölgesi (Yukarı Trakya Ovası, Struma ve Mesta vadilerinin çoğu, aşağı Balkan vadileri); kıta-Akdeniz bölgesi (Struma ve Mesta vadilerinin en güney bölgeleri, doğu Rodop Dağları, Sakar ve Istranca); Kıyı şeridi boyunca ortalama uzunluğu 30–40 km olan Karadeniz bölgesi; ve 1000 m’nin üzerindeki dağlarda alpin bölgesi (Orta Balkan Dağları, Rila, Pirin, Vitoşa, Batı Rodop Dağları, vb.).[13]
İdari bölümler
Bulgaristan üniter bir devlettir.[14] 1880’lerden beri bölgesel yönetim birimlerinin sayısı yediden 26’ya kadar değişmiştir.[15] 1987 ile 1999 yılları arasında idari yapı dokuz ilden (oblasti, tekil oblast) oluşuyordu. Ekonomik sistemin merkezileşmesine paralel olarak yeni bir idari yapıya geçildi.[16] 27 ili ve bir büyükşehir başkentini (Sofya-Grad) içerir. Tüm alanlar adlarını ilgili başkentlerinden alır. İller 265 belediyeye bölünmüştür. Belediyeler, dört yıllığına seçilen belediye başkanları ve doğrudan seçilen belediye meclisleri tarafından yönetilir. Bulgaristan, Bakanlar Kurulunun doğrudan bölge valilerini atadığı ve tüm illerin ve belediyelerin finansman açısından büyük ölçüde ona bağımlı olduğu oldukça merkezi bir devlettir.[9]
![]() |
|
Makedonya
Bulgaristan büyük şehir ve merkezleri |
|||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Sıra | Şehir ismi | İl | Nüfus | Sıra | Şehir ismi | İl | Nüfus | ||
![]() Sofya ![]() Filibe |
1 | Sofya | Sofya-Başkent | 1.204.685 | 11 | Pernik | Pernik | 80.191 | ![]() Varna ![]() Burgaz |
2 | Filibe | Filibe | 338.153 | 12 | Haskovo | Hasköy | 76.397 | ||
3 | Varna | Varna | 334.870 | 13 | Yanbolu | Yambol | 74.132 | ||
4 | Burgaz | Burgaz | 200.271 | 14 | Pazarcık | Pazarcık | 71.979 | ||
5 | Rusçuk | Rusçuk | 149.642 | 15 | Blagoevgrad | Blagoevgrad | 70.881 | ||
6 | Eski Zağra | Eski Zağra | 138.272 | 16 | Tırnovo | Tırnovo | 68.783 | ||
7 | Plevne | Plevne | 106.954 | 17 | İvraca | İvraca | 60.692 | ||
8 | Sliven | İslimiye | 91.620 | 18 | Gabrovo | Gabrova | 58.950 | ||
9 | Dobriç | Dobriç | 91.030 | 19 | Asenovgrad | Filibe | 50.846 | ||
10 | Şumnu | Şumnu | 80.855 | 20 | Vidin | Vidin | 48.071 |
Nüfus dağılımı
31.12.2022 itibarıyla ‘Ulusal İstatistik Enstitüsü’ tarafından yayınlanan verilere göre Bulgaristan nüfusu 6.447.710 kişi olarak belirtilmiş olup illere göre nüfus dağılımı aşağıdaki gibidir;
Sofya | 1.572.186 | Ruscuk | 189.623 | Yambolu | 107.379 | ||
Filibe | 631.516 | Sliven | 170.583 | Razgrad | 101.107 | ||
Varna | 430.847 | Şumnu | 149.628 | Targovishte | 96.201 | ||
Burgaz | 378.596 | Vratsa | 148.874 | Gabrova | 95.957 | ||
Eski Zağra | 291.852 | Dobriç | 147.208 | Silistre | 95.614 | ||
Blagoevgrad | 288.161 | Kırcaali | 142.508 | Smolyan | 93.354 | ||
Pazarcık | 226.209 | Montana | 116.172 | Vidin | 72.754 | ||
Plevne | 220.346 | Lofça | 113.356 | ||||
Hasköy | 207.439 | Pernik | 111.746 | ||||
Veliko Tırnovo | 204.033 | Köstendil | 108.703 |
Ekonomi

Bulgaristan, özel sektörün GSYİH’nın %70’inden fazlasını oluşturduğu açık, üst-orta gelir aralığında bir piyasa ekonomisine sahiptir.[18][19] 1948’de ağırlıklı olarak kırsal nüfusa sahip, büyük oranda tarıma dayalı bir ülkeden, 1980’lere gelindiğinde Bulgaristan, bütçe harcama önceliklerinin başında bilimsel ve teknolojik araştırmaların olduğu bir sanayi ekonomisine dönüştü.[20]
1990’a değin devlet yönetiminde sosyalist ekonominin hâkim olduğu ülke, Doğu Bloğu’nun çözülmesi sonucu Sovyet pazarını kaybetmesi ve kapitalist ekonomiye eklemlenme sorunları nedeniyle 90’lı yıllar boyunca millî gelirin %70’e yakın küçüldüğü çok ağır bir ekonomik bunalım yaşadı.
1990 yılında COMECON pazarlarının kaybedilmesi ve ardından planlanan sistemin “şok terapisi”, endüstriyel ve tarımsal üretimde keskin bir düşüşe neden oldu ve bunu 1997’de ekonomik bir çöküş izledi.[21][22] Çöken eski sistemin yerine, yeni sistemin yerleşmesinin sancılarını yaşayan Bulgaristan, Polonya ve Rusya gibi şok ekonomik paketler uygulamadı. Daha muhafazakâr bir ekonomik reform paketleri uyguladı.
Bulgar ekonomisi, 90’lı yılların sonundan itibaren toparlanma sürecinde ve Avrupa ülkeler arası en hızlı büyüyen ekonomileri arasında oldu. 2000-2001 yıllarında ekonomi ile ilgili bazı istatistik veriler şöyleydi: Millî gelir (2001): $16,5 milyar, kişi başına düşen millî gelir: $3.500, devlet borçları: $10 milyar, devlet gelirleri (2000): $6,4 milyar, devlet giderleri (2000): $4,4 milyar, enflasyon (2001): %3, ekonominin sektörlere göre dağılımı (2001): hizmet: %57, endüstri: %29, tarım: %14.
Birkaç yıl sonraki hızlı büyüme döneminde ekonomi büyük ölçüde toparlandı,[21] ancak ayda ortalama 2.072 leva (1.142 $) maaş, AB’deki en düşük maaş olmaya devam etmektedir.[23]
2003 yılında dengeli bir bütçe sağlandı ve ertesi yıl ülke fazla vermeye başladı.[24] 2017 yılında harcamalar 21,15 milyar dolar, gelirler ise 21,67 milyar dolar olarak gerçekleşti.[25] Devletin kurumlara yaptığı harcamaların çoğu güvenliğe ayrılır. Yıllık hükûmet bütçesinden en büyük pay savunma, içişleri ve adalet bakanlıklarına ayrılırken, çevre, turizm ve enerjiden sorumlu olanlar en az finansmanı almaktadır.[26]
Vergiler, GSYİH’nın %30’u ile hükûmet gelirinin[26] büyük kısmını oluşturur.[27] Bulgaristan, sabit %10 oranıyla AB’deki en düşük kurumsal gelir vergisi oranlarından bazılarına sahiptir.[28] Vergi sistemi iki kademelidir. Katma değer vergisi, özel tüketim vergisi, kurumlar ve kişisel gelir vergisi ulusal vergidir; emlak, veraset ve taşıt vergileri ise yerel makamlar tarafından alınır.[29]
2000’li yılların başındaki güçlü ekonomik performans, devlet borcunu 1998’deki %79,6’dan 2008’de %14,1’e düşürdü.[24] O zamandan bu yana 2022 yılına kadar GSYİH’nın %22,6’sına yükseldi, ancak AB’deki en düşük ikinci oran olmaya devam etmektedir.[30]


Yugozapaden planlama alanı, 2018’de kişi başına düşen gayri safi yurt içi hasılanın (SAGP) 29.816 dolar olduğu en gelişmiş bölgedir.[31] Nüfusun yalnızca %22’sini barındırmasına rağmen, tek başına ulusal gayri safi yurt içi hasılanın %42’sini oluşturan başkenti ve çevresindeki Sofya ilini kapsar.[32][33] Kişi başına düşen GSYİH (PPS cinsinden) ve yaşam maliyeti 2019’da AB ortalamasının sırasıyla %53 ve %52,8’i (%100) olarak gerçekleşti.[34][35] Ulusal SAGP GSYH’sinin 2016 yılında 143,1 milyar dolar, kişi başına düşen değerin ise 20.116 dolar olduğu tahmin edilmektedir.[36] Ekonomik büyüme istatistikleri, ekonomik çıktının yüzdesi olarak AB’nin en büyüğü olan kayıt dışı ekonomiden kaynaklanan yasa dışı işlemleri hesaba katar.[37][38] Bulgar Merkez Bankası, euro başına 1,95583 leva oranında euroya sabitlenen ulusal para birimi levasını basar.[39]
Art arda birkaç yıl süren yüksek büyümenin ardından, 2007-2008 mali krizinin yansımaları, 2009’da GSYİH’nın %3,6 oranında daralmasına ve işsizliğin artmasına neden oldu. 2010 yılında pozitif büyüme yeniden sağlandı ancak şirketler arası borç 59 milyar doları aştı. Bu ise tüm Bulgar şirketlerinin %60’ının karşılıklı borçlu olduğu anlamına geliyordu.[40][41]
2012 yılına gelindiğinde bu rakam 97 milyar dolara, yani GSYİH’nın %227’sine yükseldi.[42] Hükûmet, IMF ve AB’nin teşvikiyle sıkı kemer sıkma önlemleri uygulayarak bazı olumlu mali sonuçlar elde etti; ancak bu önlemlerin artan gelir eşitsizliği ve hızlanan dışa göç gibi sosyal sonuçları, Uluslararası Sendikalar Konfederasyonu’na göre “felaket” oldu.[43]
Kamu fonlarının görevdeki partilerden politikacıların ailelerine ve akrabalarına akıtılması, toplumda mali ve refah kayıplarına yol açtı.[44][45] Bulgaristan, Yolsuzluk Algısı Endeksi’nde[46] 71. sıradadır ve Avrupa Birliği’nde en kötü yolsuzluk seviyelerini yaşamaktadır. Bu durum, kamuoyunda derin bir hoşnutsuzluk kaynağı olmaya devam etmektedir.[47][48] Organize suçun yanı sıra yolsuzluk, ülkenin Schengen Bölgesi başvurusunun reddedilmesine ve yabancı yatırımın geri çekilmesine neden oldu.[49][50][51] Hükûmet yetkililerinin zimmete para geçirme, nüfuz ticareti, hükûmet satın alma ihlalleri ve rüşvet gibi suçlara karıştığı ve cezasız kaldığı bildirilmektedir.[52] Özellikle kamu alımları yolsuzluk riski açısından kritik bir alandır.
İhracat ve İthalat

Bilim ve teknoloji

2018 yılında Araştırma ve geliştirmeye yapılan harcamalar GSYİH’nın %0,78’ini oluşturmakta[53] ve kamu Ar-Ge finansmanının büyük kısmı Bulgar Bilimler Akademisi’ne (BAS) gitti.[54]
Özel şirketler, Ar-Ge harcamalarının %73’ünden fazlasını oluşturuyordu ve 2015 yılında Bulgaristan’daki 22.000 araştırmacının %42’sini istihdam etti.[55] Aynı yıl Bulgaristan, Bloomberg İnovasyon Endeksi’nde 50 ülke arasında 39’uncu sırada yer aldı; en yüksek puan eğitimde (24’üncü), en düşük puan ise katma değerli imalatta (48’inci) oldu.[56]
Bulgaristan, 2023 Küresel İnovasyon Endeksi’nde 38. sırada yer aldı.[57]
1990’dan bu yana hükûmetin araştırmaya yönelik kronik yetersiz yatırımı, bilim ve mühendislik alanındaki birçok profesyonelin Bulgaristan’ı terk etmesine neden oldu.[58]
Finansman eksikliğine rağmen kimya, malzeme bilimi ve fizik alanındaki araştırmalar güçlü olmaya devam etmektedir.[54]
Antarktika araştırmaları, Batı Antarktika’daki Livingston Adası’ndaki Aziz Kliment Ohridski Üssü aracılığıyla aktif olarak yürütülmektedir.[59][60]
Bilgi ve iletişim teknolojileri (BİT) sektörü ekonomik çıktının yüzde üçünü oluşturmakta ve 40.000[61] ila 51.000 yazılım mühendisini istihdam etmektedir.[62]
Bulgaristan, COMECON bilgi işlem teknolojisi üretimindeki kilit rolü nedeniyle Sovyet döneminde “Komünist Silikon Vadisi” olarak biliniyordu.[63] Komünist hükûmetin okullarda bilgisayar ve BT becerilerini öğretmeye yönelik ortak çabası da dolaylı olarak Bulgaristan’ı 1980’lerde ve 90’larda bilgisayar virüslerinin önemli bir kaynağı yaptı.[64] Ülke, yüksek performanslı bilgi işlem alanında bölgesel bir liderdir: Güneydoğu Avrupa’nın en güçlü süper bilgisayarı olan Avitohol ‘u işletmektedir ve sekiz petabayt ölçeğindeki EuroHPC süper bilgisayarından birine ev sahipliği yapacaktır.[65][66]
Demografi

Bulgarlar | Türkler | Romanlar | Diğer | Bilinmeyen |
---|---|---|---|---|
%76,9 | %8 | %4,4 | %0,7 | %10 |
Bulgarca | Türkçe | Romanca | Diğer | Bilinmeyen |
---|---|---|---|---|
%76,8 | %8,2 | %3,8 | %0,7 | %10,5 |
Milliyet | Nüfus sayımı 1965 | Nüfus sayımı 1975 | Nüfus sayımı 1985 | Nüfus sayımı 1992 | Nüfus sayımı 2001 | Nüfus sayımı 2011 | ||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Sayı | % | Sayı | % | Sayı | % | Sayı | % | Sayı | % | Sayı | % /% | |
Bulgarlar | 7,231,243 | 87.9 | 7,930,024 | 90.9 | ~ 8,000,000 | ~ 89.0 | 7,271,185 | 85.7 | 6,655,210 | 83.9 | 5,664,624 | 84.9 / 76.9 |
Türkler | 780,928 | 9.5 | 730,728 | 8.4 | ~ 800,000 | ~ 9.0 | 800,052 | 9.4 | 746,664 | 9.4 | 588,318 | 8.8 / 8.0 |
Çingeneler | 148,874 | 1.8 | 313,396 | 3.7 | 370,908 | 4.7 | 325,343 | 4.9 / 4.4 | ||||
Ruslar | 10,815 | 0.1 | 17,139 | 0.2 | 15,595 | 0.2 | 9,978 | 0.1 | ||||
Ermeniler | 20,282 | 0.2 | 14,526 | 0.2 | 13,677 | 0.2 | 10,832 | 0.1 | 6,552 | 0.1 | ||
Rumenler | 5,159 | 0.1 | 10,566 | 0.1 | 3,684 | 0.1 | ||||||
Sarakatsani | 5,144 | 0.1 | 4,107 | 0.1 | 2,556 | 0.0 | ||||||
Ukraynalılar | 1,864 | 0.0 | 2,489 | 0.0 | 1,789 | 0.0 | ||||||
Makedonlar | 9,632 | 0.1 | 10,803 | 0.1 | 5,071 | 0.1 | 1,654 | 0.0 | ||||
Yunanlar | 8,241 | 0.1 | 4,930 | 0.1 | 3,408 | 0.0 | 1,379 | 0.0 | ||||
Yahudiler | 5,108 | 0.1 | 3,461 | 0.0 | 1,363 | 0.0 | 1,162 | 0.0 | ||||
Romenler | 2,491 | 0.0 | 1,088 | 0.0 | 891 | 0.0 | ||||||
Tatarlar | 6,430 | 0.1 | 5,963 | 0.1 | 4,515 | 0.1 | 1,803 | 0.0 | ||||
Gagavuzlar | 1,478 | 0.0 | 540 | 0.0 | 40 | 0.0 | ||||||
Diğer | ~ 150,000 | ~ 2.0 | 23,542 | 0.3 | 12,342 | 0.2 | 19,659 | 0.3 | ||||
Bilinmeyen | 0 | 0 | 8,481 | 0.1 | 86,915 | 1.1 | 736,981 | 10.01 | ||||
Toplam | 8,227,966 | 8,727,771 | 8,948,649 | 8,487,317 | 7,932,984 | 7,364,570 |


2021[67] verilerine göre Bulgaristan’ın nüfusu 6.898.947’dir
Sağlık
Yüksek ölüm oranları, yaşlanan nüfus, yoksulluk riski altında olan çok sayıda insan ve zayıf bir sağlık sistemi birleşiminden kaynaklanır.[68] Ölümlerin %80’inden fazlası kanser ve kalp damar hastalıkları nedeniyledir. Bu hastalıkların neredeyse beşte biri önlenebilir.[69]
Her ne kadar Bulgaristan’da sağlık hizmetleri nominal olarak evrensel olsa da,[70] cepten yapılan harcamalar tüm sağlık harcamalarının neredeyse yarısını oluşturur ve bu ise tıbbi bakıma erişimi önemli ölçüde sınırlar.[71]
Az ücret nedeniyle doktorların göçü, bölge hastanelerinin yetersiz personeli ve donanımlı olmaması, arz sıkıntısı ve sigortalılara yönelik temel hizmet paketinde sık sık yapılan değişiklikler, bakım hizmetini aksatan diğer sorunlardır.[72][73]
2018 Bloomberg Sağlık Hizmetleri Verimlilik Endeksi, Bulgaristan’ı 56 ülke arasında sonuncu olarak sıraladı.[74]
Ortalama yaşam beklentisi 74,8 yıldır; AB ortalaması 80,99 ve dünya ortalaması ise 72,38’dir.[75][76]
Din

Bulgaristan vatandaşlarının büyük oranı Ortodoks Hristiyan’dır. 2011 tarihindeki kişi sayımında Bulgar Ortodoks Kilisesi’ne bağlı 4.374.135 kişi (Nüfusun %59,4’ü), Katolik 48.945 kişi (Nüfusun %0,7’si), Protestan 64.476 kişi (Nüfusun %0,9’u), Müslüman 577.139 kişi (Nüfusun %7,9’u), diğer dinlere mensup 11.444 kişi (Nüfusun %0,1’i), dinsiz 682.162 kişi (Nüfusun %9,3’ü) ve soruya cevap vermeyen 1.606.269 kişi (Nüfusun %21,8’i) kaydedilmiştir.[77]
4 Aralık 1992’de yapılan kişi sayımında ilk kez Alevîler ayrı bir öbek olarak sayılmış ve 83.537 kişi kendini Alevî olarak tanıtmıştır.[78]
Etnik yapı
[değiştir | kaynağı değiştir]
Nüfus, etnik açıdan 6.655.210 Bulgar (%83,9),: 747.000 Türk (%9,4), 370.908 Roman (%4,7), 15.595 Rus, 10.832 Ermeni, 10.566 Ulah, 5.071 Makedon, 3.408 Yunan, 2.489 Ukraynalı, 1.363 Yahudi ve 1.088 Rumen bireyden oluşur. Diğer gruplara ait 18.792 kişi mevcuttur.[79] 131.531 kişi kendilerini Müslüman Bulgar (Pomak) ilan etmiştir.[80]
Kültür



Çağdaş Bulgar kültürü Trak, Slav ve Ön Bulgar kültürünün bir karışımı olsa da Yunan, Roma, Osmanlı ve Kelt kültüründen de etkilenmiştir.[81]
Trak eserleri pek çok lahit ve altın hazineyi içerir.
Ülkenin sınırları Roma İmparatorluğu’nun Moesia, Trakya ve Makedonya eyaletlerini içerir ve pek çok arkeolojik keşif Roma dönemine dayanır, buna rağmen Antik Bulgarlar da müzik ve erken dönem mimaride etki bırakmışlardır.
Birinci ve İkinci Bulgar İmparatorlukları Slav kültürü egemenliği altındaydı ve Preslav, Ohri Edebiyat okulları sayesinde Doğu Ortodoks Slav dünyasında edebi ve kültürel anlamda büyük bir iz bıraktılar. Doğu Avrupa ve Asya’da pek çok ülkede kullanılan Kiril alfabesi bu edebiyat okullarında şekillendi.[82]
Büyük öneme sahip bir tarihsel kalıntı, Varna Nekropolü’nden çıkarılmış ve MÖ 5. binyıldan kalmış olan, dünyanın en eki işlenmiş altın hazinesidir.[84][85]
Müzik
Küçüklüğüne karşın yüzyılı aşkın bir süredir yapılan on binlerce derlemesiyle bölgesel farkları, halk çalgılarının çeşitliliği ve çok sayıda dahi müzisyeni ile inanılmaz bir hazinedir.
Hristiyanlık öncesi Pagan geleneklerin ve arkaik şarkı formlarının hala capcanlı ayakta durduğu ülkede şarkı söylemede kadınlar açıkça öndedir.
Ülkenin Orta Çağ’a kadar uzanan bir müzik tarihi vardır. Joan Kukuzel (y. 1280-1360), Orta Çağ Avrupası’nın bilinen en eski bestecilerinden biridir.
Zengin dans geleneği pek çok otantik toplulukça korunup dünyanın pek çok ülkesine taşınmaktadır. Ulusal halk müziğinin fark edilebilen bir sesi vardır ve çeşitli geleneksel müzik aletleri kullanır. Bunların arasında gıdulka, gayda, kaval ve davul vardır.
Bulgar Devlet Televizyonu Kadın Ses Korosu, en başarılı halk müziği topluluklarındandır ve 1960’ta Grammy Ödülü almıştır.
Halk müziği icralarında genellikle erkekler çalar, kadınlar söyler. Bulgar folklorunda kadınların kendi aralarında söyledikleri “sedenka” şarkılarının ve çalışırken ya da çalışmanın ardından söylenen hasat şarkılarının büyük bir önemi vardır. Bunun dışında ağırlıklı olarak Osmanlı yönetim yıllarıyla bağlantılı çete şarkılarına da bol rastlanır.
Rodop ve Pirin dağlarında yaşayan Pomaklar bugün geleneklerini korumaya gayret etmektedirler. Orta Rodoplarda yaşayan Pomakların müziğinde gayda ve kaval ağırlıklı bir önem taşır.
Mesta ve Pirin bölgesi pomaklarının müziğine ise daha geniş bir enstrüman yelpazesi eşlik eder. Ancak her iki durumda da temel unsur gaydadır. Dağlık Rodop bölgesinin halk müziği geleneği diğer bölgelerden farklıdır. Şarkı ve dansların hemen hepsine Rodoplar’a özgü, Bulgaristan’daki en büyük boy gayda olan “kabagayda” eşlik eder. Yine şarkı ve danslarda Rodoplar dışında görülmeyen pentatonik gam görülür. Yiğitlik temasının en yaygın olduğu bölge burasıdır. Erkek şarkıcılarda heybetli ve davudi söyleme özelliği dikkat çeker. 100 Kabagayda Topluluğu her yaz hala Rodop dağlarını büyülü tınılarıyla doldurur. Şarkıcılar Georgi Čilingirov, Rumen Rodopski ve Valja Balkanska Bulgaristan dışında da iyi tanınır.
Mutfak
Bulgar mutfağı diğer Balkan ülkelerine benzer ve güçlü Türk ve Yunan etkileri gösterir.[86]
Yoğurt, lukanka, Baniçka, şopska salatası, Lütenitsa ve Kozunak en bilinen yöresel yiyecekler arasındadır. Kültürel olarak çok çeşitli salatalar tercih edildiğinden et tüketimi Avrupa ortalamasının altındadır.[86]
Bulgaristan 1989 yılına kadar dünyanın en büyük ikinci şarap ihracatçısıydı ancak o zamandan beri bu konumunu kaybetti.[87][88] 2016 hasadında 128 milyon litre şarap yapıldı ve bunun 62 milyonu ağırlıklı olarak Romanya, Polonya ve Rusya’ya ihraç edildi.[89] Mavrud, Rubin, Siroka Melniska, Dimiat ve Cherven Misketi, Bulgar şarabında kullanılan tipik üzümlerdir.[90]
Rakı, 14. yüzyıl kadar erken Bulgaristan’da tüketilen geleneksel bir meyve brendi’sidir.[91]
- 1883 – Mektebi Sanayii Nefise (Güzel Sanatlar Akademisi) öğretime açıldı.
- 1891 – Futbolda, penaltı atışı kuralı getirildi.
- 1903 – Beşiktaş Jimnastik Kulübü kuruldu.
Beşiktaş Jimnastik Kulübü şubeleri | ||
---|---|---|
![]() Erkek Futbol |
![]() Kadın Futbol |
![]() Erkek Basketbol |
![]() Kadın Basketbol |
![]() Erkek Voleybol |
![]() Kadın Voleybol |
![]() Erkek Hentbol |
![]() Tekerlekli Basketbol |
![]() Atletizm |
![]() Güreş |
![]() Boks |
![]() Jimnastik |
![]() Masa Tenisi |
![]() Kürek |
![]() Satranç |
![]() e-Spor |
![]() Kick Boks |
![]() Tekvando |

Beşiktaş Jimnastik Kulübü, 1903 yılında İstanbul’da kurulan spor kulübüdür. Bereket Jimnastik Kulübü (Asıl Çerkesçe ismi Berekhetiqo olup bazı kurucuların mensup olduğu Çerkes sülalesinden gelmektedir, Türkçeye Bereket olarak çevirilmiştir.[1][2][3]) adıyla kurulan kulüp, 26 Ocak 1911 tarihinde Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey’in teşvikiyle Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü, adıyla tescil edilen ilk Türk spor kulübü oldu.[4]
Beşiktaş, Türk futbolunda 1959’dan sonra Süper Lig şampiyonluğu yaşayan altı kulüpten biri olup, armasında ay-yıldız bulunan dört kulüpten biridir.
Türk futbolunda 1959’dan sonra Süper Lig şampiyonluğu yaşayan altı kulüpten biridir. Ayrıca armasında ay-yıldız olanb 4 Kulüpten biridir.[5]
Beşiktaş, güncel olarak futbol (erkekler ve kadınlar), basketbol (erkekler, kadınlar ve engelliler), hentbol (erkekler) ve voleybol (kadınlar) dallarında birinci lig düzeyinde temsil edilmektedir. Bu dalların yanında atletizm, kick boks, boks, tekvando, güreş, jimnastik, kürek, masa tenisi, satranç ve elektronik spor dallarında faaliyetlerini sürdürmektedir.
Beşiktaş Erkek basketbol Takımı, kurulduğu 1933 yılından bu yana Türkiye Basketbol Ligi’nde toplam 2 defa şampiyon olmuştur. Bunun dışında birer kez 2. Lig, Türkiye Kupası ve Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazanan takım, 2011-12 sezonunda EuroChallenge’ı kazanarak tarihinde ilk kez bir Avrupa şampiyonluğu elde etmiştir.
Kadın Basketbol Takımı, Kadınlar Basketbol Süper Ligi’ni toplamda 3 defa müzesine götürürken, 1 kez de Kadınlar Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda mutlu sona ulaşmıştır. 2023-2024 sezonunda, tarihinde ilk kez EuroCup final oynama başarısı göstermiş ve turnuvayı ikinci sırada tamamlamıştır. Bu kupayı kazanan London Lions’un kapanmasından sonra EuroLeague Şampiyonu Fenerbahçe ile Fiba Super Cup finalinde karşılaşmış ve ezeli rekabetin Avrupa’ya taşındığı maçta rakibine yenilmiştir.[6]
2003 yılında kurulan Beşiktaş (tekerlekli sandalye basketbol takımı) ise 4 kez Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Lig’i kazanma başarısı gösterirken, 1 kez Andre Vergauwen Kupası ve 1 kez de Willi Brinkmann Kupası’nda şampiyonluk elde etmiştir.
Faaliyetlerine 1961 yılında başlayan Beşiktaş (kadın voleybol takımı), birer kez Türkiye Bayanlar Voleybol Şampiyonası, Federasyon Kupası’nda şampiyon olmuştur. Kadınlar Voleybol Balkan Kupası’nda ise toplam 4 kez şampiyon olmuştur. 2013-14 sezonunda CEV Challenge Kupası’nda final oynama başarısı göstermiştir.
1986 yılında kurulan Beşiktaş (erkek voleybol takımı) ise İstanbul Erkekler Voleybol Ligi ve Federasyon Kupası’nda birer kez şampiyon olmuştur.3 Temmuz 2019’da Beşiktaş Jimnastik Kulübü Yönetimi’nin aldığı bir kararla kapatılmıştır.
1986 yılında kurulan Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı, 17 kez Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi,16 kez Türkiye Kupası ve 10 kez de Süper Kupa’da şampiyon olmuştur.
Beşiktaş, Türkiye’de tüm branşlarda ulusal düzeyde 53 Lig şampiyonluğu (Erkek futbol 16, Kadın futbol1. Lig 2, 2. Lig 1, 3. Lig 1, Erkek basketbolSüper Lig 2, 2. Lig 1, Kadın basketbol 3, Kadın voleybol 1, Erkek hentbol 17, Tekerlekli sandalye basketbol 4) 37 Türkiye Kupası (Erkek futbol 11, Kadın futbol 1, Erkek basketbol 1, Kadın basketbol 4, Erkek voleybol 1, Kadın voleybol 1, Erkek hentbol 16, Tekerlekli sandalye basketbol 2) 30 Cumhurbaşkanlığı Kupası (Erkek futbol 10, Erkek basketbol 1, Kadın basketbol1, Erkek hentbol 18,) 6 Başbakanlık Kupası, (Erkek futbol 6) 1 Atatürk Kupası (Erkek futbol 1) ile toplam 127 Kupa kazanmıştır.
Beşiktaş, Avrupa Kupalarında tüm branşlarda ulusal düzeyde 7 şampiyonluğu (Erkek basketbol 1, Kadın voleybol 4, Tekerlekli sandalye basketbol 2) bulunmaktadır. Kulübün yönetim kurulu başkanı Serdal Adalı’dır.
Tarihçe
Kuruluşu


1902 yılında, 22 kişiden oluşan grup o zamanların Medine Muhafızı Şhaplı Osman Ferit Paşa’nın Beşiktaş’ın Serencebey Semti’nde bulunan konağının bahçesinde, haftanın belirli günlerinde bir araya gelip çeşitli jimnastik hareketleri yapmaktaydılar. Şhaplı Osman Ferit Paşa’nın oğulları Mehmet Şamil Şhaplı ve Hüseyin Bereket ile mahalledeki birkaç genç, aletli ve aletsiz jimnastik, barfiks, boks, güreş, halter gibi spor dallarına ilgiliydiler.[7] O yıllarda siyasi nedenlerden ötürü toplanma olaylarına karşı, şehrin birçok yerinde hafiyeler kol gezmekteydi. Serencebey’de bir araya gelen bu 22 kişilik grup, hafiyelerin yaptığı bir baskın sonucu karakola düşmüştür. Ancak, II. Abdülhamid’in başyaveri Mehmet Paşa ve kuşçubaşı Behçet Bey’in de aralarında bulunduğu saray erkânından kişiler, yeni kurulan bu kulübün aletli jimnastik, güreş, boks ve halter gibi insan sağlığına faydalı sporlarla uğraşan bir mektep olduğuna padişahı inandırmaları, o dönemde hoş karşılanmayan ve dini yönden haram olarak kabul edilen futbol oyununu oynamamaları ve sadece beden hareketi yapmaları sebebiyle herhangi bir ceza almamışlardır.[8][9] Daha sonra isimlerini Osmanlı Beşiktaş Terbiye-i Bedeniye Mektebiç olarak değiştirmişlerdir. II. Abdülhamit ise kulübün belirtilen spor dalları ile uğraşmaları için özel bir ferman çıkararak faaliyetlerine izin vermiştir.[9] O zamanların boksör ve güreşçilerinden Kenan Bey de, sporculara güreş ve boks antrenmanları yaptırmıştır.[7]
1903 yılının Mart ayında özel izinle Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübü kurulmuştur.[7] Mehmet Şamil Şhaplı, kulübün ilk başkanı, Hüseyin Bereket ise ilk genel sekreteri olarak seçilmiştir.[10] Kulüp ismini ise Şhaplı Osman Ferit Paşa’nın dedesi olan Mirzaiko Bereket Bey ve babası Bereketiko Hasan Bey’den almıştır. Şhaplı Osman Ferit Paşa, 1870’lerin sonunda Beşiktaş Serencebey yokuşundaki konağını satın almış ve kulüp bu konakta kurulmuştur.[11][12]

1908’deki İkinci Meşrutiyet ile birlikte sportif faaliyetlere biraz daha serbestlik tanınmıştır. Edirne’de bulunan Fuat Balkan ve Mazhar Kazancı, 31 Mart 1909 tarihinde İstanbul’da yaşanan 31 Mart İsyanı sebebiyle Hareket Ordusu ile birlikte İstanbul’a gelmiştir. Siyasi olayların yatışmasının ardından, eskrim hocası olan Fuat Balkan ile güreş ve halter sporu başta olmak üzere çeşitli spor dalları ile uğraşan Mazhar Kazancı, Serencebey’de jimnastik yapan grupla birlikte spor faaliyetlerini icra etmeye başlamışlardır. Fuat Balkan’ın Ihlamur’da bulunan evinin alt kısım kulüp binası yapılarak; kulübün adı Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü olarak değiştirilmiştir.[13] 13 Ocak 1910 tarihinde Beyoğlu Mutasarrıfı Muhittin Bey Beşiktaş Osmanlı Jimnastik Kulübü’nü tescil ettirmiştir. Böylece Beşiktaş, tescil edilen ilk Türk spor kulübü olmuştur.[13] Ancak o dönemde Osmanlı Devletinde herhangi bir Cemiyetler (dernekler) Yasası bulunmadığı için kulüp özel bir izinle tescil edilebilmiş ve bu tescil günümüzde hâlâ muğlaklığını korumaktadır.[14][15] Bahis olan Cemiyetler Yasası 1912’de meclisten geçmiştir. Bu nedenle Galatasaray ve Fenerbahçenin tescilleri ile ilgili böyle bir muğlaklık söz konusu değildir. Kulübün tescil edilmesinden sonra semtte yaşayan gençlerin de katılmasıyla beraber kulübün sporcu sayısı 150’ye yükselmiştir.[16] Daha sonra, Ihlamur’da bir evin alt kısmında yer alan kulüp merkezi de Akaretler’deki 49 numaralı binaya, sonradan ise 84 numaralı binaya taşınmıştır.[16] Bu binanın arkasında bulunan bahçe ise 600 altın harcanarak spor sahasına dönüştürülmüştür. Böylelikle kulüp, düzenli bir lokale, tesise ve sporculara sahip olmuştur.[8][13]
Kurucular
Beşiktaş Jimnastik Kulübü, büyük çoğunluğu Kafkasya, özellikle Çerkes kökenli olan[1][9] 22 kişi tarafından kurulmuştur.[17] Ahmet ve Mehmet Ali Fetgeri kardeşler, Batum bölgesinden göç etmiş bir soydan, Mehmet Şamil ve Hüseyin Bereket ise Dağıstanlı Şeyh Şamil’in soyundan gelmektedir.[9]
|
|
|
Renkleri ve arması




