Mart – Nisan – Mayıs | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 | 30 |
Olaylar

- 1205 – Bulgar Çarı Kaloyan komutasındaki Bulgarlar ile Latin İmparatoru I. Baudouin komutasındaki Haçlılar arasında Hadrianapolis Muharebesi yaşandı. Savaş, Kumanlar ve Bizanslı Yunanların desteği ile başarılı bir pusu kuran Bulgarlar tarafından kazanıldı.
Kaloyan
Kaloyan Latin-Kıran Калоян Ромеоубиец |
|
---|---|
Bulgaristan çarı | |
Hüküm süresi | 1197–1207 |
Önce gelen | I. İvan Asen |
Sonra gelen | Boril |
Ölüm | Ekim 1207 Selanik |
Defin | Veliko Tarnovo |
Hanedan | Asen Hanedanı |
Kaloyan Latin-Kıran (Bulgarca: Калоян Ромеоубиец), Ivan II (Иван II, also Йоан II, Ioan II, İngilizce John II), 1197-1207 yılları arasında Bulgaristan çarı olarak hüküm sürmüştür. Yaklaşık 1168/1169 yıllarında doğmuştur. Kaloyan ismi (Latince Caloiohannes), “İyi John” ya da “Yakışıklı John” anlamına gelir, Komnenos ve sonraki dönemlerde “John” (Iōannēs) isimli Bizans imparatorlarının isimlerinin standart büyütülmesi gibi Yunanca Kaloiōannēs kelimesinden türetilmiştir. Diğer lakapları Ioannitsa (Йоаница, Ioannica), Ioannitza, Ivanitsa (Иваница, Ivanica) (İngilizce John isminin küçültülmüş hali) gibi çeşitlendirilmiştir.
Kaloyan, 1207 yılında Selanik’i almak istemesine rağmen kuşatma sırasında öldürüldü. Yerine varis bırakmayan Kaloyan’ın ölümü ile İkinci Bulgar İmparatorluğu taht kavgası ile karşı karşıya kaldı.
Bulgarlar
![]() |
|
Önemli nüfusa sahip bölgeler | |
---|---|
![]() |
6.000.000 (2011) |
![]() |
204.574 (2001); 600.000 (2019) |
![]() |
185.000; 416.000 (2019) |
![]() |
350.000 /sadece Bulgarlar/ (2019) |
![]() |
294.000 |
![]() |
151.000; 250.000 (2019) |
![]() |
41.000; 200.000-250.000 (2019) |
![]() |
63.000; 200.000 (2019) |
![]() |
18.000; 180.000 (2019) |
![]() |
47.000; 100.000 (2019) |
![]() |
52.000; 90.000 (2019) |
![]() |
24.000 |
![]() |
20.000 |
![]() |
20.000 |
![]() |
19.000 |
![]() |
13.000 |
![]() |
11.000 |
![]() |
7.300 |
![]() |
6.700 |
![]() |
6.600 |
![]() |
6.200 |
![]() |
6.000 |
Diller | |
Bulgarca
|
|
Din | |
Hristiyanlık (Ortodoks)
İslam (Sünni) |
Bulgarlar (Bulgarca: българи veya bǎlgari), Bulgaristan nüfusunun çoğunluğunu oluşturan bir Güney Slav halkıdır. Etnik Bulgarlar, 6,5 milyonluk Bulgaristan nüfusunun %85’ini oluşturmaktadırlar.
Coğrafi dağılım
Bulgarların çoğu, yaklaşık 6 milyon nüfusun bulunduğu ve nüfusun% 80 ila 85’ini oluşturan Bulgaristan’da yaşıyor. 20. yüzyılın ortalarında ülkeyi terk eden Bulgar göçmen sayısının 500.000’den fazla olduğu tahmin ediliyor. Açık Toplum Enstitüsü’nün Bulgaristan ve Avrupa’da 2011 nüfus sayımına ilişkin verileri aktaran bir raporuna göre, yurt dışında 1 milyondan biraz fazla Bulgar var. Tüm ülkelerin nüfuslarına ilişkin verileri toplayan ve her 5 yılda bir özetleyen BM, 1.180.000 Bulgar’ın yurt dışında olduğunu tespit ediyor. Eurostat yaklaşık 1.300.000 kişiyi belirtir.[3] Şu anda torunlarıyla birlikte tüm dönemlerde göç eden yaklaşık 1.500.000 Bulgar göçmen var. 2011 yılında Dışişleri Bakanlığı dünya çapında toplam 2.018.792 Bulgar olduğunu belirterek, göçmenlerin 400.000 ile arttığını kaydetti.[3]
En çok Bulgar göçmen barındıran ülkeler Amerika Birleşik Devletleri, Almanya, İspanya, İngiltere, Arjantin, Yunanistan, Brezilya, İtalya, Kanada, Fransa, Belçika, Rusya, Hollanda, Güney Afrika, Avustralya, Yeni Zelanda, Avusturya ve Danimarka’dır. Yurt dışındaki Bulgar toplulukları – etnik, göçmen, öğrenci vb. yaklaşık 70 ülkede var. Çoğu, çeşitli hedefleri olan organizasyonlar yarattı. Bulgar kültür ve eğitim kuruluşları dünyadaki ilk Bulgar kuruluşlarından biri olan Prag’daki “Bulgar koltuğu” ndan (1880) kaynaklanmaktadır. 2000 yılında, Merkezi Prag’da bulunan Orta Avrupa’da Yaşayan Uluslararası Bulgarlar Birliği, Müh. Anton Stamboliiski’nin fikri üzerine kuruldu. Birliğin üyeleri, Avusturya, Çek Cumhuriyeti, Macaristan, Slovakya, Polonya’dan ve misafir olarak Romanya’dan Bulgar şirketleridir.
Bulgar toplulukları Kuzey Makedonya, Ukrayna, Moldova, Sırbistan, Romanya, Macaristan, Arnavutluk ve Yunanistan’da yaşıyor. Çeşitli ülkelerin topraklarında yaşayan kompakt Bulgar toplulukları, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki çeşitli savaşlar ve ayaklanmalardan sonra mültecilerin torunları olan Besarabian ve Banat Bulgarlarıdır. Ukrayna, Moldova, Sırbistan, Çek Cumhuriyeti, Romanya, Macaristan ve Arnavutluk’ta resmi olarak tanınan Bulgar azınlıklar var. Resmi olarak, Kuzey Makedonya’daki 2002 nüfus sayımına göre, yaklaşık 1.417 kişi Bulgar olarak tanımlanıyor, ancak on binlerce kuzey Makedon, beyan edilen Bulgar kökenine dayanarak elde ettikleri Bulgar vatandaşlığına sahipler ve binlerce kişi daha bunu almayı bekliyor.. Bulgar milletinin bir parçası olarak, bugünkü Kuzey Makedonya’daki Makedonların çoğu ve bugünkü Kuzey Yunanistan’daki Slavca konuşan nüfusun yanı sıra günümüz Doğu Sırbistan’daki Shoppe’lerin bir kısmı, 20. yüzyılın başları.
Etnonim
Rönesans’tan bu yana, “Bulgarlar” kelimesi hem Bulgarların etnik (veya etnik) grubunu hem de yeni Bulgar devletinin vatandaşlarını belirtmek için kullanılmıştır. Yasal açıdan bakıldığında, Bulgarlar aynı zamanda Bulgar asıllı ve milli bilince sahip yabancı vatandaşlar olabileceğinden, “Bulgar” ve “Bulgar vatandaşı” terimlerinin farklı anlamları vardır. Aynı zamanda, Bulgar vatandaşları Bulgar olmayan etnik kökene sahip olabilirler.
Resmi verilere göre sadece 7 ülkede 50.000’den fazla Bulgar vatandaşı var: Türkiye (366.000), Almanya (310.000), İspanya (125.000), İngiltere, Yunanistan, ABD, İtalya. Bu ülkelerde toplamda 1,1 milyondan fazla Bulgar yaşıyor.
2015 yılına ait diğer verilere göre, Bulgar göçü aşağıdaki gruplara ayrılmıştır:
- Avrupa Birliği – 606.528 (% 56)
- Türkiye – 378.658 (% 35)
- ABD, Kanada ve Avustralya – 103.774 (% 9)
Tarihçe

Bulgar adı muhtemelen eski Türkçede bulgamak (karışmak) sözcüğünden gelir. Bir diğer düşünce ise Ana Türkçedeki bel (beş) ve gur (“ok” boy anlamında) sözcüklerini önerir, Onogurlar (on boylar) benzeri.
Bulgarlar, çok farklı kökenlere ve sayılara sahip halkların soyundan gelmektedir ve bu nedenle bir “eritme potası” etkisinin sonucudur. Modern Bulgar etnisitesini oluşturmak için harmanlanan ana etnik unsurlar şunlardır:
1. dilsel, genetik ve etnik unsurların alındığı Slavlar;
2. kültürel, genetik ve etnik unsurların alındığı Traklar;
3. etnik adın ve devletin mirasçıları olan Ön Bulgarlar.
Yerli Trak halkından bazı kültürel ve etnik unsurlar alındı. Daçyalılar (Trakların bir kolu), Keltler, Gotlar, Romalılar, Eski Yunanlar, Sarmatlar, Paeonyalılar ve İliryalılar da dahil olmak üzere, diğer Slav öncesi Hint-Avrupa halkları da daha sonraki Bulgar topraklarına yerleşti. Trak dili, Balto-Slav dillerinin güney Baltık kolundan gelen bir dil olarak tanımlanmaktadır. Hala 6. yüzyılda konuşuluyordu, muhtemelen daha sonra nesli tükenmek üzereydi, ancak daha sonraki bir dönemde Bulgarların eski Yunanca / Latince yer isimlerini Trak toponimleri ile değiştirmesi, Trakların tamamen ortadan kalkmasının neden olarak tahmin edilmektedir. Modern Bulgarlarda (ve Makedonlarda) bazı Slav öncesi dilsel ve kültürel izler korunmaktadır.
İlk Slavlar, 6. yüzyılın başlarında asıl anavatanlarından çıkıp Orta Avrupa, Doğu Avrupa ve Balkanlar’ın çoğuna yayıldılar ve böylece üç ana dal oluşturdular: 1. Doğu ve Orta Avrupa’da Batı Slavlar; 2. Doğu Avrupa’da Doğu Slavlar; 3. Güneydoğu Avrupa’daki (Balkanlar) Güney Slavlar. İkincisi, Traklar daha önceden Romanize edilmemiş veya Helenleşmiş olmasaydı, Trakçanın tamamen dilbilimsel olarak değiştirilmesine neden oldu. Pek çok bilim insanı, 6. yüzyıl tarihçisi Menander’in Trakya’daki 100.000 Slav’dan ve 582’de Yunanistan’ın art arda gelen saldırılarından bahseden açıklamasına dayanarak 580’lerde Balkanlar’ın büyük ölçekli yerleşimine başladıklarını kabul ediyorlar. Balkanlar’a pek çok dalgayla gelmeye devam ettiler, ama aynı zamanda ayrıldı, özellikle Justinian II (685-695), Trakya’dan Küçük Asya (Anadolu)’ya 30.000 kadar Slav yerleştirdi. Bizanslılar, çok sayıdaki Slav kabilesini iki gruba ayırdı: Sklaveni ve Antes. Bazı Bulgar bilim adamları, Antes’lerin modern Bulgarların atalarından biri olduğunu öne sürüyor.
Ön Bulgarlardan ilk olarak 4. yüzyılda Kuzey Kafkas stepleri civarında bahsedilir. Araştırmacılar sık sık Ön Bulgar’ın nihai kökeninin Türk olduğunu ve özellikle Pontus bozkırlarından Orta Asya’ya uzanan gevşek bir şekilde akraba olan Oğur kabilelerinin bir parçası olarak Orta Asya göçebe konfederasyonlarına kadar izlenebileceğini öne sürüyorlar. Bununla birlikte, Ön Bulgarlar ve varsayılan Asyalı meslektaşları arasındaki herhangi bir doğrudan bağlantı, spekülatif ve “çarpıtılmış etimolojilerden” biraz daha fazlasına dayanmaktadır. Bazı Bulgar tarihçiler Ön Bulgarların bir Türk kabilesi olarak tanımlanmasını sorguluyor ve bir İran kökenli olduğunu öne sürüyor. 670’lerde, bazı Ön Bulgar kabileleri, Asparuh liderliğindeki Tuna Ön Bulgarları ve Kuber önderliğindeki Makedon Ön Bulgarları, Tuna nehrini geçerek Balkanlar’a yerleştiler ve bunlardan birincisi Suriyeli Mikail’in 10.000 olarak tanımladığı tek bir göç dalgasıyla karşılaştı. Ön Bulgarların çoğu zaman çok sayıda oldukları düşünülmüyor ve kontrol ettikleri bölgelerde yönetici bir elit haline geliyorlar. Bununla birlikte, Steven Runciman’a göre, bir Bizans ordusunu yenebilen bir kabilenin hatırı sayılır boyutlarda olması gerekirdi. Asparukh’un Bulgarları, başkent Pliska eski bir Slav yerleşim yerine inşa edildiğinden, Küçük İskit’teki Bulgar yerleşimlerinin kanatlarını korumak için yeniden yerleştirilen Severialılar ve “Yedi klan” ile bir aşiret birliği yaptı.
Erken Bizans Dönemi boyunca, Küçük İskit ve Mizya Sekunda’daki Roma eyaletleri, Tuna’nın kuzeyindeki ‘barbarlar’ ile ekonomik ve sosyal alışveriş içindeydiler. Nüfusun çoğunluğunun Tuna’nın güneyindeki herhangi bir kalıcı Slav ve Ön Bulgar yerleşiminden önce Konstantinopolis veya Küçük Asya hinterlandına geri çekilmiş gibi görünmesine rağmen, bu onların nihai Slavlaşmasını kolaylaştırmış olabilir. Pontik Bulgaristan’ın en önemli liman kentleri görünümlerine göre Bizans Yunanları olarak kaldı. 8. ve 9. yüzyıldaki büyük ölçekli nüfus transferleri ve bölgesel genişlemeler, ek olarak eyalet içindeki Slav ve Bizans Hristiyanlarının sayısını artırarak Ön Bulgarları oldukça açık bir şekilde azınlık haline getirdi. Yeni bir devletin kurulması, çeşitli Slav, Ön Bulgar ve daha önceki ya da sonraki nüfusları, Güney Slav dili konuşan Birinci Bulgar İmparatorluğu’nun “Bulgar halkı” haline getirdi. Yerel nüfusun etnogenezine farklı dönemlerde Balkanlar’a yerleşmiş veya yaşayan farklı Hint-Avrupa ve Türk halkları da katkıda bulunmuştur.

