
Tarihte 6 mart olayları
Şubat – Mart – Nisan | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 | 30 | 31 |
Olaylar
- 1521 – Ferdinand Magellan, Guam’a vardı.
Ferdinand Macellan
|
|
---|---|
![]() Macellan’ın, 16. veya 17. yüzyılda resmedilmiş anonim portresi
|
|
Doğum | y. 1480 Sabrosa, Portekiz |
Ölüm | 27 Nisan 1521 (41 yaşında) Mactan Adası, Cebu, Filipinler |
Milliyet | Portekizli |
Meslek |
|
İmza | |
![]() |
Ferdinand Macellan (Portekizce: Fernão de Magalhães, Portekizce telaffuz: [fɨɾˈnɐ̃w dɨ mɐɣɐˈʎɐ̃jʃ]; İspanyolca: Fernando de Magallanes, İspanyolca telaffuz: [feɾˈnando ðe maɣaˈʎanes]; y. 1480 – 27 Nisan 1521), 1519’dan 1522’ye kadar Doğu Hint Adaları’na beraber sefer düzenlediği dostu Juan Sebastián Elcano ile birlikte, dünyanın çevresini dolaşan ilk insan olan Portekizli kaptan ve kâşiftir. İspanyol İmparatorluğu’nun desteğiyle denize açıldı. Hikâyesi, bu seyahate eşlik eden Antonio Pigafetta’nın anılarını yazması sayesinde günümüze ulaşmıştır.
Macellan son yolculuğunu tamamlayamadan Filipinler’deki Mactan Savaşı’nda öldürüldü. Ancak daha önce ziyaret ettiği Baharat Adaları’nın ötesine giderek tüm meridyenlerden geçen ilk insanlardan olmayı başardı. Büyük Okyanus’a seferi esnasında okyanusu çok sakin gördüğü için “pasifik” (sakin) ismini veren, ayrıca Güney Amerika’da keşfettiği boğaza kendi ismi verilen Portekizli denizci Macellan, Büyük Okyanus’u aşan bir araştırma gezisi yapmış ilk insandır.[1]
Dünyayı dolaşmak üzere denize açılan 237 (diğer bir kaynağa göre 270) denizcinin sadece 18’i İspanya’ya dönerek seyahatini tamamlamayı başardı. Bu denizcilere Macellan’ın ölümünden sonra yönetimi devralan Juan Sebastián Elcano adlı İspanyol liderlik etmiştir.
İlk Yolculuklar ve Geziler
Macellan ilk deniz yolculuğuna 1505 yılında, henüz 25 yaşındayken çıktı. Görevi Francisco de Almeida’yı Portekiz genel valisi olarak Hindistan’a götürmekti. Yerel bir kral üç yıl önce Vasco da Gama’ya vergi verdiği halde Almedia’ya vermeyi reddedince Macellan bu yolculuğunda ilk kez bir savaş görmüş oldu. Almedia bugünkü Tanzanya’da bulunan dönemin başkenti Kilwa’ya saldırıp bu bölgeyi ele geçirdi.
1506 yılında Macellan doğu Hindistan’a giderek Baharat Adaları’na keşif gezilerinde bulundu.[2] Şubat 1509’da, Osmanlı Devleti’nin bölgedeki gücünün gerilemesinin başlangıcı olarak da görülen Diu Muharebesi’ne katıldı. 1510 yılında kaptanlığa getirildi, fakat bir yıl içinde doğuya izinsiz gemi götürmek yüzünden bu yetkisini kaybetti ve Portekiz’e geri dönmeye zorlandı.
1511’de Fas’a gönderildi ve burada Azamor Savaşı’na katıldı. Bu savaşta dizinden ciddi biçimde yaralandı. İzin almadan savaşı terk edince Almedia’nın gözünden düştü, ayrıca Emevilerle yasadışı ticaret yapmakla suçlandı. Suçlamaların birçoğu zamanla etkisini kaybetse de, Macellan Portekiz kralı I. Manuel’in gözünden düştü. Kral, Macellan’ın ücretini artırmayı reddetti ve 15 Mayıs 1514’ten sonra yeni iş teklifinde bulunmayacağını bildirdi. Bunun üzerine Macellan hizmetini İspanya Krallığına sunmaya karar verdi.
Seyahati

10 Ağustos 1519’da Macellan’ın emrindeki beş gemi Sevilla’dan ayrıldı ve Guadalquivir Nehri’ni geçerek nehrin ağzında yer alan Sanlúcar de Barrameda‘ya ulaştı. Gemiler burada beş haftadan daha uzun süre bekledi. İspanyol yöneticiler Portekizli amiral konusunda şüpheci ve ihtiyatlıydı, neredeyse Macellan’ın denize açılmasına karşı çıktılar ve Portekizli gemi tayfasının hemen hemen tamamını İspanyol denizcilerle değiştirdiler. Ama sonunda Macellan, 20 Eylül’de emrindeki yaklaşık 270 denizciyle birlikte Sanlúcar de Barrameda’dan yola çıktı.[3]
Kral Manuel Ferdinand, yakalamak üzere bir deniz müfrezesi yolladıysa da Macellan Portekiz güçlerinden kaçmayı başardı. Kanarya Adaları’nda bir mola verdikten sonra Yeşil Burun Adalarına ulaştı, buradan Brezilya’daki Cape St. Augustine’ye doğru yola çıktı. 20 Kasım’da ekvatoru geçtiler ve 6 Aralık’ta Brezilya göründü.
Brezilya Portekizlilere ait olduğundan Macellan burada durmaktan kaçındı ve 20 Aralık’ta bugünkü Rio de Janeiro yakınlarına demir attı. Burada çeşitli takviyeler yapıldı ama kötü koşullar yüzünden gecikmeler oldu. Daha sonra, Güney Amerika’nın doğu kıyılarına doğru yelken açarak, Macellan’ın Baharat Adaları’na ulaştığını düşündüğü boğazı aradılar. Filo 10 Ocak 1520’de Río de la Plata’ya ulaştı.

31 Mart’ta mürettebatın bir kısmı Puerto San Julian adını verdiği bir grup oluşturdu. Beş gemiden ikisinin kaptanlarının da katıldığı bir isyan çıktı. Mürettebat genel olarak sadık çıktığı için isyan başarısız oldu. Quesada idam edildi, Cartagena ve bir keşiş de ıssız bir kıyıda bırakılarak terk edildi.
Yolculuk devam etti. Santiago gemisi gözlem yapmak için kıyılara yaptığı bir gezide fırtınaya yakalanarak battı. Tüm mürettebatı karaya çıkmayı başaran gemiden iki kişi Macellan’a haber ulaştırdı, kıyıdakilere yardım geldi. Ancak Macellan bu maceradan sonra yeniden yola koyulmadan önce birkaç hafta beklemeyi tercih etti.
Filo, 24 Ağustos 1520’de 52° güney enleminde Cape Virgenes’e ulaştı. Deniz tuzlu ve derin olduğu için geçişi buldukları kanısına vardılar. Dört gemi çetin bir yolculuk sonunda, Macellan’ın 1 Kasım Tüm Azizler Günü’nde aştıkları için Estreito de Todos los Santos (Bütün Azizler Kanalı) adını verdiği 373 mil uzunluğundaki kanalı geçtiler. Bu boğazın günümüzde adı Macellan Boğazı’dır.[4] Macellan öncelikle Concepcion ve San Antonio‘yu boğazı keşfetmekle görevlendirdi ancak Gomez tarafından yönetilen San Antonio kaçarak İspanya’ya döndü. 28 Kasım’da kalan üç gemi Büyük Okyanus’a ulaştı. Macellan buranın adını suyun durağanlığından ötürü Mar Pacifico (Pasifik Okyanusu → pasif, durağan deniz) koymuştur.
Kuzeybatıya giden ekip 13 Şubat 1521’de ekvatora ulaştı. 6 Mart’ta Marianas’ta, 16 Mart’ta ise kalan 150 kişi ile Filipinler’deki Homonhon adasındaydılar. Macellan Malay tercümanı sayesinde yerli halkla anlaşabiliyordu. Limasawa Adası’ndan Rajah Kolambu ile karşılıklı hediyeler alıp verdiler ve onun önderliğinde 7 Nisan’da Cebu Adası’na gittiler. Cebu Adası’ndan Rajah Humabon onlara dostça davrandı, hatta Hıristiyanlığa geçmeyi bile kabul etti.
Filipinli yerlilerle geçen ilk dostluk günlerinin aldatıcı olduğu kısa zamanda anlaşıldı. Macellan 27 Nisan 1521’de Lapu-Lapu önderliğindeki yerlilerle girdiği Mactan Savaşı’nda öldü. Yolculuğa para vererek katılan Antonio Pigafetta adlı zengin turist Macellan’ın ölümü ile sonuçlanan olaylara tanıklık etmiştir ve bunu anılarında yazar:
-
- Sabah olduğunda 49 kişi belimize kadar gelen suya atladık ve suyun içinden kıyıya ulaşana değin iki ok atımı mesafe kadar yürüdük. Botlarımız suyun içindeki kayalardan ötürü daha ileri gidemiyordu. 11 adamı botları korumak üzere geride bırakarak devam ettik. Kıyıya ulaştığımızda 1500 kadar yerli üç bölüm halinde gruplanmıştı. Bizi gördüklerinde savaş çığlıkları atmaya başladılar. Tüfekli adamlar ve okçular yarım saat kadar savaştılar ancak bir işe yaramadı. Kaptanı tanıyan bazıları üzerine saldırdı ve kafasından miğferini düşürdüler. Bir yerli yüzüne doğru bambu bir mızrak savurdu, fakat kaptan kargısıyla onu derhal öldürdü, kargıyı vücudunda bırakarak. Sonra kılıcına el attı fakat yarıya kadar çekebildi, çünkü bambu mızrakla kolundan yaralanmıştı. Bunu gören yerliler topluca üstüne çullandılar. Biri sol bacağına bir pala ile vurdu, bu, kaptanın yüzüstü düşmesine sebep oldu. Derhal üzerine bambu ve demir mızraklarla, palalarla saldırdılar. Bizim ışığımızı, aynamızı, yardımcımızı, gerçek önderimizi öldürene değin. Onu yaraladıklarında hepimizin botlara bindiğinden emin olmak için birçok kez geriye dönüp baktı. Sonra onu ölü bir şekilde geride bırakarak biz yaralanmışlar, yenilmişler, elimizden geldiğince, hareket etmeye başlayan botlara doğru çekildik..

Dünya turu ve dönüşü
Macellan vasiyetnamesinde, köle olan Malay tercümanının özgür bırakılmasını istemişti. Enrique adını kullanan, Henry the Black olarak vaftiz edilmiş tercüman, Sumatralı köle tüccarları tarafından yurdunda ele geçirilip satılmıştı. Macellan ile yaptığı birçok yolculukla dünyayı tam anlamıyla dolaşmış ilk kişi Enrique’dir. Macellan’ın Malacca’ya yaptığı ilk seferlerde hizmetine giren Enrique, Afrika’daki savaşlarda, sahibinin Portekiz’de kralın huzurunda gözden düşüşünde ve yeniden başarılı bir şekilde filosuyla denizlere açılışında hep yanındaydı. Ama geminin yeni kaptanı Mactan’da Enrique’yi serbest bırakmayı reddetti.
Enrique 1 Mayıs’ta Rajah Humabon’un yardımı ile 30 kadar ölü denizcinin arasına karışarak kaçmayı başardı. Antonio Pigafetta dille ilgili notlar tutmaktaydı ve görünüşe göre yolculuğun geri kalanında iletişimi sürdürebildi.
Filipinler’de uğradıkları kayıplar keşif ekibinin sayısını ciddi biçimde azalttı, kalan üç gemiyi idare edemez hale geldiler. Bu sebeple 2 Mayıs 1521’de Concepción‘u terk ettiler ve kendilerine karşı kullanılmasını önlemek amacıyla yaktılar. Artık sadece Trinidad ve Victoria‘dan ibaret kalan filo batıya, Palawan’a doğru ilerledi. 21 Haziran 1521’de bu adadan ayrıldılar ve sığ sularda yol bulabilen Moro rehberler yardımı ile Brunei – Borneo’ya ulaştılar.
Brunei’nin dalgakıranlarında 35 gün demir attılar. Venedikli Pigafetta burada gördüğü Rajah Siripada’nın altınlarından ve yumurta büyüklüğündeki incilerden bahseder. Brunei ayrıca övündüğü evcil fillere ve 62 toptan oluşan bir kuvvete sahipti ki bu Macellan’ın gemilerinin gücünü beşe katlıyordu. Pigafetta ayrıca Avrupa’da henüz çok nadir bulunan porselen ve gözlük gibi örnekler aracılığıyla krallığın sahip olduğu teknolojiden de söz eder.
Maluku Adaları’na (Baharat Adaları) 6 Kasım 1521’de ulaştıklarında 115 kişi kalmışlardı. Portekizlilere yakın olan Ternate sultanının rakibi Tidore sultanı ile biraz ticaret yapmayı başardılar.
Kalan iki gemi değerli baharatlarla dolu olarak batıya, İspanya’ya doğru yola çıkmaya çalıştı. Ancak Molucca’yı terk ettiklerinde Trinidad‘ın su aldığını keşfettiler. Mürettebat deliği bularak onarmaya çalıştı fakat başaramadı. Trinidad için çok zaman harcamak zorunda kalacaklarını anladılar, daha küçük olan Victoria ise kalan denizcilerin hepsini alacak durumda değildi. Sonuç olarak bir grup denizciyle birlikte Victoria İspanya’ya doğru yola çıktı. Birkaç hafta sonra da Trinidad Büyük Okyanus rotasını izleyerek İspanya’ya varmak amacıyla Molucca’yı terk etti, fakat gemi Portekizliler tarafından yakalandı ve onların gözetimi altındayken fırtına sonucu battı.
Victoria Hint Okyanusu’ndan eve doğru 21 Aralık 1521’de yola çıktı. 6 Mayıs 1522’de Juan Sebastián Elcano yönetimindeki gemi Ümit Burnu’nu geçerken tayın olarak sadece pirinç kalmıştı. Yeşil Burun Adalarına ulaşamadan 20 denizci açlıktan ve C vitamini eksikliğinde ortaya çıkan skorbüt hastalığından öldü. Oysaki gemide bugün c vitamini içerdiği bilinen tonlarca karanfil bulunuyordu. 9 Haziran’da, 26 tonluk baharat, karanfil ve tarçından oluşan kargoyu kaybetme korkusuyla 13 denizciyi daha Portekiz yönetimindeki bu adada bıraktı.
6 Eylül 1522’de yola çıkışlarından neredeyse tam üç sene sonra Juan Sebastián Elcano ve kalan denizcileri taşıyan Victoria İspanya’ya ulaştı. Keşif gezisi aslında az da olsa kâr getirmişti ancak denizciler tam ücretlerini alamadılar. 1522 sonbaharında mürettebat Valladolid’de krallığın huzuruna çıktığında Maximilianus Transylvanus ile görüştü ve yolculuğa dair ilk rapor 1523 yılında yayımlandı. Pigafetta’nın yazdıkları 1525’e kadar ortaya çıkmadı, hatta tam olarak yayımlanması 18. yüzyıl sonlarını bulmuştur.
Trinidad gemisindeki 55 mürettebatın dördü 1525’te İspanya’ya ulaşmayı başardı. Kalan 51 kişi çeşitli savaşlar ya da hastalıklar yüzünden ölmüştü.
Keşifleri
Macellan’ın keşif gezisi dünya çevresinde yapılan ilk seyahattir ve Güney Amerika’daki boğazdan geçerek Atlas ile Büyük Okyanus’u birleştiren ilk deniz yolculuğudur. Macellan’ın ekibi Avrupa için tamamen yeni olan pek çok hayvan türü ile karşılaştı. Bunlardan bazıları “hörgüçsüz develer” olarak tanımlanan lamalar ve “tüyleri yolunmayan fakat derisi yüzülen siyah kazlar” olarak tanımlanan penguenlerdir.
En yakın iki galaksi olan Macellan Bulutsuları Güney Yarıküre’de keşfedildi. 69.800 km olan yolculukları sayesinde dünyanın çevresini de hesaplanmış oldu.
Bu yolculuk sayesinde, uluslararası bir saat sisteminin gerekliliği ortaya çıktı. Döndüklerinde, dikkatle tutulan seyir defterine rağmen geride kalanlarla günlerinin uyuşmadığını fark ettiler. Fakat günlerin uzunluğu arasındaki farkı hesaplayacak kadar kesin ölçüm yapabilen saatleri yoktu. Zamanla ilgili bu olgu büyük heyecan yarattı, özel bir heyet bu garipliği bildirmek üzere Papa’ya yollandı.

Kısa kısa
- Ferdinand Macellan Güney Amerika’nın güney burnunda yer alan Tierra del Fuego’ya ulaşan ilk Avrupalıdır.
- Güney Amerika’daki yerli kabileleri gören ilk Avrupalıdır. Macellan “Devasa yarı-insan ırkını” gördü. Gördüğü Dagon denen varlıklardı. Bu karşılaşmadan sonra bazı Filipinlileri köle olarak aldı. Bir Avrupalı olarak ilk kez Filipinler’e ayak basarak oranın yerli halkını gördü.
- Yolculuğu sırasında karşılaştığı değişik hayvan türlerini tanımlamak için yanında profesyonel bilim adamları vardı.
- İspanyol, Portekizli, Fransız ve İngiliz olmak üzere 232 denizci Macellan ile katıldığı dünya turunda öldü.
- Yolculuğunu İspanya Kralı ve Kraliçesi destekledi.
- 1714 – İngiliz mühendis Henry Mill, daktilo makinesinin patentini aldı.
- 1853 – Giuseppe Verdi’nin La Traviata operası, Venedik’te ilk kez sahnelendi.
- 1869 – Dimitri Mendeleyev, ilk periyodik tabloyu açıkladı.
- 1899 – Bayer, aspirini ticari bir marka olarak kayıt altına aldı.
![]() |
|
![]() |
|
Klinik verisi | |
---|---|
Telaffuz | /əˌsiːtəlˌsælɪˈsɪlɪk/ |
Ticari adlar | Bayer Aspirin, Coraspin, Ecopirin ve diğerleri |
Diğer adlar |
|
AHFS/Drugs.com | Monografi |
MedlinePlus | a682878 |
Lisans veri |
|
Gebelik kategorisi |
|
Uygulama yolu |
Oral, rektal |
İlaç sınıfı | NSAİİ |
ATC kodu |
|
Hukuki durum | |
Hukuki durum |
|
Farmakokinetik veri | |
Biyoyararlanım | %80-100[5] |
Protein bağlanma | %80-90[6] |
Metabolizma | Karaciğer (CYP2C19 ve muhtemelen CYP3A), bir kısmı da bağırsak duvarında salisilata hidrolize olur.[6] |
Eliminasyon yarı ömrü | Doza bağlı; düşük dozlar için 2-3 saat (100 mg veya daha az), daha yüksek dozlar için 15-30 saat.[6] |
Boşaltım | İdrar (%80-100), ter, tükürük, dışkı[5] |
Tanımlayıcılar | |
IUPAC adı
|
|
CAS Numarası |
|
PubChem CID |
|
IUPHAR/BPS |
|
DrugBank |
|
ChemSpider |
|
UNII |
|
KEGG |
|
ChEBI |
|
ChEMBL |
|
PDB ligand |
|
CompTox Bilgi Paneli (EPA) |
|
ECHA Bilgi Kartı | 100.000.059 |
Kimyasal ve fiziksel veriler | |
Formül | C9H8O4 |
Mol kütlesi | 180,159 g·mol−1 |
3D model (JSmol) |
|
Yoğunluk | 1,4 g/cm3 |
Erime noktası | 135 °C (275 °F) [8] |
Kaynama noktası | 140 °C (284 °F) (ayrışır) |
Suda çözünürlük | 3 g/L |
SMILES
|
|
InChI
|
Asetilsalisilik asit (ASA) olarak da bilinen aspirin, ağrı, ateş ve/veya inflamasyonu azaltmak için ve antitrombotik olarak kullanılan nonsteroid antiinflamatuar bir ilaçtır (NSAID).[9] Aspirinin tedavi etmek için kullanıldığı spesifik inflamatuar durumlar arasında Kawasaki hastalığı, perikardit ve romatizmal ateş yer alır.[9]
Aspirin ayrıca yüksek risk altındaki kişilerde kalp krizi, iskemik inme ve kan pıhtılaşmasını önlemeye yardımcı olmak için uzun süreli olarak kullanılır.[9] Ağrı veya ateş için, etkiler tipik olarak 30 dakika içinde başlar.[9] Aspirin diğer NSAİİ’lere benzer şekilde çalışır, ancak trombositlerin normal işleyişini de baskılar.[9]
Yaygın bir advers etki mide rahatsızlığıdır.[9] Daha önemli yan etkiler arasında mide ülseri, mide kanaması ve astımın kötüleşmesi yer alır.[9] Kanama riski yaşlı, alkol kullanan, diğer NSAİİ’leri alan veya diğer kan sulandırıcı ilaçları kullanan kişilerde daha yüksektir.[9] Aspirin hamileliğin son döneminde tavsiye edilmez.[9] Reye sendromu riski nedeniyle enfeksiyonu olan çocuklarda genellikle önerilmez.[9] Yüksek dozlar kulak çınlamasına neden olabilir.[9]
Söğüt ağacının (Salix cinsi) kabuğunda bulunan aspirinin bir öncüsü, sağlık üzerindeki etkileri nedeniyle en az 2.400 yıldır kullanılmaktadır.[10][11] 1853 yılında kimyager Charles Frédéric Gerhardt, ilk kez asetilsalisilik asit üretmek için sodyum salisilat ilacını asetil klorür ile işledi.[12] Sonraki 50 yıl boyunca, diğer kimyagerler kimyasal yapıyı oluşturdular ve daha verimli üretim yöntemleri geliştirdiler.[12]:69–75
Aspirin, çoğu alanda tescilli veya jenerik ilaç olarak tıbbi reçete olmadan temin edilebilir.[9] Her yıl tahminen 40.000 ton (50 ila 120 milyar hap) tüketilen aspirin,[netleştirme gerekli] küresel olarak en yaygın kullanılan ilaçlardan biridir[10][13] ve DSÖ’nün Temel İlaçlar Listesi’nde yer almaktadır.[14] 2020 yılında, 17 milyondan fazla reçete ile Amerika Birleşik Devletleri’nde en sık reçete edilen 36. ilaç olmuştur.[15][16]
Marka ve jenerik isim
1897 yılında Bayer şirketindeki bilim insanları, yaygın salisilat ilaçları için daha az tahriş edici bir yedek ilaç olarak asetilsalisilik asit üzerinde çalışmaya başladılar.[12]:69–75[17] 1899 yılına gelindiğinde Bayer bu ilaca “Aspirin” adını verdi ve tüm dünyaya sattı.[18]
Aspirinin popülaritesi 20. yüzyılın ilk yarısında artmış, bu da birçok marka ve formülasyon arasında rekabete yol açmıştır.[19] Aspirin kelimesi Bayer’in marka ismiydi; ancak ticari marka üzerindeki hakları kaybedildi veya birçok ülkede satıldı.[19] Bu isim nihayetinde a(setil) + spir Spiraea ön ekinin bir karışımıdır – asetilsalisilik asidin Bayer’de orijinal olarak türetildiği meadowsweet bitki cinsi – + -in, yaygın kimyasal son ek.
Kimyasal özellikler
Aspirin, amonyum asetat veya alkali metallerin asetatları, karbonatları, sitratları veya hidroksitlerinin çözeltilerinde hızla ayrışır. Kuru havada stabildir, ancak nemle temas ettiğinde yavaş yavaş asetik ve salisilik asitlere hidrolize olur. Alkalilerle çözeltide hidroliz hızla ilerler ve oluşan berrak çözeltiler tamamen asetat ve salisilattan oluşabilir.[20]
Un değirmenleri gibi, aspirin tabletleri üreten fabrikalar da bina içinde havaya karışan toz miktarını kontrol etmelidir, çünkü toz-hava karışımı patlayıcı olabilir. Ulusal Mesleki Güvenlik ve Sağlık Enstitüsü (NIOSH), Amerika Birleşik Devletleri’nde 5 mg/m3 (zaman ağırlıklı ortalama) tavsiye edilen bir maruz kalma sınırı belirlemiştir.[21] 1989 yılında Mesleki Güvenlik ve Sağlık İdaresi (OSHA) aspirin için yasal olarak izin verilen maruz kalma sınırını 5 mg/m3 olarak belirlemiş, ancak bu sınır 1993 yılında AFL-CIO v. OSHA kararı ile iptal edilmiştir.[22]
Sentez
Aspirin sentezi bir esterleşme reaksiyonu olarak sınıflandırılır. Salisilik asite, bir asit türevi olan asetik anhidrit ile muamele edilir ve salisilik asidin hidroksil grubunu bir ester grubuna (R-OH → R-OCOCH3) dönüştüren kimyasal bir reaksiyona neden olur. Bu işlem aspirin ve bu reaksiyonun bir yan ürünü olarak kabul edilen asetik asidi verir. Az miktarda sülfürik asit (ve bazen fosforik asit) neredeyse her zaman katalizör olarak kullanılır. Bu yöntem lisans eğitim laboratuvarlarında yaygın olarak gösterilmektedir.[23]

Asetik asit ve salisilik asit arasındaki reaksiyon da aspirin oluşturabilir ancak bu esterleşme reaksiyonu tersinirdir ve suyun varlığı aspirinin hidrolizine yol açabilir. Bu nedenle, susuz bir reaktif tercih edilir.[24]
Reaksiyon mekanizması

Yüksek konsantrasyonlarda aspirin içeren formülasyonlar genellikle sirke gibi kokar[25] çünkü aspirin nemli koşullarda hidroliz yoluyla ayrışarak salisilik ve asetik asit açığa çıkarabilir.[26]
Fiziksel özellikler
Salisilik asidin bir asetil türevi olan aspirin, 136 °C’de eriyen[8] ve 140 °C civarında bozunan[27] beyaz, kristal, zayıf asidik bir maddedir. Asit ayrışma sabiti (pKa) 25 °C’de 3,5’tir.[28]
Polimorfizm
Polimorfizm veya bir maddenin birden fazla kristal yapı oluşturma yeteneği, farmasötik bileşenlerin geliştirilmesinde önemlidir. Birçok ilaç sadece tek bir kristal form veya polimorf için ruhsat onayı almaktadır.
Aspirinin kanıtlanmış tek bir polimorfu Form I vardı, ancak 1960’lardan beri başka bir polimorfun varlığı tartışılıyordu ve 1981 tarihli bir rapor, aspirin anhidrit varlığında kristalize edildiğinde, aspirinin difraktogramının zayıf ek zirvelere sahip olduğunu bildirdi. O zamanlar bu durum sadece safsızlık olarak görülse de, geçmişe bakıldığında Form II aspirin olduğu anlaşılmaktadır.[29]
Form II 2005 yılında rapor edilmiş,[30][31] aspirin ve levetirasetamın sıcak asetonitrilden birlikte kristalleştirilmesi girişiminden sonra bulunmuştur.
Form I’de aspirin molekül çiftleri, asetil grupları ile (asidik) metil protonu ve karbonil hidrojen bağları aracılığıyla sentrosimetrik dimerler oluşturur. Form II’de, her aspirin molekülü aynı hidrojen bağlarını oluşturur, ancak bir yerine iki komşu molekülle. Karboksilik asit gruplarının oluşturduğu hidrojen bağları açısından her iki polimorf da aynı dimer yapılarını oluşturur. Aspirin polimorfları aynı 2 boyutlu kesitler içerir ve bu nedenle daha kesin olarak politipler olarak tanımlanır.[32]
Saf Form II aspirin, partinin %15 ağırlıkta aspirin anhidrat ile tohumlanmasıyla hazırlanabilir.[29]
Etki mekanizması
Mekanizmanın keşfi
1971 yılında, o zamanlar Londra’daki Kraliyet Cerrahlar Kolejinde çalışan İngiliz farmakolog John Robert Vane, aspirinin prostaglandin ve tromboksan üretimini baskıladığını gösterdi.[33][34] Bu keşfi sayesinde Sune Bergström ve Bengt Ingemar Samuelsson ile birlikte 1982 Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü’ne layık görüldü.[35]
Prostaglandinler ve tromboksanlar
Aspirinin prostaglandin ve tromboksan üretimini baskılama yeteneği, prostaglandin ve tromboksan sentezi için gerekli olan siklooksijenaz (COX; resmi adıyla prostaglandin-endoperoksit sentaz, PTGS) enzimini geri dönüşümsüz olarak inaktive etmesinden kaynaklanmaktadır. Aspirin, PTGS enziminin aktif bölgesindeki bir serin kalıntısına bir asetil grubunun kovalent olarak bağlandığı bir asetilleyici ajan olarak işlev görür (intihar inhibisyonu). Bu, aspirini geri dönüşümlü inhibitörler olan diğer NSAİİ’lerden (diklofenak ve ibuprofen gibi) farklı kılar.
Düşük doz aspirin kullanımı trombositlerde tromboksan A2 oluşumunu geri dönüşümsüz olarak bloke ederek etkilenen trombositin ömrü boyunca (8-9 gün) trombosit agregasyonu üzerinde inhibe edici bir etki yaratır. Bu antitrombotik özellik aspirini kalp krizi, kararsız anjina, iskemik inme veya geçici iskemik atak geçiren kişilerde kalp krizi insidansını azaltmak için yararlı hale getirir.[36]
Günde 40 mg aspirin, akut olarak provoke edilen maksimum tromboksan A2 salınımının büyük bir kısmını inhibe edebilir, prostaglandin I2 sentezi çok az etkilenir; ancak daha fazla inhibisyon elde etmek için daha yüksek aspirin dozları gerekir.[37]
Vücutta üretilen lokal hormonlar olan prostaglandinler, ağrı bilgisinin beyne iletilmesi, hipotalamik termostatın modülasyonu ve inflamasyon dahil olmak üzere çeşitli etkilere sahiptir. Tromboksanlar, kan pıhtıları oluşturan trombositlerin toplanmasından sorumludur. Kalp krizlerine öncelikle kan pıhtıları neden olur ve düşük doz aspirin ikinci bir akut miyokard enfarktüsünü önlemek için etkili bir tıbbi müdahale olarak görülür.[38]
COX-1 ve COX-2 inhibisyonu
COX-1 ve COX-2 olmak üzere en az iki farklı siklooksijenaz tipi aspirin tarafından etkilenir. Aspirin COX-1’i geri dönüşümsüz olarak inhibe eder ve COX-2’nin enzimatik aktivitesini değiştirir. COX-2 normalde çoğu proinflamatuar olan prostanoidler üretir. Aspirinle modifiye edilmiş PTGS2 (prostaglandin-endoperoksit sentaz 2) ise çoğu antiinflamatuvar olan lipoksinler üretir.[39] Yeni NSAID ilaçlar, COX-2 inhibitörleri (coxibs), gastrointestinal yan etki insidansını azaltmak amacıyla sadece PTGS2’yi inhibe etmek için geliştirilmiştir.[13]
PTGS2 inhibitörlerinin kalp krizi ve inme riskini artırdığına dair kanıtlar ortaya çıktıktan sonra rofekoksib (Vioxx) gibi birkaç COX-2 inhibitörü piyasadan çekilmiştir.[40][41] Vücuttaki mikrovaskülatürü kaplayan endotel hücrelerinin PTGS2’yi ifade ettiği ve PTGS2’nin seçici olarak inhibe edilmesiyle, trombositlerdeki PTGS1 etkilenmediği için prostaglandin üretiminin (özellikle PGI2; prostasiklin) tromboksan seviyelerine göre aşağı doğru düzenlendiği öne sürülmektedir. Böylece, PGI2’nin koruyucu antikoagülatif etkisi ortadan kalkarak trombüs ve buna bağlı kalp krizi ve diğer dolaşım sorunları riski artar. Trombositlerin DNA’sı olmadığından, aspirin enzimi geri dönüşümsüz olarak inhibe ettikten sonra yeni PTGS sentezleyemezler, bu da geri dönüşümlü inhibitörlerle karşılaştırıldığında önemli bir farktır.
Ayrıca aspirin, COX-2’nin prostaglandinler gibi pro-inflamatuar ürünler oluşturma yeteneğini inhibe ederken, bu enzimin aktivitesini prostaglandin oluşturan bir siklooksijenazdan lipoksijenaz benzeri bir enzime dönüştürür: Aspirinle tedavi edilen COX-2, çeşitli çoklu doymamış yağ asitlerini hidroperoksi ürünlerine metabolize eder ve daha sonra aspirinle tetiklenen lipoksinler, aspirinle tetiklenen resolvinler ve aspirinle tetiklenen maresinler gibi özel proresolüsyon aracılarına metabolize olur. Bu aracılar güçlü antiinflamatuar aktiviteye sahiptir. COX-2’nin siklooksijenazdan lipoksijenaz aktivitesine aspirinle tetiklenen bu geçişinin ve bunun sonucunda özelleşmiş proresolüsyon aracılarının oluşumunun aspirinin anti-enflamatuar etkilerine katkıda bulunduğu öne sürülmektedir.[42][43][44]
Ek mekanizmalar
Aspirinin en az üç ek etki moduna sahip olduğu gösterilmiştir. Proton taşıyıcı olarak iç membran boşluğundan mitokondriyal matrikse geri difüze olarak kıkırdaklı (ve hepatik) mitokondrilerde oksidatif fosforilasyonu ayırır ve burada protonları serbest bırakmak için bir kez daha iyonize olur.[45] Aspirin protonları tamponlar ve taşır. Yüksek dozlarda verildiğinde, aspirinin daha düşük dozlarda görülen ateş düşürücü etkisinin aksine, elektron taşıma zincirinden salınan ısı nedeniyle aslında ateşe neden olabilir. Buna ek olarak, aspirin vücutta NO radikallerinin oluşumunu indükler ve bu radikallerin farelerde inflamasyonu azaltmada bağımsız bir mekanizmaya sahip olduğu gösterilmiştir. Bu azalmış lökosit yapışması, enfeksiyona karşı bağışıklık tepkisinde önemli bir adımdır; ancak aspirinin enfeksiyonla savaşmaya yardımcı olduğunu gösteren kanıtlar yetersizdir.[46] Daha yeni veriler de salisilik asit ve türevlerinin NF-κB üzerinden sinyalleşmeyi modüle ettiğini göstermektedir.[47] Bir transkripsiyon faktörü kompleksi olan NF-κB, inflamasyon da dahil olmak üzere birçok biyolojik süreçte merkezi bir rol oynamaktadır.[48][49][50]
Aspirin vücutta kolayca salisilik aside parçalanır ve bu da antiinflamatuar, antipiretik ve analjezik etkilere sahiptir. 2012 yılında, salisilik asidin AMP ile aktive olan protein kinazı aktive ettiği bulunmuş ve bu da hem salisilik asit hem de aspirinin bazı etkilerinin olası bir açıklaması olarak öne sürülmüştür.[51][52] Aspirin molekülünün asetil kısmının kendi hedefleri vardır. Hücresel proteinlerin asetilasyonu, protein fonksiyonunun post-translasyonel düzeyde düzenlenmesinde iyi bilinen bir olgudur. Aspirin, COX izoenzimlerine ek olarak diğer bazı hedefleri de asetile edebilmektedir.[53][54] Bu asetilasyon reaksiyonları aspirinin şimdiye kadar açıklanamayan birçok etkisini açıklayabilir.[55]
Formülasyonlar
Aspirin, etki bakımından bazı farklılıklar gösteren birçok formülasyonda üretilmektedir. Özellikle, aspirin gastrointestinal kanamaya neden olabilir ve zararlı kanamayı azaltırken aspirinin faydalarını sağlayan formülasyonlar aranmaktadır. Formülasyonlar kombine edilebilir (örneğin, tamponlanmış + C vitamini).
- Tipik olarak yaklaşık 75–100 mg ve 300–320 mg hemen salınımlı aspirin (IR-ASA) içeren tabletler.
- Dağılabilir tabletler.
- Enterik kaplı tabletler.
- Aspirin ile birçok tamponlayıcı maddeden birini içeren tamponlanmış formülasyonlar.
- Aspirinin C vitamini ile formülasyonları (ASA-VitC)
- Bir fosfolipit-aspirin kompleks sıvı formülasyonu, PL-ASA. 2023 itibarıyla fosfolipid kaplama, daha az gastrointestinal hasara neden olup olmadığını belirlemek için denenmekteydi.[56]
Farmakokinetik
Asetilsalisilik asit zayıf bir asittir ve oral uygulamadan sonra midede çok az bir kısmı iyonize olur. Asetilsalisilik asit midenin asidik koşullarında hücre zarından hızla emilir. İnce bağırsağın artan pH’ı ve daha geniş yüzey alanı, aspirinin burada daha yavaş emilmesine neden olur, çünkü daha fazlası iyonize olur. Konkresyon oluşumu nedeniyle, aspirin aşırı doz sırasında çok daha yavaş emilir ve plazma konsantrasyonları alımdan sonra 24 saate kadar yükselmeye devam edebilir.[57][58][59]
Kandaki salisilatın yaklaşık %50-80’i insan serum albüminine bağlanırken, geri kalanı aktif, iyonize halde kalır; protein bağlanması konsantrasyona bağlıdır. Bağlanma bölgelerinin doygunluğu daha fazla serbest salisilata ve artan toksisiteye yol açar. Dağılım hacmi 0,1-0,2 L/kg’dır. Asidoz, salisilatların doku penetrasyonunu arttırdığı için dağılım hacmini arttırır.[59]
Salisilik asidin terapötik dozlarının %80 kadarı karaciğerde metabolize edilir. Glisin ile konjugasyon salisilürik asidi ve glukuronik asit ile iki farklı glukuronid esteri oluşturur. Asetil grubu bozulmamış konjugat, açil glukuronid olarak adlandırılır; deasetillenmiş konjugat ise fenolik glukuroniddir. Bu metabolik yolların yalnızca sınırlı bir kapasitesi vardır. Az miktarda salisilik asit de gentisik aside hidroksillenir. Büyük salisilat dozlarında, metabolik yollar doymuş hale geldiğinden ve renal atılım giderek daha önemli hale geldiğinden, kinetik birinci dereceden sıfır dereceye geçer.[59]
Salisilatlar esas olarak böbrekler tarafından salisilürik asit (%75), serbest salisilik asit (%10), salisilik fenol (%10) ve açil glukuronidler (%5), gentisik asit (<%1) ve 2,3-dihidroksibenzoik asit olarak atılır.[60] Küçük dozlarda (bir yetişkinde 250 mg’dan az) alındığında, tüm yollar birinci dereceden kinetikle ilerler ve eliminasyon yarı ömrü yaklaşık 2.0 saat ila 4.5 saat arasındadır.[61][62] Daha yüksek dozlarda salisilat alındığında (4 g’dan fazla), yarı ömür çok daha uzun olur (15 saat ila 30 saat),[63] çünkü salisilürik asit ve salisil fenolik glukuronid oluşumuyla ilgili biyotransformasyon yolları doymuş hale gelir.[64] Metabolik yollar doygun hale geldikçe salisilik asidin renal atılımı giderek daha önemli hale gelir, çünkü idrar pH’sındaki değişikliklere son derece duyarlıdır. İdrar pH’ı 5’ten 8’e yükseltildiğinde renal klirensde 10 ila 20 kat artış meydana gelir. İdrar alkalinizasyonunun kullanımı, salisilat eliminasyonunun bu özel yönünden faydalanır.[65] Terapötik dozlarda kısa süreli aspirin kullanımının, hasta glomerülonefrit veya siroz hastası olduğunda geri dönüşümlü akut böbrek hasarını hızlandırabileceği bulunmuştur.[66] Kronik böbrek hastalığı olan bazı hastalar ve konjestif kalp yetmezliği olan bazı çocuklar için aspirin kontrendikedir.[66]
Tarihçe

Söğüt ve diğer salisilat bakımından zengin bitkilerden yapılan ilaçlar, antik Sümer’den gelen kil tabletlerde ve antik Mısır’dan gelen Ebers Papirüsü’nde görülmektedir.[12]:8–13[19] Hipokrat, MÖ 400 civarında ateşi düşürmek için salisilik çay kullanımına atıfta bulunmuştur ve söğüt kabuğu preparatları, Klasik Antik Çağ’da ve Orta Çağ’da Batı tıbbının farmakopesinin bir parçasıydı.[19] Söğüt kabuğu ekstresi, on sekizinci yüzyılın ortalarında ateş, ağrı ve iltihaplanma üzerindeki spesifik etkileriyle tanınmaya başlamıştır.[67] On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, eczacılar söğüt özünün aktif bileşeni olan salisilik asit ile ilgili çeşitli kimyasalları deniyor ve reçete ediyorlardı.[12]:46–55

1853 yılında kimyager Charles Frédéric Gerhardt sodyum salisilatı asetil klorür ile işleyerek ilk kez asetilsalisilik asidi üretti.[12]:46–48 19. yüzyılın ikinci yarısında diğer akademik kimyagerler bileşiğin kimyasal yapısını belirledi ve daha etkili sentez yöntemleri geliştirdi. 1897’de, ilaç ve boya firması Bayer’deki bilim insanları, asetilsalisilik asidi standart yaygın salisilat ilaçlarının yerine daha az tahriş edici bir alternatif olarak araştırmaya başladılar ve sentezlemek için yeni bir yol belirlediler. [12]:69–75 1899 yılına gelindiğinde Bayer bu ilaca “Aspirin” adını vermiş ve dünya çapında satmaya başlamıştı.[18]:27 Aspirin kelimesi ilacın jenerik isminden ziyade Bayer’in marka ismiydi; ancak Bayer’in ticari marka üzerindeki hakları birçok ülkede kaybedildi veya satıldı. Aspirin’in popülaritesi 20. yüzyılın ilk yarısında artmış ve aspirin markalarının ve ürünlerinin çoğalmasıyla şiddetli bir rekabete yol açmıştır.[19]
Aspirinin popülaritesi 1956’da asetaminofen/parasetamol ve 1962’de ibuprofenin geliştirilmesinden sonra azalmıştır. 1960’larda ve 1970’lerde John Vane ve diğerleri aspirinin etkilerinin temel mekanizmasını keşfederken,[12]:226–231 1960’lardan 1980’lere kadar yapılan klinik deneyler ve diğer çalışmalar aspirinin pıhtılaşma hastalıkları riskini azaltan bir pıhtılaşma önleyici ajan olarak etkinliğini ortaya koymuştur.[12] :247–257 Kalp krizlerini önlemek için düşük doz aspirin kullanımına ilişkin 1970’lerde ve 1980’lerde yayınlanan ilk büyük çalışmalar, klinik araştırma etiği, insan denekli araştırma kılavuzları ve ABD federal yasalarında reform yapılmasına yardımcı olmuştur ve genellikle sadece erkekleri içeren, ancak insanların kadınlar için geçerli olmayan genel sonuçlar çıkardığı klinik çalışmalara örnek olarak gösterilmektedir.
Aspirin satışları 20. yüzyılın son on yıllarında önemli ölçüde canlanmış ve 21. yüzyılda kalp krizi ve felç için önleyici bir tedavi olarak yaygın kullanımıyla güçlü kalmaya devam etmiştir.[12]:267–269
Marka


Bayer, kendi ürününün adını doğru kullanmadığı ve yıllarca fikrî mülkiyet haklarını savunmadan “Aspirin”in diğer üreticiler tarafından kullanılmasına izin verdiği için 1918 ve 1921 yılları arasında yapılan eylemlerde “Aspirin”in Amerika Birleşik Devletleri ve diğer bazı ülkelerdeki ticari markasını kaybetti.[71] Bugün aspirin birçok ülkede jenerik bir ticari markadır.[72][73] Aspirin, büyük “A” ile, Bayer’in Almanya, Kanada, Meksika ve diğer 80’den fazla ülkede, tüm pazarlarda asetilsalisilik asit için tescilli ticari markası olmaya devam etmektedir, ancak her biri için farklı ambalaj ve fiziksel özellikler kullanmaktadır.[74][75]
Uyumluluk durumu
- Amerika Birleşik Devletleri Farmakopesi
- İngiliz Farmakopesi
Tıbbi kullanım
Aspirin ateş, ağrı, romatizmal ateş ve romatoid artrit, perikardit ve Kawasaki hastalığı gibi inflamatuar durumlar dahil olmak üzere bir dizi durumun tedavisinde kullanılır.[9] Düşük doz aspirinin, yüksek risk altında olan veya kardiyovasküler hastalığı olan kişilerde kalp krizinden ölüm riskini veya inme riskini azalttığı, ancak sağlıklı olan yaşlı kişilerde azaltmadığı da gösterilmiştir. Aspirinin kolorektal kanseri önlemede etkili olduğuna dair kanıtlar vardır, ancak bu etkinin mekanizmaları belirsizdir.[83]
Amerika Birleşik Devletleri’nde, önümüzdeki 10 yıl içinde kardiyovasküler hastalık geliştirme riski %10 veya daha fazla olan ve kanama riski yüksek olmayan 40 ila 59 yaş arasındaki kişilerde kardiyovasküler hastalığın birincil olarak önlenmesi için, bireyselleştirilmiş bir değerlendirmeye dayalı olarak düşük doz aspirinin seçici olarak başlatılması makul görülmüştür.[84]
Ağrı
Aspirin akut ağrılar için etkili bir analjeziktir, ancak aspirinin gastrointestinal kanamaya neden olma olasılığı daha yüksek olduğu için genellikle ibuprofenden daha düşük kabul edilir.[85] Aspirin genellikle kas krampları, şişkinlik, mide şişkinliği veya akut cilt tahrişinin neden olduğu ağrılar için etkisizdir.[86] Diğer NSAİİ’lerde olduğu gibi, aspirin ve kafein kombinasyonları tek başına aspirinden biraz daha fazla ağrı kesici sağlar.[87]
Aspirinin efervesans formülasyonları ağrıyı tablet aspirinden daha hızlı dindirir,[88] bu da onları migren tedavisi için yararlı kılar.[89] Topikal aspirin bazı nöropatik ağrı türlerinin tedavisinde etkili olabilir.[90]
Aspirin, tek başına veya kombine bir formülasyonda, belirli baş ağrısı türlerini etkili bir şekilde tedavi eder, ancak diğerleri için etkinliği şüpheli olabilir. İkincil baş ağrıları, yani başka bir bozukluk veya travmadan kaynaklananlar, bir tıbbi sağlayıcı tarafından tedavi edilmelidir. Birincil baş ağrıları arasında, Uluslararası Baş Ağrısı Bozuklukları Sınıflandırması gerilim tipi baş ağrısı (en yaygın olanı), migren ve küme baş ağrısı arasında ayrım yapmaktadır. Aspirin veya reçetesiz satılan diğer analjeziklerin gerilim tipi baş ağrılarının tedavisinde etkili olduğu yaygın olarak kabul edilmektedir.[91]
Aspirin, özellikle aspirin/parasetamol/kafein kombinasyonunun bir bileşeni olarak, migren tedavisinde ilk basamak tedavi olarak kabul edilir ve düşük doz sumatriptan ile karşılaştırılabilir. Migreni ilk başladığı anda durdurmada en etkilidir.[92]
Ateş
Aspirinin ağrıyı kontrol etme kabiliyeti gibi ateşi kontrol etme kabiliyeti de COX’un geri dönüşümsüz inhibisyonu yoluyla prostaglandin sistemi üzerindeki etkisinden kaynaklanmaktadır.[93] Aspirinin yetişkinlerde ateş düşürücü olarak kullanımı iyi bilinmesine rağmen, Amerikan Aile Hekimleri Akademisi, Amerikan Pediatri Akademisi ve Gıda ve İlaç İdaresi dahil olmak üzere birçok tıbbi topluluk ve düzenleyici kurum, viral veya bakteriyel enfeksiyon atakları sırasında çocuklarda aspirin veya diğer salisilatların kullanımıyla ilişkili nadir ancak genellikle ölümcül bir hastalık olan Reye sendromu riski nedeniyle çocuklarda ateş tedavisi için aspirin kullanılmamasını şiddetle tavsiye etmektedir.[94][95][96] Çocuklarda Reye sendromu riski nedeniyle 1986 yılında ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA) aspirin içeren tüm ilaçların üzerinde çocuklarda ve gençlerde kullanılmamasını tavsiye eden etiketlerin bulunmasını zorunlu kılmıştır.[97]
İnflamasyon
Aspirin, hem akut hem de uzun süreli iltihaplanmalarda[98] ve romatoid artrit gibi iltihaplı hastalıkların tedavisinde antiinflamatuar bir ajan olarak kullanılır.[9]
Kalp krizi ve felç
Aspirin, kalp krizi geçirenlerin tedavisinin önemli bir parçasıdır. Genellikle 70 yaşın üzerindekiler de dahil olmak üzere başka sağlık sorunu olmayan kişiler tarafından rutin kullanım için önerilmez.
Lancet‘ta yayınlanan 2009 Antitrombotik Denemeciler İşbirliği, ikincil korumada düşük doz aspirinin etkinliğini ve güvenliğini değerlendirmiştir. Daha önce iskemik inme veya akut miyokard enfarktüsü geçirmiş olanlarda, günlük düşük doz aspirin ciddi kardiyovasküler olaylarda (ölümcül olmayan miyokard enfarktüsü, ölümcül olmayan inme veya vasküler ölüm) %19 oranında göreceli risk azalması ile ilişkilendirilmiştir. Bu, gastrointestinal kanamada %0,19 mutlak risk artışı pahasına gerçekleşmiştir; ancak bu durumda faydalar tehlike riskinden daha ağır basmaktadır.
Önceki çalışmalardan elde edilen veriler, aspirinin kiloya dayalı dozajının kardiyovasküler sonuçların birincil olarak önlenmesinde daha fazla fayda sağladığını göstermiştir. Bununla birlikte, daha yeni çalışmalar, incelenen popülasyonun belirli bir alt kümesinde, yani yaşlı ve diyabetik popülasyonda düşük vücut ağırlığında (<70 kg) düşük doz aspirin kullanarak benzer sonuçları tekrarlayamamıştır ve yüksek vücut ağırlığında (≥70 kg) yüksek doz aspirinin etkisini incelemek için daha fazla kanıt gerekmektedir.
Koroner artere stent yerleştirilmesi gibi perkütan koroner girişimlerden (PCI) sonra, ABD Sağlık Hizmetleri Araştırma ve Kalite Ajansı kılavuzu aspirinin süresiz olarak alınmasını önermektedir. Aspirin sıklıkla kan pıhtılaşmasını önlemek için klopidogrel, prasugrel veya tikagrelor gibi bir ADP reseptör inhibitörü ile kombine edilir. Buna ikili antiplatelet tedavi (DAPT) denir.
DAPT süresi, CURE ve PRODIGY çalışmalarından sonra Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği kılavuzlarında tavsiye edilmiştir. 2020 yılında Khan ve arkadaşlarının sistematik incelemesi ve ağ meta-analizi, seçilmiş hastalarda kısa süreli (<6 ay) DAPT ve ardından P2Y12 inhibitörlerinin umut verici faydalarının yanı sıra yüksek riskli hastalarda uzun süreli (>12 ay) DAPT’nin faydalarını göstermiştir.
Sonuç olarak, PKG sonrası optimal DAPT süresi, her hastanın iskemik olay riskleri ve kanama olayları riskleri ağır bastıktan sonra, hastayla ve işlemle ilgili birçok faktör göz önünde bulundurularak kişiselleştirilmelidir. Ayrıca, DAPT tamamlandıktan sonra aspirine süresiz olarak devam edilmelidir.
Kardiyovasküler hastalıklarda birincil korunma için aspirin kullanımının durumu çelişkili ve tutarsızdır; on yıllar önce yaygın olarak tavsiye edilirken son zamanlarda değişiklikler olmuştur ve klinik kılavuzlarda atıfta bulunulan bazı yeni çalışmalar, diğer anti-hipertansif ve kolesterol düşürücü tedavilerin yanına aspirin eklemenin faydasının daha az olduğunu göstermektedir.
ASCEND çalışması, daha önce kardiyovasküler hastalığı olmayan yüksek kanama riskli diyabet hastalarında, 7,4 yıllık bir süre boyunca ciddi vasküler olayları önlemede düşük doz aspirinin genel bir klinik faydası olmadığını (iskemik olay riskinde %12 azalmaya karşılık GI kanamada %29 artış) göstermiştir. Benzer şekilde, ARRIVE çalışmasının sonuçları da orta derecede kardiyovasküler hastalık riski olan hastalarda beş yıllık bir süre içinde ilk kardiyovasküler sonuca kadar geçen süreyi azaltmada aynı doz aspirinin hiçbir faydası olmadığını göstermiştir. Aspirin ayrıca kardiyovasküler hastalıkların önlenmesi için bir polipilin bileşeni olarak da önerilmiştir.
Aspirinin önleme amacıyla kullanımını zorlaştıran bir diğer unsur da aspirin direnci olgusudur. Dirençli kişilerde aspirinin etkinliği azalır. Bazı yazarlar aspirine dirençli kişileri belirlemek için test rejimleri önermişlerdir.
Nisan 2022 itibarıyla, Amerika Birleşik Devletleri Önleyici Hizmetler Görev Gücü (USPSTF), 10 yıllık kardiyovasküler hastalık (KVH) riski %10 veya daha fazla olan 40-59 yaş arası hastalar için “küçük bir net fayda” olduğunu ve 60 yaş üstü hastalar için “net fayda olmadığını” belirlemiştir. Net faydanın belirlenmesi, kalp krizi ve iskemik inmeler için aspirin almanın risk azaltımı ile gastrointestinal kanama, intrakraniyal kanama ve hemorajik inme riskindeki artışın dengelenmesine dayanmaktadır. Tavsiyelerinde, yaşın ilacın riskini değiştirdiği, aspirinin faydasının daha genç yaşta başlanmasından kaynaklandığı, kanama riskinin ise küçük olmakla birlikte yaşla birlikte, özellikle 60 yaşın üzerindeki yetişkinler için arttığı ve diyabet ve gastrointestinal kanama öyküsü gibi diğer risk faktörleriyle birleşebileceği belirtilmektedir.
Sonuç olarak USPSTF, “KVH açısından daha yüksek risk altında olan 40 ila 59 yaş arasındaki kişilerin aspirin almaya başlayıp başlamayacaklarına klinisyenleriyle birlikte karar vermelerini, 60 yaş ve üzerindeki kişilerin ilk kalp krizi veya felci önlemek için aspirin almaya başlamamalarını” önermektedir. Amerikan Kardiyoloji Koleji ve Amerikan Kalp Derneği tarafından Eylül 2019’da yayınlanan birincil korunma kılavuzları, aterosklerotik KVH riski yüksek olan 40-69 yaş arası hastalarda kanama riskinde artış olmaksızın aspirini düşünebileceklerini belirtirken, 70 yaşın üzerindeki hastalara veya kanama riski yüksek olan herhangi bir yaştaki yetişkinlere aspirin önermeyeceklerini belirtmektedir.[100]
Aspirine başlamadan önce KVH risk tahmini ve risk tartışması yapılması gerektiğini belirtirken, aspirinin “net faydasının olmaması nedeniyle (aterosklerotik KVH’nin) rutin birincil korunmasında nadiren” kullanılması gerektiğini belirtmektedirler. Ağustos 2021 itibarıyla, Avrupa Kardiyoloji Derneği de benzer tavsiyelerde bulunmuş; aspirinin özellikle 70 yaş altı, yüksek veya çok yüksek KVH riski taşıyan, açık bir kontrendikasyonu olmayan hastalarda, hem iskemik risk hem de kanama riski göz önünde bulundurularak vaka bazında değerlendirilmesi gerektiğini belirtmiştir.
Kanserden korunma
Aspirin hem kansere yakalanma hem de kanserden ölme riskini azaltabilir. Kolorektal kanser (CRC) riskini azalttığına dair önemli kanıtlar vardır, ancak bu faydayı görmek için aspirinin en az 10-20 yıl boyunca alınması gerekir. Ayrıca endometriyal kanser ve prostat kanseri riskini de hafifçe azaltabilir.
Bazı araştırmacılar, ortalama risk altındaki kişilerde kanama nedeniyle faydaların risklerden daha fazla olduğu sonucuna varmıştır.[121] Diğerleri ise faydaların riskten daha fazla olup olmadığı konusunda kararsızdır. Bu belirsizlik göz önüne alındığında, bu konudaki 2007 Birleşik Devletler Önleyici Hizmetler Görev Gücü (USPSTF) kılavuzları, ortalama riske sahip kişilerde CRC’nin önlenmesi için aspirin kullanılmamasını tavsiye etmiştir. Ancak dokuz yıl sonra USPSTF, “10 yıllık KVH riski %10 veya daha fazla olan, kanama riski yüksek olmayan, en az 10 yıllık yaşam beklentisi olan ve en az 10 yıl boyunca günlük düşük doz aspirin almaya istekli olan 50 ila 59 yaş arası yetişkinlerde KVH [kardiyovasküler hastalık] ve KRK’nin birincil olarak önlenmesi için” düşük doz aspirin (75 ila 100 mg/gün) kullanımı için B sınıfı bir tavsiye yayınlamıştır.[131]
2019’da yapılan bir meta-analiz, aspirin kullanımı ile kolorektum, özofagus ve mide kanseri riskinin azalması arasında bir ilişki olduğunu ortaya koymuştur.
2021 yılında ABD Önleyici Hizmetler Görev Gücü, kanserden korunmada aspirin kullanımına ilişkin soruları gündeme getirmiştir. Aspirinle tedavi edilen grupta kansere bağlı ölüm riskinin plasebo grubuna göre daha yüksek olduğu 2018 ASPREE (Aspirin in Reducing Events in the Elderly) Çalışması’nın sonuçlarına dikkat çekmektedir.
Psikiyatri
Bipolar bozukluk
Aspirin, antiinflamatuar özelliklere sahip diğer bazı ajanlarla birlikte, şiddetli ruhsal bozuklukların patogenezinde enflamasyonun olası rolü ışığında bipolar bozukluğu olan bireylerde depresif ataklar için ek tedavi olarak yeniden tasarlanmıştır.[134] 2022 yılında yapılan bir sistematik inceleme, aspirin maruziyetinin üç çalışmanın bir araya getirildiği bir kohortta depresyon riskini azalttığı sonucuna varmıştır (HR 0,624; %95 CI: 0,0503; 1,198; P=0,033). Bununla birlikte, aspirinin bipolar depresyon için etkili bir ek tedavi olup olmadığını belirlemek için daha yüksek kaliteli, daha uzun süreli, çift kör randomize kontrollü çalışmalara (RCT’ler) ihtiyaç vardır.[135][136][137] Dolayısıyla, biyolojik gerekçeye rağmen, aspirin ve antiinflamatuar ajanların bipolar depresyon tedavisindeki klinik perspektifleri belirsizliğini korumaktadır.[134]
Demans
Kohort ve boylamsal çalışmalar düşük doz aspirinin demans insidansını azaltma olasılığının daha yüksek olduğunu göstermiş olsa da çok sayıda randomize kontrollü çalışma bunu doğrulamamıştır.[138][139]
Şizofreni
Bazı araştırmacılar aspirinin antiinflamatuar etkilerinin şizofreni için faydalı olabileceğini düşünmektedir. Küçük denemeler yapılmıştır ancak kanıtlar yetersiz kalmaktadır.[140][141]
Diğer kullanımlar
Aspirin, akut romatizmal ateşin ateş ve eklem ağrısı semptomları için ilk basamak tedavidir. Tedavi genellikle bir ila iki hafta sürer ve nadiren daha uzun süreler için endikedir. Ateş ve ağrı azaldıktan sonra, aspirin artık gerekli değildir, çünkü kalp komplikasyonları ve rezidüel romatizmal kalp hastalığı insidansını azaltmaz.[142][143] Naproksenin aspirin kadar etkili ve daha az toksik olduğu gösterilmiştir, ancak sınırlı klinik deneyim nedeniyle naproksen sadece ikinci basamak tedavi olarak önerilmektedir.[142][144]
Romatizmal ateş ile birlikte Kawasaki hastalığı, etkinliği konusunda yüksek kalitede kanıt olmamasına rağmen çocuklarda aspirin kullanımı için birkaç endikasyondan biri olmaya devam etmektedir.[145][146]
Düşük doz aspirin takviyesi, preeklampsinin önlenmesi için kullanıldığında orta düzeyde fayda sağlamaktadır.[147][148] Bu fayda, gebeliğin erken döneminde başlandığında daha fazladır.[149]
Aspirin, tümörlerde sıklıkla aşırı eksprese edilen PTTG1 geninin inhibisyonu yoluyla antitümöral etkiler de göstermiştir.[150]
Direnç
Bazı insanlar için aspirinin trombositler üzerinde diğerleri kadar güçlü bir etkisi yoktur. Bu etki aspirin direnci veya aspirin duyarsızlığı olarak bilinir. Bir çalışma, kadınların dirençli olma ihtimalinin erkeklerden daha yüksek olduğunu öne sürmüş[151] ve 2930 kişi üzerinde yapılan farklı bir toplu çalışmada %28’inin dirençli olduğu bulunmuştur.[152]
100 İtalyan üzerinde yapılan bir çalışmada, aspirine dirençli görünen %31 oranındaki deneklerin sadece %5’inin gerçekten dirençli olduğu, diğerlerinin ise uyumsuz olduğu bulunmuştur.[153] 400 sağlıklı gönüllü üzerinde yapılan bir başka çalışmada, gerçekten dirençli olan denek bulunmamış, ancak bazılarında “gecikmiş ve azalmış ilaç emilimini yansıtan psödorezistans” görülmüştür.[154]
Meta-analiz ve sistematik incelemeler, laboratuvarda doğrulanmış aspirin direncinin kardiyovasküler ve nörovasküler hastalıklarda daha kötü sonuç oranlarını artırdığı sonucuna varmıştır.[152][155][156][157][158][159] Yapılan araştırmaların çoğunluğu kardiyovasküler ve nörovasküler hastalıklarla ilgili olsa da aspirinin venöz tromboembolizm profilaksisi için kullanıldığı ortopedik cerrahi sonrasında aspirin direnci riskine ilişkin yeni araştırmalar ortaya çıkmaktadır.[160]
Ortopedik cerrahide, özellikle de total kalça ve diz artroplastilerinden sonra aspirin direnci ilgi çekicidir çünkü aspirin direnci için risk faktörleri aynı zamanda venöz tromboembolizm ve osteoartrit için de risk faktörleridir; total kalça veya diz artroplastisi gerektirmenin sekeli. Bu risk faktörlerinden bazıları obezite, ilerleyen yaş, diabetes mellitus, dislipidemi ve inflamatuar hastalıklardır.[160]
Doz
Yetişkin aspirin tabletleri standart boyutlarda üretilir ve bu boyutlar ülkeden ülkeye küçük farklılıklar gösterir; örneğin İngiltere’de 300 mg ve Amerika Birleşik Devletleri’nde 325 mg. Daha küçük dozlar bu standartlara dayanmaktadır, örneğin 75 mg ve 81 mg tabletler. 81 mg’lık tabletler genellikle “bebek aspirini” veya “bebek gücü” olarak adlandırılır, çünkü bunlar başlangıçta – ama artık değil – bebeklere ve çocuklara uygulanmak üzere tasarlanmıştır.[161] Dozajda 75 mg ve 81 mg tabletler arasındaki küçük farkın tıbbi bir önemi yoktur. Fayda için gereken doz kişinin kilosuna bağlı gibi görünmektedir.[101] Ağırlığı 70 kilogramın (154 lb) altında olanlar için düşük doz kardiyovasküler hastalığı önlemede etkilidir; bu ağırlığın üzerindeki hastalar için daha yüksek dozlar gereklidir.[101]
Genel olarak, yetişkinler için dozlar ateş veya artrit için günde dört kez alınır[162] ve maksimum günlük doza yakın dozlar tarihsel olarak romatizmal ateş tedavisi için kullanılır.[163] Belgelenmiş veya şüpheli koroner arter hastalığı olan bir kişide miyokard infarktüsünün (MI) önlenmesi için günde bir kez çok daha düşük dozlar alınır.[162]
USPSTF’nin koroner kalp hastalığının birincil önlenmesi için aspirin kullanımına ilişkin Mart 2009 tavsiyeleri, 45-79 yaş arası erkekleri ve 55-79 yaş arası kadınları, erkekler için MI veya kadınlar için inmede azalmanın potansiyel yararı, gastrointestinal kanamada artışın potansiyel zararından daha ağır bastığında aspirin kullanmaya teşvik etmektedir.
Menopoz sonrası kadınlarda yapılan WHI çalışmasında, 81 mg ve 325 mg aspirin dozları arasında anlamlı bir fark olmamasına rağmen, aspirinin kardiyovasküler hastalıktan ölüm riskini %25 ve herhangi bir nedenden ölüm riskini %14 azalttığı bulunmuştur.[166] 2021 ADAPTABLE çalışması da kardiyovasküler hastalığı olan hastalarda (hem erkek hem de kadın) 81 mg ve 325 mg aspirin dozları arasında kardiyovasküler olaylar veya majör kanama açısından anlamlı bir fark olmadığını göstermiştir.[167]
Düşük doz aspirin kullanımı da daha düşük kardiyovasküler olay riskine doğru bir eğilimle ilişkilendirilmiştir ve daha düşük aspirin dozları (75 veya 81 mg/gün) uzun vadeli korunma için aspirine ihtiyaç duyan kişiler için etkinliği ve güvenliği optimize edebilir.[165]
Kawasaki hastalığı olan çocuklarda aspirin, vücut ağırlığına bağlı olarak başlangıçta iki haftaya kadar günde dört kez ve daha sonra altı ila sekiz hafta boyunca günde bir kez daha düşük dozda alınır.[168]
Advers etkiler
Ekim 2020’de ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), tüm nonsteroid antiinflamatuar ilaçların ilaç etiketlerinin, düşük amniyotik sıvı ile sonuçlanan doğmamış bebeklerde böbrek sorunları riskini açıklayacak şekilde güncellenmesini istedi.[169][170] Hamileliğin 20. haftasında veya sonrasında hamile kadınlarda NSAİİ’lerden kaçınılması önerilmektedir.[169][170] Tavsiyenin bir istisnası, bir sağlık uzmanının yönlendirmesi altında gebeliğin herhangi bir noktasında düşük doz 81 mg aspirin kullanımıdır.[170]
Kontrendikasyonlar
Aspirin, ibuprofen veya naproksene alerjisi olan[171][172] ya da salisilat intoleransı[173][174] veya NSAİİ’lere karşı daha genel bir ilaç intoleransı olan kişiler tarafından alınmamalıdır ve astımı veya NSAİİ ile tetiklenen bronkospazmı olanlarda dikkatli olunmalıdır. Mide zarına olan etkisi nedeniyle, üreticiler peptik ülser, hafif diyabet veya gastriti olan kişilerin aspirin kullanmadan önce tıbbi yardım almalarını önermektedir.[171][175]
Bu durumlardan hiçbiri mevcut olmasa bile, aspirin alkol veya varfarin ile birlikte alındığında mide kanaması riski yine de artar.[171][175] Hemofili veya diğer kanama eğilimleri olan kişiler aspirin veya diğer salisilatları almamalıdır.[171][175] Aspirinin, genetik bir hastalık olan glukoz-6-fosfat dehidrogenaz eksikliği olan kişilerde, özellikle yüksek dozlarda ve hastalığın ciddiyetine bağlı olarak hemolitik anemiye neden olduğu bilinmektedir.[176]
Dang humması sırasında aspirin kullanımı artan kanama eğilimi nedeniyle önerilmemektedir.[177] Günde ≤325 mg ve ≤100 mg dozlarında ≥2 gün boyunca alınan aspirin, gut atağı geçirme olasılığını sırasıyla %81 ve %91 oranında artırabilir. Bu etki potansiyel olarak yüksek pürinli diyetler, diüretikler ve böbrek hastalığı ile kötüleşebilir, ancak ürat düşürücü ilaç allopurinol ile ortadan kaldırılır.[178]
Günlük düşük doz aspirinin böbrek fonksiyonlarını kötüleştirdiği görülmemiştir.[179] Aspirin, orta derecede KBH olan kişilerde kardiyovasküler hastalığı olmayanlarda kanama riskini önemli ölçüde artırmadan kardiyovasküler riski azaltabilir.[180] Aspirin, Reye sendromu ile bağlantılı olduğu için 16 yaşın altındaki çocuklara veya ergenlere soğuk algınlığı veya grip semptomlarını kontrol etmek için verilmemelidir.[181]
Gastrointestinal
Aspirin üst gastrointestinal kanama riskini artırır.[182] Aspirin üzerindeki enterik kaplama genellikle gastrik zararı azaltmak amacıyla aspirinin mideye salınımını önlemek için kullanılır, ancak enterik kaplama gastrointestinal kanama riskini azaltmaz[182][183] ve enterik kaplı aspirin kan pıhtısı riskini azaltmada o kadar etkili olmayabilir.[184][185] Aspirinin diğer NSAİİ’lerle kombine edilmesinin gastrointestinal kanama riskini daha da artırdığı gösterilmiştir.[182] Aspirinin klopidogrel veya varfarin ile birlikte kullanılması da üst gastrointestinal kanama riskini artırır.[186]
COX-1’in aspirin tarafından bloke edilmesi, görünüşe göre gastrik savunmanın bir parçası olarak COX-2’nin yukarı regülasyonu ile sonuçlanmaktadır.[187] Bazı çalışmalar, bir COX-2 inhibitörünün aspirin ile eş zamanlı kullanımının gastrointestinal hasar riskini artırabileceğini düşündürmektedir.[188][189] Bununla birlikte, mevcut kanıtlar bu etkinin günlük klinik uygulamada sürekli olarak tekrarlanabilir olduğunu kanıtlayamamıştır.[190] Konuya daha fazla açıklık getirmek için daha özel araştırmalara ihtiyaç vardır. Bu nedenle, aspirin ile sarımsak özleri, kurkumin, yaban mersini, çam kabuğu, ginkgo, balık yağı, resveratrol, genistein, kuersetin, resorsinol ve diğerleri gibi COX-2 inhibe edici özelliklere sahip herhangi bir “doğal” takviyenin kombine edilmesi durumunda dikkatli olunmalıdır.
“Tamponlama” gastrointestinal kanamayı azaltmak amacıyla kullanılan ek bir yöntemdir. Tamponlama ajanlarının, aspirinin mide duvarlarında yoğunlaşmasını önleyerek çalışması amaçlanmaktadır, ancak tamponlanmış aspirinin faydaları tartışmalıdır.[kaynak belirtilmeli] Antasitlerde kullanılan hemen hemen tüm tamponlama maddeleri kullanılabilir; örneğin Bufferin magnezyum oksit kullanır. Diğer preparatlar kalsiyum karbonat kullanır.[191] Efervesan tablet ve toz formülasyonlarındaki gaz oluşturucu ajanlar da tamponlayıcı ajan olarak ikiye katlanabilir, bir örnek Alka-Seltzer’de kullanılan sodyum bikarbonattır.[192]
Aspirinle birlikte C vitamini almak, mide zarını korumanın bir yöntemi olarak araştırılmıştır. Denemelerde C vitamini salan aspirin (ASA-VitC) veya C vitamini içeren tamponlanmış aspirin formülasyonunun tek başına aspirine göre daha az mide hasarına neden olduğu bulunmuştur.[193][194]
Retinal ven tıkanıklığı
Göz uzmanları (oftalmologlar) arasında, merkezi retinal ven tıkanıklığı (MRVT) ve retinal ven dal tıkanıklığı (RVDT) gibi retinal ven tıkanıklığı (RVT) olan hastalara ek ilaç olarak aspirin reçete etmek yaygın bir alışkanlıktır. Bu yaygın kullanımın nedeni, majör sistemik venöz trombotik bozukluklarda kanıtlanmış etkinliğidir ve çeşitli retinal ven tıkanıklığı türlerinde de benzer şekilde faydalı olabileceği varsayılmıştır.
Ancak, yaklaşık 700 hastanın verilerine dayanan geniş çaplı bir araştırma, “aspirin veya diğer antiplatelet agregasyon ajanları veya antikoagülanların, koruyucu veya faydalı etkiye dair herhangi bir kanıt olmaksızın, MRVT ve hemi-RVT hastalarında görsel sonucu olumsuz etkilediğini” göstermiştir.[195] Royal College of Ophthalmologists de dahil olmak üzere birçok uzman grup, RVT’li hastalarda antitrombotik ilaçların (aspirin dahil) kullanılmamasını tavsiye etmiştir.[196]
Merkezi etkiler
Aspirinin bir metaboliti olan salisilatın yüksek dozları, sıçanlarda yapılan deneylere dayanarak, araşidonik asit ve NMDA reseptörleri kaskadı üzerindeki etki yoluyla geçici tinnitusa (kulak çınlaması) neden olur.
Reye sendromu
Akut ensefalopati ve karaciğer yağlanması ile karakterize nadir ancak ciddi bir hastalık olan Reye sendromu, çocuklara veya ergenlere ateş veya başka bir hastalık veya enfeksiyon için aspirin verildiğinde ortaya çıkabilir. 1981’den 1997’ye kadar ABD Hastalık Kontrol ve Korunma Merkezlerine (CDC) 18 yaşından küçük kişilerde 1207 Reye sendromu vakası bildirilmiştir. Bunların %93’ü Reye sendromunun başlangıcından önceki üç hafta içinde, çoğunlukla solunum yolu enfeksiyonu, suçiçeği veya ishal nedeniyle hasta olduklarını bildirmişlerdir. Test sonuçları bildirilen çocukların %81,9’unda salisilatlar tespit edilebilmiştir.[197]
Reye sendromu ve aspirin arasındaki ilişki rapor edildikten ve bunu önlemeye yönelik güvenlik tedbirleri (Genel Cerrah’ın uyarısı ve aspirin içeren ilaçların etiketinde değişiklikler dahil) uygulandıktan sonra, ABD’de çocuklar tarafından alınan aspirin, rapor edilen Reye sendromu vakalarının sayısı gibi önemli ölçüde azalmıştır; benzer bir düşüş, pediatrik aspirin kullanımına karşı uyarılar yayınlandıktan sonra Birleşik Krallık’ta da görülmüştür.[197]
ABD Gıda ve İlaç Dairesi, aspirinin (veya aspirin içeren ürünlerin) ateşi olan 12 yaşın altındaki hiç kimseye verilmemesini tavsiye ederken,[181] Birleşik Krallık Ulusal Sağlık Servisi de 16 yaşın altındaki çocukların doktor tavsiyesi dışında aspirin almamasını önermektedir.[198]
Deri
Az sayıda insan için aspirin almak kurdeşen, şişme ve baş ağrısı gibi semptomlara neden olabilir.[199] Aspirin, kronik kurdeşeni olanlarda semptomları şiddetlendirebilir veya akut kurdeşen semptomları yaratabilir.[200] Bu tepkiler aspirine karşı alerjik reaksiyonlardan veya daha sık olarak COX-1 enzimini inhibe etme etkisinden kaynaklanabilir.[200][201] Deri reaksiyonları, NSAİİ ile tetiklenen bronkospazm[200][201] veya atopisi olanlarda görülen sistemik kontrendikasyonlarla da bağlantılı olabilir.[202]
Aspirin ve ibuprofen gibi diğer NSAİİ’ler cilt yaralarının iyileşmesini geciktirebilir.[203] İki küçük, düşük kaliteli çalışmadan elde edilen önceki bulgular, aspirinin (kompresyon tedavisiyle birlikte) venöz bacak ülseri iyileşme süresi ve bacak ülseri boyutu üzerinde bir fayda sağladığını göstermiştir,[204][205][206] ancak daha büyük, daha yeni ve daha yüksek kaliteli çalışmalar bu sonuçları destekleyememiştir.[207][208] Bu nedenle, aspirinin bu bağlamdaki rolünü netleştirmek için daha fazla araştırma yapılması gerekmektedir.
Diğer advers etkiler
Aspirin bazı kişilerde cilt dokularının şişmesine neden olabilir. Bir çalışmada, bazı kişilerde aspirin alımından bir ila altı saat sonra anjiyoödem ortaya çıkmıştır. Ancak aspirin tek başına alındığında bu kişilerde anjiyoödeme neden olmamıştır; anjiyoödem ortaya çıktığında aspirin NSAİİ kaynaklı başka bir ilaçla birlikte alınmıştır.[209]
Aspirin, MR taramalarında 5 ila 10 mm veya daha küçük, hipointens (koyu renkli delikler) yamalar şeklinde görülen serebral mikro kanama riskinde artışa neden olur.[210][211]
Günde ortalama 270 mg aspirin kullanan bir grup üzerinde yapılan bir çalışmada, intraserebral hemorajide (ICH) 10.000 kişide ortalama 12 olaylık bir mutlak risk artışı tahmin edilmiştir.[212] Buna karşılık, miyokard enfarktüsünde tahmin edilen mutlak risk azalması 10.000 kişide 137 olay ve iskemik inmede 10.000 kişide 39 olaydır.[212] ICH’nin zaten meydana geldiği durumlarda, aspirin kullanımı daha yüksek mortalite ile sonuçlanır; günde yaklaşık 250 mg’lık bir doz, ICH’den sonraki üç ay içinde yaklaşık 2,5 (%95 güven aralığı 1,3 ila 4,6) göreceli ölüm riski ile sonuçlanır.[213]
Aspirin ve diğer NSAİİ’ler, prostaglandin sentezinin inhibisyonu yoluyla hiporeninemik hipoaldosteronik bir duruma neden olarak anormal derecede yüksek kan potasyum seviyelerine neden olabilir; ancak bu ajanlar normal böbrek fonksiyonu ve euvolemik durum ortamında tipik olarak kendi başlarına hiperkalemiye neden olmazlar.[214]
Cerrahi bir işlemden önce düşük doz aspirin kullanımı bazı hastalarda kanama olayları riskinde artışla ilişkilendirilmiştir, ancak ameliyattan önce aspirinin kesilmesi de majör advers kardiyak olaylarda artışla ilişkilendirilmiştir. Çok sayıda çalışmanın analizinde, ameliyattan önce aspirini bırakan hastalarda miyokard enfarktüsü gibi advers olaylarda üç kat artış bulunmuştur. Analiz, riskin yapılan ameliyatın türüne ve aspirin kullanımı için hasta endikasyonuna bağlı olduğunu ortaya koymuştur.[215]
9 Temmuz 2015 tarihinde ABD Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), nonsteroid antiinflamatuar ilaçlarla (NSAİİ) ilişkili kalp krizi ve inme riskinin arttığına dair uyarıları sertleştirdi.[216] Aspirin de bir NSAİİ’dir ancak yeni uyarılardan etkilenmemektedir.[216]
Doz aşımı
Aspirin doz aşımı akut veya kronik olabilir. Akut zehirlenmede tek bir yüksek doz alınır; kronik zehirlenmede ise belirli bir süre boyunca normalden daha yüksek dozlar alınır. Akut doz aşımı %2’lik bir ölüm oranına sahiptir. Kronik doz aşımı daha yaygın olarak ölümcüldür ve ölüm oranı %25’tir;[217] kronik doz aşımı özellikle çocuklarda şiddetli olabilir.[218]
Toksisite, aktif karbon, intravenöz dekstroz ve normal salin, sodyum bikarbonat ve diyaliz dahil olmak üzere bir dizi potansiyel tedavi ile yönetilir.[219] Zehirlenme tanısı genellikle aspirinin aktif metaboliti olan plazma salisilatının otomatik spektrofotometrik yöntemlerle ölçülmesini içerir. Plazma salisilat seviyeleri genel olarak normal terapötik dozlardan sonra 30 ila 100 mg/L, yüksek doz alan kişilerde 50–300 mg/L ve akut doz aşımını takiben 700–1400 mg/L arasında değişir. Salisilat ayrıca bizmut subsalisilat, metil salisilat ve sodyum salisilata maruz kalmanın bir sonucu olarak da üretilir.[220][221]
Etkileşimler
Aspirinin diğer ilaçlarla etkileşime girdiği bilinmektedir. Örneğin, asetazolamid ve amonyum klorürün salisilatların sarhoş edici etkisini artırdığı ve alkolün de bu tür ilaçlarla ilişkili gastrointestinal kanamayı artırdığı bilinmektedir.[171][172] Aspirinin, antidiyabetik ilaçlar tolbutamid ve klorpropamid, varfarin, metotreksat, fenitoin, probenesid, valproik asit (ayrıca valproat metabolizmasının önemli bir parçası olan beta oksidasyonuna müdahale ederek) ve diğer NSAİİ’ler dahil olmak üzere bir dizi ilacı kandaki protein bağlayıcı bölgelerden uzaklaştırdığı bilinmektedir.
Kortikosteroidler de aspirin konsantrasyonunu azaltabilir. İbuprofen ve naproksen gibi diğer NSAİİ’ler aspirinin antiplatelet etkisini azaltabilir.[222][223] Sınırlı kanıtlar bunun aspirinin kardiyoprotektif etkisinin azalmasıyla sonuçlanmayabileceğini düşündürmektedir.[222] Analjezik aspirin dozları idrarda spironolakton tarafından indüklenen sodyum kaybını azaltır, ancak bu spironolaktonun antihipertansif etkilerini azaltmaz.[224] Ayrıca, aspirinin antiplatelet dozlarının spironolakton ile bir etkileşim oluşturmak için çok küçük olduğu düşünülmektedir.[225] Aspirinin renal tübüler sekresyon için penisilin G ile yarıştığı bilinmektedir.[226] Aspirin ayrıca C vitamini emilimini de inhibe edebilir.[227][228][229]
Araştırma
ISIS-2 çalışması, bir ay boyunca günde 160 mg dozunda aspirinin, ilk beş hafta içinde miyokard enfarktüsü şüphesi olan katılımcıların ölüm oranını %21 azalttığını göstermiştir.[230] Kararsız anjinası olan erkeklerde 12 hafta boyunca günde tek doz 324 mg aspirinin akut miyokard enfarktüsü ve ölüme karşı oldukça koruyucu bir etkisi vardır.[231]
Bipolar bozukluk
Aspirin, bipolar bozukluğu olan kişilerde depresif dönemler için bir ek tedavi olarak yeniden tasarlanmıştır.[134] Bununla birlikte, meta-analitik kanıtlar çok az sayıda çalışmaya dayanmaktadır ve aspirinin bipolar depresyon tedavisinde herhangi bir etkinliği olduğunu göstermemektedir.[134] Dolayısıyla, biyolojik gerekçeye rağmen, aspirin ve antiinflamatuar ajanların bipolar depresyon tedavisindeki klinik perspektifleri belirsizliğini korumaktadır.[134]
Bulaşıcı hastalıklar
Aspirinin bakteriyel, viral ve parazitik enfeksiyonlar için anti-enfektif özellikleri çeşitli çalışmalarla araştırılmıştır. Aspirinin Staphylococcus aureus ve Enterococcus faecalis tarafından indüklenen trombosit aktivasyonunu sınırladığı ve kalp kapakçıklarına streptokok yapışmasını azalttığı gösterilmiştir. Tüberküloz menenjiti olan hastalarda aspirin ilavesi yeni serebral enfarktüs riskini azaltmıştır [RR = 0,52 (0,29-0,92)]. Aspirinin bakteriyel ve fungal biyofilm üzerindeki rolü de artan kanıtlarla desteklenmektedir.[232]
Kanserden korunma
Gözlemsel çalışmalardan elde edilen kanıtlar aspirinin meme kanserini önlemedeki etkisi konusunda çelişkilidir,[233] randomize kontrollü bir çalışma aspirinin meme kanserini azaltmada önemli bir etkisi olmadığını göstermiştir,[234] bu nedenle aspirinin kanseri önlemedeki etkisini açıklığa kavuşturmak için daha fazla çalışmaya ihtiyaç vardır.
Bahçecilik
Aspirinin bitkilerin büyümesini ve direncini artırabileceğine dair birçok anekdot bildirilmiştir,[235][236] ancak çoğu araştırma aspirin yerine salisilik asidi içermektedir.[237]
Veteriner tıp
Aspirin bazen veteriner hekimlikte antikoagülan olarak veya kas-iskelet iltihabı veya osteoartrit ile ilişkili ağrıyı hafifletmek için kullanılır. Aspirin hayvanlara yalnızca bir veteriner hekimin doğrudan gözetimi altında verilmelidir, çünkü gastrointestinal sorunlar da dahil olmak üzere yan etkiler yaygındır. Herhangi bir türde aşırı dozda aspirin kanama, nöbetler, koma ve hatta ölümle karakterize salisilat zehirlenmesine neden olabilir.[238]
Köpekler aspirini kedilere göre daha iyi tolere edebilirler. Kediler aspirini yavaş metabolize ederler çünkü aspirinin atılımına yardımcı olan glukuronid konjugatlarından yoksundurlar, bu da dozlama uygun şekilde aralıklı yapılmazsa aspirini potansiyel olarak toksik hale getirir. Kedilere 4 hafta boyunca her 48 saatte bir 25 mg/kg aspirin verildiğinde hiçbir klinik toksikoz belirtisi görülmemiştir, ancak kedilerde ağrı ve ateşin giderilmesi ve kan pıhtılaşma hastalıklarının tedavisi için önerilen doz, metabolizasyona izin vermek için her 48 saatte bir 10 mg/kg’dır.
- 1902 – Real Madrid Futbol Kulübü kuruldu.
![]() |
||||
Tam ad | Real Madrid Club de Fútbol[1] | |||
---|---|---|---|---|
Takma ad | Los Blancos (Beyazlar) Los Merengues (Bezeler) Los Vikingos (Vikingler) La Casa Blanca (Beyaz Saray) Reyes de Europa (Avrupa’nın kralları) |
|||
Kısa ad | RMA | |||
Kuruluş | 6 Mart 1902 (122 yıl, 357 gün önce.) Madrid Futbol Kulübü adıyla[2] |
|||
Stadyum | Santiago Bernabéu Stadyumu, Madrid (Kapasite: 85.044[3]) |
|||
Onursal başkan | ![]() ![]() |
|||
Başkan | ![]() |
|||
Teknik direktör | ![]() |
|||
Lig | La Liga | |||
2023-24 | La Liga, 1. (şampiyon) | |||
Resmî site | realmadrid.com | |||
|
||||
![]() |
Real Madrid Club de Fútbol, İspanya’nın Madrid şehrinde kurulmuş olan ve futbol şubesi ile tanınan profesyonel spor kulübüdür. İsminde bulunan “Club de Fútbol” ibaresine rağmen futbolun yanı sıra basketbol takımı da mevcuttur. FIFA tarafından 20. yüzyılın en iyi futbol takımı olarak nitelendirilen[4][5] Real Madrid tarihi boyunca 36 La Liga, 20 Copa del Rey, 13 Supercopa de España, 15 UEFA Şampiyonlar Ligi, 2 UEFA Kupası, 6 UEFA Süper Kupası, 3 Kıtalararası Kupa ve 5 FIFA Kulüpler Dünya Kupası şampiyonluğu yaşamıştır. Avrupa Kulüpler Birliği’nin kurucu üyelerinden biri olan Real Madrid, eski G-14 oluşumunun da kurucu üyelerinden birisidir. Kulübün isminde bulunan “Real” kelimesi İspanyolcada “kraliyet” anlamına gelmektedir ve bu unvan logosunda bulunan kraliyet tacı ile birlikte 1920 yılında XIII. Alfonso tarafından kulübe verilmiştir. Real Madrid; Real Sociedad, Real Unión, Real Betis ve Real Zaragoza ile birlikte isminde “Real” unvanını kullanma ve logosunda kraliyet tacını taşıma yetkisini direkt olarak kraldan alan ender kulüplerden biridir.
1902 yılında kurulan kulüp tarihi boyunca hiç küme düşmemiştir. 1950’li yıllarda hem Avrupa hem de İspanya futbolunda önemli bir güç haline gelmiş, 1980’li yıllarda kazandığı iki UEFA Kupası, beş La Liga şampiyonluğu, bir İspanya Kral Kupası şampiyonluğu ve üç Supercopa de España ile La Quinta del Buitre olarak anılır olmuştur.
Kulüp, kurulduğu yıldan beri birçok kez logosunu yenilemiştir. 2014 yılında ise Uluslararası Abu Dabi Bankası ile anlaşma yapmıştır. Abu Dabi ve Birleşik Arap Emirliklerinde bulunan Müslümanlarının tepkisi ile karşılaşmamak için sadece Birleşik Arap Emirliklerinde geçerli olmak üzere logosunda bulunan haçı kaldırmıştır.[6] Real, kurulduğu ilk dönemlerde beyaz üzerine çapraz lacivert çizgili forma giymekte iken özellikle seslerini duyurmaya başladıkları 1950’li yıllarda giydikleri düz beyaz formalar sebebi ile “Beyazlar” anlamına gelen “Los Blancos” lakabı ile tanınmaya başlamışlardır. Kulübün stadyumu olan Santiago Bernabéu Stadyumu, 1947 yılında açılmıştır. Kapasitesi ilk dönemlerde 120.000 kişi olmasına rağmen UEFA standartlarına uyması için sonraki yıllarda kapasitesi düşürülmüştür.
Real Madrid’in ezeli rakiplerinden olan Barcelona ile oynadığı karşılaşmalar “El Clásico” olarak nitelendirilmektedir ve bu rekabet tüm dünyadaki futbolseverler tarafından takip edilmektedir.
Kulüp, 650.000.000$ gelirle dünyanın en çok gelir sağlayan kulübü olmakla birlikte,[7] 2013 itibarıyla 3.300.000.000$ marka değeriyle en değerli futbol kulübüdür.[7]
Real Madrid Şampiyonlar Ligi’nde 15 kez şampiyon olarak, en fazla şampiyonluk yaşayan takım unvanına da sahiptir.
Tarihçe
İlk yıllar, İç Savaş ve Franco (1902-1945)

Real Madrid’in kökeni Institución Libre de Enseñanza akademisyenleri, öğrencileri ve Oxbridge mezunlarının 1897’de kurduğu Sky Futbol Kulübü‘ne dek gitmektedir.[8] 1900 yılında bu kulüp Foot-Ball de Madrid ve Club Español de Madrid olmak üzere iki kulübe ayrılmıştır.[9] Club Español de Madrid’de 1902 yılında ikiye bölünmüş ve 6 Mart 1902 tarihinde Madrid Futbol Kulübü kurulmuştur.[2] Kuruluşundan üç yıl sonra ise İspanya Kupası finalinde Athletic Bilbao’yu devirerek ilk şampiyonluğunu kazanmıştır. Kulübün o dönemki başkanı Adolfo Meléndez İspanya Futbol Federasyonu’nun kurulmasını karara bağlayan anlaşmanın imzacılarından birisi olmuş, böylece 4 Ocak 1909 tarihinde kurulan İspanya Kraliyet Futbol Federasyonu’nun kurucu taraflarından birisi de Madrid Futbol Kulübü olmuştur. 1912 yılında ise takım Campo de O’Donnell’a taşınmıştır.[10] 1920 yılındaysa XIII. Alfonso tarafından kulübe “Real” unvanı ve armasında kraliyet tacını taşıma izni verilmiş, böylece Madrid Futbol Kulübü‘nün adı Real Madrid CF olarak değişmiştir.[11]
1929 yılında ilk İspanyol futbol ligi kurulmuş, Real Madrid son maçta Athletic Bilbao’ya yenilerek Barcelona’nın ardından ikinci olmuştur.[12] Real Madrid ilk lig şampiyonluğunu ise 1931–32 sezonunda kazanmıştır. Ertesi yıl tekrar lig şampiyonu olan Real Madrid aynı yıl Kral Kupası’nı da kazanarak çifte şampiyonluk yaşamıştır.[13]
Santiago Bernabéu Yeste ve Avrupa’da yükseliş (1945-1978)

Santiago Bernabéu Yeste 1945 yılında Real Madrid’in başkanı olmuştur.[14] Başkanlık döneminde ilk olarak İspanya İç Savaşı sırasında zarar gören Ciudad Deportiva’yı yenilemiş ve kulübü Santiago Bernabéu Stadyumu’na taşımıştır. 1953 yılından itibaren ise dünya çapında prestij sağlayacak transferler gerçekleştirmeye başlamıştır. Bunun en belirgin örneği ise kulübün tarihinde unutulmaz bir yer edinen Alfredo Di Stéfano’dur.[15]
1955 yılında Fransız spor gazetesi L’Équipe’in editörü ve futbolcu olan Gabriel Hanot’un önerisi, Gusztáv Sebes, Bedrignan ve Bernabéu’nun girişimleri ile birlikte daha sonra UEFA Şampiyonlar Ligi adını alacak olan futbol turnuvası düzenlenmeye başlamıştır.[16] Bu olayla birlikte Barnabéu’nun başkanlığındaki Real Madrid hem İspanyol hem de Avrupa futbolunda kendini önemli bir güç olarak kabul ettirmiştir. Turnuvanın ilk sezonunun finalinde Stade de Reims’ı 4-3 mağlup ederek şampiyon olan Real Madrid beş yıl boyunca üst üste kupada şampiyonluk yaşamıştır.[15] Bu başarısından dolayı da kulübe UEFA tarafından turnuva kupasının orijinalı verilmiştir.[17] 1966 yılındaki finalde ise tamamen İspanyol oyunculardan oluşan kadrosuyla finalde Partizan’ı 2–1 devirmiş, 6. kez turnuvanın şampiyonluğunu kutlama şerefine erişmiştir.[18] 1966 Avrupa şampiyonu olan bu kadro Diario Marca’nın yayınladığı Beatles’ın She Loves You şarkısının nakaratında geçen “yeah, yeah, yeah” sözlerinden ötürü “Ye-yé” olarak tanınmıştır. Ye-yé jenerasyonu 1962 ve 1964 yıllarında da Avrupa’da ikinci olmuştur.[18]
1970’li yıllarda Real Madrid 5 lig şampiyonluğu ve 3 de Copa del Rey kazanmıştır.[19] Ayrıca UEFA Kupa Galipleri Kupası’nın ilk sezonu olan 1970-71 sezonunda ise finalde Chelsea’ye 2-1 mağlup olarak kupada ikinci olmuştur.[20]
2 Haziran 1978 tarihinde Arjantin’de Dünya Kupası düzenlenmekte iken kulüp başkanı Santiago Bernabéu Yeste ölmüştür. FIFA ise bu durum karşısında üç günlük yas ilan etmiştir.[21] Ölümünden sonraki yıldan itibaren ise kulüp tarafından Bernabéu’nun onuruna Santiago Bernabéu Kupası düzenlenmeye başlamıştır.[22]
Quinta del Buitre ve yedinci Avrupa Kupası (1980’ler-2000)
1980’lerin başında Real Madrid’in La Liga üzerindeki etkisi eski kadar hissedilmiyordu. Kulüp, 1980 ve 1985 yılları arasında şampiyonluk yakalayamamış sadece üç kez lig ikincisi olmuştur.[23] Ancak kulüp 1980’lerin ikinci yarısında ise tam anlamıyla ligleri domine etmiştir. Bu dönemde iki UEFA Kupası, beş La Liga, bir Kral Kupası ve bir de İspanya Süper Kupası şampiyonluğu kazanılmıştır.[24] İspanyol gazeteci Julio César Iglesias bu kuşak futbolcularına “La Quinta del Buitre” yakıştırmasını yapmıştır. Francisco Buyo, Miguel Porlán, Hugo Sánchez, Manuel Sanchís, Martín Vázquez, Míchel, Miguel Pardeza ve Emilio Butragueño bu kuşağın futbolcularıdır.[24] 1990’ların ikinci yarısında ise Martín Vázquez, Emilio Butragueño ve Míchel’in kulüpten ayrılmasıyla birlikte Quinta del Buitre dağılmıştır.
1996 yılında kulüp başkanı Lorenzo Sanz, Fabio Capello’yu teknik direktör olarak görevlendirmiştir. Capello sadece bir sezon görev yaptığı kulüpte Roberto Carlos, Predrag Mijatović, Davor Šuker, Clarence Seedorf, Raúl González, Fernando Hierro, Iván Zamorano ve Fernando Redondo gibi döneminin yıldız futbolcularıyla ligde şampiyonluk yaşamıştır. 1998 yılında ise Jupp Heynckes teknik direktörlüğündeki takıma Fernando Morientes’de eklenmiş ve kulüp 32 yıl sonra tekrar UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamıştır. 1998 finalinde Juventus karşısında 1-0 galip gelen takımın golünü ise Predrag Mijatović kaydetmiştir.[25]
Los Galácticos, Calderón ve ikinci Pérez dönemi (2000-günümüz)

Temmuz 2000’de kulübün başkanlığına Florentino Pérez seçilmiştir.[26] Pérez, seçim kampanyasında kulübün borçlarını silmek ve tesislerini modernleştirmek için verdiği sözlerin yanında ilk iş olarak verdiği diğer bir söz olan Luís Figo’yu kulübe kazandırmıştır.[27] Sonraki yıllarda ise izlediği yıldız futbolcu politikası gereğince Zinédine Zidane, Ronaldo ve David Beckham gibi dünyaca ünlü futbolcuları transfer ederek “Los Galácticos“u oluşturmuştur. Ancak yıldızlar karması olarak nitelendirilen bu kadro yalnızca 2002 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğunu kazanmış, sonraki yıllarda ise ulusal ve uluslararası hiçbir başarı elde edememiştir.[28]
2 Temmuz 2006’da Ramón Calderón’un başkan seçilmesiyle Fabio Capello tekrar takımın teknik direktörlüğüne getirilmiş, Predrag Mijatović ise yeni sportif direktör olarak tekrar kulübün bir parçası olmuştur. Real Madrid’i, dört sezon sonra La Liga şampiyonluğuna taşımasına[29] rağmen defansif futbol oynattığı gerekçesiyle Capello takımdan kovulmuştur.[30] 2007-08 sezonunda ise tekrar La Liga şampiyonluğunu tadan Real Madrid, bu şampiyonluk ile kulüp tarihindeki 31. İspanya şampiyonluğuna erişmiştir.[31]
1 Haziran 2009 tarihinde, Florentino Perez tekrar Real Madrid’in başkanlık koltuğuna oturmuştur.[32][33] İkinci başkanlık döneminde yaptığı Milan’dan Kaká[34] ve 80.000.000£ bonservis bedeliyle Manchester United’dan Cristiano Ronaldo transferleri ile ikinci Los Galácticos projesini de başlatmıştır.
Arma, forma ve renkler
Kulübün ilk arması beyaz üzerine lacivert renklerle “Madrid Club de Fútbol“un kısaltması olan “MCF” harflerinin üst üste yazıldığı basit bir tasarım idi. Arma üzerinde yapılan ilk değişilik 1908 yılında gerçekleşmiştir.[35] Bir sonraki değişiklik ise 1920 yılında Pedro Parages başkanlığındaki dönemde yapılmıştır. Bu dönemde XIII Alfonso’nun kulübe “Real” unvanını vermesiyle hem isim hem de arma değişmiş ve kulübün adı Real Madrid Club de Fútbol olmuştur. Armasına ise kraliyet tacı eklenmiştir.[35][36] 1931 yılında ise monarşik rejimin sona ermesi ile kulüpteki kraliyetle ilgili bütün göstergeler (Real ismi ve armadaki kraliyet tacı) kaldırılmıştır.[13] 1941 yılında ise İç Savaş sürerken kraliyet tacının tasarımı değiştirilerek tekrar armaya eklenmiştir.[14] Ayrıca Madrid Club de Fútbol ismine “Real” kelimesi de tekrar eklenmiştir.[35] 1997 yılında armanın ortasındaki çapraz çizginin mor olan rengi laciverde çevrilmiş, 2001 yılındaki ufak rötuşlar ile de arma son kez değişikliğe uğramıştır.[35] 2014 yılında ise armanın üst kısmındaki haç Hristiyanlık sembolü olduğundan dolayı halkın tepkisini çekmemek adına yalnızca Birleşik Arap Emirliklerindeki operasyonlarda kaldırılmıştır.[6]
-
1902
-
1908
-
1931
Real Madrid’in ilk forması henüz Club Español de Madrid döneminde giydiği beyaz üzerine çapraz lacivert bir şerit bulunan gömlek yakalı bir forma, beyaz şort ve lacivert çoraplar olarak kabul edilir.[12][37] 1902 yılındaysa Corinthian’ın forması örnek alınarak düz beyaz formaya geçilmiştir.[38] Aynı yıl, mavi çorap siyah çorap ile değiştirilmiştir. 1940’larda ise formanın sol göğüs üzerindeki kısmına arma eklenmiştir. 23 Kasım 1947 tarihinde Metropolitano Stadı’nda Atlético Madrid karşısına çıkan Real Madrid, formasında sırt numarası bulunan ilk İspanyol kulübü olmuştur.[14]
Kulübün son yıllarda kullandığı formalar Adidas tarafından imal edilmiştir.[39][40] Real Madrid’in ilk forma sponsoru olan Zanussi, 1982 ve 1985 sezonları arasında kulübe destek sağlamıştır. Kulübün en uzun süre sponsorluk anlaşması imzaladığı firma ise Teka’dır. Teka, Real Madrid’e 1992’den 2001’e dek süren dokuz yıl boyunca sponsorluk desteği sağlamıştır.[41][42] İzleyen yıllarda ise 2001’de Realmadrid.com, 2002 ve 2006 yılları arasında Siemens Mobile, 2006 ve 2007 yıllarında BenQ Siemens[43] ile forma sponsorluğu anlaşması imzalanmıştır. 2007-2013 yılları arasında bwin kulübün forma sponsorluğunu yürütmüştür.[44] Mayıs 2013 tarihinde, Emirates Havayolları ile 2013-14 sezonunda başlayan 5 yıllık bir sözleşme imzalanmıştır.[45] Şu anda formanın göğüs bölümünde, “Fly Emirates” reklamı bulunmaktadır.
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1902
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1911
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1925
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1931
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1952
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1982
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1994
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1998
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2000
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2006
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2008
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2011
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2012
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2013
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2014
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2015
|
Forma üreticileri ve sponsorları
Zaman | Forma üreticisi | Sponsor |
---|---|---|
1980-1982 | Adidas | Yok |
1982-1985 | Zanussi | |
1985-1989 | Hummel | Parmalat |
1989-1991 | Reny Picot | |
1991-1992 | Otaysa | |
1992-1994 | Teka | |
1994-1998 | Kelme | |
1998-2001 | Adidas | |
2001-2002 | Realmadrid.com23 Şubat 2011 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.* | |
2002-2005 | Siemens mobile | |
2005-2006 | Siemens | |
2006-2007 | BenQ-Siemens | |
2007-2011 | bwin | |
2011-2013 | ||
2013-2018 | Fly Emirates |
*Realmadrid.com, kulübün yeni web sitesini tanıtmak için formada yer aldı.
Stadyum

Real Madrid’in 1912 yılında taşındığı 5.000 kapasiteli Campo de O’Donnell kulübün ilk stadyumudur.[10] Kulüp daha sonra ise 8.000 kapasiteli küçük bir stad olan Campo de Ciudad Lineal’e geçmiştir. 17 Mayıs 1923’te ise Newcastle United ile oynanan karşılaşmayla açılan Chamartín Stadyumu’na taşınmıştır.[46] Real Madrid ilk şampiyonluğunu 22.500 seyirci kapasiteli bu stadyumda yaşamıştır.[12] 1943 yılında kulüp başkanlığına seçilen Santiago Bernabéu Yeste, Estadio Chamartín’in kulübün emelleri için yeterince büyük olmadığına karar vermiş ve yeni bir stadyumun inşasına başlamıştır. 1944’te başlayan inşaat çalışmaları 1947’de sona ermiş ve yeni stadyum 14 Aralık 1947 tarihinde açılmıştır.[14][47] 1955 yılına kadar Nuevo Estadio Chamartín adıyla işletilen stadyum 1955 yılında bugünkü Santiago Bernabéu Stadyumu adını almıştır.[15] Bernabéu’da yapılan ilk maç Real Madrid ve Portekiz kulübü Belenenses arasında oynanmış ve 3-1 Real Madrid lehine sonuçlanmıştır. Stadyumdaki ilk gol ise Sabino Barinaga tarafından atılmıştır.[14]
Santiago Bernabéu Stadyumu’nun kapasitesi 1953’teki genişletme sonrası 120.000 kişiye dek ulaşmış, sonraki yıllarda ise kademeli olarak düşürülmüştür.[48][49] Son yapılan değişiklik 2003 yılında yapılmış ve kapasite 5.000 kişi artırılarak 80.354 kapasiteli hale getirilmiştir.[48][50]
Bernabéu, 1964 Avrupa Şampiyonası’nın ve 1982 FIFA Dünya Kupası’nın finallerine ev sahipliği yapmıştır. Ayrıca Avrupa kulüp futbolunun en önemli turnuvası olan Şampiyon Kulüpler Kupası’nın 1957, 1969 ve 1980 sezonlarının finallerine de sahne olmuştur. En son olarak ise 2010 yılında UEFA Şampiyonlar Ligi’nin finaline ev sahipliği yapmıştır.[51]
9 Mayıs 2006 tarihinde Real Madrid’in rezerv takımı olan Real Madrid Castilla’ya evsahipliği yapması amacıyla Alfredo di Stéfano Stadyumu açılmıştır. Stadın açılışında Real Madrid ile Stade de Reims arasında 1956 Şampiyon Kulüpler Kupası finalinin rövanşı mahiyetinde bir maç oynanmıştır. Karşılaşmayı Sergio Ramos, Antonio Cassano (2), Soldado (2) ve Jurado’nın golleriyle 6-1 Real Madrid kazanmıştır. Adını Real Madrid’in eski futbolcusu Alfredo Di Stéfano’dan alan stadyum 6.000 kişi kapasitelidir.[52]
Rekorlar ve istatistikler


Raúl González, 1994 ve 2010 yılları arasında 741 kez giydiği Real Madrid formasıyla kulüp rekorunu kırmış ve kulüp tarihinde en çok forma giyen futbolcu olmuştur. Raúl’den sonra en çok forma giyen oyuncu ise 711 kez ile Manuel Sanchis, Jr’dır.[53] Luís Figo ise millî takımında oynadığı 127 maç ile Real Madrid tarihinde en fazla millî takımının formasını giymiş oyuncudur.[54]
Cristiano Ronaldo 406 gol ile Raul ise 323 gol ile Real’in gelmiş geçmiş en golcü 3. futbolcusudur.[55] Alfredo Di Stefano, Santillana, Ferenc Puskás, Hugo Sánchez ise Real için 200 golden fazla gol atmışlardır ve Raul ile Cristiano Ronaldo’dan sonra Real tarihinin en golcü futbolcularıdır. Ronaldo, 2014-15 sezonunda attığı 48 gol ile bir sezonda en çok gol atan Real futbolcusudur. Kulüp tarihinin en hızlı golünü ise Ronaldo 3 Aralık 2003 tarihindeki Atlético Madrid maçında 15. saniyede atmıştır.[56]
Kulüp tarihindeki en fazla seyircili maç 2006 yılındaki Kral Kupası maçlarında 83.329 kişi ile gerçekleşmiştir. Santiago Bernabéu Stadyumu’nun mevcut kapasitesi ise 80.354’tür.[57] 2007-08 sezonunda yakalanan ortalama 76.234 kişilik seyirci istatistiği ise o sezon Avrupa liglerindeki en yüksek seyirci ortalamasıydı.[58] 17 Şubat 1957 ve 7 Mart 1965 tarihleri arasında oynanan 121 La Liga iç saha maçında yenilmeyen Real Madrid bu alanda da rekoru elinde bulundurmaktadır.[59]
Real, 15 kez ile en çok UEFA Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamış kulüptür.[60] Cristiano Ronaldo 107 gol ile UEFA Şampiyonlar Ligi’nin gelmiş geçmiş en çok gol atan oyuncusudur.
1 Eylül 2013’te Gareth Bale için ödenen 100.000.000€ bonservis bedeli futbol tarihinin en yüksek bonservis bedeli olarak tarihe geçmiş ve Real Madrid gelmiş geçmiş en pahalı transferi gerçekleştirmiştir.[61] Bundan önceki en yüksek bonservis ücreti rekoru yine Real Madrid tarafından Haziran 2009’da Cristiano Ronaldo için 96.000.000€ ödenen meblağdır. Kulübün en yüksek bonservis bedeliyle sattığı oyuncu ise 29 Ağustos 2014 tarihinde Manchester United’dan 59.700.000£ bonservis ücreti aldığı Angel Di Maria satışı olmuştur. Kulüp tarihinde isim yapmış ünlü olmuş kulübün enlerinden olmuş ve kulüp tarihine adını yazdırmış futbolcuların çok büyük bir bölümü ilginç bir şekilde yengeç burcudur.[62]
Real Madrid adına en çok gol atanlar
# | Futbolcu | Yıllar | Lig[63] | Kupa | UEFA1 | Diğer2 | Toplam | % | |||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
G | M | G | M | G | M | G | M | G | M | ||||
1 | ![]() |
2009-2018 | 311 | 292 | 22 | 30 | 105 | 101 | 12 | 15 | 450 | 438 | 1.03 |
2 | ![]() |
2009-2023 | 238 | 439 | 25 | 49 | 78 | 133 | 13 | 27 | 354 | 648 | 0.55 |
3 | ![]() |
1994-2010 | 228 | 550 | 18 | 37 | 66 | 132 | 11 | 22 | 323 | 741 | 0.44 |
4 | ![]() |
1953-1964 | 216 | 282 | 39 | 50 | 49 | 58 | 1 | 2 | 305 | 392 | 0.78 |
5 | ![]() |
1971-1988 | 186 | 461 | 49 | 84 | 47 | 87 | 7 | 13 | 289 | 645 | 0.45 |
6 | ![]() |
1958-1966 | 156 | 180 | 49 | 41 | 35 | 39 | 2 | 2 | 242 | 262 | 0.92 |
7 | ![]() |
1985-1992 | 164 | 207 | 19 | 32 | 23 | 39 | 2 | 4 | 208 | 282 | 0.74 |
8 | ![]() |
1952-1970 | 126 | 428 | 22 | 74 | 30 | 95 | 1 | 2 | 179 | 599 | 0.30 |
9 | ![]() |
1964-1979 | 123 | 417 | 25 | 67 | 23 | 75 | 1 | 2 | 172 | 561 | 0.31 |
10 | ![]() |
1983-1995 | 123 | 341 | 16 | 39 | 27 | 75 | 5 | 8 | 171 | 463 | 0.37 |
1Şu UEFA müsabakalarını içerir: UEFA Şampiyonlar Ligi, UEFA Avrupa Ligi, UEFA Kupa Galipleri Kupası ve UEFA Intertoto Kupası.
2Farklı formattaki şu diğer kupa müsabakalarını içerir: Supercopa de España, UEFA Süper Kupası ve FIFA Kulüpler Dünya Kupası.
Taraftar