Uzun yıllardır yapılan araştırmalar ve çeşitli kaynaklardan toplanan bulgular neticesinde; bilindiği üzere Beşiktaş’ın ilk renklerinin kırmızı beyaz şeklinde olduğu, ancak Balkan Savaşı’nın kaybedilmesinden sonra şehit düşen, yaralanan veya esir edilen 340.000’den fazla askerin yasını tutmak amacıyla renklerin karartılıp siyah beyaz olarak değiştirildiği yazılmaktadır. Ancak Beşiktaş Yönetimi; 100. yılını anlatan belgesel için yaptığı çalışmalara dayanarak Beşiktaş’ın kırmızı rengi hiç kullanmadığını, kuruluşundan itibaren siyah beyaz renkleri kullandığını iddia etmektedir.[19] İlk zamanlar ferdî sporlar yapılması sebebiyle kulüp için herhangi bir forma rengine ihtiyaç duyulmamıştır. Fakat, kulübün sporcu sayısının gittikçe artması sebebiyle, Mehmet Şamil Bey kurucular heyetini toplamış ve okul zamanlarında kullandığı ve okulunun renklerini taşıyan bir rozeti heyete göstererek, buna benzer bir rozet yaptırılması gerektiği fikrini kabul ettirmiştir. Bu toplantıda kulübün renkleri de sonradan değiştirilmiş renklere sadık kalınarak siyah ve beyaz olarak belirlenmiştir.[19] [20] Beşiktaş’ın ilk rozetine, Fransız mektebinin rozetinden esinlenilerek miladi yıl olarak 1903, üst bölüme Eski Türkçe (Osmanlıca) بشكطاش (Beşiktaş) yazılırken, sağ tarafa ژ(j), sol tarafa da ق(k) harfleri koyulmuştur. Rozetin arka kısmında İstanbul’da yapıldığı yazmakta, iç kısmında ise rozeti yapan kişinin mührü bulunmaktadır. Rozetteki armada yer alan yıldız altı köşeli olarak tasarlanmıştır. 1908 yılındaki İkinci Meşrutiyet’e kadar altı köşeli bu yıldız kullanılmıştır. Bu rozet, İskender Yakak tarafından kulübün onursal başkanı Süleyman Seba’ya hediye edilmiştir.[19]
Beşiktaş’ın armasında yer alan ilk beyaz çizgi 1’i; 3 siyah çizgi 3’ü; ve ikinci beyaz çizgi de 1’i temsil etmektedir. Amblem 9 bölümden meydana gelmiştir. Yukarı kısımda yer alan dört numara yan yana yazıldığında, rumi takvimde kulübün kuruluş yılı olan 1903 sayısına denk gelen ١٣١٩(1319) sayısı ortaya çıkmaktadır.[19][21] Beşiktaş, ilk tescil edilen kulüp olması sebebiyle, armasında Türk bayrağını taşıma hakkı kazanmıştır.[22] Haziran 2013 tarihinde kulübün tüzüğünde yapılan değişiklikle birlikte,[23] kartal figürlü resmî bir arması daha olmuştur.[20]
Kara Kartal sembolü
19 Ocak 1941 tarihinde, Şeref Stadı’nda Beşiktaş’ın Süleymaniye takımıyla oynadığı bir maçta, Beşiktaş takımının hücum ettiği tribünde bulunan Mehmet Galin isminde bir taraftarın “Haydi Kara Kartallar, Hücum edin Kara Kartallar…” şeklinde tezahürat yapması ile var olmuştur.[24] Beşiktaş’ın maçta üstün oynaması ve art arda ataklar yapması da, taraftarların bu tezahüratı benimsemesini sağlamıştır. Beşiktaş o karşılaşmayı, Şeref Görkey’in voleyle attığı 3 gol, kaptan Hakkı Yeten, Şakir ve Şükrü’nün birer golüyle 6-0 galibiyetle bitirmiştir.[24] Bu maçtan sonra, Kara Kartal Beşiktaş’ın sembolü olarak kabul edilmiştir.[24]
Başkanlar
Kuruluşundan bugüne kadar Beşiktaş kulübünde başkanlık yapmış kişiler aşağıda gösterilmiştir.
Başkanlar
Başkanlık Sırasına Göre
- Beşiktaş Resmi Sitesindeki başkanlar
Sıra | Başkan | Görev aldığı yıllar |
---|---|---|
1. | Mehmet Şamil Şhaplı | 1903-08 |
2. | Şükrü Paşa | 1908-11 |
3. | Fuat Paşa | 1911-18 |
4. | Fuat Balkan | 1918-23, 1926-28, 1935-38 |
5. | Salih Bey | 1923-24 |
6. | Ahmet Fetgeri Aşeni | 1924-26, 1928-30 |
7. | Emin Şükrü Kunt | 1930-32 |
8. | Abdülkadir Ziya Karamürsel | 1932-35, 1938-39, 1941-42 |
9. | Yusuf Ziya Erdem | 1939-41 |
10. | Abdullah Ziya Kozanoğlu | 1942-50, 1952-55 |
11. | Ekrem Amaç | 1950 |
12. | Salih Fuat Keçeci | 1950-52 |
13. | Tahir Söğütlü | 1955-56 |
14. | Danyal Akbel | 1956-57 |
15. | Ferhat Nasır | 1957 |
16. | Nuri Togay | 1957-58, 1959-60, 1970 g |
17. | Enver Kaya | 1958 |
18. | Hakkı Yeten | 1960-63, 1964-66, 1967-68 |
19. | Selahattin Akel | 1963-64 |
20. | Hasan Salman | 1966-67 |
21. | Talat Asal | 1968-69 |
22. | Rüştü Erkuş | 1969-70 |
23. | Agasi Şen | 1970-71 |
24. | Himmet Ünlü | 1971-72 |
25. | Şekip Okçuoğlu | 1972-73 |
26. | Mehmet Üstünkaya | 1973-77, 1981-84 |
27. | Gazi Akınal | 1977-79- 1979-80 |
28. | Hüseyin Cevahiroğlu | 1979 |
29. | Rıza Kumruoğlu | 1980-81 |
30. | Süleyman Seba | 1984-2000 |
31. | Serdar Bilgili | 2000-04 |
32. | Yıldırım Demirören | 2004-12 |
33. | Fikret Orman | 2012-19 |
34. | Ahmet Nur Çebi | 2019-23 |
35. | Hasan Arat | 2023-24 |
36. | Serdal Adalı[25] | 2024-günümüz |
- Geçici Başkanlar listede yer almamaktadır.
Sıraya göre Beşiktaş geçici Başkanları
Sıra | Geçici başkanlar | Görev aldığı yıllar |
---|---|---|
1 | Yalçın Karadeniz g | 27 Şubat 2012 – 25 Mart 2012 |
2 | Hüseyin Yücel g | 29 Kasım 2024 – 29 Aralık 2024 |
- g = geçici Başkanlar
Sıraya göre Beşiktaş Fahri Başkanları
Sıra | Fahri başkanlar | Görev aldığı yıllar |
---|---|---|
1 | Recep Peker[26] | 1937 – 1938 |
Kongreler
Seçim | Tarih | Başkan | Aldığı Oy | İkinci Aday | Aldığı Oy | Üçüncü Aday | Aldığı Oy | Dördüncü Aday | Aldığı Oy | Toplam Oy |
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1960 BJK Olağan Kongresi | 17 Temmuz 1960 | Hakkı Yeten | 230 (%92,74) | Burhan Tanış | 18 (%7,26) | 248 | ||||
1962 BJK Olağan Kongresi | 3 Haziran 1962 | 138 (%51,49) | Selahattin Akel | 108 (%40,3) | Ferdi Sekban | 21 (%7,84) | 268 | |||
1963 BJK Olağanüstü Kongresi | 24 Kasım 1963 | Selahattin Akel | 251 (%98,82) | 254 | ||||||
1964 BJK Olağanüstü Kongresi | 8 Mart 1964 | Hakkı Yeten | 166 (%95,4) | 174 | ||||||
1965 BJK Olağan Kongresi | 14 Şubat 1965 | 179 (%75,85) | Hasan Salman | 51 (%21,61) | 236 | |||||
1966 BJK Olağanüstü Kongresi | 17 Temmuz 1966 | Hasan Salman | 86 (%78,18) | 110 | ||||||
1967 BJK Olağan Kongresi | 12 Şubat 1967 | Hakkı Yeten | 213 (%48,97) | Enver Abiral | 212 (%48,74) | 435 | ||||
1968 BJK Olağanüstü Kongresi | 28 Ocak 1968 | Talat Asal | 273 (%94,46) | 289 | ||||||
1969 BJK Olağan Kongresi | 9 Şubat 1969 | 177 (%66,79) | 265 | |||||||
1970 BJK Olağanüstü Kongresi | 29 Mart 1970 | Agasi Şen | 193 (%76,28) | 253 | ||||||
1971 BJK Olağanüstü Kongresi | 28 Mart 1971 | Himmet Ünlü | 179 (%96,76) | 185 | ||||||
1973 BJK Olağanüstü Kongresi | 14 Ocak 1973 | Mehmet Üstünkaya | 101 (%77,69) | Hasan Ulusel | 21 (%16,15) | 130 | ||||
1975 BJK Olağan Kongresi | 23 Mart 1975 | |||||||||
1977 BJK Olağan Kongresi | 27 Mart 1977 | Gazi Akınal | 266 (%90,17) | 295 | ||||||
1979 BJK Olağan Kongresi | 8 Nisan 1979 | 166 (%98,22) | 169 | |||||||
1979 BJK Olağanüstü Kongresi | 20 Mayıs 1979 | 198 (%80,82) | 245 | |||||||
1980 BJK Olağanüstü Kongresi | 15 Haziran 1980 | 146 (%90,68) | 161 | |||||||
1981 BJK Olağanüstü Kongresi | 28 Mart 1981 | Mehmet Üstünkaya | ||||||||
1984 BJK Olağan Kongresi | 1 Nisan 1984 | Süleyman Seba | 423 (%45,88) | Mehmet Üstünkaya | 338 (%36,66) | 922 | ||||
1986 BJK Olağan Kongresi | 23 Şubat 1986 | 700 (%100) | 700 | |||||||
1988 BJK Olağan Kongresi | 27 Mart 1988 | 707 (%97,25) | 727 | |||||||
1990 BJK Olağan Kongresi | 25 Mart 1990 | 1.074 (%92,83) | Mustafa Sarıyer | 33 (%2,85) | 1.157 | |||||
1992 BJK Olağan Kongresi | 29 Mart 1992 | 1.610 (%77,26) | Ali Balkaner | 470 (%22,55) | 2.084 | |||||
1994 BJK Olağan Kongresi | 21 Mart 1994 | 2.144 (%81,83) | Akın İlkin | 354 (%13,51) | 2.620 | |||||
1996 BJK Olağan Kongresi | 31 Mart 1996 | 1.657 (%97,36) | 1.702 | |||||||
1998 BJK Olağan Kongresi | 29 Mart 1998 | 2.532 (%62,15) | İhsan Kalkavan | 1.543 (%37,87) | 4.074 | |||||
2000 BJK Olağan Kongresi | 26 Mart 2000 | Serdar Bilgili | 2.549 (%40,98) | Hasan Arat | 2.327 (%37,41) | Nevzat Demir | 762 (%12,25) | Mehmet Kazancı | 452 (%7,27) | 6.220 |
2002 BJK Olağan Kongresi | 31 Mart 2002 | 4.078 (%55,39) | 3.285 (%44,61) | 7.363 | ||||||
2004 BJK Olağan Kongresi | 25 Ocak 2004 | 1.985 (%85,45) | 2.323 | |||||||
2004 BJK Olağanüstü Kongresi | 30 Mayıs 2004 | Yıldırım Demirören | 3.272 (%47,89) | Fikret Orman | 3.110 (%45,51) | Erol Kaynar | 218 (%3,19) | Affan Keçeci | 210 (%3,07) | 6.833 |
2007 BJK Olağan Kongresi | 28 Ocak 2007 | 2.491 (%85,19) | 2.924 | |||||||
2010 BJK Olağan Kongresi | 31 Ocak 2010 | 4.506 (%59,32) | Murat Aksu | 2.837 (%37,35) | 7.596 | |||||
2012 BJK Olağanüstü Kongresi | 25 Mart 2012 | Fikret Orman | 4.025 (%87,06) | Bülent Deriş | 368 (%7,96) | Nazmi Koca | 152 (%3,29) | 4.623 | ||
2013 BJK Olağan Kongresi | 16 Haziran 2013 | 3.663 (%64,65) | Serdal Adalı | 1.977 (%34,89) | 5.666 | |||||
2016 BJK Olağan Kongresi | 15 Mayıs 2016 | 3.658 (%89,5) | 4.087 | |||||||
2018 BJK Olağanüstü Kongresi | 16 Eylül 2018 | 1.911 (%96,96) | 1.971 | |||||||
2019 BJK Olağan Kongresi | 12 Mayıs 2019 | 2.882 (%58,83) | Hürser Tekinoktay | 2.882 (%178,23) | 4.899 | |||||
2019 BJK Olağanüstü Kongresi | 20 Ekim 2019 | Ahmet Nur Çebi | 5.009 (%57,95) | Serdal Adalı | 2.983 (%34,51) | Hürser Tekinoktay | 537 (%6,21) | 8.644 | ||
2022 BJK Olağan Kongresi | 29 Mayıs 2022 | 2.777 (%62,79) | Fuat Çimen | 1.190 (%26,9) | 4.423 | |||||
2023 BJK Olağanüstü Kongresi | 3 Aralık 2023 | Hasan Arat | 7.271 (%59,83) | Serdal Adalı | 4.557 (%37,5) | 12.152 | ||||
2024 BJK Olağanüstü Kongresi | 29 Aralık 2024 | Serdal Adalı | 8.901 (%70,99) | Hüseyin Yücel | 3.637 (%29,01) | 12.538 |
Divan Kurulu Başkanlar
Beşiktaş kulübünde divan kurulu başkanlığı yapmış kişiler aşağıda gösterilmiştir.
Sıra | Başkan | Görev aldığı yıllar |
---|---|---|
1. | Enver Balkan | 1960-62 |
2. | Enver Abiral | 1962-64 |
3. | Selahattin Akel | 1964-66 |
4. | Cahit Caka | 1966-68 |
5. | Şekip Okçuoğlu | 1968-74, 1976-82 |
6. | Rüştü Erkuş | 1974-76 |
7. | Turgay Atasü | 1982-84 |
8. | Ahmet Paftalı | 1984-94 |
9. | Sabri Alınak | 1994-96 |
10. | Oktay Çokyüksel | 1996-97 |
11. | Yılmaz Soysal | 1997-00 |
12. | Ferhan Dinçer | 2000 |
13. | Burhan Tanış | 2000 |
14. | Gazi Akınal | 2002-02 |
15. | Şeref Nasır | 2002-07 |
16. | Yalçın Karadeniz | 2007-17 |
17. | Tevfik Yamantürk | 2017-günümüz |
Futbol şubesi
Tarihçe
Kuruluşu ve ilk yılları
Türkiye’de kurulan kulüplerin hemen hepsi spor kulübü olarak kurulmuşken Beşiktaş ise bir jimnastik kulübü olarak faaliyetlerine başlamıştır.[27] Beşiktaş’ta futbol o dönemlerde bu spor dalına kötü gözle bakılması sebebiyle önemsenmemiştir. Beşiktaşlı sporcuların, Valideçeşme’den Taşkışla’daki bir yangının alevlerini fark edip o bölgeye gitmeleri sonucunda Beşiktaş futbolla tanışmış oldu. Yangının olduğu yerde futbol oynayan İngiliz gençlerini görüp seyretmeye başlayan sporculardan Katip Tevfik, önlerine düşen futbol topunu kaçırmıştır. Beşiktaşlı sporcular İngilizlerden kaçırdıkları bu topu Valideçeşme’de Refik Osman’ın evinin bahçesine saklamışlardır. Bu top, Beşiktaş kulübünün ilk futbol topu olmuştur.[8] Ancak bu olay tam anlamıyla Beşiktaş’ta futbolun başlamasına vesile olmamıştır. Beşiktaş’ta ilk futbol faaliyetleri, İkinci Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre sonra, 1911 yılının Ağustos ayında başlamıştır.[28][29] O yıllarda kulüp bünyesindeki atlet ve jimnastikçilerin futbola olan ilgileri artmış ve aralarında futbol maçları yapmaya başlamışlardır.[30] Beşiktaş’ın yakınlarında Valideçeşme ve Basiret adında iki farklı futbol takımı kurulmuştur. Valideçeşme takımının kurucusu ve başkanı olan Ahmet Şerafettin Bey, Beşiktaş semtinde kurulan bu farklı takımların tek bir çatı altında birleşmesini istemekteydi.[30] Bu sebeple, 1911 yılının Ağustos ayında kurduğu Valideçeşme kulübündeki futbolcularıyla birlikte Beşiktaş kulübüne katılmıştır. Daha sonra, Ahmet Şerafettin Bey’in girişimleriyle Basiret takımı da Beşiktaş’a dâhil olmuş ve böylece Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün futbol şubesi resmî olarak faaliyete başlamıştır.[30] Beşiktaş’ın ilk futbol takımı, Resul, Rıdvan, Behzat, Dr. Sabri, Kâzım, Sadi, Dr. Mehmet, Asım, Şeref, Dr. Ali ve Fahri’den oluşmuştur. Bu ilk takımın malzemeleri ise İpekçi İhsan adında bir sporsever tarafından karşılanmıştır.[8] Beşiktaş’ta yeni kurulan futbol dalı çok sevilmiş ve ikinci, üçüncü takımlar kurulmuştur. Ancak bu yeni dalın kulüpteki diğer dalların önüne geçmesi sebebiyle, kulüpte huzursuzluk çıkmıştır. Ahmet Şerafettin Bey bu huzursuzluk sebebiyle Beşiktaş’tan ayrılarak kendisiyle beraber gelen bazı futbolcularla birlikte Sebat Kulübü isminde yeni bir takım kurmuştur.[8] Bir süre sonra eski Beşiktaşlıların kurduğu bu kulüp, Beşiktaş ile karşılaşmış ve 3-2 galip gelmiştir. Bu maçın ardından Beşiktaşlı yöneticiler Ahmet Şerafettin Bey’i tekrar Beşiktaş’a dönmeye ikna etmişlerdir.[8] Beşiktaş’ın futbol faaliyetlerine başlamasından kısa bir süre sonra Balkan Savaşı ve ardından I. Dünya Savaşı’nın başlaması nedeniyle kulüp bünyesindeki sporcular orduya katılmışlardır. İlk önce Ahmet Şerafettin Bey yedek subay olarak Romanya’ya gitmiştir. Savaş döneminde Beşiktaş kadrosundan 8 oyuncu ölmüştür.[8] Bu dönemde kulüpteki spor faaliyetleri durma noktasına gelmiştir.[30] I. Dünya Savaşı’nın bitmesinin ardından, savaşta sağ kalan sporcular tekrar kulübe dönerek spor faaliyetlerine devam etmişlerdir. Ancak o dönem de İstanbul, yabancı kuvvetlerin hakimiyeti altında olduğundan birçok olumsuzluklar mevcuttu. Kulüp bir dönem Köyiçi’ndeki bir Rum kilisesinin karşısındaki binaya taşınmıştır. 1918 yılındaki Mondros Mütarekesi ile birlikte kulüp bir grup azınlık tarafından yağmalanmıştır. O güne kadar kazanılan birçok madalya ve şilt bu yağmalama sonucu kaybolmuştur.[8] Mütakere ile birlikte Romanya’daki görevinden dönen Ahmet Şerafettin Bey, durma noktasına gelen futbol faaliyetlerini tekrar güçlendirmeye başlamıştır.[31]
Profesyonellik öncesi (1911-1951)
1919 yılında Beşiktaş ve birkaç takım daha Cuma Ligi’ne katılmak için başvuruda bulunmuşlardır. Ancak Lig Tertip Komitesi tarafından lige katılma isteği kabul görmemiştir.[32] Bunun üzerine Ahmet Şerafettin Bey, Cuma Ligi’ne kabul edilmeyen diğer takımların idarecileriyle birlikte İstanbul Türk İdman Birliği Ligi isminde yeni bir lig kurmuştur.[33]
Beşiktaş, 10 takımın yer aldığı ligin ilk sezonunda, Hilal, Kumkapı, Altınörs ve Türkgücü takımlarıyla birlikte A grubunda yer almıştır.[32] B grubunda ise Darüşşafaka, Vefa, Üsküdar, Beylerbeyi ve Haliç takımları yer almıştır.[32] Beşiktaş, A grubunu 12 puanla lider bitirmiş ve B grubunu aynı puanla lider bitiren Darüşşafaka ile 23 Temmuz 1920 tarihinde final maçında karşı karşıya gelmiştir. Maçı 2-1 kazanan Beşiktaş, tarihindeki ilk şampiyonluğunu elde etmiştir.[34] Bir sonraki sezonda, 3 yeni takımın daha lige katılımıyla tek grupta 13 takım mücadele etmiştir. Beşiktaş, önceki sezon olduğu gibi bu sezonda da 12 puan toplamış ve ligi şampiyon olarak tamamlamıştır.[35][36][37]
Beşiktaş, 1920’de azınlık takımlardan oluşan Pazar Ligi’ne de ilk defa katılmıştır. Bu ligde yalnızca iki Türk takımı Beşiktaş ve İttihatspor vardı. İlk sezonda İttihatspor şampiyon olurken, Beşiktaş’ta ikinci olmuştur.[36] Sonraki sezon, İttihatspor kadrosundaki oyuncuları Galatasaray’a kaptırınca ligde başarı elde edememiştir. Beşiktaş ise 14 maçta 10 galibiyet 4 beraberlik elde ederek şampiyonluğa ulaşmıştır.[8][36][38] Türkiye’de düzenlenen ilk resmî lig olan İstanbul Futbol Ligi’nin ilk sezonuna Beşiktaş takımıda katılmıştır. Türkiye Futbol Şampiyonası’nda İstanbul bölgesini temsil edecek takımın belirlenmesi amacıyla 24 Temmuz 1924 tarihinde bir toplantı düzenlenmiştir. Toplantıya katılan 18 kulüp maçların eliminasyon sistemiyle, 31 Temmuz’da başlayıp, 17 Ağustos 1924’te bitirilmesine karar vererek fikstürü belirlemiştir. 22 Ağustos günü oynanan final maçında Galatasaray ile karşılaşan Beşiktaş, karşılaşmayı 2-0 kazanarak lig şampiyonu olmuştur.[39] Böylece ilk resmî İstanbul şampiyonluğunu Beşiktaş kazanmıştır.[8] Bu şampiyonluktan sonra, 1924 yılında Türkiye Futbol Şampiyonası’na katılma hakkı kazanmıştır. İlk maçında Eskişehir Demirspor’u 6-2 ile geçen Beşiktaş, ikinci maçta Harbiye’ye 2-0 yenilerek elenmiştir.[40] Beşiktaş, 1928-29, 1929-30 ve 1930-31 sezonlarında ligde 3. sırayı almıştır. 1933 yılında Beşiktaş’ın futbol şubesini kuran Ahmet Şerafettin Bey ölmüştür.[41] Çırağan Sarayı’nın bir bahçesi olan ve Beşiktaş tarafından Millî Emlak’tan kiralanan[42] ve daha sonra tamamlanarak 1933 yılında hizmete açılan Şeref Stadyumu’na Ahmet Şerafettin Bey’in ismi verilmiştir. Beşiktaş, on birinci İstanbul Futbol Ligi’nde sezonu şampiyon olarak tamamlamış ve uzun bir aradan sonra tekrar şampiyonluğa ulaşmıştır.[43] Bu şampiyonlukla birlikte 1934 yılında düzenlenen Türkiye Futbol Şampiyonası’na katılma hakkı kazanmıştır. Altay takımını 3-1 mağlup ederek tarihinde ilk kez Türkiye Futbol Şampiyonası’nı kazanmıştır.[40]
İstanbul Ligi’nin 12. kez düzenlendiğid 1935-36 sezonu Beşiktaş’ta iç karışıklıklarla başlamıştır. Bu dönemde kulüp içerisindeki iç çekişmeler sebebiyle dağılma noktasına gelen Beşiktaş takımı, eski başbakanlardan Recep Peker’in kulübe fahri başkan olmasıyla tekrar toparlanmıştır.[8] Sezonu ise şampiyon olan Fenerbahçe ve 2. Galatasaray’ın ardından 3. sırada tamamlayabilmiştir.[44] Beşiktaş, 1937-38 İstanbul Futbol Ligi’nin sonunda Güneş ve Fenerbahçe takımlarıyla birlikte ligi 24 puanla bitirmiştir. Bu dönemde acele ile toplanan Futbol Heyeti, ligde ilk kez atılan golün yenilen gole bölünmesi esasına dayanan averaj hesaplamasına başvurmuştur. Yapılan hesaplamada Güneş 4.25, Fenerbahçe 4 ve Beşiktaş ise 3.66’lık averaja sahip olunca lig şampiyonu Güneş takımı olmuştur. Ancak Beşiktaş bu karara itiraz ederek, 1934-35 sezonunda olduğu gibi şampiyonu belirlemek için maç oynatılmasını talep etmiştir. Ancak karar değişmemiş ve Güneş takımı şampiyon, Fenerbahçe 2. ve Beşiktaş ise 3. olarak ilân edilmiştir.[8][45] 1938-39 İstanbul Futbol Ligi’nde, bir önceki sezonun şampiyonu Güneş takımı dağılmaya yüz tutmuş ve maçlara çıkamamıştır. 10 takım arasında çift devreli lig usulüne göre oynanan ligi Beşiktaş namağlup olarak şampiyon bitirmiş ve 3. kez lig şampiyonluğunu kazanmıştır.[8] Elde edilen bu şampiyonlukla birlikte, 1939-40, 1940-41, 1941-42 ve 1942-43 sezonlarında da şampiyon olan Beşiktaş, üst üste 5 kez ligi kazanmıştır. 1943-44 sezonunda şampiyonluğu Fenerbahçe’ye kaptırdıktan sonra 1944-45 ve 1945-46 sezonlarında da ligi kazanan siyah beyazlı takım, 8 yılda 7 kez şampiyon olma başarısı göstermiştir.[45] 1949-50 ve 1950-51 sezonlarını da şampiyon olarak tamamlayan Beşiktaş, böylece profesyonelliğin kabulünden önce oynanan ligin son şampiyonu olmuştur.[8][46] Ayrıca 1937 yılından itibaren Ankara, İstanbul ve İzmir liglerinde mücadele eden takımların katılımıyla organize edilmeye başlanan Millî Küme’de 1941, 1944 ve 1947 yıllarında,[47] Başbakanlık Kupası’nda da 1944 ve 1947 yıllarında şampiyon olmuştur.[48]
Profesyonelliğin kabulü ve sonrası (1951-günümüz)
24 Eylül 1951 tarihinde Futbol Profesyonel Talimnamesinin yürürlüğe girmesiyle birlikte futbol resmî olarak profesyonelleşmiş ve 1952 yılında Türkiye’nin ilk profesyonel ligi olan İstanbul Profesyonel Ligi kurulmuştur.[49] 1952’de düzenlenen ilk profesyonel lig, 8 takımın katılımıyla çift devreli lig usulüne göre oynanmış ve Beşiktaş oynadığı 14 karşılaşmada yenilgi almadan ilk profesyonel ligin şampiyonu olmuştur.[38][50] Bu şampiyonluktan sonra 1953-54[50] ve 1955-56[50] sezonlarında da şampiyonluğa ulaşmıştır. Ayrıca Türkiye Futbol Federasyonu tarafından Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılacak takımı belirlemek amacıyla 1956-57 ve 1957-58 sezonlarında Federasyon Kupası ismiyle düzenlenen organizasyonda da şampiyon olmuştur. Böylece Beşiktaş takımı, 1958-59 Şampiyon Kulüpler Kupası ile beraber ilk kez Avrupa’da mücadele etmiştir.e Beşiktaş, 8 kez organize edilen İstanbul Profesyonel Futbol Ligi’nde, toplam 2 kez şampiyon olmuştur. 1959 yılında, Millî Lig isminde kırmızı ve beyaz olmak üzere iki gruba ayrılan yeni bir lig kurulmuştur.[51] Beşiktaş, ilk sezonda 8 takımın yer aldığı beyaz grupta mücadele etmiş ve ligi 2. sırada tamamlamıştır.[52] Beşiktaş, ligdeki 3.şampiyonluğunu 1959-60 sezonunda elde etmiştir. 20 takımın mücadele ettiği ligde, Beşiktaş 5 puan farkla şampiyon olmuştur.[53] Siyah beyazlılar, 5 sene sonra 1965-66 sezonunda Türkiye 1. Futbol Ligi’nde Yugoslav teknik direktör Ljubiša Spajić yönetiminde 4. kez şampiyon olmuştur.[54] Bir sonraki sezonda aynı teknik direktörler ligde şampiyonluğa ulaşan Beşiktaş,[55] 14 sezon boyunca şampiyon olamamıştır. Beşiktaş, Spajić yönetiminde 1967 Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda, Altay’ı 1-0 mağlup ederek ilk kez şampiyon olmuştur.[56] 1962-63 sezonundan itibaren düzenlenmeye başlanan Türkiye Kupası’nda da, 1974-75 sezonunda iki maç üzerinden oynanan final maçında Trabzonspor’u toplamda 3-0 mağlup ederek ilk kez şampiyon olmuştur.[57][58] 1981-82 sezonunda Yugoslav teknik direktör Đorđe Milić yönetiminde 6. kez lig şampiyonluğunu kazanmıştır.[59] 1985-86 sezonunda Bosnalı teknik direktör Branko Stanković yönetiminde, ligi Galatasaray ile birlikte 56 puanda bitirmiştir. Siyah beyazlılar averajla ile ligde 7. kez şampiyon olmuştur.[38] Beşiktaş İngiliz teknik direktör Gordon Milne yönetiminde, Türkiye Kupası’nın 1988-89 sezonunda Fenerbahçe’yi iki maç sonucunda 3-1 mağlup ederek 2. kez şampiyon olmuştur.[60] 1989 Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda da yine Fenerbahçe’yi 1-0 mağlup ederek 4. kez şampiyonluğa ulaşmıştır.[61] 90’lı yıllar Beşiktaş’ın ligde en fazla şampiyonluk yaşadığı yıl olmuştur. Beşiktaşlılar tarafından efsane olarak kabul edilen[62][63][64] Metin Tekin, Ali Gültiken ve Feyyaz Uçar’dan oluşan ileri üçlü de bu yıllarda ünlenmiştir. Beşiktaş 1989-90 sezonunda, ligin 6. haftasında karşılaştığı Adana Demirspor’u Metin, Ali ve Feyyaz’ın golleriyle 10-0 yenerek Türkiye Ligi’nin en farklı galibiyet rekorunu kırmıştır.[65][66] Beşiktaş aynı sezonda ligde 8. şampiyonluğuna ulaşırken, Türkiye Kupası’nda da finalde Trabzonspor’u 2-0 mağlup ederek 3. kez şampiyon olmuştur.[67] Beşiktaşlı Feyyaz Uçar ise 28 gol ile ligde en çok gol atan futbolcu olmuştur.[68] 1990-91 sezonunda da Milne yönetiminde ligi şampiyon olarak tamamlayan Beşiktaş, bir sonraki sezon ise oynadığı toplam 30 maçta yenilgi almadan şampiyonluğa ulaşmış ve Türkiye 1. Ligi‘nde namağlup şampiyon olan ilk takım olmuştur.[69][70] İngiliz teknik direktör Milne, Beşiktaş’ta görev yaptığı 1987-1994 yılları arasında toplam 12 kupa kazanmıştır.[71] Beşiktaş, 1993-94 sezonunda Alman teknik direktör Christoph Daum yönetiminde 4. kez Türkiye Kupası şampiyonu olmuştur.[72] Ayrıca 1994-95 sezonunda ligde de 11. şampiyonluğunu elde ederken,[73] 1994 Cumhurbaşkanlığı Kupası’nda da Galatasaray’ı 3-1 mağlup ederek 6. kez şampiyon olmuştur.[74] 2002 yılında Rumen Mircea Lucescu’nun Beşiktaş’ın teknik direktörlüğüne gelmesinden sonra, Beşiktaş 2002-03 sezonunda ligdeki 12. şampiyonluğunu elde etmiştir.[75] Daha sonra Fransız Jean Tigana Beşiktaş’ın yeni teknik direktörü olmuştur. Beşiktaş, Tigana yönetiminde ligde şampiyon olamazken, 2006 Türkiye Süper Kupası’nda Galatasaray’ı 1-0 mağlup ederek 8. kez şampiyon olmuştur.[76] 2005-06 ve 2006-07 sezonlarında Türkiye Kupası’nda üst üste iki kez şampiyonluğa ulaşmıştır.[77] 2008 yılında teknik direktörlüğe Mustafa Denizli getirilmiştir. Onun yönetiminde, 2008-09 sezonunda Beşiktaş Süper Lig’deki 13. şampiyonluğunu kazanmıştır.[78] Ayrıca 2008-09 Türkiye Kupası’nda da şampiyon olmuştur.[79] Beşiktaş, Tayfur Havutçu yönetiminde 2010-11 Türkiye Kupası’nda da şampiyonluğa ulaşarak, Türkiye Kupası’nı toplamda 9. kez müzesine götürmüştür.[80] Beşiktaş 2011 yılındaki şike davasında, 2 maç sonucunu etkilemek suçundan, dönemin Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Serdal Adalı, teknik direktör Tayfur Havutçu ve Futbol A Takımı Güvenlik Müdürü Ahmet Ateş ise 11 Mayıs 2011 günü oynanan Beşiktaş – İBB maçının sonucunu etkilemekten dolayı Profesyonel Futbol Disiplin Kuruluna sevk edilmiştir. Fakat herhangi bir ceza almamışlardır.[81] Beşiktaş, 2013 yılında ise Avrupa Ligi’ne katılım hakkı elde etmiştir. Ancak UEFA şike soruşturmasında adının geçmesi sebebiyle Beşiktaş’ı 1 sezonluğuna UEFA turnuvalarından men etmiştir. Bu kararın ardından Beşiktaş, Uluslararası Spor Tahkim Mahkemesi’ne (CAS) başvurmuştur.[82] CAS, 18 Temmuz 2013 tarihinde UEFA’nın verdiği kararın yürütmesini durdurmuş ve Beşiktaş’ın CAS’taki yargılama bitene kadar turnuvalarda oynamasını kararlaştırmıştır.[83] CAS, 30 Ağustos 2013 tarihinde aldığı karar ile Beşiktaş’ın itirazını reddederek; UEFA Temyiz Kurulunun verdiği cezaları onamıştır.[84] Bu kararın ardından Beşiktaş’ın yerine, play-off turunda elediği Tromsø takımı gruplara alınmıştır.[84] Şike soruşturması kapsamında yapılan II. dalga operasyonundan sonra, Beşiktaş Futbol Komitesi Başkanı Serdal Adalı ve Beşiktaş Teknik Direktörü Tayfur Havutçu 1 yıl 3 ay hapis cezası alsalar da[85] daha sonra yapılan tekrar yargılamalarda bu cezalar haksız bulunarak ikisi de diğer tüm sanıklarla birlikte beraat etmişlerdir.[86] 29 Mayıs 2022 tarihinde gerçekleşen olağan seçimli genel kurul toplantısında mevcut başkan Ahmet Nur Çebi ve Fuat Çimen Beşiktaşın başkanı olmak için yarıştı. 4 bin 523 oyun kullanıldığı seçimde, 3 bin 965 oy geçerli oyun 2 bin 777’ini alan Ahmet Nur Çebi tekrar başkanlığa seçildi. Fuat Çimen oyların bin 190’ını aldı. Çebi’nin yönetim kurulun asıl listesinde Engin Baltacı, Emre Kocadağ, Mehtap Mutluşan Ferah, Celal Aral, Serhan Çetinsaya, Murat Kılıç, Umut Tahir Güneş ve Ali Bayrak yer alırken, yedek üyeler ise Bilgihan Cenk Sürmen, İbrahim Kemal, Barış Dillioğlu, Seyit Ateş, Umut Şenol, Melih Arslan olduğu açıklandı.[87]
Kupa Başarıları
Lig | Ş | 2 | Şampiyonluk yılları | İkincilik yılları | |
---|---|---|---|---|---|
Türkiye Şampiyonluğu | Süper Lig | 14 | 14 | 1960, 1966, 1967, 1982, 1986, 1990, 1991, 1992, 1995, 2003, 2009, 2016, 2017, 2021 | 1959, 1963, 1964, 1965, 1974, 1985, 1987, 1988, 1989, 1993, 1997, 1999, 2000, 2007 |
Federasyon Kupası | 2 | 1957 [*], 1958 [*] | |||
Millî Küme | 3 | 3 | 1941, 1944, 1947 | 1938, 1945, 1946 | |
Türkiye Futbol Şampiyonası | 2 | 2 | 1934, 1951 | 1941, 1946 | |
Toplam | 21 | 19 | |||
Türkiye Kupası (1980-1992 yılları Federasyon Kupası) |
Türkiye Kupası | 11 | 6 | 1975, 1989, 1990, 1994, 1998, 2006, 2007, 2009, 2011, 2021, 2024 | 1966, 1977, 1984, 1993, 1999, 2002 |
Türkiye Süper Kupası (1966-1980 yılları Cumhurbaşkanlığı Kupası)(1981-1982 yılları Devlet Başkanlığı Kupası)(2000 yılında Atatürk Kupası) |
Süper Kupa | 10 | 12 | 1967, 1974, 1986, 1989, 1992, 1994, 1998, 2006, 2021, 2024 | 1966, 1975, 1977, 1982, 1990, 1991, 1993, 1995, 2007, 2009, |
Atatürk Kupası | 1 | 2000 | |||
Toplam | 11 | 12 | |||
Türkiye Başbakanlık Kupası | Başbakanlık Kupası | 6 | 2 | 1944, 1947, 1974, 1977, 1988, 1997 | 1987, 1996 |
Türkiye Lig Kupası | Lig Kupası | 4 | 2 | 1966, 1968, 1969, 1970 | 1965, 1967 |
İstanbul Ligi | İstanbul Türk Ligi | 2 | 1920, 1921 | ||
İstanbul Ligi | 11 | 6 | 1924, 1934, 1939, 1940, 1941, 1942, 1943, 1945, 1946, 1950, 1951 | 1933, 1944, 1948, 1949, 1953, 1955 | |
İstanbul Pro Lig | 2 | 2 | 1952, 1954 | 1953, 1955 | |
Pazar Ligi | 1 | 1 | 1922 | 1921 | |
Toplam | 16 | 9 | |||
Alt Toplam | 69 | 50 |
[*] Türkiye Futbol Federasyonu Tahkim Kurulunun 09.05.2002 tarih, 2002/52E ve 2002/68K sayılı kararı gereğince, 1956-57 ve 1957-58 sezonlarında Federasyon Kupası’nı kazanan Beşiktaş’ın Süper Lig şampiyonu olduğuna ve bu şampiyonlukların yıldız kriterine dahil edileceğine karar verildi.[88][89] Bu karar sebebiyle ligde elde edilen şampiyonluk sayısı, lig sezonu sayısından iki fazladır.
Avrupa Kupaları
Beşiktaş, Federasyon Kupası (Türkiye) şampiyonu olarak Türkiye’yi Şampiyon Kulüpler Kupası’nda temsil etme hakkı kazanmıştır. Ancak o dönemde Türkiye Futbol Federasyonu’nun Beşiktaş’ın ismini UEFA’ya geç bildirmesi sebebiyle Avrupa kupalarına katılım hakkını yitirmiştir.[90] Federasyon Kupası (Türkiye)’nda da şampiyonluğa ulaşan Beşiktaş, bir kez daha 1958-59 Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılım hakkını kazanmıştır. 3 Temmuz 1958 tarihinde çekilen kurada Yunan takımı Olympiakos ile eşleşmiştir. Ancak çıkan diplomatik sorunlar sebebiyle Olympiakos takımı turnuvadan çekilince; Beşiktaş ilk Avrupa kupası maçını oynamadan hükmen galip olarak tamamlayarak bir üst tura yükselmiştir.[91] Daha sonra ilk turda İspanyol takımlarından Real Madrid ile eşleşen Beşiktaş, ilk maçta deplasmanda 2-0 yenilmiştir. Bu maçın rövanşında ise rakibiyle 1-1 berabere kalarak elenmiştir. Avrupa kupaları tarihinde Beşiktaş’ın ilk golü de bu maçta Kaya Köstepen’den gelmiştir.[92] Beşiktaş Avrupa kupalarında en farklı galibiyetini, 3 Ekim 2002 tarihinde 2002-03 UEFA Kupası rövanş maçında Sarajevo takımına karşı 5-0’lık skorla elde etmiştir. En farklı mağlubiyetini ise 6 Kasım 2007 tarihinde 2007-08 Şampiyonlar Ligi grup maçında Liverpool’a karşı 8-0’lık skorla almıştır. İbrahim Üzülmez 63 kez ile UEFA turnuvalarında Beşiktaş formasıyla en fazla maça çıkan futbolcudur. Oktay Derelioğlu ise Beşiktaş formasıyla attığı toplam 14 gol ile Beşiktaş’ın Avrupa kupalarında en çok gol atan oyuncusudur.[90]
Altyapı ve diğer takımlar
Beşiktaş A2 takımı, Beşiktaş’ı A2 Ligi’nde temsil eden ve A takımdan bir önceki seviyedeki futbol takımıdır. Takım kadrosunda 23 yaşında ve büyük kaleci dahil 3 futbolcu bulunur. Ayrıca en az üç yıldır Türkiye’de bulunan 23 yaş altındaki yabancı futbolcuları da kadrosunda bulundurabilmektedir. Beşiktaş A2 takımı daha önce 1999-2000 ve 2002-03 sezonlarında A2 Ligi’nde şampiyonluğa ulaşmıştır.[93] Bunun yanında Beşiktaş U-19 Akademi, Beşiktaş U-17 Akademi, Beşiktaş U-16 Akademi, Beşiktaş U-15 Akademi, Beşiktaş U-14 Akademi, Beşiktaş U-13 Minik, Beşiktaş U-12 ve Beşiktaş Kız takımları Beşiktaş’ın özkaynak düzeninde yer alan diğer takımlardır.[94] Beşiktaş’ın TFF Plaj Futbolu Ligi’nde mücadele eden bir plaj futbolu takımı mevcuttur. 2012 yılında kurulan plaj futbolu takımı, aynı yıl ligi şampiyon olarak tamamlamıştır.[95][96] 2014-15 sezonundan itibaren ise Beşiktaş (kadın futbol takımı) kurulmuş ve Bayanlar 3. Ligi’nde mücadele etmeye başlamıştır. Beşiktaş, 2013 yılının Aralık ayında Dikilitaşspor ve Sefaköy Kartalspor ile pilot kulüp anlaşması imzalamıştır.[97] Ayrıca Beşiktaş 2014 yılında Belçika takımlarından KSV Roeselare ile pilot kulüp olarak anlaşmıştır.[98][99] Beşiktaş’ın Adana, Ankara, Antalya, Balıkesir, Batman, Bursa, Çanakkale, Diyarbakır, Elazığ, İstanbul, İzmir, Kahramanmaraş, Kayseri, Kocaeli, Konya, Mardin, Malatya, Mersin, Muğla, Muş, Rize, Sakarya, Siirt, Şanlıurfa, Tunceli, Tekirdağ ve Van’da futbol okulları bulunmaktadır. Yurt dışında ise Almanya, Avustralya, Azerbaycan, Hollanda, Kırgızistan ve Moğolistan’da futbol okulları mevcuttur.[100]
Basketbol şubesi
Beşiktaş’ın basketbol şubesi 1933 yılında kurulmuştur.[101] Erkek basketbol takımı faaliyetlerine 1933 yılında başlarken, kadın basketbol takımı ise 1966 yılında kurulmuştur. Her iki takım da maçlarını BJK Akatlar Arena’da oynamaktadır. Erkek basketbol takımı Türkiye Basketbol Ligi’nde, Kadın Basketbol Takımı ise Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nde mücadele etmektedir. Kulübün basketbol şubesi bünyesinde, Beşiktaş Genç Kız, Beşiktaş Genç Erkek, Beşiktaş Küçük Erkek, Beşiktaş Küçük Kız, Beşiktaş Yıldız Erkek, Beşiktaş Yıldız Kız ve Beşiktaş Minik Erkek takımları faaliyet göstermektedir.[102] Bunlar dışında İstanbul’un çeşitli semtlerinde ve Muğla’nın Bodrum ilçesinde basketbol okulları bulunmaktadır.[103]
Erkekler
Beşiktaş erkek basketbol takımı 1933 yılında kurulmuştur.[101] Kurulduktan sonraki ilk maçını Galatasaray’a karşı 10 Mart 1933 tarihinde oynamış ve karşılaşmayı 27-28 kaybetmiştir.[104][105] 1936 yılında düzenlenen Berlin Olimpiyatları’ndan sonra basketbol takımının dağılması sebebiyle şube faaliyetlerine 1940 yılına kadar ara verilmiştir.[105] 1940’ta Yahudi takımı Barkhoba’nın faaliyetlerine son vermesi ve bu takımda bulunan oyuncuların Beşiktaş bünyesine geçmesiyle beraber Beşiktaş Erkek Basketbol takımı ikinci kez kurulmuş oldu.[106] 1949 yılına kadar Beşiktaş’a oyuncu desteği veren Yüksek Denizcilik Okulu’nun yöneticilerinin ilgisizliği sebebiyle oyuncu desteğinin sona ermesiyle birlikte basketbol takımı büyük güç kaybetmiş ve 1950-1955 yılları arasında basketbol takımının faaliyetleri durma noktasına gelmiştir.[107] 1955-56 sezonunda basketbol takımı tekrar kurulmuş ve İstanbul 2. Küme’de şampiyon olarak 1. Küme’ye yükselmiştir.[107] 16 Mart 1957 tarihinde Beşiktaş’ın Karagücü ile oynadığı ve 110-46 kazandığı maçta, Beşiktaş kaptanı Hüdai Budanur takımının bütün sayılarını (110 sayı) atarak, bir devrede en çok sayı atan oyuncu ve bir maçta en çok sayı atan oyuncu olmuştur.g[107][108][109]
Yeni lig ve sonrası
1966-67’de Deplasmanlı Basketbol Ligi kurulmuştur. Ancak Beşiktaş, statü gereği bir önceki sezonun klasmanlarına göre ilk önce İstanbul Ligi’nde oynamak zorunda kalmış ve yeni kurulan bu ligin ilk sezonunda mücadele edememiştir.[110] Daha sonra İstanbul Basketbol Ligi’nde şampiyonluğa ulaşan Beşiktaş, 1967-68 sezonunda Türkiye Ligi’nde oynama hakkı kazanmıştır.[110][111] Beşiktaş ligde mücadele etmeye başladığı 1967 ile 1977 yılları arasındaki 10 yıllık sürede, Türkiye Basketbol Ligi’nde üç defa 2. olurken, Türkiye Kupası’nda da 2 defa final oynamıştır.[110] 1974-75 sezonunda ise Türkiye Basketbol Ligi’nde ilk defa şampiyon olmuştur.[110] Beşiktaş, 1987-88 sezonunda Türkiye Basketbol Ligi’nde son sıradaki Hilalspor ile ligi aynı puanda 11. sırada bitirerek 20 sene aranın ardından 2. Lig’e düşmüştür.[112] Beşiktaş, müteakip sezon 2. Lig’i şampiyon olarak tamamlamış ve Türkiye Basketbol Ligi’ne terfi etmiştir.[113] Beşiktaş basketbol takımı 1996-97 sezonunda (play-out sonucunda) bir kez daha küme düşmüşse de,[114] maddi nedenlerle 1. Lige yükselme hakkından feragat eden Samo Yıldırımspor’un yerine yeninden ligde kaldı[115]
2011-12 sezonu takım tarihinin en başarılı sezonu oldu. Beşiktaş, NBA’de yaşanan lokavt sebebiyle New Jersey Nets takımının oyuncusu Deron Williams’ı lokavt sonuna kadar transfer etmiştir.[116] Türkiye Kupası’nın 2011-2012 sezonunda tarihinde 4. kez mücadele ettiği finalde Banvit’i mağlup ederek tarihinde ilk kez Türkiye Kupası’nda şampiyon olmuştur.[117] 2011-12 ULEB Eurocup eleme turunda Belfius Mons-Hainaut takımına elenerek yoluna EuroChallenge’da devam etmiştir.[118] Organizasyonda finale yükselen Beşiktaş, Fransız takımı Elan Chalon ile karşılaştı ve maçı 91-86 kazanarak şampiyon olmuştur. Böylece erkek basketbolunda ilk defa bir Avrupa kupası şampiyonluğunu elde etmiştir.[119][120] Ligde ise 2011-12 sezonunda normal sezonu 4. sırada bitiren Beşiktaş,[121] play-off çeyrek finalinde Fenerbahçe ile eşleşmiştir.[122] Seriyi 2-0 kazanan siyah beyazlılar yarı finalde Galatasaray’ın rakibi olmuştur. Yarı final serisini 3-1 kazanan Beşiktaş finale yükselmiştir.[123] Final serisinde Anadolu Efes’i 4-2 mağlup eden Beşiktaş, 37 yıl aradan sonra 2. kez Türkiye Basketbol Ligi’nde şampiyonluğa ulaşmıştır.[124] Beşiktaş 2011-12 sezonunda, mücadele ettiği organizasyonların hepsinde de şampiyonluğa ulaşmıştır.[125]
Kadınlar

Beşiktaş Kadın Basketbol Takımı 1956 yılında kurulmuştur. Mücadele ettiği ilk sezonda Fenerbahçe’nin ardından İstanbul ve Türkiye ikincisi olmuştur.[126] Ancak takım 1967-68 sezonunda tekrar kurulana dek faaliyetlerini durdurmuştur. Beşiktaş, 1955 ile 1980 yılları arasında düzenlenen İstanbul Kadınlar Basketbol Ligi’nde, 1969-70, 1970-71, 1971-72, 1972-73, 1973-74, 1974-75 sezonlarında art arda 6 defa ve 1976-77 ile 1979-80 sezonlarında da 2 defa olmak üzere toplam 8 defa şampiyon olmuştur.[127] Beşiktaş, Kadınlar Basketbol Süper Ligi’nde 1983-84 ve 1984-85 sezonlarında şampiyon olmuştur. Bu iki şampiyonluktan 20 yıl sonra 2004-05 sezonunda ligde 3. kez şampiyonluğa ulaşmıştır.[127][128]
Voleybol şubesi
Beşiktaş’ın erkek voleybol takımı 1923, kadın voleybol takımı ise (kalıcı olarak) 1960 yılında kurulmuş olup, 2019-20 sezonundan beri sadece kadın voleybol takımı mücadelesini sürdürmektedir. Kadın takımı Türkiye Bayanlar Voleybol Ligi’nde mücadele etmekte olup, iç saha maçlarını BJK Akatlar Arena’da oynamaktadır. Bunun yanında kulübün voleybol şubesi bünyesinde genç kız, yıldız kız ve küçük kız takımları da faaliyet göstermektedir.[129] İstanbul’un Ataşehir, Beşiktaş, Beykoz ve Kadıköy ilçelerinde de voleybol okulu bulunmaktadır.[130]
Erkekler
Erkek takımı, Türkiye’de 1921 ile 1970 yılları arasında düzenlenen İstanbul Erkekler Voleybol Ligi’ni 1926 yılında kazanma başarısı göstermiştir. 1984 yılında ise Federasyon Kupası’nda şampiyonluğa ulaşmıştır. Beşiktaş yönetimi 2012 yılında mali kriz nedeniyle erkek voleybol takımının faaliyetlerini durdurma kararı almıştır.[131] 2013-14 sezonunda ise Türkiye Erkekler Voleybol İkinci Ligi’e katılarak faaliyetlerine tekrar başlayan takım, 2014-15 sezonunda tekrar Türkiye Erkekler Voleybol Ligi’nde mücadele etme hakkını elde ettiyse de,[132] Beşiktaş yönetimi 3 Temmuz 2019’da erkek takımının faaliyetlerini tamamen durdurmuştur.[133]
Kadınlar
Beşiktaş (kadın voleybol takımı), Tülin Uygur’un girişimleriyle 1960 yılında kurulmuştur.[134] 1960-61 sezonunda ilk kez İstanbul Bayanlar Voleybol Ligi’nde mücadele etmiştir. 19-25 Nisan 1965 tarihlerinde Manisa’da organize edilen Türkiye Bayanlar Voleybol Şampiyonası’nda kulübün voleybol tarihindeki tek Türkiye şampiyonluğunu elde etmiştir.[135] 1970’lerin ortalarına doğru kadın takımının spor faaliyetleri durmuştur. 1986 yılında tekrar kurulan takım, 1992-93 sezonunda ilk kez Türkiye Bayanlar Voleybol Ligi’ne yükselmiştir. 1998 yılında Avrupa Bayanlar CEV Kupası’nda final four oynayan takım turnuvayı 4. olarak tamamlamıştır.[136] 1999-00 sezonunda ligi üçüncü sırada bitiren takım, 2000-01 sezonunda Avrupa Bayanlar CEV Challenge Kupası’nda final four oynamış ve turnuvada 4.lüğü elde etmiştir.[136][137] 2003-04 sezonunda ligde 2.liği elde eden takım, bir sonraki sezon Avrupa Bayanlar Voleybol Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkını kazanmıştır. 2008[138][139] ve 2009 Balkan Kupası’nda[140][141] üst üste 2 kez şampiyon olurken, organizasyonu 2013 senesinde bir kez daha müzesine götürme başarısı göstermiştir.[142] Beşiktaş, 2013-14 sezonunda Avrupa Bayanlar CEV Challenge Kupası’nda finale yükselmiştir. Finalde Zareçye Odintsovo takımı ile karşılaşan siyah beyazlı takım, ilk maçı deplasmanda 3-2 kaybetmiştir.[143] Rövanş mücadelesinde de rakibine 3-1 yenilmiş ve turnuvayı 2. olarak tamamlamıştır.[144] Kosova’nın Gjilan kentinde bulunan Bashkim Selishta-Petriti’de oynanan mücadelede finaldeki rakibi CSM Lugoj’u 25-13, 25-19 ve 25-19′luk setlerle 3-0 mağlup eden Beşiktaş, Balkan Kupası’nı 2018’de kazanarak toplamda 4. kez şampiyon olmuştur.
Hentbol şubesi
Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı
Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı, Beşiktaş’ı Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi’nde temsil eden hentbol takımıdır. İç saha maçlarını Süleyman Seba Spor Salonu’nda oynamaktadır. Beşiktaş’ta Murat Ersin ve Fırat Drashan girişimleriyle 1978 yılında hentbol şubesi kurulmuş ve Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı, Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi’nde 1980-81 ve 1981-82 sezonlarında olmak üzere üst üste 2 kez şampiyon olmuştur.[145] GSGM Kupası’nı 1980 ve 1981 yıllarında üst üste 2 defa kazanan Beşiktaş, 1985 yılında Deplasmanlı Lige Terfi Grubu Birincisi olmuş ve 1988’de Türkiye Kupası’nı finalde Çankaya Belediyesi’ne kaybetmiştir. 2008-09 sezonunda Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi ve Türkiye Kupası’nda şampiyonluğa ulaşarak sezonu çifte kupayla kapatmıştır.[146] Avrupa’da ise EHF Challenge Kupası’nda yarı finalde karşılaştığı UCM Sport Resita takımına elenmiştir.[147] 2010-11 sezonunda ilk kez düzenlenmeye başlanan Süper Kupa’yı kazanarak organizasyonun ilk şampiyonu olmuştur. Aynı sezonda Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi ve Türkiye Kupası’nda da şampiyonluğa ulaşmıştır.[146] Bir sonraki sezonda da Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi’nde[148] ve Türkiye Kupası’nda şampiyon olan[149] Beşiktaş sezonu 2 kupayla tamamlamıştır.[146] 2012 yılına Süper Kupa’yı kazanarak başlayan Beşiktaş, 2012-13 sezonunda ligde de şampiyon olmuştur.[150][151] Beşiktaş Türkiye Erkekler Hentbol Süper Ligi’nde toplam da 10 kez ve Hentbol Erkekler Türkiye Kupası’nda ise toplamda 9 kez ile en çok şampiyon olan takım konumundadır. Ayrıca ligde 2008-09, 2009-10, 2010-11, 2011-12, 2012-13 ve 2013-14, 2014-2015 sezonlarında elde ettiği 7 şampiyonlukla birlikte, üst üste en çok şampiyon olan takım unvanını kazanmıştır.[145][146]
Başarılar
Konu hakkında ayrıntılı bilgi için Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı sezonları listesi maddesine bakınız.
- BJK Hentbol takımı (51 Kupa)
Hentbol Süper Ligi (17): 1980, 1981, 2005, 2007, 2009, 2010, 2011, 2012, 2013, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019,2022,2024 (2020 Yılında pandemi nedeniyle şampiyon belirlenmemiştir.)
Hentbol Türkiye Kupası (16): 1999, 2001, 2005, 2006, 2009, 2010, 2011, 2012, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019, 2023,2024/ Finalist (2): 1988, 2007
Hentbol Süper Kupa (18): 1980, 1981,1996, 1997, 2005, 2006, 2007, 2008, 2010, 2012, 2014, 2015, 2016, 2017, 2018, 2019,2023 / 2024 Finalist (1): 2013
- Federasyon Kupası (1) : 1989
Türkiye Gruplar (2): 1980, 1981
EHF Challenge Cup Yarı final (1): 2009[154] Çeyrek final (1): 2003[155]
Engelli sporları
BJK Bedensel Engelliler Spor Şubesi, 1 Ağustos 2003 tarihinde Beşiktaş Onursal Başkanı Süleyman Seba’nın girişimleriyle kurulmuştur. Engelliler Şubesi’nde, günümüzde sadece basketbol branşında aktif faaliyet gösteren kulüp, daha önce atıcılık ve bilek güreşi branşlarında da faaliyet göstermiştir.[156]