Dil
Bulgar dili, Hint-Avrupa dil ailesinin Slav dilleri kolunun Güney Slav grubuna dahil olan bir dildir. Modern Bulgarcanın eski Ön Bulgar dili (Türk dillerinin Ogur grubuna ait) ile hiçbir akrabalığı bulunmamaktadır. Bulgaristan Cumhuriyeti’nin resmi dili ve Avrupa Birliği’nin 24 resmi dilinden biridir. Bulgarca kapsamlı bir kurgu ve bilimsel literatür yazılmıştır. Bessarabian Ukrayna ve Moldova’da Bulgar toplumunun resmi dilidir.
Bulgarca, Kiril alfabesi ile yazılan ve kendisine özgü bir yazımı olan bir dildir. Bulgar dilinde 3 cinsiyet (erkek, kadın ve orta) vardır, tam ve kısa makaleler kullanılır ve vade yoktur. Yüzyıllar süren Osmanlı döneminde içerisine Türkçe kökenli yabancı söz varlığı da girmiştir.
I. Baudouin (Latin imparatoru)
I. Baudouin | |
---|---|
![]() |
|
Latin imparatoru | |
Hüküm süresi | 1204-1205 |
Taç giymesi | 16 Mayıs 1204, Ayasofya |
Sonra gelen | Henry |
Flandre kontu | |
Hüküm süresi | 1194-1205 |
Önce gelen | I. Margaret ve VIII. Baudouin |
Sonra gelen | Jeanne |
Hainaut kontu | |
Hüküm süresi | 1195-1205 |
Önce gelen | V. Baudouin |
Sonra gelen | Jeanne |
Doğum | Temmuz 1172 Valenciennes |
Ölüm | 1205 Veliko Tarnovo |
Eş(ler)i | Marie de Champagne |
Çocuk(lar)ı | Jeanne Margaret |
Hanedan | Flandre Hanedanı |
Babası | Hainaut Kontu V. Baudouin |
Annesi | Flandre Kontesi I. Margaret |
Dini | Roma Katoliği |
I. Baudouin (Temmuz 1172 – yaklaşık 1205), Konstantinopolis’te kurulan Latin İmparatorluğu’nun ilk imparatoru. (IX. Baudouin olarak Flandre Kontu, VI. Baudouin olarak Hainaut Kontu) Konstantinopolis’in ele geçirilmesi ve Bizans İmparatorluğu’nun büyük çoğunluğunun fethedilmesi ile sonuçlanan Dördüncü Haçlı seferi’nin en etkili liderlerinden biridir.
Dördüncü Haçlı seferi Konstantinopolis’i alıp Latin İmparatorluğu kurduktan sonra, Venediklilerin desteği ile 9 Mayıs 1204 tarihinde imparator olarak seçildi ve 16 Mayıs’ta Aya Sofya’da yapılan Bizans geleneklerinin takip edildiği bir törenle taç takıp ilk Latin İmparatoru oldu.
Şubat 1205 tarihinde Yunanlar, Bulgaristan Çarı Kaloyan’un desteğine güvenerek Trakya’da isyan çıkardılar. Hadrianapolis’i ele geçirdiler. Bunun üzerine Baudouin, şehri almak için yürüyüşe geçti. Hadrianapolis Muharebesi’nde, Frank şövalyeler 14 Nisan 1205’te yenildiler, imparator Baudouin, Bulgarlar tarafından esir alındı. Belirsiz bir süre esir yaşadıktan sonra öldürüldü. Tarihçi Georgios Akropolitis Çarın, Baudouin’in kafatasını içki kâsesi olarak kullandığını yazar.
İlk yılları
Aile Tarihi
Hainaut Kontu V. Baudouin ile Alzas Kontu I. II. Philippe’nin kızkardeşi Flandre Kontesi I. Margaret’in oğludur. Philippe, çocuksuz olarak ilk Haçlı seferine 1177 yılında katılırken, mirasçısı olarak kayınbiraderi V. Baudouin’i atadı. Antakya Prensliği için yapılan başarısız Harim kuşatmasında hasta Fransa Kralı VII. Louis tarafından oğlu II. Philippe’e baş danışman olarak atandıktan sonra 1179 yılında memleketine geri dönmüştür. Bir yıl sonra V. Baudouin’in huzursuz ederek yeğeni Hainautlı Isabelle’i danışmanlığını yaptığı II. II. Philippe ile evlendirdi. Isabelle’in çeyizi Artois Düklüğü ve Flemish topraklarıydı.[2] 1180 yılında, Picardie ve Île-de-France tahrip olacağı bir savaş ile sonuçlanacak şekilde II. II. Philippe ile arasını bozuldu. V. Baudouin kızının menfaatlerini korumak için damadı adına arabulucu oldu.
Kont Philippe’nin karısı Elisabeth 1183 yılında öldü. II. II. Philippe, Elisabeth’in kızkardeşi Eleonore adına Vermandois topraklarını ele geçirdi. Philippe, Portekiz Kralı I. Afonso’nun kızı Teresa ile evlendi. 10 Mart 1186 tarihinde, II. Philippe ve V. Baudouin ile bir barış anlaşması imzalamıştır. Bu anlaşma ile Vermandois Kontluğunu hayatının sonuna kadar kendisinde kalması şartı ile Vermandois’u krala devretti. 1191 yılında Philippe, Kontes Teresa’dan varis bırakmadan hastalıktan öldü. 1186 anlaşması ile araları bozuk olmasına rağmen, Philippe’in ardılı V. Baudouin oldu. Sonuçta evlilikten doğan hakkı ile V. Baudouin, Flandre’te VIII. Baudouin olarak hükümdar oldu. Kontes Teresa, 1194 yılında öldüğünde, Baudouin’in en büyük oğlu Baudouin, IX. Baudouin ismi ile Flandre Kontu oldu.
1186 yılında, genç Baudouin, Champagne Kontu I. Henry’nin kızı Marie ile evlendi. Vakanüvis Gislebert, Baudouin’in genç gelin tarafından aklının çelindiğini yazar.
Evlilikten hemen sonra Hainaut Kontunun oğlu Baudouin, on üç yaşında, eş olarak aldığı Champagne Kontunun kız kardeşi Marie, Château-Thierry’de oniki yaşındaydı. Marie, kendisini dindarlığa, oruç tutmaya, sabaha kadar dua etmeye adayacak yaştaydı. Kocası Baudouin, genç bir şövalye olarak, erdemli yaşayan, diğer kadınlara bakmayan, herhangi bir erkekte kolay bulunmayan bir coşkulu aşk ile karısını seven, böylece biricik karısına kendisini adayan ve hayatı yalnızca karısı olan birisiydi. Valenciennes’te Şövalyelerin ve Leydilerin ve statüsü ne olursa olsun insanların katıldığı ağır başlı bir tören ile kutlanan düğün ile evlendiler.
Marie sayesinde, Baudouin Kutsal Toprakların savunucularına bağ ve yükümlülüğü vardı. Karısının kardeşi Champagne Kontu II. Henry Kudüs Kralı olarak arkasında Filistin’de bulunan topraklarını yeniden kazanmak için yardım bekleyen bir dul ve iki kız bırakarak ölmüştü. Marie’nin amcaları Aslan Yürekli Richard ve II. Philippe o anda Üçüncü Haçlı seferindeydiler.
Baudouin’in aileside Kudüs’ün savunmasına katılmışlardı. Amcası Philippe, Haçlı seferinde ölmüştü. Baudouin’in anneannesi Kudüs Kraliçesi Isabella’nın büyük halasıydı ve Flandre Kontları Kudüslü akrabalarını onların mücadelesinde yardım etmeye çalışmışlardı. Baudouin, bu geleneği devam ettirmek istiyordu. Margaret, 1194 yılında öldü ve genç Baudouin Flandre Kontu oldu. Babası ertesi yıl öldü ve Hainaut Kontu oldu.
Flandre ve Hainaut Kontluğu

