Tarihte 14 Ocak

14 Ocak günü  Tarihte Bugün

14 Ocak, Miladi takvime göre yılın 14. günüdür.

Aralık – Ocak – Şubat
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

Olaylar

  • 1539 – Küba, İspanya’nın sömürgesi oldu.
  • 1897 – İsviçreli Matthias Zurbriggen, Aconcagua zirvesine tırmanan ilk kişi oldu.
  • 1900 – Giacomo Puccini’nin Tosca operası, Roma’da ilk kez icra edildi.
  • 1903 – Makedonya’daki Osmanlı yönetimine karşı gelişen şiddet olayları nedeniyle Sadrazam Mehmed Said Paşa azledildi, yerine Rumeli Islahat Komisyonu Başkanı Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa getirildi.
Mehmed Said Paşa
201. Osmanlı Sadrazamı
Görev süresi
30 Eylül 1911 – 22 Temmuz 1912
Hükümdar V. Mehmed
Yerine geldiği İbrahim Hakkı Paşa
Yerine gelen Ahmed Muhtar Paşa
Görev süresi
22 Temmuz 1908 – 6 Ağustos 1908
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa
Yerine gelen Kâmil Paşa
Görev süresi
9 Kasım 1901 – 14 Ocak 1903
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Halil Rifat Paşa
Yerine gelen Avlonyalı Mehmed Ferid Paşa
Görev süresi
8 Haziran 1895 – 30 Eylül 1895
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Ahmed Cevad Paşa
Yerine gelen Kâmil Paşa
Görev süresi
3 Aralık 1882 – 24 Eylül 1885
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Ahmed Vefik Paşa
Yerine gelen Kâmil Paşa
Görev süresi
12 Temmuz 1882 – 30 Kasım 1882
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Abdurrahman Nureddin Paşa
Yerine gelen Ahmed Vefik Paşa
Görev süresi
12 Eylül 1880 – 2 Mayıs 1882
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Cenanizade Mehmed Kadri Paşa
Yerine gelen Abdurrahman Nureddin Paşa
Görev süresi
18 Ekim 1879 – 9 Haziran 1880
Hükümdar II. Abdülhamid
Yerine geldiği Ahmed Arifi Paşa
Yerine gelen Cenanizade Mehmed Kadri Paşa
Kişisel bilgiler
Doğum 1838
Erzurum, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 1 Mart 1914 (76 yaşında)
İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Defin yeri Eyüpsultan Mezarlığı, İstanbul
Dini Sünni İslam

Mehmed Said Paşa (1838, Erzurum – 1 Mart 1914, İstanbul), Osmanlı devlet ve siyaset adamı. II. Abdülhamid saltanatında yedi kez ve İkinci Meşrutiyet döneminde iki kez olmak üzere, toplam dokuz dönemde dokuz yıla yakın sadrazamlık yapmıştır.

Kendi dönemindeki diğer Said paşalara nispetle Küçük Said Paşa veya Şapur Çelebi olarak anılır. Gençlik yıllarında Mabeyn Başkatibi Said Bey lakabıyla ün yapmıştır.

Sürekli rakibi Kâmil Paşa ile birlikte II. Abdülhamid döneminin iki simge isminden biri iken, Meşrutiyet’ten sonra yine Kâmil Paşa ile birlikte, iki rakip siyasi zümreden birinin liderliğini üstlenmiştir. Son iki sadrazamlığında Sait Paşa’yı, Meclis-i Mebûsan’daki İttihat ve Terakki grubu desteklemiş ve son sadrazamlığı, 1912’de İttihat ve Terakki’ye karşı verilen bir askeri muhtıra ile sona ermiştir.

Üstün siyasi zekâsı, entrikacılığı, kuşkuculuğu ün kazanmıştır.

III. Osman saltanatında 1755’te sadrazamlık yapmış Yirmisekizzade Mehmet Sait Paşa ile karıştırılmamalıdır.

İktidara yükselişi

Sait Paşa Ayastefanos’ta, 15 Mayıs 1909

Babası hariciye memurlarından Ali Namık Efendi idi.[1] Sultan Abdülaziz ve Abdülhamid devirlerinde İstanbul Gürcü Katolik Cemaati’nin lideri rahip Petre Charischiaranti notlarında Said Paşa’dan kesin bir dille “Gürcü asıllı Sadrazam” olarak bahsetmektedir.[2]

Ailesinin aslen Ankaralı olduğu (iddia edildiği) halde memuriyet nedeniyle bulundukları Erzurum’da doğdu. Erzurum’da başladığı medrese eğitimine İstanbul’da devam etti. Bu sırada Fransızca öğrendi. Bir süre sonra kalemiye sınıfına geçerek küçük memuriyetlere girdi. İlk memuriyeti 1853’te Erzurum eyalet tahrirat kalemindeydi ve sonra 1857’de Anadolu ordusu tahrirat kalemine girmiştir. Sonra İstanbul’a gelip sırayla Meclis-i Vala’da halife katip, Adalar Bölgesi Belediye Dairesi reisi, Rumeli Teftiş Heyeti başkatibi, Matbaa-i Amire başkatibi, Divan-ı Ahkam-ı Adliye muhakemat başkatibi, Ticaret Nezareti mektupçusu, Maarif Nezareti mektupçusu vb görevlerde bulunmuştur.[1]

Şura-yı Devlet’te memur iken 1869’da İdare-i Umumiye-i Vilayet Nizamnamesini [İller Genel Yönetimi Yönetmeliği] yazarak Âli Paşa’nın takdirini kazandı.[3] Maarif Nezareti Mektupçuluğunda bulundu.