Tekerlekli Sandalye Takımı
Beşiktaş Tekerlekli Sandalye Basketbol Takımı, Beşiktaş’ı Tekerlekli Sandalye Basketbol Süper Lig’de temsil eden takımdır. 2003 yılında kurulan takım iç saha maçlarını Süleyman Seba Spor Salonu’nda oynamaktadır. Takım 2004-05 sezonunda ligde normal sezonu lider tamamlamıştır. Final serisinde karşılaştığı İzmir BB TSB takımına karşı 3-1 üstünlük sağlayarak tarihinde ilk defa Türkiye şampiyonluğunu kazanmıştır. Bir sonraki sezonda da play off serisinde İzmir BB TSB takımını yenen siyah beyazlılar üst üste 2. kez ligde şampiyonluğa ulaşmıştır. 2009-10 sezonunda Andre Vergauwen Kupası’nda finale yükselmiştir. Finalde CS Meaux takımına 65-56 yenilerek turnuvayı 2. tamamladı.[157] 2010-11 sezonunda da Andre Vergauwen Kupası’nda final oynayan siyah beyazlılar, Köln 99ers’i 71-62 mağlup ederek Avrupa Şampiyonu olmuştur.[158] 2011-12 sezonunda Willi Brinkmann Kupası final maçında Oldham Owls takımını 77-72 mağlup eden Beşiktaş kupada şampiyonluğa ulaşmıştır.[159]
Diğer şubeler
- Atletizm: Beşiktaş’ın atletizm dalında faaliyet gösteren şubesidir. 1903 yılında kurulan Beşiktaş Jimnastik Kulübü Atletizm Şubesi’nin Türkiye Atletizm Süper Ligi’nde mücadele eden kadın atletizm takımı mevcuttur. Erkek atletizm takımı ise 1929’dan beri düzenlenen İstanbul Kulüplerarası Atletizm Şampiyonası’nda 5 kez şampiyon olmuştur. Siyah-beyazlıların Osmanlı İmparatorluğu döneminde de (1911-1918 arasında) muhtelif birincilikleri bulunmaktadır.[160]
- Boks: Beşiktaş’ın boks dalında faaliyet gösteren şubesidir. Kulüp bünyesinde erkek boks takımı mevcuttur.[161]
- Güreş: Beşiktaş’ın güreş dalında faaliyet gösteren şubesidir. Kulüp bünyesinde faaliyet gösteren erkek güreş takımı mevcuttur.[162]
- Kürek: Beşiktaş’ın kürek dalında faaliyet gösteren şubesidir. 1990 yılında kurulan Beşiktaş Jimnastik Kulübü Kürek Şubesi’nin, Türkiye Kürek Şampiyonası’nda mücadele eden erkek kürek takımı mevcuttur.[163]
- Jimnastik: Beşiktaş’ın jimnastik dalında faaliyet gösteren şubesidir. Kulüp bünyesinde faaliyet gösteren kız jimnastik takımı mevcuttur.[164] Bunun yanında Beşiktaş ve Üsküdar’da ritmik jimnastik, Şişli’de ise jimnastik dalında eğitim veren kulübe ait spor okulları bulunmaktadır.[130]
- Masa Tenisi: Beşiktaş’ın masa tenisi dalında faaliyet gösteren şubesidir. Kulüp bünyesinde faaliyet gösteren bir masa tenisi takımı mevcuttur.[165]
- Satranç: Beşiktaş’ın satranç dalında faaliyet gösteren şubesidir. Kulüp bünyesinde faaliyet gösteren bir satranç takımı mevcuttur.[166] Bunun yanında Levent’te satranç eğitimi veren kulübe ait bir spor okulu bulunmaktadır.[130]
- E-Spor: League of Legends oyununda faaliyet gösteren Beşiktaş ESK, dünyada e-Spor’a giren ilk kulüptür.[167] Ayrıca Beşiktaş ESK, PUBG, Valorant ve Fifa gibi başka internet oyunlarındada mücadele etmektedir.[168]
- Kick boks: Beşiktaş’ın Kick boks dalında faaliyet gösteren şubesidir.[169]
- Tekvando: Beşiktaş’ın Tekvando dalında faaliyet gösteren en yeni şubesidir.
Daha önce faaliyet gösteren şubeler
Kulüp bünyesinde daha önce bilardo, binicilik, briç,[170] bisiklet, eskrim, halat çekme, halter, hokey, judo, okçuluk ve su sporları şubeleri etkinlik göstermişlerdir. Ancak bu şubeler günümüzde faal değildir.[28]
Müze
Beşiktaş Müzesi,11 Kasım 2001 tarihinde spor müzesi olarak açılmıştır. 28 Haziran 2007 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı “Türkiye’nin ilk özel spor müzesi” unvanını kazanmıştır.[171] İçerisinde Beşiktaş’ın çeşitli şube takımlarının kazandığı kupalar sergilenmektedir. Ayrıca çeşitli fotoğraflar, belgeler, formalar ve kulübe gönderilen hediyeler de müzede sergilenmektedir.
Şirketler
Şirketler | |||||
---|---|---|---|---|---|
Sahibi | Şirket Adı | Sicil Nr. | Kuruluşu | Kurucu Başkan | Durumu |
Beşiktaş JK: %51, Halka Açık: %49 | Beşiktaş Futbol A.Ş. | 332944 | 18 Temmuz 1995 (29 yıl, 228 gün önce) | Süleyman Seba | Aktif |
Beşiktaş Futbol A.Ş. %100 | Beşiktaş Sportif Ürünler A.Ş. | 452247 | 18 Ocak 2001 (24 yıl, 44 gün önce) | Serdar Bilgili | Aktif |
Beşiktaş Futbol A.Ş. %100 | Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş. | 533619 | 23 Eylül 2004 (20 yıl, 163 gün önce) | Yıldırım Demirören | Aktif |
Beşiktaş JK: %100 | Beşiktaş Basketbol A.Ş. | 860272 | 20 Mart 2013 (11 yıl, 348 gün önce) | Fikret Orman | Aktif |
Beşiktaş JK: %100 | Beşiktaş İnşaat A.Ş. | 536892 | 4 Kasım 2004 (20 yıl, 119 gün önce) | Yıldırım Demirören | Aktif |
Beşiktaş JK: %100 | BJK Beşiktaş Eğlence A.Ş. | 520999 | 15 Nisan 2004 (20 yıl, 322 gün önce) | Yıldırım Demirören | Aktif |
Beşiktaş JK: %100 | BJK Beşiktaş Turizm A.Ş. | 503577 | 20 Ağustos 2003 (21 yıl, 195 gün önce) | Serdar Bilgili | Kapandı |
Kaynak: bjk.com.tr
- Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş.
Kulübün Beşiktaş TV ve TV ve medya aracılığı ile kurumsal organları ve camia arasında etkili, sürekli, şeffaf ve doğru bir iletişim kanalı olarak kurulan şirketidir. 23 Eylül 2004 tarihinde kurulmuştur.[172]
- BJK Beşiktaş İnşaat ve Ticaret A.Ş.
Kulübün her türlü gayrimenkul, inşaat, satın almak, kiraya vermek vb. gibi her nevi inşaat yapmak, inşaat ihalesine girmek ve inşaat taahhütlerinde bulunmak için kurulan şirketidir. 4 Kasım 2004 tarihinde kurulmuştur.[173]
Markalar
Markalar | |||
---|---|---|---|
Şirket Adı | Sahibi | Durumu | Web sitesi |
Kartal Yuvası | Beşiktaş Sportif Ürünler A.Ş. | Aktif | kartalyuvasi.com.tr |
Beşiktaş Dergisi | Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş. | Aktif | BJKdergisi.com |
Beşiktaş TV | Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş. | Aktif | BesiktasYoutube.com |
Yavru Kartal Dergisi | Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş. | Aktif | |
BJK Kredi Kartları | Beşiktaş Sportif Ürünler A.Ş. | Aktif | BJKbonus.com.tr/ |
Aktif | BJKdenizbank.com | ||
Aktif | BJKvakifbank.com.tr | ||
Aktif | BJKpapara.com | ||
Payidar 1903 | Beşiktaş Televizyon Yayıncılık A.Ş. | Aktif | payidar1903.com |
Kartalcell | Beşiktaş JK, Avea | Kapandı | kartalcell.com.tr |
KartalNet | Beşiktaş JK, TTNET | Kapandı | kartalnet.com.tr |
Kaynak: bjk.com.tr
Stadyum ve tesisler
Beşiktaş futbol takımı 11 Nisan 2016 tarihinden itibaren o zamanki adıyla Vodafone Park olan Beşiktaş Park’nda iç saha maçlarını yapmaya başlamıştır. Diğer şubelerden Basketbol ve voleybol BJK Akatlar Arena’yı, hentbol ve engelli basketbol takımı ise Süleyman Seba Spor Salonunu kullanmaktadır. Futbol şubesinin altyapı takımlarının maçları ve antrenmanları Fulya Hakkı Yeten Tesisleri’nde yapılmaktadır. Bunun yanında diğer maçlar ve antrenmanlar içinde değişik tesisler bulunmaktadır.
Tesisler ve durumları
Beşiktaş’ın Kiralık Tesisleri
]
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Kiralık Tesisleri | |||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Yer / Arsa | Tesis Adı | Bina / Kullanan | Durumu | ||||||||
Dolmabahçe | Beşiktaş Park | Beşiktaş (futbol takımı) kullanıyor | Kiralandı (2047 yılına kadar). | ||||||||
Beşiktaş Müzesi | |||||||||||
Restoran | Divan White Pepper’a kiralandı[174] | ||||||||||
Mağaza | Kartal Yuvası | ||||||||||
Ümraniye | BJK Nevzat Demir Tesisleri | Beşiktaş (futbol takımı) ve Beşiktaş U21 kullanıyor | Kiralandı (2051 yılına kadar). | ||||||||
Pendik[175] | BJK Pendik Sosyal ve Sportif Tesisleri | Beşiktaş (kürek takımı) kullanıyor | Kiralandı (2039 yılına kadar). | ||||||||
BJK Gazi Akınal No:1903 Sosyal Tesisler | Kiraya verildi. | ||||||||||
Akatlar | Akatlar Spor Kompleksi (5.600 m²) | Beşiktaş Erkek ve Kadın basketbol takımları kullanıyor | |||||||||
Akatlar BJK Sosyal Tesisleri |
Kaynak: bjk.com.tr
Beşiktaş’ın sahibi olduğu tesisler
Beşiktaş Jimnastik Kulübü’nün Sahibi olduğu Tesisler | |||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Yer / Arsa | Tesis Adı | Bina Adı / Kullanan | Durumu | ||||||||
Beşiktaş | BJK Plaza | B Blok | Kiraya verildi. | ||||||||
Fulya [176] | BJK Fulya Şan Ökten Tesisleri (50.447 m²) | Beşiktaş Futbol Akademisi kullanıyor | |||||||||
BJK Süleyman Seba Spor Salonu (2.669 m²) | Beşiktaş Erkek ve Kadın voleybol takımları kullanıyor | ||||||||||
BJK Fulya Süleyman Seba Kompleksi | Özel Fulya hastane (22.000 m²) | Acıbadem Holding’e kiralandı. | |||||||||
Beşiktaş JK Ofis bloğu (18.000 m²) | Aşçıoğlu İnşaat’a kiralandı. | ||||||||||
Süpermarket (6.000 m²) | |||||||||||
Food court (7.200 m²) | |||||||||||
Süleyman Seba Kültür ve Sanat Merkezi (8.000 m²) | |||||||||||
BJK Fulya Hakkı Yeten Tesisleri (1.800 m²) | Beşiktaş (kadın futbol takımı) kullanıyor | ||||||||||
BJK Şevket Belgin Spor Salonu | Beşiktaş (erkek hentbol takımı) kullanıyor | ||||||||||
BJK Akaryakıt İstasyonu | Benzin İstasyonu | Kiraya verildi. |
Kaynak: bjk.com.tr
Dolmabahçe Tesisleri (49 yıllığına Kiralık)
Beşiktaş Park

Beşiktaş Stadyumu, Beşiktaş ile Vodafone arasında 20 Ağustos 2013 tarihinde imzalanan 15 yıllık bir anlaşma ile Beşiktaş’ın eski stadı olan Dolmabahçe’deki BJK İnönü Stadyumu’nun yerinde inşa edilen yeni stadyumudur. Bu tarihe kadar Türk spor tarihinin en büyük sponsorluk anlaşması ile Vodafone, yeni yapılan stadyumun isim hakkını 15 yıllığına almıştır. Ayrıca aynı sözleşme ile birlikte Vodafone, 2014-15 sezonundan itibaren geçerli olmak üzere toplam 5 yıl süreyle Beşiktaş’ın ana sponsoru olmuş ve futbol takımının formasının göğüs kısmında logosunu bulundurma hakkını elde etmiştir. Vodafone ile Beşiktaş arasındaki bu sponsorluk anlaşması kapsamında, Beşiktaş toplam $145.000.000 gelir elde etmiştir.[177] Vodafone Park, Türkiye’nin ilk akıllı stadyumu olma özelliğini taşımaktadır. Stadyumda geniş bant mobil ve Wi-Fi ağı, HD monitörler ve interaktif ekranlar mevcuttur. Kompleks futbol stadyumunun yanı sıra eğlence merkezi, konser alanı ve sosyal alan olarak da hizmet verebilecek şekilde tasarlanmıştır. Stadyumda Kartal Yuvası ve Beşiktaş Müzesi’de yer almaktadır.[178] 42.590 seyirci kapasitesine sahip olan stadyumda toplam 147 adet loca bulunmaktadır. Localarda toplam 1.847, VIP tribününde ise 2.150 koltuk yer almaktadır. Stadyum C90 görüş açısına sahip olacak şekilde tasarlanmıştır.[178]
Ümraniye Tesisleri (49 yıllığına Kiralık)
BJK Nevzat Demir Tesisleri
Ümraniye Nevzat Demir Tesisleri, Beşiktaş (futbol takımı)’nın antrenmanlarını yaptığı tesislerdir.[179] Kullanım hakkı 49 yıllığına Beşiktaş’a verilen tesis Şile-Ümraniye otoyoluna cephelidir. Resmî açılışı 26 Temmuz 2002 tarihinde 10. Türkiye Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer’in katıldığı törenle yapılmıştır. Nevzat Demir tarafından tamamlanan tesis ismini de aynı kişiden almıştır.[179] 145 dönüm arazi üzerine kurulan tesislerde profesyonel takım ve alt yapı takımları için kamp binası, basın merkezleri, toplam alanı 30.000 m²’yi bulan 4 adet çim antrenman sahası ve rekreasyon alanları vardır.[179]
Pendik tesisler (49 yıllığına Kiralık)
BJK Pendik Sosyal ve Sportif Tesisleri
BJK Pendik Tesisleri, 31 Temmuz 1990 tarihli protokol ile 49 yıllığına Beşiktaş’a tahsis edilen spor tesisidir. Arazi üzerinde yer alan bina ve eklentileri sadece Beşiktaş Kürek Takımı ile Beşiktaş üyeleri tarafından kullanılmak üzere işletmeye açılmıştır.[180]
Beşiktaş Tesisleri
BJK Plaza
BJK Plaza, 1995 yılında inşaatı bitirilmiş ve B Blok’u Beşiktaş’a tahsis edilmiş plazadır. 13 katlı plazanın zemin katında dükkânlar, diğer katlarda ise ofisler mevcuttur. Plazanın B Blok 3. katında Beşiktaş’a ait kulüp binası yer almaktadır. Diğer dükkân ve ofisler ise Beşiktaş adına kiraya verilmiştir.[181] BJK Fulya Süleyman Seba Kompleksi, Beşiktaş’a ait olan ve 11 Şubat 2009 tarihinde açılışı yapılan komplekstir. İçerisinde rezidans, hastane, hipermarket ve kapalı otopark yer almaktadır.[182] BJK Akaryakıt İstasyonu, 2.749 m² arsa üzerinde yer alan ve 491 m²’si Beşiktaş’a ait olan akaryakıt istasyonudur. İstasyonda 6 adet pompa, iki katlı kafeterya binası ile tek katlı bir müdüriyet binası yer almaktadır. Ayrıca Beşiktaş’a ait 30 m²’lik bir mağaza da bulunmaktadır. İşletme 4 Mart 2000 tarihinde hizmete açılmıştır.[183] BJK Koleji ise Beşiktaş’a ait eğitim binasıdır. Bina içerisinde 21 Mayıs 2009 yılında Beşiktaş Koleji tarafından kurulan BJK Bilim Müzesi’de yer almaktadır.[184]

Fulya Tesisleri
BJK Fulya Şan Ökten Tesisleri
Fulya Şan Ökten Kamp Tesisleri, 21 Eylül 1984 tarihinden geçerli olmak üzere 49 yıl boyunca kullanım hakkı Beşiktaş’a ait olan spor tesisleridir. Tesis içerisinde 2 çim, 1 toprak saha bulunmaktadır. Ayrıca 1 halı saha ve kafeterya yer almaktadır. Tesiste futbol alt yapı, güreş şubesi ve tesisleri ile alt yapı yatakhanesi bulunmaktadır.[185]
BJK Süleyman Seba Spor Salonu
Süleyman Seba Spor Salonu, Beşiktaş ilçesinin Dikilitaş semtinde bulunan ve 1984 yılında Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü tarafından 49 yıllık intifa hakkı Beşiktaş’a verilen çok amaçlı spor salonudur. 2.669 m² alanda bulunan salon 17 Eylül 1999 tarihinde hizmete girmiştir.[186] 1500 seyirci kapasitesine sahip salon, Beşiktaş Erkek Hentbol Takımı ve Beşiktaş (tekerlekli sandalye basketbol takımı)’nın iç saha maçları için kullanılmaktadır. Salon ile aynı parsel üzerinde yer alan binada basketbol idari kadrosu yer almaktadır.[186]
BJK Fulya Hakkı Yeten Tesisleri
Fulya Hakkı Yeten Tesisleri, Şişli ilçesinin Fulya semtinde bulunur ve kulübün altyapı takımlarının futbol maçlarına ve antrenmanlarına ev sahipliği yapması ile bilinir. Tesis 1990 yılında inşa edilmiştir.[187] 1.800 m² (19.000 ft2) kapalı alana sahiptir. 40 sporcuya ev sahipliği yapabilmektedir.[188]
BJK Şevket Belgin Spor Salonu
Şevket Belgin Spor Salonu, Beşiktaş ilçesinin Dikilitaş semtinde yer alan 150 seyirci kapasitesine sahip spor salonudur. Beşiktaşlı eski futbolcu Şevket Belgin’in anısına yapılan salon, engelli basketbol, hentbol, hentbol altyapı, voleybol altyapı ve basketbol altyapı takımlarının antrenman ve iç saha maçlarına ev sahipliği yapmaktadır. Salon, 18 Şubat 2014 tarihinde hizmete açılmıştır.[189]
Akatlar Tesisleri
BJK Akatlar Arena
BJK Akatlar Arena, Beşiktaş ilçesinin Akat mahallesinde yer alan ve Beşiktaş’ın basketbol ile voleybol takımlarının iç saha maçları için kullandıkları 3.200 seyirci kapasitesine sahip spor salonudur. 2004 yılında açılan salon 45 dönümlük arazi üzerinde yer almaktadır. Konser organizasyonlarında salonun seyirci kapasitesi 4.500’e kadar çıkabilmektedir.[190]
Eski tesisler
Beşiktaş Futbol takımı’na ilk önceleri Taksim Stadyumu ve Şeref Stadyumu ev sahipliği yapmıştır. 1947’den beri Futbol takımına ev sahipliği yapan İnönü Stadyumu 2013 yılında yıkılarak yerine Beşiktaş Park yapılmıştır. Beşiktaş Park 11 Nisan 2016 yılında açılmıştır.
İnönü Stadyumu

Beşiktaş ile Kabataş semtleri arasında, İstanbul Boğazı kıyısında yer almış olan ve Beşiktaş’ın yeni stadyumu Beşiktaş Park’ın yerinde olan eski stadyum. Şinasi Şahingiray, Vietti Violi ve Fazıl Aysu’nun mimarlığını yaptığı stadyum 19 Mayıs 1947 tarihinde açıldı.[191] 1950’li yıllarda stadyumun arka tarafında bulunan gazhane ve hava gazı fabrikası daha sonraki yıllarda yıkılarak yeni açık tribün inşa edilmiştir. Bu stadyumun açılış maçında Beşiktaş ile AIK takımları karşılaşmışlardır. Siyah beyazlılar maçı 3-2 kaybetmiştir. Stadyumda ilk golü Süleyman Seba atmıştır.[192] Stadyum açılışında İnönü Stadyumu ismini almışken 1952 yılındaki siyasi nedenlerle ismi Mithatpaşa Stadyumu olarak değiştirilmiştir. Mart 1974 tarihinde tekrar İnönü Stadyumu ismini almıştır.[193]
Açıldığı 1947 yılında 16.000 seyirci kapasitesine sahip olan stadyum, 1950’li yıllarda ayakta 40.000 seyirci alacak duruma getirilmiştir. 2003-2004 sezonunun tamamlanmasının ardından hemen başlayan çalışmalarla stadyumun zemini indirilmiştir. Bu sayede yüzde 50 artışla, toplam koltuk kapasitesi de 32,086’ya yükselmiştir. Stadyumun giriş ve çıkışlarını rahatlatmak için kapı sayısı da 36’dan 72’ye çıkartılmıştır. Beşiktaş TV için stadyum içerisinde bir bölüm yapılmıştır.[191] Stadyumda oynanan son maçta Beşiktaş ile Gençlerbirliği takımları karşılaşmıştır. Beşiktaş maçı 3-0 kazanırken,[194] stadyumdaki son golü Filip Hološko atmıştır.[195]
İstanbul’da yer alan Fenerbahçe ve Galatasaray takımları da belli dönemlerde bu stadyumu kullanmışlardır.[196] Stadyum birçok konsere ev sahipliği yaparken, futbol müsabakaları dışında 1959 Avrupa Basketbol Şampiyonası’na, uluslararası binicilik yarışmalarına ve Avrupa Profesyonel Boks şampiyonluğu unvan maçlarına da ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca önemli günlerdeki resmi kutlamalarda da kullanılmıştır.
Stadyumun bulunduğu alana Beşiktaş Park’ın yapılması için 2 Haziran 2013 tarihinde yıkımına başlanmıştır.[197]
Taraftar


İnternet üzerinden yapılan bir araştırma sonucunda, Beşiktaş’ın Türkiye genelinde on dört milyon taraftarı bulunduğu sonucuna ulaşılmıştır. Bu verilere göre Beşiktaş Türkiye’de %19’luk oranla en çok taraftara sahip 3. kulüp olmuştur.[198] Bir başka araştırma sonucunda ise Beşiktaş’ın Türkiye’de en çok kadın taraftara sahip olan 3. kulüp olduğu verisine ulaşılmıştır. A&G isimli araştırma şirketinin 2010 yılında Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinde, 165 ilçeye bağlı 201 mahalle ile köyde, 15 yaş ve üstü nüfusu temsil eden kesimle[199] yaptığı bir araştırma da ise; Beşiktaş %18.4 oran ile Türkiye’de en fazla taraftara sahip 3. kulüp olmuştur.[200] Aynı şirketin araştırmasına göre; Beşiktaş’ın Trabzonspor ile birlikte en yaşlı taraftara sahip kulüp olduğu belirlenmiştir. Beşiktaş, %2.7’lik oranla çevre baskısı ve diğer etmenler sonucunda Fenerbahçe ile birlikte taraftarlar tarafından en çok bırakılan takım olmuştur. Bunun yanında Türkiye’de diğer takım taraftarlarınca en sempati duyulan takımın Beşiktaş olduğu saptanmıştır.[201]
Beşiktaş taraftarı, 2005-06 sezonunda Fenerbahçe ile oynanan lig maçında ve Liverpool ile oynanan Şampiyonlar Ligi maçında 132 desibellik ses düzeyine ulaşmıştır. Ancak bu ses rekoru denemesi esnasında Guinness hakem heyetinin olmaması sebebiyle siyah beyazlı taraftarların rekoru resmiyet kazanmamıştır.[202][203] Beşiktaş’ın 22 Eylül 2013 tarihinde Galatasaray ile oynadığı futbol maçını 76.127 siyah beyazlı taraftar izlemiş ve bu sayı hem Süper Lig’de hem de Türkiye’de (resmî maçlarda) tüm zamanların en fazla seyircili maçı olarak kaydedilmiştir.[204][205]
Çarşı
1982 yılında kurulan[206] Çarşı, Beşiktaş’ın en büyük taraftar grubudur.[207][208] Grup, futbol maçlarını İnönü Stadyumu yıkılana kadar kapalı tribünden takip etmiştir.[209] Çarşı, 27 Mayıs 2008 tarihinde grubun Beşiktaş’ın önüne geçtiği yönündeki eleştiriler ve bir takım spekülasyonlar sebebiyle kendini feshetme kararı almıştır.[210][211] Ancak birkaç ay sonra alınan bu karardan vazgeçilmiş ve Çarşı tekrar tribünlere dönmüştür.[207][208] Bunların yanında grup çeşitli sosyal projelerde de aktif olarak yer almıştır.[212][213][214] Grup, birçok televizyon programına ve televizyon dizilerine konu olmuştur. Bunun yanında 2007 yılında grubun kuruluşunun 25. yılı olması sebebiyle, Pancard Film tarafından bir belgesel filmi hazırlanmıştır.[215] Lig TV’de Çarşı’nın Yürüyüşü isminde bir belgesel filmi hazırlamış ve televizyonda yayınlamıştır.[216] Grup, Amerika Birleşik Devletleri’ndeki sporseverler tarafından yapılan oylamada, 2007 yılındaki Liverpool maçındaki gösterileri sebebiyle tüm zamanların en iyi taraftar grubu olarak seçilmiştir.[217] Beşiktaş taraftarının, İnönüdeki son maçta Gençlerbirliği mücadelesinde çıkardığı ses 141 desibel olarak ölçüldü. 141 desibel dünya rekoru, Guiness Türkiye temsilcilerince onaylandı.
Beşiktaş kulübünün ‘Çarşı Kadın’ adında bir kadın taraftar grubu vardır. Grup tribünlerdeki faaliyetlerinin yanı sıra birçok sosyal sorumluluk projesi yapmaktadır.[218]
Medya ve iletişim
Beşiktaş TV
Beşiktaş TV, 2004 yılının Eylül ayında yayın hayatına başlayan Beşiktaş’ın resmî televizyon kanalıdır.[219] Kanalda Beşiktaş ile ilgili haberler, programlar ve özel söyleşiler yayınlamaktadır. 2009 yılında lisans alınamaması sebebiyle bir süre yayın yapamayan kanal, 20 Ocak 2011 tarihinde yeniden açılmıştır.[219] Kanal, Turksat 4A, Eutelsat 7A ve Digiturk üzerinden izlenebilmektedir. Kanal 2019 tarihinde kapatılmıştır ve Beşiktaş JK, artık YouTube kanalı üzerinden yayın yapmaktadır.
Beşiktaş Dergisi
Beşiktaş Dergisi, Beşiktaş’ın resmî yayın organıdır. Temmuz 2000 tarihinde yayın hayatına başlayan dergi, Türkiye’de yayınlanan ilk resmî spor kulübü dergisidir.[220] İçerisinde kulüp bünyesindeki şubelerle ilgili haberler, röportajlar ve poster hediyeleri yer almaktadır. 15 Ağustos 2004 tarihinde Beşiktaşlı çocuk taraftarlar için yayınlanmaya başlanan ve dünyanın ilk çocuk spor dergisi olan[220] Yavru Kartal Dergisi ise 1 Ağustos 2011 tarihinden bu yana Beşiktaş Dergisi ile birlikte satışa sunulmaya başlanmıştır. Beşiktaş Dergisi, iOS mobil işletim sistemini destekleyen cihazlar aracılığıyla da dijital ortamda ücretsiz olarak okunabilmektedir.[221] Beşiktaş Dergisi, Ocak 2015 tarihi itibarıyla 160.[222] Yavru Kartal Dergisi ise 124. sayısına ulaşmıştır.[223]
Kartal Yuvası
Kartal Yuvası, Beşiktaş’ın lisanslı ürünlerinin satışının yapıldığı mağazalar zinciri markasıdır. Faaliyete geçtiği 2001 yılından 2007 yılına kadar BJK Store ismiyle hizmet veren mağazalar, bu tarihten sonra isim değiştirmiş ve Kartal Yuvası olmuştur.[224] Türkiye’nin çeşitli illerinde 40’ın üzerinde mağazası bulunmaktadır. Ayrıca 3 mobil tır ile 2 adet internet satış mağazası vardır.[225]
Kartalcell ve KartalNet
Kartalcell, 12 Ağustos 2009 tarihinde faaliyete başlayan Beşiktaş’a ait sanal GSM ağıdır.[226] Avea alt yapısını kullanarak hizmet veren ağ, faaliyete geçtikten sonraki ilk iki haftada 4 bin 380 aboneye ulaşmıştır.[227] KartalNet ise TTNET ile Beşiktaş arasında yapılan işbirliği sonucunda ortaya çıkan, Beşiktaş’a ait özel internet hizmetidir.[228] Kulübün Vodafone ile yaptığı sponsorluk anlaşması sonrası sonlandırılmıştır.
Notlar
- ^a Beşiktaş, 1903 yılının Mart ayında kurulmasına rağmen, Cemiyetler Kanunu’nun çıkışıyla birlikte kuruluşu 13 Ocak 1910 tarihinde resmiyet kazandı.[8][229]
- ^b Süper Lig’de şampiyon olan kulüpler, her 5 (beş) şampiyonlukta bir yıldız takma hakkı elde ederler. Bu yıldız veya yıldızlar kulüp arması üzerinde yer alır. Yıldızların boyu 2,5 cm çapındadır ve görünebilir bir renge sahiptir.[230]
- ^c Türkiye’de faaliyet gösteren bahis sitesi Bilyoner.com’un 1 milyondan fazla üyesi baz alınarak hazırlanan “2013 Türkiye’nin taraftar haritası” verileri ile yine aynı sitenin 2011 yılında 1 milyon 400 bin üyesinin katılımıyla gerçekleştirdiği bir başka araştırma kullanılmıştır.
- ^ç Beşiktaş Terbiyesi Bedeniye Mektebi olarak da bilinir.
- ^d İstanbul Ligi’nde 1927-28 sezonu, Beşiktaş, Galatasaray, Fenerbahçe, Süleymaniye, Beykoz, Vefa, Harbiye ve İstanbulspor takımlarının katılımıyla başlatılmasına rağmen, Amsterdam’da düzenlenen 1928 Yaz Olimpiyatları sebebiyle tatil edilmiştir.[8]
- ^eBeşiktaş, Federasyon Kupası’nda şampiyon olarak 1957-58 sezonunda Türkiye’yi Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda temsil etme hakkı elde etti fakat Türkiye Futbol Federasyonu’nun Beşiktaş’ın ismini UEFA’ya geç bildirmesi sebebiyle kupaya katılma şansını yitirdi. Avrupa kupalarına ilk kez bir sonraki sezon katıldı.[90]
- ^fSüper Lig’in başlangıç tarihi TFF tarafından 1959 olarak kabul edilmektedir. Ancak TFF Tahkim Kurulunun 2002 yılında aldığı karar ile Beşiktaş’ın 1956-1957 ve 1957-1958 sezonlarında elde ettiği Türkiye Ligi şampiyonluklarını TFF Yıldız Kriterine dahil etmesi sebebiyle, Beşiktaş’ın toplam şampiyonluk sayısı, toplam lig sezonu sayısından 2 fazladır.[231]
- ^gBu rekor, 1988 yılında Fenerbahçe formasıyla Hilalspor karşısında 153 sayı atan Erman Kunter tarafından kırıldı.[109][232]
- 1915 – İleride NASA adını alacak olan, NACA (National Advisory Committee for Aeronautics) kuruldu.
- 1923 – Bölgedeki denetimini kaybetmek istemeyen Birleşik Krallık, Irak’ın Güneyinde Kürdistan Krallığı’nı kuran Şeyh Mahmut Berzenci güçlerine saldırdı. Kraliyet Hava Kuvvetleri’nin başlattığı saldırılarda, Süleymaniye ve çevresindeki Kürt köyleri bombalandı ve 10000 kişi öldü. Yaşanan bu olay üzerine Şeyh Mahmut Berzenci hareketi 1924 yılında yenildi. 24 Temmuz 1924 tarihinde ise, kesin olarak Birleşik Krallık Mezopotamya Mandası’na bağlandı.
- 1923 – Time dergisinin ilk sayısı yayımlandı.
- 1924 – Halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı mensuplarının Türkiye dışına çıkarılmasına ilişkin yasa kabul edildi. Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu çıkarıldı. Şer’iye ve Evkaf ve Harbiye Bakanlıkları kaldırıldı. Diyanet İşleri Başkanlığı ve Vakıflar Genel Müdürlüğü kuruldu. Genelkurmay Başkanlığı oluşturuldu ve Hükûmet’ten ayrıldı.
Hilâfet Arapça: خِلافة |
---|
![]() |
Makale serilerinden |
İslam
|
---|
![]() |
Makale serilerinden |
İslamcılık
|
---|
![]() ![]() |
Hilâfet veya halifelik (Arapça: خلافة), Arap coğrafyasında dünyanın diğer coğrafyalarındaki krallık, hanlık, çarlık, imparatorluk ve şahlık gibi makamlara eşdeğer olarak kurulmuş bir devlet başkanlığı makamıdır. 632’de ölen İslam peygamberi Muhammed’in kurduğu İslam Devleti’nin liderliğini sürdüren hükümdarlar; “kral”, “çar” veya “imparator” gibi bir unvan olan halife (Arapça: خليفة) unvanını kullanmıştır.
Muhammed’in ölümünden sonra İslam Devleti’ni devam ettiren Râşidîn halifelerinin sahabenin önde gelenlerinin seçimi ve biat alma yoluyla; Emevî ve Abbâsî halifeleri ve halife unvanını kullanan sonraki diğer hükümdarlarda ise babadan oğula geçen veraset yoluyla intikal ettiği görülmektedir. 1453’te II. Mehmed’in İstanbul’u fethiyle Doğu Roma İmparatorluğu’nu yıkıp “Roma İmparatoru” (Kayser-i Rûm) unvanını üstlenmesi gibi 1517’de I. Selim Ridâniye Muharebesi’yle İslam Devleti’ni devam ettiren Memlûk Devleti’ni yıkıp “İslam Halifesi” unvanını üstlenmiştir ve böylelikle Osmanlı hükümdarları sultan, han ve şah gibi çok sayıdaki unvanlarının yanına halife unvanını eklemiştir.
Halifelik makamının, tek bir toprak parçasından ibaret İslam Devleti’nin yönetim erkiyken, sonradan Papalık benzeri ulusötesi otoriteye sahip dinî-siyasi bir makam olarak algılanmaya başlayıp Sünnilerin veya “tüm dünya Müslümanlarının” temsilciliğine teşebbüs etmesi, Rus İmparatorluğu’nun Osmanlı Devleti’ndeki Ortodoksları himaye etmesini ve Osmanlı Devleti’nin Kırım’daki Müslümanları himaye etmesini sağlayan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması ile başlamıştır.[1] Böylelikle 7. yüzyılda Arap coğrafyasının bir bölgesi olan Hicaz’da Muhammed’in liderliğini yürüttüğü İslam Devleti’nde yaşayan ve sayıları henüz milyonları bulmamış insanları yönetmek için kurulup 13. yüzyıla kadar sürekli genişleme eğilimi gösteren Arap İslam İmparatorluğu’nun devlet başkanlığı makamı olan hilâfet, 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan çok daha sonra, Sulu Sultanlığı’ndaki Müslümanlara Amerika Birleşik Devletleri yönetimini kabul ettiren[2][3] II. Abdülhamid yönetimi (1876-1909) ve bütün Müslümanları İtilaf Devletleri’ne karşı savaşa teşvik etmek için Mehmed Reşad’a cihad ilan ettiren[4] İttihat ve Terakki yönetimi (1913-1918) tarafından, kıtalararası yetkiye sahip bir kurum veya unvan gibi kullanılmak istenmiştir ancak Arap Ayaklanması örneğindeki gibi başarısız[5][6] olunmuştur. 29 Ekim 1923’te Türkiye’de cumhuriyetin ilanıyla ülkenin devlet başkanlığı makamına kimin, hangi unvanla geçeceği sorunu çözülmüş, birkaç ay sonra, 3 Mart 1924’te ise eski rejimden kalan hilâfet makamı kaldırılmıştır.
Terminoloji
Etimolojik olarak “halife” kelimesi, half (arka) kelimesinden türetilen ve “ardından gelen, makamını işgal eden, yerine geçen veya temsil eden” anlamlarında kullanılan bir kelimedir.
İslam öncesi Arabistan’da monarşiler geleneksel olarak malik veya melik gibi semitik kökenli aynı kökten kelimelerle tanımlanırdı.[7]
Halife teriminin “Allah Resulü’nün halifesi veya Resulullah’ın ardılı” deyiminin zaman içinde kısaltılmışı olarak geliştiği düşünülse de, İslam öncesi döneme ilişkin çalışmalar, deyimin İslam öncesinde de “Allah tarafından seçilmiş kişi, halef, vekil, temsilci” anlamlarında kullanıldığını göstermektedir.[7]
Kur’an’da ise birkaç yerde temsilci veya hükümran anlamında kullanılmıştır.
Kur’an’da kullanımı:
- Hani rabbin meleklere, “Ben yeryüzünde bir halife yaratacağım” demişti. Onlar, “Biz seni övgü ile tesbih ederken ve senin kutsallığını dile getirip dururken orada fesat çıkaracak ve kan dökecek birini mi yaratacaksın?” dediler. Allah “Şüphe yok ki, ben sizin bilmediklerinizi bilirim” buyurdu. Bakara 2:30.
- Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği şeylerde sizi denemek için kiminizi kiminizden derecelerle üstün kılan O’dur. Şüphesiz rabbinin cezası çok çabuktur; yine O’nun bağışlaması ve rahmeti boldur. En’âm 6:165.
- Sizi yeryüzünde halifeler yapan O’dur… Fâtır 35:39.
- “Ey Dâvûd! Biz seni yeryüzünde halife yaptık; onun için insanlar arasında adaletle hükmet; nefsin isteklerine uyma, sonra seni Allah yolundan saptırır. Kuşkusuz, Allah yolundan sapanlara, hesap verme gününü unutmaları yüzünden çok ağır bir azap vardır.” Sâd 38:26.
Müslümanlar arasında hilâfet yerine imâmet, halife yerine de emir, emir’ül-müminin veya imam kelimeleri de kullanılır. Şii Müslümanlar imam ve imâmet deyimini tercih etmektedirler.[8]
Mezhep farklılıkları
Ehl-i Sünnet mezhebine mensup Müslümanlar, halifenin “şûra” adı verilen heyet tarafından yapılan seçimle başa gelmesini öngördükleri hâlde, Şîa mezhebine mensup Müslümanlar ise “imâmet” ismini verdikleri makama seçilimin sadece Allah tarafından ve Ehl-i Beyt adı verilen seçkinler arasından yapılabileceğine inanırlar. Bu makam, Şiilikteki en büyük dinî ve manevi otoriteyi de temsil eder.
Halifelik daha çok Müslümanların Sünni tarafının temsilcisi olarak kabul görülmüştür. Çünkü Şii tarafı büyük ölçüde Sünni hilâfet yönetimi altında yaşasa da, halifeyi kabul etmemişlerdir. Şiilerin kabul ettiği imâmet, teokratik (dinsel) bir özellik taşımasına rağmen, halifelik büyük oranda dinî bir özellik taşımamıştır. Sünnilikte halife eleştirilebilir bir makamda bulunmasına rağmen, Şiilikte imam eleştirilemez ve yanlışlanamaz bir makamda bulunur.
Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ileri gelenlerin seçimiyle başa gelmiş, Emevîler ve Abbâsîlerden itibaren ailevi bir saltanat şeklini almıştır. Ayrıca 10. yüzyılda zayıflayarak siyasi gücünü kaybetmiş olsa da, Muhammed’den miras kalan “İslam” Devleti’nin devlet başkanlığı olduğu için bu unvanı korumuştur.
Abbâsîler döneminde Bağdat’ta yaşayan halife, Hülagû Han komutasındaki Moğolların 1258’de Bağdat’ı yağmalamaları sonucunda Mısır’a, yani Memlûk Devleti himayesine kaçmıştır. 16. yüzyılın başlarında, 1517 yılında, Osmanlı padişahı I. Selim’in Mısır’ı fethedip Memlûk Devleti’ne son vermesiyle birlikte halifelik unvanı Osmanlı Hanedanı’na geçmiştir ve 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır.
Sünni Müslümanlar ilk dört halifeyi “Hulefâ-yi Râşidîn” (doğruya ulaştıran anlamında) olarak adlandırır ve onlara bir tür kutsallık atfederler. Şii Müslümanlar ise ilk üç halifeyi Ehl-i Beyt’in hakkı olan makamın gaspçıları olarak görürler ve Ali’yi kutsallaştırırlar.
Hilâfetin kurulması ve zaman içindeki yolculuğu