Baudouin, Artois dahil olmak üzere topraklarının büyük parçası II. Philippe’e Baudouin’in kızkardeşi Isabelle’in çeyizi olarak verildiği için Flandre toprakları çok küçülmüştü. Isabelle, 1190 yılında öldü. Ancak II. Philippe, Isabelle’in oğlu geleceğin Kralı VIII. Louis’in adına bu toprakları geri vermedi. Baudouin’in hükümdarlığının sekiz yılı bu toprakların bir kısmının geri alınması ile geçmiştir. Bu çabalar, Philippe’in Artois’i geri verdiği Ocak 1200 tarihli Péronne anlaşması ile sonuç verdi.
Fransa Kralına karşı yaptığı savaşta, İngiltere Kralları I. Richard ve John ile Kutsal Roma İmparatoru IV. Otto gibi Fransa Kralının diğer rakipleri ile ittifak yaptı. Anlaşmadan bir ay sonra, 23 Şubat 1200 tarihinde Haçlılara katılma kararı verdi. Ertesi iki yılını hazırlıklara harcayıp, 14 Nisan 1202 tarihinde sonunda yola çıktı. Bu çabalarının bir kısmı arkada bıraktığı topraklarında iyi bir yönetim sağlamaktı. Bu nedenle Hainaut Kontluğu’nda iki önemli düzenleme yaptı. Bunlardan biri, babasının başlattığı genişletilmiş ceza yasasıydı. Diğeri ise, vesayeti düzenliyordu. Bu kurallar, Belçika yasal geleneğinin önemli parçası olmuştur.
Baudouin, arkasında 2 yaşında bir kız çocuğu ve hamile bir eş bıraktı. Karısı Marie, Flandre ve Hainaut’ta kalarak 2 yıl Baudouin naibi olmuştur. Ancak 1204 yılında, her iki çocuğunu geride bırakarak, Doğuya gidip eşine katılmıştır. Birkaç yıl içerisinde geriye dönmeyi bekliyorlardı; ancak her ikisi de çocuklarını ve doğdukları toprakları tekrar göremediler. Onların yokluğunda, Baudouin’in genç kardeşi Philippe, Flandre’de kız çocukları adına naip oldu. Baudouin’in amcası William (IV. Baudouin’in gayrı meşru çocuğu) Hainaut naibi oldu.
Ancak Haçlılar tahtan indirilen II. İsaakios’un oğlu IV. Aleksios’a tacı geri vermek için yönlerini Konstantinopolis’e çevirdiler. Ocak 1204 tarihinde, her ikisi tahtı ele geçiren tarafından, Haçlılar şehri ele geçirip yağmalamadan hemen önce öldürüldüler. Bu nedenle, şehirde Yunan olanın yerine Latin İmparatorluğu kurmaya karar verdiler.
Latin İmparatorluğu

İmparatorluk tacı önce Venedik doçesi Enrico Dandolo’ya önerildi; ancak o reddetti. Sonrasında Baudouin ile Haçlıların sözde lideri I. Bonifacio del Monferrato arasında tercih yapılması gerekti. Bonifacio, Bizans sarayı ile olan bağlantıları nedeniyle en uygun aday gözüküyordu. Ancak Baudouin genç, yiğit, dindar ve erdemliydi, seferin en sevilen lideriydi. Venediklilerin desteği ile 9 Mayıs 1204 tarihinde imparator olarak seçildi ve 16 Mayıs’ta Aya Sofya’da yapılan Bizans geleneklerinin takip edildiği bir törenle taç giydi. Tören boyunca, Baudouin, Bizans İmparatoru I. Manuil tarafından 62.000 gümüş sikkeye satın alınan çok kıymetli mücevherler giymiştir. Baudouin karısı Marie bu olaydan habersiz Akra’ya yelken açmıştı. Kocasının imparator seçildiğini öğrendi ama Ağustos 1204 tarihinde kocasına ulaşamadan ölmüştür.

Latin İmparatorluğu, feodal Prenslikler olarak organize edildi. İmparator, ele geçirilen topraklardan parça alan prenslerin feodal üstüydü. İmparatoun kendi parçası, Konstantinopolis şehri ile Asya ve Avrupa taraflarındaki bitişik bölgeler ve Limni, Midilli, Sakız ve Tinos adalarını içeriyordu. Ele geçirilen toprakların üzerinde tam hakimiyet için yapılması gerekenler vardı.Trakya’da yunan direncinin kırılması, Selanik’in güven alınması en öncelikli konulardı. 1204 yazında Baudouin, imparator rakibi ve Makedonya’da önemli bir bölgeyi Selanik Kralı unvanı ile yöneten Bonifacio ile karşı karşıya geldi. Bonifacio, kendisini nispeten bağımsız görüyor, Baudouin’e ev sahipliği göstermiyor ve Baudouin’in Selanik’e beraber yürüme teklifini red ediyordu. Lombardlar ve Flamanlar arasındaki husumet, kavgayı ağırlaştırdı. Baudouin, Selanik’e yürümek konusunda ısrar etti, Bonifacio ise Baudouin’in vali atadığı Hadrianapolis’i kuşattı. İç savaş kaçınılmazdı. Blois Kontu I. Louis ve Venedik doçesi Dandolo’nun çabaları ile bir anlaşma yapıldı. Bonifacio, Selanik’i imparatordan Tımar olarak aldı ve Yunanistan’ı ele geçirecek kuvvetlerin komutanı oldu.
Hadrianapolis Muharebesi
1204–1205 kışı, Franklar, Bitinya’da Baudouin’in kardeşi Henry’nin de katıldığı fetihler ile ilgili soruşturma açtılar. Fakat Şubat’ta Yunanlar, imparatorun müttefikliğini reddettiği Bulgaristan Çarı Kaloyan’un desteğine güvenerek Trakya’da isyan çıkardılar. Hadrianapolis’de garnizon dışarı atıldı. Bunun üzerine Baudouin, Venedik doçesi Dandolo desteğiyle Blois Kontu I. Louis ve tarihçi Geoffroy de Villehardouin ile şehri almak için yürüyüşe geçtiler. Hadrianapolis Savaşı’nda, Frank şövalyeler 14 Nisan 1205’te yenildiler, Blois Kontu I. Louis öldürüldü, imparator Bulgarlar tarafından esir alındı.
Ölümü
Belirli bir süre kendisinin durumu belirsizdir. Bu sırada kardeşi Henry, imparator naibi oldu. Ertesi yılın Temmuzunun ortalarına kadar öldüğü kabul edildi.Baudouin’in ölümünün şartları belirsizdi. Görünen o ki, başlangıçta değerli bir rehineydi. Ancak Bulgar monarşisi de özellikle Filibe’nin Franklar tarafından ele geçirilmesi sonrası yaşanan kızgınlık patlaması sonucu kurban edilmiştir. Bulgar söylencelerine göre, Baudouin, Kaloyan’un karısını baştan çıkarmaya çalıştığı için öldürüldü. Tarihçi Georgios Akropolitis, dört yüz yıl önce Bizans İmparatoru I. Nikiforos’un başına gelen gibi, Çarın, Baudouin’in kafatasını içki kâsesi olarak kullandığını yazar.
Sonuçta, Çar Kaloyan, Papa III. Innocentius’a Baudouin’in hapiste öldüğünü bildirir. Orta Çağ Bulgar başkenti Veliko Tarnovo’da bulunan Tsarevets kalesinde muhtemelen Baudouin’in tutulduğu bir kule hâlâ “Baudouin kulesi” olarak adlandırılır.
Aile
Temmuz 1206 tarihine kadar, Konstantinopolis’te bulunan Latinler Baudouin’in öldüğüne dair güvenilir bilgi alamadılar. Kardeşi Flandreli Henri Ağustosta imparator olarak taç giydi. 1216 yılında Latin İmparatoru olan Flandreli Henri, yerine geçecek bir varis bırakmadan ölünce baronlardan oluşan bir komite Baudouin ve Henri’nin kızkardeşi Flandreli Yolanda’nın kocası Tonerre, Auxerre ve Namur Kontu olan Pierre de Courtenay’a imparatorluk tacını teklif ettiler. Pierre, 9 Nisan 1217 tarihinde Roma’da taç giydi. Daha sonra Yolanda ve Pierre’in büyük oğlu Robert imparator olarak tac giydi. 1227 yılında nüfuzlu baronlar Robert de Courtenay’i imparatorluk tahtından indirdiler ve yerine Yolanda ve Pierre’in daha yetişkin olmayan diğer oğulları II. Baudouin’i imparator yaptılar. 25 Temmuz 1261 tarihinde İznik İmparatorluğu ordusu general Aleksios Strategopulos idaresi altında Konstantinopolis’i almış ve II. Baudouin’i ve Latin idarecilerini oradan kovarak Latin İmparatorluğu’nu sonlandırmışlardır.
Flandre’de ise Baudouin’in gerçekten ölüp ölmediğine dair şüphe vardı. Baudouin’in diğer kardeşi Philippe, naip olarak kaldı. Baudouin’in kızı Jeanne 1205–1244 yılları arasında Flandre ve Hainaut Kontesi olarak hüküm sürdü. Jeanne’ın ölümünden sonra Baudouin’in diğer kızı Margaret 1244–1278 yılları arasında Flandre ve Hainaut Kontesi olarak hüküm sürdü.
Sahte Baudouin
Yirmi yıl sonra, 1225 yılında, Flandre’de bir adam, ölü Baudouin olduğunu iddia etti. Bu iddia kısa sürede ortalığı karıştırmış ve Flandre halkının Baudouin’in kızı Jeanne’a hükümdarlığına karşı bir dizi isyan çıkartmalarına neden olmuştur. Haçlı Seferine çıkmadan önce Baudouin’i tanıyan birçok insan bu iddiayı reddettiler; ancak birçok köylüyü peşinden sürükledi. Aslında Burgonya bölgesinden Bertrand isimli bir serf olan Sahte Baudouin 1226 yılında idam edildi.
Haçlı Seferi Düşüncesinin Doğuşu

Haçlı Seferleri’nin fikir babası aslında İspanya ve Portekiz’den Müslümanların atılması için başlatılan Reconquista (Yeniden Fetih) hareketidir. Müslümanlar İspanya ve Sicilya’da hakimiyet kurmuşlardı. İber yarımadasında bulunan Hristiyan krallıklar ortak düşman Müslümanların elindeki şehirleri ve kutsal yer olan Kudüs’ü almak için başlattıkları hareket 9. yüzyıldan 15. yüzyılın sonuna kadar sürmüştür.
Aslında 1086 yılında Papa VII. Gregorius Doğu’ya bir haçlı seferi yapma düşüncesindeydi fakat bu halefi II. Urbanus’a nasip olacaktı. 1071 Malazgirt Zaferi’nden sonra Anadolu bir Türk akınına uğramıştı ve Selçuklu Türkleri güçlü bir hakimiyet kurmuşlardı. Suriye ve Filistin’i dahi ele geçiren Türkleri, Hristiyan dünyası tedirginlikle izlemekteydi. Politik başarıları ile bilinen Bizans imparatoru I. Aleksios Türkler’e karşı Papa’dan yardım istedi. Papa bu talebi kabul etti fakat onun amacı Bizans’a yardımdan çok Doğu topraklarını ve Kudüs’ü ele geçirmek, Papalığın görüşlerini benimsemeyen “Heretik” Doğu Hristiyanlarını kontrol altına almak ve Avrupa’nın içinde bulunduğu krizden kurtulmasını sağlamaktı. Çünkü 1094 senesi şiddetli kuraklığın getirdiği açlık ve sefalet, salgın hastalıklar ve artan nüfus gibi problemler ile Doğu’yu Batı’nın gözünde âdeta cennet haline getirmişti. 1095’te toplanan Clermont Konsili’nde, Papa, Hristiyanları Kudüs’ü ve doğu topraklarını ele geçirmek özellikle havarilerin yaşadığı yerlerin ve onlara ait kalıntıların Sarazen Müslümanların elinden kurtarılması için yapılacak kutsal savaşa davet etti. Dünyevi ve uhrevi pek çok vaatte bulunarak onları Haçlı Seferi’ne ikna etti. Kilise sadece dini bir kurum değil aynı zamanda geniş toprakların yöneticisi siyasi bir otoriteydi. Avrupa toplumu feodal ailelerin birbirleriyle savaşları ve şövalyelerin adeta terör estirdiği büyük bir buhran içindeydi. Bu sefere katılacak kontlar ve dükler için öncelikli hedef maddi çıkarlar ve yeni topraklara sahip olmaktı. Böylece Fransızlar, Normanlar ve Lombardlar gibi pek çok milletten örgütlü bir ordu oluşturuldu ve bunlar 1097’de Konstantinapolis önlerine geldiler. I. Aleksios gördüğü bu devasa silahlı birlikler karşısında büyük bir endişeye kapılmıştı. Onların kendi topraklarından geçmesine izin vermedi ve onlara: “Eğer Antakya’yı bana vereceğinize dair yemin etmezseniz İslâm ülkelerine gitmek üzere Boğaz’ı geçmenize izin vermem” dedi. Aslında maksadı Haçlıları İslâm ülkelerine gitmeye teşvik etmek ve Türklerden kaybettiği toprakları geri almayı güvence altına almaktı.
Hadrianapolis Muharebesi (1205)