II. Abdülhamid’in cülusunda 1 Eylül 1876 tarihinde Mabeyn Başkâtipliği’ne atanması kariyerinin dönüm noktası oldu. Daha önce önemli bir görevde bulunmadığı halde, yeni padişahın tahta geçtiği gün bugünkü Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreterliği’ne eş olan bu makama getirilmesi çeşitli yorumlara yol açtı. Said Bey’in, V. Murad’ın tahttan indirilmesi ve Abdülhamid’in saltanatı ile sonuçlanan olaylarda, tam niteliği bilinmeyen bir rol oynadığı rivayet edildi.[4]

Abdülhamid tahta geçer geçmez, Tanzimat’tan beri Babıali’de odaklanan siyasi iktidarın dizginlerini Yıldız’daki sarayına çekmeye başladı. Bu süreçte sık sık eleştirildi.[5] Saraya geçmeden önce Kanun-i Esası çalışmalarında Abdülhamid’e danışmanlık yaptı. 1877’de paşa unvanı ile vezir rütbesi verildi. Heyet-i Ayan üyesi yapıldı. Aynı yıl Hazine-i Hassa Nazır-ı yapıldı. 1878’de Dahiliye Nazırı oldu. Fakat 1878’de sadrazam Ahmet Vefik Paşa’nın ısrarıyla Dahiliye Nazırlığı görevinden alındı ve Hazine-i Hassa nazırlığına döndü. Çok geçmeden bu görev de azledip Heyet-i Ayan başkanlığına atandı. Ali Suavi vakası’ndan sonra etrafındaki herkesten kuşkulanan Abdülhamid’in emriyle Ankara valiliğine gönderildi ama arzusu üzerine bu tayin Hüdevendigar Bursa valiliğine değiştirildi. Bursa’da 6 ay kaldı ve İstanbul’a gelmesi izini verildi. İstanbul’da yeniden hazine-i hassa nazırı ve Tunuslu Hayreddin Paşa hükûmetinde Adliye Nazırı oldu. Bu görevde iken mahkemelerde savcılık kurumunun oluşturulması, için kanun, ceza hukuku kanunu ve ticaret usulü kanun çıkarılması gibi büyük adalet usul reformları yaptı.[1]

Abdülhamid dönemindeki sadrazamlıkları

18 Ekim 1879’da “başvekil” unvanıyla birinci kez sadrazamlığa atandı. Bu tarih, Abdülhamid’in ilk dönemindeki siyasi belirsizliklerin sona erdiği ve iktidarın mutlak olarak saraya geçtiği tarih olarak kabul edilebilir. Bu ilk sadrazamlık döneminde daha çok mali ve iktisadi tedbirlerle uğraşmış ve devlet harcamalarının kısılmasını sağlamaya çalışmıştır. Haziran 1880’de sadrazamlıktan azledilmiştir.

Sadrazamlığa 2. kez gelişi 12 Eylül 1880’de olmuştur. Bu sadaretinin en önemli olayları, 27 Haziran 1881’de Yıldız Mahkemesi’nde Mithat Paşa’nın yargılanarak idama mahkûm edilmesi; 20 Aralık 1881’de, Muharrem Kararnamesi ile Osmanlı borçlarının konsolide edilmesi ve Düyun-u Umumiye İdaresi’nin kurulması; 1881’de Fransa’nın Tunus’a asker gönderip Tunus Beyi ile 12 Mayıs 1881 “Kasr-as-Said Antlaşması” imzalayıp Tunus’u Fransız sömürgesi ilan etmesi; Mısır’da Hidiv Tevfik Paşa aleyhine 1879’da başlayan Arabi Paşa olayları sonucunda Mısır’ın Hidiv’in kontrolünden çıkmasıdır. Bu olaylar nedeni ile Mehmed Said Paşa devlet borçlarını azaltan ve istikrar sağlanması tedbirlerinde başarı sağlamadı. Mısır meselesinde Britanya’nın doğrudan doğruya müdahalesi nedeniyle 2 Mayıs 1882’de sadrazamlık görevinden azledilmiştir.

Fakat iki ay geçmeden yeni sadrazam Abdurrahman Nureddin Paşa Temmuz’da İskenderiye’yi bombalamaları ile başlayan Mısır’ı işgal etme girişimleri ile ilişkin görüşleri II. Abdülhamid tarafından paylaşılmadığı için sadaretten azledildi. Yeniden 3. kez 12 Temmuz 1882’da Mehmed Said Paşa sadrazamlığa getirildi. Bu dönem Mısır’ın İngiliz denetimine girmesi ile başladı. Fakat Padişah’ın aleyhine cereyan eden faaliyetler karşı aldığı tedbirlerin yeterli olmadığı gerekçesi ile 30 Kasım 1882’de sadrazamlıktan azledildi.

Azlinden sonra Yıldız Sarayı’nda 3 gün tutuklandı. 3 Aralık 1882’de 4. kez sadrazamlığa geri getirildi. Bu seferki sadareti 2 yıl 2 ay sürdü. Bu dönemde önce devlet memurlarının istihdam statüsü üzerine eğildi. Memurların işe alınımı, tayinleri, terfileri ve emeklilikleri ıslah edilerek yeniden düzenlendi. Bunun yanında eğitim yenilikleri getirdi. Öncelikle ülkeye yaygın olarak çok sayıda yeni okul açılamasına önem verildi. Yeni olarak Ticaret Mektebi ve Hendese’i Mülkiye Mektebi öğretime girdi. Beyazıt Kütüphanesi halka açıldı. Fakat Doğu Rumeli’de Bulgarlar Bulgaristan’ın kışkırtması ile ayaklandılar. Doğu Rumeli’ye Bulgarlara karşı asker sevk etmek istedi. Fakat II. Abdülhamid bu birliklerin kendisi aleyhinde kullanabileceği düşünerek bu asker sevkini durdurdu. 18 Eylül 1885’te Doğu Rumeli Bulgaristan tarafından ilhak edildi. Bu son olaylardan ötürü 24 Eylül 1885’te sadaretten azledildi.

Bu sefer 10 yıl kadar uzun süre görevden uzaklaştırıldı ve yeni görev verilmedi. Ama Ermeni meselesinin çıktığında Batılı devletleri reformlar talep ettiler. Bu reformları uygulaması için 8 Haziran 1895’te tekrar 5. kez sadrazamlığa getirildi. Bu sefer İstanbul’da gösteri yapan Ermenilerin yüzünden Sultan’a arası açıldı. Ermeniler Babıali’ye yaptıkları bir yürüyüşü Zaptiye Nazırı olan Nazım Paşa durduramamış ve kanlı olaylar ortaya çıkmıştı. Mehmed Said Paşa bunda Nazım Paşa’nın ihmali olduğunu iddia ederek onun Zaptiye Nazırlığından alınmasını talep etti. Fakat Sultan Abdülhamit buna yanaşmadı ve sadrazamlıkta 3 ay bile kalmamış olan Mehmed Sait Paşa’yı 30 Eylül 1895 tarihinde azletti.