Dört Halife dönemi
İslam öncesi Arap toplumundaki sosyal ve siyasal örgütleniş kabileler düzeyindeydi.
İslam, başlangıcından beri bu kabile düzenine ve kabile değerlerine karşı mücadele etmiştir. Arap toplumu, onun ölümünden sonra, dağılıp kabile düzenine geri dönme tehlikesi ile karşı karşıya kaldı. Bu çözülmeyi önlemenin tek yolu, Muhammed’in ardılını seçerek iç çatışmaların önüne geçilmesi ve bütünlüğün sağlanmasıydı.[kaynak belirtilmeli]
İlk halife seçilen Ebû Bekir, İslam’a göre “sahte peygamber” addedilen kimselerle mücadele ederek içeride birliği sağlamış ve Arapların eski düzene geri dönmesinin önüne geçmiştir. Ayrıca, daha önce kabileler arası savaşlarda harcanan ve Arap toplumuna zarar veren enerjiyi, dışarıya yani Bizans ve Sâsânîler üzerine çevirerek İslâm toplumunun fetih ve cihat amacında birleşmesini sağlamıştır.
Ebû Bekir’den sonra gelen halife Ömer ise, bir yandan dış fetihlere (Mısır, Kudüs, İran, Horasan) devam ederek Arap dünyasının bölünmesini engellemiş, bir yandan da örgütlenmesini geliştirmiştir. Müslüman Arap toplumu, Ömer döneminde devlet halini almıştır. Daha sonra İslamî siyasi yapılanmanın ilk düzenli örnekleri Ömer döneminde görülür.
Üçüncü halife Osman döneminde fetihler aynı hızda devam etmiş ve ilk kez İslam dünyası denizlerde kendini göstermeye başlamıştır. Fakat Ebu Bekir ve Ömer döneminde bastırılan kabile çekişmeleri, Osman döneminde tekrar yüzeye çıkmaya başlamıştır. Emevî ailesinden gelen Osman’ın kendi kabilesinden olanlara devlet görevlerinde ayrıcalıklar tanıması, yüzeye çıkan bu çatışmaların sonucudur. Osman’ın bu davranışı, İslam dünyasını bölecek olan olayların ilk tohumunu atmıştır. Nitekim bu ayrılık İslam’daki siyasi mezheplerin ortaya çıkışına neden olmuştur.
Kısa zamanda meyvesini veren bu ayrılık tohumları, Osman’ın hilâfetinin kanlı bitmesine yol açmıştır. Kendi iktidarına karşı Kûfe’de başlayan isyan dalgası, zamanla Mısır ve Basra’ya da sıçramıştır. Osman 656 yılında evine yapılan saldırıyla öldürülmüştür. Saldırıyı yapanın kim olduğu üzerinde kesinlik olmadığı halde, bu cinayetin İslam dünyasındaki karışıklıkların ve mezhep ayrılıklarının kapısını araladığı kesindir.
Sonraki halife olan Ali döneminde, temeli İslam öncesi kabile çatışmalarına (başta Emevî-Haşimî rekabeti olmak üzere) kadar uzanan iç karışıklıklar daha da büyüdü ve Muâviye b. Ebû Süfyân taraftarları (Emevîler) ile Ali taraftarları arasında savaşa dönüştü. Savaş meydanında Ali’nin askerlerinin galip gelmesine rağmen yapılan görüşmelerde Ali bu üstünlüğü kaybetti. Kısa bir süre sonra Ali’nin Hâricî İbn-i Mülcem tarafından öldürülmesiyle birlikte Emevîler hilâfeti ele geçirmiş oldu.
Emevî ve Abbâsî dönemleri
Ali’nin öldürülmesi, Emevîlerin hilâfeti elde etmesi için bir engel kalmadığını gösteriyordu. Ali’nin oğlu Hasan’ın çekilmesi ve küçük oğlu Hüseyin’in Kerbela’da öldürülmesi ile iktidar tamamen Muâviye b. Ebû Süfyân ve Emevî ailesine geçmişti. Fakat muhalefeti yok edememişlerdi, başta Irak ve Horasan olmak üzere birçok yerde Muâviye’nin hilâfetini meşru bulmayanlar vardı.
Muâviye ile birlikte hilâfet, Roma geleneğine dayalı bir veraset anlayışına dayandırıldı. Böylece hilâfet, bir saltanat halini aldı.
Emevîler döneminde Arap-İslam toplumu, Arap İmparatorluğu biçimini aldı. Devlet örgütlenmesi, Bizans ve İran modellerinden etkilenerek yapıldı ve başarılı, etkili bir bürokrasi kuruldu. Bu dönemde hilâfet, tamamıyla siyasi önderlik biçimini korudu ve Abbâsîler iktidara gelinceye kadar devlet başkanlığına gölge düşürmeme amacını güden “ruhani önderlik” görünümüne sahip olmadı.
Emevîler iktidara kanlı çıkmıştı, inişleri de benzer şekilde oldu. Emevî karşıtı Şii ve Hâricî muhalefet, Emevîlerin sonunu getirdi. 750 yılında Abbâsîlere yenilen Emevîler, İslam Devleti’nin devlet başkanlığını Abbâsîlere kaptırsalar da, Emevî Hanedanı İspanya’ya kaçarak orada devam edecekti.
Abbâsîler döneminde hilâfet, devlet başkanlığı yani siyasi önderlik konumunu korudu. Ama siyasi otoritenin kaybedilmesi üzerine halife “ruhani önder” görünümüyle varlığını sürdürecekti.
Abbâsîler döneminde orduyu oluşturan Türkler devlet yönetiminde etkili oldular ve uzun vadede halifenin siyasi otoritesinin çöküşünü hazırladılar. 10. yüzyıla gelindiğinde Abbâsî halifesi, Irak dışındaki topraklarda yönetimi, çoğu Türk kökenli yerel komutanlara ve valilere kaptırmıştı. 945’te Şii Büveyhîlerin Bağdat’ı ele geçirmesi, halifelik makamının siyasi otoritesinin sonunu getirdi. Bu tarihten sonra halife sadece ruhani önder olarak devam etti. Halife’nin tek siyasi gücü, menşur vererek Müslüman liderlerin hükümdarlığını onaylamaktı.
Moğolların 1258 yılında Bağdat’ı alması, halifenin Mısır’a, Memlûk himayesine kaçmasına yol açtı. Aslında, Moğol Hanı Hülagû’nun tek yaptığı, çoktan işlevini yitirmiş bir makamı ortadan kaldırmak oldu. Abbâsî Hilâfeti, Irak dışındaki etkin gücünü yaklaşık 920’de kaybetmişti.[9]
Emevîlere paralel halifelikler
- Abdullah bin Zübeyr’in halifeliği (684-692): Muhammed’in üçüncü karısı Aişe’nin yeğeni Abdullah bin Zübeyr, 684’te Emevî Halifeliği’ne karşı bir isyan başlattı. Mekke’de halife ilan edildi ancak Haccâc bin Yûsuf es-Sekafî komutasındaki altı aylık bir kuşatmanın ardından 692’de yenildi ve orada öldürüldü.[10]
Abbâsîlere paralel halifelikler
- Fâtımî Halifeliği (909-1171)
- Endülüs Emevî Halifeliği (929-1031)
- Muvahhid Halifeliği (1147-1269)
Memlûk himayesi dönemi
Hilâfet; Bağdat’ın düşmesinden (13. yüzyıl) Osmanlıların Mısır’ı ele geçirmesine (16. yüzyıl) kadar Mısır’da Memlûk himayesinde yaşadı. Bu dönemde halife, hiçbir siyasi yetkiye sahip değildir. Dinî törenlerde protokolde bulunmasının yanında hiçbir etkisi olmamıştır.
Osmanlı himayesi dönemi
Osmanlı Devleti’nin büyüme döneminde, Osmanlı yöneticileri I. Murad’ın 1362’de Edirne’yi fethinden itibaren hilâfet makamında hak iddia ettiler.[11] Daha sonra I. Selim, Müslüman yurtları fethetmek ve birleştirmek suretiyle, Mekke ve Medine kentlerinin savunucusu olmasıyla Osmanlıların halifelik iddiasını daha da güçlendirdi. Nihayetinde halifelik makamı 1517’de Osmanlıların eline geçti.[12] Böylelikle Güneydoğu Avrupa’dan Orta Doğu’ya kadar geniş bir coğrafyada hüküm süren Osmanlı Devleti, 17. yüzyıla kadar dünyanın önemli siyasi güçlerinden biri olarak kaldı.
Vestfalya Barışı ve Sanayi Devrimi ile güçlenen Avrupalı güçler yeniden toparlandı ve Osmanlı hakimiyetine meydan okudu. Büyük ölçüde zayıf liderlik, arkaik siyasi normlar ve Avrupa’daki teknolojik ilerlemeye ayak uyduramama nedeniyle Osmanlı İmparatorluğu, Avrupa’nın yeniden dirilişine etkili bir şekilde yanıt veremedi ve önde gelen bir büyük güç olma konumunu yavaş yavaş kaybetti.
Halife unvanının siyaseten ilk özel kullanımı, Osmanlıların Osmanlı İmparatorluğu yönetimi altında yaşayan Ortodoks Hristiyanları korumaları gerektiğini ilan eden Ruslara, Rusya’da yaşayan Müslümanlar hakkında benzer bir iddiada bulunarak karşı koyma ihtiyacı duydukları 1774 yılına kadar gerçekleşmeyecektir.[1] İngilizler, Osmanlı’nın halifelik iddiasını nazikçe onaylayacak ve Osmanlı halifesinin Britanya Hindistanı’nda yaşayan Müslümanlara İngiliz hükûmetine itaat etmeleri için emir vermesini sağlayacaktı.[13]
İngiliz hükûmeti, Britanya Hindistanı’ndaki Müslümanlar arasında Osmanlıların İslam Halifesi olduğu görüşünü destekledi ve Osmanlı padişahları da Hindistan Müslümanlarına İngiliz yönetimini desteklemelerini öğütleyen bildiriler yayımlayarak İngilizlere yardımcı oldu; bu bildiriler III. Selim ve Abdülmecid tarafından yayımlandı.[13]
1899’da II. Abdülhamid, Amerika Birleşik Devletleri hükûmetinden gelen bir talebi kabul etti ve halife olarak dinî otoritesini kullanarak Sulu Sultanlığı’na (bugünkü Güney Filipinler ve Kuzeydoğu Malezya’da bulunan) sultanlığın direnişi durdurmasını ve Amerikan işgaline teslim olmasını emretti; Sulu Sultanı II. Cemalül Kiram, II. Abdülhamid’in emrine kulak verdi ve teslim oldu.[2][3]
Osmanlı Devleti’nin 1914’te I. Dünya Savaşı’na katılmasıyla İttihat ve Terakki, Halife sıfatıyla Mehmed Reşad’a, tüm Müslümanları topraklarına yönelik İtilaf tecavüzüne karşı direnmeye çağıran bir cihad ilan ettirmiş[4] olsa da, bu çağrının geri dönüşü büyük ölçüde olumsuz olmuştur. 1918’de savaşın yenilgiyle sona ermesi üzerine İttihatçı hükûmet topluca istifa etti ve Enver Paşa, Talat Paşa ve Cemal Paşa Türkiye’den kaçtı. Kardeşi Mehmed Reşad’ın temmuz ayında kalp krizinden ölmesinin ardından tahta çıkan Mehmed Vahideddin ateşkesi kabul etti. Osmanlı’nın teslimiyetini resmîleştiren Mondros Mütarekesi 30 Ekim 1918’de HMS Agamemnon gemisinde imzalandı. İtilaf birlikleri kısa bir süre sonra İstanbul’a ulaşarak Padişah’ın sarayını işgal etti.
Osmanlı Hilâfeti’nin son bulması, Batı Avrupa ile ilgili olarak yavaş bir güç erozyonu nedeniyle ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Milletler Cemiyeti tarafından bölünmesi sonucu Osmanlı İmparatorluğu’nun sona ermesi nedeniyle gerçekleşti. Son Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi, bölünmeden sonra yaklaşık 1,5 yıl halifelik makamını sürdürdü, ancak Atatürk’ün laik reformları ve Osmanoğullarının 1924’te Türkiye Cumhuriyeti’nden sürgün edilmesiyle halifelik makamı tarihe karıştı.[14]
Osmanlılara paralel halifelikler
[değiştir | kaynağı değiştir]
- Bornu Halifeliği (1472-1893)
- Yogyakarta Halifeliği (1755-2015)
- Sokoto Halifeliği (1804-1903)
- Takruri Krallığı (1848-1893)
Türkiye Büyük Millet Meclisi/Türkiye Cumhuriyeti denetimindeki dönem

1 Kasım 1922’de saltanatın kaldırılması ile, Osmanlı hükümdarının elinden egemenlik hakları, devlet başkanlığı alındı. Siyasi güç tamamen Türkiye Büyük Millet Meclisindeydi. Tarihte Arap dini ve Arap siyasetiyle kaynaşan ve bir arada yürüyen hilâfetin 7. yüzyıldan beri devam ettirilmek istenen İslam Devleti’nin devlet başkanlığı makamı olması ve ilerleyen yüzyıllarda Türkler dâhil Arap olmayan Müslüman halklar arasında da kutsal ve dokunulamaz bir şey olarak görülmesi nedeniyle, “Müslümanların lideri” veya “İslam’ın lideri” olarak algılanan bu makam, sadece “dinî başkanlık” olarak yeniden tanımlandı ve saltanatla beraber kaldırılamadı. Hükûmet, TBMM’nin seçtiği Halife Abdülmecid Efendi’den, sadece “Müslümanların Halifesi” (Halife-i Müslimin) unvanını kullanmasını, gösterişli hareketlerde bulunmamasını istedi.
Saltanatın kaldırılmasından cumhuriyetin ilanına kadar geçen sürede bir devlet başkanlığı sorunu yaşandı. Başkanlığını Mustafa Kemal Paşa’nın yürüttüğü Meclis tarafından yönetilen Türkiye’de Ankara’daki siyasi erk tam yetkiliydi, ancak ne mutlak veya anayasal bir monarşi olduğu gibi ne de bir cumhuriyet vardı. Ülkenin resmî olarak devlet başkanı yoktu. Bazı politikacılar “hilâfet aynı hükûmettir, hilâfetin hukuk ve görevini iptal etmek hiç kimsenin, hiçbir meclisin elinde değildir” diyerek İstanbul’daki Halife’yi devlet başkanı yapmak istedi, ancak Ankara’daki hükûmet siyasi gücünü hiçbir şekilde başka bir makamla paylaşmadı. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanıyla Mustafa Kemal Paşa Cumhurbaşkanı (Reis-i Cumhur) seçildi ve devlet başkanlığı sorunu sona erdi. Abdülmecid, halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, Müslümanların Halifesi unvanından başka sıfat ve unvanlar taşıyarak Cumhuriyet hükûmetinin talimatı dışına çıktı. Bu durum halifelik makamı hakkında bir an önce önlem alınmasını gerektiriyordu. Fakat Mustafa Kemal Paşa’yı halifelik makamını kaldırmak için zorlayan önemli bir sebep, Türkiye’de gerçekleştirmeyi planladığı laik ve sekülarist karakterdeki reformları halife mevcut oldukça yapamayacağıydı.
Hilâfetin kaldırılması
3 Mart 1924 tarihli, “Hilâfetin İlgasına ve Hanedan-ı Osmaniye’nin Türkiye Cumhuriyeti Memalik-i Hariciyesine Çıkarılmasına Dair Kanun”la hilâfet kaldırıldı. Böylece, yeni Türkiye önemli bir adım daha attı. Hilâfetin kaldırıldığı 3 Mart 1924 günü, bir diğer kanunla da Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti (Bakanlığı) kaldırıldı. Şer’iyye ve Evkaf Vekâleti’nin kaldırılması sonucu, bu vekâlet tarafından yönetilen okullar ve medreseler de kaldırıldı. Ayrıca aynı gün, Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekâleti de kaldırıldı. Böylece ordu-siyaset çatışmasının da önüne geçilmiş oldu. Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu da o gün kabul edilmişti.[15]
Türkiye’nin halifelik makamını kaldırmasından sonra ilan edilen halifelikler
- Şerifî Halifeliği (1924-1931)[16][17]
- Anadolu Federe İslam Devleti: Türk medyasında Kara Ses, Alman medyasında Kalif von Köln (Köln Halifesi) ve Chomeini von Köln (Köln Humeynisi) denilmiş Cemalettin Kaplan’ın Köln’de bir spor salonunda ilan ettiği halifelik (1994-2001)
- Irak ve Şam İslam Devleti, resmî adıyla İslam Devleti (2014-2019)
Siyasi olmayan halifelikler
- Tasavvuf halifelikleri
- Ahmediye Halifeliği (1908-günümüz)
Ayrıca bakınız
- Halifeler listesi
- İslam devleti
- Reîsü’l-ulema
- İmâmet
- Ali Abdurrazık
Vikisöz’de Hilâfet ile ilgili sözler mevcuttur.
Osmanlı Hanedanı
خانه دان آل عثمان
Hanedan-ı Âl-i Osman
|
|
---|---|
Hanedanlık ailesi | |
![]() |
|
Ülke | ![]() |
Milliyet | Türk |
Kuruluş | 1299 |
Kurucu | Osman Gazi |
Güncel durumu | Aktif değil |
Devriliş |
|
Son hükümdar |
|
Unvan(lar) |
|
Alt kolları | Osmanoğulları ailesi |
Osmanlı Hanedanı (Osmanlıca: خانه دان آل عثمان, romanize: Hanedan-ı Âl-i Osman), Osmanlı İmparatorluğu’nu yaklaşık 623 yıl yöneten hanedandır. Osmanlılar, Osmanoğulları, Âl-i Osman ve Hanedan-ı Âl-i Osman olarak da bilinir. Hanedan, adını Osmanlı Beyliği’nin kurucusu olan Osman Bey’den alır.
Osmanlı hanedanın kuruluşu ve kökleri; Oğuz Türkmenlerinin 24 boyundan birisi olan Kayılara mensup olan, ayrıca imparatorluğun da kurucusu Osman Gazi’ye dayanmaktadır.[1]
Osmanlı Hanedanı’nın 1299 yılında başlayan yönetimi, 1922 yılında Ankara Hükûmeti’nin saltanatı kaldırmasıyla son bulmuş ve “Osmanlı Hanedan Defteri”ne kaydedilen son hanedan üyesi[2] Neslişah Osmanoğlu 2012 yılında ölmüştür.[3]

Osmanlı Hanedanı’ndan hükümdar olanlar yaygın olarak padişah olarak bilinir. Ancak kuruluş yıllarında hükümdarlık unvanı bey ve gazi idi ve bunun yerine daha sonra han unvanı kullanıldı. Sultan unvanı da Osmanlı Hanedanı’nda yaygın kullanılan bir unvandı; ama bu unvan erkek hükümdarların yanı sıra kadınlar için de kullanılıyordu.
Osmanlı saltanatında unvanlar babadan oğla geçer, padişah oğulları “şehzade”, kızları “sultan”dır. Şehzadelerin çocukları yine şehzade, kızları yine sultandır. Sultanların çocukları Osmanlı hanedan üyesi sayılmazlar. Sultanların erkek çocukları “beyzade” olarak anılırlardı, akrabalığı olan kimselerdir; ama silsile itibarıyla hanedandan düşerler.[4]
Osmanlı Devleti’nin kuruluşu

Osmanlı Hanedanı’nın kurucusu Osman Bey, Anadolu Selçuklu Devleti’nin uç beylerinden biriydi. Babası da; Anadolu Selçuklu Devleti’nin, Bizans sınırında bulunan Bilecik bölgesinde uç beyliği yapan, Kayı boyu önderi olan Ertuğrul Gazi’ydi. Osmanlı hanedanının kökenleri ise; Türk ve Altay mitolojilerine göre Türklerin atası olan Oğuz Han’ın, Göksel adlı ikinci eşinden doğan Gün Han’dan başlamak üzere sırasıyla; Kızıl Buğa, Kaya Alp, Süleyman Şah ve Ertuğrul Gazi’nin önderi olduğu Kayı boyuna dayanmaktadır. Başarıların ardından Anadolu Selçuklu Devleti tarafından Osman Gazi, bulunduğu bölgenin kendisine sancak ve tuğ verilerek eyalet beyi ilan edildi. Anadolu Selçuklu Devleti’nin yıkılmasından sonra küçük bir uç beyliğinin çekirdeğini oluşturduğu bu eyalet, bağımsız kaldı ve zamanla Osmanlı Beyliği olarak adlandırıldı. Kendisi de bu devletin ve hanedanın ilk hükümdarı oldu. Osman Bey’den sonra devletin başına oğlu Orhan Bey geçti.
Fatih Kanunnamesi
Fatih Sultan Mehmet’in saltanatının son yıllarında oluşturulan “Kanunname-i Âli Osman”, daha önceki padişahların yazılı kurallarını bir araya getirmekle birlikte, devlet yönetimini aşırı merkeziyetçi bir yapıya dönüştürmüş ve padişahı mutlak hakim kılmıştır. Fatih Kanûnnâmesi olarak anılan bu düzenlemede, tahta çıkan şehzadenin, erkek kardeşlerini devletin zarar görmesini engellemek için öldürmesine yasallık kazandırmıştır.
Hanedanın sonu
Osmanlı Hanedanı’ndan son padişah olan Vahideddin, I. Dünya Savaşı’ndan yenik çıkmış Osmanlı İmparatorluğu’nun da son hükümdarıydı. Anadolu topraklarının bölünmesini öngören Sevr Antlaşması’na karşı Anadolu’da gelişen Türk Kurtuluş Savaşı’nın başarıya ulaşmasının ardından son padişah Vahideddin, küçük oğlu Mehmed Ertuğrul ve hareminin mensuplarıyla birlikte Dolmabahçe Sarayı’ndan bir kayığa binerek Boğaziçi’nde demirlemiş olan HMS Malaya adlı İngiliz zırhlısı ile İstanbul’dan ayrıldı.[5]
Günümüz
Günümüzde Osmanlı Hanedanı ile soy bağı olanların bir kısmı Türkiye’de, bir kısmı ise yurt dışında değişik ülkelerde yaşamaktadırlar.[6][7] Bu kişilerden şehzade ünvanını devam ettiren erkek çocukların en yaşlısı ve kıdemli üyesi ise “Hanedan reisi” adıyla adlandırılmaktadır.[8] Osmanlı Hanedanlığı ise 1922 yılında Ankara Hükûmeti tarafından saltanatın kaldırılması ile son bulmuştur. Osmanlı Hanedanı 1922 tarihine kadar hâlen Başbakanlık Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen Osmanlı Hanedan Defteri’ne kaydediliyordu. Bu deftere kaydedilen[2] son hanedan üyesi Neslişah Sultan 2 Nisan 2012 tarihinde ölmüştür.[3] Bu nedenle günümüzdeki kayıtları aile içerisinde tutulan Osmanoğulları ailesindeki “Hanedan reisi” kullanımı ile “Osmanlı Hanedanı”ndaki kayıtları “Osmanlı Hanedan Defteri”ne kaydolan “Hanedan reisi” kullanımı birbirlerinden farklıdır.
Osmanlı sultanları ve halifeleri
İlhanlı Hanı Hülagü, 1258’da halifeliğin merkezi konumundaki Bağdat’ı fethetmiş, Abbasi soyundan gelenleri de öldürerek bu makama son vermişti. Fakat fetih sırasında kaçan bazı Abbasi üyeleri, Memlüklüler’e sığınarak burada halifeliği tekrar ilan ettiler (13. yüzyıl). Bu halifeliğin dini törenlerde protokolde durmaktan başka bir siyasi otoritesi yoktu. Bu şekilde yaklaşık üç yüz yıl devam eden bu durum I. Selim’in Mısır’ı fethetmesiyle sona erdi. Hilâfetin koruyuculuğu Osmanoğullarına geçti.[9] O dönemin halifesi III. Mütevekkil İstanbul’a getirilerek hayatını siyasi yetkisi olmadan burada geçirmiştir.
1 Kasım 1922 tarihinde saltanatın kaldırılmasından sonra da[10] Ankara Hükûmeti halife olarak, TBMM’nin seçtiği Abdülmecid Efendi’den, sadece “Halife-i Müslimîn” (Müslümanların Halifesi) ünvanını kullanması ve gösterişli hareketlerde bulunmamasını istemişti. Abdülmecid Efendi, TBMM yönetimi tarafından halife seçildikten sonra kendisine verilen talimata aykırı olarak, Halife-i Müslimîn ünvanından başka sıfat ve ünvanlar kullanarak, Cumhuriyet hükûmetinin talimatı dışına çıktı. Bir taraftan Abdülmecid Efendi’nin söz konusu davranışları halifeliğin kaldırılması için bahane edilerek ve diğer taraftan da başka sebepler ileri sürülmek suretiyle, Hilâfet müessesesi 3 Mart 1924 tarihli Halifeliğin kaldırılması ve Hanedan-ı Osmaniye’nin Türkiye Cumhuriyeti memâlik-î hariciyesine çıkarılmasına dair kanûn ile sona erdirildi.
Aynı oturumda daha önce Şer’iye ve Evkaf ve Erkân-ı Harbiye-i Umumiye Vekaleti’nin İlgasına Dair Kanun ile Tevhid-i Tedrisat Kanunu da kabul edilmiş ve Diyanet İşleri Reisliği’nin kurulması kararlaştırılmıştır.
Soyağacı
![]() Süleyman Şâh / Gündüz Âlp[11] (?–1227) |
Hayme Hatun | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() Ertuğrul Gazi[12] ![]() أرطغرل غازی (1227–1281) |
Halime Hatun | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 1. (Gazi-Bey) I. Osman[13] ![]() عثمان غازى 1281-1326 |
Malhun Hatun![]() |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 2. (Gazi-Bey) Orhan Gazi ![]() اورخان غازی 1326-1359 |
Nilüfer Hatun | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 3. (Hüdâvendigâr) I. Murad Han ![]() مراد اول خداوندگار 1359-1389 |
Gül-Çiçek Hatun | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 4. (Yıldırım-Gazi) I. Bayezid ![]() ییلدیرم بايزيد الأول 1389-1403 |
Devlet Hatun | ||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 5. (Çelebi-Kirişçi) I. Mehmed ![]() چلبی محمد 1421-1423 |
Emine Valide Hatun |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 6. (Koca Sultân) II. Murad ![]() مراد ثانى 1421-1451 |
Hadice Âlime Hümâ Valide Hatun |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 7. (Fatih Sultân) II. Mehmed ![]() محمد الثانى الفاتح 1432-1481 |
Emîne Gül-Bahar Valide Hatun (Öz Anne)[14][15] & Sitt-î Mükrîme Hatun (Üvey Anne)[16] |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 8. (Sultân Bayezîd-i Velî Han) II. Bayezid ![]() بايزيد ثانى 1481-1512 |
Gül-Bahar Hatun (Üvey Anne)[17] & Ayşe Hatun (Öz Anne)[18][19] |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() 9. (Yavuz Sultân Selim Han) I. Selim Gazi ![]() سليم الأول 1512-1520
|
Hafîze (Hafsa) Vâlide Sultân ![]() |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 10. (Kanûnî Sultân Süleyman Han) Muhteşem Süleyman ![]() القانونى سليمان 1520-1566 |
Hürrem Haseki Sultân ![]() خرم سلطان |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 11. (Sarı Selim) II. Selim Han ![]() سليم ثانى 1566-1574 |
Afîfe Nûr-Banû Vâlide Sultân |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 12. (Sefih Sultân) III. Murad ![]() مراد ثالث 1574-1595 |
Sâfiye Vâlide Sultân |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Handan Vâlide Sultân (Öz Anne) |
![]() ![]() ![]() 13. (Adlî) III. Mehmed ![]() محمد ثالث 1595-1603 |
Hâlime / Fûl-Dâne Vâlide Sultân (I.Mustafa’nın Öz / Mânevî Annesi)[20] |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Mâhirûze Hadice Vâlide Sultân ماہ فروز خاتون[21][22] |
![]() ![]() ![]() 14. (Bahtî) I. Ahmed ![]() احمد اول 1603-1617 |
Mâh-Peyker Kösem Vâlide Sultân[22] ![]() كوسم سلطان |
![]() ![]() ![]() 15. (Deli) I. Mustafa ![]() مصطفى اول 1617-1618 1622-1623 |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 16. (Genç – Şehid) II. Osman ![]() عثمان ثانى 1618-1622 |
![]() ![]() ![]() 17. (Bağdad Fatihi, Sahib-î-Kıran) IV. Murad ![]() مراد رابع 1623-1640 |
Turhan Hatice Vâlide Sultân ![]() تورخان سلطان |
![]() ![]() ![]() 18. (Girit Fâtihi, Şehid Han) İbrahim Gazi ![]() ابراهيم اول 1640-1648 |
Sâliha Dil-Âşûb Vâlide Sultân صالحہ دل اشوب سلطان[23][24] |
Hatice Mû’azzez İkinci Haseki Sultân معزز سلطان |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Meh-Pâre Ummetullah (Emetullah) Râbi’a Gül-Nûş Vâlide Sultân[25] ![]() رابعه کلنوش سلطان |
![]() ![]() ![]() 19. (Avcı-Gazi) IV. Mehmed Han ![]() محمد رابع 1648-1687 Vak’a-i Vakvakiye: 26 Şubat 1656 |
![]() ![]() ![]() 20. (Gazi-Han) II. Süleyman ![]() سليمان ثانى 1687-1691 |
![]() ![]() ![]() 21. (Gazi-Han) II. Ahmed ![]() احمد ثانى 1691-1695 |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Sâliha Sebkat-î Vâlide Sultân صالحہ سلطان[26][27][28] |
![]() ![]() ![]() 22. (Gazi-Han) II. Mustafa ![]() مصطفى ثانى 1695-1703 Edirne Vak’ası: 15 Temmuz 1703 – 22 Ağustos 1703 |
Şâh-Süvar Vâlide Sultân شھسوار سلطان |
Emine Mihr-î-Şâh İkinci Kadın Efendi امینه مھرشاہ قادین |
![]() ![]() ![]() 23. (Lâle Devri Padişâhı, Gazi) III. Ahmed Han ![]() احمد ثالث 1703-1730 Patrona Halil İsyanı: 28 Eylül 1730 |
Râbi’a Şerm-î Kadın Efendi رابعہ شرمی قادین |
||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 24. (Kambur-Gazi) I. Mahmud ![]() محمود اول 1730-1754 |
![]() ![]() ![]() 25. (Sofu Sultân) III. Osman ![]() عثمان ثالث 1754-1757 |
Mihr-î-Şâh Vâlide Sultân مھرشاہ سلطان |
![]() ![]() ![]() 26. (Yenilikçi Sultân) III. Mustafa ![]() مصطفى<ثالث 1757-1774 |
Ayşe Sine-Pervar (Seniyeperver) Vâlide Sultân عایشه سینه پرور سلطان (Öz Anne)[29] & Baş İkbâl Nüzhet-Zâde Nükhet-Sedâ Hânım Efendi (Üvey Anne) |
![]() ![]() ![]() 27. (Islâhatçı Sultân) (Gazi-Han) I. Abdülhamid ![]() عبد الحميد اول 1774-1789 |
Nakş-î-Dil [30][31][32][33] Vâlide Sultân نقش دل سلطان |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 28. (Bestekâr Sultân, Nizâmî, Şehid) III. Selim ![]() سليم ثالث 1789-1807 Kabakçı Mustafa İsyanı: 25 Mayıs 1807 |
![]() ![]() ![]() 29. (Bî-gâne Sultân) IV. Mustafa ![]() مصطفى رابع 1807-1808 |
Bezm-î Âlem Vâlide Sultân |
![]() ![]() ![]() 30. (İnkılâpçı Sultân) II. Mahmud ![]() محمود ثانى 1808-1839 Vak’a-i Hayriye: 16 Haziran 1826 |
Pertav-Nihâl (Pertevniyâl) Vâlide Sultân |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Şevk-Efzâ Vâlide Sultân |
Tîr-î-Müjgan Üçüncü Kadın Efendi (Öz Anne) & Rahîme Pîristû Vâlide Sultân (Mânevî Anne) |
![]() ![]() ![]() 31. (Tanzimâtçı Sultân) Abdülmecid ![]() عبد المجيد اول 1839-1861 |
Gül-Cemâl Dördüncü Kadın Efendi |
Gül-İstü (Gülistan Münire) Dördüncü Kadın Efendi ![]() |
![]() ![]() ![]() 32. (Bedbaht – Şehid) Abdülaziz Han عبد العزيز 1861-1876 |
Hayrân-î-Dil Kadın Efendi |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
![]() ![]() ![]() 33. (Deli) V. Murad مراد خامس 1876 |
![]() ![]() ![]() 34. (Gazi) II. Abdülhamid ![]() عبد الحميد ثانی 31 Ağustos 1876 – 27 Nisan 1909 I. Meşrûtiyyet: 23 Kasım 1876 – 13 Şubat 1878 II. Meşrûtiyyet: 3 Temmuz 1908 31 Mart Vak’ası: 13 Nisan 1909 |
![]() ![]() ![]() 35. (Sultân Reşâd) V. Mehmed ![]() محمد خامس 1909-1918 Çanakkale Savaşı: 18 Mart 1915 |
![]() ![]() ![]() 36. (Vahîdü’d-Dîn) VI. Mehmed ![]() محمد سادس 4 Temmuz 1918 – 18 Kasım 1922 Mondros Mütarekesi: 30 Ekim 1918 İstanbul’un işgali: 13 Kasım 1918 Sevr Antlaşması: 10 Ağustos 1920 Saltanat’ın Lağvı: 1 Kasım 1922 |
![]() ![]() (Son Halife) Abdülmecid Efendi ![]() عبد المجيد الثانى 18 Kasım 1922 – Hilâfet’in Lağvı: 3 Mart 1924 |
- Osmanlı İmparatorluğu kronolojisi
Türkiye
Türkiye Cumhuriyeti
|
|||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
![]() Bayrak
|
|||||||||||||
Millî marş
İstiklâl Marşı Süre: 1 dakika ve 6 saniye.
|
|||||||||||||
![]() Türkiye konumu (yeşil)
|
|||||||||||||
Başkent | Ankara 39°56′K 32°50′D |
||||||||||||
En büyük şehir | İstanbul 41°1′K 28°57′D |
||||||||||||
Resmî dil(ler) | Türkçe | ||||||||||||
|
|||||||||||||
Konuşulan diller | Türkçe
Liste
|
||||||||||||
Etnik gruplar
(2016 tahminî)[1]
|
|
||||||||||||
Demonim | Türk | ||||||||||||
Hükûmet | Üniter cumhurbaşkanlığı sistemli anayasal cumhuriyet | ||||||||||||
|
|||||||||||||
Yasama organı | Türkiye Büyük Millet Meclisi | ||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||
|
|||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||
• Toplam
|
783,562 km2 (36.) | ||||||||||||
• Su (%)
|
2.03[2] | ||||||||||||
Nüfus | |||||||||||||
• Aralık 2024 sayımı
|
![]() |
||||||||||||
• Yoğunluk
|
111.4[3]/km2 (83.) | ||||||||||||
GSYİH (SAGP) | 2024 tahminî | ||||||||||||
• Toplam
|
![]() |
||||||||||||
• Kişi başına
|
![]() |
||||||||||||
GSYİH (nominal) | 2024 tahminî | ||||||||||||
• Toplam
|
![]() |
||||||||||||
• Kişi başına
|
![]() |
||||||||||||
Gini (2019) | ![]() orta |
||||||||||||
İGE (2022) | ![]() çok yüksek · 45. |
||||||||||||
Para birimi | Türk lirası (TRY · ₺) | ||||||||||||
Zaman dilimi | UTC+3 (TSİ) | ||||||||||||
Tarih formatı | gg/aa/yyyy (miladi) | ||||||||||||
Şebeke gerilimi | 230 V–50 Hz | ||||||||||||
Trafik akışı | sağ | ||||||||||||
Telefon kodu | +90 | ||||||||||||
ISO 3166 kodu | TR | ||||||||||||
İnternet alan adı | .tr |
Türkiye, resmî adıyla Türkiye Cumhuriyeti, topraklarının büyük bölümü Batı Asya’da Anadolu’da, diğer bir bölümü ise Güneydoğu Avrupa’nın uzantısı Doğu Trakya’da olan kıtalararası bir ülkedir. Batıda Bulgaristan ve Yunanistan, doğuda Gürcistan, Ermenistan, İran ve Azerbaycan, güneyde ise Irak ve Suriye ile sınır komşusudur. Güneyini Kıbrıs ve Akdeniz, batısını Ege Denizi, kuzeyini ise Karadeniz çevreler. Marmara Denizi ise İstanbul Boğazı ve Çanakkale Boğazı ile birlikte Anadolu’yu Trakya’dan, yani Asya’yı Avrupa’dan ayırır. Resmî olarak laik bir devlet olan Türkiye’de nüfusun çoğunluğu Müslümandır. Ankara, Türkiye’nin başkenti ve ikinci en kalabalık şehri; İstanbul ise, Türkiye’nin en kalabalık şehri, ekonomik ve finansal merkezi ve aynı zamanda Avrupa’nın en kalabalık şehridir.
Türkiye toprakları üzerindeki ilk yerleşmeler Yontma Taş Devri’nde başlar. Doğu Trakya’da Traklar olmak üzere, Hititler, Frigler, Lidyalılar ve Dor istilası sonucu Yunanistan’dan kaçan Akalar tarafından kurulan İyon medeniyeti gibi çeşitli eski Anadolu medeniyetlerinin ardından, Makedonya kralı Büyük İskender’in egemenliğiyle ve fetihleriyle birlikte Helenistik Dönem başladı. Daha sonra, sırasıyla Roma İmparatorluğu ve Anadolu’nun Hristiyanlaştığı Bizans dönemleri yaşandı. Selçuklu Türklerinin 1071 yılında Bizans’a karşı kazandığı Malazgirt Meydan Muharebesi ile Anadolu’daki Bizans üstünlüğü büyük ölçüde kırılarak Anadolu, kısa süre içerisinde Selçuklulara bağlı Türk beyleri tarafından ele geçirildi ve Anadolu toprakları üzerinde İslamlaşma ve Türkleşme faaliyetleri başladı. Kısa sürede Anadolu’daki diğer Türk beyliklerinin üzerinde hâkimiyet kuran Konya merkezli Anadolu Selçuklu Sultanlığı, 1243 yılındaki Moğollara karşı kaybedilen Kösedağ Muharebesi’ne kadar Anadolu’yu yönetti. Anadolu’daki Moğol istilalarından sonra zayıf duruma düşen Anadolu Selçuklu Devleti, Anadolu’da yerini yeni Türk beyliklerine bıraktı.
13. yüzyılın sonlarından itibaren Batı Anadolu’daki Türk beyliklerinden biri olarak ön plana çıkan ve bağımsızlık kazanan Osmanlılar, 14. yüzyılda Balkan topraklarında gerçekleştirdiği fetihlerle büyük bir güç hâline geldi ve Anadolu’daki diğer Türk beylikleri üzerinde de hâkimiyet kurdu. Osmanlılar, 1453 yılında II. Mehmed’in İstanbul’u fethederek Bizans İmparatorluğu’na son vermesiyle imparatorluk hâline geldi. İmparatorluk, zirvesini 16. yüzyılda, özellikle I. Süleyman döneminde yaşadı. 1683 yılındaki II. Viyana Kuşatması sonrasında gelen bozgun ve 15 sene süren Kutsal İttifak Savaşları sonucunda Osmanlı İmparatorluğu’nun Avrupa’ya karşı üstünlüğü sona erdi.
19. yüzyıla gelindiğinde imparatorluk, Tanzimat adı verilen ciddi bir modernleşme sürecine girdi. 1876 yılında Türk tarihinin ilk yazılı anayasasının ilan edilip meclisin açılmasıyla başlayan I. Meşrutiyet devri, 1878 yılına kadar sürse de, 1908 yılında II. Meşrutiyet ilan edilerek anayasa tekrar yürürlüğe girdi. Ancak yapılan reformlar, imparatorluğun dağılmasını engelleyemedi. 1914 yılında başlayan I. Dünya Savaşı’na İttifak Devletleri’nin yanında giren imparatorluk, savaş sonucunda yenik düşerek 30 Ekim 1918 tarihinde tüm orduların teslim olması şartını kabul etti ve akabinde İtilaf Devletleri’nce işgal edildi. 16 Mart 1920’de İtilaf Devletleri’nin İstanbul’u işgal edip bazı milletvekillerini tutuklayarak sürgüne göndermesi sonucunda Meclis-i Mebûsan’ın kapanmasıyla Mustafa Kemal Paşa önderliğinde 23 Nisan 1920 tarihinde Ankara’da Türkiye Büyük Millet Meclisi kuruldu. Onun önderliğinde işgalci kuvvetlere karşı yapılan Kurtuluş Savaşı (1919-1922) başarıya ulaşarak, 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından saltanatın kaldırılmasıyla Osmanlı monarşisi ve Osmanlı İmparatorluğu tarihe karıştı. Cumhuriyet, ülkenin ilk cumhurbaşkanı Mustafa Kemal Atatürk tarafından 29 Ekim 1923’te ilan edildi. 3 Mart 1924’te hilafetin kaldırılıp Osmanlı Hanedanı’nın yurt dışına sürgün edilmesinden sonra, çağdaş Türkiye’nin oluşumunda önemli yer tutacak olan bir dizi devrim gerçekleştirildi.
Türkiye gelişmekte olan bir ülkedir ve cumhurbaşkanlığı sistemiyle yönetilen demokratik, laik ve üniter bir anayasal cumhuriyettir. Resmî dili Türkçedir ve nüfusunun çoğunluğu Sünni Müslüman’dır. Türkiye, OECD, G20 ve Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurucu üyesidir. Türkiye NATO’nun ilk üyelerinden biridir. AB adayı olan Türkiye, AB Gümrük Birliği, Avrupa Konseyi, İslam İşbirliği Teşkilatı ve TÜRKSOY’un bir parçasıdır. Türkiye, askerî kapasitesi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç kabul edilirken; Avrupa ve Asya kıtalarının kavşak noktasında yer alması nedeniyle önemli bir jeostratejik güce sahiptir. Türkiye evrensel sağlık hizmetlerine, artan eğitim erişimine ve artan yenilikçiliğe sahiptir. 21 UNESCO Dünya Mirası alanı, 30 UNESCO Somut Olmayan Kültürel Mirası[7] ve zengin mutfağı ile Türkiye, dünyanın en çok ziyaret edilen beşinci ülkesidir.
Etimoloji
Türkiye’nin adı, “Türk” etnik kimliği adından gelir.[8] Sözcüğün günümüzdeki hâlinin orijinali, bugünkü Türkiye toprakları için ilk kez 12. yüzyılda İtalyanlar tarafından Orta Çağ Latincesi kullanılarak Turchia veya Turcmenia şekillerinde oluşturuldu.[9][10] Bunların yanı sıra, Orta Çağ’ın Alman seyyahları bölgeyi Turkei veya Tirkenland şeklinde, Fransızlar ise Turquie şeklinde andı.[10]
Sözcüğün Yunanca soydaşı olan Tourkia (Yunanca: Τουρκία), Bizans İmparatoru ve bilgini VII. Konstantinos tarafından De Administrando Imperio kitabında kullanıldı.[11][12][13][14] Osmanlı İmparatorluğu ise, kendi çağdaşı olan diğer ülkeler tarafından ara ara Türkiye veya Türk İmparatorluğu şeklinde tanınırdı.[15]
Aralık 2021’de cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ihracatta “Made in Türkiye” ibaresinin kullanılmasına ilişkin bir genelge yayımladı.[16] Genelgede ayrıca, diğer resmî yazışmalarla ilgili olarak, “(İngilizce) ‘Turkey’ gibi ifadeler yerine ‘Türkiye’ ifadesinin kullanılması konusunda gerekli hassasiyetin gösterileceği” belirtilmiştir.[16][17][18] Gerekçe olarak da, Türkiye‘nin “Türk milletinin kültür, medeniyet ve değerlerini en iyi şekilde temsil ve ifade etmesi” gösterilmiştir.[16] Mayıs 2022’de Türkiye hükûmeti, Birleşmiş Milletler ve diğer uluslararası kuruluşlardan İngilizce olarak Turkey yerine Türkiye kullanılmasını talep etmiş ve bu talep Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilmiştir.[19][20][21][22]
Tarih
Tarih öncesi

Günümüzdeki Türkiye topraklarının çoğunu oluşturan Anadolu yarımadasındaki en eski arkeolojik bulgu, Gediz Nehri’nde bulunan ve yaklaşık 1,24 ila 1,17 milyon yıla tarihlenen taş bir alettir.[24] Ülkenin güney ile güneydoğu kısımları başta olmak üzere Anadolu’daki bilinen ilk yerleşimler, Eski Taş Çağı’na tarihlenir.[25][26][27][28] Geçmişinin MÖ 9600 civarına kadar uzandığı tahmin edilen Göbeklitepe adlı arkeolojik sit alanı, dünyada bilinen en eski insan yapımı yapıdır.[29] MÖ 7500’e veya MÖ 5700’e dayandığı düşünülen Orta Anadolu’daki Çatalhöyük, dünya üzerinde Cilalı Taş Devri ile Bakır Çağı’na ait en büyük ve en iyi korunmuş yerleşim yeridir.[30] MÖ 8200 ila 6000 arasında kurulduğu tahmin edilen Çayönü yerleşkesi de, bu yapılara yine örnek verilebilir. Çanakkale’de bulunan Troya’da ise Cilalı Taş Devri’nde başlayan yerleşmeler, Demir Çağı’na kadar devam etmiştir.[31]


Çeşitli Eski Anadolu milletleri, bölgede Cilalı Taş Devri’nin başlangıcına kadar varlığını sürdürdü.[27] Bu halkların çoğu Hint-Avrupa dil ailesinin bir kolu olarak kabul edilen Anadolu dillerini konuştular.[32] Bazı bilim insanları, Hint-Avrupa dillerinin, yine eski Anadolu dillerinden olan Hitit dili ve Luvi dilinden yayıldığını öne sürer.[33] Ayrıca Türkiye’nin Avrupa kıtasında kalan küçük bir bölümünü oluşturan Doğu Trakya ise, 40 bin yıl öncesine dayanan bir yerleşim tarihine sahiptir ve bölgenin sakinleri de tarıma başlayarak milattan 6000 yıl önce Cilalı Taş Devri’ne geçmiştir.[34][35]
Anadolu’nun bilinen ilk sakinleri, Hatti ve Hurri toplumlarıdır. Hint-Avrupa milletlerinden olmayan bu iki toplum, yaklaşık olarak MÖ 2300’lerde Orta ve Doğu Anadolu’da yaşadılar. Hatti ve Hurriler, Hint-Avrupa milletlerinden Hititlerin MÖ 2000-1700 yıllarında Anadolu’ya gelmesiyle yerini Hititlere bıraktı. Hititler, bölgedeki ilk büyük krallığı MÖ 13. yüzyılda kurdular. Asurlular da, MÖ 1950’den MÖ 612’ye kadar günümüz Türkiye’sinin güneydoğu topraklarını fethetti ve oraya yerleşti.[36][37] Urartuların MÖ 9. yüzyılda Asurluların kuzeyindeki güçlü rakibi olduğu ise, Asur kitabeleri aracılığıyla öğrenildi.[38] MÖ 612’den itibaren herhangi ciddi bir etki gösteremeyen Urartular, MÖ 590 yılında İran’dan gelen Medler tarafından yıkıldı.[39]
Orta Anadolu üzerinde büyük bir hâkimiyet kurmuş olan Hitit İmparatorluğu’nun da MÖ yaklaşık 1180’li yıllarda çöküşünün ardından, Hint-Avrupa milletlerinden Friglerin kurdukları Frigya, MÖ 7. yüzyılda Kimmerler tarafından yapılan saldırılara kadar Anadolu’da üstünlük elde etti.[40] Frigya’dan sonra Lidya, Karya ve Likya devletleri bölgede güç yakalayarak söz sahibi oldu.[41] Ekonomi alanıyla ön plana Lidyalılar, MÖ 546’da Ahameniş hükümdarı Büyük Kiros tarafından yıkılıncaya kadar Batı Anadolu’da varlığını sürdürdü.
Antik Çağ, Helenistik dönem ve Bizans dönemi

Anadolu’nun sahil şeridinde MÖ 1200 yıllarında büyük ölçüde Aiol, İyon ve Yunan yerleşimleri başladı. Bu yerleşimciler tarafından Milet, Efes, Smyrna ve Byzantium gibi çok sayıda önemli şehir kuruldu. Son olarak Yunan koloniciler tarafından MÖ 657’de Megara kenti ortaya çıkarıldı. Yine bu dönemlerde, MÖ 6. yüzyılda, Türkiye’nin şu anki doğu toprakları üzerinde Ermeni Orontid Hanedanı tarafından bir devlet kuruldu.[42]
Anadolu, MÖ 6. ve 5. yüzyıllarda bir Pers devleti olan Ahameniş İmparatorluğu’nun egemenliğine girdi ve bu egemenlik, MÖ 334 yılındaki Makedonya Kralı Büyük İskender’in fetihlerine kadar devam etti.[43] Anadolu’nun içlerine kadar ilerleyen İskender; Frigya, Kapadokya ve en son Kilikya’ya kadar ulaştı. Ardından, İskenderun civarında (Antakya) gerçekleşen İssos Savaşı’nda ve akabinde Irak civarında meydana gelen Gaugamela Muharebesi’nde Ahameniş hükümdarı III. Darius’u perişan etti. Daha sonra Pers Kralı III. Darius’u devirdi ve Ahameniş İmparatorluğu’nu tamamen fethetti. Büyük bir yenilgiye uğrayan Darius, Fırat’ın doğusuna kadar sürüldü ve böylece Anadolu’daki Pers hakimiyeti son bulmuş oldu.