Hadrianapolis Muharebesi, 14 Nisan 1205 tarihinde Bulgar çarı Kaloyan ile Latin İmparatoru I. Baudouin komutasındaki Haçlılar arasında yaşanmış savaştır. Kumanlar ve Bizanslıların desteği ile başarılı bir pusu kuran Bulgarlar tarafından savaş kazanılmıştır. Aralarında Blois Kontu I. Louis’in de bulunduğu yaklaşık 300 şövalye öldürülmüştür. Latin İmparatoru I. Baodouin’in esir edilmiş, sonra kör edilmiştir, esareti sırasında da ölmüştür. Bulgarlar Trakya ve Makedonya’ya ilerlemişlerdir. Baodouin’in yerine en genç kardeşi Henri 20 Ağustos 1206 tarihinde tac giymiştir. Bu savaşla ilgili ana kaynak Geoffroy de Villehardouin’in kronikleridir. Bu savaşa Haçlılar tarafında katılmasına rağmen, Dördüncü Haçlı seferi’ne bakışı genellikle Haçlılar aleyhine ön yargılıdır.
“Eflak ve Bulgaristan çarı Kaloyan, Hadrianapolis’e büyük bir ordu ile yardıma gelmiştir. Yanında Bulgarlar, Eflaklılar ve 14.000 hiç vaftiz olmamış Kuman vardı.”
Haçlılar, Mareşal Geoffry ve l’Isleli Manasses’i kampı korumakla görevlendirmişlerdi, İmparator Baodouin ve ordunun kalanı eğer Kaloyan gelip, savaş isterse kamptan ayrılacaktı. Böylece haçlılar Paskalya Haftasının çarşambasına kadar beklediler ve Kaloyan bu zaman içerisinde çok yaklaştı, Haçlılardan 5 lig[2] uzaklıkta kamp kurdu.
Kaloyan, düşman kampına saldırmadan önce Kumanları yolladı. Kamptan bir çığlık yükseldi, Haçlılar düşmanlarına yetişmek için acele ettiler, hafif kuşamlı Kumanları tam bir lig[2] takip ettiler. Kumanlar, haçlılar kamplarına dönmek istediklerinde onlar da dönüp haçlıları vurmaya başladılar, atlarının çoğunu vurdular.
Haçlılar kamplarına döndüklerinde, baronlar İmparator Baodouin ile toplandılar. Kaloyan tekrar saldırdığında, savaş alanına dizilip, takip etmeme kararı aldılar. Ertesi gün, Paskalya Haftasının perşembesi, Kumanlar tekrar saldırdılar. Haçlılara karar aldıkları şekilde müfrezeler halinde hareket ettiler. Kont Louis, en az 2 lig[2] takip edip onları yakaladı. Kumanlar dönüp oklamaya başladılar. Kont Louis, ilk oklamada iki yerinden yaralanıp, atından düştü. Eflaklılar ve Kumanlar şövalyelerin etrafını sardı.
Teslim olmama ya da geri çekilmeme yemini eden imparator savaşa devam etti. Umutsuz savaş saatler sürdü ve en sonunda bütün haçlılar öldürüldü. Savaş alanında yalnızca asla geri çekilmeyeceğine yemin eden İmparator ve Kont Louis kaldı. Kont Louis öldürüldü, İmparator esir alındı.

Savaştan sonra Bulgaristan ve İznik İmparatorluğu Latin İmparatorluğu’na karşı müttefik oldular. Savaş devam etmiş, 1207 yılında, Bulgarlar I. Bonifacio del Monferrato’ya saldırmışlar ve öldürmüşlerdir. Bonifacio’nin kafası kesilip Kaloyan’a gönderilmiştir.
Kumanlar


(11-12. yüzyıl, Lugansk)
Kumanlar, 11. yüzyıl ile 14. yüzyıl arasında Doğu Avrupa’da yaşamış bir Türk halkı.[1][2] Tarihte, Kıpçaklar ile aynı birlik içinde bulunmuş, bu yüzden de zamanla Kıpçaklar ile birlikte anılmışlardır.
Liderlerine atabeg unvanını vermişler ve bir atabeg tarafından hem askerî, hem ekonomik, hem de siyasî bakımdan idare edilmişlerdir. İçlerinde 40-45 bin aile olan kollar hâlinde yaşamışlardır. Bu nedenle askerî zaferleri hem savunmada, hem de taarruzda bulunmaktadır.
Etimolojik köken


Bugün Ukrayna, Harkiv’da

Kuman adı, tarihte birçok dilde farklı adlarla anılmıştır. İranlı Mervezi 1120 yılında Qun adında bir halktan söz ederken, Ermeni Urfalı Mateos aynı bağlamda Xarteşk’ adlı bir halktan bahsetmiştir. 11. yüzyıl ortalarına doğru, Bizans kaynaklarında Κούμανοι veya Κόμανοι adıyla; Latin kaynaklarında Comani, Cumani veya Cuni; Cermen kaynaklarında Valwen; Slav kaynaklarında Polovci (Polovec sözünün çokluk şekli) olarak geçmiştir. Macarca’da Kun (çokluğu Kunok), Ukraynaca’da Половці “Kumanlar”, Bulgarcada Кумани “Kumanlar” olarak adlandırılmışlardır. Kuman, Türkçe’de sarışın anlamına gelmekle birlikte, Ermenice, Almanca ve Rusça da dahil diğer bütün batı dillerinde kendilerine sarışın anlamına gelen adlar verilmiştir. Bu isimlendirmeler Kumanlar’ın saç renklerine ithafen yapılmış olmalıdır. Kumanlar’ın Ukraynaca kökenli sarışın anlamına gelen Polovtsy sözcüğü ile adlandırılmaları, bazı araştırmacılara göre Slavlar tarafından bozkır kavimlerine verilirdi. Buna göre bu sözcük Ukraynaca “pol” yani “açık, boş, düzlük” sözcüğünden türemişti. Ancak bu sözcük yine Ukraynaca olan ve şehir, (Yunanca: polis) açık-düzlük vb. anlamlara gelen “Polyane” sözcüğü ile karıştırılmamalıdır. Olcas Süleymenov’a göre ise Polovtsy sözcüğü Sırp-Hırvat kökenli olup “plav” (mavi) sözcüğünden türemiş, “mavi gözlü” anlamına gelmektedir. Árpád Berta’ya göre, Aralarındaki büyük biçimsel benzerliğe rağmen, Kumanların ḳumān adı ile dilleri Kuzey Altaycası içinde değerlendirilen Kumandıların ḳumāndı adıyla bir ilgi kurulamaz.
Kültür
Dil
Kumanlar, Türk dillerinin Kıpçak grubuna ait bir dil kullanmışlardır. Bilimsel yayınlarda Kumanca, Kuman Kıpçakçası, Kuman Türkçesi olarak belirtilir. Doğu Avrupa’da konuşulmuştur.
TRT Belgeseli Özü Türk programında Macaristan’daki Şamanist Kumanları Hristiyanlaştırmak için Kuman diline çevrilmiş bu dua kayıt altına alınabilmiştir :
Kuman dili | Modern Türkçe |
---|---|
Bizim atamız kim-sing kökte Şentlensing sening adıng Düşsün sening könglügüng Neçik-kim cerde alay kökte Bizing ekmegimizni ber bizge büt-bütün künde İlt bizing minimizni Neçik-kim biz iyermiz bizge ötrü kelgenge İltme bizni ol camanga Kutkar bizni ol camannan Sen barsıng bu küçli bu çin iygi Tengri, amen. |
Bizim atamız ki sensin gökte Şenlensin senin adın Hoş olsun senin gönlün Nasıl ki yerde ve tüm gökte Bizim ekmeğimizi ver bize büt bütün günde İlet bizim minimizi Nasıl ki biz boyun eğeriz bize emir gelince İletme bizi hiç kötülüğe Kurtar bizi her kötülükten Sen varsın bu güçte bu yücelikte Tanrım, amin. |
Din
Kumanlar önce Tengricilik, daha sonra kültürel alışveriş ve savaşlar aracılığı ile Katolik Hristiyanlık’ı seçmişlerdir. Tengricilik veya Göktanrı dini, tüm Türk ve Moğol halklarının, şimdiki inanç sistemlerine katılmadan önceki inancıdır. Bu inanç göçebe yaşama o kadar bağlıdır ki, bu etken; Göktanrıcı kavimlerin yerleşik yaşama geçişleri ile birlikte bu inancı bırakmalarını ve başta Hristiyanlık olmak üzere diğer inançlara geçişlerini beraberinde getirmiştir.
1227 yılında Roma Katolik Kilisesi üyeleri, Macar Kralı II. András ile müttefik olan Bortz Han’a bir ziyaret gerçekleştirir ve kısa süre içinde Kumanlar Hristiyanlık’ı seçer. Öyle ki, Papa IX. Gregor bu toplu Hristiyanlaşma’yı duyunca 1 Temmuz 1227 tarihinde Estergon Başpiskoposu Róbert’i Moldova bölgesine gönderir ve Kumanlar kitlesel olarak vaftiz olur. Kumanya’da yeni bir episkoposluk bölgesi oluşturulur ve Papaz Teodorić, Papa IX. Gregor tarafından psikopos olarak atanır.
Yazılı Türk tarihi ve Hristiyan Türk tarihi adına çok büyük önem taşıyan Codex Cumanicus’ta (Kuman Kodeksi) latin harfleriyle yazılmış, o gün konuşulan Kuman ve Kıpçak Türkçesi dualar yer almaktadır.
Tarih

(Viktor Vasnetsov, 1880)