Azlinden iki ay sonra kendisine Yıldız Sarayı’nda yüksek bir görev verilmek için padişah tarafından saraya çağrıldı. Abdülhamid taraftarları, bu görev teklifinin bunu kabul ederse Mehmed Said Paşa’nın bir nevi gözetim alında tutulacağı dolayısıyla verildiğini iddia ederler. Fakat Mehmed Said Paşa şahsen öldürüleceğinden korkmuştu ve oğlu ile birlikte Britanya Elçiliğine sığındı. Hariciye Nazırı Tevfik Paşa padişah adına yazılı güvence verilmesi üzerine elçilikten çıktı. Konağına çekilerek 6 yıl kadar polis gözetimi altında zor bir hayat yaşadı.[6]

Kasım 1901’de kendinde sadakatle hizmet edeceğine dair bir yazılı bir sadakat belgesi alındıktan sonra tekrar 6. kez sadrazam atandı. Kendi ifadesine göre “bu defa sadaret vazifesini, icra memurluğundan ibaret gördü.”[7] Sadrazamlığın “bostan korkuluğu derekesine” düşürülmesinden şikayet etti.[8] Fakat iki yıl bu görevde kaldıktan sonra Rumeli ordusunda çıkan sorunlar konusunda Serasker Mehmed Rıza Paşa ile anlaşmazlığa düştü. Padişah kendi tutuğunu kabul etmezse istifa edeceğini bildirdi. Bu istifa tehdidinden 1 ay sonra 14 Ocak 1903’te görevden azledildi.

II. Abdülhamid’in idaresine karşı meşrutiyet baskılar arttığı ve Rumeli’nde çıkan olayların şiddetlenmesi üzerine 22 Temmuz 1908 tarihinde 7. kez sadarete atandı. Bundan iki gün sonra Abdülhamid’in isteği doğrultusunda İkinci Meşrutiyet’in yeniden ilanına aracılık etti. Ancak ilk iki haftada hükûmet heyeti içinde kimin harbiye nazırı ve kimin bahriye nazırı olacağı için anlaşmazlık çıktı. Küçük Said Paşa padişahın bu hükûmet kurulmasına da müdahale etmesinde tedirgin oldu. Bu nedenle 6 Ağustos 1908’da iki haftalık sadaretten sonra padişahın kabine listesine karışmasını gerekçe göstererek istifa etti.

Meşrutiyet dönemindeki sadrazamlığı

Meşrutiyet’in ilanından sonra Küçük Said Paşa tekrar kurulan Ayan Meclisi Başkanı görevini üstlendi. 31 Mart (1909) olayından sonra, otuz yıldan beri karmaşık bir sadakat ve nefret ilişkisiyle bağlı olduğu II. Abdülhamid’in halline karar veren “Milli Meclis” adi ile birleşik Meclisi Mebusan ve Ayan Meclis toplantısında celse başkanlığı yaptı.

Sonra onun Selanik’e sürülmesinde baş rolü oynadı. Ezeli rakibi Kâmil Paşa’nın güç kazanmasını önlemek için İttihat ve Terakki Cemiyeti’ne yakınlaştı.

Bir ara hastalanması dolayısıyla tedavi için Avrupa’ya gitti.

1911’de İtalyanların Trablusgarp’ı istilası üzerine çıkan kabine krizinde, Meclisteki İttihat ve Terakki grubunun desteğiyle bir defa daha 8. kez sadrazamlık makamına geldi. Meclisi Mebusan’in feshi hakkında kabine içinde çıkan anlaşmazlık üzerine 31 Aralık 1911’de sadrazamlıktan istifa etti. Fakat aynı gün 31 Aralık 1911 yeniden sadrazam olarak atandı. Meşrutiyetin ilanı dolayısıyla oluşan umutların dağıldığı bir dönemde, İttihat ve Terakki’nin fiili egemenliği altında dokuz buçuk ay imparatorluğu yönetti. Şubat 1912’de yapılan “sopalı seçim”de İttihat ve Terakki’nin zorbalık ve hile ile Meclis-i Mebusan’ı ele geçirmesine göz yumdu. Fakat Mahmut Şevket Paşa’nın ayrılmasından sonra Harbiye nazırının kim olacağı hakkında çıkan karışıklıktan sonra ve Halâskâr Zâbitân adlı tutucu bir askeri grubun İttihat ve Terakki baskısına karşı verdiği bir muhtıra üzerine sadrazamlıktan son kez istifa etti.[9]

Bundan sonra önce Şura-yı Devlet reisliğine ve sonra da Ayan Meclisi reisliğine tayin edildi. Son kez sadrazamlıktan istifasından bir buçuk yıl sonra, I. Dünya Savaşı’nın başlamasından hemen önce bronşit oldu ve 1 Mart 1914’te İstanbul’da öldü. Eyüp Camii girişine defnedildi.

Değerlendirme

Sait Paşa’nın özel sekreteri olan ‘ın 270 sayfalık tercüme-i hali, Türk tarih yazınındaki en başarılı siyasi biyografilerden biridir.[10]

  • 1907 – Jamaika’da deprem: 1000’den fazla kişi öldü.
  • 1915 – Swakopmund, Güney Afrika birlikleri tarafından işgal edildi.
  • 1923 – Mustafa Kemal, Batı Anadolu’da geziye çıktı.
Batı Cephesi
Türk Kurtuluş Savaşı

Sol üstten saat yönünde: I. İnönü Muharebesi’nin sonunda Mustafa Kemal; savaşın son aşamalarında geri çekilen Yunan askerleri; Türk piyadesi siperde; Gediz Nehri’nde Yunan piyade hücumu.
Tarih 15 Mayıs 1919 – 11 Ekim 1922
(3 yıl, 4 ay, 3 hafta ve 5 gün)
Bölge
Batı Anadolu
Sebep Mondros Ateşkes Antlaşması
Sonuç Kesin Türk zaferi