İç saha maçlarını 80.354 kişilik Santiago Bernabéu’da oynayan Real Madrid her maç ortalama 68.670 seyirciye oynamaktadır.[1] Bir sezonluk kombine satın almak için öncelikle kulübe üyeliğin bulunması gereklidir. Kulübe üye olanların dışında tüm dünyada yaklaşık 1.800 peñas (kulübe bağlı resmî taraftar grupları) vardır. Real Madrid, İspanya’da her zaman en yüksek seyirci ortalamasına sahip takımlardan birisi olmuştur. 2004-05 sezonunda yakalanan 71.900 seyirci ortalaması o sezon La Liga’nın en yüksek ikinci seyirci ortalamasıydı.[64]
Real’in en büyük taraftar grubu Ultras Sur‘dur. Bu grubun siyasi duruşu aşırı sağcı olarak bilinir. Ultras Sur, Lazio’nun yine kendisi gibi aşırı sağcı bir taraftar grubu olan Irriducibili ile kardeştir. Bu taraftar grupları futbolculara karşı ırkçı tutumlarıyla da tanınır.[65][66][67]
Ezeli rekabetler
El Clásico
Barcelona ve Real Madrid arasındaki ezeli rekabet El Clásico adıyla anılmaktadır. Bu rekabet İç Savaş yıllarında siyasi alanda da boy göstermiş, Katalanlar ve Kastilyalılar arasında kültürel ve siyasi gerilimler baş göstermiştir.[68]
Francisco Franco döneminde Katalanlar başta olmak üzere tüm bölgesel kültürlere baskı politikası uygulamıştır. İspanyol topraklarında İspanyolca dışındaki tüm dillerin konuşulması yasaklanmıştır.[69][70] Bu dönemde FC Barcelona Katalan halkının sembolü haline gelmiş ve “Més que un club” (Bir kulüpten daha fazlası) adıyla anılmıştır. Diktatörlük döneminde Barcelona’yı desteklemek Manuel Vázquez Montalbán’ın da söylediği gibi Katalan olduğunu göstermenin en dikkat çeken yoluydu. Bu yöntem anti-Franco harekete katılmadan diktatörlüğün muhalifi olduğunu göstermenin de bir yoluydu.[71] Barcelona’nın muhalefeti simgelediği İç Savaş döneminde Real Madrid ise baskıcı merkeziyetçilik anlayışının ve faşist rejimin bir simgesi olarak görülmüştür.[72][73]
Günümüzde yalnızca sportif anlamda süren bu rekabet futbolcu transferleri, kupa şampiyonlukları, mali gelir gibi alanlarda sürmektedir.
El Derbi madrileño
Real Madrid’in bir diğer ezeli rakibi olan Atlético Madrid’le olan rekabeti hem sportif alanda hem de taraftar alanında sürmektedir. Atlético, 1903 yılında üç Basklı öğrenci tarafından kurulmuş, 1904’te Madrid FC muhaliflerinin katılımıyla genişlemiştir. Tarih boyunca Real’in taraftarları aristokrat ve kalburüstü sınıftan, Atlético taraftarları ise işçi sınıfından gelmiştir.
İki kulübün ilk karşılaşması 21 Şubat 1929 tarihinde Chamartín’de gerçekleşmiştir. Bu ilk derbiyi Real 2-1 kazanmıştır.[12] İki takım arasındaki uluslararası arenada gerçekleşen ilk karşılaşma ise 1959 yılında Şampiyon Kulüpler Kupası’nın yarı finalinde gerçekleşmiştir. İlk karşılaşmayı Real 2-1, ikinci karşılaşmayı ise Atlético 1-0 kazanmış, turu geçen taraf ise Real oluşmuştur.
1961 ve 1989 yılları arasında Real’in domine ettiği La Liga’da yalnızca 1966, 1970, 1973 ve 1977 yıllarında şampiyon olabilen Atlético, Real’den düşük bir profil çizmiş ve Real’e oranla başarısız bir görüntü vermiştir. Toplamda 36 kez La liga şampiyonluğu bulunan Real Madrid’e karşın yalnızca 11 lig şampiyonluğu yaşayan Atlético Madrid’in uluslararası arenada popülaritesi Real’den daha azdır.
Popüler kültürdeki yeri
Real Madrid, Goal! üçlemesinin ikinci filmi olan Goal! 2: Living the Dream…‘in konusu olmuştur. UEFA’nın tam desteğiyle çekilen Goal! serisi gerçek futbolcuları konu almaktadır. Film serisinde Real Madrid’den Iker Casillas, Zinedine Zidane, David Beckham, Ronaldo, Roberto Carlos, Raúl González, Sergio Ramos, Robinho, Thomas Gravesen, Michael Owen, Míchel Salgado, Júlio Baptista, Guti, Steve McManaman, Jonathan Woodgate ve Iván Helguera rol almışlardır.[74]
Real, The Movie ismindeki yarı belgesel niteliğindeki film ise tamamen Real Madrid’i konu almaktadır. Prodüktörlüğünü kulübün, yönetmenliğini ise Borja Manso’nun yaptığı film taraftarların Real Madrid aşkını işlemektedir. Filmin sanatsal yönünün yanında Ciudad Real Madrid görüntüleri, maçlar ve röportajlar da filmde yer almaktadır. Film başta David Beckham, Zinedine Zidane, Raúl González, Luís Figo, Ronaldo, Iker Casillas ve Roberto Carlos olmak üzere Los Galácticos jenerasyonuna odaklanmıştır.
Phil Ball tarafından yazılan White Storm: 100 years of Real Madrid (Beyaz Fırtına: Real Madrid’in 100 yılı) isimli kitap Real Madrid’in tarihini işleyen ilk İngilizce yayım olmuştur. 2002 yılında yayınlanan kitap Real Madrid’in 100 yıla sığdırdığı başarıları konu edinmektedir. Birçok dile çevrilen kitap Real Madrid’in tarihini konu edinen en kapsamlı yazılı yayımdır.
Real Madrid TV
Real Madrid TV, İspanyol futbol takımları konusunda uzmanlaşmış Real Madrid tarafından işletilen şifreli bir televizyon kanalıdır. Kanal İspanyolca ve İngilizce yayın yapmaktadır.
Futbolcular
İspanyol futbol kulüpleri kadrolarında AB dışından yalnızca üç yabancı oyuncu bulundurma hakkına sahiptir. AB üyesi olmayan bir ülkenin vatandaşı olan bir futbolcu aynı zamanda AB üyesi bir ülkenin vatandaşlığına sahip ise (çift vatandaşlığı var ise) yabancı futbolcu sayılmamakta ve yabancı kontenjanını doldurmamaktadır. Aynı durum AKP ülkelerinin vatandaşları içinde geçerlidir. Cotonou Anlaşması gereğince AB vatandaşı olan futbolcular İspanya’da yabancı futbolcu olarak sayılmamaktadır. Bu durumun örneği olarak ise Roberto Carlos gösterilebilir. Brezilyalı bir futbolcu olan Carlos’un aynı zamanda İspanyol vatandaşlığı da bulunduğundan dolayı yabancı futbolcu statüsüne dahil edilmeden 11 yıl boyunca Real Madrid’de forma giymiştir.
Kadro
- 3 Haziran 2024 itibarıyla
Not: Uyruk bilgisi futbolcuların FIFA uygunluk kurallarınca oynayabileceği millî takımı gösterir. FIFA kuralları haricinde başkaca uyruğa da sahip olabilirler.
|
|
Kiralık gidenler
Not: Uyruk bilgisi futbolcuların FIFA uygunluk kurallarınca oynayabileceği millî takımı gösterir. FIFA kuralları haricinde başkaca uyruğa da sahip olabilirler.
|
|
Teknik kadro
Position | Staff |
---|---|
Teknik Direktör | Carlo Ancelotti |
Yardımcı Antrenör | Davide Ancelotti |
Teknik Asistan | Francesco Mauri |
Kondisyon Antrenörü | Antonio Pintus |
Teknik & Fizik Antrenörü | Beniamino Fulco |
Kaleci Antrenörü | Luis Llopis |
Teknik Analist | Simone Montanaro |
Terapist | José Carlos G. Parrales |
Yönetim

Görev | İsim |
---|---|
Başkan | Florentino Pérez |
Onursal Başkan | Alfredo Di Stéfano |
Özel Danışman | |
1. Başkan Yardımcısı | Fernando Fernández Tapias |
2. Başkan Yardımcısı | Eduardo Fernández de Blas |
Yönetim Kurulu Sekreteri | Enrique Sánchez González |
Genel Müdür | Jorge Valdano |
Başkanlık Genel Müdürü | Manuel Redondo |
Kurumsal İlişkiler Direktörü | Emilio Butragueño |
Sportif Direktör | Miguel Pardeza |
Sosyal Direktör | José Luis Sánchez |
Hukuk Danışma Kurulu Müdürü | Javier López Farre |
Son güncelleme: 1 Temmuz 2010
Kaynak: RealMadrid.com
Başarıları
İspanya
- La Liga:
-
- 1931-32, 1932-33, 1953-54, 1954-55, 1956-57, 1957-58, 1960-61, 1961-62, 1962-63, 1963-64, 1964-65, 1966-67, 1967-68, 1968-69, 1971-72, 1974-75, 1975-76, 1977-78, 1978-79, 1979-80, 1985-86, 1986-87, 1987-88, 1988-89, 1989-90, 1994-95, 1996-97, 2000-01, 2002-03, 2006-07, 2007-08, 2011-12, 2016-17, 2019-20, 2021-22, 2023-24
- Copa del Rey:
-
- 1905, 1906, 1907, 1908, 1917, 1934, 1936, 1946, 1947, 1962, 1970, 1974, 1975, 1979-80, 1981-82, 1988-89, 1992-93, 2010-11, 2013-14, 2022-23

- Supercopa de España:
-
- 1988, 1989, 1990, 1993, 1997, 2001, 2003, 2008, 2012, 2017, 2019-20, 2021-22, 2023-24
- Copa Eva Duarte:
-
- 1947
- Copa de la Liga:
-
- 1983-84
Avrupa
- UEFA Şampiyonlar Ligi:
-
- 1955-56, 1956-57, 1957-58, 1958-59, 1959-60, 1965-66, 1997-98, 1999-00, 2001-02, 2013-14, 2015-16, 2016-17, 2017-18, 2021-22, 2023-24
- UEFA Avrupa Ligi:
-
- 1984-85, 1985-86
- UEFA Süper Kupası:
-
- 2002, 2014, 2016, 2017, 2022, 2024
Dünya çapı
- Kıtalararası Kupa:
-
- 1960, 1998, 2002
- FIFA Kulüpler Dünya Kupası:
-
- 2014, 2016, 2017, 2018, 2022
- FIFA Kıtalararası Kupa:
-
- 2024
- 1943 – Rommel, Alman Afrika Kolordusu Komutanlığı görevini bıraktı.
- 1946 – İlk başarılı yüksek hızlı elektronik bilgisayar “Eniac”, ABD’de kullanıma girdi. “Eniac”, elektronik-dijital bilgisayara giden yolda atılmış büyük adımlardan biri olarak 1955’e kadar kullanıldı.
- 1957 – İsrail Birlikleri, Sina Yarımadası’ndan çekildi.
- 1957 – Afrika’da “Altın Kıyısı”, Gana adını alarak bağımsızlığını ilan etti.
- 1964 – Cassius Clay, resmi olarak Muhammet Ali adını aldı.
- 1974 – İngiltere’de seçimleri, İşçi Partisi kazandı. Harold Wilson Başbakan oldu.
- 1981 – Yunanistan, Ege hava sahasındaki bazı kısıtlamaları kaldırdığını açıkladı.
- 1984 – ABD Temsilciler Meclisi, Türkiye’ye yapılması önerilen askeri yardımda, 39 milyon dolar kesinti yapılmasını kararlaştırarak, yardımı 716 milyon dolara indirdi.
- 1984 – Askeri Yargıtay, Milliyet gazetesi yazarı Metin Toker ile Yazı İşleri Müdürü Doğan Heper hakkında, İstanbul Sıkıyönetim Mahkemesi tarafından verilen mahkûmiyet kararını bozdu.
- 1987 – Herald of Free Enteprise adlı İngiliz feribotu, Zeebrugge-Belçika’dan Dover-İngiltere’ye doğru yola çıktıktan 90 saniye sonra ters dönerek battı: 193 kişi öldü.
- 1992 – Michelangelo virüsü, bilgisayarları etkiledi.
- 1995 – Türkiye’nin 1963’te Ankara Antlaşması’yla başlattığı Avrupa’yla bütünleşme sürecinde bir adım daha atıldı. Avrupa Birliği üyesi 15 ülke ile Türkiye arasında Gümrük Birliği Antlaşması, Dışişleri Bakanı Murat Karayalçın tarafından imzalandı.
- 1997 – Picasso’nun Tête de Femme adlı tablosu, Londra’daki bir galeriden çalındı. Bir hafta sonra da bulundu.
- 1999 – Hindistan’da bulunan Senragadha Volkanı, saat 05:45’te püskürdü.
- 2007 – Endonezya’da 6,3 şiddetinde deprem: En az 70 kişi öldü, yüzlerce kişi de yaralandı.
wikipedia.org