Kıpçaklarla Kumanlar farklı halklardır. Sonradan birleşmişlerdir. Kumanların ana yurdunu, daha önceki yerleşim bölgelerini belirlemeye yönelik girişimler arasında, literatürde en güçlü olan görüş, Kumanların ana yurdunu Orta Asya’da bulmak isteyen görüştür. Bu, çalışma hipotezi olarak kullanışlı, fakat hiçbir zaman kesin olmayan görüşe göre Kumanların ana yurdunun bugünkü Çin topraklarında, Huang-ho (Sarı Irmak) ırmağının büyük dirseğinde olması mümkündür. Buradan, Moğolca konuşan Kıtayların –önemli bir Orta Asya halkı– yayılmaları nedeniyle batıya doğru hareket ettiler. Bu görüşe göre, Orta Asya’da, 10. yy. içinde Kuman etnogenezinin birinci dönemi sona erdi. Bu dönem içinde Kumanlar, Sarı Uygurları kendi içlerinde erittiler ve Çungarya kapısı üzerinden Oğuzlar ve Karlukların bölgesine giderken beraberlerinde götürdüler. 11. yüzyılın ortalarında Sibirya’ya ve Kazak bölgesine ulaşmış olmaları gerekir. 12. yüzyılın sonuna varıldığında Türk kökenli iki birlik olan Kıpçaklar ve Kumanlar birleşmiştir. Bu dönemle beraber, aynı kavim ittifakına uygulanan çeşitli isimler arasında bir farklılık belirlemek imkânsız olmuştur.
Batı Göktürkler içinde yer alan Kıpçaklar, 11. yüzyılda Karadeniz’in kuzeyinde Kıpçak Hanlığı’nı kurdular (1098-1239).
Kuzey Karadeniz’deki Deşt-i Kıpçak Türk boy birliğinin içinde yer alan önemli gruplardan bir grup olmuşlardır. Kıpçak boy birliğinin 1239 Moğol saldırısıyla yıkılmasından sonra Kumanların bir kolu Balkanlar’a göç etmiş, bir kolu ise Kafkasya’ya inmiştir. 11’inci yüzyılda Kumanlar, bugün Ukrayna, Moldova ve Erdel’i kapsayan büyük bir bölgeyi ele geçirmişlerdir. Kuman kitleleri bugünkü Macaristan’ın bulunduğu bölgenin en verimli yeri olan orta kesimine yerleşmişlerdir.
Sık sık Macar devletine ve Doğu Roma İmparatorluğu’na saldırarak onların şehirlerini yağmalamışlardır. Bir kısmı ise İdil Bulgar Devleti’ne sığındı. Kuman Kıpçakları Balkanlar’da Bizanslılar’la anlaşarak Peçenekler’le savaştılar ve Peçenekler büyük kayıplar verdi. Sonra bugün Moldova ve Ulahya olan bölgede “Kumanya” adında bir devlet kurulmuştur.
13. yüzyılda “Milkov” adlı hükümdarları tarafından Hristiyanlık, resmî din olarak kabul edilmiştir. Doğuda kalan Kumanlar ise İslam’ı kabul etmişlerdir. Balkanlar’da bulunan Kumanlar Trakya bölgesine yerleştiler ve Bizans’a asker oldular. Bir dönem Bizans ile anlaşmazlığa düştükleri için Konstantinopolis’e çift taraftan kuşatma başlattılar. Ancak Bizans’ın, Peçeneklerle anlaşması üzerine başarısız oldular ve Balkanlar’a dağıldılar.
Kafkaslar
Gürcüler ile Kuman-Kıpçaklar arasındaki ilk temaslar, Kuman ve Kıpçaklar’ın Rusya’nın güney bozkırlarında göçebe bir konfederasyon kurduğu 11. yüzyıla kadar uzanıyor. Onların Gürcistan ile ilişkileri genellikle barışçıldı. Dahası dönemin Gürcü siyasetçileri Kuman ve Kıpçaklar’ı Selçuklu fetihlerine karşı potansiyel müttefikler olarak görüyorlardı. Gürcü vakayinamelerine göre, Gürcüler göçebelerin iyi dövüş becerilerinin, cesaretlerinin ve emrindeki büyük insan kaynaklarının farkındaydı.
Gürcü-Kuman/Kıpçak birliğinin mimarı, on binlerce Kuman-Kıpçak savaşçısını kullanan ve onları 1118’deki hükümdarlığı sırasında Gürcistan’a yerleştiren Kral IV. Davit (1089-1125) idi. Davit’in Selçuklu işgalcilerine karşı mücadelede askeri reformlarının ana parçalarından biri olan bu etkinlik, aralarında kralın kendisi ve baş danışmanı ve hocası Giorgi Çkondidi’nin de bulunduğu üst düzey bir Gürcü heyetinin Kıpçak karargahına ziyaret düzenlemesi ile oldu. Göçebelerle olan bu ittifakı güçlendirmek için Davit Kuman-Kıpçak prensesi, Atrak Han’ın (Gürcü vakayinamesinde Şaraga’nın oğlu) kızı Guranduht ile evlendi ve yeni akrabalarını Gürcistan’a yerleşmeye davet etti. Kral, Kıpçaklar ve Alanlar arasında bir ateşkese aracılık etti ve 1109’da Atrak’ı mağlup eden Kiev’in Rus Büyük Dükü Vladimir Monomah ile göçebe kabilelerin Gürcistan’a serbest geçişini sağlamak için bazı istişarelerde bulunduğuna inanılıyor.
Bu diplomasi sonucunda, Atrak yönetimindeki 40.000 Kuman-Kıpçak ailesi Gürcistan’a yerleşti. Anlaşmaya göre, her Kuman-Kıpçak ailesi Gürcü ordusuna tam silahlı bir asker verecekti. Onlara toprak ve silah verildi ve kralın doğrudan kontrolü altında düzenli bir güç haline geldiler. Beş bini kraliyet muhafızlarının bir parçasıydı; geri kalanlar ise Selçuklu Türklerine karşı esas olarak sınır bölgelerine gönderildi. Gürcistan’ın orta Kartli ovalarını kışlak ve Kafkasya eteklerini yaylak olarak kullanarak yarı göçebe bir yaşam tarzına öncülük ettiler.
Doğu Slav kroniklerinin Orta Çağ koleksiyonu, Vladimir Monomah’ın 1125’te ölümünden sonra Atrak Han’ın kardeşi Don Kıpçaklarından Sırçan Han’ın Atrak’a bir ozan göndererek eve dönmesini istediğini belirtir. Efsaneye göre han, ozanın sesini duyup onun getirdiği steplerin otlarını kokladığında, kırsaldaki göçebe hayatından dolayı vatan hasreti çekmiş ve sonunda Gürcistan’ı terk etmiştir. Ancak yine de bir grup Kıpçak paralı asker Gürcistan’a yerleşti, Ortodoks Hristiyanlığı benimsedi ve hatta yerel halkla karıştı.
Gürcüler tarafından “naqivchagari” (yani, asimile olmuş Kıpçak) olarak bilinen Hristiyanlaştırılmış (ve artık Gürcüleştirilmiş) Kıpçak subayları, zamanın aristokrasisinin isyanlarını bastırmada belirleyici bir rol oynadılar. Gürcü kraliyetine olan bağlılıkları prestijlerini artırdı ve III. Giorgi (1156-1844) döneminde Kıpçaklar, eski, bencil aristokrasinin tam tersi yeni bir askeri aristokrasi yarattı. Bu, Giorgi’nin halefi Kraliçe Tamara’yı (1184-11213) neredeyse tüm yüksek rütbeli Kuman-Kıpçakları kovmaya zorlayan aristokratik muhalefette büyük bir memnuniyetsizliğe neden oldu.
Tamar’ın halefi IV. Giorgi (1213-1223), belki de on binlerce göçebe Türk paralı askerini kullanmaya devam etti. Gürcüler onlara “Kivçağni Ahalni”, yani “yeni Kıpçaklar” diyorlardı. Ancak bazıları kraliyet ordusunda hizmet etmeyi reddetti ve modern Azerbaycan topraklarında bulunan Gence ve Arran’a taşındı. Daha sonra Gürcüler bu çeteleri yendi ve yok etti. Göçebelerin bir kısmı Gürcü saflarında hizmet vermeye devam etse de, bir dizi Kuman-Kıpçak müfrezesi 1225’te Gürcistan’a yaptığı seferde Harezmşah Celaleddin Manguberdi’ye katılarak zaferini sağladı. Kıpçaklar, 1230’ların sonlarında Moğolların Gürcistan’ı işgali sırasında her iki tarafta da savaşmış olsalar da çoğu daha sonra Moğollara karıştılar.
Codex Cumanicus
Kuman adı geçen ve Türk dilinin Latin harfleri ile ve anadili Türkçe olmayan kişiler tarafından yazıldığı Codex Cumanicus adlı eser, Karadeniz’in kuzeyindeki Kumanlardan İtalyanlar ve Almanlar tarafından 14. yüzyılda derlenmiş iki bölümlük bir eserdir. 13. ve 14. yüzyılda Kumanların konuştukları Türkçeyi yansıtır, o dönemin ağız özelliklerini gösterir.
Türkiye’de Kumanlar
1237 yılında Batu Han idaresindeki Moğol-Tatar ordusu Yayık Nehri’ne doğru ilerlerken pek çok Kuman topluluğunu önüne kattı. Moğol hakimiyetine girmek istemeyen Kuman topluluklarından bir kısmı İtil Bulgar ülkesine sığınırken bir kısmı da İtil’in batısına geçti.
1237’de Bulgar Ülkesini yakıp yıkan, 1238’de Rusya’nın kuzey kesimlerini tamamen ele geçiren Batu Han, 1239’da Kumanların yoğun olarak bulunduğu Don-Doneç sahasına doğru ilerledi. Moğolların gücü karşısında tutunamayan Kumanların birçoğu yapılan savaşlarda öldü geriye kalanlardan bir kısmı Moğolların hakimiyetini kabul ederken büyük bir kısmı da Batıya Macaristan ve Balkanlara gitti, Balkanlara gelen Kumanların toplulukları Latin İmparatorluğu tarafından hizmete alındıkları gibi İznik İmparatorluğu’da onların askeri yeteneklerinden faydalanma yoluna gitmiştir.
1239-1240’ta Moğolların önünden kaçan kalabalık bir Kuman topluluğu kuru ot doldurdukları derileri sal olarak kullanmak suretiyle kadın ve çocukları ile birlikte Tuna’yı geçti. Tahminen 10 binin üzerinde nüfus barındıran bu grup uzunca bir süre Trakya’da yerleşebilecekleri uygun bir yer bulmak için gezip dolaştı. Bölgede başıboş halde dolaşan ve Etraftaki şehirleri yağmalayan Kumanların Bizans Arazilerine zarar vermelerini engellemek ve onların askeri yeteneklerinden faydalanmak isteyen İmparator III. İoannes Bizans Hizmetine aldığı bu Kumanlardan bir kısmını Trakya ve Makedonya’da bir kısmını da Anadolu’da Menderes Havzasına (Menderes nehri ve çevresine) bir kısmını ise Frigya Sahasına ve Bitinya Sınırlarına (Günümüzde Ankara, Afyon, Eskişehir, Bolu, Düzce, Kastamonu, Sakarya, Zonguldak) bölgelerine, İznik Rum İmparatorluğu ve Latin İmparatorluğu Topraklarına, Moğol ve Selçuklu Tehlikesinden Korunmak İçin yerleştirildiler. Bugün bu illerdeki Kuman asıllı köyler bu tarihte Anadolu’ya girmiştir.
Bazı araştırmacılar III. Ioannes Vatatzes’in bu uygulamasının pek işe yaramadığını ve Kumanların Türkmenlerle karışmasıyla bölgenin Türkleşmesinin hız kazandığını ileri sürerken II. Theodoros Laskaris “Sen Kuman’ı batı bölgelerinden buraya getirmek suretiyle onun cinsinden doğuda hizmet eden bir kavim yarattın ve Türklerin sınırlarına ikamet etmekle Türklerin batıya doğru durmadan ilerlemelerini önledin” ifadeleriyle babasının bu nüfus transferi politikası ile Balkanlardan Anadolu’ya kalabalık sayıdaki Kuman topluluklarının ikamet ettirilmesi sonucunda Anadolu’daki Türklerin Batı yönündeki yayılmalarının önüne geçildiğinden övgüyle söz etmektedir. Çağdaş Bizans yazarlarından Pakhymeres de III. Ioannes Vatatzes’in bu uygulamasını İznik İmparatorluğu’nun en önemli icraatı olarak yorumlamaktadır. Aynı şekilde bir diğer Bizans müellifi Akropolites’in ifadelerinden de Kumanların Anadolu’da yerleştirilmesinin çok mantıklı bir hareket olduğunu düşündüğü anlaşılmaktadır”. Gerçekten de İoannes’in sınır savunmasını başarı ile sürdüren kuvvetlerini Kumanlar ile desteklemesi mevcut şartlarda akıllıca bir davranıştı.
Amasra’nın biraz doğusundan başlayan İznik imparatorluğu ile Selçuklular arasındaki sınır, Sakarya Nehri’ne paralel olarak bir yay şeklinde güneydoğuya doğru inerek Anadolu’nun güneybatı sahillerinden denize dökülen Dalaman Çayı’na kadar uzanıyordu. Sınırın İznik imparatorluğu tarafındaki hat boyunca çok sayıda kale bulunmaktaydı. Ayrıca iki devlet arasında herhangi bir yerleşimin olmadığı boş araziler (Selçuklu Uç bölgeleri) uzanmaktaydıki bu bölgelerde Türkmenler ve İznik sınır savunmacıları (Akritai) arasında sık sık çatışmalar yaşanmaktaydı. İznik İmparatorluğu’nun Karadeniz sahili boyunca sahip olduğu topraklar Amasra’dan batıya doğru uzanan dar sahil şeridinden ibaretti. İç kesimler Selçukluların denetimindeydi. Bununla birlikte İznik yönetimi açısından asıl sorunu XII. yüzyıldan itibaren Selçukluların akınlarının yoğunlaştırdıkları Menderes havzası ve Türkmenlerin yoğun olarak bulundukları güney sınırı teşkil etmekteydi. Özellikle Anadolu’nun güney batısındaki bölgelerde sürüleri ile dolaşan kalabalık Türkmen toplulukları büyük bir tehdit oluşturmaktaydı. Anadolu’daki soydaşları ile aynı savaş taktiklerini ve silahları kullanan Kumanların bu bölgede yerleştirilmesi hiç şüphesiz hareketli Türkmen atlılarına karşı yerleşik savunma hattından daha etkili bir yöntemdi. Kumanlardan çoğunlukla hafif süvari birlikleri olarak yararlanan Bizans yönetimi Kumanları aynı zamanda ordu içinde de kullanmaktaydı. III. Ioannes Vatatzes, bu Kumanlardan Anadolu’da yararlandığı gibi Balkanlardaki mücadeleler sırasında da faydalanmaktaydı. Nitekim 1242 yılındaki Selanik kuşatması sırasında Vatatzes’in ordusunda Kumanların da olduğunu bilmekteyiz”.
III. Ioannes Vatatzes’in ardılları döneminde de Kumanların Bizans ordusundaki varlığı devam etmiştir. 1256 yılında II. Theodoros Laskaris’in Selanik valisinin yanında bıraktığı birlikte 300 Kuman bulunmaktaydı”. 1259 yılında Epir Hükümdan II. Mikhail Dukas ve müttefikleri Sicilya Kralı Manfred ve Akhaia Prensi Guillaume Villahardouin’in ordusu ile Pelagonya Ovası’nda karşı karşıya gelen İznik ordusunda 1500 Macar, 300 Alman ücretli asker, 600 Sırp atlısı ve bir miktar Bulgar kuvvetinin yanı sıra 1500 Türk (Selçuklular kast ediliyor) ve İznik İmparatorluğu’nun doğu sınırı ile ilgili olarak, 2000 kişilik Kuman süvari birliği bulunmaktaydı. Savaş sırasında şiddetle düşmana saldıran Türk ve Kuman birlikleri sayesinde Bizans ordusu önemli bir zafer kazanmıştır. 1261 Temmuz’unda İstanbul’a girerek 57 yıllık Latin işgaline son veren VIII. Mikhail Palaiologos’un muzaffer komutanı Aleksios Strategopulos’un kuvvetleri içerisinde de 800 Kuman bulunmaktaydı.
Başkentin yeniden İstanbul’a nakledilmesinin ardından tüm dikkatin batıya çevrilmesi ile Anadolu’nun yerli askerleri gibi Kumanların da bu kez Avrupa’daki mücadelelerde kullanıldıkları göze çarpmaktadır. VIII. Mikhail’in 1263-1264, 1270-1272 ve 1275 yıllarındaki Avrupa seferlerinde ordusunda kalabalık sayıda Kuman askerinin varlığı bilinmektedir.
imparator III. Ioannes Vatatzes’in iktidarı döneminde Bizans hizmetine giren bu Kuman topluluğu ile ilgili son kayıt II. Andronikos’un Epir kuşatması sırasında sergiledikleri disiplinsiz davranışlar ile ilgilidir. 1291 yılında Epir Despotluğu ile Napoli Krallığı arasında bir ittifak kurulmasından endişelenen Bizans yönetimi 1292 yılında Epir üzerine sefer düzenledi. Otuz bin piyade ve on dört bin süvariden ibaret olan Bizans ordusunun ana gücünü Türkler ve Kumanlar oluşturmaktaydı. Başlangıçta birkaç başarı elde eden Bizans kuvvetleri daha sonra Akhaia Prensi’nin Epir’e yardım etmek üzere kuvvetleri ile bölgeye gelmesiyle geri çekilmek zorunda kaldı. Bu harekât sırasında Kuman birliklerinin ordunun disiplinini bozan düzensiz hareketleri sonucu geri çekilme bozguna dönüşmüş ve Bizans’ın Epir seferi büyük bir hayal kırıklığı ile son bulmuştu. Türk yayılışına engel olma yolundaki Moğol istilası sonrası Bizans hizmetine alınan Kumanlardan bir kısmının da imparatorluk sarayında görev yaptıkları ve zaman içinde yüksek mevkilere geldikleri görülmektedir. Nitekim Kuman beylerinden birisinin oğlu olan Syrgiannés (Sytzigan: Sıçğan: Sıçan) vaftiz edilerek Hristiyanlığı kabul ettikten sonra Palaiologos ailesinden bir kadınla evlenmiş ve daha sonra Megas Domestikos unvanını almıştı. Onun soyundan gelenlerin Bizans İmparatorluğundaki varlığı yaklaşık 100 yıl boyunca devam etmiştir. Bizanslaşmış bu Kuman ailesinin son temsilcisi de ailenin ilk üyesi gibi Syrgiannés adını taşımaktaydı. Makedonya ve Trakya valiliği yapılan Syrgiannés, yaşlı imparator II. Andronikos ve torunu arasında 1320 yılında başlayan mücadelelere katıldıktan sonra gözden düşmüş ve 1334 yılında imparatorun adamları tarafından öldürülene kadar sönük bir hayat sürmüştür.
Güney-batı Anadolu bölgesindeki ikinci bir Kıpçak grubu ise, 1230’da Anadolu Selçuklu Devleti Sultanı Alaeddin Keykubat’ın Celâleddin Harzemşah’ı mağlup etmesinden sonra Anadolu’nun çeşitli bölgelerine yayılmış ve Batı Anadolu’da horzumlu ismiyle yaşamaya devam etmiş olan göçebe bir Oğuz-Kıpçak cemaatidir. Bu aşiret, bölgede Peçin, Muğla, Köyceğiz ve Bozöyük’te meskûndur H. 923’te (1517) bölgede yaşayan horzum oymağı, 1318 haneye ve 7590 nüfusa sahiptir Harzemşahlar’ın göçebe Kıpçak boylarıyla ilişkileri, Selçukluların Kıpçaklarla olan ilişkisinden daha fazla idi Bölge ağzındaki Kıpçakça unsurları bu oymak temsil etmektedir. Bizans İmparatoru John III Doukas Vatatzes (III. Ioannes Vatatzes) (1222- 1254) zamanında Selçuklu uç beylerine karşı Anadolu’nun özellikle batı bölgelerinde tampon oluşturmak amacıyla Balkanlardaki Hristiyan Kumanları yerleştirmiştir. Bu bölge, Sinop’un batısından Menderes vadisine kadar olan hattır. Batı Karadeniz bölgesindeki bir diğer Kıpçak etkisi de Kastamonu havalisinde hüküm sürmüş olan Çobanoğulları beyliği dönemine dayanır. Selçuklu emirlerinden Hüsameddin Emir Çoban, Karadeniz’i aşarak Kıpçak bozkırlarına bir sefer yapmış ve buradan sayısız ganimet ve köle ile dönmüştür 1223’te Rus ordusuyla birlikte Moğollara karşı koyan ve yenilen Kıpçaklar, Ruslardan ayrılarak Balkanlara ve Kırım’a yönelmişlerdir. Kırım’a gelenler, devam eden Moğol saldırıları yüzünden Suğdak üzerinde deniz yoluyla Sinop’a gelmişler ve Bolu, Düzce, Karabük, Kastamonu, Zonguldak ve Bartın yörelerine yayılmışlardır Ayrıca Candaroğulları beyliği döneminde Kırım ve Kıpçak bölgesi ile deniz ticareti artmıştır. Hatta Mısır ile Deşt-i Kıpçak bölgesinin ticaret merkezi Bartın yöresi olmuştur.
Macaristan’a yerleşmiş 7 Kuman kabilesinden biri olan Olaş boyu, Oğuz-Kıpçak savaşı sonrası Oğuzlara katılmışlardır. Bunlardan Anadolu’ya göçen Ulaş kabilesinden olanlar, geleneklerinin ve halk sanatlarının bir kısmını korumayı başarmışlardır. Olaş adının mânâsı ise “Birleşmiş”, “İttifak yap” olan Olaştır.
Ulaşlar-Ulaşlı-Ulaş isimli yerleşim yerlerinin Bulunduğu iller ise : İçel, Ankara, Tekirdağ, Tokat, Muğla, Artvin, Sivas, Kocaeli, Nevşehir, Mardin, Gaziantep, Siirt, Bolu, Kütahya olmak üzeredir. Macar müzik adamı Béla Bartók 1936 yılında derleme yapmak amacı ile Toroslar’da Ulaş soyundan gelen Yörük köylerine gitmiş Ulaş Yörük köylerinde dinlediği türkülerin Macar Halk Müzikleri ile benzediğini fark etmiştir, dinlediği Türkülerin benzeri Slavlar’da,Yunanlar’da, Rumenler’de yoktur. Araştırmalara göre Macar Halk Müziğinin 1000 Yıldan daha genç bir Türk etkisi vardır, bu miras ise Macaristan’a göçen Kumanların mirasıdır. Ayrıca Tokat’ın Bizans döneminde “Comano” veya “Komana” olarak adlandırılması Tokat’taki Kuman nüfusunun etkisidir.
Kumanların torunlarının kimler olduklarıyla alakalı çeşitli görüşler ileri sürülmüş olsa bile, Anadolu’ya yerleştirilen Kumanların akıbeti hakkında herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Kumanların asimile edilme amaçlı değil, kendi savaşçı özelliklerini muhafaza edecekleri şekilde yerleştirilmiş olmaları doğaldır. Yani Vatatzes bunları iyi ve uysal bir yurttaş yapmak için değil, kendi topraklarını doğudan gelecek istilalara karşı savunabilmek için yerleştirmiştir. Bu nedenle İznik İmparatorluğunun bu Kuman grubu üstünde herhangi bir asimile etme çabası içine girmediklerini düşünebiliriz. Bu dönemde Stratiotes olarak yerleştirilen Kumanların sayıları net olarak bilinmemektedir. Ancak sadece Büyük Menderes havzasına yerleştirilenler için 10.000 gibi bir rakam telaffuz edilmektedir. Kumanların bu şekilde yerleştirilmesi Roma savunma hattının güçlendirilmesi demek olduğundan ve doğudan gelen Türkmen ve Moğol akınlarına karşı da bir tür tampon görevi gördükleri için İznik İmparatorluğunun topraklarının güvenliği bu şekilde güven altına alınmıştır. İznik İmparatorluğu döneminde Kumanların yerleştirildikleri bölgeler ile günümüzde Manav olarak adlandırılan bir Türk grubunun yaşadıkları bölgeler birbirleriyle neredeyse örtüşmektedir. Manav adı verilen bu Türk grubu özellikle Çanakkale, Balıkesir, Yalova, Bursa, Bilecik, Sakarya, Düzce, Zonguldak ve Kocaeli illerinin köylerinde, ayrıca İstanbul’un Anadolu Yakasındaki köylerde, Bolu ve Eskişehir illerinde yaşamaktadırlar ki bu bölge İznik İmparatorluğunun Anadolu’da 13. Yy’daki topraklarının önemli bir bölümüne denk gelmektedir. Bahsi geçen bu grubun köyleri bölgedeki en eski yerli Türk köyleri olarak bilinmektedir. Manav Türkleri ile alakalı ne yazık ki fazla bir çalışma yoktur. Sadece dilciler ve dil bilimciler tarafından az sayıda ve lokal olarak dil çalışmaları yayınlanmıştır. Ancak bu bizce eksik kalmış, dil verilerinde görülen ve bu çalışmalarda dikkati çekilen Kuman (Kıpçak) ağız özellikleri dönemsel bir etki olarak görülmüştür. Ancak bundan sonra konuyla alakalı yapılacak olan çalışmalarda, yukarıda verdiğimiz tarihsel veriler ışığında, konunun farklı bir gözle yeniden incelenmesi gerektiğini düşünmekteyiz.
Resimler
-
Kuman ülkesi arması
-
Macaristan Krallığı içinde Türk boyları (13. yüzyıl)
-
“Baba” 11. yüzyıl, Lugansk
-
“Baba” 11. yüzyıl, Lugansk
-
“Baba” 11. yüzyıl, Lugansk
-
“Baba” 11. yüzyıl, Lugansk
-
“Baba” 11. yüzyıl, Lugansk
-
12. yüzyıla ait heykel, Hermitaj Müzesi
-
Kuman-Kıpçak heykelleri, Donetsk
-
Cuman Stone statue “baba”
-
Macaristan hükümdarı Kuman László IV (Ladislaus)
-
Kunkereszt (Kuman haçı) (Belez, Magyarcsanád periferisi, Macaristan)
-
Kuman taş heykeli “baba”lar
-
Kuman-Kıpçak beyi veya lideri için yapıldığı düşünülen ve yarım bırakılan taş balbal, eski bir Manav köyü olan Yalova, Geyikdere Köyündedir
-
Bilecik, Pazaryeri ilçesine bağlı eski bir Manav Köyünden zarar görmüş ya da yapımı yarıda bırakılmış Kuman-Kıpçak taş balbalı
-
Bilecik, Pazaryeri ilçesi eski bir Manav Köyünden zarar görmüş veya yarıda bırakılmış Kuman-Kıpçak taş balbalın çizimi
-
Kuman-Kıpçaklar tarafından yapıldığı düşünülen ve yarım bırakılan ya da zarar gören taş balbal, eski bir Manav Köyü olan Yalova, Geyikdere Köyündedir
Ayrıca bakınız
- Anadolu’daki Kıpçaklar
- Gürcistan Kıpçakları
- Kumanca
- Deşt-i Kıpçak
- Peçenekler
- Tatarlar
- Kırım Tatarları
- Karaçaylar
- Balkarlar
- Ahıska Türkleri
- Manavlar
- Gagavuzlar
- Gacallar
- Balkanlar’da Kumanlarla ilgili şehir: Kumanova
- Kalka Nehri Muharebesi
- Alta Irmağı Savaşı
- İgor Destanı
- Kaloyan
- Baybars
- Kimekler
- Kıpçaklar
- 1828 – Noah Webster, ilk İngilizce sözlük olan An American Dictionary of the English Language’ı yayımladı.
- 1865 – ABD Başkanı Abraham Lincoln’e, John Wilkes Booth tarafından suikast yapıldı. Lincoln ertesi sabah öldü.
- 1894 – Thomas Edison, sinemanın bir öncüsü sayılabilecek “kinetoscope” adlı cihazının ilk gösterisini yaptı.
- 1900 – Paris Uluslararası Fuarı açıldı. Fuarda, Osmanlı Pavyonu da yer aldı.
- 1912 – Bir Alman şirketine 1910’da ısmarlanan Galata Köprüsü hizmete girdi. Köprüden geçiş 1930’a kadar paralı olarak sağlandı. ‘Müruriye’ denilen geçiş parasını, önlükler giyen tahsildarlar topluyordu.
- 1912 – Dönemin en büyük yolcu gemisi RMS Titanic, gece yarısından önce 23:40 sularında bir buzdağı ile çarpıştı ve batmaya başladı.
- 1927 – İsveç’in Göteborg şehrinde Volvo araç şirketi kuruldu.
![]() |
|
Kurulduğu ülke | ![]() |
---|---|
Kurulduğu Yıl | 14 Nisan 1927 |
Kurucusu | Assar Gabrielsson ve Gustav Larson |
Adının kaynağı | Volvo Latince Yuvarlanıyorum anlamına gelmektedir. |
Amblemin Anlamı | Simgelerindeki yuvarlak ve ok simyadaki 7 metalden biri olan demiri ve sağlamlığı simgeler. İsimle logo birleştirildiğinde devinimdeki sağlamlık anlamı ortaya çıkar. |