  • Yunanistan’da 11 Eylül 1922 Devrimi
  • Birleşik Krallık’ta David Lloyd George hükûmetinin düşmesi
  • Mudanya ve Lozan Antlaşması’nın imzalanması
  • 1923’te Türkiye-Yunanistan nüfus mübadelesi
Coğrafi
Değişiklikler
Batı Anadolu ve Doğu Trakya tekrar Türklerin eline geçti.
Taraflar
 Anadolu Hareketi

Maddi destek:
Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Rusya SFSC
İtalya Krallığı İtalya[2][3][4]
 Fransa (1921’den sonra)
 Azerbaycan SSC
 Buhara SHC
 Tüm Hindistan Müslüman Birliği

Yunanistan Krallığı Yunanistan

  • Küçük Asya Ordusu
  • Ermenistan Ermeni Lejyonu

Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Hükûmeti

  • Kuvâ-yi İnzibâtiye (1920)

Destek:
Büyük Britanya ve İrlanda Birleşik Krallığı Birleşik Krallık (Kasım 1920’ye kadar)
 Fransa (1921’e kadar)

Komutanlar ve liderler
 Mustafa Kemal Paşa
 Fevzi Paşa
 Çerkes Ethem
 İsmet Paşa
 Yakub Şevki Paşa
 Ali İhsan Paşa
 Nureddin Paşa
 Fahreddin Paşa
 Refet Paşa
Yunanistan Krallığı I. Konstantin
Yunanistan Krallığı Elefterios Venizelos
Yunanistan Krallığı Leonidas Paraskevopulos
Yunanistan Krallığı Anastasios Papulas
Yunanistan Krallığı Yeoryos Hacıanestis
Yunanistan Krallığı Nikolaos Trikupis (esir)
Osmanlı İmparatorluğu Süleyman Şefik Paşa
Güçler
19 Mayıs 1919: ~35.000 savaşçı
1922: 18 piyade tümeni, 5 süvari tümeni ve 3 bağımsız alay=
208.000 asker
100.352 tüfek
2.025 hafif ve 839 ağır makineli tüfek
323 savaş topu
5.282 kılıç
198 kamyon
67.974 hayvan
33 oto ve ambulans
10 uçak
Aralık 1919: 80.000 asker
Eylül 1920: 107.500 asker
1922: 12 piyade tümeni, 1 süvari tümeni ve 9 bağımsız alay=
225.000-250.000 asker
90.000 tüfek[25]
3.139 hafif ve 1.280 ağır makineli tüfek
418 savaş topu
1.300 kılıç
4.036 kamyon
63.721 hayvan
1.776 oto ve ambulans
50 uçak
Kayıplar
Askerî: 9.121 ölü
15.965 kayıp
33.685 yaralı
+48.000 asker firari
7.000-22.000 esir
Toplam zayiat: ~113.771
19.362 ölü
18.095 kayıp
48.880 yaralı
4.878 muharebe dışı ölen
~10.000 esir
Toplam zayiat: ~135.973
640.000 Türk ve Müslüman sivil, Yunan ordusu ve Rum isyancılar tarafından öldürüldü.
860.000 Türk ve Müslüman mülteci durumuna düşürüldü.
30.000’den fazla bina ve 250’den fazla köy Yunan ordusu ve Rum isyancılar tarafından yakıldı.


264.000 Yunan sivil, Türk askerleri ve çeteleri tarafından öldürüldü.

Türk Kurtuluş Savaşı Batı Cephesi (Osmanlıca: غرب جبهه سیromanize: Garb Cebhesi), Yunan ordusunun 15 Mayıs 1919’da İzmir’e çıkmasıyla açılıp 9 Eylül 1922’de aynı kentin Ankara Hükûmeti ordusu tarafından geri alınmasıyla kapanan bir cephedir. Aynı zamanda askerî tarih açısından savaş sırasında Batı Anadolu’da Yunan ordusunun genel taarruzuna karşı 25 Haziran 1920’de kurulup 1923’te kaldırılan askerî birimlerden birine verilen addır.

Yunanistan’ın İzmir’i işgali İngilizlerin, özellikle de Birleşik Krallık Başbakanı David Lloyd George’un, İngiliz kabinesindeki işgale karşı çıkan Lord Curzon, Arthur Balfour, Winston Churchill ve Edwin Montagu gibi bakanların muhâlefetine rağmen, kısa süre önce I. Dünya Savaşı’nda yenilmiş olan Osmanlı İmparatorluğu üzerinde, İtalyanların bölgeyi işgal etmesini önlemek için, Yunanlara toprak vadetmesi üzerine gerçekleşti. İşgal, Yunan kuvvetlerinin 15 Mayıs 1919’da İzmir’e girmesi ile başladı. İşgal kuvvetleri Anadolu içerisinde ilerledi ve Manisa, Balıkesir, Aydın, Kütahya, Bursa ve Eskişehir gibi şehirleri işgali altına aldı; bu ilerleme sırasında Urla, Malgaç, Bergama, Erbeyli, Erikli, Tellidede ve Aydın’da Kuvâ-yi Milliye birliklerinin gösterdiği direniş Yunan kuvvetlerine ağır kayıplar verdirdi. Bu direnişler çoğunlukla Yunan askerlerinin sert tepkisiyle sonuçlandı ve bunun bir sonucu olarak Menemen Katliamı gibi katliamlar gerçekleşti. 1920’nin sonlarında Yunan kralı Aleksandros bir maymun ısırığı ile öldü ve Yunanistan’da Venizelos hükûmeti düştü. Eski kral I. Konstantin’in tahtına geri dönüşü üzerine İtilaf Devletleri, Yunanlara desteklerini kesip ambargo uyguladılar. Böylece Anadolu harekâtında yalnız kalan ve İtilaf desteğini kaybeden Yunanistan’daki hükûmet değişikliği esnasında yapılan Gediz Muharebeleri’nin ardından düzenli ordu kuruldu. Yunan kralı Konstantin’in emri ile yapılan keşif taarruzu Birinci İnönü Muharebesi’nde durduruldu. Bu esnada İtalya ve Fransa, eski düşmanları olan kralın dönüşü nedeniyle 24 Ocak 1921’deki Paris Konferansı’nda Sevr’in Türkiye lehine gözden geçirilerek yeniden düzenlenmesini talep ettiler. Bu talepler üzerine toplanan 21 Şubat 1921’deki Londra Konferansı’nda, İtalya ile Fransa, Yunanistan’a karşı Türkleri yani Ankara’yı desteklediklerini ilân edince, İzmir konusunda asla taviz veremeyeceklerini söyleyen Yunanlar taarruz kararı alarak saldırıya geçtiler. İkinci İnönü Muharebeleri ile Yunan ilerleyişinin önüne geçildi, ancak Türk kuvvetlerinin temmuz ayında Kütahya-Eskişehir Muharebeleri’nde aldığı yenilgi sonucu Yunan ordusu yeniden ilerlemeye başladı. Sakarya Meydan Muharebesi’nde Yunan ilerlemesi ikinci ve son kez durduruldu. Ağustos 1922’de Türk kuvvetleri tarafından Büyük Taarruz başlatıldı ve taarruz sırasında Dumlupınar’da gerçekleşen muharebe ile İzmir’in Kurtuluşu ve ardından gerçekleşen yangın ile savaş son buldu.