Büyük İskender döneminde kültürel kaynaşma ve Helenleştirme hareketi başlatıldı.[27] MÖ 323’te İskender’in Babil’deki ani ölümünün ardından Anadolu bölünerek küçük Helenistik krallıklar ortaya çıktı. Tüm bu krallıklar, MÖ 1. yüzyıl ortalarında Roma Cumhuriyeti’nin bir parçası haline geldi.[44] Büyük İskender’in, fetihleriyle başlatmış olduğu Helenleştirme hareketi ise Roma İmparatorluğu döneminde hızlandırıldı. Bu nedenle daha önceki yüzyıllarda var olan Anadolu dilleri ve kültürlerinin nesli tükenerek yerini Yunan dil ve kültürüne bıraktı.[45][46]

324 yılında Roma İmparatoru I. Konstantin, imparatorluğun başkentini Byzantium’a taşıdı ve şehrin adını Nova Roma olarak değiştirdi. İmparator I. Theodosius’un (379-395) iki erkek çocuğu, babalarının 395’te ölmesinin ardından Roma İmparatorluğu’nu Doğu ve Batı olmak üzere ikiye bölerek paylaştılar. Başkenti Roma olarak kalan Batı Roma İmparatorluğu, 476’da yıkıldı. Halk arasında Konstantinopolis (İstanbul) olarak yaygınlaşan şehir ise, Doğu Roma İmparatorluğu’nun başkenti oldu. Doğu Roma İmparatorluğu, daha sonraki yıllarda Bizans İmparatorluğu olarak anılmaya başladı, günümüz Türkiye topraklarının önemli bir kısmında hakimiyet kurdu ve Osmanlı Türklerinin İstanbul’u ele geçirdiği 1453 yılına kadar varlığını sürdürdü.[47]
Selçuklular ve Osmanlı İmparatorluğu




Oğuz Türkleri, Müslüman olduktan sonra İslam dünyası çevrelerine daha yakın yerlerde ikamet ettiler ve 9. yüzyılda Hazar Denizi ile Aral Gölü’nün kuzeyine yerleşmeye başladılar.[48] 10. yüzyıl itibarıyla Selçuklular, Pers yurdunu da sınırları içine katarak, atalarının vatanı Orta Asya’dan batıya doğru göç etmeye başladılar ve Büyük Selçuklu Devleti’ni kurdular.[49]
11. yüzyılın ikinci yarısında Selçuklular, Anadolu’nun doğu bölgelerine yerleşmeye ve akınlar yapmaya başladılar. 1071’de, Sultan Alp Arslan döneminde, Selçuklu Türkleri ile Bizans İmparatorluğu arasında yapılan Malazgirt Meydan Muharebesi’nden sonra gelen Selçuklu zaferiyle birlikte Anadolu toprakları üzerinde Türkleştirme ve İslamlaşma hareketi başladı.[50][51] Bu hareketle birlikte Anadolu’da Türk dilleri ve İslam tanıtılarak yaygın hâle geldi. Böylece bölgede yaygın olan Hristiyanlık ve Yunanca, yerini yavaş yavaş İslam ve Türk kültürüne bıraktı.[50] Büyük Selçuklu İmparatorluğu’nun parçalanmasının ardından, Anadolu’da diğer Türk beyliklerinin üzerinde hakimiyet kuran Anadolu Selçuklu Sultanlığı, uzunca bir süre Anadolu’yu yönetti. Başkenti İznik olan Anadolu Selçuklular, Birinci Haçlı Seferi sırasında İznik’in Bizans’ın eline geçmesiyle Sultan I. Kılıç Arslan tarafından 1097 tarihinde başkentini Konya’ya taşımıştır ve bu tarihten itibaren Konya, Selçuklu Devleti’nin başkenti olmuştur. Sultan I. Alâeddin Keykubad döneminde altın çağını yaşayan Selçuklular, I. Alaeddin’in ölümünün ardından duraklama sürecine girdi.

Alaeddin Keykubad’ın ölümünü fırsat bilen Moğollar, Selçukluların doğu sınırına saldırarak Anadolu içlerine girmeye çalıştılar. Nitekim 1243’te Anadolu Selçuklu Devleti ile Baycu Noyan komutasındaki Moğollar arasında gerçekleşen Kösedağ Muharebesi sonucunda gelen yenilgiyle Anadolu, Moğol hakimiyetine girmiştir ve Anadolu Selçuklu Devleti zayıflayıp yerini Türk beyliklerine bırakmıştır.[52] Bu beylikler arasında, Söğüt ve Bilecik çevresinde kurulu olan Osmanoğulları Beyliği, 13. yüzyılın sonlarına doğru bağımsızlığını ilan etmiştir.

Osman Gazi’nin başında olduğu Osmanoğulları Beyliği, sonraki yıllarda gittikçe büyüyerek Anadolu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Levant üzerinde hâkimiyet kurdu. 1453 yılında, II. Mehmed öncülüğünde Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis fethedildi ve imparatorluk tarihe karıştı.[53] Bu olaydan sonra Osmanlılar, bir imparatorluk hâline geldi.
1514 yılında I. Selim, Çaldıran Muharebesi ile Safevî hükümdarı Şah İsmail’i yenerek imparatorluğun sınırlarını doğu yönünde genişletti. 1517’de de Levant, Mısır ve Cezayir’i ele geçirdi ve Mısır’da hüküm süren Memlûk Sultanlığı’nı yıkarak İslam halifeliğinin Osmanlı İmparatorluğu’na geçmesini sağladı. Ardından Kızıldeniz, Umman Denizi ve Basra Körfezi üzerinde Osmanlı ve Portekiz imparatorlukları arasında, Hint Okyanusu’nda üstünlüğü ele geçirmek için bazı çeşitli deniz muharebeleri yapıldı. Portekizlilerin Hindistan üzerinde egemenlik sağlaması Osmanlı tarafından bir tehdit olarak algılandı. Çünkü 15. yüzyıl sonlarındaki Coğrafi Keşifler sayesinde Ümit Burnu ve Amerika kıtasının keşfedilmesi, Osmanlı’nın elinde tuttuğu Doğu Asya ile Batı Avrupa arasında ticareti sağlayan eski ticaret yollarının önemini yitirmesine neden olup Osmanlı ekonomisini olumsuz yönde etkilemiştir.[54]

Osmanlı İmparatorluğu, 16. ve 17. yüzyılda, özellikle I. Süleyman döneminde tarihinin zirvesine ulaştı. Bu dönemde batıda Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu’na doğru topraklar genişletilerek Balkanların tamamı, Orta Avrupa ve Lehistan’ın güney kısmı ele geçirildi.[55] Osmanlı donanması, denizde çeşitli rekabetlere girerek başarılar kazandı. 1538’de yapılan Preveze Deniz Muharebesi’nde Barbaros Hayreddin Paşa’nın Haçlıları mağlup etmesinden sonra imparatorluğun Akdeniz’deki kontrolü arttı. Doğuda ise Safevî Devleti ile mezhep farklılıklarından ve toprak anlaşmazlıklarından kaynaklanan bazı çatışmalar, zaman zaman savaşa dönüşerek 16. ve 18. yüzyıl arasında devam etti.[56]

Osmanlı İmparatorluğu, Batı Avrupa’da gerçekleşen Rönesans, Bilimsel Devrim, Aydınlanma Çağı ve Sanayi Devrimi gibi yeni gelişmeleri ülkesine getiremeyerek çağın gerisinde kaldı.[57] Kutsal İttifak Savaşları’nın bitmesiyle 1699’da imzalanan Karlofça Antlaşması sonrasında Osmanlı İmparatorluğu yavaşça gerilemeye başladı. Yapılan pek çok ıslahat ve 19. yüzyılda ilan edilen Tanzimat Fermanı, ülkenin modernleşmesini amaçladı; ancak başarılı olamadı. Bunun yanı sıra, ülkede toprak bütünlüğünü korumak için geliştirilen, farklı dinî ve etnik kökenlere sahip kişilerin bir arada yaşaması fikrini içeren Osmanlıcılık akımı da başarıya ulaşamayarak dağılmanın önüne geçemedi.[58] 1854’te Kırım Savaşı sırasında Osmanlı İmparatorluğu, ilk kez dış borçlanmaya gitti; ancak alınan borçlar ödenemedi. Sonraki 20 yıl içinde yüksek seviyelere ulaşarak ekonominin iflasın eşiğine gelmesine sebep oldu ve Osmanlı hükûmetini zor durumda bıraktı.[59] Bunu 1875-78 Doğu Krizi ve 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı gibi felaketler izledi. Sonuç olarak Osmanlı ekonomisi, borçlarını ödeyemeyerek harap duruma gelince, alacaklı ülkeler tarafından 1881’de borçların tahsilatını sağlayacak Düyun-u Umumiye kuruldu. Böylece Osmanlı Devleti’nin gelirlerinin kontrolü, alacaklı ülkelerin eline geçti.[60] 20. yüzyıl başlarında Osmanlı İmparatorluğu, Avrupalı güçlerle karşılaştırıldığında sanayileşememiş ve gelişmemiş bir ülke konumuna geldi.[61] Yine de, Osmanlılar en uzak vasalları olan Açe Sultanlığı’na asker gönderirken Güneydoğu Asya’da bile nüfuz sahibiydiler.[62]
Osmanlı İmparatorluğu’nun topraklarının sınırları, askerî gücü ve zenginlik düzeyi giderek azalınca, Balkanlarda yaşayan Müslümanlar, gördükleri eziyetler sebebiyle Anadolu’ya göç etmeye başladı.[63] Aynı şekilde Rusların Kafkasya topraklarını ele geçirmesi sonucunda buradaki Müslümanlar da Anadolu’ya yöneldi.[64] İmparatorluğun yine son zamanlarında milliyetçilik isyanlarının çıkmasıyla milletler arasında çeşitli etnik gerginlikler yaşandı; bu etnik gerginlikler Ermeni Sorunu gibi çeşitli sorunları ortaya çıkardı.[65] Sultan II. Abdülhamid’in aşırı otoriter yönetimine bir tepki olarak gelişen Jön Türk hareketinin 1908’de yaptığı devrimle II. Meşrutiyet ilan edildi.[66] Ardından 5 Ekim 1908’de Bulgaristan’ın resmen bağımsız olması ve 6 Ekim 1908’de Avusturya-Macaristan’ın Bosna’yı tek taraflı ilhakı, ülkedeki kaos ortamını büyüttü. Bu olayları, pek çok canın ve toprağın kaybına sebep olan Trablusgarp Savaşı (1911-12) ile Balkan Savaşları (1912-13) izledi. 23 Ocak 1913’te, I. Balkan Savaşı sırasında gerçekleşen Bâb-ı Âli Baskını, Üç Paşalar’ı başa getirdi ve yönetimi ele geçirmelerine yol açtı.
Osmanlı İmparatorluğu, I. Dünya Savaşı’na İttifak Devletleri’nin yanında girdi ve savaştan yenik çıktı. Savaş sırasında Ermenilerle yaşanan etnik gerginliklerin tırmanması üzerine çıkarılan Tehcir Kanunu ile Ermeniler, Doğu Anadolu Bölgesi’nden Suriye’ye devlet eliyle göç ettirildi. Göçlerde farklı kaynaklara göre 300.000 ile 1.500.000 arasında Ermeninin öldüğü iddia edildi. Bu ölümler, çeşitli kaynaklar tarafından Ermeni Soykırımı olarak tanımlandı.[67][68][69][70] Türk tarafı ise olayların soykırım olmadığını ifade ederek Ermenilerin yalnızca yerlerinin değiştirildiğini belirtti.[71] Ermenilerin yanı sıra, imparatorlukta savaş devam ederken Rum ve Süryaniler de öldürüldü ve bu olaylar da bazı kaynaklar tarafından soykırım olarak tanımlandı.[72]
Savaşın ardından imparatorluğa bağlı milletler ayrılarak çeşitli yeni devletler kurdular.[73][74][75][76] 30 Ekim 1918’de Osmanlı İmparatorluğu, İtilaf Devletleri ile Mondros Mütarekesi’ni imzaladı.[77] 10 Ağustos 1920’de imzalanan Sevr Antlaşması ise Osmanlı topraklarını İtilaf Devletleri arasında paylaştırdı, ancak yürürlüğe giremedi.[53]
Türkiye Cumhuriyeti

I. Dünya Savaşı bitiminde imzalanan Mondros Mütarekesi’nden sonra İtilaf Devletleri tarafından İstanbul, İzmir ve diğer Osmanlı topraklarının işgali, Anadolu Hareketi’ni ortaya çıkardı.[78] Çanakkale Savaşı’nın öne çıkan isimlerinden biri olan Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkışı ile Sevr Antlaşması’nın getirdiği şartları iptal edip Mîsâk-ı Millî sınırları içinde kalan ülke topraklarının bütünlüğünü korumayı amaçlayan Türk Kurtuluş Savaşı başlatıldı.[79]
Ankara’da 23 Nisan 1920’de kendisini ülkenin meşru hükûmeti ilan eden Ankara merkezli Türk rejimi, eski Osmanlı’dan yeni Cumhuriyet siyasi sistemine yasal geçişi resmîleştirmeye başladı. Ankara Hükûmeti silahlı ve diplomatik mücadeleye girişti. 1921-1923 yılları arasında Ermeni, Yunan, Fransız ve İngiliz orduları ülkeden kovuldu:[80][81][82][83] Ankara Hükûmeti’nin askerî ilerleyişi ve diplomatik başarısı 11 Ekim 1922’de Mudanya Mütarekesi’nin imzalanmasıyla sonuçlandı. Birleşik Krallık ile Ankara Hükûmeti arasındaki Çanakkale Krizi’nin (Eylül-Ekim 1922) ele alınışı, 19 Ekim 1922’de David Lloyd George hükûmetinin çökmesine[84] ve Kanada’nın Birleşik Krallık’tan siyasi özerklik kazanmasına neden oldu.[85] 1 Kasım 1922 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi, saltanatı kaldırdı ve 623 yıllık monarşik Osmanlı İmparatorluğu, resmen tarih sahnesinden silindi.
24 Temmuz 1923’te Sevr Antlaşması’nın yerine imzalanan Lozan Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu’nun devamı niteliğindeki yeni Türk devletinin uluslararası alanda tanınmasını sağladı. Yeni antlaşma, Türkiye’nin kendi toprakları üzerindeki egemenliğine yol açtı. İtilaf Devletleri’nin Türkiye’yi işgali, 4 Ekim 1923’te son İtilaf birliklerinin İstanbul’dan çekilmesi ve 6 Ekim 1923’te Türk birliklerinin şehre girmesiyle sona erdi. 29 Ekim 1923’te yeni başkent Ankara’da resmen cumhuriyet ilan edildi.[86][87] Lozan Antlaşması sonrasında antlaşma maddeleri gereğince yapılan Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi kapsamında Türkiye’deki 1,1 milyon Rum ile Yunanistan’daki 380 bin Türk yer değiştirdi.[88]

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin kurucusu ve ilk cumhurbaşkanı olan Mustafa Kemal, dine dayalı ve çok uluslu eski Osmanlı monarşisini laik bir anayasa altında parlamenter bir cumhuriyet olarak yönetilecek bir Türk ulus devletine dönüştürme amacını içeren birçok devrim yaptı.[89] Bu devrimlerin bir parçası olarak saltanat ve ardından hilâfet kaldırıldı, kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanındı, Latin alfabesi kullanılmaya başlandı ve diğer birçok değişiklik yapıldı. Türkiye Büyük Millet Meclisi, 1934 yılında çıkan Soyadı Kanunu ile kendisine “Atatürk” soyadını verdi.[90] Ağa olarak adlandırılan toprak beyleri tarafından yönetilen ve feodal düzenleri olan Kürt ve Zaza aşiretleri ve ülkenin diğer yerlerinde bulunan çoğunlukla İslamcı bazı gruplar, bu devrimlere itiraz etti ve laikliğe muhalefet nedeniyle çıkan Şeyh Said ve Menemen isyanları ile toprak reformu nedeniyle çıkan Dersim İsyanı, Türk güvenlik güçleri tarafından bastırıldı.[91]

II. Dünya Savaşı’nda (1939-1945) Türkiye, uzun süre tarafsızlığını korudu; ancak savaşın son aylarında, 23 Şubat 1945 tarihinde Müttefik Devletler’in yanında yer aldı. 26 Haziran 1945’te ise Birleşmiş Milletler’in kurucu üyelerinden biri oldu.[92] II. Dünya Savaşı’ndan sonra Yunanistan’da çıkan komünist isyanının bastırılmasında karşılaşılan zorluklar ve Sovyetler Birliği’nin Türk Boğazları’nda askerî üs talep etmesi, Amerika Birleşik Devletleri’nin 1947’de Truman Doktrini’ni ilanıyla sonuçlandı. Doktrin, Türkiye ve Yunanistan’ın güvenliğini sağlamayı amaçlayarak askerî ve ekonomik destek sağladı. Her iki ülke de 1948 yılında Avrupa ekonomisinin yeniden inşası için Marshall Planı ve OEEC’ye dâhil edildi,[93] daha sonra 1961 yılında OECD’nin kurucu üyesi haline geldi.[94]

Kore Savaşı’na (1950-53) Birleşmiş Milletler kuvvetleri ile birlikte katılan Türkiye, 1952 yılında Sovyetler Birliği’ne karşı NATO’ya katıldı. 15 Temmuz 1974’te Kıbrıs’ta gerçekleşen darbe, EOKA-B’nin faaliyetleri, Enosis (adayı Yunanistan ile birleştirme) planları ve yaşanan toplumlar arası çatışmanın tırmanması sonucunda Türkiye, 20 Temmuz 1974’te adaya asker çıkardı.[95] Dokuz yıl sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti kurularak ada ikiye bölündü, ancak ülke yalnızca Türkiye tarafından tanındı.[96]
Türkiye Cumhuriyeti’nin tek partili dönemi, 1945 yılında son buldu. Ardından gelen çok partili demokrasi dönemi 1960 ve 1980 askerî darbeleri ve 1971 ve 1997 muhtıraları ile kesintiye uğradı.[97][98] 1960 ile 20. yüzyılın sonu arasında Türk siyasetinde birden fazla seçim zaferi elde eden önde gelen liderler muhafazakâr-popülist Süleyman Demirel, sosyal demokrat Bülent Ecevit ve neoliberal reformcu Turgut Özal’dı. Tansu Çiller 1993 yılında Türkiye’nin ilk kadın başbakanı oldu.
1980’li yıllarda Türk ekonomisinin liberalleştirilmesinden bu yana ülke, ekonomik büyüme ve siyasi istikrar yakaladı.[99] 1984’ten itibaren PKK, Türk hükûmetlerine karşı ayaklanma ve saldırı kampanyalarına başladı; tarafların çatışmaları sonucunda resmî verilere göre 40 binden fazla insan öldü.[100] 2012’de taraflar arasında barış görüşmeleri başladı,[101][102] ancak 2015’te görüşmeler sona erdi ve yeniden çatışma hâline dönüldü.[103] 2013’te Gezi Parkı’ndaki düzenlemeler nedeniyle başlayan protestolar, daha sonra hükûmet karşıtı protestolara dönüşerek birçok ilde patlak verdi ancak hükûmet tarafından bastırıldı.[104] 28 Ağustos 2014’te Recep Tayyip Erdoğan doğrudan halk oyuyla seçilen ilk cumhurbaşkanı oldu. 15 Temmuz 2016’da, Türkiye’de bir darbe girişimi meydana geldi.[105] 2017’de yapılan anayasa değişikliği referandumu ile parlamenter sistemin yerini icracı bir başkanlık sistemi aldı. Başbakanlık makamı kaldırılarak yetki ve görevleri cumhurbaşkanına devredildi.
İdari bölümler
Türkiye, idari açıdan üniter bir yapıya sahiptir ve bu durum Türk kamu yönetimine şekil veren en önemli etkenlerdendir. Devletin temel işleyişindeki üç güç olan yasama, yürütme ve yargı dikkate alındığında, yerel yönetimlerin hemen hemen herhangi bir gücü yoktur. İllerin ve diğer birimlerin yönetimi, merkezî yönetimden sonra gelir. Yerel yönetimler yalnızca bulundukları yerde hizmet vermek amacıyla kurulmuşlardır. İllerin başında valiler, ilçelerin başında kaymakamlar yönetici olarak görevlidir. Vali ve kaymakamın yanı sıra, merkezî yönetim ve belediye başkanları tarafından atanan diğer üst düzey yetkililer de vardır.[106]
Türkiye’nin başkenti Ankara’dır. Ülkenin en büyük idari birimleri illerdir ve 81 il vardır. Bu iller ilçelere ayrılmıştır, toplamda 973 ilçe mevcuttur.[107] Ayrıca ülke coğrafi, demografik ve ekonomik koşullar göz önüne alınarak idari anlam taşımayan 7 bölge ve 21 alt bölgeye ayrılmıştır.[108]

Türkiye büyük şehir ve merkezleri |
|||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Sıra | Şehir ismi | Bölge | Nüfus | Sıra | Şehir ismi | Bölge | Nüfus | ||
![]() İstanbul ![]() Ankara |
1 | İstanbul | Marmara | 15.519.267 | 11 | Mersin | Akdeniz | 1.840.425 | ![]() İzmir ![]() Bursa |
2 | Ankara | İç Anadolu | 5.639.078 | 12 | Diyarbakır | Güneydoğu | 1.756.353 | ||
3 | İzmir | Ege | 4.367.251 | 13 | Hatay | Akdeniz | 1.628.894 | ||
4 | Bursa | Marmara | 3.056.120 | 14 | Manisa | Ege | 1.440.611 | ||
5 | Antalya | Akdeniz | 2.511.700 | 15 | Kayseri | İç Anadolu | 1.407.409 | ||
6 | Adana | Akdeniz | 2.237.940 | 16 | Samsun | Karadeniz | 1.348.542 | ||
7 | Konya | İç Anadolu | 2.232.374 | 17 | Balıkesir | Marmara | 1.228.620 | ||
8 | Şanlıurfa | Güneydoğu | 2.073.614 | 18 | Kahramanmaraş | Akdeniz | 1.154.102 | ||
9 | Gaziantep | Güneydoğu | 2.069.364 | 19 | Van | Doğu Anadolu | 1.136.757 | ||
10 | Kocaeli | Marmara | 1.953.035 | 20 | Aydın | Ege | 1.110.972 |
Siyaset

(Ankara’da bulunan yasama organı)

(Türkiye Cumhurbaşkanı’nın resmî konutu ve çalışma yeri)

Türkiye, çok partili sisteme sahip temsilî demokrasinin uygulandığı üniter devlettir.[110] Mevcut anayasa 1982’de referandumla onaylandı ve hükûmetin yapısını belirlemekle birlikte, devletin ideallerini ve yönetim standartlarını ortaya koymaktadır. Anayasa ayrıca devletin vatandaşlarına karşı sorumluluğunu ve halkın hak ve yükümlülüklerini belirler.
Türk siyasi sisteminde vatandaşlar, ülkesel, il ve yerel olmak üzere üç yönetim düzeyine tabidir. Yerel yönetimin görevleri genellikle belediye yönetimleri ve ilçeler arasında paylaştırılır. Türkiye idari amaçlarla 81 ile bölünmüştür. Her il, toplam 973 ilçe olmak üzere ilçelere ayrılmıştır.
Devlet, anayasa tarafından tanımlanan bir kuvvetler ayrılığı sistemi ile düzenlenmiştir ve yasama, yürütme ve yargı olmak üzere üç kola ayrılmaktadır:
- Yasama: Türkiye Büyük Millet Meclisinin görev ve yetkileri, kanun koymak, değiştirmek ve kaldırmak; bütçe ve kesinhesap kanun tekliflerini görüşmek ve kabul etmek; para basılmasına ve savaş ilanına karar vermek; genel ve özel af ilanına karar vermek. Ayrıca hükûmet üyelerini görevden alabilecek soruşturma yetkisine sahiptir.
- Yürütme: Cumhurbaşkanı ordunun başkomutanıdır; kanun teklifini yasalaşmadan önce veto edebilir; kabine üyelerini ve ulusal yasaları uygulayan diğer görevlileri atar; temel haklar, bireysel haklar ve belirli siyasi haklar dışında yürütme yetkisine ilişkin konularda cumhurbaşkanlığı kararnameleri çıkarabilir (parlamento yasaları cumhurbaşkanlığı kararnamelerinden üstündür). Ayrıca milletlerarası antlaşmaları onaylar ve yayımlar.[111]
- Yargı: Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve Uyuşmazlık Mahkemesi anayasa tarafından yüksek mahkemeler olarak tanınmaktadır. Anayasa Mahkemesi, kanunların anayasaya uygunluğunu denetler ve insan haklarına ilişkin bireysel başvurularını karara bağlar. Yargıtay, adli konularda nihai karar mercii. Danıştay, idari yargıda nihai karar mercii. Uyuşmazlık Mahkemesi, adli ve idari yargı arasında çıkacak olan görev uyuşmazlıklarının karara bağlandığı yüksek mahkemedir. Anayasa Mahkemesi’nin üyeleri, cumhurbaşkanı ve meclis tarafından atanır.
Meclise 600 milletvekili seçilir. Parlamento üyelerinin her biri beş yıllık bir dönem için bir seçim bölgesini temsil eder. Parlamentonun sandalye dağılımı, nüfus sayımına uygun olarak illere göre dağıtılır. Cumhurbaşkanı ise beş yıllık bir dönem için doğrudan halk tarafından seçilir. Cumhurbaşkanı iki dönemden (10 yıl) sonra yeniden aday olamaz. Cumhurbaşkanının ikinci döneminde Meclis tarafından seçimlerin yenilenmesine karar verilmesi hâlinde, cumhurbaşkanı bir defa daha aday olabilir. Meclis seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri aynı gün yapılır. Anayasa Mahkemesi on beş üyeden oluşur. Bir üye on iki yıllık bir süre için seçilir ve yeniden seçilemez. Anayasa Mahkemesi üyeleri altmış beş yaşını doldurduklarında emekli olmak zorundadırlar.
Seçim ve partiler

Cumhurbaşkanı
Türkiye’de seçimler altı yönetim kademesi için yapılır: meclis seçimleri (ulusal), cumhurbaşkanlığı seçimleri (ulusal), büyükşehir belediye başkanları (yerel), ilçe belediye başkanları (yerel), il veya belediye meclisi üyeleri (yerel) ve muhtarlar (yerel). Seçimler dışında zaman zaman referandumlar da düzenleniyor.
18 yaşını doldurmuş her Türk vatandaşı, seçimlerde oy kullanma ve aday olma hakkına sahiptir. Her iki cinsiyet için de genel oy hakkı Türkiye’nin her yerinde uygulanmaktadır. Türkiye’de hem genel hem de yerel seçimlere katılım oranları yüzde 80’lerde bulunmaktadır. Türkiye’de 88 seçim bölgesi vardır ve bu seçim bölgelerinden aday olan 18 yaş üstü kişilerden 600 tanesi beş yıl aralıklarla liste usulü çoğunluk seçim sistemi yoluyla milletvekili olarak seçilir. Anayasa Mahkemesi, laiklik karşıtı veya terörle bağlantısı olan siyasi partilerin kamu finansmanını veya tamamen varlıklarını ortadan kaldırma hakkına sahiptir. Ülkede %7 seçim barajı uygulaması vardır.[112] Küçük partiler, diğer partilerle ittifak kurarak seçim barajını aşabilirler. İttifakın toplam oyunun %7’yi geçmesi yeterlidir. Bağımsız adaylar seçim barajına tabi değildir.

Ana muhalefet lideri
İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Türkiye’de siyaset çok partili bir sistem altında faaliyet göstermiştir. Türk siyasi yelpazesinin sağ tarafında Demokrat Parti (DP), Adalet Partisi (AP), Anavatan Partisi (ANAP) ve Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) Türkiye’nin en büyük siyasi partileri oldular ve en büyük seçim başarılarını elde ederek siyasette baskın oldular. Sağ partiler muhafazakârlık, milliyetçilik, liberalizm veya İslamcılık gibi siyasi ideolojilerin ilkelerini benimseme eğilimindedir. Yelpazenin sol tarafında Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP) ve Demokratik Sol Parti (DSP) yerel ve genel seçimlerde büyük başarılar elde ettiler. Sol partiler sosyalizm, Kemalizm veya laiklik ilkelerini daha fazla benimseme eğilimindedir.[113]
12. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan şu anda devlet ve hükûmet başkanı olarak görev yapıyor. Özgür Özel, Türkiye’nin ana muhalefet lideridir. Numan Kurtulmuş, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı’dır.
Meclisin 28. dönemi, 2023 genel seçimlerinin ardından başlamıştır ve başlangıçta milletvekili dağılımı şu şekilde belirlendi: Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) 268, Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) 169, Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) 50, Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (HEDEP) 57, İYİ Parti 43, Yeniden Refah Partisi (YRP) 5, Türkiye İşçi Partisi (TİP) 4 sandalye. Bir sonraki parlamento seçimlerinin 2028 yılında yapılması planlanıyor.[114]
Hukuk


Örneğin Borçlar Kanunu ve Türk Medeni Kanunu, İsviçre’den alınmıştır. Medeni Kanun, İsviçre’nin medeni kanununun Türk kültürüne uyarlanmasıyla hazırlanmıştır. İdare Hukuku kuralları Fransa’daki muadili ile benzerlikler taşır, Ceza Kanunu ise İtalya’dan alınmıştır.[116]
Türkiye’de güçler ayrılığı ilkesi benimsenmiştir. Bu ilke doğrultusunda, yargı gücü Türk milleti adına yalnızca bağımsız ve tarafsız mahkemeler tarafından kullanılabilir. Mahkemelerin bağımsızlığı ve kuruluşu, hâkim ve savcıların görev süreleri boyunca güvenliklerinin sağlanması, hâkim ve savcıların görevleri, hâkim ve savcıların denetlenmesi, askerî mahkemeler ve kuruluşu, yüksek mahkemelerin yetki ve görevleri Türkiye Anayasası ile belirlenir.[117]
Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 142. maddesine göre mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ile yargılama usulleri kanunla düzenlenir. Bu yasada ve ilgili diğer anayasa maddeleri doğrultusunda Türkiye’deki mahkeme sistemi üç ana başlık altında toplanır: Yargı Mahkemeleri, İdare Mahkemeleri ve Askerî Mahkemeler. Her başlık, birinci derece mahkemeler ile yüksek maddeleri bünyesinde barındırır. Ülkedeki adli, idari ve askerî yargı mercileri arasındaki görev ve hüküm uyuşmazlıklarını kesin olarak çözümlemek için Uyuşmazlık Mahkemesi kurulmuştur.[117]
Türkiye’de kolluk kuvvetleri Emniyet Genel Müdürlüğü ve Jandarma Genel Komutanlığı gibi çeşitli birimlere ayrılmaktadır. Tüm bu kolluk kuvvetleri İçişleri Bakanlığına bağlı olarak hareket eder. Adalet Bakanlığı tarafından Kasım 2008’de açıklanan verilere göre, Türkiye cezaevlerinde bulunun kişi sayısı 100.000’i aşmıştır ve bu sayı 2000’lerin başındaki sayının iki katıdır.[118]
Dış ilişkiler

Günümüzde Türkiye, askerî kapasitesi ve diplomatik girişimleri sayesinde bölgesel güç kabul edilirken; Avrupa ve Asya kıtalarının kavşak noktasında yer alması nedeniyle önemli bir jeostratejik güce sahiptir. Ülke, Birleşmiş Milletler (1945),[128] OECD (1961),[129] İslam İşbirliği Teşkilatı (1969),[130] AGİT (1973),[131] EİT (1985),[132] KEİ (1992),[133] D-8 (1997),[134] G-20 (1999)[135] ve Türk Devletleri Teşkilatı (2009) gibi uluslararası örgütlerin kurucu üyelerinden birisidir. 1951-1952, 1954-1955, 1961 ve son olarak 2009-2010 yıllarında Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde geçici üye olarak görev yapmıştır.[136]
Geleneksel Batı yönelimi doğrultusunda, Avrupa ile ilişkiler her zaman Türk dış politikasının merkezî bir parçası olmuştur. 1949 yılında Avrupa Konseyi’ne üye olan ülke, 1963 yılında Avrupa Ekonomik Topluluğu (sonradan Avrupa Birliği’ne dönüştü) ile ortaklık ilişkisi kurdu. Uzun yıllar devam eden siyasi görüşmelerin ardından, 1987 yılında AET’ye tam üyelik için başvurdu, 1992 yılında Batı Avrupa Birliği’nin ortak üyesi oldu, 1995’te AB Gümrük Birliği’ne katıldı ve 2005 yılında Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerelerine başladı.[119] Türkiye’nin Kıbrıs Sorunu’nda AB üyelerinin aksine Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni desteklemesi, AB ilişkilerini zorlaştırmakta ve ülkenin AB’ye üyelik sürecindeki önemli bir engel olmaya devam etmektedir.[137] Bugün, Avrupa Birliği üyeliği Türkiye tarafından stratejik bir hedef ve devlet politikası olarak kabul edilmektedir.[138][139][140]

Türkiye’nin dış ilişkilerinin bir diğer belirleyici unsuru Amerika Birleşik Devletleri ile ilişkiler olmuştur. Sovyetler Birliği’nin oluşturduğu ortak tehdit sebebiyle Türkiye, 1952’de NATO’ya üye oldu ve Soğuk Savaş boyunca Washington hükûmetleri ile yakın ikili ilişkiler içinde bulundu. Türkiye, Avrupa Birliği’ne üyelik gibi önemli konular da dâhil olmak üzere Amerika Birleşik Devletleri’nin siyasi, ekonomik ve diplomatik desteğinden yararlandı.[141] Soğuk Savaş sonrasındaki dönemde Türkiye’nin jeostratejik önemi, çevresinde bulunan Orta Doğu, Kafkasya ve Balkan coğrafyalarına doğru kaydı.[142]

1991 yılında Sovyetler Birliği’nin dağılmasının üzerine Türk Cumhuriyetleri bağımsızlıklarını elde ettiler. Türkiye, Ön ve Orta Asya’da bulunan bu cumhuriyetler ile ikili ilişkilerini, aralarında bulunan derin kültürel ve dilsel bağ sebebiyle ilerletme çabası içine girdi.[143] Özellikle Azerbaycan, Türkiye ile ilişkilerinin önemini vurguladı.[144][145] Bakü’den Ceyhan’a uzanan Bakü-Tiflis-Ceyhan Petrol Boru Hattı (BTC), Hazar Denizi’ndeki petrolü küresel pazara aktarmayı sağlamakta ve Türkiye’nin dış politika stratejisinin bir bölümünü oluşturmaktadır.[146] Azerbaycan’ın Ermenistan ile yaptığı Karabağ Savaşı’nda Azerbaycan’ı destekleyen Türkiye, savaş yıllarından bu yana Ermenistan ile var olan sınır kapılarını kapalı tutmaktadır.[147] Günümüzde AK Parti hükûmeti dönemi, Türkiye’nin Yeni Osmanlıcılık dönemi olarak adlandırıldı ve ülkenin etkisi stratejik konumuna bağlı olarak Orta Doğu’da arttı.[148][149] Bu politikalar Türkiye’nin çevresindeki Arap ülkeleriyle sorunlar yaşamasına yol açtı. Örneğin Suriye İç Savaşı’ndan sonra Suriye ile, Muhammed Mursi’nin devrilmesinden sonra Mısır ile Türkiye’nin arası bozuldu.[150][151]
Türkiye, 1950’den bu yana Birleşmiş Milletler ve NATO bünyesi dâhilinde uluslararası alanda çeşitli güçlerin korunmasına yardımcı olmuştur. Somali ile eski Yugoslavya’da barış ortamının korunmasına destek sağlamış ve Birinci Körfez Savaşı’nda koalisyon güçlerini desteklemiştir. Bunun yanı sıra varlığı tartışmalı olsa da Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti topraklarında 36.000 askerini bulundurmaktadır.[152] Afganistan’da Amerika Birleşik Devletleri’nin istikrar gücü, BM yetkilisi ve 2001’den bu yana NATO komutası altında Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti’nin bir parçası olarak bulunmaktadır.[153] 2003’ten beri Türkiye, Avrupa Kolordusu’na askerî personel sağlamakta ve AB Savaş Grupları’nda yer almaktadır.[154]
Ordu

Türk Silahlı Kuvvetleri üç bölümden oluşur: Kara Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri ve Türk Hava Kuvvetleri. İç emniyeti sağlama ve askerî işlevleri olan Jandarma ile Sahil Güvenlik, barış zamanında İçişleri Bakanlığına, savaş zamanında Kara ve Deniz kuvvetlerine bağlıdır.[156]
Türk Silahlı Kuvvetlerini komuta edip yönlendiren en üst düzey birim olan Genelkurmay Başkanı, cumhurbaşkanı tarafından atanır[157] ve Millî Savunma bakanına bağlı ve sorumludur.[158] Bakanlar Kurulu, millî güvenlik ve ülke savunması için yeterli silahlı kuvvetlerin hazırlanması konularında meclise karşı sorumludur. Ancak savaş ilan etme, dış ülkelere asker gönderme veya dış ülke askerlerinin Türkiye’ye konuşlanmasına izin verme yetkileri yalnızca meclise aittir.[156]
Sağlık sorunu olmayan her erkek Türk vatandaşının eğitim durumu ve iş yerine bağlı olarak üç hafta ile altı ay arasında değişen bir süreliğine askerî hizmet yapması zorunludur.[159] Türkiye’de vicdanî ret uygulaması bulunmamaktadır ve askerlik yerine sivil bir alternatif sunulmamaktadır.[160]
2011 NATO sayımlarına göre ülkenin tahminî 495.000 konuşlandırılabilir kuvveti bulunmaktadır.[161] Almanya, Belçika, Hollanda ve İtalya ile birlikte NATO’nun nükleer paylaşım politikasının bir parçası olan beş ülkeden biridir.[162] İncirlik Hava Üssü’nde toplam 90 tane B61 nükleer bombası bulunmaktadır, bunlardan 40 tanesi nükleer bir çatışma durumunda NATO’dan onay almak şartıyla Türk Hava Kuvvetleri’nin kullanması için tahsis edilmiştir.[163]
İnsan hakları

Türkiye’de insan hakları, çeşitli uluslararası hukuk anlaşmaları ile koruma altına alınmıştır. 1982 Anayasasının 90. maddesine göre uluslararası hukuk kurallarının iç hukuka karşı üstünlüğü kabul edilmiştir. Fakat belli konularda sorunlar ve tartışmalar sürmektedir. 1998 ve 2008 yılları arasında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tarafından özellikle yaşama hakkı olmak üzere genel insan hakları ihlalleri ve özgürlük ihlalleri nedeniyle Türkiye aleyhinde 1.600 karar alınmıştır. Aynı zamanda Kürt hakları, kadın hakları, LGBT hakları ve basın özgürlüğü gibi diğer konular da tartışmalara sebep olmuştur. Günümüzde Türkiye’nin insan hakları ihlallerindeki sicili, AB üyeliğine bir engel teşkil etmeye devam etmektedir.[166]
Gazetecileri Koruma Komitesi’ne göre uzun yıllardır ülkeyi yöneten AK Parti hükûmeti, basın özgürlüğü açısından dünyanın en büyük baskılarından birini uygulamaktadır.[167] Ülkede çok sayıda gazeteci önceleri Ergenekon ve Balyoz davaları gibi çeşitli davalar kapsamında, daha sonraları 2016 yılındaki darbe girişimi takip eden tasfiyeler çerçevesinde “terörizm” ve “devlet karşıtı faaliyetler” ile suçlanarak tutuklandı. “Türklüğü aşağılamak” ve “yargıyı etkilemek” suçlarıyla da gazetecilere karşı çeşitli kovuşturmalar başlatıldı, ayrıca hükûmetin basındaki oto-sansürü içselleştirdiği iddia edildi.[167] 2013 yılında Gazetecileri Koruma Komitesi, Türkiye’de 211 gazetecinin hapse atıldığını rapor ederek ülkenin bu rakamla en fazla gazeteci tutuklayan ülke sıralamasında İran, Eritre ve Çin’i geçerek tepeye yerleştirdiğini bildirdi.[168] Freemuse ise dokuz müzisyenin çalışmaları yüzünden hapse atıldığını belirleyerek müzisyenlerin hapsedilmesi bakımından ise ülkenin Rusya ve Çin’den sonra üçüncü sırada olduğunu açıkladı.[169] Türkiye, Freedom House tarafından ‘Kısmen Özgür’ sınıfında değerlendirilir.[170]
Coğrafya

Türkiye, iki kıtada toprağı bulunan bir Avrasya ülkesidir.[171] Topraklarının %97’si Asya üzerinde bulunur ve bu kısım Anadolu diye adlandırılır. Kalan %3’lük kısım ise Avrupa kıtasında kalır ve Doğu Trakya diye adlandırılır. Marmara Denizi, Çanakkale ve İstanbul Boğazı Anadolu’yu Trakya’dan, yani Asya’yı Avrupa’dan ayırır.[172][173]



Türkiye toprakları kabaca bir dikdörtgen şeklini andırır, 1.600 kilometre (1.000 mi) uzunluğunda ve 800 km (500 mi) genişliğindedir.[174] 36° ve 42° kuzey paralelleri ile 26° ve 45° doğu meridyenleri arasına yerleşmiştir. Gölleriyle birlikte 783.562 kilometre karelik (300,948 sq mi) bir alanı kaplar.[175] Bunun 755.688 kilometre karesi (291.773 sq mi) Asya topraklarını oluştururken, geriye kalan 23.764 kilometre karesi (9.174 sq mi) Avrupa topraklarını oluşturur.[174] Bu rakamlarla, yüzölçümü açısından dünyanın en büyük 37. ülkesidir. Üç tarafı denizlerle çevrilidir. Batısında Ege Denizi, kuzeyinde Karadeniz ve güneyinde Akdeniz bulunmaktadır. Kuzeybatısında ise Marmara Denizi yer alır.[176]
Türkiye’nin Avrupa’daki kısmı olan Doğu Trakya’da Yunanistan ve Bulgaristan ile sınırı bulunmaktadır. Asya’daki kısmı olan Anadolu’da ise dar kıyı ovalarıyla çevrilmiş yüksek bir merkezi platodur. Kuzeyde Köroğlu ve Kuzey Anadolu Dağları ile, güneyde Toros Dağları ile çevrilmiştir. Türkiye’nin doğusuna gidildikçe yükselti artar ve burası Fırat, Dicle, Aras gibi çeşitli nehirlerin kaynağıdır. Ayrıca 5.137 metre (16.854 ft) yüksekliğindeki Türkiye’nin en yüksek dağı olan Ağrı Dağı ve en büyük gölü olan Van Gölü de Doğu Anadolu’da yer alır.[176][177] Türkiye, Anadolu toprakları üzerinde kuzeydoğuda Gürcistan, doğuda Ermenistan, Azerbaycan’a bağlı Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti ve İran, güneydoğuda Irak ve Suriye ile sınır komşusudur.
Türkiye, yedi coğrafi bölgeye bölünmüştür. Bunlar Akdeniz, Doğu Anadolu, Ege, Güneydoğu Anadolu, İç Anadolu, Karadeniz ve Marmara bölgeleridir. Dar bir kemere benzeyen Karadeniz Bölgesi, Kuzey Anadolu boyunca düzensiz bir şekilde uzanır ve ülkenin toplam yüzölçümünün altıda birini oluşturur. Geleneksel bir eğilim olarak, doğuya doğru gidildikçe engebenin artmasına paralel olarak yaylacılığın arttığı görülür.[176]
Türkiye’nin yer şekillerinin çeşitliliği, binlerce yıldır bölgenin arazisini şekillendiren yerin hareketliliğinin bir sonucudur. Üzerinde sönmüş volkanlar bulundurur ve hâlâ daha sıklıkla depremler meydana gelmektedir. Çanakkale ve İstanbul Boğazları, varlıklarını ülkedeki fay hatlarına borçludurlar. Ülkenin kuzeyinde ve doğusunda günümüzde de depremlere sebep olan büyük fay hatları vardır. Kuzey Anadolu Fay Hattı üzerinde 1999’da meydana gelen büyük Marmara depremi, binlerce insanın hayatını kaybetmesine sebep olmuştur.[41]
Biyoçeşitlilik

Türkiye’nin olağanüstü ekosistemi ve habitat çeşitliliği, ülkede önemli bir tür çeşitliliğinin oluşmasını sağlamıştır.[178] Anadolu, üzerinde tarımın yapılmaya başladığı yıllardan itibaren birçok bitkinin anavatanı olmuştur ve günümüzde bu bitkiler Türkiye’de yaşayan insanlar tarafından kullanılmaktadır. Türkiye’nin faunasının çeşitliliği, florasının çeşitliliğinden bile büyüktür. Tüm Avrupa genelindeki hayvan türlerinin sayısı 60.000 iken, bu rakam Türkiye’de 80.000’den fazladır ve alt türler dâhil edildiğinde 100.000’i geçmektedir.[179]
Kuzey Anadolu kozalaklı ve yaprak döken karışık ormanları, Türkiye’nin kuzeyindeki Kuzey Anadolu Dağları’nın büyük bir bölümünü kaplar ve bir ekolojik bölge oluşturur. Bu dağların doğu ucunda Kafkasya karışık ormanları yer alır. Bölge ayrıca Avrasya yaban hayatına da ev sahipliği yapar. Bayağı atmaca, kaya kartalı, şah kartal, küçük orman kartalı, kafkas kara orman tavuğu, kara iskete ve duvar tırmaşık kuşu gibi hayvanlar burada yaşar.[180] Kuzey Anadolu Dağları ve Karadeniz arasındaki dar kıyı şeridinde, Dünya’da az sayıda bulunan ılıman yağmur ormanlarından biri olan Euxine-Kolşik yaprak döken ormanlarına rastlanır.[181]
Türkiye’de 40 tane millî park, 189 tane doğal park, 31 tane doğal koruma alanı, 80 tane yaban hayatını koruma alanı ve 109 tane doğal anıt bulunur.[182]
Türkiye’nin başkenti Ankara, kendi adını taşıyan Ankara kedisi, Ankara tavşanı ve Ankara keçisi gibi hayvanlarıyla ünlüdür. Ülkenin diğer ulusal sembollerinden biri ise Van kedisidir ve adını Doğu Anadolu’da yer alan Van ilinden alır. Ayrıca Türkiye’ye has çeşitli köpek türleri de vardır: Anadolu çoban köpeği, Kangal, Aksaray Malaklısı ve Akbaş.[183]
İklim

Türkiye’de üç farklı iklim tipine rastlanmaktadır. Genel anlamda Ege Denizi ile Akdeniz kıyılarında görülen Akdeniz ikliminde yazlar sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlıdır.[184] Bitki örtüsü makidir. Karadeniz kıyılarında görülen bir ılıman okyanus iklim tipi olan Karadeniz ikliminde her mevsim yağış görülmektedir, doğal bitki örtüsü ormandır. Karadeniz kıyıları, Türkiye’nin yıl boyunca yüksek yağış alan tek bölgesidir ve Doğu Karadeniz bölümü yıllık 2000-2500 milimetre yağış almaktadır.

