Herhangi bir metni seçin ve dinlemek için simgeye tıklayın!

4 martta ölenler

Ölümler

  • 1193 – Selahaddin Eyyûbî, Haçlı saldırılarına karşı duran Eyyûbî Sultanı (d. 1138)
Selahaddin Eyyubi
Selahedînê Eyûbî (Kürtçe)
صلاح الدين الأيوبي (Arapça)
Kudüs Fâtihi
Mısır ve Suriye Sultanı
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı

Selahaddin Eyyubi’nin bir portresi
1. Eyyûbî Devleti Sultanı
Hüküm süresi 1174 – 4 Mart 1193
Önce gelen Makam oluşturuldu
Sonra gelen Aziz Osman
Mısır ve Suriye Sultanı
Hüküm süresi 1174 – 4 Mart 1193
Önce gelen Âdıd
Sonra gelen Aziz Osman (Mısır)
el–Efḍal Alī (Suriye)
Fâtımî Hâlifeliği Veziri
Hüküm süresi Mart 1169 – Eylül 1171
Önce gelen Esâdüddîn Şirkuh
Sonra gelen Makam kaldırıldı
Doğum y. 1137 [not 1]
Tikrit, Abbâsî Hâlifeliği
(günümüzde Selahaddin, Irak)
Ölüm 4 Mart 1193
(55–56 yaşlarında)
Şam, Eyyûbîler Devleti
(günümüzde Şam, Suriye)
Defin Emevî Camii, Şam, Suriye
Eş(ler)i
İsmet Hatun
(e. 1176; ö. 1186)

+diğerleri

Çocuk(lar)ı el–Efḍal Alī
el–Aziz Osman
ez–Zâhir Gazi
+diğerleri
Tam adı
Ebü’l–Muzaffer el–Melikü’n–Nâsır Salâhuddîn Yūsūf bin Necmiddîn Eyyûb bin Şâdî bin Mervan
Hanedan Eyyûbîler
Babası Necmeddin Eyyûb
Dini Sünni İslam (Şâfiî)

Selahaddin Eyyubi[not 2] (Arapça: صلاح الدين الأيوبي; Kürtçe: سەلاحەدینی ئەییووبیSelahedînê Eyûbîy. 1137 – 4 Mart 1193), Eyyûbîler Devleti’nin kurucusu ve ilk hükümdarıdır.[1][2][3][4][5] 1187 yılında Kutsal Topraklar’ı Haçlılardan geri almak için bir ordu kurdu ve komutasındaki ordusuyla beraber 4 Temmuz 1187 tarihinde gerçekleşen Hıttin Muharebesi ile Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy’ın ordusunun büyük bir bölümünü yok etti.[1][6][7][8] 2 Ekim 1187’de ise Kudüs’ü Haçlı kuvvetlerinden alarak bölgedeki 88 yıl süren Katolik egemenliğine son verdi ve kenti İslam dünyasına geri kazandırdı.[5] Avrupalı Katolik Hristiyanlar yaşadıkları bu yenilgiden sonra, Kudüs’ü tekrar hâkimiyetlerine geçirebilmek amacıyla Üçüncü Haçlı Seferi’ni düzenlediler.[9]

Eyyûbî ailesinden olan Selahaddin, Zengî Hanedanı’nın generallerinden amcası Şirkuh ile birlikte, Zengî hükümdarı Nûreddin’in emriyle 1164 yılında Fâtımî hâkimiyetindeki Mısır’a gönderildi. Asıl amaçları, Şâver’in genç Fâtımî hâlifesi Âdıd’ın veziri olarak geri getirilmesine yardımcı olmaktı. Şirkuh ve Şâver’in yeniden göreve getirilmesinin ardından Şirkuh ile Şâver arasında bir güç mücadelesi ortaya çıktı. Bu sırada Selahaddin, Haçlı saldırılarına karşı kazandığı askerî başarıların yanı sıra Hâlife Âdıd’a olan kişisel yakınlığı sayesinde Fâtımî hükûmetinin saflarına tırmandı. Şâver’in 1169’da bir suikasta kurban gitmesi ve aynı yıl Şirkuh’un da ölmesinin ardından Âdıd, Selahaddin’i vezir olarak atadı.[10]

Sünni bir Müslüman olan Selahaddin, görev süresi boyunca Şii mezhepli Fâtımî kurumunu baltalamaya başladı. Âdıd’ın 1171’deki ölümünün ardından Selahaddin; Kahire merkezli Şii Fâtımî Hâlifeliği’ni kaldırdı, Fâtımî Devleti’ni yıktı ve İslam hilâfetini Bağdat’ta bulunan Sünni Abbâsî Hâlifeliği’ne bağladı.[3][10][11][12] Zengî hükümdarı Nûreddin’in 1174’teki ölümünden kısa bir süre sonra Selahaddin, Suriye’yi fethetmeye başladı ve 1175’te Zengîleri mağlup edip onları hâkimiyeti altına aldı. Ardından Abbâsî hâlifesi Müstazî tarafından “Mısır ve Suriye’nin Sultanı” ilan edildi. Tüm bu gelişmeler, Selahaddin’in Mısır ve Suriye merkezli yeni bir hanedanın lideri olduğu anlamına geliyordu.

Sultan Selahaddin, kendi bağımsız hanedanlığını kurduktan sonra Kuzey Suriye ve Yukarı Mezopotamya’da daha fazla fetih hareketi başlattı ve kısa sürede topraklarını genişletti. Gücünün doruğunda iken devletinin sınırları Mısır, Suriye, Irak, el–Cezire (Yukarı Mezopotamya), Hicaz, Yemen, Kuzey Afrika’nın bazı bölgeleri ve Nübye’yi kapsıyordu. Başta Kudüs Krallığı olmak üzere bölgedeki Haçlı devletleriyle yoğun bir mücadele veren Selahaddin, ilk olarak Temmuz 1187’de Haçlı kuvvetlerini Hıttin Muharebesi’nde mağlup etti, ardından Ekim 1187’de Kudüs’ü Haçlılardan geri aldı. Bu olaylardan sonra Avrupalılar tarafından başlatılan Üçüncü Haçlı Seferi sırasında Haçlı devletlerine karşı Müslüman askerî harekâtına öncülük ve liderlik etti.[13][14] 7 Eylül 1191’de gerçekleşen Arsuf Muharebesi’nde İngiliz Kralı I. Richard’a yenildiyse de, onunla yaptığı Yafa Antlaşması sayesinde Kudüs’ü muhafaza etti.[2][9][15][16] Selahaddin, Haçlılarla antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra 4 Mart 1193’te devletinin başkenti Şam’da öldü ve yerine Mısır Sultanı olarak oğlu Aziz Osman, Suriye Sultanı olarak ise diğer oğlu el–Efḍal Alī geçti.

Selahaddin Eyyubi, 1187’de kutsal şehir Kudüs’ü 88 yıl süren Hristiyan egemenliğinden kurtarıp Müslüman dünyasına katmasıyla ve Üçüncü Haçlı Seferi’nde Haçlı devletlerine karşı verdiği mücadelesiyle Müslüman, Kürt, Arap ve Türk kültürlerinde önemli bir figür hâline geldi, “kahraman” olarak görüldü ve “Kudüs Fâtihi” olarak anıldı. Ayrıca Selahaddin Eyyubi’nin, “iki kutsal caminin hizmetkârı” ünvanına sahip olan ilk kişi olduğu düşünülmektedir.[17][18]

Soyu ve ailesi

Selahaddin Eyyubi’nin ailesi, Hezbaniyye Kürtlerinin Revvâdîler kolundandır.[19] Revvâdîlerin soyunun ise aslı Arap olan Yemenli Ezd kabilesine dayandığı, İbnü’n–Nedîm ve İbnü’l–Esîr gibi yazarlar tarafından aktarılmaktadır.[20][21] Buna göre Revvâdîler aşireti, Abbâsî Hâlifeliği tarafından 758’de Basra’dan alınarak Azerbaycan’a yerleştirilmişlerdir.[22] Kabileye adını veren Revvad bin Müsenna el–Ezdî, Azerbaycan valisi Yezid bin Hatim tarafından güvenliği sağlama amacıyla Tebriz civarında vazifelendirilmiştir.[22] Daha sonra, onun soyundan gelen torunları, 8. ve 9. yüzyıllarda Abbâsîlerin Tebriz valisi olarak vazife yapmışlardır. Revvâdîler, 10. yüzyılın başından itibaren Azerbaycan’da baskın hâle gelen Kürt varlığıyla, özellikle de Hezbaniler aşiretiyle karışarak Kürtleşmiş, asimile olmuş ve bu tarihten itibaren Kürt olarak tanınmışlardır.[22][23][24][25] Ahmed için “Ahmedil” ve Muhammed için “Memlân” gibi isimleri kullanmaya başlamışlardır.[22][26][27] Ancak bazı yazarlar Revvâdîlerin kökeninin belirsiz olduğunu ve Ezd kabilesi ile bir bağlantıları olup olmadığının açık olmadığını belirtmişlerdir.[28][29]

Ailesi

Selahaddin’in doğumunun bir çizimi. Babası Necmeddin Eyyûb, onu taşırken gösterilmiştir.

Selahaddin, 1137 veya 1138 yılında bugünkü Irak’taki Tikrit’te, tanınmış bir Kürt ailede dünyaya geldi.[11][30][31][32][33][34] Selahaddin’in babası Necmeddin Eyyûb, o dönemde bir Kürt hanedanlığı olan Şeddâdîler’in hüküm sürdüğü Divin’de, “Ecdenakan” isimli, ahalisinin tamamının Kürtlerden oluştuğu bir köyde doğmuş olup babasının adı, “el–Kürdî” nisbesine de sahip olan Şâdi bin Mervan’dır.[35][36][37][not 3] Şâdi’nin babasına ise genellikle “Mervan” denmekte, ancak onun hakkında pek bir şey bilinmemektedir.[38] Selahaddin’in doğduğu gece Necmeddin Eyyûb, ailesini de alarak Halep’e göçtü.[35] Burada Kuzey Suriye’nin Türk valisi İmâdüddin Zengî’nin hizmetine girdi.[1]

Selahaddin’in dedesi Şâdi, Bağdat valisi Bihruz’un yakın arkadaşıydı.[39] Bihruz, nüfuzunu kullanarak Şâdi’nin oğlu Necmeddin Eyyûb’un Tikrit’in kumandanlığına atanmasını sağladı.[40][41] Böylece Büyük Selçuklu hükümdarı Muhammed Tapar, Şâdi’yi ailesiyle birlikte Tikrit civarına yerleştirdi.