Savaşın sonucunda işgal altındaki Batı Anadolu ve Doğu Trakya yeniden Türklerin eline geçti, Mudanya ve Lozan Antlaşması ile yeni kurulacak olan Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenliği tanındı, Yunanistan’da 11 Eylül 1922 Devrimi gerçekleşti, Birleşik Krallık’ta Lloyd George hükûmeti düştü ve 1923’te Türkiye ile Yunanistan arasında bir nüfus mübadelesi gerçekleştirildi. Savaş sırasında iki tarafın da gerçekleştirdiği etnik temizlik ve katliamlar 640.000 Türk ve 264.000 Rum olmak üzere yüzbinlerce sivilin ölümüne yol açtı; buna ek olarak Yunanların gerçekleştirdiği tahribat ile 250’den fazla köy yandı ve 860.000 Türk mülteci durumuna düştü.

  • 1923 – Londra – New York arası ilk telefon görüşmesi yapıldı.
  • 1923 – Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım, İzmir’de öldü.
Zübeyde Hanım

Zübeyde Hanım, 1922
Doğum 1857
Langaza, Selanik, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 14 Ocak 1923 (66 yaşında)[1]
İzmir, Ankara Hükûmeti
Defin yeri Zübeyde Hanım Anıt Mezarı, İzmir, Türkiye
Anıtlar Zübeyde Hanım Anıt Mezarı
Milliyet Türk
Vatandaşlık Osmanlı İmparatorluğu Osmanlı İmparatorluğu
Din İslam
Evlilik
Ali Rıza Efendi
(e. 1871; ö. 1888)
Ragıp Bey
(b. 1912)
Çocuk(lar) Mustafa
Makbule
Ömer
Fatma
Ahmet
Naciye

Zübeyde Hanım (1857, Langaza – 14 Ocak 1923, İzmir), Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün annesi.

Ali Rıza Efendi ile evliliğinden altı çocuk sahibi oldu, dördünü çocukluk çağında kaybetti. Eşini kaybettikten sonra Mustafa Kemal ve Makbule’yi yetiştirdi. I. Dünya Savaşı sırasında Selanik’ten ayrılıp İstanbul’a geldi. Millî Mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal’i 16 Mayıs 1919 günü İstanbul’dan uğurladı. Oğlu Mustafa Kemal’i üç yıl sonra yeniden görebildi.

Yaşamı

Ailesi ve çocukluğu

1857’de Langaza’da doğdu. Toprak işleri ile uğraşan “Sofuzadeler” ailesinden Feyzullah Ağa ile onun üçüncü eşi Ayşe Hanım’ın (Ayşe Molla) tek kızıdır.

Aile kökeni, II. Mehmed zamanında Karaman’dan Rumeli’ye göçüp Selanik ile Manastır’ın arasındaki Vodina Sancağı’na bağlı “Sarıgöl” bucağına yerleşen ve “Konyar” olarak da bilinen Yörük Türkmenlere dayanır.[3]

Zübeyde Hanım, Langaza’da Rapla Çiftliği’nde büyüdü. Çocukluğunda okuma yazmayı öğrendi. Okuryazar olduğu için annesi gibi “molla” lakabı ile anıldı. Muhafazakâr, geleneklerine bağlı, dindar bir kadın olarak yetişti.

İlk evliliği

Genç kızlık döneminde ailesi ile birlikte Selanik’e yerleşti. Osmanlı Rüsumat (Gümrük) İdaresinde memur olarak çalışan Ali Rıza Efendi ile Selanik’te evlendi. Bu evliliğin tarihi kesin olarak bilinmez.

Çift, evlendikten sonra bir süre Ali Rıza Efendi’nin ailesinin yaşadığı Selanik’te Yenikapı mahallesindeki evlerinde yaşadı. Burada yaşadıkları dönemde Fatma, Ömer ve Ahmet adlı üç çocukları oldu ve Fatma’yı 1875’te difteriden kaybettiler.

Ali Rıza Efendi, 1876’da Osmanlı-Sırp Savaşı’nın başladığı günlerde kurulan Selanik Askerî Milliye Taburu adlı gönüllü taburda askerlik yaptı. Aynı yıl, Ali Rıza Efendi’nin babası Kızıl Hafız Ahmet Efendi Selanik Olayı’nın ele başlarından olmakla suçlandı ve dağa çıkarak Firarî Ahmet Efendi oldu.

Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi, Selanik’ten ayrılarak Ali Rıza Efendi’nin tayin olduğu, Türk-Yunan sınırındaki “Papaz Köprüsü” ya da “Çayağzı” denilen bölgede yaşamaya başladılar. Burası bir yerleşim yeri değil, sadece görevlilerin ailelerinin kaldığı birkaç ev ile gümrük kontrol noktasından ibaret bir yerdi; yaşam şartları çok ağırdı.

Bir süre sonra memurluktan ayrılarak kereste ticareti ile uğraşmaya başlayan Ali Rıza Efendi, Selanik’te Koca Kasım Paşa Mahallesi’ndeki pembe boyalı evi yaptırdı. Dördüncü çocuklarına hamile Zübeyde Hanım, rahat bir doğum yapmak için Selanik’e gitti ve 1881’de Selanik’te bir oğlan doğurdu. Ali Rıza Efendi bebeğe, çocukken ölen kendi kardeşi Mustafa’nın hatırasını yaşatmak için “Mustafa” adını verdi.