Ege Denizi ile Karadeniz’i birbirine bağlayan Marmara Denizi’nin kıyılarında geçiş iklimi görülmektedir; denizin güneyinde Akdeniz, kuzeyinde Karadeniz ve kuzeybatısında karasal iklime rastlanmaktadır. Marmara ve Karadeniz bölgelerinde hemen hemen her yıl kar yağışı gözükse de kar ancak birkaç gün yerde kalır. Ülkede, Karadeniz ve Akdeniz kıyılarına paralel uzanan dağlar, denizlerden gelen ılıman hava kütlelerinin iç kesimlere ulaşmasını engeller.
İç Anadolu Bölgesi, Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yani iç kesimlerde karasal iklime rastlanır. Bu iklimde yıllık ve günlük sıcaklık farkları yüksektir; yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Doğu bölgelerde, kışlar oldukça sert geçer. Doğu Anadolu’da sıcaklıklar −30 °C ve −40 °C’ye (−22 °F ve −40 °F) kadar düşebilir ve kar yılın en az 120 günü yerde kalır. Batıda ise kış sıcaklıkları ortalama 1 °C (34 °F) olarak gözlemlenmektedir. Yazları sıcak ve kurak, ülke genelinde genellikle Temmuz ve Ağustos en kurak ay iken Mayıs en çok yağışın alındığı aydır, sıcaklıklar gün içinde 30 °C (86 °F) üzerinde çıkabilmektedir.
Ekonomi


Türkiye, 2023 yılında GSYİH (SAGP) sıralamasında 11. sırada ve GSYİH (nominal) sıralamasında 20. sırada yer almaktadır.[186] OECD ile G-20 büyük ekonomileri topluluklarının kurucu üyelerinden bir tanesidir.[129][135]
1995’te başlayan Avrupa Birliği-Türkiye Gümrük Birliği tarifeleriyle birlikte Türkiye’de geniş bir liberalleşme yolu açıldı ve bu gümrük birliği, ülkenin dış ticaret politikasının önemli taşlarından birini oluşturur hâle geldi.[187] Türkiye’nin 2014’te ihracatı, önceki yıla göre %4 artarak $157,6 milyar oldu. En fazla ihracat yapılan ülkeler ise Almanya, Irak, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa olarak belirlendi.[188] Ancak aynı yıl ithalatın $242,2 milyarı bulması sebebiyle $84,5 milyar tutarında dış ticaret açığı oluştu. Bu rakam, bir önceki yıl $99,8 milyar idi.[189] 2014’te Türkiye, en fazla Çin’den ithalat yaptı. Bu ülkeyi sırasıyla Almanya, Rusya ve Amerika Birleşik Devletleri takip etti.[190]
Türkiye’nin büyük bir otomotiv sanayisi vardır.[191] 2014’te Türkiye, gemi yapımından ise $1,2 milyar gelir elde etmiştir.[192] Ülkenin bu konudaki en büyük pazarları Malta, Norveç, Birleşik Krallık ve Marshall Adaları’dır. 2012 verilerine göre 87 aktif Türk tersanesi bulunmaktadır ve bu tersanelerde farklı boyutlarda 15 yüzer havuz ve bir kuru havuz bulunmaktadır. Tuzla, Yalova ve İzmit gemi inşa sektörünün başlıca merkezleridir.[193]
Beko ve Vestel gibi Türk markaları, Avrupa’nın en büyük beyaz eşya ve tüketici elektroniği üretim şirketlerindendir, bu sektörleri geliştirmek ve yeni teknolojiler bulmak konusunda önemli miktarda yatırımlar yapmaktadırlar.[194]
Türk ekonomisinin diğer önemli bölümlerini ise bankacılık, inşaat, ev aletleri, elektronik, tekstil, petrol arıtma, petrokimya ürünleri, gıda, madencilik, demir-çelik ve makine sanayi oluşturmaktadır. 2013 verilerine göre Türkiye’deki sektörel GSYİH dağılım %8,9 tarım, %27,3 sanayi ve %63,8 hizmet şeklinde olmuştur.[195] Bu oranlara rağmen hâlâ daha nüfusun dörtte biri tarım sektöründe çalışmaktadır.[196] 2012 verilerine göre çalışan nüfusun sadece %30’u kadınlardan oluşmaktadır ve bu rakam OECD üyesi ülkeler arasındaki en az orandır.[197] Türkiye’de en zengin kesimin geliri, en yoksul kesimin gelirinin 7,7 katıdır. Nüfusun %15’i yoksulluk sınırının altındadır.[198]
Türkiye, ekonomisine katkı sağlamak amacıyla 2017 yılında yatırım yoluyla vatandaşlık programını başlattı. Program 400.000 $’lık bir gayrimenkul yatırımı karşılığında yabancı yatırımcılara vatandaşlık alma imkanı sunuyor.[199]
Tarihçe
I. Dünya Savaşı ile Türk Kurtuluş Savaşı sonrası ortaya çıkan cumhuriyetin ilk altmış yılında 1923 ve 1983 yılları arasında devlet, sıkı bir yarı-devletçi yaklaşımın içinde bulundu; özel sektör katılımı, dış ticaret, döviz akışı ve doğrudan yabancı yatırım tutarı gibi konularda çeşitli sınırlamalar konuldu. Çeşitli bütçe planlamaları yapıldı. Ancak 1983 yılına gelindiğinde Başbakan Turgut Özal, özel sektörü daha ön plana çıkaran bir dizi reform başlattı.[99]
Büyük miktarlarda alınan dış kredilerle birlikte reformlar, hızlı bir ekonomik büyümenin önünü açtı fakat bu büyüme özellikle 1994, 1999 (o yıl gerçekleşen Gölcük depremi sonrası)[200] ve 2001[201] yıllarında yaşanan finansal krizler ve durgunluklar sebebiyle sürekli kesintiye uğradı. 1981 ile 2003 yılları arasında ülkenin yıllık GSYİH büyüme ortalaması %4 olarak belirlendi.[202] Büyüyen kamu açıkları ve yaygın yolsuzluk ile birlikte ek mali reformların eksikliği, yüksek enflasyon ve zayıf bankacılık sektörü, makroekonomi dalgalanmasının artmasına sebep oldu.[203] 2001 yılındaki kriz sonrası dönemin maliye bakanı Kemal Derviş tarafından başlatılan reformlardan bu yana, enflasyon tek haneli rakamlara düştü, yatırımcı güveni ile yabancı yatırım arttı, işsizlik oranı geriledi.
Türkiye, dış ticaret üzerindeki devlet kontrolünü yavaş yavaş azaltarak ekonomik düzenlemeler yoluyla çeşitli pazarlar açtı, kamuya ait çeşitli kurumları özelleştirme yoluna gitti, birçok sektörün liberalleştirilmesi ile yabancı katılımı ise çeşitli siyasi tartışmalar arasında devam etti.[204] Kamu borçlarının GSYİH’ye oranı, 2001 yılındaki durgunlukta seviyenin altına düşse de, 2010 yılının üçüncü yarısında %46’ya yükseldi. 2002 ve 2007 yılları arasındaki yıllık GSYİH büyüme oranı ise ortalama %6,8 olarak belirlendi; bu rakam Türkiye’yi o yılların en hızlı büyüyen ekonomilerinden biri haline getirdi.[205] Ancak büyüme, 2008 yılında %1 oranında yavaşladı ve ekonomi, 2009 yılında yaşanan küresel ekonomik krizden %5 kadarlık bir oranla durgunluktan etkilendi. 2010 yılında ise ülkenin ekonomisinin %8 büyüdüğü tahmin edildi.[206]
2000’lerin ilk yıllarında ülkedeki yüksek enflasyon kontrol altına alındı ve bu yeni bir para biriminin piyasaya sunulmasına yol açtı; Yeni Türk Lirası, 1 Ocak 2005 tarihinde yürürlüğe girdi.[207] 1 Ocak 2009’da Yeni Türk Lirası, yerini yeni banknot ve madeni paraların tanıtılmasıyla Türk Lirası’na bıraktı. 2012 yılında ülkedeki enflasyon rakamı %6,16, işsizlik oranı ise %9,2 olarak belirlendi.[208][209]
Enerji
Elektrik üretimi için kullanılan kaynaklar çeşitlilik gösterir. Fosil yakıtlar, toplam kurulu kapasitenin %56,2’sini oluştururken, nükleer enerji %0’lık bir paya sahiptir. Güneş enerjisi, toplam kurulu kapasitenin %3,8’ini oluştururken, rüzgar enerjisi %8,4’lük bir paya sahiptir. Hidroelektrik kaynakları ise toplam kurulu kapasitenin %26,3’ünü oluşturmaktadır. Gelgit ve dalga enerjisi %0,4’lük bir paya sahipken, jeotermal enerji toplam kurulu kapasitenin %3,4’ünü oluşturur. Son olarak, biyokütle ve atık kaynakları toplam kurulu kapasitenin %1,5’ini oluşturmaktadır. (2020 ortalama değerleridir)[210]
Turizm

Türkiye’de turizm, ekonominin önemli bir kısmını teşkil etmektedir ve son yirmi yılda hızlı bir büyüme yakalamıştır. 2018’de 46 milyon turist tarafından ziyaret edilen Türkiye, Dünyanın 6., Avrupa’nın 4. en büyük turizm destinasyonu olarak yer aldı ve ziyaretçilerden 25.2 milyar dolar gelir elde etti.[211]
Altyapı
Türkiye, 2023 yılında yaklaşık 1.154 trilyon Amerikan doları GSYİH ile dünyanın en büyük 17. ekonomisi, Avrupa’nın ise en büyük 7. ekonomisi olmuştur.[4] 2013 yılında Türkiye’de 22 uluslararası havalimanı olmak üzere 98 havalimanı vardı.[212][213] İstanbul Havalimanı’nın yılda 150 milyon yolcuya hizmet verme kapasitesiyle dünyanın en büyük havalimanı olması planlanıyor.[214][215] 1933’ten bu yana Türkiye’nin bayrak taşıyıcı havayolu olan Türk Hava Yolları’nın yanı sıra ülkede birçok havayolu şirketi faaliyet göstermektedir. Avrupa, Asya, Afrika ve Amerika’da 315 noktaya tarifeli seferler gerçekleştiriyor ve bu da onu Dünyanın en çok yere sefer yapan havayolu firması yapıyor.[216][217] Türk Hava Yolları ana aktarma merkezi olarak 90 milyon kapasiteli İstanbul Havalimanı’nı kullanıyor.

2014 itibarıyla, ülke 65.000 kilometrenin (40.400 mil) üzerinde bir karayolu ağına sahiptir.[218][219] Otoyollar, resmî adı Otoyol olan kontrollü erişimli otoyollardır. Ağ, 2020 itibarıyla 3.523 kilometre (2.189 mi) genişliğindedir. Ağın 2023 yılına kadar 4.773 kilometreye (2.966 mi) ve 2035 yılına kadar 9.312 kilometreye (5.786 mi) genişlemesi bekleniyor.

Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryolları, 12.532 kilometre ray uzunluğu üzerinde hem konvansiyonel hem de yüksek hızlı tren işletmektedir. Devlete ait ulusal demiryolu şirketi 2003 yılında hızlı tren hatları inşa etmeye başladı. Ankara-Konya hattı 2011 yılında, Ankara-İstanbul hattı ise 2014 yılında hizmete girdi.[220] Konya-Karaman hattı 2022 yılında faaliyete geçti ve 406 km (252 mil) uzunluğundaki Ankara-Sivas hattı, 2023’te açıldı.[221]
2013 yılında hizmete açılan Boğaziçi’nin altındaki Marmaray Tüneli, İstanbul’un Avrupa ve Asya yakasındaki demiryolu ve metro hatlarını birbirine bağlar; yakındaki Avrasya Tüneli (2016) ise motorlu taşıtlar için denizaltı bağlantısı sağlıyor.[222]
Metro İstanbul, yıllık 495 milyon yolcu sayısı ile ülkedeki en büyük metro ağıdır.[223] Hizmette olan 9 metro hattı ve yapım aşamasında olan 5 metro hattı daha var.[224]
15 Temmuz Şehitler Köprüsü (1973), Fatih Sultan Mehmet Köprüsü (1988) ve Yavuz Sultan Selim Köprüsü (2016), İstanbul Boğazı’nın Avrupa ve Asya kıyılarını birbirine bağlayan üç asma köprüdür. Osmangazi Köprüsü (2016) İzmit Körfezi’nin kuzey ve güney kıyılarını birbirine bağlar. Avrupa ve Asya’yı birbirine bağlayan Çanakkale Boğazı üzerindeki 1915 Çanakkale Köprüsü, dünyanın en uzun asma köprüsüdür.[225]
Birçok doğal gaz boru hattı ülke topraklarını kapsıyor.[212] Karadeniz’in önemli bir doğalgaz boru hattı olan Mavi Akım, Rusya’dan Türkiye’ye doğal gaz taşıyor. Yıllık kapasitesi yaklaşık 63 milyar metreküp (2.200 milyar fit küp) olan denizaltı boru hattı Türk Akımı, Türkiye’nin Rus gazını Avrupa’nın geri kalanına satmasına olanak tanıyor.[226] Dünyanın en uzun ikinci petrol boru hattı olan Bakü-Tiflis-Ceyhan petrol boru hattı 2005 yılında açıldı.[227] 2018 itibarıyla Türkiye 1700 terawatt saat (TW/h) petrol tüketiyor. yılda birincil enerji, kişi başına 20 megavat saatin (MW/h) biraz üzerinde. Türkiye’nin enerji politikası fosil yakıt ithalatını azaltmayı içermesine rağmen, Türkiye’deki kömür, Türkiye’nin sera gazı emisyonlarının küresel toplamın %1’ini oluşturmasının en büyük ve tek nedenidir. Türkiye’de yenilenebilir enerji artırılıyor ve Akkuyu Nükleer Santrali Akdeniz kıyısında inşa ediliyor: ancak ulusal elektrik üretim kapasitesi fazlalığına rağmen fosil yakıtlar hâlâ sübvanse ediliyor.[228] Türkiye, dünyadaki jeotermal enerjiden en yüksek beşinci doğrudan kullanım ve kapasiteye sahiptir.[229]
2019 yılı itibarıyla Türkiye elektriğinin %45,6’sını yenilenebilir kaynaklardan üretmektedir.[230]
Bilim ve teknoloji
TÜBİTAK, Türkiye’de bilim, teknoloji ve inovasyon politikalarını geliştiren lider kuruluştur.[231] TÜBA, Türkiye’de bilimsel faaliyetleri teşvik etmek için hareket eden özerk bir bilimsel topluluktur.[232] TAEK, Türkiye’nin resmî nükleer enerji kuruluşudur. Hedefleri arasında nükleer enerji üzerine akademik araştırmalar yapmak ve barışçıl nükleer araçların geliştirilmesi ve kullanımı yer alıyor.[233]

Askerî teknoloji alanında araştırma ve geliştirme amacıyla kurulan devlet şirketleri arasında TUSAŞ, ASELSAN, HAVELSAN, ROKETSAN ve MKE bulunmaktadır. Türkiye Uzay Sistemleri Entegrasyon ve Test Merkezi (USET), Millî Savunma Bakanlığı’na ait ve Türk Havacılık ve Uzay Sanayii (TUSAŞ) tarafından işletilen bir uzay aracı üretim ve test tesisidir. Uydu Fırlatma Sistemi (UFS), Türkiye’nin uydu fırlatma kabiliyetini geliştirmeye yönelik bir projedir. Proje bir uzay üssünün inşasından, uydu fırlatma araçlarının geliştirilmesinden ve yer istasyonlarının kurulmasından oluşur.[235][236][237] Türksat, Türkiye’deki tek haberleşme uydusu operatörüdür ve Türksat uydu serisini yörüngeye fırlatmıştır. Göktürk-1, Göktürk-2 ve Göktürk-3, Millî Savunma Bakanlığı tarafından işletilen Türkiye’nin keşif amaçlı yer gözlem uydularıdır. BİLSAT ve RASAT, TÜBİTAK Uzay Teknolojileri Araştırma Enstitüsü tarafından işletilen Dünya gözlem uydularıdır.
2015 yılında Kuzey Carolina Üniversitesi’nde bir profesör olan Aziz Sancar, hücrelerin DNA’yı nasıl onardığı konusundaki çalışmaları nedeniyle Tomas Lindahl ve Paul Modrich ile birlikte Nobel Kimya Ödülü’nü kazandı.[238] Diğer Türk bilim adamları arasında Behçet hastalığını keşfeden hekim Hulusi Behçet ve Arf değişmezini tanımlayan matematikçi Cahit Arf yer alıyor.
Türkiye, 2022 Yılı Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı’nda yer alan bilgilere göre, 2022 yılı itibarıyla blockchain tabanlı Merkez Bankası Dijital Parası (CBDC) olan Dijital Lira’yı resmî olarak hayata geçirmeyi planlıyor.[239]
Demografi
Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi sonucunda elde edilen verilere göre 2024 itibarıyla Türkiye’nin nüfusu 85.664.944’tür.[240] Bu sayı, ilk resmî nüfus sayımının yapıldığı 1927 yılında 13,6 milyondu.[241] 2024 yılındaki nüfus, 2022 yılından 292 bin 567 kişi fazladır ve ülkenin nüfusunun artış oranı binde 3,4’tür.[240] Nüfusun %93’ü il ve ilçe merkezlerinde yaşamaktadır. Yine aynı verilere göre Türkiye’de km2 başına ortalama 111 kişi düşmektedir. Nüfusun %68,4’ü 15-64 yaş grubunda yer alırken %20,9’u 0-14 yaş grubunda yer almaktadır. Yaklaşık %10,6’lik bir kısım ise 65 ve üstü yaşlardaki kişilerden oluşmaktadır. Nüfusun ortanca yaşı 34,4’tür. Önceki yıllarla karşılaştırıldığında Türkiye nüfusunun yaşlandığı görülmektedir.[240] Türkiye’nin en gelişmiş ve en kalabalık şehri İstanbul’dur. Ayrıca Avrupa’nın en kalabalık şehri unvanını da taşımaktadır.[242]
Dil ve etnisite
Nüfusun etnik dağılımı | Türkiye Nüfusu – 2007 KONDA[243] | Türkiye Nüfusu – 2008 MGK Raporu[244] | Türkiye Nüfusu – 2019[245] |
---|---|---|---|
Türkler | 55.484.000 | 55.000.000 | 63.000.000 |
Kürtler | 11.445.000[a] | 7.600.000 | 15.500.000[b] |
Araplar | 550.000 | 870.000 | 1.000.000[c] |
Zazalar | – | 3.000.000 | 1.500.000 |
Lazlar | 220.000 | 80.000 | 105.000 |
Çerkesler[d] | 210.000 | 2.500.000[e] | 1.100.000 |
Gürcüler | 70.000 | 1.000.000 | 19.000 |
Boşnaklar | 70.000 | – | 37.000 |
Çingeneler | 30.000 | 700.000 | 60.000 |
Pomaklar | – | 600.000[f] | 394.000 |
Toplam | 70.586.256 | 71.517.100 | 83.154.997 |
Türkiye’de nüfus sayımı | ||
---|---|---|
Yıl | Nüfus | %± |
1927 | 13.648.270 | — |
1935 | 16.158.018 | %+18.4 |
1940 | 17.820.950 | %+10.3 |
1945 | 18.790.174 | %+5.4 |
1950 | 20.947.188 | %+11.5 |
1955 | 24.064.763 | %+14.9 |
1960 | 27.754.820 | %+15.3 |
1965 | 31.391.421 | %+13.1 |
1970 | 35.605.176 | %+13.4 |
1975 | 40.347.719 | %+13.3 |
1980 | 44.736.957 | %+10.9 |
1985 | 50.664.458 | %+13.2 |
1990 | 56.473.035 | %+11.5 |
2000 | 67.803.927 | %+20.1 |
2007 | 70.586.256 | %+4.1 |
2008 | 71.517.100 | %+1.3 |
2009 | 72.561.312 | %+1.5 |
2010 | 73.722.988 | %+1.6 |
2011 | 74.724.269 | %+1.4 |
2012 | 75.627.384 | %+1.2 |
2013 | 76.667.864 | %+1.4 |
2014 | 77.695.904 | %+1.3 |
2015 | 78.741.053 | %+1.3 |
2016 | 79.814.871 | %+1.4 |
2017 | 80.810.525 | %+1.2 |
2018 | 82.003.882 | %+1.5 |
2019 | 83.154.997 | %+1.4 |
2020 | 83.614.362 | %+0.6 |
2021 | 84.680.273 | %+1.3 |
2022 | 85.279.553 | %+0.7 |
2023 | 85.372.377 | %+0.1 |
2024 | 85.664.944 | %+0.3 |
Türkiye Anayasası’nın 66. maddesi, “Türk Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan” herkesi, bir “Türk” olarak tanımlar. Bu nedenle, Türkiye’de hukukî anlamda Türk sözcüğü, bir etnik kökeni ifade etmekten ziyade ülkenin vatandaşı olan herkesi ifade etmektedir.[246] Ülkenin büyük çoğunluğunun etnik kökeni Türk’tür. Ülke nüfusundaki Türklerin oranı CIA’e göre %70-75, Konda’ya göre %76 ve Konsensus’a göre %77’dir.[206][247][248] Nüfusun etnik dağılımına ait pek çok veri olmasına rağmen, Türkiye’de yapılan resmî nüfus sayımları etnik kökene ait rakamlar vermediği için resmî veriler mevcut değildir.[249] Yapılan araştırmalara göre Türkiye’de Arnavutlar, Azeriler, Araplar, Boşnaklar, Çerkesler, Çingeneler, Gürcüler, Hemşinliler, Lazlar, Pomaklar, Süryaniler ve Zazalar dâhil olmak üzere pek çok etnik grup yaşasa da,[247] ülkede resmen tanınan azınlıklar sadece Ermeniler, Rumlar, Bulgarlar, Yahudilerdir. Azınlık statülerini Lozan Antlaşmasının gayrimüslim azınlık hakları çerçevesinde elde etmişlerdir. Ayrıca Türkiye’deki Bulgarlar’ın azınlık statüsü, Türkiye ile Bulgaristan Arasındaki Dostluk Antlaşması uyarınca açıkça belirtilmiştir.[250][251][252] Ankara 13. İdare Mahkemesi, 18.06.2013 tarih, 2012/1746 esas ve 2013/952 kararla, ilk kez Süryanilerin Lozan’da azınlıklar için tanınan haklardan istifade edebileceği kayıt altına alınmıştır.[253][254] Türklerden sonra, ülkede yaşayan en büyük etnik grup Kürtlerdir. Kürtlerin nüfus içindeki oranı CIA’e göre %18, Konda’ya göre %15, Konsensus’a göre %14’tür.[206][247][248] Kürtler ülkenin doğu ve güneydoğu kısımlarında yoğunlaşmıştır. Bingöl, Muş, Diyarbakır, Batman, Şırnak, Bitlis, Van, Mardin, Siirt ve Hakkâri illerinde Kürt nüfus çoğunluktadır; bunun yanı sıra Şanlıurfa’da %47 ile nüfusun çoğunluğa yakınını ve Ağrı, Kars ve Iğdır’da büyük bir azınlık grubunu oluşturur.[255] Ayrıca yıllardır gerçekleşen iç göçlerle birlikte Kürtler, ülkenin ortasındaki ve batısındaki tüm büyük şehirde de yaşamaktadır. Özellikle İstanbul’da yaklaşık 3 milyon Kürt yaşamaktadır ve bu durum şehri, dünya üzerinde en fazla Kürt nüfusuna sahip şehir yapmaktadır.[256] CIA’e göre Türkler ve Kürtler dışındaki diğer azınlıkların oranı ise %7-12’dir.[206] Tanınan üç azınlık dışında kalan diğer azınlıklar için belirlenmiş özel haklar yoktur. “Azınlık” terimi, Türkiye’de hassas bir konudur ve hassas olmaya devam etmektedir.[257] Hukukî anlamda azınlıkları tanımasa da devlet, resmî kanalı TRT’ye, azınlıkların konuştuğu çeşitli dillerde radyo ve televizyon programları yapması konusunda izin vermektedir.[258]
Türkiye’nin resmî dili, aynı zamanda nüfusun %85’inin anadili olan Türkçedir. Nüfusun yaklaşık %12’si ise ana dil olarak Kürtçe konuşmaktadır. Arapça ve Zazacayı ana dil olarak konuşanların oranı da %1’den fazladır, bunun yanı sıra çeşitli bölgelerde küçük bir kesim tarafından ana dil olarak konuşulan diller de mevcuttur.[247] Ayrıca Türkiye’de konuşulan dillerden bazıları tehlike altındadır. Bunlara Abazaca, Abhazca, Batı Ermenicesi, Çerkesçe, Çingenece, Doğu Çerkesçesi, Hemşince, Hertevince, Kapadokya Yunancası, Lazca, Pontus Rumcası, Ubıhça, Yahudi İspanyolcası ve Zazaca örnek verilebilir.[259]
Göçmenler
1991’deki Körfez Savaşı sırasında milyonlarca Kürt dağlardan Türkiye’ye ve İran’ın Kürt bölgelerine kaçtı. Türkiye’ye göç, insanların ülkede ikamet etmek için Türkiye’ye göç ettikleri süreçtir. 2010’larda ve 2020’lerin başında Türkiye’de yaşanan göçmen krizi, milyonlarca mülteci ve göçmenin akınına neden oldu; 2014 itibarıyla, uluslararası göçmenler ülke nüfusunun %2,5’ini oluşturuyordu.[260] UNHCR’ye göre 2018’de Türkiye, Afrika ve Orta Doğu’dan toplam 3.564.919 kayıtlı mülteciye ev sahipliği yaptı ve bu, dünyadaki tüm mültecilerin %63,4’üne tekabül ediyor. 2020 itibarıyla resmî olarak 3,6 milyondan fazla Suriyeli mülteci ile dünyanın en çok Suriyeli mülteci barındıran ülkesi oldu.[261] Türkiye’deki mülteci krizini Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı yönetiyor.
Din


Türkiye, resmî dini olmayan laik bir devlettir. Din ve vicdan özgürlüğü, ülkenin anayasasıyla güvence altına alınmıştır.[263][264] Ancak ülkede çeşitli İslami partilerin kurulmasıyla birlikte, dinin yönetimdeki rolüyle ilgili tartışmalar ortaya çıkmıştır.[265] Ülkede kamu kurumlarında ve okullarda uzun yıllar boyunca İslami siyaset sembolü olarak görüldüğü için başörtüsü takılması yasaklandı. Bu yasağa 2011 yılında üniversitelerde, 2013 yılında kamu kurumlarında ve 2014 yılında diğer okullarda son verildi.[266][267]
Türkiye’de baskın din İslam’dır. Yaygın mezhep ise Sünnilik mezheplerinden biri olan Hanefiliktir. Ülkedeki en yüksek İslami makam Diyanet İşleri Başkanlığı’dır ve Hanefi mezhebinin kurallarına göre dini yorumlar. Ülke topraklarındaki 90.000’i aşkın kayıtlı camiden ve buralarda görevli imamlardan da sorumludur. Ayrıca ülkede Alevilik de yer yer yaygındır ve akademisyenler Alevi sayısının 15-20 milyon arasında olduğunu öne sürmektedir.[268][269]
Türkiye’de Hristiyanların oranı 1914’te %25-20 iken 1927’de %5-3’e geriledi ve bugün %0,4-0,3 arasında değişmektedir.[270] Günümüzde ülkede Rum Ortodoksluğu, Katoliklik, Protestanlık ve Mormonluk dâhil olmak üzere çeşitli mezheplerden birçok Hristiyan bulunmaktadır ve bu sayı yaklaşık olarak Türkiye’nin nüfusunun %0,3’ü kadardır. Ülkede açık olan kilise sayısı ise 398’dir.[271] İstanbul, 4. yüzyıldan bu yana Doğu Ortodoks Kilisesi’nin merkezi konumundadır.[272][273]
Türkiye’de, çoğu Sefarad kökenli olan 15.000 Yahudi yaşamaktadır.[274] MÖ 5. yüzyıldan itibaren Anadolu topraklarında Yahudi toplulukları yaşamaya başladı ve yirmi yüzyıl sonra, 15. yüzyıl sonlarında İspanyol ve Portekiz Yahudilerinin İspanya’dan kovulmasıyla birlikte Osmanlı İmparatorluğu, bu Yahudilerin günümüzdeki Türkiye topraklarına yerleşmesine izin verdi. Böylece Anadolu’daki Yahudi nüfusu arttı. 20. yüzyıldaki göçlere rağmen, bugün hâlâ küçük bir Yahudi nüfusu Türkiye’de bulunmaktadır.[275]
Eğitim

Türkiye’de üniversite öncesi eğitim Millî Eğitim Bakanlığı’nın denetimindedir.[278] 4 yıl ilkokul, 4 yıl ortaokul ve 4 yıl lise olmak üzere toplam 12 yıllık eğitim zorunludur.[279] OECD raporlarına göre ülkede liseyi tamamlamayan 25-34 yaş grubuna dâhil kişiler, liseyi tamamlayan aynı yaş grubundan iş arkadaşlarının elde ettiği gelirin ortalama olarak sadece %80’ini almaktadırlar.[280] Ülkenin temel eğitim seviyesi diğer OECD ülkelerinin altında kabul edilir.[281] Türkiye, OECD’nin PISA programında 34 ülke arasında 32. sırada yer alır.[279] Yüksek kalitedeki liselere giriş, büyük ölçüde ülke genelinde yapılan öğrenci yerleştirme sınavlarından alınan puana bağlıdır, bu yüzden ülkedeki özel ders alma yaşı 10’a kadar düşmüştür.[281] Türkiye’de 2019 itibarıyla yetişkin nüfusun %97,2’si okuryazardır; erkek nüfusun kendi içindeki okuryazarlık oranı %99,2 kadın nüfusun kendi içindeki okuryazar oranı %95,3’tür.[282]
2019 itibarıyla Türkiye’deki üniversite sayısı 208’dir.[283] Öğrenciler, iki oturumlu Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) sonucunda aldıkları puanlarla üniversiteye geçiş hakkı kazanır.[284] Anadolu Üniversitesi’nin Açıköğretim Fakültesi dışındaki tüm fakültelere giriş, lise mezunlarının YKS sonucuna bağlı olarak şekillenir.[285] Dünyanın en iyi üniversitelerinin sıralandığı 2014 Times Higher Education World University Rankings’te ilk 200’e Türkiye’den dört üniversite dâhil olmuştur. Listede Orta Doğu Teknik Üniversitesi 85. sırada, Boğaziçi Üniversitesi 139. sırada, İstanbul Teknik Üniversitesi 165. sırada, Sabancı Üniversitesi 182. sırada yer almıştır.[286]
Sağlık

Türkiye’de sağlık hizmetleri Sağlık Bakanlığı tarafından merkezi bir devlet sistemiyle kontrol edilir. 2003 yılında hükûmet, sağlık hizmetlerine ayrılan bütçe oranını artıran ve nüfusun büyük bir bölümünü sağlık hizmetlerinden düşük masrafla yararlanabilir hâle getirmeyi amaçlayan geniş kapsamlı bir sağlık reformu programı başlattı. Türkiye İstatistik Kurumu, 2012 yılında sağlık hizmetleri kapsamında 76,3 milyar TL harcandığını açıkladı; hizmet bedellerinin %79,6’sı Sosyal Güvenlik Kurumu tarafından karşılanırken geriye kalan %15,4’ü hastalar tarafından doğrudan ödendi.[287] 2018 yılı rakamlarına göre Türkiye’de 34.559 sağlık kurumu bulunmaktadır ve doktor başına ortalama 536 hasta düşmektedir.[288][289] Ayrıca 1000 kişi başına düşen yatak sayısı 2,83’tür.[288]
Türkiye’de beklenen yaşam süresi erkeklerde 71,1 yıl ve kadınlarda 75,2 yıl olmakla birlikte, toplam nüfus ortalamasının beklenen yaşam süresi 73,2 yıldır.[290] Ülkede ölümlere en çok neden olan hastalıklardan ilk üçü şunlardır: dolaşım sistemi hastalıkları (%39,8), kanser (%21,3), solunum hastalıkları (%9,8).[291]
Türkiye, 2020 yılı ortası itibarıyla Numbeo sağlık araştırmaları şirketine göre 100 üzerinden 70.36 puan ile ülkelere göre sağlık endeksi sıralamasına 28. sırada yer almaktadır.[292]
Kültür
Türkiye; Oğuz, Anadolu, Osmanlı (Greko-Romen ve İslami kültürlerin bir devamıydı) ve Avrupa kültürü ile geleneklerinin karışımıyla ortaya çıkan çok çeşitli kültürleri barındırır. Ülke coğrafyasındaki kültürel kaynaşma, Orta Asya’dan Anadolu’ya doğru gerçekleşen Türk göçleri sırasında Türklerin göç yolları üzerindeki kültürlerle kendi kültürlerini birleştirmesi sonucunda başladı. Ülkedeki Batılılaşma hareketi ise Osmanlı İmparatorluğu’nun Tanzimat döneminde başladı ve bugüne kadar sürmeye devam etti.[294][295] Sonuç olarak günümüz Türk kültürü, geleneksel inançları ve tarihi değerleri koruyarak “çağdaş” bir Batı devleti olma çabası sonucunda şekillendi.[294] Özellikle 16. ve 18. yüzyıllar arasında Türk kültürü, Osmanlı İmparatorluğu’nun zirvede olduğu dönemde Turquerie adıyla bir fenomen haline gelerek Avrupa sanatını ve modasını da etkilemiştir.
Sanat

Batılı anlamda Türkiye’de resim sanatı, 19. yüzyılın ortalarından itibaren etkin bir gelişme göstermeye başladı. Resim dersleri ilk olarak teknik ihtiyaçlar için 1793 yılında şu anki İstanbul Teknik Üniversitesi’nde verilmeye başlandı.[296] 19. yüzyılın sonlarında, Batılı anlamda insan tasvirleri özellikle Osman Hamdi Bey ile birlikte Türk resminde kullanılmaya başlandı. Çağdaş eğilimlerle birlikte empresyonizm de gelişim gösterdi ve Halil Paşa resimlerinde empresyonizmi kullandı. 1926’da Avrupa’ya gönderilen Türk sanatçılar, Türkiye’ye geri döndüklerinde çalışmalarında Fovizm, Kübizm ve hatta Ekspresyonizm akımlarından yararlandılar. Sonraki yıllarda D Grubu sanatçılarından Abidin Dino ve Cemal Tollu dâhil olmak üzere Fikret Mualla, Fahrelnisa Zeid, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Adnan Çoker ve Burhan Doğançay gibi sanatçılar son 30 yıl boyunca Batı’da gelişen bazı eğilimleri tanıttılar. Bunların yanı sıra Yeniler Grubu 1930’larda, Onlar Grubu 1940’larda, Yeni Dal Grubu 1950’lerde ve Siyah Kalem Grubu 1960’larda ortaya çıkarak çağdaş Türk resminin diğer önemli hareketleri olarak tanındılar.[297]
Türk müziği ve edebiyatı, çeşitli kültürlerin izlerini taşır. Osmanlı İmparatorluğu’nun yanı sıra İslam dünyası ile Avrupa’nın etkileşimi sonucunda Türk, İslam ve Avrupa gelenekleri birleşerek günümüz Türk müziğini ve edebiyatını ortaya çıkarmıştır.[298] Osmanlı döneminde Türk edebiyatı, İran ve Arap edebiyatlarının fazlasıyla etkisi altında kaldı. Tanzimat’taki yeniliklerle birlikte daha önceden bilinmeyen roman ve öykü gibi edebi türler Türk edebiyatına giriş yaptı. Çeşitli yazarlar Türk edebiyatındaki ilkleri bu dönemde verdiler; Namık Kemal ilk edebi roman olan İntibah‘ı (1876) yazarken, gazeteci Şinasi ilk özel gazeteyi çıkardı ve ilk tiyatro olan Şair Evlenmesi‘ni (1860) yazdı. Batı etkisinde gelişen modern Türk edebiyatının şekillenmesi 1896 ve 1923 arasında da sürdü. Bu arada Servet-i Fünûn, Fecr-i Ati ve Millî Edebiyat gibi çeşitli edebiyat hareketleri ortaya çıktı. 20. yüzyılda Nâzım Hikmet, serbest nazımla şiirler yazarak Türk şiirine radikal değişikler getirdi. Şiirdeki bir başka devrim ise 1941’de Garipçiler tarafından yapıldı. Çeşitli kültürlerin karışımı olan Türk edebiyatında, bu durumun bir sonucu olarak, işlenen konular arasında kültür çatışması önemli bir yer tutar. Örneğin romanlarında “kültürlerin birbiriyle çatışması ve örülmesi için yeni simgeler bulan” Orhan Pamuk, 2006 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülmüştür.[299] 2003 Eurovision Şarkı Yarışması’na Türk müziğindeki çeşitli kültürlerin izlerini taşıyan “Everyway That I Can” şarkısıyla katılan Sertab Erener ise yarışmanın birincisi olarak Avrupa’da adından bahsettirmiştir.[300]
Türk kültüründe halk oyunları önemli bir yer tutar. Doğu Trakya’da Hora; Ege, Güney Marmara ve İç Anadolu’da Zeybek; Batı Akdeniz’de Teke; İç-Batı Anadolu, Batı Karadeniz, Güney Marmara ve Doğu Akdeniz’de Kaşık oyunları ile Karşılama; Orta ve Doğu Karadeniz’de Horon; Doğu ve İç Anadolu’da Halay; Kuzeydoğu Anadolu’da Bar ve Lezginka halk oyunları yaygındır.[301]
Mutfak

Türk mutfağı, Çin ve Fransız mutfaklarıyla beraber dünyanın en zengin mutfaklarındandır. Coğrafyası ve tarihi gereği, Türk mutfağı çok büyük bir çeşitlilik oluşturur. Türk mutfağı, Mezopotamya ve Balkan mutfaklarıyla etkileşime girmiştir, İstanbul Osmanlı saray mutfağı da Türk mutfağının önemli bir kısmını oluşturur.
Osmanlı Saray Mutfağı’nda çok çeşitli çorba, zeytinyağlı sebze, etli yemek, balık, börek, tatlı menüleri mevcuttur. Saray mutfağı, Bizans İmparatorluğu’ndan Osmanlı’ya yüzyılların saray zevki ve tecrübesiyle oluşan elit bir mutfaktır. O dönemlerde, halk ve köy mutfağı ise sade ve basittir.
Günümüzde, Saray kültürü ile halk kültürünün karışımı bir “Türk mutfağı” ortaya çıkmıştır. Birçok saray yemeği, halk tarafından benimsenmiştir.
Türk mutfağı;
- Akdeniz kültürü
- Doğu kültürü
- Saray kültürü
- Bozkır kültürü olarak sınıflandırılmıştır.
Medya

Yüzlerce televizyon kanalı, binlerce yerel ve ulusal radyo istasyonu, onlarca gazetesi, kâr sağlayan üretken yerli sineması ve hızlı büyüyen geniş bant internet kullanımı ile Türkiye’nin oldukça canlı bir medya sektörü vardır.[304] 2014 yılında ülkede faal durumda olan radyo ve televizyon kurumu sayısı 1.190 olarak açıklanmıştır. Bunlardan %77,7’si karasal yayın yaparken geriye kalanı sadece uydu, kablolu veya internet üzerinden yayın yapmıştır.[305] Devlet kanalı TRT ile Kanal D, Show TV, Atv ve Star TV gibi özel kanallar, izleyici tarafından en çok takip edilen kanallardır. Bu kanallarda gösterilen televizyon dizileri, Türkiye sınırlarının dışında son yıllarda popülerleşmeye başlayarak ülkenin dış ilişkilerine ve tanınırlığına katkı sağlamaktadır.[306] Ülkedeki yayın kuruluşları, uydu antenleri ve kablo sistemi ile geniş bir alana yayılarak erişilebilir hâle gelmiştir.[307] Radyo ve Televizyon Üst Kurulu (RTÜK), ülkenin televizyon ve radyolarını hükûmet gözetiminde denetleyen yetkili kuruluştur.[307] Tiraj rakamlarına göre ülkenin en popüler ilk beş gazetesi Hürriyet, Sabah, Posta, Sözcü ve Habertürk‘tür.[308] Freedom House, Türkiye’de basından “Özgür Değil” şeklinde bahsederken internet ortamından “Kısmen Özgür” şeklinde bahseder.[170]
Spor


Türkiye’de en çok sevilen sporlardan biri futboldur. Futbol ligler halinde oynanmakta ve bunların en büyüğü Süper Lig’dir. Lig şampiyonu olabilmiş olan takımların dördü (Galatasaray, Fenerbahçe, Beşiktaş ve İstanbul Başakşehir) İstanbul takımı, iki tanesi (Trabzonspor ve Bursaspor) ise Anadolu takımıdır. Futbol kulüpleri Türkiye Futbol Federasyonu çatısı altında toplanmıştır.[309] Galatasaray Avrupa’da kupa kazanan ilk ve tek Türk futbol takımıdır. 2000 yılında UEFA Kupası ve UEFA Süper Kupası’nı kazanmıştır. Türkiye millî futbol takımı 2000 Avrupa Futbol Şampiyonasında altıncı, 2002 FIFA Dünya Kupası’nda ve 2003 FIFA Konfederasyonlar Kupası’nda üçüncü olmuş, 2008 Avrupa Futbol Şampiyonasında yarı final oynamıştır.
Basketbol Türkiye’de en çok ilgi gören sporlardan biridir. Basketbolun en büyük ligi Basketbol Süper Ligi’dir. Anadolu Efes, Fenerbahçe, Galatasaray Medical Park, Beşiktaş ve Karşıyaka gibi takımlar EuroLeague’de, Basketbol Şampiyonlar Ligi ve diğer özel turnuvalarda çok büyük başarılar göstermişlerdir. Ayrıca Anadolu Efes 1996 yılında Koraç Kupası’nı kazanarak, Avrupa Kupası kazanan ilk Türk takımı olma unvanını elde etmiştir. 2012 yılında FIBA EuroChallenge Şampiyonluğu kupasını kazanan Beşiktaş Milangaz Avrupa’da kupa kazanabilen ikinci Türk takımıdır. Fenerbahçe, 2017 yılında EuroLeague kupasını kazanarak Avrupa Kupalarında spor kulüplerinin kazanabileceği en büyük kupayı kazanan ilk Türk erkek basketbol takımı olmuştur. Ayrıca Anadolu Efes de 2021 ve 2022 yılında EuroLeague kupasını kazanmıştır.[310] Türkiye millî basketbol takımı da turnuvalarda büyük başarı elde etmiştir. Örneğin 2001 Avrupa Basketbol Şampiyonası gümüş madalya ve 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası gümüş gibi. 2010 FIBA Dünya Basketbol Şampiyonası, 28 Ağustos ve 12 Eylül tarihleri arasında Türkiye’de gerçekleştirilmiştir. Şampiyonayı FIBA, Türkiye Basketbol Federasyonu ve 2010 Organizasyon Komitesi ortaklaşa organize etmiştir ve ikinci olmuştur. 1986’dan beri üçüncü defa 24 ülkenin katıldığı turnuvanın takım karşılaşmaları İstanbul, Ankara, İzmir ve Kayseri’de, bitiş aşaması İstanbul Sinan Erdem Spor Salonu’nda oynanmış, kazanan ise bitişte Türkiye’yi 64-81 mağlup eden Amerika Birleşik Devletleri olmuştur. Türkiye kadın millî basketbol takımı 2011 Avrupa Kadınlar Şampiyonası’nda ikinci olmuştur. Ayrıca 2013 Akdeniz Oyunlarında erkek millî basketbol takımı altın madalya almıştır.
Geleneksel bir Türk sporu olan güreşin en önemli karşılaşması Kırkpınar Yağlı Güreşleri’dir. Türklerin MÖ 4. yüzyıldan beri güreş yaptıkları bilinmektedir. İlkbahar aylarında doğanın canlanışı için yapılan kutlamalarda, evlenme merasimlerinde ve zafer şölenlerinde hep güreş müsabakaları yapılırdı. 1996 yılında Geleneksel Spor Dalları Federasyonu kurulmuş ve yağlı güreş için önemli bir adım atılmıştır.
Tenise olan ilginin de zamanla arttığı Türkiye, Avrupa Tenis Federasyonu verilerine göre tenis adına 141 turnuva ile Avrupa’da 2022 yılında en fazla uluslararası turnuva düzenleyen ikinci ülke oldu. 2023 Avrupa Tenis Federasyonu Genel Kurulunda Türkiye’ye “En Fazla Gelişen Ülke Ödülü” verildi.[311]
Ayrıca bakınız
- Türkiye’nin ana hatları
Makale serilerinden |
Atatürk Devrimleri
|
---|
![]() |
Makale serilerinden |
Türkiye’de Eğitim
|
---|
![]() |
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu (Öğretim Birliği Yasası), Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından 3 Mart 1924 tarih ve 430 Kanun Numarası ile kabul edilmiş olan ve ülkedeki bütün eğitim kurumlarının Maarif Vekâleti’ne (günümüz: Türkiye Cumhuriyeti Millî Eğitim Bakanlığı) bağlanmasını ön gören yasadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nde eğitimin temel kanunu kabul edilmiş ve daha sonra çıkarılan kanunlara esas teşkil etmiştir.[1] 1982 anayasasında 174. maddeyle koruma altına alınmış “inkılap kanunlarından” bir tanesidir.
Türkiye’de eğitim alanında reform yapabilmek; millilik, laiklik, modernlik esaslarını uygulayabilmek için eğitim kurumlarının birleştirilmesine ihtiyaç duyulması[2] sebebiyle hazırlanan kanun; ülkenin eğitim işlerinde çok başlılığın kaldırılmasını sağladı. Hilâfetin kaldırılmasına dair kanun ve “Şeriyye ve Evkaf Vekaleti’nin kaldırılması hakkında kanun“la aynı gün çıkarıldı.
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu ayrıca tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması; dinsel olduğu düşünülen Osmanlı alfabesinin kaldırılıp Harf Devrimi’nin yapılması gibi diğer bazı Atatürk Devrimleri’nin gerçekleşmesi için de altyapıyı oluşturmuştur.[3]
Eğitimde mektep-medrese ikiliğinin kökeni
19. yüzyıl ortalarına gelene kadar Osmanlı toplumunda eğitim öğretim faaliyetleri -Enderûn ve birkaç büyük medrese hariç- devletin görev alanının dışındaydı.[2] Osmanlı Devleti’nde batılılaşma sürecine girildikten sonra devlet, ülkede pek çok batı tipi eğitim kurumu kurmuş; bu kurumlar ile birlikte eski eğitim kurumları da faaliyetlerine devam etmişti.[3]
Devlet, şahıs ve dernekler tarafından ilköğretim düzeyinde “iptidai” adlı ilkokullar kurulmasını, bu okullarda modern öğretim tekniklerini uygulanmasını destekliyordu; bu okullarda öğretmenlik yapmak üzere öğretmen yetiştiriyordu.[3] Ancak köy ve mahalle imamlarıyla eşlerinin yönetiminde bulunan ve çoğu vakıf kuruluşu olan sıbyan mektepleri ile mahalle mekteplerine dokunulmamıştı.
Ortaöğretim ve yükseköğretim düzeyinde ise modern tipte rüştiyeler, idadiler, sultaniler, yüksekokullar ve Darülfünun açılmış; vakıf kuruluşları olan medreselerden devlet desteği çekilmişti ancak medreseler kapatılmamıştı; halen öğrenci yetiştirmeye devam ediyorlardı. İki farklı tipte kurumdan birbirlerine zıt hayat görüşlerine sahip kimseler yetişmekteydi.[3] Böylece toplumda bir “mektep-medrese ikiliği” doğmuştu. Üçüncü bir kategori olarak yabancı okullar (misyoner okulları, azınlık okulları ve kolejler) eğitim alanında faaliyet göstermekteydi.
Kısacası Türkiye Cumhuriyeti’nin Osmanlı’dan devraldığı bu eğitim-öğretim mirası, farklı insan tipleri yetiştiren farklı eğitim tiplerinin bir arada var olduğu bir sistemdi. Yeni rejimin getirmek istediği ulusal nitelikteki yeni toplum düzeninin herkes tarafından benimsenmesi, devrimlerin halk üzerinde köklü ve etkili olabilmesi için tüm eğitim kurumların tek bir merkeze bağlanması; eğitim-öğretimin tek elden, tek esasa göre yönetilmesi gereği hissedilmekteydi.[3]
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu hazırlıkları ve kanunun kabulü
- Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında millî mücadelenin önderi Mustafa Kemal ve bazı hatipler konuşmalarında eğitim kurumlarının birleştirilmesine dair bazı ifadeler kullanmışlardır.[1] Mustafa Kemal’in Halk Fırkası’nı kuracağını açıkladığı ve fırkanın dokuz maddelik programını tanıttığı 7 Aralık 1922 tarihli basın bildirisinde medreselerin kaldırılması düşüncesi ilk kez açık olarak ortaya konuldu.[3]
1 Mart 1923’te TBMM üçüncü yılı açılışında yaptığı konuşmayı büyük ölçüde eğitim konularına ayıran Mustafa Kemal; “Ülke çocuklarının birlikte eğitim ve öğrenim görmek zorunda olduğunu, öğrenim birliğinin ülkenin ilerlemesi için büyük önem taşıdığını, bu nedenle “Şeriyye ve Evkaf Vekaleti ile Maarif Vekaleti’nin” işbirliğine varmasını gerektiğini ifade etti.[3]
Bu görüşler ışığında 2 Mart günü Cumhuriyet Halk Fırkası’nın grup toplantısında 3 ayrı yasa tasarısı hazırlandı. “Şeriyye ve Evkaf Vekaleti’nin lağvı ve Diyanet Reisliği’nin teşkili” hakkındaki kanun müzakereleri kabul olunduktan sonra Tevhid-i Tedrisat yasa tasarısı Saruhan mebusu ve Maarif Vekili Vasıf Bey ve 57 arkadaşının imzasıyla gündeme getirildi. Kanunun gerekçesi şu sözlerle ifade edilmişti: “Bir millet bireyleri ancak bir eğitim görebilir. İki türlü eğitim bir ülkede iki türlü insan yetiştirir. Bu ise, duygu ve düşünce birliği ile dayanışma amaçlarını tamamen yok eder.”[1]
Tasarı ertesi gün meclise sunuldu. 429 sayılı Şeriyye ve Evkaf Yasası’nın kabulünden sonra Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 3 Mart 1924 günü TBMM Genel Kurulunda 430 Kanun Numarası ile kabul edildi.
Kanunun uygulanması
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’nun uygulanması ile Maarif Vekili Vasıf Bey görevlendirildi. Kanun, eğitimin temel kanunu olarak kabul edildi ve daha sonra çıkarılan bütün kanunlara esas teşkil etti.[1]
Medreselerin kapatılması
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu maddelerinde mahalle mektepleri ve medreselerin kapatılmasına ilişkin bir ifade bulunmuyordu ancak Maarif Vekili Vasıf Bey, Mayıs ayında yayımladığı bir genelge ile “Bakanlığı’nın elindeki ilkokulların hiçbirinde meslek dersleri okutulamayacağı, bunun öğretimin birleştirilmesine aykırı olacağı gerekçesiyle” mahalle mektepleri ve medreseleri kapattı.
Yasa çıktığında ülkede 479 medrese ve 18.000 medrese talebesi vardı fakat sadece 6.000’i gerçek öğrenci idi.[3] Geri kalanlar, II. Abdülhamid devrinde çıkan bir kanunla medrese öğrencileri askerlikten muaf tutuldukları için okula kayıt yaptıran ancak öğrenim görmeyen kimselerdi. Medrese başına ortalama bir hoca vardı. İstanbul’daki medrese binalarını inceleyen bir kurulun hazırladığı rapora göre; hiçbiri okul olarak kullanılabilecek nitelikte değildi.[3]
Adalet Bakanlığı’nın şer-i mahkemeleri kapatması üzerine Mekteb-i Kuzat (Kadı Okulu) da kapatıldı.
İlahiyat Fakültesi ve imam hatip okullarının kurulması
Lisansüstü seviyesinde eğitim veren iki yıllık “Medrese-i Süleymaniye” yerine 1924 yılında İstanbul Darülfünûnu’nda bir İlahiyat fakültesi kuruldu. Açıldığında 224 öğrencisi olan fakültenin öğrenci sayısı 1934 yılında 20’ye düştü. Bu nedenle o yıl yapılan Üniversite Reformu ile İlahiyat Fakültesi kapatılarak “İslam Tetkikleri Enstitüsü” adında bir enstitü kuruldu.[3]
Hem İlahiyat Fakültesi’ne altyapı oluşturmak hem de imam ve hatip yetiştirmek için 1923-1924 öğretim yılında ülkenin değişik yerlerinde 29 imam hatip okulu kuruldu. 1926-1927 öğretim yılında okulların sayısı ikiye indi. Bu okullar 1930-1931 öğretim yılında ise öğrenciler tarafından yeterince ilgi görmemeleri nedeniyle kapatıldı.[1]
Din derslerinin kaldırılması
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’nun kabulünden bir süre sonra “Türkiye’de sadece Müslüman vatandaşların olmadığı, Müslüman olmayan Türk vatandaşlarının da dinsel gereksinmeleri ve vicdan özgürlüğü olduğu” düşünülerek ilkokul programından Kur’an dersleri, ortaokul ve lise programından da din, Arapça ve Farsça dersleri çıkarılmıştır.[3]
Başlangıçta isteğe bağlı bir ders haline getirilmiş olan din dersi; ortaokullarda 1930’da, öğretmen okullarında 1931’de, şehir ilkokullarında 1933’te, köy ilkokullarında 1939’da tamamen müfredattan çıkarıldı. Tüm bu gelişmeler sonucu 1939-1948 yılları arasında din derslerinin hiç yer almadığı bir örgün eğitim deneyimi yaşandı.[1]
Azınlık ve misyoner okullarının durumu
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’nun kabulünden sonra misyoner ve azınlık okulları Millî Eğitim Bakanlığı’nın denetim ve gözetimine girmiş; dinsel ve siyasal amaçlı eğitim yasaklanmış; ders programlarına tarih, coğrafya, yurttaşlık bilgisi, Türkçe dersleri eklenmiştir. Bu dönemde azınlık okullarında okutulan kitaplardan aziz resimleri çıkarıldı; okul binalarındaki haçların indirilmesi istendi. Dinsel sembollerin yalnızca okul kiliselerinde bulundurulmasına izin verildi.[3] Din esaslarına dayalı eğitim ve din propagandası yapma yasaklarına uymayan yabancı okullar kapatıldı. Bunlar arasında Merzifon ve Kayseri’deki Amerikan okulları, İzmir’deki Fransız okulu bulunur.[2]
Askeri okulların durumu
Tevhîd-i Tedrîsât Kanunu’nun kabulü sonucu askeri idadiler liseye çevrildi. Ancak askeri okullar 1925 yılında çıkarılan bir yasa ile yeniden Millî Savunma Bakanlığı’na bağlandılar.[3]
1961 ve 1982 Anayasaları ile korunması
Tevhid-i Tedrisat Kanunu, 1961 Anayasası’nın “Devrim Kanunlarının Korunması” başlıklı 153. Maddesi kapsamında hükümleri anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz olduğu bildirilen 8 kanundan birisi olmuştur.
1982 Anayasası’nda ise “İnkılap Kanunlarının Korunması” başlıklı 174. Madde ile anayasaya aykırı olduğu şeklinde anlaşılamaz ve yorumlanamaz olarak ifade edilen 8 kanundan birisidir.
![]() |
Bu madde, İngilizce Vikipedi’de yer alan aynı konulu maddeden
Türkçeye çeviri yapılarak genişletilebilir. (Ekim 2022) Başlıca çeviri yönergeleri için [genişlet] düğmesine tıklayınız. |
DİB | |
---|---|
![]() |
|
Genel bilgiler | |
Kuruluş tarihi | 3 Mart 1924 | )
Önceki kurum |
|
Türü | Devlet kurumu |
Bağlılığı | Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı |
Adres | Üniversiteler Mahallesi, Dumlupınar Bulvarı No:147/A 06800 Çankaya / Ankara |
Personel sayısı | 140.859 (2023 yıl sonu itibarıyla)[1] |
Yıllık bütçe | ₺130.119.153.000 (2025)[2] |
Yönetici(ler) |
|
Web sitesi | diyanet.gov.tr |
Diyanet İşleri Başkanlığı (DİB) ya da kısa adıyla Diyanet, 3 Mart 1924 tarihinde[9] Şeriyye ve Evkaf Vekaleti’nin yerine kurulan, İslâm dininin inançları, ibadet ve ahlâk esasları ile ilgili işleri yürütmek, din konusunda toplumu aydınlatmak ve ibadet yerlerini yönetmekle görevli kurumdur.[10] Mustafa Kemal Atatürk’ün emriyle 429 sayılı kanunla Türkiye Cumhuriyeti Başbakanlığına bağlı bir teşkilat olarak kurulmuştur.[11] 9 Temmuz 2018’de Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığına bağlanmıştır.
Anayasanın 136. maddesinde, “Genel idare içinde yer alan Diyanet İşleri Başkanlığı, laiklik ilkesi doğrultusunda, bütün siyasî görüş ve düşünüşlerin dışında kalarak ve milletçe dayanışmayı ve bütünleşmeyi amaç edinerek, özel kanununda gösterilen görevleri yerine getirir.” hükmü yer almaktadır.[9]
Tarihçe ve faaliyetleri
Türkiye’de camilerin inşası ve maaşlı imamların görevlendirilmesi gibi konulardan sorumlu olan DİB, aynı zamanda Türkiye Diyanet Vakfı aracılığıyla yurt dışında da cami inşaatları gerçekleştirdi. ABD’de maliyeti 100 milyon doları bulan cami kompleksi başta olmak üzere, bu inşaatların maliyetinin 2021 Mayıs ayı itibarıyla 500 milyon TL’yi geçtiği belirlendi.[12]
Teşkilat yapısı
Sürekli kurullar
- Din İşleri Yüksek Kurulu
- Mushafları İnceleme ve Kıraat Kurulu
Hizmet birimleri
- Diyanet Akademisi
- Din Hizmetleri Genel Müdürlüğü
- Eğitim Hizmetleri Genel Müdürlüğü
- Hac ve Umre Hizmetleri Genel Müdürlüğü
- Dinî Yayınlar Genel Müdürlüğü
- Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü
- İnsan Kaynakları Genel Müdürlüğü
- Yönetim Hizmetleri Genel Müdürlüğü
- Rehberlik ve Teftiş Başkanlığı
- Strateji Geliştirme Başkanlığı
- İç Denetim Birimi Başkanlığı
- Hukuk Müşavirliği
- Özel Kalem Müdürlüğü
- Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği[13]
Taşra teşkilatı
- İl müftülükleri
- Dini Yüksek İhtisas / Dini İhtisas / Eğitim Merkezi Müdürlükleri
- İlçe müftülükleri
Yurt dışı teşkilatı
- Din Hizmetleri Müşavirlikleri
- Din Hizmetleri Ataşelikleri
Bağlı kurumlar
]
- Camiiler
- Kur’an kursları
Başkanlar
# | İsim | Görev başlangıcı | Görev bitişi |
---|---|---|---|
1 | Mehmet Rifat Börekçi | 1 Nisan 1924 | 5 Mart 1941 |
2 | Mehmet Şerefettin Yaltkaya | 14 Ocak 1942 | 23 Nisan 1947 |
3 | Ahmet Hamdi Akseki | 29 Nisan 1947 | 9 Ocak 1951 |
4 | Eyüp Sabri Hayırlıoğlu | 17 Nisan 1951 | 10 Haziran 1960 |
5 | Ömer Nasuhi Bilmen | 30 Haziran 1960 | 6 Nisan 1961 |
6 | Hasan Hüsnü Erdem | 6 Nisan 1961 | 13 Ekim 1964 |
7 | Mehmet Tevfik Gerçeker | 15 Ekim 1964 | 16 Aralık 1965 |
8 | İbrahim Bedreddin Elmalılı | 17 Aralık 1965 | 25 Ekim 1966 |
9 | Ali Rıza Hakses | 25 Ekim 1966 | 15 Ocak 1968 |
10 | Lütfi Doğan | 15 Ocak 1968 | 25 Ağustos 1972 |
11 | Lütfi Doğan | 26 Ağustos 1972 | 26 Temmuz 1976 |
12 | Süleyman Ateş | 28 Temmuz 1976 | 7 Şubat 1978 |
13 | Tayyar Altıkulaç | 9 Şubat 1978 | 10 Kasım 1986 |
14 | Mustafa Sait Yazıcıoğlu | 17 Haziran 1987 | 2 Ocak 1992 |
15 | Mehmet Nuri Yılmaz | 3 Ocak 1992 | 13 Mart 2003 |
16 | Ali Bardakoğlu | 28 Mart 2003 | 11 Kasım 2010 |
17 | Mehmet Görmez | 11 Kasım 2010 | 31 Temmuz 2017 |
– | Ekrem Keleş (vekâleten) | 31 Temmuz 2017 | 15 Eylül 2017 |
18 | Ali Erbaş | 16 Eylül 2017 | Görevde |
Başkan yardımcıları
# | İsim | Görev başlangıcı | Görev bitişi |
---|---|---|---|
1 | Selim Argun | 4 Ekim 2017 | Görevde |
2 | Huriye Martı | 22 Kasım 2017 | Görevde |
3 | Burhan İşliyen | 19 Şubat 2018 | Görevde |
4 | İbrahim Hilmi Karslı | 10 Temmuz 2020 | Görevde |
5 | Kadir Dinç | 4 Haziran 2022 | Görevde |
İl müftüleri
İl plaka kodu | İl | Müftü | Atanma Tarihi | Görev başlangıcı |
---|---|---|---|---|
1 | Adana | Mehmet Taşcı | 7 Haziran 2022 | 27 Haziran 2022 |
2 | Adıyaman | Mevlüt Haliloğlu | 18 Mayıs 2023 | |
3 | Afyonkarahisar | Sinan Kazancı | 24 Nisan 2020 | 1 Haziran 2020 |
4 | Ağrı | Celal Büyük | 17 Mart 2022 | |
5 | Amasya | Durmuş Ayvaz | 24 Nisan 2020 | 1 Haziran 2020 |
6 | Ankara | Dr. Hasan Çınar | 6 Haziran 2022 | 17 Haziran 2022 |
7 | Antalya | Nazif Fethi Yalçınkaya | 20 Mart 2021 | 8 Nisan 2021 |
8 | Artvin | Mesut Harmancı | 17 Mart 2022 | 8 Nisan 2022 |
9 | Aydın | Hasan Güneş | 17 Mart 2022 | |
10 | Balıkesir | Celal Sürgeç | 12 Nisan 2021 | |
11 | Bilecik | Ali Erhun | 08 Nisan 2020 | |
12 | Bingöl | Mustafa Topal | 19 Kasım 2021 | 1 Aralık 2021 |
13 | Bitlis | Mehmet Feysal Geylani | 7 Aralık 2016 | |
14 | Bolu | Hüseyin Demirtaş | 26 Haziran 2023 | |
15 | Burdur | Ali Hayri Çelik | 26 Haziran 2023 | |
16 | Bursa | Yavuz Selim Karabayır | 17 Mart 2022 | |
17 | Çanakkale | Mustafa Bilgiç | 26 Haziran 2023 | |
18 | Çankırı | Mehmet Şahin | 12 Mart 2023 | 23 Mart 2023 |
19 | Çorum | Muharrem Biçer | 11 Nisan 2019 | |
20 | Denizli | Abdullah Pamuklu | 26 Haziran 2023 | |
21 | Diyarbakır | Lütfü İmamoğlu | 16 Mart 2022 | 5 Nisan 2022 |
22 | Edirne | Hasan Başoğlu | 12 Kasım 2022 | |
23 | Elazığ | İrfan Üstündağ | 13 Aralık 2022 | |
24 | Erzincan | Muharrem Gül | 12 Kasım 2022 | 16 Aralık 2022 |
25 | Erzurum | Rüstem Can | 12 Kasım 2022 | |
26 | Eskişehir | Bekir Gerek | 6 Aralık 2016 | 23 Ocak 2017 |
27 | Gaziantep | Hüseyin Hazırlar | 5 Haziran 2020 | |
28 | Giresun | Ramazan Topcan | 7 Nisan 2021 | |
29 | Gümüşhane | Hüseyin Gün | 6 Haziran 2022 | |
30 | Hakkâri | İsmail Fakirullahoğlu | 19 Kasım 2021 | 29 Kasım 2021 |
31 | Hatay | Mevlüt Topçu | 12 Mart 2023 | 17 Mart 2023 |
32 | Isparta | Bayram Şahin | 4 Mayıs 2018 | |
33 | Mersin | Şaban Kondi | 25 Haziran 2018 | |
34 | İstanbul | Safi Arpaguş | 15 Ekim 2021 | |
35 | İzmir | Salih Sezik | 20 Mart 2021 | |
36 | Kars | Hamza Bayram | 7 Haziran 2022 | |
37 | Kastamonu | Bekir Derin | 26 Haziran 2023 | |
38 | Kayseri | Yusuf Akkuş | 20 Kasım 2021 | |
39 | Kırklareli | Yusuf Eviş | 7 Haziran 2022 | |
40 | Kırşehir | Mehmet Yaman | 3 Mayıs 2018 | |
41 | Kocaeli | Mehmet Sönmezoğlu | 24 Şubat 2024 [14] | |
42 | Konya | Prof. Dr. Ali ÖGE | 19 Mart 2021 | 2 Nisan 2021 |
43 | Kütahya | İrfan Açık | 26 Haziran 2023 | |
44 | Malatya | Şahin Yıldırım | 12 Kasım 2022 | |
45 | Manisa | Şükrü Kabukçu | 26 Haziran 2023 | |
46 | Kahramanmaraş | Mustafa Tekin | 20 Mart 2021 | 13 Nisan 2021 |
47 | Mardin | Enver Türkmen | 26 Haziran 2023 | |
48 | Muğla | Yaşar Çapçı | 2 Temmuz 2021 | 5 Ağustos 2021 |
49 | Muş | İbrahim Halil Demir | 16 Mart 2022 | 27 Mayıs 2022 |
50 | Nevşehir | Kazım Güzel | 12 Kasım 2022 | |
51 | Niğde | Osman Ayas | 8 Mayıs 2020 | |
52 | Ordu | Dr. İsmail Çiçek | 21 Ağustos 2020 | |
53 | Rize | Naci Çakmakçı | 8 Nisan 2020 | |
54 | Sakarya | Mehmet Aşık | 30 Nisan 2023 | |
55 | Samsun | Seyfullah Çakır | 8 Mayıs 2020 | 13 Mayıs 2020 |
56 | Siirt | Şakir Pinal | 26 Haziran 2023 | |
57 | Sinop | Mustafa Düzgüney | 28 Ağustos 2020 | |
58 | Sivas | Ahmet Celalettin Altunkaya | 12 Kasım 2022 | |
59 | Tekirdağ | Mustafa Soykök | 12 Kasım 2022 | |
60 | Tokat | Esat Yapıcı | 26 Haziran 2023 | |
61 | Trabzon | Selami Aydın | 13 Aralık 2022 | |
62 | Tunceli | Şevket Dilmaç | 9 Mayıs 2020 | |
63 | Şanlıurfa | Ramazan Tolan | 20 Mart 2021 | |
64 | Uşak | Burhan Çakır | 12 Kasım 2022 | |
65 | Van | Dr. Mehmet Sırrı Şık | 7 Haziran 2022 | |
66 | Yozgat | Ali Gülden | 12 Nisan 2021 | |
67 | Zonguldak | Aşır Durgun | 8 Mayıs 2020 | |
68 | Aksaray | Veysel Işıldar | 12 Aralık 2022 | |
69 | Bayburt | Abdurrahman Şahin | 14 Kasım 2022 | |
70 | Karaman | Faruk Gürbüz | 20 Mart 2021 | |
71 | Kırıkkale | Hasan Hayri Yaşar | 1 Haziran 2020 | |
72 | Batman | Nihat Kök | 24 Aralık 2021 | |
73 | Şırnak | Ahmet Dilek | 7 Haziran 2022 | |
74 | Bartın | Ömer Keskin | 22 Temmuz 2022 | |
75 | Ardahan | Adem Karadeniz | 26 Haziran 2023 | |
76 | Iğdır | Zahit Demirel | 26 Haziran 2023 | |
77 | Yalova | İlyas Yılmaztürk | 17 Mart 2022 | 4 Nisan 2022 |
78 | Karabük | Ercan Aksu | 17 Mart 2022 | 4 Nisan 2022 |
79 | Kilis | Alettin Bozkurt | 12 Kasım 2022 | |
80 | Osmaniye | Ali Çakmak | 9 Nisan 2021 | |
81 | Düzce | Osman Aydın | 12 Kasım 2022 |
Galeri
-
Başkanlığın bir dönem kullanılan eski logosu
-
Diyanet İşleri Başkanlığı Binası, Ankara
-
Diyanet İşleri Başkanlığı Binasının bitişiğinde bulunan Ahmed Hamdi Akseki Camii, Ankara
-
Başkanlığın şu anda kullanılan yeni logosu
VGM | |
---|---|
![]() |
|
Genel bilgiler | |
Kuruluş tarihi | 3 Mart 1924 | )
Önceki kurum |
|
Bağlılığı | Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığı |
Adres | Ankara, Türkiye |
Yıllık bütçe | ₺585.809.000 (2021)[1] |
Yönetici(ler) |
|
Web sitesi | vgm.gov.tr |
Vakıflar Genel Müdürlüğü, 2 Mayıs 1920’de,Şer’iyye ve Evkaf Vekaleti olarak kurulan, 3 Mart 1924’te şimdiki adını alan, Türkiye’deki vakıfları denetlemekle yükümlü müdürlüktür.
Vakıflar Genel Müdürlüğü, Türkiye Cumhuriyeti döneminde de faaliyetlerine devam eden 41.500 Osmanlı vakfından kurucu ve mütevellisi ölen vakıfları yöneterek özel bir rol üstlenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü bahsedilen vakıflara ait 18.500 tarihi bina ve 67.000 emlakin restorasyonu, bakımı ve mülkiyet yönetimini de üstlenmiştir. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün bir diğer önemli işlevi ise yönettiği vakıfların gelirleriyle binlerce fakir ve ihtiyaç sahibi kişiye sağladığı sosyal hizmetlerdir. Ayrıca Türkiye Cumhuriyeti’nin ilanından sonra kurulan yaklaşık 4500 vakfın faaliyetlerini denetlemektedir.
Logolar
-
Kurumun Başbakanlığa bağlı olduğu dönemde kullanılan logo
-
Kurumun eski logosu
Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı |
|
---|---|
![]() |
|
Etkin | 3 Mayıs 1920 | )
Ülke | ![]() |
Bağlılık | Türkiye Cumhuriyeti Millî Savunma Bakanlığı |
Tipi | Genelkurmay |
Görevi |
|
Parçası | Türk Silahlı Kuvvetleri |
Karargâh | Genelkurmay Başkanlığı Bakanlıklar, Ankara |
Takma Adı | TSK |
Slogan | Etkin. Caydırıcı. Saygın. |
Öncül | Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekâleti |
Renkler | Kırmızı, Beyaz |
Marş | Silahlı Kuvvetler Marşı |
Yıl dönümleri | 30 Ağustos Zafer Bayramı |
Savaşları | Türkiye’nin katıldığı savaşlar listesi
|
Savaş madalyaları | TSK Şeref Madalyası TSK Üstün Cesaret ve Feragat Madalyası TSK Hizmet Övünç Madalyası TSK Başarı Madalyası |
Website | tsk.tr |
Komutanlar | |
Genelkurmay Başkanı | Orgeneral Metin Gürak |
Genelkurmay II. Başkanı | Orgeneral Kemal Yeni |
Nişanlar | |
Genelkurmay Başkanlığı Forsu | ![]() |

Türk Silahlı Kuvvetleri Genelkurmay Başkanlığı, Türk Silahlı Kuvvetlerini komuta eden en üst düzey askerî birim. Genelkurmay başkanı, Türkiye Anayasası’na göre Türk Silahlı Kuvvetlerinin komutanıdır, cumhurbaşkanı tarafından atanır ve savaş zamanında başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirir.[1] Millî Savunma Bakanına bağlıdır.[2] 16 Ağustos 2023 tarihinden beri Genelkurmay Başkanı Orgeneral Metin Gürak’tır.
Görevleri
- Savaşta başkomutanlık görevini Cumhurbaşkanlığı namına yerine getirmek[1]
- Silahlı Kuvvetlerin savaşa hazırlanmasında personel, istihbarat, harekât, teşkilat ve eğitim hizmetlerine ait ilke ve öncelikler ile ana programları hazırlayarak Millî Savunma Bakanının onayına sunmak[2]
- Uluslararası yapılacak anlaşma ve antlaşmaların askerî yönlerinin tayininde ve uygulama esaslarının tespitinde mütalaa vermek. Gerektiğinde bu toplantılara katılmak veya temsilci göndermek.[2]
- Şahsen veya yetkili kılacağı kişi ve kuruluşlarla, görev ve yetkilerine ait konularda ilgili bakanlıklar, daireler ve kurumlar ile doğrudan yazışma yapmak ve temaslarda bulunmak.[2]
J başkanlıkları
J başkanlıkları, Genelkurmay karargâhında bulunur ve genelkurmay II. başkanına bağlı olarak çalışırlar.[3] Bu birimler, Türk Silahlı Kuvvetlerinin “beyin takımı” olarak bilinir; en kritik ve önemli karargâh görevlerindendir.[4] Kadroları korgeneral/koramiraldir. Bu başkanlıklar ve başkanları aşağıdaki gibidir:
10 Ağustos 2023 itibarıyla
№ | Başkanlık | Başkan |
---|---|---|
J1 | Genelkurmay Personel Başkanlığı | Tümgeneral Burhan Aktaş |
J2 | Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı | Hava Korgeneral Yaşar Kadıoğlu |
J3 | Genelkurmay Harekât Başkanlığı | Tümgeneral Subutay Adaş |
J4 | Genelkurmay Lojistik Başkanlığı | Tümgeneral Fethi Oltulu |
J5 | Genelkurmay Genel Plan ve Prensipler Başkanlığı | Tümamiral Alper Yeniel |
J6 | Genelkurmay Muhabere Elektronik ve Bilgi Sistemleri Başkanlığı | Tuğgeneral Haluk Doğan |
Türkiye’nin savunma organizasyonu
Cumhurbaşkanlığı Teşkilatı Hakkında Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi’ne göre Genelkurmay Başkanı ile Kara, Deniz ve Hava Kuvvetleri Komutanları Millî Savunma Bakanına ayrı ayrı bağlı ve sorumludur.[2]
![]() Cumhurbaşkanı |
|||||||||||||||||||||||||||||||
![]() Millî Savunma Bakanı |
|||||||||||||||||||||||||||||||
![]() Genelkurmay Başkanı |
![]() Kara Kuvvetleri Komutanı |
![]() Deniz Kuvvetleri Komutanı |
![]() Hava Kuvvetleri Komutanı |
Genelkurmay başkanları
Ayrıca bakınız
- Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Riyaseti
- Erkân-ı Harbiye-i Umûmiye Vekâleti

Parlamenter sistemler: Hükûmet başkanı yasama organı tarafından seçilir veya aday gösterilir ve yasama organına karşı sorumludur
Başkanlık sistemi: Hükûmet başkanı (cumhurbaşkanı) halk tarafından seçilir ve yasama organından bağımsızdır
Hibrit sistemler:
Diğer sistemler:
Not: bu tablo de facto demokrasi̇ derecesi̇ni̇ deği̇l, de jure hükûmet si̇stemleri̇ni̇ göstermektedi̇r.
Siyaset serisinin bir parçası |
Siyaset |
---|
|
Hükûmet, genellikle bir devlet olan düzenli bir topluluğu yöneten sistem veya insan grubudur.
Hükûmet, genellikle bir devletin yönetimini üstlenen ve düzenli bir topluluğu idare eden sistem veya insanlar grubudur. Hükûmetin geniş bir tanımıyla, genellikle yasama, yürütme ve yargı organlarından oluşur. Hükûmet, organizasyonel politikaların uygulandığı ve politikaların belirlendiği bir mekanizmadır. Birçok ülkede hükûmetin kendi anayasası bulunur, bu anayasa yönetim ilkelerini ve felsefesini belirtir.
Tüm organizasyonların yönetimi olsa da, “hükûmet” terimi genellikle yaklaşık 200 bağımsız ulusal hükûmet ve yan kuruluşlarını ifade etmek için daha spesifik bir şekilde kullanılır.
Modern siyasi sistemlerin başlıca tipleri demokrasiler, totaliter rejimler ve bu ikisi arasında yer alan çeşitli hibrit rejimlerdir. Modern sınıflandırma sistemleri ayrıca monarşileri bağımsız bir varlık olarak veya ana üç sistemin bir hibrit şekli olarak da içerir. Tarihsel olarak yaygın olan yönetim biçimleri arasında monarşi, aristokrasi, timokrasi, oligarşi, demokrasi, teokrasi ve tiranlık yer alır. Bu şekiller her zaman birbirinden kesin çizgilerle ayrılmaz ve karma yönetimler yaygındır. Herhangi bir hükûmet felsefesinin ana yönü siyasi gücün nasıl elde edildiğidir ve bu iki temel şekil seçim yoluyla mücadele ve kalıtsal devralmadır.[1][2][3][4]
Tanım
Bir hükûmet, bir devlet veya topluluğun yönetim sistemidir. Columbia Encyclopedia, hükûmeti “toplumda yasaları yapma ve uygulama hakkının belirli bir grup tarafından kullanıldığı bir sosyal kontrol sistem” olarak tanımlar. Tüm organizasyonların yönetimine sahip olmasına rağmen, hükûmet terimi, Dünya üzerindeki yaklaşık 200 bağımsız ulusal hükûmeti ve devlet ve eyalet hükûmetleri ile yerel yönetim gibi onların bağlı kuruluşlarını daha özel olarak ifade etmek için sıkça kullanılır.[5]
Kelime “hükûmet”, Yunanca “κυβερνάω” (kubernáo) fiilinden türetilmiştir ve bir gubernaculum (dümen) ile yönlendirmek anlamına gelir. Bu kelimenin mecazi anlamı, klasik antik çağ edebiyatında, Platon’un Devlet Gemisi dahil olmak üzere, kullanılmaktadır. İngiliz İngilizcesi’nde “hükûmet” bazen “bakanlık” veya “yönetim” olarak da adlandırılan, yani belirli bir icra veya yönetim koalisyonunun politikalarını ve hükûmet yetkililerini ifade etmek için kullanılır. Son olarak, “government” kelimesi bazen İngilizcede yönetim veya idare anlamında da kullanılır.[6][7]
Diğer dillerde, benzer kelimeler daha dar bir anlam taşıyabilir. Örneğin, Portekiz hükûmeti, aslında “yönetim” kavramına daha çok benzeyen bir anlama sahiptir.
Tarih
İlk hükûmetler
İnsan hükûmetinin ortaya çıktığı an ve yer zaman içinde kaybolmuştur; ancak tarih erken hükûmet oluşumlarını kaydetmektedir. Yaklaşık 5.000 yıl önce, ilk küçük şehir devletleri ortaya çıktı. M.Ö. üçüncü ve ikinci binyıllar arasında bazıları daha büyük yönetilen alanlara dönüşmüştü: Sümer, antik Mısır, İndus Vadisi ve Sarı Nehir medeniyeti.[8]
Tarımın ve su kontrol projelerinin gelişimi, hükûmetlerin gelişiminde bir katalizör oldu. Bazen bir kabile şefi, çeşitli ritüeller veya güç testleriyle seçilerek kabilenin yönetimini üstlendi, bazen yaşlı kabile üyelerinden oluşan bir konsey eşliğinde. İnsanların soyut ve öğrenilen bilgileri hassas bir şekilde iletebilme yeteneği, tarımda giderek daha etkili olmalarına olanak sağladı ve bu da nüfus yoğunluğunun sürekli artmasına yol açtı. David Christian, bu durumun yasaları ve hükûmetleri olan devletlerin ortaya çıkmasına yol açtığını açıklamaktadır.[8][9][10]
“Tarım toplulukları daha büyük ve yoğun topluluklarda bir araya geldikçe, farklı gruplar arasındaki etkileşim arttı ve sosyal baskı büyüyerek, yıldız oluşumuyla çarpıcı bir benzerlik gösteren yeni yapılar ve birlikte bir yeni karmaşıklık seviyesi ortaya çıktı. Yıldızlar gibi, şehirler ve devletler, küçük nesneleri çekim alanları içinde yeniden düzenleyip hareketlendirirler.”[8]
Modern hükûmetler
17. yüzyılın sonlarından itibaren, cumhuriyetçi hükûmet biçimlerinin yaygınlığı arttı. İngiliz İç Savaşı ve İngiliz Devrimi, Amerikan Devrimi ve Fransız Devrimi, temsilci hükûmet biçimlerinin büyümesine katkıda bulundu. Sovyetler Birliği, komünist bir hükûmete sahip olan ilk büyük ülke oldu. Berlin Duvarı’nın yıkılmasından bu yana, liberal demokrasi daha yaygın bir hükûmet biçimi haline gelmiştir.
19. ve 20. yüzyılda, ulusal düzeyde hükûmetin boyutu ve ölçeği önemli ölçüde arttı. Bu, şirketlerin düzenlenmesini ve refah devletinin gelişimini içeriyordu.
Siyaset bilimi
Sınıflandırma
Siyaset biliminde, uzun zamandır hükûmet türlerinin bir tipolojisi veya sınıflandırması oluşturma hedefi bulunmaktadır, çünkü siyasi sistemlerin tanımları açık bir şekilde belirgin değildir. Özellikle karşılaştırmalı siyaset ve uluslararası ilişkiler alanlarında önem taşır. Hükûmet sınıflandırmalarının sınırları, diğer hükûmet türleri içinde belirlenen kategoriler gibi ya belirsiz ya da değişkendir.
Yüzeysel olarak, tüm hükûmetlerin de facto, de jure veya ideal bir biçimi vardır. Amerika Birleşik Devletleri federal anayasal bir cumhuriyetken, eski Sovyetler Birliği federal bir sosyalist cumhuriyetti. Ancak öz tanımlama nesnel değildir ve Kopstein ve Lichbach’ın belirttiği gibi, rejimleri tanımlamak zor olabilir, özellikle de facto durumlarında, hükûmet ve ekonomi uygulamada sapmalar gösterdiğinde. Örneğin, Voltaire “Kutsal Roma İmparatorluğu ne Kutsal’dır, ne de Roma, ne de bir İmparatorluk” şeklinde bir argüman sunmuştur. Uygulamada, Sovyetler Birliği Joseph Stalin döneminde merkeziyetçi otoriter tek parti rejimi olarak işlemiştir. Uygulamada, Amerika Birleşik Devletleri kusurlu bir demokrasidir, çünkü seçim sistemi önden halk oylarını geçersiz kılmıştır; Yüksek Mahkeme tarafından belirlendiği üzere, kazanan siyasi parti seçmenleri başkan adayı için oy kullanmak zorundadır.[11]
Hükûmet biçimini belirlemek de zor olabilir çünkü birçok siyasi sistem, sosyo-ekonomik hareketler olarak ortaya çıkar ve daha sonra bu hareketlerin adını taşıyan partiler tarafından hükûmetlere taşınır; hepsi de rekabet halinde olan siyasi ideolojilere sahiptir. Bu hareketlerin iktidardaki deneyimleri ve belirli hükûmet biçimleriyle olan güçlü bağları, onları kendileri başlı başına birer hükûmet biçimi olarak kabul etmemize neden olabilir.
Diğer karmaşık durumlar arasında, modern çağın siyasetin doğası gereği, makul teknik tanımların politik ideolojilere ve ilişkili yönetim biçimlerine yönelik genel uzlaşmazlık veya kasıtlı “bozulma veya önyargı” bulunması yer alır. Örneğin, “muhafazakarlık” kelimesinin Amerika Birleşik Devletleri’ndeki anlamı, diğer yerlerde kullanılan tanımın birçok ortak noktası yoktur. Ribuffo’nun belirttiği gibi, “Amerikalıların şu anda muhafazakarlık olarak adlandırdığı şeyin dünyanın büyük kısmının liberalizm veya neoliberalizm olarak adlandırdığı” bir durumdur; Finlandiya’da bir “muhafazakar”, Amerika Birleşik Devletleri’nde bir “sosyalist” olarak etiketlenebilir. 1950’lerden bu yana Amerika Birleşik Devletleri’nde muhafazakarlık genellikle sağcı siyaset ve Cumhuriyetçi Parti ile ilişkilendirilmiştir. Bununla birlikte, ırk ayrımcılığı döneminde birçok Güney Demokrat muhafazakarlıkla ilişkilendirilmiş ve 1937-1963 yılları arasında Kongreyi kontrol eden muhafazakar koalisyonda önemli bir rol oynamışlardır.[a][12]
Sosyal-politik belirsizlik
Hükûmetlerin varoluş biçimleri ve özellikleri konusunda bireyler arasında farklı görüşler bulunmaktadır. Herhangi bir hükûmetin ve buna karşılık gelen sınıflandırmanın içinde “gri tonlar” yaygındır. En liberal demokrasiler bile, belirli bir ölçüde rakip siyasi faaliyetleri sınırlarken, en zalim diktatörlükler geniş bir destek tabanı oluşturmak zorunda kalır ve bu da hükûmetleri dar kategorilere sokmayı zorlaştırır. Örneğin, Amerika Birleşik Devletleri’nin bazı seçmenlerine göre, zengin Süper PAC’lerin seçimleri manipüle ettiği inancıyla Amerika Birleşik Devletleri’nin bir demokrasi yerine bir plutokrasi olduğu iddia edilmektedir.[13]
Türler
Siyaset serisinin bir parçası |
Hükûmet biçimleri |
---|
Hükûmet biçimleri listesi Yönetim biçimlerine göre ülkeler listesi |
Platon’un “Devlet” adlı kitabında, hükûmetleri beş temel tipe ayırdığı belirtilmektedir (dört tanesi mevcut formlar ve biri Platon’un ideal formu olup “yalnızca sözde var olan” bir formdur):[14]
- Aristokrasi (kanun ve düzene dayalı yönetim)
- Timokrasi (“hayırsever” bir ordu gibi şeref ve göreve dayalı yönetim; örnek olarak Sparta)
- Oligarşi (piyasa temelli ahlak kuralları)
- Demokrasi (özgür bir vatandaş, saf özgürlük ve eşitlikle yönetim)
- Tiranlık (bir despot korkuyla yönetilmek)
Bu beş rejim, en üstte aristokrasi ve en altta tiranlık olmak üzere üstten alta giderek yozlaşıyor. [15]
Aristoteles’in “Politika” adlı eserinde, Platon’un beş rejimini ele alarak bunları tek kişi, az sayıda kişi ve halk tarafından yönetilen hükûmetlerle ilişkilendirdiği belirtilir. Bu, insanların yönetim yetkisine sahip olduğu hükûmet türlerinin sınıflandırılmasını takip eder: ya tek bir kişi (monarşi gibi bir otorite), seçilmiş bir grup insan (aristokrasi) veya halkın tamamı (bir demokrasi, örneğin bir cumhuriyet).[16]
Thomas Hobbes, sınıflandırmalarında şunları söyledi:
“Topluluklar arasındaki fark, egemenin farklılığından kaynaklanır, yani herkesin temsilcisi olan kişinin farklılığından. Ve çünkü egemenlik ya bir kişide ya da birden fazla kişiden oluşan bir mecliste bulunur; ve o meclise ya herkesin giriş hakkı vardır ya da sadece bazı insanlar diğerlerinden ayrılmıştır; açıktır ki sadece üç tür Topluluk olabilir. Çünkü temsilcinin ya bir kişi ya da birden fazla kişi olması gerekir; ve eğer birden fazla kişi ise, o zaman ya herkesin katılma hakkı vardır ya da sadece belirli kişiler diğerlerinden ayrılmıştır; temsilcinin bir kişi olduğu durumda Topluluk bir monarşi olur; herkesin bir araya geleceği bir meclis olduğunda bir demokrasi veya halk Topluluğu olur; sadece bir kısmın bir araya geldiği bir meclis olduğunda ise aristokrasi denir. Başka türde bir Topluluk olamaz: çünkü egemen güç ya bir kişiye, ya birden fazla kişiye ya da herkese ait olmalıdır (bunu bölünemez olduğunu gösterdim).”[17]
Temel siyasi sistemler
Yale profesörü Juan José Linz’e göre bugün üç ana politik sistem türü bulunmaktadır: demokrasiler, totaliter rejimler ve bu ikisi arasında yer alan, hibrit rejimlerle otoriter rejimler. Diğer bir modern sınıflandırma sistemi ise monarşileri ana üç türün ya bağımsız bir varlık olarak ya da hibrit bir sistem olarak içeren bir şekilde tanımlar.[1] Akademisyenler genellikle diktatörlüğü otoriterlik veya totalitarizm şeklinde tanımlarlar.[3][18][19]
Otokrasi
Otokrasi, en yüksek gücün bir kişinin elinde toplandığı bir yönetim sistemidir. Bu kişinin kararları, dışsal hukuki kısıtlamalara veya düzenli halk kontrol mekanizmalarına tabi değildir (belki bir darbe veya kitlesel isyan tehdidi gibi ima edilen bir tehdit dışında).[20] Mutlak monarşi, tarih boyunca yaygın olan bir otkorasi biçimidir, burada bir hükümdar kraliyet yetkilerine herhangi bir sınırlama olmaksızın tek bir egemen olarak hüküm sürer. Çoğu mutlak monarşi kalıtımsaldır, ancak bazıları, özellikle Kutsal Makam gibi, bir seçmen kitlesi tarafından seçilir (örneğin kardinaller koleji veya prens-seçmenler). Diğer otokrasi biçimleri arasında zorbalık, despotizm ve diktatörlük bulunur.
Aristokrasi
Aristokrasi,[b] gücü bir küçük, seçkin yönetici sınıfın eline yerleştiren bir yönetim biçimidir, örneğin kalıtsal soyluluk veya ayrıcalıklı bir kast. Bu sınıf, genellikle bir toprak sahibi timokrasi, zengin plutokrasi veya oligarşi olarak azınlık yönetimi uygular.
Birçok monarşi aristokrasilerden oluşurken, modern anayasal monarşilerde hükümdarın etkili gücü olabilir. Aristokrasi terimi aynı zamanda feodal sistemde köylü, hizmetçi ve şehir sınıflarına dahil olmayan sınıfları da ifade edebilir.[kaynak belirtilmeli]
Demokrasi

-
Kendini demokrasi olarak tanımlayan ulusal hükümetler
-
Kendini demokrasi olarak tanımlamayan ulusal hükümetler

Demokrasi, vatandaşların oy kullanma ve müzakere yoluyla gücü kullanma sistemidir. Doğrudan demokraside, tüm vatandaşlar doğrudan katılımcı bir yönetim organı oluşturur ve her konuda doğrudan oy kullanır. Dolaylı demokraside ise vatandaşlar, genellikle seçim yoluyla veya daha az yaygın olarak kura ile kendi aralarından temsilciler veya delege seçerek dolaylı olarak yönetim yaparlar. Bu seçilmiş vatandaşlar daha sonra bir yasama veya jüri gibi bir yönetim organı oluşturmak üzere bir araya gelirler.
Bazı hükûmetler, doğrudan ve dolaylı demokratik yönetimi birleştirir. Bu durumda, vatandaşlar günlük yönetimi idare etmek için temsilciler seçerken, aynı zamanda referandumlar (halkoylamaları) ve geri çağırma hakkı gibi doğrudan yönetim haklarını da korurlar. Anayasal bir demokraside, çoğunluğun güçleri temsilci demokrasisi çerçevesinde kullanılır, ancak anayasa, genellikle evrensel bazı haklar, örneğin ifade özgürlüğü veya örgütlenme özgürlüğü gibi belirli sınırlamalarla çoğunluk yönetimini sınırlar.[21][22]
Cumhuriyetler
Cumhuriyet, ülkenin hükümdarların özel meselesi veya mülkü olmadığı, “halkın işi” olarak kabul edildiği ve devlet görevlerinin doğrudan veya dolaylı olarak seçilerek veya atanarak, miras yoluyla devralınmadığı bir yönetim biçimidir. Halk veya önemli bir kısmı, hükûmet üzerinde nihai kontrol sahibidir ve devlet görevleri seçilmiş veya seçilmiş kişiler tarafından seçilir veya atanır.[23]
Bir cumhuriyetin yaygın basitleştirilmiş bir tanımı, devlet başkanının bir hükümdar[24] olmadığı bir hükûmettir. Montesquieu,[25] halkın tamamının yönetimde pay sahibi olduğu demokrasileri ve sadece bazı insanların yönetimde söz sahibi olduğu aristokrasi veya oligarşi şeklindeki yönetimleri, cumhuriyetçi hükûmet biçimleri olarak dahil etmiştir.[26]
Farklı cumhuriyetleri tanımlamak için kullanılan diğer terimler arasında demokratik cumhuriyet, parlamenter cumhuriyet, yarı başkanlık cumhuriyeti, başkanlık cumhuriyeti, federal cumhuriyet, halk cumhuriyeti ve İslam cumhuriyeti bulunur.
Federalizm
Federalizm, bir grup üyenin birleştiği ve bir temsilci başkanıyla bir anlaşmaya bağlandığı bir siyasi kavramdır. “Federalizm” terimi aynı zamanda egemenliğin merkezi bir yönetim otoritesi ile eyalet, bölge veya diğer adlarla anılan bileşen siyasi birimler arasında anayasal olarak bölündüğü bir hükûmet sistemi için kullanılır. Federalizm, gücün ulusal ve bölgesel/eyalet hükûmetleri arasında paylaşıldığı, genellikle bir federasyon olarak adlandırılan demokratik prensipler ve kurumlar üzerine kurulu bir sistemdir. Savunucular genellikle federalistler olarak adlandırılır.[kaynak belirtilmeli]

Kusursuz demokrasiler
9–10
8–9
|
Kusurlu demokrasiler
7–8
6–7
|
Hibrit rejimler
5–6
4–5
|
Otoriter rejimler
3–4
2–3
0–2
|
Dalları

Hükûmetler genellikle belirli yetkilere, işlevlere, görevlere ve sorumluluklara sahip olan farklı kurumlardan oluşan ayrı kurumlar olarak düzenlenir. Bu kurumlar arasındaki yetki dağılımı hükûmetler arasında farklılık gösterir, aynı şekilde kurumların işlevleri ve sayısı da değişir. Kurumlar arasında bağımsız, paralel bir yetki dağılımı, iktidar ayrılığı olarak adlandırılır. Yetkilerin paylaşıldığı, kesişen veya örtüşen bir dağılım ise yetki birleşimi olarak adlandırılır.
Hükûmetler genellikle üç ayrı yetkiye sahip olan üç kuruluşa, yasama, yürütme ve yargıya, sahiptir. Buna bazen trias politica modeli denir. Bununla birlikte, parlamenter ve yarı başkanlık sistemlerinde, hükûmetin kurumları genellikle kesişir, ortak üyelik ve örtüşen işlevlere sahip olurlar. Birçok hükûmetin daha az veya ek kurumu bulunur, bunlar bağımsız bir seçim komisyonu veya denetim kurumu gibi olabilir.[28]

Parti sistemi
Makale serilerinden |
Parti siyaseti |
---|
|
Günümüzde çoğu hükûmet, ilişkili hükûmet yetkilileri ve adaylarının faaliyetlerini koordine eden, açıkça kurulmuş bir siyasi parti üyeleri tarafından yönetilmektedir. Çok partili bir hükûmet sisteminde, birden fazla siyasi parti, genellikle seçimlerde yarışarak hükûmet görevlerini ele geçirme kapasitesine sahiptir, ancak etkili parti sayısı sınırlı olabilir.
Çoğunluk hükûmeti, parlamentoda mutlak çoğunluğa sahip olan bir veya daha fazla yönetici parti tarafından oluşturulan bir hükûmettir. Buna karşılık, azınlık hükûmeti, sadece çoğunluğu olmayan ve genellikle diğer partilerle güven ve destek anlaşmasına bağlı olan bir oy çoğunluğuna sahiptir. Koalisyon hükûmeti ise birden fazla parti tarafından koalisyon anlaşması çerçevesinde bir hükûmet oluşturmak için işbirliği yapılan bir hükûmettir. Tek parti hükûmeti ise koalisyon desteği olmaksızın bir parti tarafından oluşturulan bir hükûmettir, bu genellikle çoğunluk hükûmetleriyle olan durumdur, ancak azınlık hükûmeti[29][30]bile bazen o an için istekli bir koalisyon ortağı bulamayan tek bir parti tarafından oluşturulabilir.[31]
Bir (adıyla) çok partili sistem içinde sürekli olarak tek parti hükûmetini sürdüren bir devlet, baskın parti sistemi olarak adlandırılır. (Demokratik olmayan) tek parti sistemlerinde ise tek bir hükûmet kurma (daha çok veya daha az) münhasır hakkı tek bir hükûmeti yöneten partiye aittir ve diğer partilerin kuruluşu engellenebilir veya yasa dışı olabilir. Bazı durumlarda ise hükûmetin partizansız bir sistemine sahip olabilir, bu mutlak monarşi veya partizansız demokrasi gibi durumlarda görülebilir.
Notlar
- ^ Frederickson 2000, s. 12, alıntı:”…muhafazakar güneyli Demokratlar, Yeni Düzen programlarının bölgenin ucuz işgücüne olan ekonomik bağımlılığını tehdit etme potansiyelini ihtiyatla karşılarken, haklarından mahrum bırakılanların demokratik hırslarını harekete geçirme ve beyazların üstünlüğünün altını oyma potansiyelini de göz ardı etmiyorlardı.”
- ^ Eski Yunanca: ἀριστοκρατία aristokratía, Grekçe: ἄριστος aristos “mükemmel” ve Grekçe: κράτος kratos “iktidar”.
- ^ Büyük ölçüde ABD hükûmeti tarafından finanse edilen Amerikan düşünce kuruluşuFreedom House tarafından yürütülmektedir.
- 1925 – Şeyh Said ayaklanmasının büyümesini önlemek için, Takrir-i Sükun Kanunu kabul edildi; İstiklal Mahkemeleri kuruldu.
Takrir-i Sükûn Kanunu | |
---|---|
Bölgesel kapsam | ![]() |
Kanun numarası | 578 |
Kabul tarihi | 8 Şaban 1343 ve 4 Mart 1341 |
Yürürlük tarihi | 4 Mart 1925 |
İlga tarihi | 4 Mart 1929 |
Durum: Bilinmiyor |
Takrir-i Sükûn Kanunu (Osmanlıcası: تقرير سكون قانوني; Günümüz Türkçesi: Huzurun Sağlanması Yasası), 4 Mart 1925’te Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilen bir yasadır.
Hükûmete olağanüstü yetkiler veren Takrir-i Sükûn yasası ile Kasım 1924 ortalarında dinsel başkaldırılar tehlikesine karşı Başbakan İsmet İnönü, sıkıyönetim ilân edilmesini istedi. Ancak Mecliste bu isteğini kabul ettiremeyince istifa etti ve yerine ılımlı kişiliğiyle tanınan Fethi Okyar başbakanlığa getirildi. 1925 Şubat ortalarında Şeyh Said İsyanı patlak verince, Doğu Anadolu Bölgesi’nde hemen sıkıyönetim ilân edildi. Fethi Bey düşürüldü ve İsmet Paşa 3 Mart’ta yeni hükûmeti kurdu. Yeni hükûmet ilk iş olarak Takrir-i Sükûn Yasası’nı Meclisten geçirdi ve biri isyan bölgesinde, öteki Ankara adını taşımakla birlikte yurdun geri kalan bölgelerinde çalışmak üzere iki de İstiklal Mahkemesi kurulmasını kararlaştırdı. Diğer taraftan ordu birlikleri harekete geçirildi. Yapılan planlı askerî harekât ile, isyancılar dağıtılıp, elebaşları yakalandı. Suçlu oldukları hükûmet tarafından iddia edilenler İstiklâl Mahkemeleri’nde yargılandılar. Suçlu görülenler çeşitli cezalara (idam dahil) çarptırıldılar. Yapılan soruşturmada isyancıların bir kısmının Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’na mensup oldukları anlaşıldı. Bunun üzerine memleketteki tek muhalefet partisi de 3 Haziran 1925’te hükûmet kararı ile kapatıldı.[kaynak belirtilmeli]
3 maddeden oluşan 4 Mart 1341 (1925) tarihli Takrir-i Sükûn Yasası’nın 1. maddesi şöyleydi:
“ | İrticaa (gericilik) ve isyana ve memleketin nizam-ı ictimaisini (toplumsal düzen) ve huzur ve sükûnunu ve emniyet ve asayişini (güvenlik) ihlale bâis (bozmaya yönelik) bilumum (bütün) teşkilât ve tahrikat ve teşvikat ve teşebbüsat ve neşriyatı (örgütlenmeleri, kışkırtmaları, özendirmeleri, girişimleri ve yayınları), Hükûmet, Reisicumhurun tasdikiyle (onayıyla) ve re’sen ve idareten men’e mezundur (kendi başına yasaklamaya yetkilidir). İş bu ef’al erbabını (bu eylemleri işleyenleri) Hükûmet, İstiklâl Mahkemesi’ne tevdi edebilir (bırakabilir). | „ |
Bu yasa, yaklaşık iki sene sonra, 2 Mart 1927 tarihinde yeniden uzatılmıştır. 979 sayılı Takrir-i Sükûn yasasının ikinci maddesinin muaddil yasasının birinci maddesi aşağıdaki gibidir:
“ | 8 Şaban 1343 ve 4 Mart 1341 tarih ve 578 numaralı takriri sükûn kanununun ikinci maddesi aşağıda yazıldığı gibi tadil edilmiştir (değiştirilmiştir): İşbu kanun 4 Mart 1927 tarihinden 4 Mart 1929 tarihine kadar mer’iyülicradır (yürütülecektir). | „ |
Yasa tasarısının Meclisteki müzakereleri sırasında sadece Başvekil İsmet Paşa söz almıştır. Bu konuşmasında İsmet Paşa, en önemli tehlikenin aslında Şeyh Sait İsyanı ile ortaya çıkan eylemsel hareket olmadığını, asıl tehlikenin “memleketin umumî hayatında hâsıl olan (ortaya çıkan) teşevvüş (karışıklık) ve tezebzüb (kararsızlık)” olduğunu söylemiştir. İsmet Paşa’ya göre Takrir-i Sükûn yasası “bu müşevveş (karışık) hakayık-ı eşyayı (şeylerin hakikatleri) görmek için memleketin üzerine gerdiği kalın dumanı izale (ortadan kaldırmak) eylemiştir.” Böylece iyi ve kötü birbirinden ayırt edilebilmiştir. İsmet Paşa bu noktada İstiklal Mahkemelerinin mücadelesinden takdirle söz etmektedir. Bununla birlikte İstiklal Mahkemelerinin 7 Mart’ta yeniden oluşturulmasını teklif etmeyeceklerinin de altını çizer. Şiddetli ve sürekli alkışlar eşliğinde konuşmasını bitirdikten sonra oylamaya sunulan yasa tasarısı kabul edilmiş ve Takrir-i Sükûn yasası iki yıl daha uzatılmıştır.[1][kaynak belirtilmeli]
Kanun sonrası
Tevhid-i Efkar, Tanin, Vatan gibi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası taraftarı gazetelerle birlikte Aydınlık ve Orak Çekiç gibi sol görüşlü gazeteler kapatılmıştır.[2]
![]() |

İstiklâl mahkemesi, Türk Kurtuluş Savaşı sırasında ayaklanma çıkaran ve yağmaya girişenleri, bozguncuları, orduya ait silah ve mühimmatı çalanları, casusları, asker kaçaklarını ve bağımsızlık hareketini engelleme amacıyla propaganda yapanları yargılamak için, çıkarılan özel bir kanunla ilk olarak 18 Eylül 1920 tarihinde kurulan mahkemelerdir. İlk dönem İstiklâl Mahkemeleri, Ankara’daki hariç olmak üzere 17 Şubat 1921 tarihinde kapatıldı. İkinci dönem İstiklâl Mahkemeleri, çalışmalarına 30 Temmuz 1921’de başladı ve 1923’ün Ekim ayına dek faaliyetlerini sürdürdü. Üçüncü ve son dönem İstiklâl Mahkemeleri ise 1923 ile 1927 yılları arasında etkin oldu.
Kurtuluş Savaşı yıllarında görev yapan birinci dönem İstiklâl Mahkemeleri dışında daha sonraları da dönemlerine göre farklı vazifeler yürüten İstiklâl Mahkemeleri kurulmuştur. Sonradan kurulan bu mahkemeler birer devrim mahkemesi niteliğindedir. Uğur Mumcu’ya göre bu kurumlar mahkeme değil, savaş ve ihtilal gibi özel durumlarda isyancı, bozguncu ve karşı devrimcilerin yargılandığı anti-demokratik “infaz kurulları”dır.[1]
Arka plan
Yunan ordusu karşısında asker kaçakları sebebiyle düzenli bir ordu kurulamıyordu. Karşılarında duracak bir güç olmadığından Yunan ordusu hiçbir direnişle karşılaşmadan ilerleyebiliyordu. Halife ve saltanat propagandası yapanlar halkın millî direniş kuvvetlerine katılmasını olumsuz etkiliyordu.[2][3][4] Cemiyet-i Müderrisin tarafından yayınlandığı izlenimi veren, Kuvâ-yi Milliye hakkındaki olumsuz bir fetva, Yunan uçakları tarafından Anadolu’ya atılıyordu. Asker kaçaklarından meydana gelen çeteler köy ve kazaları soyuyordu.
Büyük Millet Meclisi tarafından 29 Nisan 1920 tarihinde Hıyanet-i Vataniye Kanunu çıkarılmıştı. Bu kanun cürümleri ve vatana ihanet niteliğindeki suçları önlemeye yeterli gelmemişti. İhtilal ve savaş koşullarında sivil mahkemelerin ve harp divanlarının çalışma usulleri bir caydırıcılık unsuru taşımıyordu. Kanunsuzlukların önüne geçilemiyor en önemlisi hem Yunan ordusunun Anadolu’daki ilerleyişi karşısında düzenli bir ordu çıkarılamıyor hem de asker kaçakları çeteler oluşturarak soygun yol kesme gibi suçlar işliyor ve iç isyanların insan kaynağı oluyordu. Asker kaçağı yakalansa bile cephede ölmek yerine hapse girmek daha çok işine geliyordu.
Kuruluşu

ile ilgili metin bulabilirsiniz.

ile ilgili metin bulabilirsiniz.
Hiyânet-i Vataniye Kanunu, 4 aydır yürürlükte olduğu halde Dr. Tevfik Rüştü Bey, asker kaçakları, bozguncu ve casusların ve çoğunlukla firarilerden kurulu çetelerin önlenebilmesi için İhtilal Mahkemelerinin kurulmasını önerdi. Refik Şevki Bey bu fikre destek verdi ancak isminin İstiklâl Mahkemeleri olmasının daha uygun olacağını bildirdi. 2 Eylül 1920 tarihinde “Firar Ceraimini İrtikâp Edenler Hakkında Kanun Tasarısı” isimli yasa teklifi incelenmek üzere Millî Savunma encümenine verildi. Encümen bir karara varamadığı için Millî Savunma Bakanı Ferik Fevzi (Çakmak) meclise Şimdiki durum dolayısıyla ve görülen lüzum ve olağanüstü ihtiyaca dayanarak savaş zamanına ait olmak üzere firariler hakkındaki kanun önergesini meclise sundu.[5]
TBMM’nin, 18 Eylül 1920 tarih ve 42 sayılı kararı ile kaçak erat ve casusların yargılanmasıyla görevli olmak üzere İstiklâl Mahkemeleri kurulması kararına dayanmaktadır. Mahkeme üyeleri, Millet Meclisinden oluşmuştur. Savaş şartlarında bozgun, yağma ve casusluk gibi vatana ihanet niteliğinde kabul edilen suçları önleyebilmek ve acil hükümler verebilmek için Millet Meclisi tarafından özel kanunla ihdas edilmiştir.
Birinci dönem
18 Eylül 1920 ile 17 Şubat 1921 tarihleri arasında görev yaptı. İstiklâl mahkemeleri yasasının kabulünden sonra Genelkurmay Başkanı İsmet Paşa 14 istiklâl mahkemesi kurulması için öneride bulundu. Fakat sayı çok görüldüğü için 7 mahkeme bölgesi saptandı. Bir ay sonra Diyarbakır’a da bir mahkeme kurulması kabul edilince sayı sekize yükseldi: Ankara, Eskişehir, Konya, Isparta, Sivas, Kastamonu, Pozantı (Adana), Diyarbakır.[6]
Mecliste yapılan oturumda, her mahkeme için aşağıdaki milletvekilleri seçilmiştir:[6]
№ | İsim | Seçim bölgesi | Oy | Görevi |
---|---|---|---|---|
Ankara İstiklâl Mahkemesi | ||||
1 | “Kılıç” Ali Bey | Ayıntap | 58 | Aza |
2 | İhsan Bey | Cebelibereket | 45 | Reis |
3 | Hüseyin Bey | Elaziz | 41 | Aza |
4 | Cevdet Bey | Kütahya | 61 | Aza |
Eskişehir İstiklâl Mahkemesi | ||||
5 | Rasih Efendi | Antalya | 65 | Aza |
6 | Muhittin Baha Bey | Bursa | 73 | Aza |
7 | Haydar Bey | Kütahya | 54 | Aza |
8 | Yusuf Bey | Denizli | 41 | Reis |
Konya İstiklâl Mahkemesi | ||||
9 | Tevfik Efendi | Kengiri | 73 | Aza |
10 | Osman Nuri Bey | Bursa | 57 | Reis |
11 | Hacı Tahir Efendi | Isparta | 31 | Aza |
Isparta İstiklâl Mahkemesi | ||||
12 | Hamit Bey | Biga | 76 | Reis |
13 | Hamdi Bey | Biga | 41 | Aza |
14 | Hüsrev Sami Bey | Eskişehir | 73 | Aza |
15 | Tahsin Bey | Maraş | 49 | Aza |
Sivas İstiklâl Mahkemesi | ||||
16 | Mustafa Necati Bey | Saruhan | 89 | Aza |
17 | Emin Bey | Canik | 55 | Reis |
18 | Necati Bey | Bursa | 56 | Aza |
19 | Mustafa Zeki Bey | Dersim | 44 | Aza |
Kastamonu İstiklâl Mahkemesi | ||||
20 | Refik Şevket Bey | Saruhan | 89 | Aza |
21 | Dr. Fikret Bey | Kozan | 37 | Aza |
22 | Yusuf Ziya Bey | Bitlis | 51 | Aza |
23 | Necip Bey | Mardin | 30 | Reis |
Pozantı İstiklâl Mahkemesi | ||||
24 | Atıf Bey | Bayazıt | 37 | Aza |
25 | Abdülkadir Kemali Bey | Kastamonu | 60 | Reis |
26 | Şevki Bey | İçel | 48 | Aza |
27 | Sırrı Bey | Ergani | 31 | Aza |
Diyarbekir İstiklâl Mahkemesi | ||||
28 | Sıtkı Bey | Bayazıt | 37 | |
29 | Şeyh Servet Efendi | Bursa | – | |
30 | Sıddık Bey | Çorum | 58 |
Canik milletvekili Nafiz Bey ve Bitlis milletvekili Vehbi Öztekin İstiklâl Mahkemesi üyeliklerine seçilmişler ancak göreve gitmemişlerdir.[6] Refik Şevket Bey, Konya İstiklâl Mahkemesine seçilmişken Tevfik Rüştü Bey ile Dr. Fikret Bey’in ricası ile Kastamonu İstiklâl Mahkemesine geçmiştir.[7]
İkinci dönem
30 Temmuz 1921 tarihi ile 1923 Ekim ayı arasında çalışmıştır.[8] İlk olarak 19 Ağustos 1921 tarihinde Kastamonu’da, 12 Ağustos 1921 tarihinde Konya’da, 17 Ağustos 1921 Samsun, 22 Eylül 1921 tarihinde Yozgat’ta kuruldu. İkinci istiklâl mahkemelerinde asker kaçakları, Kurtuluş Savaşında düşmana yardım edenler ve isyan çıkaranlar yargılandı.
24.7.1921’de seçilen İstiklâl Mahkemeleri üyelerinden bir kısmı, bir süre sonra istifa edip ayrıldılar. Yerlerine yeni üyeler Başkomutan tarafından atandı. Yine Başkomutanın emriyle, duyulan lüzum üzerine 8.9.1921’de Yozgat İstiklâl Mahkemesi kuruldu. Ankara İstiklâl Mahkemesi ile birlikte bu dönemde beş İstiklâl Mahkemesi görev yaptı. Son duruma göre şu şekilde dağılıyordu:[9]
1. Ankara İstiklâl Mahkemesi: Mahkeme kaldırılmadığı için yeni üye seçimi yapılmadı. Aynı kadro ile çalıştı.
2. Konya İstiklâl Mahkemesi:
- Hacim Muhiddin Bey (Karasi) 13.8.1921
- Muhiddin Baha Bey (Bursa) 13.8.1921
- Ali Saib Bey (Urfa) 13.8.1921 9.1.1921 istifa
- Yusuf Bey (Denizli) 13.8.1921
- Ali Rıza Efendi (İçel) 31.1.1922 Başkomutanın emriyle
3. Kastamonu İstiklâl Mahkemesi:
- Mustafa Necati Bey (Saruhan) 13.8.1921
- Neşet Bey (Kengiri) 13.8.1921
- Hamdi Bey (Canik) 13.8.1921
- Mahmud Esad Bey (İzmir) 13.8.1921 15.8.1921 istifa
- Hamdi Bey (Trabzon) 8.9.1921 Başkomutanın emriyle
4. Samsun İstiklâl Mahkemesi:
- Emin Bey (Canik) 13.8.1921
- Necati Bey (Bursa) 13.8.1921
- Veli Bey (Burdur) 13.8.1921
- Şevket Bey (Sinop) 13.8.1921
- Bahri Bey (Yozgat) 9.9.1921 Başkomutanın emriyle
5. Yozgat İstiklâl Mahkemesi: 8.9.192l Başkomutanın emriyle
- Refik Bey (Konya)
- Ethem Fehmi Bey (Menteşe) istifa etmiş, yerine Mazhar Bey
- Ahmet Mazhar Bey (İstanbul) vazifesine gitmedi
- Ziya Hurşit Bey (Lâzistan) vazifesine gitmedi
- Mazhar Müfit Bey (Hakkâri)
- Necip Ali Bey 9.11.1921 Başkumandan’m emri
Üçüncü dönem
1923 ile 1927 yıllarında çalıştı. İsyanlarda ve olağanüstü hâllerde kurulmuştur. 6 Nisan 1925 tarihinde Diyarbakır’da Şeyh Said İsyanı sonrasında Şark İstiklâl Mahkemesi kurulmuştur bu mahkemeler hilafet ve saltanat yıkılmasına itiraz edenleri, kılık kıyafet ve şapka kanunu reddedenleri ve Cumhuriyetin ilanını eleştirenleri yargılamak için İstanbul ve Ankara’da kurulmuştur. Mustafa Kemal Paşa’ya 14 Haziran 1926 tarihinde yapılması planlanan İzmir Suikastı’nın ardından önce İzmir’de, birkaç gün sonra ise Ankara’da kurulmuştur. Ankara İstiklâl Mahkemesi isyan bölgesi İstiklâl Mahkemesi’yle birlikte 7 Mart 1927’de kapatıldı. Görev yaptığı iki yıl içinde 2436 kişiyi yargılayan mahkeme toplam 240 kişiyi idama mahkûm etti. Ancak asker kaçaklarıyla ilgili kararlar ve sıkıyönetim mahkemelerinin verdiği idam kararları bu sayıya dahil değildir (Aybars, II, 474).
Türkiye Büyük Millet Meclisi, 2 Mart 1927 tarih ve 979 sayılı kanunla Takrîr-i Sükûn Kanunu’nun 4 Mart 1929 tarihine kadar yürürlükte kalmasına karar verdi. İstiklâl Mehâkimi Kanunu ve ekleri ise ancak 4 Mayıs 1949 tarih ve 5384 sayılı kanunla yürürlükten kaldırıldı. Fakat 1927-1949 yılları arasında herhangi bir İstiklâl mahkemesi kurulmadı.
Cezalar
Cezalardaki amaç asker kaçaklarını cepheye döndürmekti. Ancak ağır suç işlemiş olanlar, askerden firar etmeyi alışkanlık haline getirenler ile firarları teşvik edenler ve yardım edenler suçlarının ağırlığına göre cezalar alıyorlardı. Sadece birkaç kez kaçmış askerlere halka açık bir yerde ve doktor gözetiminde 40-100 değnek cezası veriliyor, künyelerine de kaçak olduğu tekrar kaçması halinde idam edileceği yazılıyordu.
Kaçağın idam edilmesi en ağır cezaydı. Bunun dışında evinin yakılması, firari dönene kadar ailesinden birisinin kendisi yerine asker alınması yanında eğer yaşadığı mahallenin muhtarı veya imamı kaçağı yetkililere haber vermezse ağır para ve hapis cezası alıyordu. Rüşvet karşılığı firari askeri koruyan devlet görevlileri görevlerinden alınıyor ve 15-25 sene ağır hapis cezası veriliyordu. Eğer kaçağı hem haber vermemiş hem de saklamışsa daha ağır hapis cezası alıyordu. Rum asıllı Osmanlı vatandaşları esir düştüklerinde haklarında soruşturma yapılıyor Osmanlı vatandaşı olanlar sadece asker kaçağı değil aynı zamanda vatan haini olarak yargılanıyor ve suçlu bulunursa idam ediliyordu. Türk askerî birliklerine sabotaj yapan yerli Rumlar da yargılandı. Bu mahkemelerde 59 yerli Rum bu suçtan vatan haini olarak yargılandı ve idam edildi.
Suçlar
- Vatana ihanet ve ayaklanma
- Casusluk
- Bozgunculuk ve aleyhine propaganda
- Görevi kötüye kullanma
- Halka eziyet ve baskı
- Asker ailesine saldırı
- Tekalif-i Milliye’den mal kaçırmak
- Cinayet
- Adam Yaralama
- Düşman işgalinin yarattığı koşullardan istifade edip kanunsuz hareketlerde bulunmak
- Düşmana yardım ve düşmanla iş birliği
- Düşman ordusuna katılmak
İstanbul Hükûmeti, İngilizler ile iş birliği yapıp iç isyanlar çıkarıyorlardı.[10] Sait Molla’dan ele geçen belgelerde isyan bölgelerine paralar gönderildiği ve İngiliz Muhipler Cemiyeti Başkanı Rahip Frew’a gelişmeleri bildirdiği ortaya çıkmıştı. İngiliz ajanı Mustafa Sagir Ankara’da yakalanmış ve deşifre edilmişti. Damat Ferit Paşa, sadrazam olduğunda Kuvâ-yi Milliye’ye karşı alınacak tedbirleri görüşmek üzere İngiliz Başkomiseri Robbeck ile görüştü.[11][12] Bu isyanlara katılan elebaşılara idam cezası veriliyordu.
Casuslara eğer suçu sabitse idam cezası veriliyordu. Delil yetersizse sürgün veya beraat kararı veriliyordu. Bunlardan en tanınmışı Hint asıllı Müslüman bir İngiliz vatandaşı olan Mustafa Sagir idi.[13]
Tartışmalar
Kurtuluş Savaşı sırasında savaşın kazanılması için ve sonra Türk Devrimi’ne karşı yapılan saldırı ve müdahalelerin önlenmesi gayesiyle çalışmıştır. Dünyadaki devrim mahkemeleri örneklerine göre verdiği cezalar bakımından en az ölüm cezası vermiş mahkemelerdir. Örneğin Fransız Devrimi’nde 1793 yılında 17.000 kişi yargılanıp idam edilmiştir.[14] Yargılanmadan idam edilenler ile birlikte Fransız Devrimi’nde bir yılda 40.000 kişi infaz edilmiştir. Rus Devrimi’nde ise aristokrat ve burjuva sınıfından on binlerce kişi öldürülmüştür.
Ergün Aybars İstiklâl Mahkemeleri isimli çalışmasında bu mahkemelerinin Türk Devriminin bir parçası olduklarını ve bu devrimi gerçekleştirmek için çalıştıklarının unutulmaması gerektiğini yazmıştır.[15] İstiklâl mahkemelerinin verdiği idam kararı Ergün Aybars’a göre birinci dönemde resmi kayıtlara göre gerçekleşen infaz 1054, İsyan bölgesi dahil ikinci ve üçüncü dönem mahkemelerin verdiği azami infaz sayısı ise 576’dır. Toplamda bütün idam kararlarının sayısı 1.630 kişidir.[8]
Mahkemelerin niteliği
İstiklâl mahkemelerinin en temel karakteri yargılananların itiraz yani temyiz hakkının bulunmamasıdır. Mahkemelerde yargılananların birçoğu aynı gün-hafta içerisinde tutuklanır, yargılanır ve cezaları infaz edilirdi.
Ergün Aybars, 1975 baskılı İstiklâl Mahkemeleri adlı kitabında şu yorumda bulunur: Dünyadaki devrim mahkemeleri içinde en adil hüküm verdiklerini ve yasalara en çok bağlı çalıştıklarını ve az kıyıcı olduklarını söyleyebileceğimiz İstiklâl Mahkemeleri, Türk Devrimi’ne, rejime karşı koymak isteyen her gerici ve olumsuz girişimi sert şekilde bastırmış, hiyânet-i vataniye, casusluk, karşıdevrimci ayaklanma, siyasi suikast gibi önemli davalar yanında eşkıya, şehir kabadayılığı, yolsuzluk ve rüşvet suçlarına karşı amansız bir çalışma göstermiştir.[16]
- 1931 – İstanbul’da toplanan Berberler Kongresi’nde, berber dükkânlarının Cuma günleri tatil edilmesi kararlaştırıldı.
- 1938 – Suudi Arabistan’da petrol bulundu.
- 1942 – Türk Ressamlar Cemiyeti İstanbul’da kuruldu. Güzel Sanatlar Birliği’nden İbrahim Çallı, D Grubu’ndan Halil Dikmen, Müstakil Ressamlar ve Heykeltıraşlar Birliği’nden Mahmut Cuda ve bağımsız sanatçılardan Hamit Görele tarafından kurulan Cemiyet, büyük ilgi gördü ve daha kuruluş evresinde üye sayısı 70’e ulaştı.
- 1945 – Bezuidenhout bombardımanı yapıldı. İngiliz bombardıman ekibi, Almanların İngiliz şehirlerini bombalamak için kurduğu V-2 fırlatma üssü olan Haagse Bos (Lahey ormanları) bombalamak istedi ama pilotlara yanlış koordinatlar iletildi. Bundan ötürü birçok Hollanda vatandaşı öldü ve birçok bina yok oldu.
- 1949 – Atina’da sahnelenen Madame Butterfly temsilinde baş rolü oynayan soprano Ayhan Alnar, büyük başarı kazandı. Yunan seyirciler temsil bitiminde Ayhan Alnar’ı ayakta alkışladılar.
- 1950 – Alaska, ABD’nin 49. eyaleti oldu.
- 1952 – Erzurum’un Pasinler İlçesi’nde meydana gelen Richter ölçeğiyle 5,6 şiddetindeki deprem, can ve mal kaybına yol açtı. 133 kişi öldü, 262 kişi de yaralandı.
- 1952 – İslam Demokrat Partisi, Mahkeme kararıyla kapatıldı. Genel Başkan Cevat Rıfat Atilhan ve 15 kurucu üye hakkında soruşturma açıldı.
- 1954 – İstanbul Belediyesi ile Hazine arasında ihtilaf konusu olan Çırağan Sarayı, bir kanunla İstanbul Belediyesi’ne devredildi. Çırağan Sarayı enkazı, 1955 yılı sonuna kadar otel haline getirilecek.
- 1962 – Anayasa ve demokratik nizama karşı fiil ve davranışları önlemek amacıyla hazırlanan “Tedbirler Kanunu”, Millet Meclisinde kabul edildi.
- 1955 – Elvis Presley, ilk kez televizyonda göründü.
- 1957 – Corry Brokken, 2. Eurovision Şarkı Yarışması’nı “Net als toen” (Önceki Gibi) şarkısıyla kazandı.
- 1969 – NASA, Apollo 9 uzay aracını fırlattı.
- 1969 – Sirhan Sirhan, Robert F. Kennedy’yi öldürdüğünü mahkemede itiraf etti.
- 1971 – Ankara’da 300 subaya hitaben bir konuşma yapan Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, “Gereken, gerektiği zaman yapılacaktır” dedi.
- 1973 – Millî Güven Partisi, Cumhuriyetçi Parti ve Bağımsızlar, Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni kurdular. Turhan Feyzioğlu Genel Başkan seçildi.
- 1974 – Türk Hava Yolları’nın DC-10 tipi ‘Ankara’ yolcu uçağı, Paris’te Orly Havalimanı yakınlarında düştü. Bu tarihe kadar dünya sivil havacılık tarihinde gerçekleşen en büyük kazada, 346 kişi öldü.
- 1989 – İstanbul’da Kadıköy Hal Binası dönüştürülerek, Haldun Taner Tiyatrosu açıldı.
- 1989 – Süleymaniye Camii’nde bir grup, tekbir getirerek “Salman Rüşdi’ye ölüm” sloganlarıyla protesto gösterisi yaptı.
- 1992 – Zonguldak Kozlu’da grizu faciası; 127 kişi öldü, 147 kişiden umut kesildi. Müfettişlerin hazırladığı raporda işverenin birçok teknik konuda ihmalkar ve sorumsuz davrandığı belgelendi.
- 1993 – İran sınırından Türkiye’ye girerek Ağrı Dağına yerleşen yaklaşık 300 PKK militanından 38’i, savaş uçaklarının bombardımanı sonucu öldü.
- 1993 – Tarihi Baruthane binası, “Ataköy Yunus Emre Kültür ve Sanat Merkezi” adıyla hizmete açıldı.
- 1994 – Öğretim Elemanları Sendikası kuruldu.
- 1994 – TBMM Genel Kurulu, DEP’li Selim Sadak ve RP’den istifa eden İstanbul Bağımsız Milletvekili Hasan Mezarcı’nın dokunulmazlığını kaldırdı.
- 1997 – Dünyanın güney yarım küredeki en yüksek binası, Yeni Zelanda’nın Auckland kentindeki Sky Tower, 2 buçuk yıl süren inşaatı tamamlanarak hizmete açıldı.
- 2001 – 3-6 Mart tarihleri arasında Hindistan’ın Kalküta kentinde düzenlenen “Seks İşçileri Karnavalı”na, dünyanın çeşitli ülkelerinden katılan 25.000’i seks işçisi olmak üzere, 50.000’in üzerindeki kişi, 3 Mart’ın “Dünya Seks İşçileri Hakları Günü” olarak kutlanmasına karar verdi. O günden sonra, 3 Mart dünyanın birçok ülkesinde seks işçilerinin haklarını dile getirdikleri bir onur günü olarak kutlanmaya başlandı.
- 2002 – İsviçre’de halk oylaması sonuçlandı: Birleşmiş Milletler’e üye olmaya “evet” dediler.
- 2005 – Steve Fossett, hiç durmaksızın ve yakıt ikmali yapmaksızın, tek başına bir uçakla, dünya turu atan ilk kişi oldu. Yolculuk 40.234 km idi ve 67 saat 2 dakika sürdü.
- 2006 – Randy Cunningham, rüşvet suçundan 8 yıl 4 ay hapis ile 1,8 milyon Dolar para cezasına mahkûm oldu. Savcı on yıl ceza istemişti. Bu mahkeme kararı, Amerikan tarihinde bir Kongre üyesine verilen en yüksek cezalardan biridir.
- 2008 – Rusya’da Devlet Başkanlığı seçimini, Başbakan Birinci Yardımcısı Dimitriy Medvedev, yüzde 70,28 oranında oy alarak kazandı. Medvedev, 7 Mayıs’ta yemin etti.
wikipedia.org