Şam ve Halep valisi İmâdüddin Zengî’nin ordusu, 1131’de Karaca el–Sâki tarafından mağlup edildi ve Zengî, Tikrit’e sığındı. Selahaddin’in babası Necmeddin Eyyûb ve amcası Esâdüddîn Şirkuh, İmâdüddin Zengî’ye yardım etmiş ve bundan sonra aralarında sıkı dostluklar kurulmuştur.[42] Bu olay üzerine Eyyûbî ailesinin Bağdat valisi Bihruz ile araları açılmış, onlar da buna karşılık Musul ve Halep atabeyliği olan Zengîlere yaklaşmışlardır.[42] Şirkuh’un bir Selçuklu yüksek memurunu öldürme olayından sonra iki kardeş İmâdüddin Zengî’ye başvurmuş ve 1138’de görevinden alınan Necmeddin Eyyûb ve ailesi İmâdüddin’in hizmetine girmiştir.[43]

Selahaddin’in kardeşlerinin isimleri Tâcülmülk Börü, Seyfülislâm Tuğtekin, Âdıl Seyfeddîn Ebû Bekir ve Şemsûddevle Turanşah’tır.[44] İsimlerin önüne bir lakap almak o zamanlar İslamî bir gelenekti. Dolayısıyla Turanşah’ın lakabı Şemsûddevle (devlet güneşi), Tuğtekin’in lakabı Seyfülislâm (İslam’ın kılıcı), Börü’nün lakabı ise Tâcülmülk (ülkelerin tacı) idir.[44]

Etnik kökeni

Selahaddin’in bir büstü

Tarih boyunca ve özellikle günümüz dönemde Selahaddin Eyyubi’nin nesebi hususunda bazı tartışmalar yaşanmıştır. Selahaddin’in etniği üzerine olan tartışmaların çoğunluğu, onun Kürt, Arap veya Türk olması temelinde dönmektedir.[44] Selahaddin Eyyubi, genel kanaate göre bir Kürt’tür.[45][46]

Türk tarihçi Zeki Velidi Togan, Eyyûbîlerin evvela Kürtleşmiş, sonra da Türkleşmiş bir Arap sülâlesinden olduğunu iddia etmiştir.[47] Ünlü Orta Çağ tarihçisi İbn Haldun’a göre ise Selahaddin Eyyubi’nin ataları, aslı Arap olan Yemen’in Himyeri vilâyeti eşrafından, Hezbaniyye Kürtlerinin Revvâdîyye aşiretine mensuptur.[48] Buna karşın İbn Haldun, ünlü eseri Mukaddime‘de kendisinden bahsederken “Selahaddin Eyyubi el-Kürdî” ifadesini kullanmıştır.[49]

Rus tarihçi ve doğubilimci Vladimir Minorsky, Orta Çağ tarihçisi İbnü’l-Esîr’in başka bir komutandan bir pasaj aktardığını yazdığı yazısını paylaşır:

Hem sen hem de Selahaddin Kürtsünüz ve gücün Türklerin eline geçmesine izin vermeyeceksiniz.[41][50][51][not 4]

Arap tarihçi El-Hazrecî,[52] Memlûk tarihçisi Ebû Hâmid el-Kudsi,[53] Osmanlı tarihçisi Ahmed Vasıf Efendi[54] gibi şahsiyetler, eserlerinde Selahaddin’den ve onun hanedanından “Kürt” diye bahsetmişlerdir. Örneğin El-Hazreci’nin Eyyûbîleri anlatan eseri, Târihu Devleti’l–Ekrâd (Türkçe: Kürd Devleti’nin Tarihi) ismini taşımaktadır.[55] Buna karşın hanedanın Kürt kökenli olmadığını iddia edenler de olmuştur. Örneğin Eyyûbî Hanedanlığı mensubu olan Hasan bin Davud el-Eyyûbî, Fevâidü’l–Celiyye fi ‘lFerâidi’n–Nâsıriyye adlı eserinde Kürt soyunu reddetmiştir.[56]

Eyyûbî tarihçisi Prof. Dr. Ramazan Şeşen, Selahaddin Eyyubi ve ataları olan Revvâdîler aşiretinin Yemenli Arap Ezd kabilesine gittiğinin düşünüldüğünü, ancak güvenilir kaynaklara göre Eyyûbîlerin Hezbaniyye Kürtlerine mensup olan Revvâdîler kolundan olduğunu belirtir. Şeşen, Eyyûbîlerin nesebi ile ilgili olarak Arapların –özellikle Yemenli Himyeriler’in– uydurma bilgiler çıkarmış olabileceklerini, tarihçilerin bu Arap kaynaklarına pek fazla itibar etmediğini ve genel olarak Eyyûbîlerin Hezbaniyye Kürtlerine mensup olduğunun kabul edildiğini söyler.[38] Selahaddin’in uzun süre inşa kâtipliğini yapmış olan tarihçi İbn-i Şeddad da (1145–1235) Sîretü Selahaddin isimli eserinde, Selahaddin’in kökeninin Arap olduğu iddialarını kesin bir dille reddetmiştir.[57]

Türkiye’de İlber Ortaylı,[58] Emrah Safa Gürkan,[59] Celâl Şengör,[60] Tufan Gündüz[61] ve Müfid Yüksel[62] gibi isimler olmak üzere birçok tarihçi ve akademisyen Selahaddin’in Kürt olduğunu dile getirirken diğer bazı tarihçiler ise onun bir Türk, Türkleşmiş bir Kürt veya bir Arap olduğunu söylemektedirler. Buna temel olarak da, Selahaddin’in kardeşlerinin isimlerinin birer Türk ismi olması yoğun olarak gösterilmekle birlikte, Türklerde yoğun bir şekilde kullanılan ülüş sistemini de kullanmış olduğu iddiası buna dayandırılır.[63] Bazı Türk tarihçiler, Selahaddin’in kardeşlerinin isimlerinin Türk ismi olmasını O’nun bir Türk olduğunun göstergesi olduğunu savunmaktadırlar. Buna karşılık olarak, Selahaddin’in babası Necmeddin Eyyûb’un vakti zamanında bir Türk devleti olan Zengîlerin hizmetine girdiği ve ölümüne dek de Türklere karşı sevgi ve sadakatle bağlı kaldığı, ilerleyen yıllarda da oğlu Selahaddin’e Zengî ordusunun komutanlığının verilmesi, dolayısıyla Türklerle sıkı fıkı bir ilişkilerinin olması dolayısıyla, Necmeddin Eyyûb’un “sadakat ve sevgi” amacıyla oğullarına Türk isimleri vermiş olmasının muhtemel olduğu söylenilir.[44]

İngiliz tarihçi Clive Ponting, 2000 yılında yayımladığı Dünya Tarihi: Yeni Bir Perspektif isimli eserinde, 12. yüzyılın ortalarında Hristiyanların egemenliğinde olan Kudüs için Haçlı kuvvetlerine karşı yapılan saldırıları büyük oranda Kürtlerden meydana gelen bir ordunun desteğiyle Zengîlerin yönettiğini, Türklerle Kürtlerin ilişki içinde olduklarını ve Selahaddin Eyyubi’nin de bir Kürt olduğunu yazmaktadır.[45]

Çocukluğu ve eğitimi

Selahaddin’in muhtemelen gençlik dönemini tasvir eden bir portresi.

İmâdüddin Zengî’nin, babası Necmeddin Eyyûb’u vali olarak atadığı Baalbek ve Şam’da büyüyen Selahaddin, ayrıcalıklı bir çocukluk geçirmedi ancak iyi bir eğitim aldı.[64] Selahaddin’in Şam’a özel bir düşkünlüğü olduğu bildirilse de, kendisinin erken çocukluk dönemine ilişkin bilgiler çok azdır.[65] Askerî dersler gibi dinî derslere de meraklıydı.[64] Aynı zamanda sanatla ve bilimle uğraşırdı.[64] Selahaddin’in biyografisini yazan El–Wahrani, onun Öklid geometrisi, astronomi, matematik ve aritmetik konularında uzman birisi olduğunu ve bu alanlardaki soruların çoğunu yanıtlayabildiğini belirtmiştir.[65] Mantık, felsefe, sosyoloji, fıkıh, hukuk ve tarih öğrendi. Bazı kaynaklar, öğrenimi sırasında orduya katılmaktan çok dinî çalışmalara ilgi duyduğunu iddia etmektedir.[65][66] Dine olan ilgisini etkilemiş olabilecek bir diğer faktör de, Birinci Haçlı Seferi sırasında (1096–1099) Kudüs’ün Hristiyanlar tarafından alınmasıydı.

Selahaddin, Arap şair Ebû Temmam’ın şiirlerini ezbere biliyordu.[65] Kürtçe ve Arapça konuşuyordu ve Farsça ile Türkçe de biliyordu.[65][67] Tarihçilerin anlattığına göre Selahaddin, zamanının çoğunu ya ilimle ya da devlet işleriyle geçirirdi. Ayrıca Kur’an’ı ezberlemişti.[68] Amelde Şâfiî, itikatta Eş’arî idi. Müneccimlere (yıldız falcısı) inanmazdı. Tarihçi İbn Şeddâd, tarih bilgisinin kuvvetli, kültürünün geniş olduğunu, meclisinde bulunanların başkasından duymadıkları şeyleri ondan duyduklarını söylemektedir.[67]

Erken hizmet dönemi

Selçuklu hükümdarlarıyla benzer serpuş şapkası takan Selahaddin tasviri.[69] Sikkenin üzerinde “Muzaffer Şah, Dünyanın ve İnancın Adaleti, Yusuf bin Eyyûb” yazmaktadır. (1190-91)

Selahaddin, yirmi altı yaşındayken amcası Şirkuh tarafından eğitilmek üzere kendi hizmetine alındı.[70] Mısır’ın güçlü aşiretlerinden olan Banu Ruzzaikler’in ele geçirilmesinde Fâtımî hâlifesinin yanında savaştı. Daha sonra, Haçlı ordusunun elinde bulunan Mısır’daki Bilbeys şehrinin ele geçirilmesinde görev aldı. Bilbeys’in ele geçirilmesinden sonra, karşılaştıkları Haçlı ordusuna karşı amcasının ordusunun sol kanadını oluşturan süvari birlikleri ile elde ettiği başarılar sayesinde kendini gösterdi.[71] Savaşın sonunda Haçlı kumandanı Kayseryalı Hugh (Hugh of Caesarea), Selahaddin’in birliğine saldırdığı esnada esir düştü.[71] Savaşın sonunda Selahaddin ve amcası Şirkuh, İskenderiye’ye geçtiler. Burada kendilerine Fâtımî hâlifesi tarafından para, asker ve bir kale verildi.[72] Kaleye saldıran Haçlılar, Şirkuh’un birliklerini dağıtmayı başardılar; fakat Selahaddin’in birlikleri kalenin düşmesine engel oldu.[73]

Mısır Seferleri

Birinci Haçlı Seferi sonunda, 1099 yılında Kudüs’te kurulan Kudüs Krallığı, gözünü Mısır’a dikmişti. Dönemin bulunduğu koşullar, Mısır’ın alınabilmesi için çok elverişliydi. O günlerde de Mısır’daki Fâtımî Devleti’nin iç siyaseti karışıklıklar içindeydi. Mısır veziri Şâver, bir saray darbesi sonucu rakibi olan diğer vezir Dırgam’a yenilip vezirlikten olunca gizlice Şam’a, Nûreddin Mahmud Zengî’nin yanına gitti ve yardım istedi (1164). Nûreddin Mahmud Zengî bu olayı fırsat bilerek İslam dünyasındaki iki başlılık problemini halledebileceğini ve Müslümanları tekrar tek çatı altında birleştirip Haçlılarla mücadele konusunda güçleneceğini hesaplayarak Şâver’e olumlu yanıt verdi.[74]

Birinci Mısır Seferi

Selahaddin Eyyubi’nin Mısır’daki savaşlarını gösteren harita.

Nûreddin Mahmud Zengî, Mısır’da Şâver’e yardım etme görevini Selahaddin’in amcası Esâdüddîn Şirkuh’a verdi.[74] Şirkuh bu görevi, Selahaddin’i de yanında götürmek karşılığında kabul etti. Selahaddin, amcasının savaşa gitme tekliflerini kabul etti. Ardından Şirkuh ve askerlerle yola çıktı. Selahaddin’in askerî hayatı bu noktada, amcası Esâdüddîn Şirkuh’un hizmetine girmesiyle başladı.

Bu sırada Mısır’da işler karışmıştı. Şâver, rakibi Dırgam’ı mağlup etmiş ve Nûreddin Zengî’den gelecek olan desteğe ihtiyacı kalmamıştı.[74] Nûreddin’e bağlı askerlerin müdahalesinden korkan Şâver, cizye karşılığında Kudüs Krallığı’ndan yardım istedi. Bu istek sonucunda deniz yoluyla bir Haçlı ordusu, kendisine yardım etmek için gönderildi. Haçlı ve Mısır ordusu Afrika ile Asya’nın birleştiği noktada buluştular ve savunmaya geçtiler. Bu durum karşısında Selahaddin ve Şirkuh, yanlarındaki az kuvvetle ne yapacaklarını bilemediler. Daha sonra Selahaddin, ordunun komutasını ele aldı ve Nûreddin Zengî’den gelecek yardımı bekleme fikrini beyan etti, ardından Belbis Kalesi’ni ele geçirdi. Nûreddin Zengî ise Selahaddin ve Şirkuh’a doğrudan yardım yerine Haçlı topraklarına yürüyerek onları geri çekilmeye zorladı. Bu yüzden çekilen müttefiklerinden ümidi kesen Şâver, Nûreddin’in hücum etmesinden korkarak Şirkuh’un ordusuyla barışa mecbur oldu.[74]

Selahaddin, barış şartlarını bizzat kendi tespit etti. Barış yapıldıktan sonra Şam’a dönen Selahaddin, ilim ve irfan sohbetlerine yeniden katılmaya başladı. Bu seferle beraber Selahaddin, askerî alanda ilk maharetini göstermiş oldu.[74]

İkinci Mısır Seferi

1165’te Levant haritası. Sahil şeridinde Kudüs Krallığı başta olmak üzere çeşitli Haçlı devletleri yer alırken; Kuzey Suriye’de Zengîler, Mısır’da da Fâtımîler hüküm sürüyordu.

Nûreddin Mahmud Zengî, Şirkuh’un ifadelerinden Mısır’ın fethinin kolay olacağını düşündü ve bu yüzden Şirkuh’u bir kez daha Mısır üzerine gönderdi. Şirkuh, Selahaddin’in yeniden kendisiyle gelmesi şartıyla bunu kabul etti. Çoğu kişinin ricasını reddeden Selahaddin, Nûreddin’in ricasıyla sefere çıktı.

Nûreddin’e bağlı bir ordunun üstüne geldiğini duyan Şâver, cizye vaadiyle Haçlılardan yardım istedi. Kudüs’ten hareket eden Haçlı ordusu, Asya ile Afrika’nın birleştiği yerde Şâver ve ordusuyla buluştu. Selahaddin, ordunun komutasını eline aldı ve Sina Çölü’nü aştılar. Düşmanlarını mağlup etmeyi başardıktan sonra İskenderiye’ye gelip bu kaleyi ele geçirdiler. Selahaddin, kısa sürede kale halkının muhabbetini kazanmayı başardı. İskenderiye’nin düştüğü haberini alan Mısır Fâtımîleri ve Haçlılar, önceki mağlubiyetin etkisinden çıkıp İskenderiye üzerine yürüdüler. İskenderiye önemli bir mevkiydi ve doğu ile batının ticaret merkeziydi.

Şirkuh ve bazı askerler, şehir dışında mühim bir mevkiyi tutarak Nûreddin Zengî’den gelecek yardımı beklemeye koyuldular. Selahaddin ve yanındakiler ise şehri korumaya çalıştılar. Selahaddin, kaleyi üç ay boyunca savundu. Fakat Haçlılara desteğe gelen bir Rum donanmasının deniz yolunu kesmesi sebebiyle umduğu yardımı bulamayan Şirkuh, zaten erzak sıkıntısı çeken kalenin kurtarılmasını mümkün görmeyerek çekilmeye başladı. Selahaddin, Şirkuh ve askerlerinin gitmesinden sonra barış istemekten başka çare bulamadı. Barış şartı olarak askerleri ve silahlarıyla beraber Suriye’ye dönmeyi istiyordu. Barış yapıldıktan sonra Selahaddin ve askerleri kaleden çıktılar. Daha sonra Kudüs Kralı, üç gün boyunca Selahaddin ve askerlerini kendi ordugâhında misafir etti. Selahaddin, bu üç gün içinde Hristiyanların ordu tertibatına ve Hristiyan kumandanlar arasındaki çekişmelere vakıf oldu. Misafirlikten sonra Suriye’ye dönen Selahaddin, kendini tekrar ilim sohbetlerine verdi.

Eyyûbî Devleti’nin kurulması

Kudüs’ün ele geçirilmesinden sonra Eyyûbî Devleti’nin sınırları, 1189.

Selahaddin, 1169’da Mısır’ı fetheden sefer sırasında amcası Şirkuh’u takip etti. Daha sonra Selahaddin, Halep ve Edessa’nın bağımsız valisi Nûreddin Mahmud Zengî için Mısır’ın valiliğini akrabasından devraldı.[75] 1171’de ise Mısır’daki Şii Fâtımî Hâlifeliği’ne son vererek İslam hilâfetinin Bağdat’taki Abbâsî Hâlifeliği’ne geçip Sünniliğe dönüldüğünü ve Abbâsîlere bağlılığını ilan etti.[76] Nûreddin 1174’te öldüğünde halefleri üstünlük için savaşırken, Müslüman devletlerden oluşan koalisyonu dağıldı. Bunun üzerine Selahaddin hakiki varis olduğunu iddia etti ve Mısır’ı kendisi için aldı, böylece Mısır’ın tek yöneticisi durumuna geldi.[77] Daha sonra Suriye’yi fethetmeye başladı ve 1175’te Zengîleri mağlup edip onları hâkimiyeti altına aldı. Nihayetinde de Abbâsî hâlifesi Müstazî tarafından “Mısır ve Suriye’nin Sultanı” ilan edildi. Tüm bu gelişmeler, Selahaddin’in Mısır ve Suriye merkezli yeni bir hanedanın, Eyyûbî Hanedanlığı’nın lideri olduğu anlamına geliyordu ve bu olay, Müslümanların Haçlılara karşı olan birleşmesinde de tarihî dönemeçlerden biri oldu.[78]

Kahire Kalesi, Mısır’ın güç merkezi olarak hizmet vermek üzere Selahaddin tarafından 1176–1183 yılları arasında inşa ettirildi. İnşasından sonra kale, 700 yıl boyunca Mısır’daki hükûmetlerin merkezi ve yöneticilerin ikametgâhı oldu.

Selahaddin, Nûreddin Mahmud Zengî’ye hayatı boyunca bağlı kaldı.[79] Nûreddin’in 1174’te ölmesinden sonra ise Selahaddin, bölgeyi hâkimiyeti altına aldıktan sonra Nûreddin’in dul eşi İsmet Hatun ile evlenmek istedi ve Şâfiî usulünce 1176’da nikâhla evlendiler.[79][80] Nûreddin’in yerine geçen on bir yaşındaki oğlu İsmâil, henüz çocuk yaşta olduğu için annesinin etkisi altında kaldı ve bu da İsmet Hatun’un siyasete karışmasına yol açtı. Onun Selahaddin ile evlenmesi, Haçlılara karşı olan Müslüman birliğinin sağlanmasında önemli rol oynadı.[80]

Selahaddin, Râşidüddîn Sinân komutasındaki Haşhaşî kalesi Masyaf’ın kuşatmasını belirsiz koşullar altında Ağustos 1176’da sona erdirdi.

Mısır Sultanı olduktan sonra Selahaddin, Nûreddin’in Suriye’deki üstünlüğünü 1174’te Şam’ı ele geçirerek tekrar etti. Daha sonra Müslüman dünyasını birleştirmeye veya en azından bir tür faydalı koalisyon oluşturmaya başladı. O’nun bu stratejisi, Orta Doğu’da Kudüs Krallığı gibi Latin devletleri kurmuş olan Hristiyan yerleşmecilere karşı kutsal bir savaş yürütebileceği fikriyle karıştırılan güçlü bir harp ve diplomasi karışımıydı.[81] Selahaddin’in Müslüman liderler arasındaki üstünlüğü, Sünni inancının başı olan Bağdat’taki Abbâsî hâlifesinin onu Mısır, Suriye ve Yemen’in “valisi” olarak resmen tanımasıyla pekişti.[81] Ancak Halep bağımsız kaldı ve Nûreddin’in oğlu tarafından idare edildi.[81] Mısır Sultanı Selahaddin, güçlü bir Şii mezhebi olan Haşhaşîlerin suikast teşebbüslerinden iki defa kurtulduğu için daha şahsi riskler de vardı.[81][82][83][84] Selahaddin ise bu duruma, Suriye’de Haşhaşî kontrolündeki Masyaf Kalesi’ne saldırarak ve çevresini yağmalayarak karşılık verdi.[85]

Haçlılarla mücadeleler

Montgisard Muharebesi (1177)

25 Kasım 1177 tarihli Montgisard Muharebesi’nin bir tasviri.

1177’de Kudüs Kralı IV. Baldwin, o sırada bölgeye gelen Alsace’lı Philip ile birlikte Bizans İmparatorluğu’nun da desteğini alarak Mısır’a saldırma planları yaptı ve başarısız oldu.[86] Bu sırada Selahaddin, Kudüs’ü almak üzere hazırlıklar yapıyordu. Selahaddin’in planlarından haberdar olan Baldwin, şehrin savunmasını uygun bir yerde yapmak için 375 şövalye ve 3 ila 5 bin piyadeyle Aşkelon’a doğru yola çıktı.[not 5][86] Burada Baldwin, karşısına çıkan 21 ila 26 bin kişilik Eyyûbî ordusu tarafından durduruldu.[86] Baldwin’in beraberinde, Halep’teki mahkûmiyetten yeni kurtulmuş olan Trablus Kontu III. Raymond da bulunmaktaydı.[86] Selahaddin’in ezeli düşmanı Raymond, henüz 16 yaşındaki cüzzamlı kral Baldwin ağır hasta olduğu için ordunun komutasını eline aldı. Raymond’un yanı sıra Haçlı ordusunda Tapınak Şövalyeleri de vardı.[86]

Selahaddin’in birliklerini betimleyen Fransızca bir el yazması, 1337.

Selahaddin, Baldwin’in sayıca az ordusuyla onu engelleme girişiminde bulunamayacağını düşünerek Kudüs’e doğru yürüyüşüne devam etti.[86] Ancak Selahaddin, Kudüs kralını engellemesi için geride bıraktığı güçlerin yetersiz geldiğinden ve bu kuvvetleri yenen Baldwin’in kendisine doğru ilerlediğinden habersizdi. Sahil boyunca ilerleyen Haçlılar, Remle şehri yakınlarındaki Montgisard’da Eyyûbîleri yakaladılar.[86] Selahaddin beklemediği bir anda saldırıya uğradı; üstelik ordusu dağınık, uzun yürüyüşten dolayı yorgun ve savaşa hazırlıksızdı.[87][88] Haçlılar hazırlıksız Eyyûbî ordusuna cepheden saldırarak büyük zayiat verdirdiler.[89] Ordusunun neredeyse tamamını kaybeden Selahaddin, kendi canını zorlukla kurtardı. Gece boyunca Selahaddin’i takip eden Kral Baldwin, sonrasında Aşkelon’a çekildi. Özel muhafızları olan Memlûk askerleri haricinde silahlı gücü kalmayan Selahaddin, uzun ve yorucu bir yolculuk sonucu Mısır’a dönebildi. Selahaddin’in ordusunun yalnızca yüzde 10’luk bir kısmı savaştan sağ salim kurtulabildi.[89]

1177–1187 yılları arasındaki gelişmeler

Selahaddin’in bastırdığı bir sikke, Nusaybin darphanesi, 1182–83 tarihli. Sol örnekte Selahaddin’in Sasani tarzı taç giyen bir büstü, sağ örnekte ise dört satır hâlinde adı ve ünvanları yer almaktadır.

Selahaddin, yeni ya da gelişmiş askerî teknikler kullanmak yerine, çok sayıdaki düzensiz kuvvetleri birleştirip disiplin altına alarak askerî güç dengesini kendi lehine çevirmeyi başardı. Montgisard yenilgisiden sonra Selahaddin’in nüfuzu, Mayıs 1183’te Halep’i ele geçirmesiyle ve oldukça faydalı bir Mısır donanma filosunu ihtiyatlı bir şekilde inşa etmesiyle tekrar güçlendi.[81] 1185’te Selahaddin Musul’u kontrolü altına aldı ve Bizans İmparatorluğu ile ortak hasımları olan Selçuklulara karşı bir anlaşma imzaladı.[81] Böylelikle Selahaddin, artık kendi sınırlarının emniyette olduğunu düşündü.

1185 yılının Mart ayında Kudüs Kralı IV. Baldwin, cüzzam hastalığından dolayı henüz 24 yaşındayken öldü.[90] Haçlıların dikkatinin veraset ihtilafları ve Kudüs Krallığı’nı artık kimin idare edeceği meselesiyle dağılması Selahaddin’in işine gelmişti.[81] IV. Baldwin’in yerine geçen 8 yaşındaki yeğeni V. Baldwin ertesi yıl, Ağustos 1186’ta öldü.[91] Oğlunun ölümü üzerine yerine geçen IV. Baldwin’in kız kardeşi Sibylla, eşi Lüzinyanlı Guy’ı kral yaptı.[92] IV. Baldwin’in ölümü krallığını zayıflattı ve bu da Selahaddin’in saldırılarını sıklaştırmasına yol açtı.

Hıttin Muharebesi (1187)

Hıttin Muharebesi’nin bir tasviri.

Selahaddin, 1177’deki Montgisard Muharebesi yenilgisinden 10 yıl sonra, 1187 yılında, bütün gücüyle Kutsal Topraklar’da hüküm süren Latin Haçlı krallıklarına yöneldi.[93] Haçlı komutanı Renaud de Châtillon’ın nefret uyandıran eşkıyalık hareketleri Selahaddin’i çok kızdırmıştı.[93] Selahaddin, Kudüs Krallığı’na karşı harekete geçip onları Filistin’den atmaya karar verdi ve Mısır, Suriye ve el–Cezire’ye (Yukarı Mezopotamya) haber gönderip Haçlı devletlerine, özellikle Kudüs Krallığı’na karşı bir cihat yapmak için askerlerin komutası altında birleşmelerini istediğini bildirdi. Bu ülkelerden çok sayıda süvari ve piyade, gönüllü olarak Selahaddin’in devletinin başkenti Şam’a gelmeye başladı.[93]

Selahaddin, Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy’ı ve ordusunu Filistin’in kuzeyine, Tiberya yakınlarındaki Hıttin köyü civarına kadar getirmeyi başardı. Hıttin tepesi su kuyularıyla ünlü bir yerdi. Çok önceden buradaki kuyuları tutan Selahaddin, böylece Haçlılara su bırakmamayı planladı.[94] Selahaddin, Hıttin’e yaklaşık 20.000 asker getirmeyi başardı. Haçlılar ise takriben 15.000 piyade ve 1.300 şövalye toplayabilmişti.[81] Haçlılar sayıca azdı ve ciddi derecede su sıkıntısı çekiyorlardı; üstelik bol miktarda erzağı olan Müslüman ordusu, düşmanın susuzluğunu daha da artırmak için kuru otları ve çalıları ateşe verdi.[81]

Kudüs ordusu, günlerce süren yürüyüşten sonra 4 Temmuz 1187’de tükenmiş ve susuzluktan bitkin düşmüş bir hâlde Selahaddin ile karşılaştı. Bundan sonra Haçlılar geri dönemediler ve Selahaddin’in karşısına çıkmak zorunda kaldılar. Haçlı ordusunun komutanlığında Trablus Kontu III. Raymond, İbelinli Balian ve Renaud de Châtillon da vardı. Haçlı düzeni savaş sırasında kargaşa içinde ayrıldı. Trabluslu Raymond liderliğindeki bir süvari kuvveti Müslüman hatlarını aşıp kaçmayı başardı, fakat ordunun büyük bir kısmı için firar yoktu ve Selahaddin, Haçlıların şimdiye değin topladığı en büyük orduya karşı büyük bir zafer kazandı.[81]

Hıttin Savaşı sonrası Selahaddin ve esir Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy.

Hıttin Muharebesi sonrasında Kudüs Kralı Lüzinyanlı Guy, Haçlı komutanı Renaud de Châtillon ile birlikte Selahaddin Eyyubi’ye esir düştü. Selahaddin, Renaud’u kafasını keserek öldürdü. Çünkü öncesinde Renaud, Müslümanlara karşı şiddet içerikli birtakım uygulamalarda bulunmuş ve bu nedenle Müslüman yazarlar, onu “İslam düşmanlarının başı” olarak görmüşlerdi. İdamı gören Lüzinyanlı Guy, sıranın kendisine geleceğinden korktu.[95] Fakat Selahaddin yanına gelip ”Kral öldürmek, kralların bir âdeti değildir; fakat bu adam (Renaud) tüm sınırları aştı ve sonuçta ona bu şekilde davrandım.” deyip kendisine aynı muameleyi yapmadı ve ona iyi davrandı.[95]

Haçlıların bu savaşta verdiği kayıpların büyüklüğü, Müslümanların Kudüs Krallığı’nın neredeyse tümünü ele geçirmesini sağladı. Akka, Beyrut, Sayda, Nasıra, Nablus, Yafa ve Aşkelon gibi yerler üç ay içinde düştü.[94] Selahaddin’in Haçlılara en büyük darbesi ise, 88 yıl Hristiyan Frankların elinde bulunan kutsal şehir Kudüs’ü fethetmesi olacaktı. 20 Eylül 1187’de Kudüs’ün kuşatılmasına başlandı.[94]

Kudüs’ün Fethi

Selahaddin Eyyubi ve Kudüslü Hristiyanlar.
Kudüs’ün Fethi’nden sonra Selahaddin’in emriyle Mescid-i Aksa da dahil olmak üzere pek çok kutsal mekân, ritüellerle gül suyuyla arındırıldı.

Kudüs Krallığı, Hıttin Muharebesi’nde büyük bir zayiat vermiş ve şehrin savunması için de yeterli asker kalmamıştı.[94] Üstelik Selahaddin ve ordusu yavaş yavaş Kudüs’e doğru ilerlemekteydi. Müslüman ordusu Kudüs’ün surlarına dayandı. Şehrin savunması İbelin’in Baron’u İbelinli Balian’a kalmıştı. Asker olan olmayan herkes kılıç kuşanıp savunma duvarlarında yerini aldı.[96] Selahaddin’in kuşatma kuleleri ve mancınıkları Kudüs surlarını dövdü ve harap etti. İbelinli Balian ise karşılık için uygun zamanı kolluyordu.[96] Franklar, Müslüman ordusuna karşılık vererek onları surlardan geçirmemeye çalışıyordu.

Bu sırada Piskopos Heraklius, Balian’a yalvarıp kuşatmayı bitirmesini emretti. Ancak Balian şehirde kılıç tutan herkesi kuşatmaya dahil etmeye devam etti. Selahaddin’in ordusu kayıplar verse de kuşatma sürdü. Kuşatma devam ederken, 2 Ekim 1187 şafağı birkaç Müslüman Eyyûbî süvarisi surların gerisinde beyaz bayrak salladı. İbelinli Balian ve Selahaddin Eyyubi karşı karşıya geldi ve Balian, 12 gün süren kuşatmanın ardından Kudüs’ü Selahaddin’e teslim etti.[96]

2 Ekim 1187 Cuma günü Selahaddin Kudüs’e girdi ve cuma namazını Kudüs’te kıldı. Haçlılar Kudüs’ten çıkıp giderken Ortodoks ve Ya’kubi Hristiyanlar şehirde kaldı. Ayrıca Yahudilerin de şehre yerleşmesine izin verildi. Hristiyanlara ait kutsal yerlerin idaresi Ortodoks Kilisesi’ne teslim edildi.[97] Hristiyanların şehirde ikametine izin verilmesine karşın, Kutsal Kabir Kilisesi dışındaki bütün kiliseler camiye çevrildi.[98] Yaşanan olayların ardından Avrupalı Hristiyanlar, aralarında İngiltere, Fransa ve Kutsal Roma krallıklarının da bulunduğu yeni bir Haçlı seferi düzenlemeye başladılar. Sefer; İngiliz Kralı I. Richard, Fransa Kralı II. Philippe ve Alman İmparatoru Friedrich Barbarossa tarafından üç ayrı kol hâlinde geliştirildi ve Mayıs 1189’da başladı.[99]

Üçüncü Haçlı Seferi (1189–1192)

Akka Kalesi Kuşatması (1191) sırasında Selahaddin’in orduları.
Arsuf Muharebesi, 8 Eylül 1191.

Kudüs’ün düşmesi, Avrupalı Hristiyanlar tarafından finanse edilen ve 1189–1192 yılları arasında sürecek yeni bir Haçlı seferine neden oldu.[100] 1189 yılına gelindiğinde Haçlı hâkimiyeti altında yalnızca üç kent kalmış; ancak sağ kalan dağınık Hristiyanlar, zorlu bir kıyı kalesi olan Sur’da toplanarak Latin karşı saldırısının çıkış noktasını oluşturmuşlardı.[94]

Kudüs’ün düşmesiyle derinden sarsılan Batılılarca düzenlenen Üçüncü Haçlı Seferi, çok sayıda büyük soylu ve ünlü şövalyenin yanı sıra, üç ülkenin krallarını da savaş alanına çekti.[94] Sefer uzun ve tüketici oldu. Selahaddin’in orduları, 7 Eylül 1191’de Arsuf Muharebesi’nde İngiltere Kralı I. Richard’ın ordusuyla çatışmaya girdi ve Selahaddin ağır kayıplar verip geri çekilmek zorunda kaldı.[101] Haçlılar savaşı kazandı, ama Müslümanların kayıpları mühim değildi. Akka ve Arsuf yenilgileri Selahaddin’in ordusuna ciddi bir zarar vermemiş olsa da, arka arkaya alınan iki mağlubiyet ve ardından Ağustos 1192’de Yafa’nın I. Richard’a kaybedilmesi, Selahaddin’in çağdaşları arasındaki askerî itibarına zarar verdi.[98] Yafa Muharebesi (1192), Üçüncü Haçlı Seferi’nin son askerî girişimi oldu. Kral I. Richard, Yafa’yı işgal edip tahkimatlarını restore ettikten sonra, Selahaddin ile şartları yeniden tartışıp antlaşmaya vardılar. Buna göre Richard, Aşkelon’un tahkimatlarını yıkmayı kabul ederken; Selahaddin, Sur’dan Yafa’ya kadar Filistin kıyılarındaki Haçlı kontrolünü tanımayı kabul etti.[102] Haçlılar Doğu Akdeniz’de ancak güvensiz bir toprak parçasına tutunabildiler.

Selahaddin ve Richard’ın anlaşmasına göre Hristiyanların Kudüs’e silahsız hacı olarak seyahat etmelerine izin verilecek ve Selahaddin’in devleti sonraki üç yıl boyunca Haçlı devletleriyle barış içinde olacaktı.[102] Kral Richard Ekim 1192’de dönüş yolculuğu için yelken açtığında savaş sona ermişti.[94] Böylelikle kutsal kent sayılan Kudüs, Müslümanların hâkimiyetinde kalmış oldu.[94]

Ölümü

Selahaddin Eyyubi’nin Şam’daki Emevî Camii’ndeki türbesinin içi.

Selahaddin Eyyubi, Haçlılar ile çarpıştıktan ve Kral Richard ile antlaşma yaptıktan kısa bir süre sonra başkent Şam’a çekildi. 4 Mart 1193 tarihinde Şam’da öldü.[103] Mısır, Libya, Yemen, Filistin, Suriye, Malatya, Ahlat, Doğu ile Güneydoğu Anadolu’ya ve Hemedan ile Kuzey Irak’a kadar onun adına hutbe okundu.[103] Şam’daki Emevî Camii’nin bahçesindeki bir türbeye gömüldü. Ölümünden sonra yerine yerine Mısır Sultanı olarak oğlu Aziz Osman, Suriye Sultanı olarak ise diğer oğlu el–Efḍal Alī geçti.

Selahaddin’in gömüldüğü Emevî Camii’nin bahçesindeki türbe, başlangıçta birkaç sütun ve bir iç kemer dışında çok az kalıntı bulunan, ayrıca bir okulu da içeren bir kompleksin parçasıydı. Yedi yüzyıl sonra Alman İmparatoru II. Wilhelm (1888–1918), mozoleye yeni bir mermer lahit bağışladı.[104] Ancak orijinal lahit değiştirilmedi; bunun yerine ziyarete açık olan türbede artık iki lahit vardır: Yan tarafa yerleştirilmiş mermer lahit ve Selahaddin’in mezarını örten orijinal ahşap lahit.[104]

Evlilikleri ve çocukları

Fransız ressam Gustave Doré’nin 1800’lü yıllarda çizdiği ve muzaffer Selahaddin’i tasvir eden tablosu.

İmadeddin el–İsfahani’nin verdiği bilgilere göre Selahaddin’in 15 oğlu vardı. Ancak başka yerlerde 17 oğlu ve bir kızının olduğu yazmaktadır.[105] Selahaddin’in eşleri ve cariyeleri hakkında ise pek bir şey bilinmemektedir. 1176 yılında Nûreddin Zengî’nin dul eşi İsmet Hatun ile evlenmiş ve hatundan çocuğu olmamıştır.[80] Eşlerinden biri olan Şemsah, oğlu el–Aziz Osman ile birlikte Şafii’nin Kahire’de bulunan türbesine gömülmüştür.[106]

Arap muhaddis, müfessir ve tarihçi İbn Kesir’in (y. 1300–1373) eserinde verilen bilgilere göre, Selahaddin’in bilinen çocuklarının isimleri şunlardır:[107]

  • Ebū Hasan Nūreddīn el-Efḍal Alī (d. 1169 – ö. 1225) — Eyyûbîler Şam Emiri (1193–1196)
  • Aziz İmadeddin Ebu’l Feth Osman (d. 1171 – ö. 1198) — Eyyûbîler Mısır Sultanı (1193–1198)
  • Ez–Zahir Gıyaseddin Ebu Mansur Gazi (d. 1172 – ö. Ekim 1216) — Eyyûbîler Halep Emiri (1193–1216)
  • Zafir Muzaffereddin Ebu’l Abbas Hızır (d. Nisan 1173, Mısır)
  • Aziz Fethettin Ebu Yakub İshak (d. 1174, Şam)
  • Necmeddin Ebu’l Feth Mesud (d. 1175, Şam)
  • Ağar Şerefeddin Ebu Yusuf Yakub (d. 1176, Mısır)
  • Zahir Mücireddin Ebu Süleyman Davud (d. 1177, Mısır)
  • Muzaffer Kutbeddin Ebu’l Fadl Musa (d. 1177, Mısır)
  • Eşref Muizzeddin Ebu Abdullah Muhammed (d. 1179, Şam)
  • Muhsin Zahireddin Ebu’l Abbas Ahmed (d. 1181, Mısır)
  • Muazzam Fahreddin Ebu Mansur Turanşah (d. 1181, Mısır – ö. 1260)
  • Galib Nusayreddin Ebu’l Feth Melikşah (d. 1182, Şam)
  • Rükneddin Ebu Said Eyyûb (d. 1182, Şam)
  • Mansur Ebu Bekir (d. 1193, Harran)
  • Nusayreddin Mervan (d. 1193, Şam)
  • Şadî (d. 1193, Şam)
  • Munise[not 6]
  • Utkureddin-i Eyyûbî[not 7]

Tarihe bıraktıkları

Batı dünyası

Floransalı ressam Cristofano dell’Altissimo tarafından 1568 yılında çizilen Selahaddin Eyyubi tablosu.

Selahaddin, Haçlılara karşı verdiği mücadele nedeniyle Avrupa’da büyük ün kazandı. Orta Çağ Avrupası’nda Selahaddin, bir krallık modeli ve özellikle de cömertliğinin erdemi olarak yaygın bir şekilde ünlüydü. İtalyan şair ve siyasetçi Dante Alighieri’nin İlahi Komedya (1308–1321) ve yine İtalyan bir şair olan Giovanni Boccaccio’nun Decameron (1348–1351) eserlerinde kendisinden olumlu bir şekilde bahsedilir.[108][109]

Selahaddin’in Batı dünyasında saygınlık kazanmasının nedenlerinden biri de; 1099 yılında Katolik Haçlıların Kudüs’ü ele geçirdiklerinde şehirdeki Müslümanları ve Yahudileri katletmelerine rağmen, fidye ödeyebildikleri sürece Selahaddin’in tüm sıradan Katoliklere ve hatta mağlup Hristiyan ordusuna af ve serbest geçiş hakkı vermesidir.

İnanç farklılıklarına rağmen Müslüman Selahaddin’e Hristiyan lordlar, özellikle de I. Richard tarafından saygı duyuldu. Richard bir keresinde Selahaddin’i büyük bir prens olarak övmüş ve onun şüphesiz İslam dünyasının en büyük ve en güçlü lideri olduğunu söylemiştir.[110] Selahaddin ise, Richard’dan daha onurlu bir Hristiyan efendisi olmadığını belirtmiştir.[110] Üçüncü Haçlı Seferi’ni sona erdiren Yafa Antlaşması’ndan sonra Selahaddin ve Richard birbirlerine saygı ifadesi olarak birçok hediye gönderdiler, ancak hiçbir zaman yüz yüze görüşmediler.[110]

Söylenenlere göre, Nisan 1191’de Frenk bir kadının üç aylık bebeği kampından çalınmış ve pazarda satılmıştır. Franklar, bunun üzerine Selahaddin’e gidip şikayet ederek bizzat onu teşvik etmiştir. Yine söylenenlere göre Selahaddin, çocuğu geri almak için kendi parasını kullanmıştır.[110][111]

Müslüman dünyası

Dışarı köşe açısından Selahaddin Eyyubi’nin Emevî Camii avlusundaki türbesi. (Şam, Suriye)

İmar faaliyetleriyle yakından ilgilenen Selahaddin, döneminde Filistin, Mısır, Hicaz ve Yemen’de çok sayıda medrese, cami, köprü, kale ve hamam inşa ettirdi.[103] Onun bu faaliyetleri, kendisinden sonra gelen devlet adamlarına da örnek teşkil etmiş; Suriye ve Mısır, İslam dünyasının önemli ilim merkezleri hâline gelmiştir.[103] Hicaz bölgesine, İslam’ın en kutsal şehirleri olan Mekke ve Medine’ye de sahip olan Selahaddin, ”İki Kutsal Caminin Hizmetkârı” (Hâdimü’l–Haremeyn) ünvanını kullanan ilk hükümdar olmuştur.[103]

Türk şair Mehmet Âkif Ersoy onu ”Şark’ın en sevgili sultanı”, Fransız tarihçi Albert Champdor ”İslam’ın en saf kahramanı”, Orta Çağ yazarı Usame bin Munkiz ise ”Râşidîn hâlifelerinin saltanatını yeniden başlatan kişi” diye nitelemiştir. İslam, Kürt, Arap ve Türk kültürlerinde önemli bir figür hâline gelen Selahaddin Eyyubi, ”Tarihteki en ünlü Kürt hükümdar” olarak tanımlanmıştır.[112][113][114][115] Günümüzde Irak’ın Tikrit kasabası ile Samarra şehri merkezli bir valiliğine ve Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin başkenti olan Erbil’deki bir üniversiteye (Selahaddin Üniversitesi) onun adı verilmiştir.[116]

1898’de Alman imparatoru II. Wilhelm, saygılarını sunmak için Selahaddin’in mezarını ziyaret etti.[117] Kurmuş olduğu Eyyûbî Hanedanlığı kendisinden sadece 57 yıl daha uzun yaşamış olsa da, Selahaddin’in Arap ve Kürt dünyasındaki mirası bugüne kadar devam etmektedir. 20. yüzyılda Arap milliyetçiliğinin yükselişiyle, özellikle de Arap–İsrail çatışmalarıyla ilgili olarak, Selahaddin’in kahramanlığı ve liderliği yeni bir önem kazandı. Selahaddin Eyyubi’nin Filistin’i Avrupalı Haçlılardan geri alması, günümüz Müslümanların siyonizme muhalefetine olan bir ilham kaynağı kabul edilir.

Haçlıların Kudüs’ü 1099 yılında ele geçirdikten 88 yıl sonra Kudüs’ün bu sefer Selahaddin’in öncülüğünde Eyyûbîlerin geri almasıyla Haçlılara karşı kazanılan zaferden dolayı Selahaddin, bugün başta saltanat sürmüş olduğu birçok ülkede ulusal bir kahraman olarak anıldığından ötürü, günümüzde saltanatının birer parçası olan Mısır, Suriye, Filistin, Kürdistan Bölgesel Yönetimi, Yemen ve doğum yeri olan Irak, ulusal arması olarak hanedan kartalını armalarında veya bayraklarında bulundurmaktadır.[118] Firavunlar döneminden kalma Mısırlıların tapınaklarında tasvir edilen antik kartaldan esinlenen Selahaddin, bu hayvanı bir güç sembolü olarak kabul etti ve hükümdarlığı süresince kişisel standardı olarak kartalla süslenmiş sarı bir bayrak taşıdı.[119]

Selahaddin Eyyubi ve Eyyûbî Hanedanı’nın kullanmış olduğu çift başlı kartal motifli sarı renkli bayrak.
Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin kullanmış olduğu arma içindeki Selahaddin’in kartalı.
Mısır ulusal arması içinde Selahaddin’in kartalı.

Çağdaş kültüre etkileri

1957’de basılmış Mısır posta pulunda Selahaddin.

Lübnan doğumlu Fransız yazar Amin Maalouf’un 1983’te yayımladığı Arapların Gözünden Haçlı Seferleri isimli kitabı Müslüman–Hristiyan ilişkilerini ve özellikle Selahaddin Eyyubi’nin faaliyetlerini konu almıştır.[120]

Selahaddin Eyyubi, 2005 yılında çekilen, yönetmenliğini Ridley Scott’ın yaptığı ve Haçlı Seferleri’ni konu alan Cennetin Krallığı (Kingdom of Heaven) filminde Suriyeli aktör Gassan Mesud tarafından canlandırılmıştır.[121] Daha öncesinde, 1935 yılında Cecil B. DeMille’in yönettiği The Crusades (Haçlı Seferleri) filminde Amerikalı aktör Ian Keith ve 1954’te David Butler’ın yönettiği King Richard and the Crusaders (Kral Richard ve Haçlılar) filminde ise başroldeki Rex Harrison tarafından canlandırılmıştır.

2004–05’te çekilen, ilk bölümü 2009’da yayımlanan Malezya yapımı Selahaddin isimli animasyon dizi, Selahaddin Eyyubi’nin hayatından esinlenerek yapılmış bir projedir. Dizi 26 bölümden oluşmaktadır ve her bölümü yaklaşık 25–26 dakikadır.[122]

Müslüman dünyasında daha çok 1976 yapımı Çağrı (The Message) filmiyle tanınan Suriye asıllı Amerikalı yönetmen Mustafa Akkad, 2005 yılında Irak el-Kaidesi tarafından Amman’da düzenlenen intihar saldırılarına uğrayıp ölmeden önce, kendisinin Selahaddin Eyyubi hakkında geniş çaplı bir film çekmeyi planladığı söylendi.[123]

Türk yapımcı ve senarist Emre Konuk, Ağustos 2021’de Türkiye–Pakistan ortak yapımı olacak ve Selahaddin Eyyubi’nin hayatını anlatacak olan bir dizi çekeceklerini bildirdi.[124] Emre Konuk, Ağustos 2023’te dizinin başrolü için Uğur Güneş ile anlaşıldığını bildirdi.[125] Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi adı verilen dizi, 13 Kasım 2023 tarihinde TRT 1 kanalında yayınlanmaya başlamıştır.[126]

Resim galerisi

  • 1238 – II. Yuri, 1212-1216 ve 1218-1238 yılları arasında Moğol istilası zamanı Rusya’nın knezliğini yapmıştır (d. 1189)
II. Yuri
Ю́рий–II
Vladimir-Suzdal Knezi
Hüküm süresi 1212–1216, 1218–1238
Önce gelen III. Vsevolod
Rostovlu Konstantin
Sonra gelen II. Yaroslav
Doğum 1189
Vladimir-Suzdal Knezliği
Ölüm 4 Mart 1238
Vladimir-Suzdal Knezliği
Hanedan Rurikidler
Babası III. Vsevolod
Annesi Maria Shvarnovna
Dini Rus Ortodoks Kilisesi

II. Yuri (Rusça; Ю́рий–II (1189 – 4 Mart 1238) 1212-1216 ve 1218–1238 yılları arasında Moğol istilası zamanı Rusya’nın knezliğini yapmıştır. III. Vsevolod ve Maria Shvarnovna’nın oğludur.

Resmî unvanlar
Önce gelen:
III. Vsevolod
Rostovlu Konstantin

Vladimir-Suzdal Knezi

1212–1216 – 1218–1238
Sonra gelen:
II. Yaroslav
  • 1615 – Hans von Aachen, Alman ressam (d. 1552)
  • 1832 – Jean-François Champollion, Fransız filolog (d. 1790)
  • 1851 – James Richardson, Amerikalı kâşif (d. 1809)
  • 1852 – Nikolay Gogol, Rus yazar (d. 1809)
  • 1856 – Damat Gürcü Halil Rifat Paşa, Osmanlı devlet adamı ve Kaptan-ı Derya (d. 1795)
Damat Gürcü Halil Rıfat Paşa

Damad Gürcü Halil Rifat Paşa (1795 – 4. Mart 1856), II. Mahmud ve Abdülmecid dönemlerinde görev yapmış bir Osmanlı devlet adamıdır. 4 kez Kaptan-ı Deryalık yapmıştır.

Osmanlı devlet adamı Damat Mahmud Celaleddin Paşa’nın babası ve Prens Sabahattin’in dedesidir.

Yaşamı

[

Gürcü asıllı olan Halil Rifat Paşa, Koca Mehmed Hüsrev Paşa tarafından evlatlık alınıp yetiştirilen yüz kadar çocuktan birisiydi. Mühürdarlık ve hazinedarlık görevlerinden sonra Tophane müşirliğine (topçu sınıfı komutanı) yükseldi. Bu görevi sırasında Taksim Kışlası’nı yaptırdı.

1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sırasında Rusya’ya elçi olarak gönderildi. Rusya’dan döndükten sonra kaptan-ı derya oldu ve donanmayı gençleştirip ıslah etmeye çalıştı. 1834 yılında Padişah II. Mahmud’un kızı Saliha Sultan ile evlenerek Osmanlı hanedanına damat oldu. Bu evlilikten kızı Ayşe Sıdıka Hanımsultan ve oğlu Sultanzade Abdülhamid Bey (küçük yaşta ölmüştür) dünyaya geldi. Saliha Sultan’ın genç yaşta ölümü üzerine İsmet Hanım ile yaptığı ikinci evlilikten Mahmut Celaleddin adlı oğlu dünyaya geldi.[9]

1836’da serasker tayin edildi. 1839’da Ticaret Nazırı oldu. 1843’te ikinci defa kaptan-ı deryalığa tayin edildi. 1845’te Trabzon valiliği görevine getirildi. 1847de üçüncü kez kaptan-ı derya oldu. 1848–1854 yıllarında Aydın, Cezayir-i Bahr-i Sefid Eyaleti ve Bursa valiliklerinde bulundu. 1854-1855 arasında dördüncü defa kaptan-ı deryalık yaptı.

1856 yılında öldü ve Eyüpsultan’da bulunan Hüsrev Paşa Türbesi’nin bitişiğindeki türbesine gömüldü.

Aldığı görevler

Aldığı çeşitli idari görevler aşağıda sıralanmıştır:[7]

  • Temmuz 1839-Mayıs 1840: Serasker
  • Ekim 1842-Şubat 1843: Meclis-i ahkam-ı adliye reisi
  • Mart 1843-Ağustos 1845: Kaptan-ı derya
  • Eylül-Aralık 1845: Ticaret nazırı
  • Şubat 1846-Ocak 1847: Trabzon valisi
  • Temmuz 1847-Nisan 1848: Kaptan-ı derya
  • Nisan-Haziran 1848: Meclis-i ahkam reisi
  • Kasım 1848-Temmuz 1851: Aydın Vilayeti valisi
  • Temmuz 1851-Ekim 1852: Cezayir-i Bahr-i Sefid Vilayeti valisi
  • Eylül 1852-Aralık 1853: Hüdâvendigâr Vilayeti valisi
  • Mayıs 1854-Ağustos 1855: Kaptan-ı derya
  • 1858 – Matthew C. Perry, Amerikalı deniz subayı (d. 1794)
  • 1916 – Franz Marc, Alman ressam (d. 1880)
  • 1936 – Lou Marsh, Kanadalı hakem ve gazeteci (d. 1879)
  • 1941 – Ludwig Quidde, Alman pasifist ve Nobel Barış Ödülü sahibi (d. 1858)
  • 1948 – Antonin Artaud, Fransız oyun yazarı, şair ve tiyatro oyuncusu (d. 1896)
  • 1952 – Charles Scott Sherrington, İngiliz bakteriyolog, patolog ve Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi (d. 1857)
  • 1967 – Michel Plancherel, İsviçreli matematikçi (d. 1885)
  • 1976 – Walter H. Schottky, Alman fizikçi (d. 1886)
  • 1984 – Ernest Buckler, Kanadalı roman ve öykü yazarı (d. 1908)
  • 1986 – Osman Kibar, Türk siyasetçi ve eski İzmir Belediye Başkanı (İzmir’de yaptığı yoğun asfalt çalışmaları nedeniyle “Asfalt Osman” adıyla ünlendi) (d. 1909)
Osman Kibar
Asfalt Osman, Koca Reis
İzmir Belediye Başkanı
Görev süresi
1963-1973
Yerine geldiği Rebii Başol
Yerine gelen İhsan Alyanak
Kişisel bilgiler
Doğum 1909
Selanik, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm 4 Mart 1986 (77 yaşında)
İzmir, Türkiye
Ölüm nedeni Kanser
Defin yeri Bornova Mezarlığı, İzmir
Partisi Demokrat Parti (1946-1960)
Adalet Partisi (1961-1973)

Osman Kibar (1909, Selanik, Osmanlı İmparatorluğu – 4 Mart 1986, İzmir, Türkiye), Türk iş insanı ve siyasetçidir.

Yaşamı

İstanbul’da Fevziye Okulunu bitirdikten sonra, Robert Kolej’den mezun oldu. Altınordu Futbol takımını desteklemekteydi.[1]

1930 yılında İzmir’de ticaret hayatına atıldı; zeytinyağı, sabun ve gliserin ticareti yaptı. 1 Aralık 1951’de, kurulmasında öncülük yaptığı Ege Bölgesi Sanayi Odası’nda ilk başkanlığını üstlendi. 1946 yılında politikaya atıldı. Demokrat Parti’nin İzmir ve Ege kuruluşlarında görev aldı ve İzmir il Başkanlığı görevlerini yürüttü. 1963 yılında Adalet Partisi’nden İzmir Belediye Başkanlığına seçildi, bu görevi dokuz yıl sürdürdü. Başkanlığı sırasında İkiçeşmelik, Hatay ve Mithat Paşa Caddeleri gibi İzmir’in ana yol güzergahlarını açtığı ve İzmir’in tüm yollarını asfaltlattığı için kendisine “Asfalt Osman” lakabı takıldı.[2] Bu lakabın takılmasında da Yeni Asır muhabiri Necat Yada’nın “Kibardı, asfalt oldu” başlıklı haberi etkili oldu.[3] Ayrıca İzmir Körfezi’nin temizlenmesi ve ihyası için Büyük Kanal projesini ilk tasarlayan da Kibar’dır.[4]

4 Mart 1986’da kanser hastalığından öldü.[5] İzmir’de pek çok okul, spor salonu, park, tünel ve vapura Osman Kibar adı verilmiştir.

Seli adında bir oğlu, Bige adında bir kızı ve aynı isimde bir torunu vardır. 2008-2011 yılları arasında Türkiye Futbol Federasyonu (TFF) başkanlığı yapan Mahmut Özgener’in dedesidir.[6]

  • 1991 – Yadigar Ejder, Türk oyuncu (d. 1951)
Yadigar Ejder
Doğum Adnan Ayberk
5 Eylül 1951
Sivas, Türkiye
Ölüm 4 Mart 1991 (39 yaşında)
İstanbul, Türkiye
Defin yeri Kulaksız Mezarlığı, İstanbul
Milliyet Türk
Vatandaşlık  Türkiye
Meslek Oyuncu
Etkin yıllar 1967-1991

Yadigar Ejder veya Yadigar Kuzu, gerçek adıyla Adnan Ayberk, (5 Ekim 1951, Sivas – 4 Mart 1991, İstanbul), Türk sinema sanatçısı.

Türk sinemasında çok sayıda filmde yardımcı oyuncu olarak rol alan sanatçı, özellikle Gerzek Şaban filminde Kahveci Hamza rolüyle ve Doktor Civanım filminde oynadığı Gaffur karakteriyle[3] hatırlanır.

Hayatı

1951 yılında Sivas’ta dünyaya geldi. Orta hâlli, altı çocuklu bir ailenin en büyük çocuğu idi.[4] İlkokul üçüncü sınıfta okulu bıraktı.[4] 1967’de İstanbul’a gitti ve bir süre sonra Yeşilçam sinemasında oyunculuğa başladı. Birçok filmde yardımcı oyuncu olarak rol aldı. Özellikle Kemal Sunal filmlerinde oynadı. “Yadigar Ejder” adıyla tanındı. Yönetmen Memduh Ün kendisiyle tanışmasını: “Yadigâr Ejder’i ilk kez Levent’teki evimizden hatırlıyorum; odun kırmaya gelmişti. Üzerinde hiçbir şeyi yoktu, mont vermiştim ona. Kan davasından yattığını, cezaevinden yeni çıktığını söylemişti. Ona uygun elbiseyi bulmakta zorlanırdık. Tarlabaşı’nda bir terzi vardı, o dikerdi elbiseleri. Normal insana 2-2,5 metre kumaştan pantolon dikilirdi. Yadigâr’a 3.5 metre kumaştan diktirirdik”[5]

1991 yılında İstanbul’da hayatını kaybetti. Sanatçının Taksim Parkı’nda donarak öldüğü iddia edildi.[6] Ancak daha sonra sanatçının yüksek tansiyon ve şeker hastası olduğu, bu hastalıklara bağlı kalp krizi ve beyin kanaması geçirdiği ya da kayarak başını duvara çarptığı ve bu nedenle öldüğü söylendi.[4]

Hayatı, Erhan Tuncer’in kaleme aldığı ve 2015 yılında yayımlanan “Bir Yadigar Ejder” adlı kitaba konu olmuştur.[7] Mezarı, Beyoğlu Kulaksız Mezarlığı’ndadır.

Yadigar adını kullanması

Yadigar Ejder’in sinemada kullanmak için, 29 Nisan 1959 tarihinde Sivas’ta henüz 29 yaşındayken öldürülmüş olan[8] meşhur Sivaslı kabadayı Yadigar Aykut’un adını (aynı mahallede oturduğundan dolayı çocukluğundan hatırladığı için) kendisine seçtiği Sivas ahalisi tarafından söylenmektedir.[9] CNN Türk’de yayınlanan bir haberde “Sivas’ta ünlü bir kabadayı olan Yadigar’ın adını kullandı” cümlesi yer almaktadır.[10] Sinema sektörüne girmeden önceki yaşamı da bu iddiayı destekler niteliktedir. Yadigar Ejder’in İstanbul’daki Sivaslı kabadayılarla takıldığı, pavyoncuların ve kumarhane sahiplerinin yanlarında çalıştığı sektörün içindeki çeşitli kişiler tarafından anlatılmaktadır.[11]

Filmografisi

  • 1967: Eşrefpaşalı[12]
  • 1971: Ayşecik Bahar Çiçeği
  • 1972: Estergon Kalesi
  • 1972: Tarkan: Altın Madalyon
  • 1973: Zambaklar Açarken
  • 1974: Almanyalı Yarim
  • 1974: Zindan
  • 1975: Babacan
  • 1975: Cemil
  • 1976: Ben Bir Garip Keloğlanım
  • 1976: Deli Şahin
  • 1976: Kara Murat Şeyh Gaffar’a Karşı
  • 1976: Korkusuz Cengaver
  • 1976: Nereye Bakıyor Bu Adamlar
  • 1976: Sahte Kabadayı
  • 1976: Su Perisi Elması
  • 1976: Tek Başına
  • 1976: Yarınsız Adam
  • 1977: Baba Ocağı
  • 1977: Baskın
  • 1977: Bazıları Cacık Sever
  • 1977: Hakanlar Çarpışıyor
  • 1977: Kara Murat Denizler Hakimi
  • 1977: Yıkılmayan Adam
  • 1978: Avanak Apti
  • 1978: Balkona Etti / Haydar
  • 1978: Çarli’nin Kelekleri
  • 1978: İnsanları Seveceksin
  • 1978: Kara Murat Devler Savaşıyor
  • 1978: Kılıç Bey
  • 1978: Ölüm Görevi
  • 1978: Taşı Toprağı Altın Şehir
  • 1979: Benim Yaşantım
  • 1979: İki Cambaz
  • 1979: İnsan Sevince
  • 1979: Kanun Gücü
  • 1979: Korkusuz Korkak
  • 1979: Püsküllü Bela / Dilberim Kıyma Bana
  • 1979: Şark Bülbülü
  • 1979: Süpermen Dönüyor
  • 1979: Umudumuz Şaban
  • 1980: Devlet Kuşu
  • 1980: Gerzek Şaban
  • 1980: Kartal Murat
  • 1980: Rüzgâr
  • 1981: Öğretmen Kemal
  • 1980: Sarışın Tehlike
  • 1981: Üç Kağıtçı
  • 1982: Adile Teyze
  • 1982: Baş Belası
  • 1982: Doktor Civanım
  • 1982: Dünyayı Kurtaran Adam
  • 1982: Gırgır Ali
  • 1982: Yor
  • 1983: Gırgıriyede Cümbüş Var
  • 1983: Kılıbık
  • 1983: Toprağın Kanı
  • 1984: Belalı Fedailer
  • 1984: Gırgıriyede Büyük Seçim
  • 1984: Sevdalı
  • 1984: Zalim Dünya
  • 1985: Gariban Beşler
  • 1985: Kanun Adamı
  • 1985: Şaban Pabucu Yarım
  • 1986: Balta
  • 1986: Bela
  • 1986: İnfilak
  • 1986: Kıratlı Süleyman
  • 1986: Ninja Gece Savaşçısı
  • 1986: Size Selam Getirmişem
  • 1986: Tarzan Rıfkı
  • 1986: Tokatçılar
  • 1987: Otobüs Yolcuları / İhsaniye – Karasu
  • 1987: Vahşiler
  • 1987: Beyoglu’nun Arka Yakasi
  • 1988: Bombacı
  • 1988: Sen Benimsin
  • 1989: Acı Şarkı
  • 1989: Canımdan Can İste
  • 1989: Doktorlar
  • 1989: Tecelli
  • 1991: Ula Ula Niyazi
  • 1992: Dalgacılar
  • 1993 – Miguel de Molina, İspanyol flamenko şarkıcısı ve aktör (d. 1908)
  • 1994 – John Candy, Kanadalı sinema oyuncusu ve komedyen (d. 1950)
  • 2010 – Vladislav Ardzinba, Abhaz siyasetçi (d. 1945)
  • 2011 – Simon van der Meer, Hollandalı fizikçi ve Nobel Fizik Ödülü sahibi (d. 1925)
  • 2011 – Alenuş Teryan, İran Ermenisi astronom ve fizikçi (d. 1921)
  • 2012 – Joan Taylor, Amerikalı oyuncu (d. 1923)
  • 2016 – Thomas G. Morris, Amerikalı politikacı (d. 1919)
  • 2016 – Bud Collins, Amerikalı gazeteci ve spor yorumcusu ve sunucusu (d. 1929)
  • 2016 – Pat Conroy, Amerikalı romancı ve yazardır (d. 1945)
  • 2017 – Margaret Roberts, Güney Afrikalı bitki bilimci (d. 1937)
  • 2017 – Clayton Yeutter, Amerikalı siyasetçidir (d. 1930)
  • 2018 – Davide Astori, İtalyan futbolcu (d. 1987)
  • 2019 – Keith Charles Flint, İngiliz müzisyen (d. 1969)
  • 2019 – Blake Theodore Lindsay, Kanadalı profesyonel buz hokeyi oyuncusu (d. 1925)
  • 2019 – Robert DeProspero, Amerikalı istihbaratçı ve ajan (d. 1938)
  • 2019 – Luke Perry, Amerikalı oyuncu ve dublaj sanatçısı (d. 1966)
  • 2020 – Adelaide Chiozzo, Brezilyalı aktris ve akordeon sanatçısı (d. 1931)
  • 2020 – Javier Pérez de Cuéllar, Perulu diplomat ve Birleşmiş Milletler’in beşinci genel sekreteri (d. 1920)
  • 2021 – Kemal Amir, Mısırlı siyasetçi ve üst rütbeli asker (d. 1942)
  • 2021 – Karima Brown, Güney Afrikalı gazeteci, televizyon sunucusu, radyocu (d. 1967)
  • 2021 – Phil Chisnall, eski İngiliz profesyonel futbolcu (d. 1942)
  • 2021 – Osman Erbaş, Türk asker (d. 1962)
Osman Erbaş
TOP.1983-37
Doğum 20 Mart 1962
Saray, Yerköy, Yozgat, Türkiye
Ölüm 4 Mart 2021 (58 yaşında)
Tatvan, Bitlis, Türkiye
Defin yeri Cebeci Askerî Şehitliği
Bağlılığı  Türkiye
Branşı  Türk Kara Kuvvetleri
Hizmet yılları 1983-2021
Rütbesi  Korgeneral
Birimi
  • MSB Teftiş Daire Başkanlığı
  • KK İstihbarat Başkanlığı
  • Genelkurmay İstihbarat Başkanlığı
Komutası
  • 1. Mekanize Piyade Tugayı
  • 6. Mekanize Piyade Tümeni
  • 8. Kolordu
Çatışma/savaşları Türkiye-PKK çatışması
Ailesi
Eşi Ziynet Erbaş
Çocukları 2[1]

Osman Erbaş (20 Mart 1962 – 4 Mart 2021) Türk asker. Eski 8. Kolordu Komutanı.[2] 2021 Türk Kara Kuvvetleri Eurocopter Cougar kazasında öldü.

Hayatı

20 Mart 1962 tarihinde Yozgat’ın Yerköy ilçesine bağlı Saray köyünde doğdu.[3] İlk ve ortaokul eğitimini doğduğu köyde alan Erbaş,[4] 1983’te Kara Harp Okulu’ndan mezun oldu. Daha sonra, 1997’de Kara Harp Akademisi’nden ve 2000’de Silahlı Kuvvetler Akademisi’nden mezun oldu.[5][6] Erbaş 2008’de tuğgeneralliğe terfi etti ve 2010’a kadar Milli Savunma Bakanlığı Teftiş Daire Başkanı olarak görev yaptı. 2010’da ise 1. Mekanize Piyade Tugay Komutanı olarak görev yapmaya başladı. Bu görevi sırasında Erbaş, PKK’ya karşı yapılan operasyonlarda İHA’ların kullanımını destekledi ve İHA’ları kullanacak personele kapsamlı eğitimler verilmesini sağladı. 2012’de tümgeneralliğe terfi etmesine kadar bu göreve devam etti. 2012 yılından 2015 yılına kadar Kara Kuvvetleri İstihbarat Başkanı, 2015 ve 2016 yıllarında ise 6. Mekanize Piyade Tümen Komutanı görevlerinde bulundu.[5][6][7][8]

2016’daki 15 Temmuz darbe girişimi sırasında Erbaş, darbeyi gerçekleştiren Yurtta Sulh Konseyi’ne karşı direnişin önemli bir sembolü oldu.[6][9] Darbe girişiminden 4 gün sonra Adana’da darbede öldürülen iki polis memuru için gerçekleştirilen törende yaptığı bir konuşmada darbeye ve darbecilere tepki gösterdi:[4][10][11]

Erbaş, 2016’da korgeneral rütbesine terfi etti.[12] 2017’de 8. Kolordu Komutanı olarak görev yapmaya başladı.[6] Ölümünden önce, orgeneralliğe terfi etmeyi bekliyordu.[13]

Özel yaşamı

Erbaş evli ve iki çocuk sahibiydi. 2007 yılında babasını, ölümünden 7 ay önce ise annesini kaybetti.[14][15]

Ölümü

4 Mart 2021’de Bingöl’den Tatvan’a gitmek için kalkan bir Eurocopter Cougar tipi askerî bir helikopterin düşmesi sonucu, başlangıçta helikopterdeki sekiz Türk askeri kazada öldü ve aralarında Erbaş’ın da bulunduğu diğer beş asker yaralandı.[16][17] Derhal hastaneye kaldırılan yaralı askerlerden ikisi ve Erbaş daha sonra hayatlarını kaybettiler.[18][19] Erbaş’ın cenazesi Cebeci Askeri Şehitliği’nde toprağa verildi.

  • 2021 – Paulette Guinchard-Kunstler, Fransız siyasetçi (d. 1949)
  • 2021 – Heinz Klevenow Jr., Alman oyuncu ve sanat yönetmeni (d. 1940)
  • 2022 – Guido Anzile, İtalyan-Fransız bisiklet yarışçısı (d. 1928)
  • 2022 – Anne Beaumanoir, Fransız nörolog ve insan hakları aktivisti (d. 1923)
  • 2022 – Valentin Knış, Rus siyasetçi (d. 1937)
  • 2022 – Akrep Nalan, Türk pop müziği şarkıcısı ve oyuncu (d. 1954)
Akrep Nalan
Genel bilgiler
Unvanı Akrep Nalan
Doğum Füsun Nalan Açın
26 Nisan 1954
Yenimahalle, Ankara, Türkiye
Ölüm 4 Mart 2022 (67 yaşında)
Bodrum, Muğla, Türkiye
Tarzlar Pop müzik
Meslekler Şarkıcı
Etkin yıllar 1980-2022
Müzik şirketi Ada Müzik (1991)
Fono Müzik (1994)
Resmî site akrepnalan.com

Füsun Nalan Açın ya da halk arasında bilinen sahne adıyla Akrep Nalân (26 Nisan 1954, Ankara – 4 Mart 2022, Muğla), Türk pop müziği şarkıcısı ve oyuncu.

Hayatı ve kariyeri

Füsun Nalan Açın, 26 Nisan 1954 tarihinde Vasfi ve Hasibe Açın’ın tek çocuğu olarak Ankara’nın Yenimahalle ilçesinde doğdu. Ankara’da Bahçelievler Alparslan İlkokulu’nda, ortaokulu Adana Kız Lisesi ve Uşak Ticaret Lisesi’nde tamamladı. 1972-1980 yılları arasında Şaban Karamancı Demir Çekme Fabrikası ve Ahmet Karamancı Oksijen Fabrikası ve İnterfarma A.Ş.‘de muhasebeci olarak çalıştı. Bu yıllarda Ankara Sanatevi’nde tiyatro çalışmaları yaptı. Hamdi Ortadirek başlıklı müzikli orta oyununda Erol Demiröz, Savaş Yurttaş, Selçuk Uluergüven ve Şener Kökkaya ile aynı sahneyi paylaştı. Bu dönemde bir gece kulübünde barmen olarak çalışmaya başladı.

Akrep lakabını 1978 yılında aldı. Lakabın kendisine ne şekilde yakıştırıldığını ise şu şekilde anlattı:

“1978 yılında hayatımda ilk defa at yarışı oynadım ve 6’lıyı tutturdum. 38.700 lira para kazandım. Atın birinin adı Akrep’ti. O sıralarda gazetelerin manşetlerinde ‘Akrep Nalan’ lakaplı bir hanım vardı. Sanırım çevremdekiler ondan esinlenerek bana ‘Akrep’ diye hitap etmeye başladılar. Sonra da bu lakap üzerime yapıştı kaldı”[1]

Füsun Nalan Açın, meslek hayatının bundan sonrasında Akrep Nalân lakabını sahne adı olarak kullanmaya devam etti.[1][2] İlk profesyonel sahne çalışmasını 1980 yılında Hakkı Çağdaş’ın desteği ile Goldfinger gece kulübünde gerçekleştirdi. Daha sonra Bodrum Efe BarPirinç OtelÜnlü OtelParadise gibi mekânlarda dinleyici kitlesini artırdı. Ardından İstanbul’da Kulüp 12PaellaMemosKüfe gibi gece kulübü ve gazinolarda sahne aldı.

1991 yılında Vedat Sakman ve Halis Bütünley’in desteğiyle çıkardığı ilk albümü Dağ Çiçeği ile meşhur oldu. Daha sonra Selim Atakan’ın desteği ile 1994 yılında ikinci ve son albümü Zil Zurna Sevdalar albümü yayımlandı. İlk iki albümde yer alan Fânî DünyaHalikarnasKarlar DüşerSarhoşKolay MıGüneşlerime Kar YağdıSende Kalsın gibi parçaları ile ses getirdi. 1992 yılında Salvatore Adamo, Ajda Pekkan, Sezen Cumhur Önal ve Barış Manço ile aynı sahnede beraber bir konser vermiştir.

Şarkıcılığının yanı sıra oyunculuk da yapan Akrep Nalan; Zirvedekiler (1994), Baskül Ailesi (1997), Hayat Bilgisi (2003-2005), Peki Olur Şekerim (2003) ve Aşk Mahkûmu (2004) gibi çeşitli dizi ve filmlerde yer aldı.[3] Özellikle Hayat Bilgisi dizisinde canlandırdığı beden eğitimi öğretmeni Fidan Hoca rolüyle geniş kitlelere ulaşmıştır.

Füsun Nalan Açın, Bodrum’da uzun süredir yaşadığı evinde 4 Mart 2022 sabahı solunum yetmezliği nedeniyle 67 yaşında öldü.[4] Cenazesi 5 Mart’ta Torba Mezarlığına defnedildi.[5] Ölümünden sonra tüm mirasını Nesin Vakfı’na bağışladığı ortaya çıktı.

Diskografi

  • 1991: Dağ Çiçeği
  • 1994: Zil Zurna Sevdalar

Video Klipleri

  • 1991: Karlar Düşer
  • 1991: Halikarnas
  • 1991: Kolay Mı?
  • 1991: Sarhoş
  • 1991: Aşiyan
  • 1991: Çağır Beni
  • 1991: Dağ Çiçeği
  • 1994: Fani Dünya
  • 1994: Hey Yavrum Hey
  • 1994: Zil Zurna Sevdalar
  • 1994: Güneşlerime Kar Yağdı
  • 1994: Çocukluğum Uslansın
  • 1994: İstemem
  • 1994: Sende Kalsın

Konuk Olduğu Albümler

  • 2002 yılında Ülkü Aker’in 35 Yılın Şarkıları albümünde Halikarnas‘ı ve koro ile Hey Gidi Günler başlıklı şarkıları seslendirdi.
  • 2006’da Jöntürk ile birlikte Şaman albümünde Sun Avucundaki Karanlığı Bana şarkısını söyledi.
  • 2019 yılında Nina Varon’un Efsane Şarkılar başlıklı albümünde Bugün İşe Gitme başlıklı şarkıyı seslendirdi.

Filmografisi

  • 1994: Zirvedekiler – Show Tv
  • 1997: Baskül Ailesi (Zerafet) – Star Tv / Kanal D
  • 2003: Peki Olur Şekerim (Tv Filmi)
  • 2003-2004: Hayat Bilgisi (Beden Öğretmeni Fidan) – Show Tv
  • 2004: Aşk Mahkûmu – Show Tv

  • 2022 – Mitchell Ryan, Amerikalı aktör (d. 1934)
  • 2023 – Phil Batt, Amerikan askeri ve siyasetçisi, İdaho’nun 29. Valisi (d. 1927)
  • 2023 – Jacques Boigelot, Belçikalı film yönetmeni ve senarist (d. 1929)
  • 2023 – Roel Degamo, Filipinli siyasetçi (d. 1966)
  • 2023 – Judith Heumann, Amerikalı engelli hakları aktivisti ve bürokrat (d. 1947)

 

wikipedia.org

Ayrıca Kontrol Edin

Tarihte 14 Mart olayları

14 Mart, Tarihte Bugün Miladi takvime göre yılın 73. günü. Şubat – Mart – Nisan 1 2 3 4 5 …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir


Seç ve dinle