1883’te Mustafa iki yaşındayken sekiz ve dokuz yaşındaki abileri Ömer ve Ahmet, Papazköprü’de difteriden öldü. Defnedildikten sonra Ahmet’in cesedinin çakallar tarafından parçalanması Zübeyde Hanım’ı derinden etkiledi.

Zübeyde Hanım (ortada), kızı Makbule (solda) ve oğlu Mustafa Kemal. (sağda)

Bu yıllarda yöredeki Yunan eşkıyasının saldırıları yüzünden kereste ticaretinde büyük zarar gören, bir iki defa da eşkiyalar tarafından rehin alınan Ali Rıza Bey, kereste ticaretini bıraktı ve aile tekrar Selanik’te yaşamaya başladı. Zübeyde Hanım ile Ali Rıza Efendi’nin iki çocukları daha oldu. Makbule 1885’te, Naciye 1889’da doğdu.

Kereste işinden sonra tuz ticareti yapan Ali Rıza Efendi, satışlar iyi gitmeyip tuzlar depoda eriyince dükkânı kapadı ve içine kapandı. Memurluğa tekrar girme girişimi başarısız oldu. Kimi kaynaklara göre 1888’de, kimine göre 28 Kasım 1893 tarihinde bağırsak veremi nedeniyle öldü.

Zübeyde Hanım, eşinin kaybından sonra çocukları Mustafa, Makbule ve Naciye’yi büyütme görevini tek başına üstlendi.

İkinci evliliği

Zübeyde Hanım, Ali Rıza Efendi’yi kaybettikten sonra pembe boyalı evin yanındaki küçük bir eve geçti. Pembe Ev’i kiraya vererek bu gelir ile yaşamını sürdürdü. Üvey kardeşi Hüseyin Bey’in Langaza’daki bir çiftlikte kâhyalık yaptığı dönemde çocuklarıyla çiftliğe gitti. Bir süre sonra Mustafa’nın okulu nedeniyle Selanik’e döndü.

Kardeşi Hüseyin’in aracı olması ile Teselya’lı Lalot oğlu Ragıp Bey, birkaç defa Zübeyde Hanım ile evlenmek istediyse de o, oğlu Mustafa’nın tepkisi nedeniyle önce reddetti. Ardından teklifi kabul etti ve dört çocuklu dul bir bey olan reji memuru Ragıp Hayri Bey ile evlendi. Evlilikten sonra pembe boyalı eve yerleştiler.

Mustafa, annesinin evlenmesine baştan tepki göstermiş; hatta evi terk edip Horhorsu mahallesinde oturan Emine halasının yanında kalmıştı. Zamanla üvey babası ile olumlu ilişkiler kuran Mustafa Kemal, Ali Fuat Cebesoy’a, Ragıp Bey hakkında “Bana karşı hep çok saygılı davranmış, büyük adam muameleleri etmiştir. Nazik ve kibar bir insandır.” demiştir.

En küçük çocuğu olan 12 yaşındaki Naciye’nin 1901’de veremden ölümü ile Zübeyde Hanım dördüncü çocuğunu da kaybetti.

Hayatta kalan tek oğlu Mustafa Kemal’in 1905’te Harp Akademisi’ni bitirip kurmay yüzbaşı olduktan sonra arkadaşlarıyla “gizli örgüt kurmak, bu amaçla para toplamak, Sultan Abdülhamid’e bombalı bir saldırı planlamak” gibi suçlamalarla tutuklanıp bir süre Bekirağa Bölüğü’nde hapsedilmiş olduğunu öğrendiğinde derhal İstanbul’a gitti ve birkaç gün görebildiği oğlunu ilk görev yeri olan Şam’a uğurladı.

Yaşadığı Selanik kenti, Balkan Savaşları’ndan sonra Osmanlı toprağı olmaktan çıktı; 10 Ağustos 1913’te imzalanan Bükreş Antlaşması ile resmen Yunanistan’a bırakıldı. Aile bu dönemde Selanik’te kalmaya devam etti.

I. Dünya Savaşı ve Millî Mücadele yılları

Zübeyde Hanım, I. Dünya Savaşı sırasında Ragıp Bey’den ayrıldı; kızı Makbule ve üvey kızı Ruhiye ile birlikte İstanbul’a göç etti. Mustafa Kemal’in Haziran 1915’te kiraladığı Beşiktaş Akaretler’deki 76 numaralı eve yerleşti.

Mustafa Kemal Paşa, Doğu Cephesi’nde görevliyken tanıyıp evlat edindiği öksüz çocuklardan biri olan Abdurrahim’i ona bıraktı.[16] Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal’in emaneti Abdürrahim’i yetiştirdi. Ayrıca Zehra, Afife ve İhsan adında başka manevi evlatları da vardı ve Makbule Hanım’ın aktardığına göre Akaretler’deki evde hepsi bir arada yaşamaktaydı.

I. Dünya Savaşı sırasında Mustafa Kemal’in cephede sarılık geçirerek Halep’te tedavi olduğu sırada İstanbul’da, Mustafa Kemal’in çöl kumu nedeniyle gözünün kör olduğu söylentisi yayılmıştı. Zübeyde Hanım, oğlunun kör olduğu endişesiyle Halep’e trenle bir hafta süren yolculuk yaptı. Oğlunu ziyaret edip İstanbul’a döndü.

Savaşta mirliva rütbesi alan ve “Paşa” ünvanı ile anılmaya başlayan Mustafa Kemal, Mondros Mütarekesi’nin ardından, İtilaf donanmalarının İstanbul’a demir attıkları gün olan 13 Kasım 1918’de cepheden döndü. Ailesi için Şişli’deki Halaskargazi Caddesi’nde bulunan üç katlı evi kiraladı. Zübeyde Hanım, 28 Kasım 1918’den itibaren kızı Makbule ile birlikte bu evin üçüncü katına yerleşti. Millî mücadeleyi başlatmak üzere Anadolu’ya geçen Mustafa Kemal’i 16 Mayıs 1919 günü bu evden uğurladı.