Volvo, tır, otobüs, otomobil, iş makinesi, deniz motoru ve endüstriyel motor üreten firma. Volvo Cars ise 1999’da İsveçli Volvo Group tarafından Ford Motor Company’ye, ardından 2010 yılında Çinli Geely’ye satılan ve sadece binek araba ve SUV üreten bir otomobil markasıdır. Bunun dışında Volvo Group, uçak endüstrisinden finans sektörüne kadar geniş bir alanda faaliyet gösteren bir holdingdir. Şu an Holdingin Volvo Cars, Mack, Mack Defense, Renault Trucks, Arquus, ACMAT, Panhard, Renault Trucks Defense, UD Trucks vE Commercial Vehicles, Volvo Buses, Nova Bus, Prevost Car, Volvo Trucks, Volvo Defense, Volvo Construction Equipment, Blaw-Knox, SDLG, Terex Trucks, Volvo Financial Services, Volvo Penta kuruluşları ve Volvo müzesi vardır.
1927 yılında İsveç, Göteborg’da SKF markasının bilya üreticisi olarak kuruldu. Deniz motorları üreten bölüm ise Volvo Penta olarak adlandırılmaktadır. Bunun dışında Mack tırları da Volvo Group’a bağlıdır. Volvo Cars Ford’a geçtikten sonra kendine ünlü Alman otomotiv devleri Audi, BMW ve Mercedes’i rakip olarak seçmiştir. 2010 yılında Volvo’nun yeni sahibi Geely, Çin fabrikasında üretilen Wisco isimli çelik kullanılarak üretilen Volvoları 2017 tarihinden itibaren Avrupa’ya getirdiğini ve artık Avrupa’da ve tüm dünyada Çin malı Volvo tedarik edileceğini belirtilmiştir.[1]
Tarihçe
Volvo Group’un tarihi 1927’ye kadar uzanmaktadır. Bu tarihte ilk Volvo arabası İsveç, Göteborg’daki fabrikadan çıkmıştır. O yıl ancak 297 araba üretilmişti. “Serie 1” adıyla tanınan ilk Volvo kamyonu Ocak 1928’de fabrikadan çıktı ve çok kısa sürede ülke dışında da dikkatleri üzerine çekti. 1930’da Volvo 639 binek araç sattı. Bu tarihten başlayarak Avrupa’ya kamyon ihracatına da başladı. Arabalarının uluslararası pazara çıkması ise ancak II. Dünya Savaşı’ndan sonra oldu.
Volvo’nun denizcilik tarihi de neredeyse kamyonları kadar geriye gider. 1907’de kurulmuş olan Pentaverken, 1935’te Volvo tarafından satın alındı. Ne var ki şirket 1929 gibi erken bir tarihte ilk deniz motorları, U-21’i piyasaya çıkardı. U-21’in üretimi 1962’ye dek sürdü.
Şirketin ilk otobüsü, B1, 1934’te piyasaya çıktı. Şirket 1940’lardan başlayarak da uçak motorları üretimine başladı.
28 Ocak, 1999’da Volvo Group, araba bölümü olan Volvo Car Corporation’ı Ford Motor Company’ye 6,55 milyar dolara sattı. İsveç’te kalan Volvo bu tarihten başlayarak ticari araçlar üretmeye ağırlık verdi. 2 Ocak 2001’de Renault Véhicules Industriels (buna Mack Truck da dâhildi) Volvo’ya satıldı. Bunun sonucunda, Renault Volvo’nun %20 hissesine sahip oldu ve şirketin en büyük hisse sahibi oldu.
2006’da Volvo yine Japon Nissan’ın kamyon üretimini yapan Nissan Diesel’in %13 hissesini satın aldı ve şirketin en büyük hisse sahibi oldu. 2007’de de Nissan Diesel’in tamamını satın aldı.
Güvenlik
Volvo araçları çok uzun süredir sağlamlıkları ve güvenilirlikleriyle pazarlanmıştır. Devletlerin araç güvenliğine öncelik vermeye başlamalarından çok önce Volvo araç güvenliğini artırmak için adımlar atmıştı.
1944’te lamine cam PV model’inde kullanılmaya başlandı. 1958’de Volvo mühendisi Nils Bohlin bugün bütün araçlarda kullanılan 3-noktalı emniyet kemerini icat etti ve patentini aldı. 1959’da, henüz çoğu arabada emniyet kemeri bulunmazken 3-noktalı emniyet kemeri bütün Volvo araçlarında standart hâle gelmişti. Volvo, 1956’da Amazon modeliyle içi keçe ya da daha başka yumuşak bir maddeyle doldurulmuş ön panel (gösterge paneli) kullanmaya başladı. Buna ek olarak arkaya dönük ilk araba çocuk koltuğunu üretti (1964).
1986’da bugün çoğu arabada standart hâle gelmiş, arabanın arka camının üstüne yerleştirilen stop lambasını kullanmaya başladı. 1991’de Yandan Darbe Koruma Sistemini (SIPS – Side Impact Protection System) geliştirdi. SIPS sayesinde yandan gelen bir darbede oluşan enerji kapıdan uzaklaştırılıp güvenlik kafesine aktarılmaktadır.



- 1944 Güvenlik kafesi
- 1944 Lamine edilmiş ön cam
- 1954 Ön camdan buzlanmayı engelleyici
- 1956 Cam silecekleri
- 1957 Önde 2 noktalı emniyet kemeri
- 1958 Arkada 2 noktalı emniyet kemeri
- 1959 Önde 3 noktalı emniyet kemeri
- 1960 Doldurulmuş ön panel
- 1964 İlk arkaya dönük duran çocuk koltuğu denendi
- 1966 Ön ve arkada ezilme bölgeleri
- 1966 Güvenli kapı kilitleri
- 1967 Arka koltuğa emniyet kemeri
- 1969 Etkileşimli çarklı emniyet kemeri
- 1971 Emniyet kemeri hatırlatıcısı
- 1972 Arka koltuğa 3-noktalı emniyet kemeri
- 1972 Arkaya dönük duran çocuk koltuğu kullanılmaya başlandı
- 1972 Arka kapılara çocuk emniyet kilidi
- 1974 Çok-basamaklı darbe emici direksiyon
- 1974 Ampul sensörü
- 1975 Ana silindirli basamaklı fren sistemi
- 1978 Çocuk güvenlik artırıcı minder
- 1982 “Anti–sualtı” koruma
- 1986 Arka orta koltuğa üç noktalı emniyet kemeri
- 1990 Arka orta koltuğa dâhilî çocuk güvenlik minderi
- 1991 SIPS – Yan Darbe Koruma Sistemi
- 1991 Yüksekliği ayarlanabilir otomatik emniyet kemeri
- 1992 Station modellerde güçlendirilmiş arka koltuklar
- 1995 Arka dış koltuklarda dâhilî çocuk koruma minderi
- 1997 ROPS – Ters Dönme Koruma Sistemi (C70)
- 1998 WHIPS – Omurga Koruma Sistemi
- 1998 IC – Hava Perdeleri
- 2001 SCC – Volvo Güvenlik Konsept Arabası
- 2002 RSC – Ters Dönme Sabitleme Kontrolü
- 2003 Yeni Ön Yapı (Volvo Intelligent Vehicle Architecture (VIVA)) (S40, V50)
- 2003 Arka koltuk emniyet kemeri hatırlatıcısı (S40 ve V50)
- 2003 IDIS – Akıllı Sürücü Bilgi Sistemi (S40 ve V50)
- 2003 Volvo’nun Trafik Kaza Araştırma Timi’nin Bangkok’ta açılışı
- 2004 BLIS – Kör Nokta Bilgilendirme Sistemi (S40 ve V50)
- 2005 DMIC (Kapılara Monte Edilmiş Hava Perdeleri) (yeni Volvo C70)
- 2006 PCC – Kişisel Arama İletişimcisi (S80)
- 2006 CWBS – Fren Destekli Çarpma Uyarısı (S80)
- 2007 PPB – Power Park Freni (S80)
- 2007 DAC – Sürücü Dikkati Kontrolü (V70, XC70)
- 2009 City Safety – Saatte 19 milin altında gidiyorsa, önde bir arabanın belirmesi durumunda arabayı otomatik durduran sistem (XC60)

Volvo Logosu
Volvo’nun simgesi, demirin antik simgesidir. Arabalarda kullanılan çeliğin dayanıklılığını anlatmak için seçilen bu simge, İsveç çeliğinin dayanıklılığına vurgu yapmaktadır. Izgarasını boydan boya geçen diyagonal çelikten çizgi de zamanla Volvo’yu simgeleyen görsel bir öge oldu. Aslında ilk Volvolarda logoyu ızgaraya tutturmak için başka bir yöntem bulunamaması üzerine kullanılan bu diyagonal şerit, zamanla Volvo araçlarının en tanınan özelliği oldu. 1990’lara kadar Volvolar “kutu gibi” olmalarıyla ünlendi. Bu tasarımı yüzünden Volvo’yu seven insanlar olduğu kadar, bu nedenle Volvo almayan insanların da sayısı fazlaydı. Volvo 90’ların ortasından başlayarak arabaların hatlarını daha yuvarlak ve modern yapmaya başladı. 2000’lerde ise yine araba tasarımında köşeler ön plana çıktığında Volvo da bir anlamda eski tarzına geri dönmüş oldu. (Bkz. Volvo V50, Volvo V70)
Araba modelleri
İlk yıllar
- Volvo ÖV 4, Jakob
- Volvo PV (PV444 ve PV544)
- Volvo Snabbe
- Volvo Trygge
- Volvo Sugga (sivil (PV801, PV802, PV810, PV821, PV822 ve PV831) ve askerî (TP21/P2104, P2104))
- Volvo Laplander (L-3304, L-3314, L-3314 ve L-3315)
- Volvo PV 36 Carioca
- Volvo PV51
- Volvo PV60
- Volvo Duett
- Volvo Amazon/Volvo 122
- Volvo P1800
- Volvo P1900
- Volvo 66
- Volvo C202
- Volvo C3-series (C303, C304 ve C306)
Üç-haneli sayılı modeller
1968’de 140 serisiyle başlayarak Volvo, arabalarına üç haneli sayılar vermeye başladı. İlk numara serinin numarasıydı, ikinci numara silindir sayısı, üçüncü numara da kapı sayısı; başka bir deyişle 164 dendiğinde 1. seriden, 6 silindir motorlu ve 4 kapılı bir arabadan bahsedilmiş oluyordu. Ne var ki bazı istisnalar da vardı; örneğin 780 modeli turbo şarjlı bir I4 motoru ile geliyordu ama 8 silindiri yoktu. Aynı şekilde 760 modeli turbo şarjlı I4 motor kullanıyordu, Volvo 360’ın ise sadece dört silindiri vardı. Bazı 240GLT’lerin V6 motorları vardı. Şirket zamanla numaraların anlamından vazgeçse de, bu döneme denk gelen araçları tanımada bu bilgiden hâlâ yararlanılmaktadır.
- Volvo 140 (Volvo 142, Volvo 144, Volvo 145)
- Volvo 164
- Volvo 240 (Volvo 242, 244, 245)
- Volvo 260 (Volvo 262C, 264, 265)
- Volvo 340 (Volvo 343, 345)
- Volvo 360
- Volvo 440
- Volvo 460
- Volvo 480
- Volvo 740
- Volvo 760
- Volvo 780
- Volvo 850
- Volvo 940
- Volvo 960
Şimdiki modeller
Günümüzde şirket harf ve sayıların bir birleşimini kullanmaktadır. S saloon ya da sedan, C coupé ya da convertible, V ise versatile başka bir deyişle station wagon için kullanılıyor. XC cross country demek oluyor. Sayının büyüklüğü, modelin büyüklüğüne işaret ediyor. Başka bir deyişle bir V50 bir station wagon olduğunu, ama aynı zamanda (“V”) V70’ten de daha ufak bir araba olduğunu anlatıyor. Ancak burada da istisnalar var. V40 modeli, V50’den biraz daha büyük olmasına rağmen, V50’den önce üretildiği için sayı daha düşük.
Aslında Volvo daha farklı bir kodlama düşünüyordu. S ve C aynı olacaktı, “F” ise flexibility olacaktı ve bütün station modeller için geçerli olacaktı. Volvo ilk nesil S40 ve V40’ı 1994’te Frankfurt’ta görücüye çıkardığında, S4 ve F4 olarak tanıtıldılar. Ancak Audi S4 adının hakkının kendilerinde olduğu yönünde şikâyette bulundu. Audi de aynı dönemde çıkardığı spor arabaya S4 adını vermişti. Volvo bunun üzerine ikinci bir basamak eklemeye razı oldu, böylelikle modeller S40 ve F40 oldu. Ancak bu kez de şikâyet Ferrari’den geldi, (Ferrari F40). Bunun üzerine Volvo “F”yi “V”ye çevirdi.


- Ford Öncesi
- Volvo S/V40 (M/Y 1996–2004)
- Volvo S/V70 (M/Y 1997–2000)
- Volvo C70 (M/Y 1997–2005)
- S/V90 (M/Y 1991–1998)
- Küçük ve orta boy arabalar (Volvo P1 platformu)
- Volvo C30 (M/Y 2007- )
- Volvo C70 (M/Y 2005- )
- Volvo S40 (M/Y 2004- )
- Volvo V50 (M/Y 2004- )
- Büyük arabalar (Volvo P2 platform)
- Volvo S60 (M/Y 2001-2009)
- Volvo S80 (M/Y 1999–2006)
- Volvo V70 (M/Y 2000–2007)
- Volvo XC70 (M/Y 2001–2007)
- Volvo XC90 (M/Y 2003-2014 )
- VOLVO XC90 (M/Y 2015-)
- Büyük arabalar (Volvo Y2 platformu)
- Volvo S80 (M/Y 2007- )
- Volvo V70 (M/Y 2008- )
- Volvo XC60 (M/Y 2009- )
- Volvo XC70 (M/Y 2008- )
- Volvo XC90 (M/Y 2003-2014 )
- VOLVO XC90 (M/Y 2015-)
Konsept arabalar
- Volvo Venus Bilo (1933)
- Volvo Philip (1952)
- Volvo Margarete Rose (1953)
- Volvo Elisabeth I (1953)
- Volvo VESC (1972)
- Volvo 1800 ESC (1972)
- Volvo EC (1977)
- Volvo City Taxi (1977)
- Volvo Tundra (1979)
- Volvo VCC (1980)
- Volvo LCP2000 (1983)
- Volvo ECC (1992)
- Volvo SCC (2001)
- Volvo YCC (2004)
- Volvo T6 (2005)
- Volvo XC60 (2006)(şu anda üretilmekte)
Galeri
-
-
Volvo PV4 4-Kapılı Sedan 1927
-
-
Volvo PV4 Özel 4-Kapılı Sedan 1928
-
-
Volvo PV651 4-Kapılı Sedan 1929
-
-
Volvo PV654 4-Kapılı Sedan 1933
-
-
Volvo PV654 4-Kapılı Sedan 1933
-
-
Volvo PV654 4-Kapılı Sedan 1933
-
Volvo PV655 Ambülans 1934
-
-
Volvo PV659 4-Kapılı Sedan 1935
-
-
Volvo TR704 4-Kapılı Sedan 1937
-
-
Volvo PV5X 4-Kapılı Sedan
-
-
Volvo PV53 4-Kapılı Sedan 1939
-
-
Volvo PV56 4-Kapılı Sedan 1939
-
-
Volvo PV56 4-Kapılı Sedan 1939
-
-
Volvo PV56 4-Kapılı Sedan 1939
-
-
Volvo PV56 4-Kapılı Sedan 1939
-
-
Volvo PV54 Pickup 1939
-
-
Volvo PV57 Pickup 1939
-
-
Volvo PV60 4-Kapılı Sedan 1946
-
-
Volvo PV60 4-Kapılı Sedan Taksi 1946
-
-
Volvo PV 831 1954
- 1928 – Eski Ticaret Bakanı Ali Cenani, Bakanlık bütçesinin kullanılmasında usulsüzlük yaptığı gerekçesiyle dokunulmazlığı kaldırılarak Yüce Divan’a verildi.
- 1931 – İspanya’da Kral XIII. Alfonso, tahttan çekildi ve cumhuriyet ilan edildi.
- 1944 – Hindistan’ın Bombay Limanında gerçekleşen büyük patlama, 300 kişinin ölümüne yol açtı.
- 1947 – Güreşçi Yaşar Doğu Avrupa Şampiyonu oldu, Türkiye millî takımı da Avrupa üçüncülüğünü kazandı.
- 1956 – Chicago, Illinois’de video ilk kez halka tanıtıldı.
- 1963 – Türkiye Spor Yazarları ve Spor Kulübü Derneği kuruldu.
- 1979 – Türkiye’de 12 Eylül 1980 Darbesi’ne Giden Süreç (1979- 12 Eylül 1980): Beykoz’da 2 polis ve Şekerbank’ın eski müdürü öldürüldü. Öldürülen müdürün baş ucunda, “Beklenen gün geldi. Bir halk düşmanı daha yok oldu. Ya özgürlük ya ölüm, ihtilal yolu Çayanların yolu.” yazılı bir kâğıt bulundu.
- 1981 – Bülent Ersoy, Londra’da geçirdiği ameliyatla cinsiyet değiştirdi.
- 1987 – Türkiye, Avrupa Ekonomik Topluluğu’na tam üyelik için resmen başvurdu. Türkiye’nin AET’ye tam üyelik başvurusu, Devlet Bakanı Ali Bozer tarafından Belçika Dışişleri Bakanı ve AET Dönem Başkanı Leo Tindemans’a verildi.
- 1992 – Başbakan Turgut Özal’a silahlı saldırıda bulunan ve 20 yıl hapis cezasına çarptırılan Kartal Demirağ, şartlı tahliyeden yararlanarak serbest kaldı.
- 1994 – ABD jetleri, Irak’ın kuzeyinde, üç Türk subayının da bulunduğu iki helikopteri düşürdü.
- 1994 – Refah Partisi Genel Başkanı Necmettin Erbakan’ın grup konuşması hakkında; Devlet Güvenlik Mahkemesi, Ankara Cumhuriyet ve Yargıtay Başsavcılıkları üç ayrı soruşturma açtı.
- 1999 – NATO savaş uçakları, Kosovalı Arnavut mültecilerin konvoyunu bombaladı; 75 kişi öldü.
- 2000 – Rusya, nükleer savaş başlığı sayısının indirimini öngören START II anlaşmasını onayladı.
- 2001 – Bangladeş merkezli sosyo-kültürel kuruluş Chaayanot’un organize ettiği Pahela Baishakh kutlamalarına bir dizi bombalı saldırı düzenlendi.
- 2007 – Ankara’nın Tandoğan meydanında Cumhuriyet Mitingi gerçekleştirildi.
- 2010 – Çin’in Çinghay eyaletinde, 7.1 büyüklüğünde deprem meydana geldi. En az 2698 kişi öldü, 12.000’den fazla kişi de yaralandı.
- 2020 – ABD Başkanı Donald Trump, ABD’nin koronavirüs pandemisini ele alma ve Çin ile ilişkisine ilişkin bir soruşturma bekleyen Dünya Sağlık Örgütünün (WHO) finansmanını askıya aldığını duyurdu.