Mustafa Kemal Paşa’nın 19 Mayıs 1919 günü Samsun’a çıkarak Kurtuluş Savaşı’nı başlattığı dönemde Zübeyde Hanım, kızı Makbule Hanım’ı, o sırada ticaretle uğraşan Mustafa Mecdi Bey ile evlendirdi.

Mustafa Kemal’in Samsun’a çıkışından sonra Şişli’deki evden ayrılıp yeniden Akaretler’deki eve dönen Zübeyde Hanım, Türk ordusu Anadolu’daki bağımsızlık savaşında başarılar elde ettikçe işgal kuvvetlerinin baskılarına maruz kaldı. 1920’de Mustafa Kemal ve arkadaşlarının idama mahkûm edilmesi haberinden sonra üzüntüsünden kısmi felç geçirdi.

Mustafa Kemal ile buluşması

Zübeyde Hanım, oğlu Mustafa Kemal ile ancak 14 Haziran 1922’de tekrar buluşabildi. Mustafa Kemal’in Türk ordusunun Başkomutanlık Meydan Savaşı için hazırlık yaptığı dönemde Albay Halit Bey komutasındaki Kocaeli grubunu denetlemek ve Fransız gazeteci ve yazar Claude Farrére ile görüşme yapmak üzere İzmit’e geldiği sırada Zübeyde Hanım, kızı Makbule Hanım ile birlikte tebdili kıyafetle Adapazarı’na gitti. Üç yıldır görmediği oğlu Mustafa Kemal ile Askerlik Şubesi Başkanı Binbaşı Vehip Bey’in evinde buluştu.

Bu buluşmadan sonra Zübeyde Hanım, Mustafa Kemal ile Ankara’ya gidip bir bağ evine yerleşti. Büyük Taarruz’u başlatmak için Ankara’dan ayrılmadan önce onu ziyaret eden, ancak gizlilik gereği Ankara’da bir çay ziyafetine gittiğini söyleyen oğluna bir mektup yazıp onu şu sözlere savaşa uğurladı.

Son günleri ve ölümü

Mustafa Kemal Paşa’nın bizzat Zafertepe’den idare ettiği Başkomutanlık Meydan Muharebesi ile savaş zaferle sonuçlandı ve vatanın kurtuluşu sağlandı. Zübeyde Hanım, Ankara’nın sert iklim koşulları sağlığını olumsuz etkilediğinden Zafer’den sonra tedavi olmak ve Mustafa Kemal’in evlenmeyi düşündüğü Latife Hanım ile tanışmak amacıyla 18 Aralık 1922’de İzmir’e gitti.

Son günlerini Latife Hanım Köşkü’nde geçiren Zübeyde Hanım, 14 Ocak 1923’te 66 yaşında öldü. Cenazesi, Karşıyaka’daki Ferik Osman Paşa Camii avlusuna defnedildi.

  • 1932 – Amerika Birleşik Devletleri’nde işsizlerin sayısının 8,2 milyona ulaştığı açıklandı.
  • 1938 – Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı kuruluş kanunu kabul edildi.
  • 1938 – Türkiye-Irak-İran-Afganistan arasında akdedilen Sadabat Paktı, TBMM’de onaylandı.
  • 1938 – Norveç, Antarktika’nın Kraliçe Maud Toprakları olarak anılan bölgesi üzerinde hak iddia etti.
  • 1943 – Sir Winston Churchill, Franklin Roosevelt ve Charles de Gaulle Kazablanka Konferansı’nda bir araya geldiler.
  • 1950 – Sovyetler Birliği’nde MiG-17 jet uçağının ilk prototipi uçuş denemesini tamamladı.
  • 1953 – Josip Broz Tito, Yugoslavya Devlet Başkanı oldu.
  • 1954 – Amerikalı sinema oyuncusu Marilyn Monroe, beyzbol oyuncusu Joe Dimaggio ile evlendi.
  • 1963 – Fransa Cumhurbaşkanı Charles de Gaulle, Birleşik Krallık’ın Avrupa Ekonomik Topluluğuna (AET) girmesine karşı çıktı.
  • 1964 – Meclis, 12 Eylül 1963 tarihinde imzalanan Ortak Pazar anlaşmasını onayladı.
  • 1969 – Amerika Birleşik Devletleri’ne ait uçak gemisi USS Enterprise (CVN-65)’da, Hawaii açıklarında patlama meydana geldi: 25 ölü.
  • 1970 – Türk lirası, 1211 sayılı kanuna göre çıkarıldı.
  • 1985 – Martina Navratilova, kendisinin 100. tenis turnuvasını kazandı.
  • 1987 – Uluslararası Ticaret Odası Vehbi Koç’u “Dünyada Yılın İş insanı” seçti.
  • 1990 – Yugoslavya Komünistler Birliği’nin olağanüstü toplantısında yayınlanan “Yugoslavya için Demokratik Sosyalizm Deklarasyonu” şiddetli tartışmalara sebep oldu.
  • 1993 – Nubar Terziyan, Ankara Uluslararası Film Festivali’nde “Emek Ödülü”ne değer bulundu.
  • Nubar Terziyan
    Doğum Nubar Alyanakziya
    16 Mart 1909
    Fatih, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
    Ölüm 14 Ocak 1994 (84 yaşında)
    Sarıyer, İstanbul, Türkiye
    Defin yeri Balıklı Ermeni Mezarlığı, İstanbul
    Milliyet Ermeni
    Diğer ad(lar)ı Nubar Alyanak
    Vatandaşlık Osmanlı İmparatorluğu
    Türkiye
    Eğitim Bakırköy Bezezyan Lisesi
    Meslek Oyuncu
    Etkin yıllar 1940-1990
    Din Ermeni Apostolik Kilisesi
    Evlilik
    Katrin Hanım
    (e. 1936; ö. 1972)
    Çocuk(lar) Berç Alyanakziya
    Akraba(lar) Fedon (yeğeni)
    Ödüller Ankara Uluslararası Film Festivali
    1993 – Sinema Emek Ödülü

    Nubar Terziyan, asıl adıyla Nubar Alyanakziya, (16 Mart 1909, İstanbul – 14 Ocak 1994, İstanbul), Türkiye Ermenisi sinema oyuncusu[1] ve tiyatro sanatçısı. Yeşilçam’da canlandırdığı “sevecen baba”, “sütçü dede”, “iyi yürekli bakkal” ve “tonton baba” gibi rolleri ustalıkla canlandırdı. Oyunculuk eğitimi almamasına rağmen çoğu zaman rol aldığı film ve tiyatro oyunlarında doğaçlama tekniğini kullanan Terziyan, kendine özgü karakter oyunculuğu ile 450’den fazla filmde rol aldı.

    İlk yılları ve eğitimi

    Nubar Alyanakziya 16 Mart 1909’da İstanbul’un Fatih ilçesinin Kumkapı semtinde Osmanlı Ermenisi bir ailenin çocukları olarak dünyaya geldi. İlkokulu Dadyan Ermeni Okulu’nda tamamladı. Henüz on yaşındayken annesini kaybedince, babasıyla birlikte Bakırköy’e taşındı. Burada Bakırköy Bezezyan Lisesi’nde eğitimine devam etti fakat babasının yanında çalışmak için okuldan ayrılmak zorunda kaldı. Eğitimi sırasında çeşitli piyeslerde yer aldı.

    Sahne hayatı

    Nubar Terziyan, çok istediği halde Dârülbedâyi topluluğuna farklı nedenlerle giremese de, 1926 yılında arkadaşlarıyla kurduğu Gençler Temaşa Heyetinde yarı amatör olarak oyunculuk kariyerine başladı. Temaşa Heyetinde sahnede ustalıkla oynayan Terziyan, bunun yanında dekor ve kostüm ekibinde yer aldı ve gişede bilet satışı yaptı. Tiyatronun yanı sıra babasının manifaturacı dükkanında çalışarak babasına yardımcı oldu. İlk gençlik yıllarında “Hamlet”, “Otello”, “Samson Dalila”, “Çarşılı Artin Ağa”, “Suzan İmber” ve “Namus İçin” adlı oyunlarda rol aldı.[2] 1949 yılında Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın Efsuncu Baba romanından uyarlanan aynı adlı filmde “Agop” karakterini canlandırarak sinema kariyerine ilk adımını attı.

    “Sütçü dede”, “tonton baba”, “iyi yürekli aile reisi” ve “vicdanlı doktor” karakterleri için aranan bir yüz haline gelen sanatçı, geniş kitlelerce tanındı. Sinema oyunculuğuna başladıktan sonra “Terziyan” soyadını kullanmaya başladı. Bu değişikliğin nedenleri arasında İhsan Alyanak ile karıştırılmak istemediği ileri sürülse de, oğlu Berç Alyanakziya’ya göre ana gerekçesi dönemin yönetmenlerinden Arşavir Alyanak ile karıştırılmamayı arzu etmesi idi.[3] Ermeni kökenini hiçbir zaman saklama gereği duymadı ve doğum adını kullanan nadir Yeşilçam oyuncularından birisi oldu.[4]

    Terziyan, başrollerini Zeki Müren ve Belgin Doruk’un paylaştığı 1959 yapımı Kırık Plak adlı filmde yönetmen yardımcısı olarak yer aldı. Agatha Christie’nin 1934’te yazdığı Doğu Ekspresinde Cinayet romanından 1974 yılında aynı adla sinemaya uyarlanan Şark Ekspresinde Cinayet adlı İngiliz yapımı filmde figüran oyuncu olarak yer aldı. Son olarak Yavuz Turgul’un yönetmenliğini üstlendiği ve Şener Şen’in başrolde yer aldığı 1990 yapımı Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni isimli filmde oynadı. 50 yıllık sanat hayatı boyunca aralarında Bodrum Hâkimi, Melek mi, Şeytan mı?, Sezercik Yavrum Benim ve Adını Anmayacağım‘ın da olduğu 465 filmde yer aldı.

    14 Ocak 1993’te Terziyan’a, Ankara Uluslararası Film Festivali’nde “Sinema Emek Ödülü” verildi.

  • Yavuz Turgul’un yönettiği, Şener Şen’in başrolde oynadığı 1990 yapımı “Aşk Filmlerinin Unutulmaz Yönetmeni” filminde rol alan Terziyan, 1993’te düzenlenen 5. Ankara Film Festivali’nde “Emek Ödülü”ne layık görüldü.
  • 1994 – Bill Clinton ile Boris Yeltsin, füzelerin herhangi bir ülkeye hedeflenmesine son verilmesi ve Ukrayna’nın nükleer silah stokunun yok edilmesi üzerinde anlaştılar.
  • 1995 – İlk kez verilen Uluslararası Nâzım Hikmet Şiir Ödülü, İstanbul’da yapılan bir törenle Lübnan’lı şair Adonis’e verildi.
  • 1998 – Afganistan’a ait bir kargo uçağı güneybatı Pakistan’da bir dağa düştü: 50 kişi öldü.
  • 2000 – Eski Yugoslavya Uluslararası Ceza Mahkemesi, beş Bosnalı Hırvat’ı, 1993 yılında Ahmiçi köyünde en az 103 Müslüman’ın katledilmesiyle ilgili olarak 25 yıl hapse mahkûm etti.
  • 2005 – Avrupa Uzay Ajansına (ESA) ait Huygens adlı uzay sondası Satürn’ün uydusu Titan’ın yüzeyine indi.
  • 2005 – Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik Yardım Kuvveti harekâtına katılarak, Kabil Çok Uluslu Tugay Komutanlığı görevini 27 Ocak’ta 6 ay süreyle üstelenecek olan, 28’inci Mekanize Piyade Tugayı için uğurlama töreni düzenlendi.
  • 2007 – Venezuela’ya ait, Panama-Karakas seferini yapan çift motorlu bir yolcu uçağı, Kolombiya’nın kuzey doğusunda düştü: 14 kişi öldü.
  • 2011 – Tunus’ta bir kişinin kendini yakmasıyla başlayan gösterilerin ardından, Devlet Başkanı Zeynel Abidin Bin Ali ülkeden kaçtı, geçiş hükûmeti kuruldu.

wikipedia

Ayrıca Kontrol Edin

Tarihte 30 ocak’ta ölenler

Ölümler 970 – I. Petr, 927-969 yılları arasında hüküm süren Tuna Bulgar Devleti çarı (d. …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir