
Dünyada 13 Şubat tarihli olaylar
Ocak – Şubat – Mart | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 |
Olaylar
- 1258 – Hülagû, Bağdat’ı işgal etti. 200 bin Bağdatlı öldü.
Hülâgû
هولاگو |
|
---|---|
İran İl Hanı | |
![]() |
|
İlhanlı hükümdarı | |
Hüküm süresi | 1256 – 8 Şubat 1265 |
Sonra gelen | Abaka Han |
Doğum | 15 Ekim 1218 |
Ölüm | 8 Şubat 1265 (46 yaşında) Meraga |
Defin | Şahi Adası, Urmiye Gölü |
Eş(ler)i | Dokuz Hatun Guyuk Hatun Kutuy Hatun Ölcey/Olcay Hatun Yesuncin Hatun |
Çocuk(lar)ı | Abaka Han Ahmet Teküder Tandon Han Hıyaksemet Han Tarakay Han |
Hanedan | Börçigin |
Babası | Tuluy |
Annesi | Sorgaktani Hatun |
Dini | Budizm[1][2] |
İmza | ![]() |
Hülâgû Han (1217 – 8 Şubat 1265, Moğolistan), Batı Asya’nın çoğunu ele geçiren Moğol hükümdar. İlhanlılar’ın kurucusudur. Cengiz Han’ın torunu olmakla birlikte Moğol İmparatorluğu’nun diğer büyük hanlarından Mengü Han, Arıkbuka Han ve Kubilay Han’ın da kardeşidir. Annesi Sorgaktani Hatun ve karısı Dokuz Hatun, tıpkı yakın arkadaşı ve komutanı olan Ketboğa gibi dinine bağlı birer Nasturi Hristiyanlardı. Moğol İmparatorluğu’nun dinlere karşı alışılmış hoşgörüsüne karşın Hülâgû’nün Müslümanlara olan düşmanlığında bu üçünün etkisi olduğu düşünülüyor.
Arka plan
Hülâgû, Cengiz Han’ın oğullarından biri olan Tuluy ile nüfuzlu bir Keraite prensesi ve Tuğrul Han’ın yeğeni olan Sorghaghtani Beki’nin çocuğu olarak 1217’de doğdu. Hülegu’nun çocukluğuna dair, Câmiu’t-Tevârîh’te verilen bir anekdot dışında pek bir şey bilinmemektedir ve o bir zamanlar büyükbabası Cengiz Han’la 1224‘te Kubilay ile tanışmıştı. Hülâgû’nun çağdaşı, yakından tanıdığı ve görüştüğü Vardan Arevelçi’ye göre Tatar ailesi; Cengiz, Ögeday, Hülâgû ve Abaka Han, Çin’in yanındaki Bulgar ülkesinden ortaya çıkmışlardı.
Askeri seferler


Hülâgû’nun kardeşi Mengü Han 1251’de Büyük Han olarak atanmıştı. 1255 yılında ağabeyi Mengü, Hülâgû’yu güneybatı Asya’da kalan Müslüman devletleri fethetmek veya yok etmek için devasa bir Moğol ordusuna liderlik etmekle görevlendirdi. Hülâgû’nun seferi güney İran’daki Lurlara boyun eğdirmeyi, Nizari İsmaili devletinin (Haşhaşiler) yok edilmesini, Bağdat’taki Abbasi Halifeliğinin boyun eğdirilmesini veya yok edilmesini, Suriye’nin Şam’da yerleşik Eyyûbî devletlerinin boyun eğdirilmesini veya yok edilmesini ve son olarak Mısır’daki Bahrî Memlük Sultanlığı’nın teslim alınmasını veya yıkılmasını hedefliyordu.
Mengü Han, Hülâgû’ye teslim olanlara iyi davranmasını, karşı koyanları ise tamamen ortadan kaldırmasını emretti.
Hülâgû belki de o zamana kadar toplanmış en büyük Moğol ordusuyla yola çıktı. Mengü Han’ın emriyle her on Moğol erkeğinden ikisi 1253’te Hülâgû’nun ordusu için toplandı. Hülâgû o zamana kadarki en büyük Moğol ordusunun başında sefere çıktı.
Haşhaşiler
1255’te Mâverâünnehir’e vardı. Luristan Atabeyliği kolayca ele geçirildi. Lurs’u kolayca yok etti.
Haşhaşilerden alınmasının imkânsız olduğu düşünülen Alamut Kalesi’ni almak için sefere çıktı ancak kaleler çok sert bir şekilde direniyordu. Haşhaşilerin lideri olan Rükeneddin Hürşah Maymundiz Kalesi’nde bulunuyordu. Hülagu kaleyi 4 gün boyunca kuşattı. Hayatından endişe eden Rükneddin Hürşah Hülagu’ya elçi göndererek eğer kendisinin ve ailesinin canını bağışlarsa bütün kaleleri teslim edeceğini söyledi fakat kaledeki Mülhid suikastçiler Hürşah’ı rehin aldılar. Bunun üzerine Hülagü, Hürşah’ın canını bir şekilde kurtarmasını söyledi. Kaleye girildikten sonra Hürşah teslim oldu daha sonra diğer kalelerin önüne giderek teslim olmalarını emretti.
Haşhaşiler, 1256’nın başlarında halklarının hayatını bağışlayan bir anlaşmayı kabul ederek, zaptedilemez kaleleri Elemût’u savaşmadan teslim ettiler. Alamut kalesi komutanı Mukaddem el Din ilk önce tereddüt edip direnmeye devam etti ancak 4 gün sonra direnmekten vazgeçip kaleyi Moğollara teslim etti. Kaleye giren Moğollar kaleyi tahrip edip yağmaladı, meşhur kütüphanesini ele geçirip yaktılar.
Hülâgû, Baycu’ya Anadolu’ya çekilme emrini verirken güç üssü olarak Azerbaycan’ı seçti. En az 1257’den itibaren Avrupa, Orta Doğu ve Asya ana karasındaki her büyük dinsel çeşitlilikten Müslümanlar ve Hıristiyanlar Hülâgû’nün ordusunun parçasıydı.

Lemeser kalesi 1 yıl sonra ele geçirildi ancak Girduh kalesi 1270 yılına kadar direndi Mönge Han’ın emriyle başta Nizarilerin imamı Rükneddin Hürşah olmak üzere 100.000’i aşkın Nizari İsmaili katledildi.
Daha sonra Bağdat’a yönelen Moğol ordusu, halifeye yapılan teslim ol çağrısına olumsuz cevap verilmesini, Büyük Han’ın da emrine uygun olarak istila bahanesi olarak kullandı.
Bağdat Kuşatması
Hülâgû’nün Moğol ordusu Kasım 1257’de Bağdat’a doğru yola çıktı. Bağdat’a yaklaştığında Hülâgû, Dicle’nin hem doğu hem de batı yakasındaki şehri tehdit etmek için orduyu bölümlere ayırdı. Böylece şehir her taraftan tehdit edilecekti.
Hülâgû halifeden teslim olmasını istediğinde, halife El-Muta’sim eğer kendisine saldırırsa Allah’ın gazabına uğrayacağını söyleyerek teslim olmayı reddetti. Birçok kaynak Halife’nin saldırıya karşı yeterli önlem almadığını yazmaktadır. Halife ne ordusunu güçlendirdi ne de Bağdat’ı çevreleyen surları. Aslında, en yapmaması gerekenleri yapmıştı; Hülâgû’yü kızdırmıştı, bu da Hülâgû’nün kuşatma için aradığı mazeretti.
El-Muta’sim’in danışmanlarından Ebu Alkuma’nın ihaneti nedeniyle Bağdat ordusunda ayaklanma çıktı ve Bağdat Kuşatması başladı.
Abbasi ordusu, batıdan saldıran Moğol kuvvetlerinin bir kısmını geri püskürtmeyi başardı fakat sonraki çarpışmalarda yenildiler.
Yapılan Düceyil Muharebesi’nde saldıran Moğollar, Düceyil Nehri’ndeki setleri yıkarak Abbasi halifesinin ordusunun arkasındaki toprağı sular altında bırakarak onları tuzağa düşürdüler. Ordunun neredeyse tamamı kılıçtan geçirildi ya da boğuldu.
Çinli general Guo Kan komutasındaki Moğollar, 29 Ocak 1258’de şehri kuşattı, bir çit ve hendek inşa etti ve kuşatma motorlarını ve mancınıklarını harekete geçirdi.
Savaş kuşatma standartlarına göre kısaydı. 5 Şubat’a gelindiğinde Moğollar şehri çevreleyen surların bir bölümünü kontrol ediyordu.
Halife Mustasım anlaşma teklif etti fakat kabul edilmedi. Birkaç gün içinde de şehri çevreleyen surların tamamı Moğol ordusunun kontrolüne girdi.10 Şubat’ta Bağdat teslim oldu. Moğollar 13 Şubat 1258’de şehre girdiler ve şehir bir hafta boyunca yağmalandı, halk katledildi.
Moğolların Bağdat’ı istilasıyla karşılaştırıldığında Alaric’in Roma istilasının vahşeti daha hafif görünür. Kaçmaya çalışanlar yakalanıp öldürüldü.
Tıptan astronomiye kadar pek çok konuda sayısız tarihi belge ve kitabın bulunduğu Bağdat Büyük Kütüphanesi yıkıldı. Vatandaşlar kaçmaya çalıştı ancak Moğol askerleri tarafından yakalandılar.
Ölü sayısı hakkında tahminde bulunmak epey güç olsa da, kaynaklarda değişik rakamlar söz konusudur. Bazıları yaklaşık 90,000 kadar olduğunu savunurken, daha yüksek ölü tahmini 200.000 ile bir milyon arasında değişir. Müslüman tarihçi Abdullah Wassaf birkaç yüz bin veya daha fazla Bağdatlının öldürüldüğünü tahmin etmektedir. Hülâgû Han, zamanın Fransa kralı IX. Louis’ye mektubunda ordusunun yaklaşık 200.000 kişiyi öldürdüğünü söylemektedir. Daha önceki örneklere baktığımızda Moğollar sadece dirençle karşılaştıkları şehirlerde, ele geçirdikten sonra halkıyla birlikte büyük bir yağma ve katliam yapıyorlardı. Eğer şehir savaşmadan teslim alınmışsa halkı bağışlanıyordu, Bağdat kuşatmasında da olduğu gibi kısa süren çarpışmalar sonucunda alınmışsa yağma yapılmakla birlikte bu kadar büyük bir vahşet olmuyordu. Bağdat’ın yağma edilirken sergilenen vahşet Moğol tarihinin de en acımasız olayıydı. Bazı Çin şehirlerinin de Bağdat ile aynı kaderi paylaştığı söylenir fakat bunlar belgelenmemiştir.
Yapımı nesiller boyu süren camiler, saraylar, kütüphaneler, hastaneler, büyük binalar yağmalandı, yakılarak yerle bir edildi. Bundan yüzyıllar sonra bile Bağdat nüfusu azalmış, terkedilmiş, harabe şehir görünümünden kurtulamadı.
Halife yakalandı ve öldürülmeden önce halkının katledilmesi, hazinesinin yağmalanması ve şehrinin talan edilmesini izlemeye zorlandı. Venedikli tüccar Marco Polo, seyahatlerini konu alan Il Milione adlı kitapta Hülâgû’nün halifeyi açlıktan öldürdüğü belirtilir ancak bunu doğrulayacak hiçbir kanıt yoktur. Moğolların Bozkır kültürüne göre asil kan yere akarsa tüm alem düşmanları olacağına inandıkları için, Moğol ve Müslüman kayıtlarında tarihçilerin çoğu Halifenin bir kilime sarılıp atlar tarafından çiğnetildiğini yazar. Halifenin oğullarından biri hariç hepsi öldürüldü.
Tüm bu anlatılanlar Hülâgû’nün Moğol hanları arasında niye en korkulan ve en büyük kan dökücülerden olduğunu açıklamaktadır.
Bölgedeki daha küçük devletler Hülâgû’ye sadakatleri konusunda güvence vermek için acele ettiler ve Moğollar 1259’da Suriye’ye dönerek Eyyubi hanedanını fethetti ve Gazze kadar ileri devriyeler gönderdi.
Orta Doğu’yu fethi sırasında Hülâgû’ye binlerce kuzeyli Çinli sapper müfrezesi eşlik etti.
Suriye’nin Fethi (1260)

1260 yılında Moğol kuvvetleri, aralarında Ermenistan Kralı I. Hethum yönetimindeki Kilikya Ermeni Krallığı’nın ordusu ve Antakya Kralı VI. Boemondo’nun Frankları da dahil olmak üzere bölgedeki Hristiyan vasallarıyla birleşti. Bu güç, Eyyubi hanedanının bir bölgesi olan Müslüman Suriye’yi fethetti. Halep’i kuşatarak, ele geçirdiler ve Hristiyan general Ketboğa komutasında 1 Mart 1260’ta Şam’ı ele geçirdiler. Emevî Camii’nde Hristiyan ayini kutlandı ve çok sayıda camiye hakaret edildi. Pek çok tarihi kayıt, üç Hristiyan hükümdar Hethum, Bohemond ve Ketboğa’nın Şam şehrine birlikte zaferle girdiğini anlatır, ancak David Morgan gibi bazı modern tarihçiler bu hikâyeyi uydurma olarak sorgulamıştır.
İşgal, o zamana kadar Levant, Mısır ve Arap Yarımadası’nın büyük bir bölümünü yöneten güçlü bir hanedan olan Eyyubileri etkili bir şekilde yok etti. Son Eyyubi kralı An-Nasir Yusuf aynı yıl Hülâgû tarafından öldürülmüştü. Bağdat’ın harap olması ve Şam’ın zayıflamasıyla İslami gücün merkezi, Memluk sultanının başkenti Kahire’ye kaydı.
Hülâgû, Filistin üzerinden güneye, Kahire’ye doğru kuvvet göndermeyi amaçlıyordu. Bu yüzden Kahire’deki Memluk Sultanı Kutuz’a bir elçi tarafından Kutuz’un şehrini açmasını, aksi takdirde Bağdat gibi yıkılmasını talep eden bir tehdit mektubu gönderdi. Daha sonra, Suriye’deki yiyecek ve yem, tam kuvvet sağlamak için yetersiz hale geldiğinden ve yaz için birliklerini daha serin dağlık bölgelere taşımak Moğolların olağan bir uygulaması olduğundan,
Hülâgû, yeterli gördüğü Ermeni, Gürcü ve Frenk gönüllülerin eşlik ettiği Ketboğa komutasında bir tümeni arkasında (10.000 veya daha az adam) bırakarak ana kuvvetini Azerbaycan yakınlarındaki İran’a çekip orada kaldı. Hülâgû daha sonra, yaklaşık sekiz ay önce Büyük Han Möngke’nin ölümünün yol açtığı imparatorluk veraset çatışmasındaki rolünü oynamak için şahsen Moğolistan’a doğru yola çıktı. Ancak bölgede artık az Moğol kaldığı haberini alan Kutuz, iyi eğitimli ve teçhizatlı 20.000 kişilik ordusunu hızla Kahire’de topladı ve Filistin’i işgal etti. Daha sonra yalnızca kendi geleceğini Moğollardan korumakla kalmayıp, Moğolların Şam’ı ele geçirmesi, Bağdat’ı yağmalaması ve Suriye’yi fethinin İslam’ın intikamını almaya da hevesli Suriye’deki Memluk lideri Baybars‘la ittifak kurdu.
Moğollar ise, Akka merkezli olan Kudüs Haçlı Krallığı’nın kalıntılarıyla bir Frenk-Moğol ittifakı kurmaya çalıştılar (veya en azından onların teslimiyetini talep ettiler), ancak Papa IV. Alexander böyle bir ittifakı yasaklamıştı.
Franklar ve Moğollar arasındaki gerilim, Saydalı Julian’ın Ketboğa’nın torunlarından birinin ölümüyle sonuçlanan bir olaya neden olmasıyla da arttı. Öfkelenen Ketboğa, Sidon’u yağmaladı. Moğolların temas kurduğu Akka Baronlarına Memlükler de başvurarak Moğollara karşı askeri yardım istedi. Memlükler Frankların geleneksel düşmanları olmasına rağmen, Akka Baronları Moğolları daha acil bir tehdit olarak görüyorlardı. Haçlılar taraf tutmak yerine iki güç arasında ihtiyatlı bir tarafsızlık pozisyonunu tercih ettiler. Ancak alışılmadık bir hareketle Mısırlı Memlüklerin Haçlı topraklarında hiçbir engel olmadan kuzeye doğru ilerlemelerine ve hatta ikmal için Akka yakınında kamp kurmalarına izin verdiler.
Son dönem

Bağdat’ın alınmasından sonra çevredeki daha küçük şehirler Hülâgû Han’a bağlılıklarını bildirdiler. Moğol ordusu Suriye’ye Eyyubiler üzerine döndü ve Akdeniz kıyılarına kadar birlikler gönderildi. Mısır da bir sonraki hedef gibi görünüyordu fakat Büyük Han Mengü’nün ölümü Hülâgû Han ve ordusunun büyük kısmını bu seferlerden vazgeçmek zorunda bıraktı. Arkasından gelen taht kavgaları bir kardeşinin hapse girmesi ve diğerinin de Büyük Han seçilmesiyle sonuçlandı.
Altınordu ile İlhanlılar arasındaki çatışma
Mengü Han’ın ölümünden sonra Moğol birliğinden bahsetmek güçtür. İmparatorluk dört bölüme parçalanmıştır ve Hülâgû Han’ın kurduğu İlhanlı Devleti bunlardan biridir. Orta Doğu’da kalıp sefere devam eden Moğol ordusu Ayn Calut Muharebesi’nde Türk askerlerinden teşkil edilmiş Memluklere yenildi. Filistin ve Suriye toprakları kaybedilmişti. 1262’de Hülâgû hakimiyetindeki bölgeye döndü fakat yokluğundaki mağlubiyetlerin intikamını alma fırsatı bulamadı. Hülâgû Han ordusunu toplayıp Ayn Calut yenilgisinin intikamını almak üzere sefere çıktığı sırada Berke Han, Nogay Han komutasındaki ordusunu İlhanlılar üzerine göndermişti. Bunun üzerine Hülâgû Han seferden vazgeçip kuzeye döndü. Kafkaslar’ın kuzeyindeki bölgeyi alma girişimleri sonuç vermedi ve Nogay Han tarafından bozguna uğradı. Bu Moğol orduları arasındaki ilk savaştı ve imparatorluk birliğinin bozulmasının açık göstergesiydi.
Ölümü
Hülâgû Han 1265 yılında öldü. Atı ve cariyeleri kurban edilerek onlarla birlikte gömüldü. Cenazesi Şamanist geleneklerine göre yapılan son hükümdardır. Mezarı Urmiye Gölü’ndeki bir adadadır. En büyük oğlu Abaka Han yerine geçti ve babasının politikasını devam ettirdi.
- 1633 – Galileo Galilei, engizisyon mahkemesinde yargılanmak üzere Roma’ya geldi.
Galileo Galilei
|
|
---|---|
![]() Galilei’nin 1636 yılında Justus Sustermans tarafından yapılan portresi
|
|
Doğum | Galileo di Vincenzo Bonaiuti de’ Galilei 15 Şubat 1564 Pisa, Floransa Dükalığı |
Ölüm | 8 Ocak 1642 (77 yaşında) Arcetri, Toskana Büyük Dükalığı |
Milliyet | İtalyan |
Mezun olduğu okul(lar) | Pisa Üniversitesi |
Tanınma nedeni |
|
Kariyeri | |
Dalı |
|
Çalıştığı kurumlar |
|
Patronlar |
|
Akademik danışmanları | Ostilio Ricci da Fermo |
Önemli öğrencileri |
|
Etkilendikleri |
|
İmza | |
![]() Arma ![]() |
Galileo Galilei, (d. 15 Şubat 1564 – ö. 8 Ocak 1642) İtalyan astronom, fizikçi, mühendis, filozof ve matematikçiydi.
Rönesans’ın bilimsel devrimine büyük katkıda bulunan bilim insanına “gözlemsel astronominin babası”, “modern fiziğin babası” ve “bilimin babası” gibi isimler takılmıştır. Gözlemsel astronomiye katkılarının arasında Venüs’ün evrelerinin teleskopik kanıtı, Jüpiter’in en büyük dört uydusunun keşfi (Galileo’nun uyduları adı verilmiştir), güneş lekelerinin gözlemi analizi bulunmaktadır. Galileo ayrıca uygulamalı bilim ve teknoloji alanında da çalışmış ve geliştirilmiş bir askeri pusula gibi başka aletler icat etmiştir.
Galileo’nun güneş merkezciliği ve Kopernikçiliği yaşadığı dönemde daha çok dünya merkezcilik ve Tycho sistemi yaygın olduğu için tartışma konusu olmuştur. Astronomlar ona sık sık karşı çıkmış ve güneş merkezli bir sistemin yıldızsal paralaks gözlemlenmediği için mümkün olmadığını savunmuşlardır. Bu konu 1615 yılında Roma Engizisyonu tarafından soruşturulmuş ve bunun yalnızca bir olasılık olduğu sonucuna varılmıştır. Galileo daha sonrasında “İki Ana Dünya Sistemi Üzerine Diyalog” kitabında bu görüşünü savunmuştur. Kitabın Papa 8. Urban’a ve Cizvitler’e bir saldırı niteliğinde olduğu düşünülmüş ve Galileo itibar kaybetmiştir. Engizisyon tarafından yargılanan Galileo’nun dalalet suçu işlediğinden şüphelenilmiş ve Galileo hem yazdıklarından caymaya zorlanmış hem de hayatının geri kalanını ev hapsinde geçirmeye mahkûm edilmiştir. Ev hapsindeyken en başarılı çalışmalarından olan İki Yeni Bilim‘i yazmış ve bu kitapta kırk yıl öncesinde yaptığı kinematik ve maddelerin kuvveti ile ilgili çalışmalarına yer vermiştir.
Bilim insanı olarak kariyeri
Galileo gençken rahip olmayı ciddi şekilde düşünmüş; ancak babasının teşvikiyle Pisa Üniversitesi’nin tıp bölümüne başvurmuştur. 1581 yılında hava akımlarının harmonik harekete ittiği bir avizenin sallanma uzaklığı ne olursa olsun her zaman aynı hızda sallandığını fark etmiş ve eve döndüğünde iki eşit uzunlukta sarkaç alarak ikisinin farklı sallantı uzaklıklarında bile aynı süre içinde sallandıklarını izlemiştir. Ancak 100 yıl sonra Christiaan Huygens’ın bir sarkacın tautochrone hareketini açıklaması ile doğru bir saat yapılmıştır. Hayatının bu noktasına kadar Galileo ailesi tarafından, bir doktordan daha az para getiren bir kariyer olduğu için matematikten uzak tutulmuştur. Ancak bir geometri dersine girdikten sonra Galileo babasını tıp yerine matematik ve doğa felsefesi okumasına izin vermesi yolunda ikna etmiştir. 1583 yılında, patronu olan Toskana Grandükünün emri ile, “3 zar atıldığında toplam 10, neden toplam 9’dan daha sık geliyor?” gibi soruları yanıtlamak üzere, “Zar oyunları üzerine düşünceler” yazısını yayınlayarak olasılık bilimine katkıda bulunmuştur. Termometrenin atası olan termoskopu keşfetmiş ve 1586’da kendi icat ettiği hidrostatik bir denge hakkında bir kitap yazarak bilim dünyasının dikkatini çekmiştir. Galileo ayrıca güzel sanatı kapsayan bir terim olan disegno kavramını da incelemiş ve 1588 yılında Floransa’daki Accademia delle Arti del Disegno’da perspektif ve chiaroscuro hocası olmuştur. Şehrin sanatsal geleneğinden ve Rönesans sanatçılarının yapıtlarından ilham alan Galileo sanatsal bir mantalite geliştirmiştir. Akademide genç bir hocayken Floransalı ressam Cigoli ile arkadaşlık kurmuş ve ressam Galileo’nun ay gözlemlerine bir tablosunda yer vermiştir.
1589 yılında Pisa’da matematik bölümü başkanı oldu. 1591’de babası öldü ve kardeşi Michelagnolo’nun bakımı Galileo’ya düştü. 1592’de Padova Üniversitesi’ne geçerek burada 1610’a kadar geometri, mekanik ve astronomi hocalığı yaptı. Bu dönemde Galileo hem temel bilimlerde (hareketin kinematiği ve astronomi gibi), hem de pratik uygulamalı bilimlerde (örn. maddelerin kuvveti ve teleskopun keşfi) birçok önemli ilerleme kaydetti. İlgi alanlarının arasında matematik ve astronomiye bağlı olan astroloji de vardı.
Galileo, Kepler ve gelgit teorileri

Kardinal Bellarmine 1615 yılında Kopernik sisteminin ‘güneşin dünyanın etrafında dönmediğinin fiziksel bir kanıtı’ olmadan savunulamayacağını yazmıştı. Galileo ise kendi gelgit kuramının dünyanın hareketi için gerekli fiziksel kanıtı oluşturduğunu düşünüyordu. Bu kuram onun için o kadar önemliydi ki ‘İki Ana Dünya Sistemi Hakkında Diyalog’ kitabının başlığını önceden ‘Denizin Gelgit Hareketi Üzerine Diyalog’ olarak koymayı düşünmüştür. Gelgit hakkındaki kısım Engizisyon’un emriyle kaldırılmıştır.
Galileo için gelgit, dünyanın güneşin etrafında dönerken üzerindeki bir noktanın hızlanıp yavaşlaması nedeniyle denizin sularının ileri geri hareketinden ibaretti. Bu teoriyi ilk defa 1616’da Kardinal Orsini’ye sundu. Bu teori, okyanus havzalarının gelgit zamanlaması ve hızına olan etkisini gözler önüne serdi. Adriyatik Denizi’nin ortası ile uçlarındaki gelgit farkı gibi olayları açıklamakta başarılı olsa da teori gelgitlerin genel nedenini açıklama konusunda başarısızdı.
Teori doğru olsaydı, günde yalnızca bir met olurdu. Ancak Galileo ile çağdaşları bunun yanlış olduğunun farkındaydı; çünkü Venedik’te 12 saat aralıkla günde bir yerine iki met meydana gelmekteydi. Galileo bu hatayı denizin şeklinden ve derinliğinden kaynaklandığı yönünde yorumladı. Galileo’nun bu yorumunun kandırıcı olduğu iddiasına karşı Albert Einstein onun büyüleyici teorilerini geliştirerek bunları dünyanın hareketini kanıtlamak için sorgulamadan kabul ettiğini savunmuştur. Galileo çağdaşı Kepler’in ayın gelgitleri oluşturduğu yönündeki teorisini reddetmiştir. Ayrıca Kepler’in gezegenlerin yörüngesinin eliptik olduğu iddiasını kabul etmemiş ve bunun çember şeklinde olduğunu savunmuştur.
- 1668 – İspanya, Portekiz’i ayrı bir devlet olarak tanıdı.
- 1894 – Auguste Lumière ve Louis Lumière, sinematograf’ın (bir film kamerası ve projektör’ün bir araya getirilmiş hali) patentini aldılar.
- 1925 – Şeyh Sait İsyanı: Lozan Konferansı’nda çözümü Türkiye ile Birleşik Krallık’a bırakılan Musul konusunda, Birleşik Krallık ile sorun yaşandığı günlerde, Bingöl’ün Genç ilçesinde Şeyh Sait önderliğinde, ayrılıkçı bir hareket başladı. Ayaklanma Diyarbakır’a da sıçradı.
Şeyh Said İsyanı | |||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
Kürt isyanları | |||||||||
![]() Bölgeyi (Palu, Çapakçur, Genc, Piran, Hani, Lice, Ergani, Eğil, Silvan) kuşatan süngülü Türk askerleri (30 Mart 1925 tarihli Cumhuriyet gazetesi) |
|||||||||
|
|||||||||
Taraflar | |||||||||
![]() |
Sünni Zazalar Kürt aşiretleri (Kurmançlar) |
||||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||||
Mustafa Kemal Paşa Kâzım Paşa (3. Ordu) Mürsel Paşa (VII. Kolordu) Naci Paşa (V. Ordu) |
Şeyh Said ![]() |
||||||||
Güçler | |||||||||
Mart boyunca: 25.000 (bunun 12.000’den azı silahlı asker, geri kalanı silahsız lojistik kuvvet) Nisan başında toplam: 52.000 (İngiliz istihbarat kaynaklarına göre) |
15.000 isyancı |
Şeyh Said İsyanı (Dönemin adıyla: Genç Hâdisesi, Şubat – Nisan 1925), Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde merkezî yönetime karşı girişilen, geniş çaplı, Kürt ve Zaza aşiretlerin destek verdiği Kürt milliyetçisi ve hilâfet taraftarı ayaklanma.
İsyan öncesi süreç
Mustafa Kemal Paşa daha zaferden hemen sonra, Lozan Konferansı sürerken 14 Ocak 1923’te Eskişehir’de yaptığı konuşmada, Musul-Kerkük sorununa değinirken, bu soruna bağlı olarak Kürt devleti konusunu da ele almış ve şunları söylemişti: “Musul-Kerkük kadar önemli olan ikinci konu, Kürtlük sorunudur. İngilizler orada (Kuzey Irak’ta y.n.) bir Kürt devleti kurmak istiyorlar. Bunu yaparlarsa, bu düşünce bizim sınırlarımız içindeki Kürtlere de yayılır. Bunu engellemek için sınırı güneyden geçirmek gerekir.” Lozan sırasında ve sonrasında İngiliz sözcüleri bunu çağrıştıracak yorumlarda bulunmuşlardır. İngiltere’nin İstanbul Büyükelçilik görevlisi Kidston, 28 Kasım 1919’da Londra’ya gönderdiği raporda, “Kürtlere ne kadar güvenmesek de, onları kullanmamız çıkarlarımız gereğidir” diyordu. İngiltere Başbakanı Lloyd George ise, 19 Mayıs 1920’de San Remo’da yapılan Konferans’ta “Kürtlerin arkalarında büyük bir devlet olmadıkça varlıklarını sürdüremezler” diyor, bölgeye yönelik İngiliz politikası için şunları söylüyordu: “Türk yönetimine alışmış olan Kürtlerin tümüne yeni bir koruyucu kabul ettirilmesi güç olacaktır. İngiliz çıkarlarını, dağlık kesimlerinde Kürtlerin yaşadığı Musul ve içinde bulunduğu Güney Kürdistan ilgilendirmektedir. Musul bölgesinin, öteki bölümlerinden ayrılarak yeni bağımsız bir Kürdistan Devleti’ne bağlanabileceği düşünülmektedir. Ancak bu konuyu anlaşma yoluyla çözmek çok güç olacaktır.”
Lozan konferansında Musul konusunun İngiltere ve Türkiye arasında ikili görüşmeler ile halledilmesi, bu gerçekleşmezse de konunun Milletler Cemiyetine götürülmesine karar verilmişti. 19 Mayıs 1924’te İstanbul’da yapılan görüşmelerde sonuç alınamamış ve İngiltere meseleyi 6 Ağustos 1924’te Milletler Cemiyetine götürmüştür. Şeyh Sait ayaklanması, İngiliz işgal güçlerinin Kuzey Irak’ta sıkıyönetim ilan ettiği, subay izinlerini kaldırdığı, birliklerini Musul’a taşıdıkları günlerde ortaya çıktı. O günlerde, Sömürgeler Bakanı Musul’a dek giderek denetlemelerde bulunuyor ve güçlü bir İngiliz donanması Basra’ya hareket ediyordu.
İsyan
Genç vilayetinin kazası Darahini’yi basarak (16 Şubat) valiyi ve öteki görevlileri esir alan Şeyh Said, halkı İslam dini adına ayaklanmaya çağıran bir bildiriyle hareketi tek bir merkez altında toplamaya çalıştı. Bu bildiride ‘din uğruna savaşanların lideri’ anlamına gelen mührünü kullandı ve herkesi din uğruna savaşa çağırdı. Başlangıçta isyan İslam şeriatının tesisi adına başlatılmış ise de sonradan Kürt istiklâl hareketine çevrilmiştir.
Mistan, Botan ve Mıhellemiler aşiretlerinin desteğini aldıktan sonra Genç ve Çapakçur (bugün Bingöl) üzerinden Diyarbakır’a yöneldi. Maden, Siverek ve Ergani’yi ele geçirdi. Şeyh Abdullah’ın yönettiği başka bir ayaklanma kolu da Varto üzerinden Muş’a doğru harekete geçti. Varto’yu ele geçiren isyancılar, Muş’a ilerledilerse de halktan toplanan yardımcı kuvvetlerle Murat Köprüsü civarında mağlup edilip Varto’ya geri çekilmeleri sağlandı. 21 Şubat’ta gelişmeler üzerine hükûmet doğu vilayetlerinde sıkıyönetim ilan etti. 23 Şubat’ta ayaklanmacıların üzerine gönderilen ordu birlikleri Kış Ovası’nda Şeyh Said kuvvetleri karşısında tutunamayarak Diyarbakır’a çekilmek zorunda kaldı. Ertesi gün Elazığ’a giren Gökdereli Şeyh Şerif yönetimindeki başka bir ayaklanma kolu kenti kısa süre de olsa denetim altına aldı. Elazığ birkaç gün boyunca isyancılar tarafından yağmalandı.

Mart başında Şeyh Said’in emrindeki yaklaşık 10.000 kişilik bir kuvvet Diyarbakır’a saldırdı ve kuşatma altına aldı. Kuşatanlar takviye alıyordu ve kuşatma Şeyh Said tarafından bizzat yönetiliyordu. Mürsel Paşa komutasındaki garnizon günlerce süren saldırıları geri püskürtmeyi başardı. Fakat bir gece bir grup, şehrin Kürt sakinlerinin yardımıyla Diyarbakır içine girebilmeyi başardı. Bunların varlıkları garnizon tarafından fark edildi. 7-8 Mart arası süren ağır bir çarpışma sonrası şehre sızan grup bozguna uğratıldı ve sadece birkaçı kaçabildi. Kuşatmanın başarısız olduğunu gören Şeyh Said, kuşatmayı kaldırdı ve adamlarını Diyarbakır’dan çekti.

Şeyh Said’in isyanından önce İstiklal Harbi’nin önde gelen paşaları, Mustafa Kemal hükûmetinin din aleyhtarı ve totaliter (baskıcı) siyaset yürüttüğünü iddia etmiş ve bu nedenle 17 Kasım 1924’te Cumhuriyet tarihinin ilk muhalif partisi olan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası (TCF)’nın kuruluşunu ilan etmişlerdi. Genel Başkanlığını Kazım Karabekir’in yaptığı TCF’nin tüzüğüne, “Madde: 6, Fırka (parti), dinî düşünce ve inançlara hürmetkardır” şeklinde bir ibare konmuştu. TCF yetkililerinden Yarbay Fethi Bey; “Terakkiperverler dindardır. Halk Fırkası dini batırıyor. Biz dini kurtaracağız ve muhafaza edeceğiz”
Şeyh Said hadisesinden iki hafta önce, 1925 Ocak ayı sonlarında, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası Erzurum Milletvekili Ziyaeddin Efendi, TBMM kürsüsünde, iktidardaki CHF’nin icraatlarına ağır eleştiriler yönelterek; “Yeniliğin işret (içki içme), dans, plaj sefasından başka bir şey ifade etmediğini, fuhuşun arttığını, Müslüman kadınların edeplerini kaybetme yolunda olduklarını, sarhoşluğun himaye, hatta teşvik olunduğunu, en önemlisi dinî duyguların rencide edildiğini, yeni rejimin sadece ahlaksızlık getirdiğini, rezil bir yönetimin memleketi çamurların içine sürüklediğini” ilan ediyordu.
Şeyh Said, 13 Şubat 1925 Cuma günü, Piran camisinde verdiği vaazda halka şöyle sesleniyordu:
“Medreseler kapatıldı. Din ve Vakıflar Bakanlığı kaldırıldı ve din mektepleri Millî Eğitim’e bağlandı. Gazetelerde birtakım dinsiz yazarlar dine hakaret etmeye, Peygamberimize dil uzatmaya cüret ediyorlar. Ben bugün elimden gelse, bizzat dövüşmeye başlar ve dinin yükseltilmesine gayret ederim.”
Şeyh Said bu arada, “Emir’ül Mücahidin Muhammed Said El-Nakşibendi” imzasıyla halka yönelik çeşitli beyannameler yayınladı. Ayrıca, direnişe destek vermeleri için Alevi Zaza aşiret reisleri, Kürt bey, ağa ve aşiret reisleri ile Ergani’deki Türk bey ve ağalarına da aynı imza ile mektuplar gönderdi ve onları Kemalist yönetime karşı ortak mücadeleye davet ederek yardım istedi. Yayınlanan beyannamelerden biri şu şekildeydi:
“Kurulduğu günden beri din-i mübini Ahmedi’nin [İslam] temellerini yıkmaya çalışan Türk Cumhuriyeti Reisi M. Kemal ve arkadaşlarının, Kur’an’ın ahkamına aykırı hareket ederek, Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve Halife-i İslam’ı sürdükleri için, gayri meşru olan bu idarenin yıkılmasının bütün İslamlar üzerinde farz olduğu, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların mal ve canlarının şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye [Muhammed’in şeriatına] göre helal olduğu…”
Şeyh Said, Varto’daki Alevi Zaza olan Hormek aşireti reisleri Halil, Veli ve Haydar Ağalara gönderdiği mektupta da söyle yazıyordu:
“Din-i mübini Ahmedi’yi, kafir olan M. Kemal’in yedi zulmünden tahlis etmek (kurtarmak) gazası niyetiyle Susar’a hareket edildi. Bu gaza ve cihad, mezhep ve tarikat tefrik edilmeden, ‘Lailahe illallah Muhammedün Resulüllah’ diyen bütün İslam muvahhidleri üzerinde farz olduğundan, büyük bir gayret ve şecaat sahibi olan Müslüman aşiretinizin de şeriat-ı garrayı Ahmediyye’ye ve bu cihad-ı ekbere itba’ edeceğinize itimadım berkemaldir. Ya eyyühel-ensar, dinimizi ve namusumuzu bu mülhidlerin (imansızların) elinden kurtaralım, size istediğiniz yerleri verelim. Bu dinsiz hükûmet bizi de kendisi gibi dinsiz yapacaktır. Bunlarla cihad farzdır.”
Öte yandan, Dersim Mebusu ve Alevi Zaza olan Hasan Hayri Efendi, Şeyh Said’in Elaziz Cephesi Kumandanı olarak görevlendirdiği Şeyh Şerif ile dayanışma içerisine girdi. Elaziz’de Şeyh Şerif ile birlikte hazırladığı ortak bir mektup, 06 Mart 1925’te Dersim’deki tüm aşiret reislerine gönderildi.
Mardin Midyat’ta yerleşik Kürt Cimo aşireti, Şeyh Said isyanına karşı, güçlerini devletin yanında savaşmak için Diyarbakır’a göndermiştir.
Zaza şeyhlerinin Darahini’deki şeriat uygulamaları Kızılbaş Dersimlileri ürkütür. Aynı dili konuşsalar da mesafeli ve tedbirli olmaya özen gösterirler. 1860 ile 1936 yılları arasında yaşamış olan Dersim’in ünlü halk ozanı Sey Qaji, Şeyh Said ve adamlarının şeriat istemlerini, bir bela olarak görür.
Olayın başlangıcında Mustafa Kemal (Atatürk) Paşa ciddiyeti anlayıp Heybeliada’da rahatsızlığı nedeniyle dinlenen İsmet (İnönü) Paşa’yı acilen Ankara’ya çağırdı. İsmet Paşa ve ailesini bizzat Ankara Garı’nda karşılayan Mustafa Kemal Paşa, olayları anlatmak için onu Çankaya’ya götürdü. Çankaya’da, İsmet Paşa’ya “Doğuda din elden gidiyor bahanesiyle İngiliz destekli provokatif ama ciddi bir ayaklanmanın başladığını” söyledi. İsmet Paşa’nın Ankara’ya gelmesi dedikoduların başlamasına neden oldu. Ali Fethi (Okyar) Bey’in görevden ayrılacağı, yeni hükûmeti İsmet İnönü’nün kuracağı ve önlemleri onun alacağı konuşulmaya başlanmıştı. Ayrıca Ali Fethi Bey ile İsmet Paşa’nın arası açıktı. Ali Fethi Bey olayı isyan olarak tanımlamamıştı ve sıkıyönetimle durdurulacağına inanıyordu. Ancak, olayların hızla tırmanması karşısında Başbakan Ali Fethi Bey’in istifasını isteyen Mustafa Kemal Paşa, 3 Mart’ta İsmet Paşa’yı yeni bir hükûmet kurmakla görevlendirdi. Bir gün sonra TBMM hemen Takrir-i Sükun Kanunu’nu kabul ederek hükûmete olağanüstü hâl yetkileri tanıdı. Ayaklanmayla ilgili yayınlara konan yasak daha sonra başka önlemleri de kapsayacak biçimde genişletildi. Ayrıca Ankara ve Diyarbakır’da İstiklal Mahkemeleri kurulması kararlaştırıldı. Bu sırada Diyarbakır’ı kuşatma altına alan Şeyh Said kuvvetleri, hükûmet kuvvetleri tarafından püskürtülerek geri çekilmeye başladı. Geniş çaplı bir sevkiyatın ardından toplu saldırıya geçen (26 Mart) ve bir bastırma harekâtıyla ayaklananların çoğunu teslime zorlayan askerî birlikler, İran’a geçmeye hazırlanan ayaklanma önderlerini Boğlan’da (bugün Solhan) sıkıştırdı. Şeyh Şerif ve yanındaki bazı aşiret reisleri Palu’da yakalanırken, Şeyh Said de Varto yakınlarında yakın bir akrabasının ihbarıyla Carpuh Köprüsü’nde ele geçirildi (15 Nisan 1925).
Çoğunluğu Zazalardan oluşan ayaklanmaya Şeyh Said’in, Kürt Teali Cemiyeti üyesi olduğuna dair bugüne kadar hiçbir belge ortaya konulamamıştır. Kürdistan Teali Cemiyetinin tespit edilebilen üyelerinin listesi bilinmektedir ve bu listede Şeyh Said’in ismi yoktur. Ayrıca, Şeyh Said’de, Şark İstiklal Mahkemesi’nde Kürdistan Teali Cemiyeti ile ilişkisinin olmadığını bizzat açıklamıştır. Öte yandan, ayaklanmayı organize ettiği iddia edilen Azadi Örgütü üyelerinin isimlerini içeren listede de Şeyh Said’in ismine rastlanmamıştır. Mevcut belgeler, Azadi Örgütü’nün, ayaklanmanın hiçbir safhasında, hiçbir rolünün olmadığını kanıtlamaktadır. Naci Kutlay’ın Fehmi Efendi’nin anılarından alındığını kaydettiği bilgilere göre “Şeyh Said’in isyan haberini duyan Diyarbakır’daki Azadi üyeleri şaşkına dönerler. Hiç kimsenin bundan haberi yok. Azadi üyesi Dr. Fuat, Liceli Fehmi Efendi’den Şeyh Said’i isyandan vazgeçirmesini, kabul etmediği takdirde onu öldürmesini ister. Ancak isyan durdurulamayınca, harekete ulusal bir renk vermek için Kürtler ve Kürdistan adına bildiriler bastırılıp dağıtılır.”
İsyanın bastırılması ve yargılamalar
Şeyh Said’i ihbar edip yakalatan bacanağı emekli Binbaşı Kasım Ataç, Kürt asıllı olup Muş, Varto’da meskun bulunan Cibran aşireti mensubuydu. Cibran aşireti reisi Miralay Halit Bey’in kayınbiraderi olan Kasım, aynı zamanda Türk hükûmetinin de ajanıydı. Diyarbakır’da kurulan Şark İstiklal Mahkemesi Savcısı, Ahmet Süreyya Örgeevren, 1957 yılında Dünya gazetesinde dizi halinde yayınlanan anılarında, konu ile ilgili olarak: “Cibranlı aşiretinden, Vartolu emekli binbaşı Kasım Bey’in tertip,teşvik ve yardımıyla Abdurrahman Paşa Köprüsü yanında, ordu takip kuvvetleri tarafından yakalanan Şeyh Said ve avanesinden oluşan 39 kişilik kafilenin, 6 Mayıs 1925 günü Diyarbakır’a getirilerek mahkemeye teslim edildiğini belirtmektedir.”
Şeyh Said’in yakalanışından sonra, ilk sorgusunda ve mahkeme sürecindeki ifadelerinde tüm bu süreç boyunca “kıyam” olarak nitelendirdiği hareketi, “şeriat düzeni kurmak” için gerçekleştirdiğini söylüyor. Şeyh Said, 5 Mayıs 1925 Salı günü Diyarbakır’a getiriliyor. 21 Mayıs 1925 tarihinde kayıt altına alınan ilk ifadesinde, ‘Diyarbakır’ı aldıktan sonra ne yapacak ve nereye gidecektiniz?’ sorusunu şu şekilde cevaplıyor: “Diyarbakır’ı aldıktan sonra hükûmetle haberleşecek ve şeriatı isteyecek ve kabulü halinde raiyyesi olacaktık. Benim maksadım bu dine bir hizmet etmekti.” Şeyh Said idamından önce kendisine uzatılan kağıda yazdıkları ise, amacını en net şekilde özetleyen ifadeler olarak değerlendirilebilir. Tam olarak şunları yazmıştır kâğıda; “Benim ölümüm Allah ve Din için ise darağacında asılmama perva etmem”
Ayaklanmayı destekleyen eski Şura-yı Devlet reislerinden Kürt Teali Cemiyeti reisi Seyit Abdülkadir ve 12 arkadaşı İstanbul’da tutuklanarak yargılanmak üzere Diyarbakır’a getirildiler. Yargılanma sonucunda Seyit Abdülkadir ve 5 arkadaşı ölüme mahkûm olarak, idam edildiler (27 Mayıs 1925).
Tepkiler
Dönemin sol görüşlü gazetelerinden Orak Çekiç, Şeyh Said İsyanı’na karşı eleştirel bir tutum alarak isyanı “İngilizlerin oynattığı irtica kuklası” olarak görmüş ve isyanın bastırılmasını “Yobazların sarıkları yobaz zümresine beyaz kefen olmalı” sözleriyle desteklemiştir. Takrir-i Sükûn Kanunu ertesinde gazete komünist tevkifi sürecinde kapatıldı.
İsyan sonrası
Şeyh Said Ayaklanması’nın bastırılması Cumhuriyet yönetiminin Doğu Anadolu Bölgesi ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde denetimi sağlamasında önemli bir dönüm noktası oldu. Öte yandan ayaklanmayla ortaya çıkan gelişmeler, bir süre önce çok partili yaşama geçiş yönünde atılan adımların kesintiye uğramasına yol açtı. Ayaklanmaya karıştığı gerekçesiyle hakkında soruşturma açılan Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, çok geçmeden hükûmet kararnamesiyle kapatıldı.
İsyanın bastırılmasından bir sene sonra da, 5 Haziran 1926’da imzalanan Ankara Antlaşması ile Musul İngilizlerin manda yönetimimi altındaki Irak’a bırakılmıştır.
- 1934 – SSCB’ne ait “Çelyuskin” adlı buharlı gemi, Antarktik okyanusu’nda battı.
- 1945 – II. Dünya Savaşı: SSCB birlikleri, Budapeşte’yi Almanlardan geri aldı. Birleşik Krallık Kraliyet Hava Kuvvetleri, Almanya’nın Dresden kentini bombalamaya başladı.
II. Dünya Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sol üstten saat yönünde:
|
|||||||
|
|||||||
Taraflar | |||||||
Müttefikler | Mihver | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Ana Müttefik liderleri:
|
Ana Mihver liderleri:
|
||||||
Kayıplar | |||||||
|
|
II. Dünya Savaşı, 1939’dan 1945’e kadar süren küresel savaştır. Savaşa dönemin büyük güçleri ve dünya ülkelerinin büyük çoğunluğu katıldı, Müttefikler ve Mihver olmak üzere iki karşıt askerî ittifak kuruldu. 30’dan fazla ülkeden gelen 100 milyondan fazla personelin doğrudan katıldığı bu topyekûn savaşta, savaşın büyük tarafları tüm ekonomik, endüstriyel ve bilimsel kapasitelerini savaş için seferber ettiler. 70 ila 85 milyon ölümle sonuçlanan II. Dünya Savaşı, insanlık tarihindeki en ölümcül savaştı ve savaş boyunca askerî personelden daha çok sivil kayıp verildi. Milyonlarca insan soykırımdan (Holokost gibi), planlanmış açlık ölümlerinden, katliamlardan ve hastalıklardan öldü. Tanklar, zırhlı araçlar, savaş uçakları, stratejik bombardımanlar, uçak gemileri, radar ve sonar, nükleer silahların geliştirilmesi ve roketler gibi birçok savaş teknolojisi savaşta önemli rol oynadı.
Avrupa’da savaşın başlaması (1939-1940)

1 Eylül 1939’da Almanya Polonya’ya saldırınca Romanya hemen Polonya ile olan ittifakını bozdu. Nazi Almanyası istilaya bahane olarak gösterilen Gleiwitz Vakası, yani birkaç sahte bayrak operasyonunun düzenlemesinin ardından Polonya’yı istila etti. Polonya’ya karşı yapılan ilk Alman saldırısı, Westerplatte’deki Polonya savunmasına karşı gerçekleşti. Birleşik Krallık, Almanya’ya istilayı durdurması için bir ültimatom verdi ve ültimatomun görmezden gelinmesinin ardından, 3 Eylül’de Fransa ve Birleşik Krallık, ardından ise Avustralya, Yeni Zelanda, Güney Afrika ve Kanada, Nazi Almanyası’na savaş ilan etti. İttifak, Fransızların Saarland’a yaptığı küçük bir harekât dışında Polonya’ya doğrudan askerî destek sağlamadı. Batılı Müttefikler ayrıca Almanya’ya karşı bir deniz ablukası başlattı; bu ülke ekonomisine ve savaş gayretine zarar verdi. Almanya buna, Müttefik ticari ve savaş gemilerine karşı bir denizaltı savaşı emri vererek tepki gösterdi ve bu daha sonra Atlantik Savaşı hâline geldi.

8 Eylül’de Alman askerleri Varşova’nın banliyölerine ulaştı. Polonya karşı saldırısı, Alman ilerlemesini birkaç gün boyunca durdurdu; ancak kısa süre içerisinde Wehrmacht karşı saldırıya üstün geldi ve Polonya askerlerini kuşattı. Polonya ordusundan geriye kalanlar, kuşatılmış Varşova’ya doğru ilerledi. 17 Eylül 1939’da Japonya ile ateşkes imzaladıktan sonra Sovyetler Birliği, Polonya devletinin varlığını sona erdirdiği bahanesiyle doğu Polonya’yı istila etti. 27 Eylül’de Varşova garnizonu Nazilere teslim oldu ve Polonya Ordusu’nun son büyük birimi 6 Ekim’de teslim oldu. Böylece II. Dünya Savaşında ilk düşen ülke olan Polonya, 36 günde düştü. Askerî yenilgiye rağmen, Polonya asla teslim olmadı; bunun yerine sürgündeki Polonya Hükûmeti’ni kurdu ve işgal altındaki Polonya’da gizli bir devlet aygıtı olarak varlığını devam ettirdi. Polonyalı askerî personelin önemli bir kısmı Romanya’ya ve Baltık ülkelerine tahliye edildi; bunların birçoğu daha sonra savaşın diğer cephelerinde Mihver Devletleri’ne karşı savaştı.
Almanya batı Polonya’yı ilhak edip ülkenin orta kısmında bir işgal bölgesi kurarken, Sovyetler Birliği ülkenin doğusunu ilhak etti; Polonya topraklarından bazı diğer küçük parçalar Litvanya ve Slovakya tarafından ilhak edildi. 6 Ekim’de Hitler, Polonya’nın geleceğinin yalnızca Almanya ve Sovyetler Birliği tarafından belirleneceği şartıyla Birleşik Krallık ve Fransa’ya bir barış teklifinde bulundu. Teklif reddedildi, ve bunun üzerine Hitler Fransa’ya karşı bir saldırı emri verdi, ancak saldırı kötü hava koşulları nedeniyle 1940 baharına kadar ertelendi.

Sovyetler Birliği, Baltık devletlerini (Alman-Sovyet Saldırmazlık Paktı’na göre Sovyet nüfuz alanı altında kalan Estonya, Letonya ve Litvanya), içlerinde Sovyet birliklerinin konuşlandırılmasını öngören “karşılıklı yardım paktları” imzalamaya zorladı. Kısa süre sonra, önemli miktarlardaki Sovyet askerî birimleri ülkelere doğru harekete geçti. Finlandiya benzer bir antlaşma imzalamayı ve topraklarının bir kısmını Sovyetler Birliği’ne bırakmayı reddetti. Sovyetler Birliği Kasım 1939’da Finlandiya’yı istila etti, ve bunun üzerine Sovyetler Birliği, Milletler Cemiyeti’nden atıldı. Ezici sayısal üstünlüğüne rağmen, Sovyet askerî başarısı asgari seviyedeydi ve Fin-Sovyet savaşı, 105 gün süren savaşın ardından Mart 1940’te Sovyetlerin Finlandiya’dan küçük miktarlarda toprak ilhak etmesi ile sona erdi.[93] Kış Savaşı sonrası Amerika Birleşik Devletleri ile Sovyetler Birliği ilişkileri bozuldu. Sovyetler Birliği ordusunun savaşı kazanamaması, zayıf bir görüntü çizmesi ve bununla birlikte Milletler Cemiyeti’nin savaşı durduramaması, Sovyetler Birliği’ne yapılan “Bakü petrollerinin bombalanması” blöfünün işe yaramaması Adolf Hitler’i cesaretlendirdi.
Haziran 1940’ta, Sovyetler Birliği; Estonya, Letonya ile Litvanya’yı ve Romanya’nın Besarabya ile kuzey Bukovina bölgelerini zorla ilhak etti. Bu sırada, Nazi-Sovyet siyasi yakınlaşması ve ekonomik iş birliği yavaşladı. Sovyetler Birliği, Almanya’yı dışarıda bırakarak Türkiye, Bulgaristan, Yugoslavya gibi ülkelerle ilişkilerini genişletti, bu durum Nazi Almanyası’nı rahatsız etti. Her iki devlet de savaş hazırlıklarına başladı.
Batı Avrupa (1940-1941)

Nisan 1940’ta Almanya, İsveç’ten gelen ve Müttefiklerin kesmeye çalıştığı demir cevheri tedarikini korumak için Danimarka ve Norveç’i istila etti. Danimarka iki saatlik çatışmanın ardından teslim oldu, Norveç ise Müttefik desteğine rağmen iki ay içerisinde tamamen istila edildi. Birleşik Krallık’ın Norveç’teki savaştan ve yenilgiden duyduğu hoşnutsuzluk, Winston Churchill’in 10 Mayıs 1940’ta Başbakan olarak atanmasına yol açtı.
Aynı gün, Naziler Fransa’ya karşı bir askerî harekât başlattı. Fransa-Almanya sınırındaki güçlü Maginot Hattı’nın savunmalarını aşmak için Almanlar Fall Gelb Harekâtı ile saldırısını tarafsız Belçika, Hollanda ve Lüksemburg’a yöneltti. Daha sonra Alman askerleri, Müttefikler tarafından yanlış bir şekilde zırhlı araçlara karşı aşılamaz bir doğal bariyer olarak görülen Ardenler bölgesine karşı bir taaruz gerçekleştirdi. Yeni blitzkrieg taktiklerini başarıyla uygulayan Wehrmacht, hızla Manş Denizi’ne doğru ilerledi ve Müttefik ordularının çoğunu Lille yakınlarında kuşatarak Belçika’daki Müttefik güçlerini birbirlerinden ayırdı. Birleşik Krallık, Haziran ayı başlarında önemli sayılardaki Müttefik askerini kıtadan bölgeden tahliye etmeyi başardı; ancak bu askerler neredeyse tüm ekipmanlarını terk etmek zorunda kaldı.
10 Haziran’da, İtalya hem Birleşik Krallık’a hem de Fransa’ya savaş ilan etti ve Fransa’yı istilaya başladı. Naziler, zayıflamış Fransız ordusuna karşı ilerlemelerini güneye çevirdi ve 14 Haziran’da Paris, Alman ordusuna düştü. Sekiz gün sonra Fransa, Almanya ile bir ateşkes imzaladı; ülke Alman ve İtalyan işgal bölgelerine, ve resmi olarak tarafsız olmasına rağmen genellikle Almanya ile beraber hareket eden Vichy Rejimi altında işgal edilmemiş bir devlete bölündü. Fransa’nın donanmasını elinde tutmasına ise izin verildi, ama 3 Temmuz’da Birleşik Krallık bu filoya saldırdı.
Britanya Muharebesi, Temmuz ayı başlarında Luftwaffe‘nin gemilere ve limanlara düzenlediği saldırılar ile başladı. Birleşik Krallık Hitler’in barış teklifini reddetti ve Alman hava harekâtı Ağustos’ta başladı; ancak Alman kuvvetleri Kraliyet Hava Kuvvetleri’ni mağlup etmekte başarısız oldu; bunun bir sonucu olarak Almanya’nın Britanya’yı işgali planı ile İzlanda’yı işgali planı süresiz ertelendi. Alman stratejik bombardımanları Blitz sırasında Londra ve diğer İngiliz şehirleri üzerinde yoğunlaştı; ancak İngiliz savaş gayretini engellemekte başarısız oldu ve Mayıs 1941’de büyük ölçüde sona erdi.
Yeni ele geçirilen Fransız limanlarını kullanan Alman Donanması, Atlantik’teki İngiliz gemilerine karşı U-botları kullanarak genişletilmiş Kraliyet Donanması’na karşı bir başarı elde etti. İngiliz Anavatan Filosu, 27 Mayıs 1941’de Alman zırhlısı Bismarck‘ı batırarak önemli bir zafer elde etti.
Kasım 1939’da ABD, Çin’e ve Batılı Müttefikler’e yardım edebilmek için önlemler aldı ve Yansızlık Yasaları’nı Müttefiklerin “peşin ödeyerek” alımlarına izin verecek şekilde değiştirdi. 1940’ta Almanya’nın Paris’i ele geçirmesinin ardından ABD, donanmasının boyutunu büyük ölçüde arttırmaya başladı. Eylül ayında ABD, sadece İngiliz üsleri için Amerikan muhriplerinin satılmasını da kabul etti. Bunlara rağmen Amerikan halkının büyük çoğunluğu, 1941’e kadar savaşa herhangi bir doğrudan askerî müdahaleye karşı çıkmaya devam etti. Aralık 1940’ta Franklin D. Roosevelt, Hitler’i dünyayı istila etmeyi planlamakla suçladı ve Mihver ile herhangi bir müzakereyi; yararsız olduğunu söyleyip ABD’yi “demokrasinin cephaneliği” haline getirme çağrısı yaparak ve İngiliz savaş gayretini desteklemek için Land-Lease programlarını teşvik ederek reddetti. ABD, Almanya’ya karşı kapsamlı bir askerî harekât için stratejik planlamaya başladı.
Eylül 1940’ın sonunda Tripartite Paktı, Japonya, İtalya ve Almanya’yı Mihver devletleri olarak resmen birleştirdi. Tripartite Paktı, bir Mihver devletine saldıran, Sovyetler Birliği istisnası dışında herhangi bir ülkenin Mihver’in hepsine karşı savaşmak zorunda kalacağını belirtiyordu. Mihver, Kasım 1940’ta Macaristan, Slovakya ve Romanya’nın da ittifaka katılmasıyla genişledi. Romanya ve Macaristan daha sonra; Romanya’nın durumunda Sovyetler Birliği tarafından ilhak edilen toprakları geri almak, için Mihver’in Sovyetler Birliği’ne karşı olan savaşında önemli rollerde bulundu.
Akdeniz (1940-1941)

Haziran 1940’ın başlarında İtalya Kraliyet Hava Kuvvetleri bir İngiliz denizaşırı toprağı olan Malta’ya saldırdı ve adayı kuşattı. Yaz sonundan sonbaharın başlarına kadar İtalya, İngiliz Somalisi’ni istila etti ve İngilizlerin kontrolündeki Mısır’a bir taaruz düzenledi. Ekim’de İtalya Yunanistan’a saldırdı; ancak saldırı ağır İtalyan kayıplarıyla geri püskürtüldü; harekât aylar içinde küçük bölgesel değişiklikler ile sona erdi. Almanya; İtalya’ya yardım etmek, İngilizlerin orada Romanya petrol sahalarına karşı potansiyel bir tehdit oluşturacak bir yer edinmesini engellemek ve Akdeniz’deki İngiliz egemenliğine bir darbe vurmak için Balkanlar’ı istila hazırlıklarına başladı.
Aralık 1940’ta Britanya İmparatorluğu askerleri, Mısır ve İtalyan Doğu Afrikası’ndaki İtalyan güçlerine yönelik karşı saldırılar düzenlemeye başladı. Bu harekâtlar oldukça başarılı oldu; Şubat 1941’in başlarına kadar İtalya, doğu Libya’nın kontrolünü kaybetti ve çok sayıda İtalyan askeri esir alındı. İtalyan Donanması da önemli kayıplar verdi; Kraliyet Donanması Taranto’da bir uçak gemisi saldırısı ile üç İtalyan savaş gemisini hizmet dışı bıraktı ve Matapan Burnu Muharebesi’nde birkaç savaş gemisini batırdı.

İtalyan mağlubiyetleri, Almanya’nın Kuzey Afrika’ya bir yurt dışı sefer kuvveti göndermesine sebep oldu ve Mart 1941’in sonunda Erwin Rommel’in Alman Afrika Kolordusu, İngiliz Milletler Topluluğu güçlerini geri püskürten bir harekât başlattı. Bir aydan kısa bir süre içerisinde, Mihver kuvvetleri batı Mısır’a kadar ilerledi ve Tobruk limanını kuşattı.
Mart 1941’in sonlarına doğru, Bulgaristan ve Yugoslavya Tripartite Paktı’nı imzaladı; ancak Yugoslav hükûmeti paktın imzalanmasından iki gün sonra İngiliz yanlısı milliyetçiler tarafından yapılan bir darbe ile devrildi. Almanya buna, hem Yugoslavya hem de Yunanistan’ın 6 Nisan 1941’de başlayan eşzamanlı istilalarıyla karşılık verdi; her iki ülke de bir ay içinde teslim oldu. Nazilerin Balkanlar’ı istilası, Mayıs sonunda Yunanistan’ın Girit adasının havadan istilası ile tamamlandı. Mihver zaferinin hızlı olmasına rağmen, Yugoslavya’da Mihver’in işgaline karşı, savaşın sonuna kadar devam eden şiddetli ve büyük çaplı bir partizan savaşı başladı.
Mayıs’ta, Ortadoğu’daki İngiliz Milletler Topluluğu güçleri, Irak’ta Vichy kontrolündeki Suriye içindeki üslerden gelen Alman uçakları tarafından desteklenen bir ayaklanmayı bastırdı. Haziran ve Temmuz arasında, Özgür Fransa’nın yardımı ile İngiliz kuvvetleri, Fransız denizaşırı toprakları Suriye ve Lübnan’ı istila ve işgal etti.
- 1949 – Fenerbahçe’nin yeni stadı açıldı.
![]() |
||||
Tam ad | Fenerbahçe Futbol Anonim Şirketi | |||
---|---|---|---|---|
Takma ad | Sarı Kanaryalar Sarı Lacivertliler Efsane |
|||
Kısa ad | Fener FB |
|||
Renkler | Sarı-Lacivert | |||
Kuruluş | 3 Mayıs 1907 (117 yıl, 285 gün önce.) | |||
Stadyum | Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu (Kapasite: 47.430) |
|||
Başkan | ![]() |
|||
Teknik direktör | ![]() |
|||
Lig | Süper Lig | |||
2023-24 | Süper Lig, 2. | |||
Resmî site | fenerbahce.org | |||
|
||||
![]() |
Fenerbahçe Spor Kulübü’nün faaliyet gösterdiği spor branşları |
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
|
|||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Fenerbahçe erkek futbol takımı, Fenerbahçe Spor Kulübü’nün Süper Lig’de mücadele eden profesyonel futbol takımıdır. Kulübün futbol dışında faaliyet gösterdiği diğer spor dalları basketbol, voleybol, atletizm, boks, kürek, yelken, yüzme ve masa tenisidir. Fenerbahçe futbol takımı, iç saha maçlarını İstanbul Kadıköy’de bulunan 50.530 kişilik Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda yapmaktadır. 1907 yılında bir futbol kulübü olarak kurulan Fenerbahçe, Türkiye futbol tarihinin başarılı ve en çok taraftarı olan spor kulüplerinden birisidir.
Fenerbahçe, 1924 yılından beri düzenlenen Türkiye Ligi şampiyonalarında toplamda 28 şampiyonluk ile en çok şampiyon olan Türk futbol takımıdır. Süper Lig’de 19 kez, Millî Küme’de 6, Türkiye Futbol Şampiyonası’nda ise 3 kez birinci olarak tamamlamıştır. Ayrıca, 7 Türkiye Kupası ve 9 Süper Kupa şampiyonluğu da bulunmaktadır. Takım, 2012-13 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde yarı finale çıkarak tarihinde bir Avrupa kupasındaki en iyi derecesini elde etti. 1968 yılında şampiyonluk yaşadığı Balkanlar Kupası, Türkiye’nin ve kulüp tarihinin ilk Avrupa kupası oldu.
Takma adı Sarı Kanaryalar olan Fenerbahçe kulübünün geleneksel forması düz, sarı lacivert çubuklu forma, beyaz şort ve yanları hafif renkli beyaz çoraplardan oluşur.
Tarihçe
1907-1959

Londra Sefareti (Büyükelçilik) Başkatibi Nurizâde Suad Bey’in oğlu Ziya Songülen, Ferik (tümgeneral) Şevki Paşa’nın oğlu Ayetullah Bey, edebiyatçı Samipaşazade Sezai Bey’in yeğeni ve Bahriye Mektebi öğrencisi Enver Necip (Okaner), Basra Valisi Abdurrahman Sami Efendi’nin oğlu, Alman Lisesi talebesi Hassan Sami Kocamemi, “Hintli” namıyla anılan Asaf Beşpınar, Haccarzade Mehmed Tevfik ve mutasarrıf Saffet Paşa’nın oğlu Hakkı Saffet Tarı, o yıllarda Kalamış, Papazın Çayırı’nda İngilizler ile Rumların oluşturdukları futbol takımlarının maçlarını izlemekte ve İngilizlerin yer aldığı Moda FC’de oynayan “Bobby” lakaplı ilk Türk futbolcu Fuat Hüsnü Kayacan’ı seyretmekteydiler. 1907 yılının bahar mevsiminde yine bir maç dönüşünde Necip, Ziya ve Ayetullah Bey’ler, Necip Bey’in Moda, Beşbıyık Sokak’taki evinde toplandılar. İçinde bulundukları tarihin de desteğinden güç alan bu gençler, kuracakları takımın ilk fikir harcını attılar. Bu genç arkadaş grubunun yaptığı istişare sonrasında gerekli parayı finanse edecek olan dönemin zenginlerinden Saint-Joseph mezunu Mühendis Nurizade Ziya Bey’e kulübün kurucu başkanlığı, Osmanlı Bankası memurlarından Saint-Joseph mezunu Ayetullah Bey’e katiplik (sekreter) görevi, Bahriye Mektebi’nden henüz yeni mezun olmuş Necip Bey’e de kaptanlık ve veznedarlık (sayman) görevi paylaşıldı. Kulübün adını ise, oturdukları semtten esinlenerek, Fenerbahçe Futbol Kulübü olarak belirlediler. Böylece Fenerbahçe Spor Kulübü, bir futbol takımı olarak 1907 yılında İstanbul’un Kadıköy ilçesi Moda semtinde kuruldu.

Kulüp başkanı Ziya Bey’in İngiltere’den bizzat getirttiği; önü ve kolları düğmeli pazen kumaş olan sarı beyaz renkte bol formaları, lacivert şort pantolonları ve sarı löverli yün çorapları ile takım, ilk antrenmanlarına Saint-Joseph Koleji Türkçe muallimi Enver Yetiker’in nezaretinde Kuşdili ve Fenerbahçe çayırlarında başladı. Kısa zamanda çevrenin futbola kabiliyetli gençlerini de kendi etrafında toplayan kulübün ilk kadrosu, olası olarak; Hint Asaf – Necip, Ziya – Büyük Hasan – Hassan Sami, Çerkes Sabri – Nasuhi, Şevkati – Galip – Hüseyin, Hayrullah Bey terkibinde ya da; Asaf – Ziya – Hassan Sami – Ayetullah – Mazhar – Necip – Fethi – Galip – Hüseyin – Büyük Hasan – Nevzat şeklinde oluştu.

Fenerbahçe futbol takımı, 1908 yılında ilk kez İstanbul Futbol Ligi’ne katıldı. Takımın Enver Yetiker’den sonraki teknik direktörlüğünü, aynı zamanda takımın oyuncusu olan Hüseyin Dalaklı yapmaktaydı. İlk iki yıl, kulüp kurucularının istifasının da etkisiyle İstanbul Ligi’nde varlık gösteremeyen takım, 1911-12 sezonunda Zeki (Mazlum), Karnik Arslanyan, Abbas (Elkatipzade), Mustafa (Elkatipzade), Yahya Berki (Karagözoğlu), Hüseyin (İzzi), Arif, Kemal (Aşkın), Tevfik (Taşçı), “Otomobil” Nuri, Galip (Kulaksızoğlu), Nasuhi (Baydar) ve Hasan Kâmil (Sporel)’den oluşan kadrosuyla namağlup şampiyon olarak tarihindeki ilk lig şampiyonluğunu elde etti. 1912-1913 Sezonu’nu Fenerbahçe, her ne kadar lider olarak sürdürse de, bu sezon; Balkan savaşları nedeniyle tamamlanamadı. Resmi kuruluşu 1907 olarak bilinen Fenerbahçe’nin tescili ise (o dönem Cemiyetler Kanunu henüz yürürlükte olmadığından) 1913 yılında yapıldı. “1907’de Kuşdili Çayırı’nda kurulan ve başkanlığını Hamid Hüsnü (Kayacan) Bey’in yaptığı Fenerbahçe Spor Kulübü’nün kuruluş amacı “Beden ve fikir eğitimini yaygınlaştırmak, vatan gençlerini hayat mücadelesine, sıkıntılara ve askeri seferlere (savaşmaya) alıştırmak” ifadelerini ihtiva eden belge ile kulüp resmi olarak tescil edildi. Bu kayıt aynı zamanda, bir Türk futbol kulübü hakkında şu ana kadar bulunmuş tek resmî Osmanlı tescil belgesidir. 1913-14 ve 1914-15 sezonlarında ise Galip Kulaksızoğlu’nun teknik direktörlüğündeki takım, iki sezon art arda namağlup olarak İstanbul Lig şampiyonluğunu kazandı. 1912 yılında kurulan ve 1923 yılına kadar devam eden Cuma Ligi’nde de ayrıca mücadele eden Fenerbahçe, 1920-21 ve 1922-23 sezonlarını şampiyon olarak tamamladı.

Fenerbahçe’nin 1922-23 sezonu şampiyonluğu dünyada eşi benzeri görülmemiş bir sezon olarak tarihe geçti. Takım kadrosunun tamamı yüksek okul mezunları ve öğrencilerden oluşan Fenerbahçe, sezonu hiç yenilmeden ve gol yemeden 58-0 gibi bir skorla tamamladı.


1923 yılının Fenerbahçe açısından en önemli olaylarından bir diğeri ise Birleşik Krallık işgal kuvvetleri komutanı General Charles Harington Harington’ın İstanbul’dan ayrılırken kendi adına bir turnuva düzenlemesi oldu. General, bu kupaya yönelik olarak “Gardler Muhteliti Türk kulüplerine meydan okuyor. Galibine, Başkumandanın adını taşıyan büyük bir kupa verilecek bu maça Türk kulüpleri diledikleri gibi takviye de alabilirler.” şeklinde bir ilan verdi. Fenerbahçe ise generalin ilanına “Fenerbahçe Kulübü yalnız kendi kadrosuyla bu maçı şartsız olarak kabul eder.” şeklindeki gazete ilanıyla karşılık verdi.
29 Haziran 1923 tarihinde General Harrington Kupası adıyla Taksim Stadı’nda yapılan maçı Fenerbahçe, dönemin önemli oyuncularından olan Zeki Rıza Sporel’in atmış olduğu iki golle 2-1 kazandı. Maç gecesi Lozan Konferansı’nda bulunan Türk Heyetine de bu galibiyet haberi ulaştığında heyet başkanı İsmet Paşa tarafından Fenerbahçe kulübüne “Heyetimiz adına hepinizi mutlulukla tebrik eder, meserretle gözlerinizden öperim.” şeklinde bir kutlama telgrafı gönderildi.
1932 yılının Haziran ayında meydana gelen Kuşdili Yangını sonucu kulüp binası ciddi ölçüde zarar gördü ve kupalar, üye kayıt ve maç defterlerini de içeren belgeler dahil olmak üzere çoğu maddi eser ve belge yok oldu. 1936 yılında en güçlü İstanbul, Ankara ve İzmir takımlarının yer aldığı Millî Küme kuruldu. 1938 yılında kendi isteğiyle ligden çekilen Fenerbahçe, bunun dışındaki tüm turnuvalara katılmış 1937, 1940, 1943, 1945, 1946 ve 1950 yıllarında olmak üzere 6 kez şampiyonluk kazanarak bu kupada en çok zafere ulaşan takım olmuştur. Bu yılların en önemli futbolcularından birisi ise Fenerbahçe formasıyla çıktığı 615 maçta 423 gol atan Lefter oldu. 1947-1951 ve 1953-64 yılları arasında Fenerbahçe forması giyen Lefter, Türkiye’de kulübü tarafından jübilesi yapılan ilk futbolcu oldu. Fenerbahçe taraftarlarının gönlünde taht kuran ve Ordinaryüs lakabı takılan Lefter için Tribünler söyledi binlerce kere. Ver Lefter’e yaz deftere. Bitti kalem doldu defter. Bu âlemde kral Lefter. sloganı yazıldı.

1939 yılında Türk futbol tarihinde ilk kez gece maçları oynanmaya başlandı. 9 Eylül 1939 tarihinde saat 21.00’de Fenerbahçe ile Beyoğluspor arasında yapılan bu ilk maçta, Fenerbahçe rakibini 4-2 mağlup etti. İlk gece maçının ilk golünü ise Fenerbahçeli futbolcu Fikret Kırcan kaydetti.
Fenerbahçe, ilk olarak 1908-09 sezonunda katıldığı ve 1958-59 sezonuna kadar farklı statülerde yapılan İstanbul Ligleri’nde 16 şampiyonluk kazandı. Bu şampiyonluklardan 14’ü İstanbul Ligi, 2’si Cuma Ligi kupasıydı.
1959-1969

21 Şubat 1959 tarihinde sadece İstanbul, Ankara ve İzmir takımlarının katılabildiği Türkiye 1. Futbol Ligi kuruldu. Beyaz ve kırmızı grup şeklinde düzenlenen ve 16 takımın yer aldığı ligde, Fenerbahçe, beyaz grupta yer aldı. Macar teknik direktör Ignace Molnar yönetimindeki Fenerbahçe, 12 galibiyet ve 2 beraberlik alıp 26 puanla grubunu lider tamamladı.[28] Finalde ise kırmızı grubun birincisi Galatasaray ile karşılaştı. İki maç şeklinde düzenlenen finalde, ilk maçı 1-0 kaybetmesine karşın ikinci maçta rakibini Yüksel Gündüz, Mustafa Güven, Naci Erdem ve Şeref Has’ın attığı gollerle 4-0 yenerek Türkiye 1. Futbol Ligi’nin ilk şampiyonu oldu. 1959-60 sezonunda ligi ikinci olarak bitiren Fenerbahçe, aynı sezon tarihinde ilk defa Şampiyon Kulüpler Kupası’na katıldı. 1. ön eleme turunda Nemzeti Bajnokság şampiyonu Csepel’i 1-1 ve 3-2’lik skorlarla eleyerek ikinci tura yükseldi. İkinci turda Fransa ligi şampiyonu Nice’yle karşılaşan Fenerbahçe, rakibine elenerek turnuvaya veda etti.
1960 yılında takımın başına Macar teknik direktör László Székely getirildi. Fenerbahçe, 1960-61 sezonunda 38 maçta aldığı 26 galibiyet, 9 beraberlik, 3 mağlubiyetle ligi yeniden şampiyon olarak tamamladı. Bu sezonun en önemli gelişmelerinden birisi ise Fenerbahçe’nin en önemli futbolcularından olan Can Bartu’nun sezon sonunda bir İtalyan takımı olan Fiorentina’ya transfer olması oldu. 1961-62 sezonunda ise yeniden Şampiyon Kulüpler Kupası’nda mücadele etme hakkı kazanan Fenerbahçe, 2. turdan katıldığı turnuvada Nürnberg’e 2-1 ve 1-0’lık skorlarla yenilerek kupaya veda etti. 1962 yılının Ocak ayında takımın başına Necdet Erdem getirildi. 1962 yılının Temmuz ayında ise takımın başına Yugoslav teknik direktör Miroslav Kokotović getirildi.1962-63 sezonunu üçüncü olarak bitiren Fenerbahçe, 1963-64 sezonunda Kupa Galipleri Kupası’na katıldı. Ön eleme turunda Romanya ligi takımlarından Petrolul Ploiești’yi geçen Fenerbahçe, birinci turda Kuzey League of Ireland takımı olan Linfield’i eleyerek tarihinde ilk defa Şampiyon Kulüpler Kupası’nda çeyrek finale kaldı. Çeyrek finalde Nemzeti Bajnokság takımlarından MTK Budapeşte ile eşleşti. İlk maçı 2-0 kaybeden Fenerbahçe, ikinci maçı 3-1 kazanarak turu playoff’a taşıdı. Ancak playoff maçında rakibine 1-0 yenilerek kupaya veda etti. Miroslav Kokotović yönetiminde hem Avrupa’da hem de Türkiye’de başarılı bir sezon geçiren Fenerbahçe, aynı sezon ligi şampiyon olarak tamamladı.

1964-65 sezonunda teknik direktörlüğe İngiliz Oscar Hold getirildi.[27] Fenerbahçe bu sezonda dördüncü kez lig şampiyonluğu elde etti. 1965-66 sezonunda Selahattin Torkal yönetimindeki takım, ligi üçüncü, 1966-67 sezonunda ise Abdullah Gegiç yönetiminde ligi ikinci sırada bitirdi.[35] Bu sezonun en önemli gelişmelerinden birisi ise Fenerbahçe’nin Balkan Kupası’nı kazanması oldu.[36] Fenerbahçe’nin Balkan Kupası şampiyonluğu, bir Türk futbol takımının uluslararası resmi bir organizasyonda kazandığı ilk şampiyonluk oldu. Kupa’nın final maçında Yunanistan ligi takımlarından AEK ile karşılaşan Fenerbahçe, rakibini Ogün Altıparmak’ın iki, Yılmaz Şen’in ise attığı bir gol ile 3-1 mağlup etti.[36]
1967-68 sezonunda takımın başına yeniden Ignace Molnar’ı getiren Fenerbahçe, sezonu en yakın takipçisi Beşiktaş’ın 7 puan önünde şampiyon olarak tamamladı.[37] Aynı sezon Türkiye Kupası finalinde Altay ile karşılaşan Fenerbahçe, rakibini Ogün Altıparmak ve Nedim Doğan’ın attığı gollerle 2-0 mağlup ederek ilk Türkiye Kupası şampiyonluğunu kazandı.[38] 1968-69 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’na 1. turdan katılan Fenerbahçe İngiltere Premier League takımlarından Manchester City’i ilk maçı 0-0 biten maçın ardından ikinci maçta 2-1 mağlup ederek 2. tura yükseldi. 2. turda Hollanda ligi takımlarından Ajax ile karşılaşan Fenerbahçe, iki maçı da 2-0 kaybederek turnuvaya veda etti.[39] 1969 yılı Mart ayında Ignace Molnar takımdan ayrıldı. Sezonu sırasıyla Fikret Kırcan ve Basri Dirimlili[27] yönetimde geçiren Fenerbahçe ligi dördüncü sırada bitirdi.
1969-1979


1969-70 sezonunda takımın başına Rumen teknik direktör Traian Ionescu’yu getiren Fenerbahçe, sezonu Eskişehirspor’un 7 puan önünde şampiyon olarak tamamladı.[40] Sezonun en önemli istatistiklerinden birisi ise Ilie Datcu’nun kalesini koruduğu Fenerbahçe’nin toplam 30 maçta kalesinde sadece 6 gol görmesi oldu.[41] Bu durum günümüzde bir rekor olarak varlığını korumaktadır.[42] Fenerbahçe, 1970-71 sezonunda takımın başına Rumen teknik adam Constantin Teașcă’yı getirdi.[27] Fenerbahçe bu sezon ligi ikinci sırada bitirdi.[43] Aynı sezon Ogün Altıparmak, 26 maçta attığı 16 golle Türkiye 1. Futbol Ligi’nde gol kralı olan ilk Fenerbahçeli futbolcu oldu.[44] 1971-72 sezonunda takımın başına Sabri Kiraz getirildi.[27] Fenerbahçe bu sezon ligi üçüncü sırada tamamladı. 1972-73 sezonunda yeni bir yapılanmaya giden takım, ilk olarak teknik direktörlüğe Brezilyalı Didi’yi getirdi.[45] Bunun yanı sıra İstanbulspor’dan transfer edilen Cemil Turan dönemin önemli transferlerinden birisi oldu.[46] Sezonu ise Galatasaray’ın ardında ikinci olarak bitirdi. Osman Arpacıoğlu, 19 maçta attığı 16 golle gol kralı oldu.[44] 1973-74 sezonunda, takımın 1980-1983 yılları arasında kaptanlığını da yapacak olan Alpaslan Eradlı transfer edildi.[47] Ziya Şengül’ün takım kaptanlığını yaptığı, Cemil Turan’ın gol kralı[44] olduğu sezon Fenerbahçe 7. kez lig şampiyonluğunu kazandı. Aynı sezon Türkiye Kupası finalinde Bursaspor’u mağlup ederek bu kupayı ikinci kez müzesine götürdü.[48] 1974-75 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’na katılan Fenerbahçe, 1. turda Lüksemburg ligi takımlarından Jeunesse Esch’i eleyerek 2. tura yükseldi. Bu turda Polonya ligi takımlarından Ruch Chorzów’a elenerek turnuvaya veda etti.[49] Lig sezonunu ise Galatasaray’ın 5 puan önünde şampiyon olarak tamamladı.[50]
1975 yılı Eylül ayında teknik direktörlükten ayrılan Didi’nin yerine Necdet Niş getirildi.[27] Takımın başında 3 hafta kalan Necdet Niş’in yerine yeniden Abdullah Gegiç getirildi.[27] 1975-76 sezonunda üç kez teknik direktör değişikliği yaşandı. Sırasıyla İlie Datcu, Nedim Günar ve son olarak Yugoslav teknik direktör Tomislav Kaleperović takımın başına getirildi.[27] Fenerbahçe bu sezonu Trabzonspor’un 3 puan gerisinde ikinci sırada tamamladı.[50] Cemil Turan ise 30 maçta attığı 17 golle ikinci kez gol kralı oldu. 1976-77 sezonunu ise yine Trabzonspor’un 4 puan gerisinde ikinci sırada tamamladı.[50] 1977-78 sezonunda Tomislav Kaleperović teknik direktörlüğündeki Fenerbahçe, sezonu lider olarak tamamlayarak, dokuzuncu lig şampiyonluğunu elde etti.[50] Aynı sezon Cemil Turan, 30 maçta attığı 17 golle üçüncü kez gol kralı oldu. 1978-79 sezonunda takımın başına yeniden Necdet Niş’i getiren Fenerbahçe, ligi üçüncü sırada bitirdi.[51] Türkiye Kupası’nda ise finalde Altay ile karşılaştı. İlk maçı 2-1 kaybetmesine rağmen ikinci maçta rakibini Raşit Çetiner ve Önder Mustafaoğlu’nun attığı gollerle 2-0 mağlup ederek Türkiye Kupası’nı üçüncü kez müzesine götürdü.[52]
1979-1989
25 Ağustos 1979 tarihinde Türkiye 1. Futbol Ligi’ne yabancı futbolcu transfer yasağı getirildi.[53] Fenerbahçe bu dönemde Şekerspor’dan Selçuk Yula’yı transfer etti. Haziran ayında teknik direktörlüğe Şükrü Ersoy getirildi.[54] Ancak 9 maçta alınan 5 mağlubiyet sonucu Şükrü Ersoy görevinden istifa etti ve yerine Ziya Şengül getirildi.[55] Fenerbahçe, 1979-80 sezonunu Trabzonspor’un ardından ikinci sırada bitirdi. 1980-81 sezonunda takımın başına Alman teknik direktör Friedel Rausch getirildi.[56] Tarihinin en sıkıntılı dönemini bu sezonda yaşayan Fenerbahçe, ligi onuncu sırada bitirdi.[57] 1981-82 sezonunda yabancı futbolculara yönelik transfer yasağı kaldırıldı.[58] Dönem ortasında yardımcı antrenörlük yapmakta olan Enver Katip’i takımın başına getiren Fenerbahçe, sezonu üçüncü sırada tamamladı. Bu sezonda Selçuk Yula, 28 maçta attığı 16 golle gol kralı oldu.[50]

1982-83 sezonunda Yugoslav teknik adam Branko Stanković takımın yeni teknik direktörü oldu.[27] Alpaslan Eradlı’nın futbolu bırakmasının ardından Cem Pamiroğlu yeni takım kaptanı oldu. En başarılı sezonlarından birisini geçiren Fenerbahçe, bu sezonda ligi şampiyon olarak tamamlayarak, toplamda 10. lig şampiyonluğunu kazandı.[59] Bunun yanında Türkiye Kupası finalinde Mersin İdman Yurdu ile karşılaşan Fenerbahçe, rakibini iki maçta da 2-0 ve 2-1’lik skorlarla mağlup ederek dördüncü kez Türkiye Kupası şampiyonu oldu.[60] Dönemin etkili futbolcularından Selçuk Yula ise 30 maçta attığı 19 golle ikinci kez gol kralı oldu.[50] Fenerbahçe, 1983-84 sezonunu Trabzonspor’un ardından ikinci sırada bitirdi. 1984-85 sezonunda bir başka Yugoslav teknik direktör Todor Veselinović takımın başına getirildi.[27] Aynı sezon Hajduk Split’ten transfer edilen Dušan Pešić, takıma dahil edilen önemli futbolculardan birisi oldu.[61] Sezon sonunda Beşiktaş’la aynı puanda olan Fenerbahçe, averaj üstünlüğü ile onbirinci lig şampiyonluğunu elde etti. Sezon sonunda takımdan ayrılan Todor Veselinović’in yerine Macar teknik direktör Kálmán Mészöly getirildi.[27]

Bir önceki sezonu şampiyon olarak tamamlayan takım, 1985-86 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası’na 1. turdan katıldı.[62] Fransa ligi’nin son şampiyonu Bordeaux ile eşleşen Fenerbahçe, ilk maçta rakibini Selçuk Yula, Şenol Çorlu ve Hüseyin Çakıroğlu’nun attığı gollerle 3-2 yendi.[62] Takım kadrosunun yarısını Fransa millî takımın oluşturduğu Bordeaux’a[63] karşı alınan bu galibiyet, Avrupa basınında büyük yankı uyandırdı.[64] 2. turda İsveç ligi takımlarından Göteborg ile eşleşen Fenerbahçe, kendi evindeki maçı 2-1 kazanmasına rağmen, ilk maçı 4-0 kaybettiği için turnuvaya veda etti.[62] Ligde ise sıkıntılı bir dönem geçiren takım, sezonu beşinci sırada tamamlayarak bir sonraki sezon Avrupa kupalarına katılma şansını kaybetti.[65] Bu nedenle Kálmán Mészöly ile yollar ayrılarak yerine Yugoslav teknik direktör Branko Stanković getirildi.[66] Sezon sonunda emekliye ayrılan takım kaptanı Cem Pamiroğlu’nun yerine ise Müjdat Yetkiner getirildi.

1986-87 sezonunda, son haftalarda alınan başarısız sonuçlar nedeniyle ligin bitimine iki hafta kala Branko Stanković’in görevine son verildi.[67] Sezon sonuna kadar Yılmaz Yücetürk’ün yönetiminde kalan Fenerbahçe, ligi bir önceki sezon olduğu gibi beşinci sırada bitirdi.[68] Sezon sonunda dönemin genç yıldızlarından olan Rıdvan Dilmen, Sarıyer’den transfer edildi. Diğer önemli transfer ise Sakaryaspor’dan transfer edilen savunma oyuncusu Nezihi Tosuncuk oldu.[69][70] 1987-88 sezonunda ligin dördüncü haftasında Yılmaz Yücetürk istifa etti ve takımın başına geçici bir süre için Birol Pekel getirildi.[27][71] Ligin altıncı haftasında ise Macar teknik adam Pál Csernai Fenerbahçe’nin yeni teknik direktörü oldu.[27] En kötü sezonlarından birisini geçiren Fenerbahçe, ligi sekizinci sırada bitirdi. Sezon sonunda ise Pál Csernai ile yollar ayrıldı.[72] Bunun yanı sıra Müjdat Yetkiner’in yerine takım kaptanlığı Şenol Çorlu’ya verildi.
1988-89 sezonu öncesi Fenerbahçe’nin yaptığı transferler büyük yankı uyandırdı.[73] Almanya millî futbol takımının kalesini koruyan Toni Schumacher, Schalke 04’ten transfer edildi.[73] Bunun yanı sıra Sakaryaspor’dan transfer edilen Oğuz Çetin ve Aykut Kocaman diğer önemli transfer hamleleri olarak gerçekleşti.[73] Pál Csernai’den boşalan teknikp direktörlüğe ise yeniden Todor Veselinović getirildi.[27] Takım kaptanlığı ise yeni transfer Toni Schumacher’e verildi. Kadrosunu önemli oyuncularla güçlendiren Fenerbahçe, sezonu Beşiktaş’ın 10 puan önünde şampiyon olarak tamamladı.[74] On ikinci lig şampiyonluğunu elde eden Fenerbahçe’de, Aykut Kocaman 34 maçta attığı 29 golle gol kralı oldu.[50]
1989-1999

Fenerbahçe, 1989-90 sezonu öncesi Danimarkalı futbolcu Henrik Nielsen’i transfer etti.[75] Bu sezon Toni Schumacher’in sarılık teşhisi konulması nedeniyle 6 ay,[76] ligin 10. haftasında Trabzonspor maçında ağır bir şekilde sakatlanan Rıdvan Dilmen’in ise 3 ay sahalardan uzak kalması takımın şansız bir sezon geçirmesine neden oldu.[77] Fenerbahçe, ligi Beşiktaş’ın 5 puan gerisinde ikinci olarak bitirdi. Sezon sonunda ise Todor Veselinović ile yollar ayrıldı. Boşalan teknik direktörlük görevine ise PSV’yi 1987-88 sezonunda Şampiyon Kulüpler Kupası şampiyonu yapan Hollandalı çalıştırıcı Guus Hiddink getirildi.[78] 1990-91 sezonuna, hastalık ve sakatlıklar nedeniyle Schumacher, Rıdvan, Semih ve Aykut gibi önemli futbolculardan yoksun başlandı. Ligin 22. haftasında Trabzonspor deplasmanında alınan mağlubiyet nedeniyle Guus Hiddink’in görevine son verildi. Sezon sonuna kadar önce Erol Togay, daha sonra ise Tınaz Tırpan’ın çalıştırdığı Fenerbahçe, sezonu beşinci sırada tamamladı.
Bir önceki sezon yaşanan başarısızlıklar nedeniyle 1991-92 sezonu öncesi önemli transfer hamleleri gerçekleşti. Dönemin en büyük transferi Galatasaray’dan olaylı bir şekilde alınan Türkiye 1. Futbol Ligi gol kralı Tanju Çolak oldu.[79] Toni Schumacher’in emekliye ayrılmasından sonra Beşiktaş’tan alınan Engin İpekoğlu ise bir diğer önemli transfer oldu.[80][81] Teknik direktörlük görevine ise Slovak Jozef Vengloš getirildi. Sezon sonunda Aykut Kocaman 25 maçta attığı 25 golle gol kralı olurken, Fenerbahçe ligi Beşiktaş’ın ardından ikinci sırada bitirdi.[82] Jozef Vengloš yönetimindeki Fenerbahçe, 1992-93 sezonunu lider Galatasaray’ın 8 puan gerisinde beşinci sırada tamamladı.[83] Bir önceki sezon Galatasaray’dan alınan Tanju Çolak ise 23 maçta attığı 27 golle gol kralı oldu.[84] Sezon sonunda Jozef Vengloš gönderilerek yerine Alman teknik adam Holger Osieck getirildi.[85] Kadroda yeni bir yapılanmaya giden Fenerbahçe’de Tanju Çolak ile yollar ayrılırken, Uche Okechukwu, Brian Steen Nielsen, Rüştü Reçber, Bülent Uygun, Kemalettin Şentürk kadroya dahil edilen önemli oyunculardan oldu.[86] 1993-94 sezonunu ikinci sırada bitiren Fenerbahçe’de, Bülent Uygun 27 maçta attığı 22 golle gol kralı oldu.[84] Fenerbahçe, 1994-95 sezonunun ilk yarısını Holger Osieck teknik direktörlüğünde tamamlarken, 2. yarısında ise teknik direktörlüğe Tomislav Ivić getirildi. Sezonu dördüncü sırada bitiren Fenerbahçe’de Aykut Kocaman 25 maçta attığı 27 golle 3. kez gol kralı oldu.[84]

1995-96 sezonunda Brezilya’yı 1994 FIFA Dünya Kupası şampiyonu yapan teknik direktör Carlos Alberto Parreira takımın başına getirildi.[87] Bunun dışında Gaziantepspor’dan alınan Elvir Bolić dönemin önemli bir transferi olarak gerçekleşti.[86] Sezonu Trabzonspor’un 2 puan önünde lider tamamlayan Fenerbahçe, yedi sezonun ardından 13. lig şampiyonluğuna ulaştı. 1996-97 sezonunda teknik direktörlüğe Sebastião Lazaroni getirildi.[86] Transferde ise Jay-Jay Okocha önemli bir transfer olarak gerçekleşti.[88] Fenerbahçe bu sezon tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalma başarısı gösterdi.[89] Elemelerde İsrail ligi takımlarından Maccabi Tel Aviv ile eşleşen Fenerbahçe, rakibini 1-1 ve 1-0’lık skorlarla eleyerek gruplara katılmaya hak kazandı. Grup kuralarında ise Rapid Wien, Juventus ve Manchester United’ın aralarında bulunduğu C grubunda mücadele etti. 20 Kasım 1996 tarihinde Old Trafford’da Manchester United ile yapılan maç, sezonun en önemli gelişmelerinden birisi oldu.[90] Bu maçta Fenerbahçe, rakibini Elvir Bolić’in 78. dakikada attığı golle 1-0 mağlup ederek, kendi sahasında oynadığı Avrupa maçlarında 40 yıldır yenilmeyen Manchester United’ı yenmiş oldu.[90] Grubu ise 2 galibiyet, 1 beraberlik ve 3 yenilgiyle tamamlayarak 3. sırada kaldı ve turnuvaya veda etti. Sezon ortasında Sebastião Lazaroni gönderilerek yerine 3. kez Todor Veselinović getirildi ve takım sezonu 3. sırada bitirdi.[86] Sezon sonunda Todor Veselinović ile yeniden yollar ayrılarak Hırvat teknik adam Otto Barić ile anlaşıldı.[86] 1997-98 sezonunun en önemli olaylarından birisi 11 Şubat 1998 tarihinde Trabzonspor ile oynanan Türkiye Kupası çeyrek final karşılaşmasında yaşandı.[91] Maçın 78. dakikasında teknik direktör Otto Barić’in başına taş atılması sonucu, takım sahayı terk etti. Bunun sonucunda Fenerbahçe hükmen mağlup sayılarak bir sonraki sezon Türkiye Kupası’nda oynamaktan men edildi.[91] Sezonu ise Galatasaray’ın 4 puan gerisinde ikinci olarak tamamladı. 1998-99 sezonunda teknik direktörlüğe Joachim Löw getirildi.[86] Transferde ise Viorel Moldovan ve Elvir Baljić gibi önemli oyuncular takıma dahil edildi. Bu sezonu üçüncü sırada tamamlayan Fenerbahçe’de, sezon sonunda teknik direktörlüğe eski futbolcusu Rıdvan Dilmen getirildi.[86]
1999-2009

1999-00 sezonunda Gaziantepspor’dan Yaw Preko ve Samuel Johnson takıma dahil edildi.[86] Bu sezon UEFA Kupası 1. turunda MTK Budapest ile eşleşen Fenerbahçe, deplasmanda 0-0 berabere kaldığı Macar takımına kendi evinde 2-0 mağlup olarak kupaya veda etti.[92] 30 Eylül 1999 tarihinde oynanan bu ikinci maç sonrası teknik direktör Rıdvan Dilmen istifa etti ve yerine Zdenek Zeman getirildi.[86][93] Zdenek Zeman’ın yönetiminde başarılı bir grafik sergilenememesi nedeniyle, ligin 15. haftasında takım Fenerbahçe’nin eski futbolcularından Turhan Sofuoğlu’na emanet edildi.[94] Sezonu 4. sırada tamamlayan takım, bir sonraki sezon Avrupa kupalarına gitme şansını kaybetti. 2000-01 sezonunda gerek teknik direktör gerekse oyuncu transferlerinde büyük hamleler gerçekleşti. Yeniden bir yapılanmaya giden takım ilk olarak teknik direktörlüğe Mustafa Denizli’yi getirdi. Bunun dışında Haim Revivo, Kennet Andersson, Nikola Lazetic, Zoran Mirkovic, Milan Rapaić, Serhat Akın ve Yusuf Şimşek gerçekleşen önemli transfer hamleleri oldu.[86] Fenerbahçe bu sezonda iç sahada oynadığı 17 maçta 17 galibiyet alarak bir rekor kırdı.[95] Sezonu ise Galatasaray’ın 3 puan önünde şampiyon olarak tamamladı. Bu şampiyonluk Fenerbahçe’nin Süper Lig’de bir Türk antrenörle kazandığı ilk şampiyonluk oldu.[96]
2001-02 sezonunda Şampiyonlar Ligi elemelerinde İskoçya ligi ekiplerinden Glasgow Rangers’ı ilk maçı 0-0 biten maçın rövanşında 2-1 mağlup ederek tarihinde ikinci defa Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalma başarısı gösterdi.[97] Grup kuralarında Barcelona, Bayer 04 Leverkusen ve Olympique Lyonnais’un aralarında bulunduğu F grubuna düşen Fenerbahçe, oynadığı maçlardan puan alamayarak turnuvaya veda etti.[97] Şampiyonlar ligindeki başarısızlık ve ligde alınan kötü sonuçlarla birlikte, 21 Aralık 2001 tarihinde Diyarbakırspor’a deplasmanda kaybedilen 2-1’lik maç sonucunda teknik direktör Mustafa Denizli’nin görevine son verildi.[98] Yerine ise Alman teknik direktör Werner Lorant getirildi.[86] 2002-03 sezonunun en önemli transfer hamlesi River Plate’den transfer edilen Arjantinli futbolcu Ariel Ortega oldu. Bu transferin Fenerbahçe’ye maliyeti ise 15.5 milyon dolar oldu.[99] Bunun dışında Ponte Preta’dan alınan Washington ise bir diğer önemli transfer olarak gerçekleşti.[100] Sezonun en önemli olayı 6 Kasım 2002 tarihinde Galatasaray ile yapılan derbi maçı oldu.[101] Bu maçta Fenerbahçe, rakibini Tuncay Şanlı, Ariel Ortega, Serhat Akın (2), Ceyhun Eriş ve Ümit Özat’ın attığı gollerle 6-0 mağlup ederek ezeli rakibine karşı tarihi bir skor elde etti.[101] Bunun dışında ligde kötü bir performans sergilenmesi nedeniyle ligin 16. haftasında Werner Lorant ile yollar ayrılarak yerine Oğuz Çetin getirildi.[102] Oğuz Çetin yönetiminde beklenilen sonuçlar alınamayınca ligin 26. haftasında Oğuz Çetin’in yerine Tamer Güney getirildi.[102] Sezon sonuna kadar Tamer Güney yönetiminde kalan takım ligi 6. sırada bitirerek bir sonraki sezon Avrupa kupalarında mücadele etme şansını kaybetti.

2003-04 sezonu öncesi yeniden bir yapılanmaya giden Fenerbahçe, ilk olarak Alman teknik direktör Christoph Daum’u takımın başına getirdi.[103] Transferde ise Pierre van Hooijdonk, Robert Enke, Mehmet Aurelio, Fábio Luciano ve Mert Nobre gibi önemli oyuncular takıma dahil edildi.[103] Başarılı bir sezon geçiren Fenerbahçe, ligi Trabzonspor’un 4 puan önünde bitirerek 15. lig şampiyonluğunu elde etti ve formasına 3. yıldızı taktı.[104] Bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi’ne doğrudan katılacak Fenerbahçe’nin en önemli transfer hamlesi ise Cruzeiro’dan 5 milyon dolara transfer edilen Alex de Souza oldu.[105] Bunun dışında alınan Serkan Balcı bir transfer hamlesi gerçekleşti. Şampiyonlar Ligi kuralarında Olympique Lyonnais, Manchester United ve Sparta Praha’ın aralarında bulunduğu D grubuna düşen Fenerbahçe, ligde ise ilk yarıyı lider olarak tamamladı.[106][107] Devre arasında takıma dahil edilen Fransız futbolcu Nicolas Anelka büyük ses getirdi.[108] Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’nde grubu 3. sırada bitirerek, UEFA Kupası’na katıldı.[106] UEFA Kupası’nda ise 3. turda İspanyol rakibi Real Zaragoza’ya 1-0 ve 2-1’lik skorlarla elenerek Avrupa kupalarına veda etti.[109] Ligde ise başarılı bir sezon geçiren Fenerbahçe, sezonu Trabzonspor’un 3 puan önünde lider olarak tamamlayarak 2004-05 sezonunda 16. şampiyonluğunu kazandı.[110]

2005-06 sezonu öncesi Juventus’tan 8 milyon euro karşılığında Stephen Appiah transfer edildi.[111] Bir önceki sezonu şampiyon olarak tamamlayan Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi gruplarına doğrudan katıldı. Grup kuralarında Milan, PSV ve Schalke 04’ün aralarında bulunduğu E grubunda mücadele etti. Grup maçlarında ise 1 galibiyet, 1 beraberlik ve 4 yenilgi alarak, Avrupa kupalarına veda etti.[112] Ligi ise Galatasaray’ın 2 puan gerisinde ikinci olarak bitiren Fenerbahçe’de sezon sonunda teknik direktör Christoph Daum ile yollar ayrıldı. Boşalan teknik direktörlük görevine ise Brezilyalı teknik adam Zico getirildi.[113] 2006-07 sezonu öncesi Uğur Boral, Tümer Metin, Mateja Kežman, Edu Dracena, Diego Lugano, Deivid gibi oyuncular takıma dahil edildi.[114] Şampiyonlar Ligi’ne eleme turlarından katılan Fenerbahçe, 3. tur eleme maçında Dinamo Kiev’e 3-1 ve 2-2’lik skorlarla elenerek, bu turnuvaya veda etti ve UEFA Kupası’na katıldı.[115] UEFA Kupası’nda gruplardan çıkma başarısı gösteren Fenerbahçe, 3. turda Hollanda ligi takımlarından AZ ile eşleşti. İlk maçta kendi sahasında 3-3 berabere kalan Fenerbahçe, ikinci maçta 2-2 berabere kalarak kupaya veda etti.[115] Ligde ise başarılı bir sezon geçiren takım, en yakın takipçisi Beşiktaş’ın 9 puan önünde ligi şampiyon olarak tamamladı.[116] Bu şampiyonlukla, kuruluşunun 100. yılında 17. lig şampiyonluğunu elde etti. Diğer taraftan takımın kaptanlığını da yapmakta olan Alex, 32 maçta attığı 19 gol ile gol kralı oldu. Bununla birlikte Alex, Fenerbahçe formasıyla gol kralı olan ilk yabancı futbolcu oldu.[117] Fenerbahçe, sezon sonunda Beşiktaş ile yapılan Süper Kupa maçını Mateja Kežman ve Deivid’in attığı gollerle 2-1 kazanarak yedinci kez bu kupayı müzesine götürdü.[118]

2007-08 sezonunda Şampiyonlar Ligi gruplarına doğrudan katılan Fenerbahçe’de sezon öncesi yaşanan en önemli gelişme, ünlü Brezilyalı futbolcu Roberto Carlos’un Real Madrid’den transfer edilmesi oldu.[119] Bunun dışında Gençlerbirliği OFTAŞ’tan transfer edilen Gökhan Gönül bir diğer önemli transfer olarak gerçekleşti.[120] Zico yönetimindeki takım, Şampiyonlar Ligi’nde Internazionale, CSKA Moskova ve PSV’nin aralarında bulunduğu G grubunda mücadele etti. Grup maçlarında 3 galibiyet, 2 beraberlik ve 1 mağlubiyet alan takım, tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi’nde 2. tura yükseldi.[121][122] 2. turda Sevilla ile eşleşen Fenerbahçe, ilk maçı kendi evinde 3-2 kazandı. İkinci maçın Sevilla lehine 3-2 bitmesi üzerine karşılaşma uzatmalara gitti. Uzatmalarda da eşitlik bozulmadı ve penaltı atışları sonucunda Fenerbahçe rakibini 3-2 mağlup ederek, yine tarihinde ilk defa çeyrek finale yükseldi.[121][123] Çeyrek finalde Chelsea ile eşleşen Fenerbahçe, ilk maçı 2-1 kazanmasına rağmen ikinci maçta rakibine 2-0 mağlup olarak Şampiyonlar Ligi’ne veda etti.[121] Ligi ise Galatasaray’ın 6 puan gerisinde ikinci sırada bitirdi. Bu sezon Semih Şentürk 27 maçta attığı 17 gol ile gol kralı oldu.[124] Sezon sonunda Zico ile yollar ayrılarak, boşalan teknik direktörlük görevine Luis Aragonés getirildi.[125] 2008-09 sezonunda Daniel Güiza ve Emre Belözoğlu takıma dahil edilen önemli oyuncular oldular.[126] Bir önceki sezonu ikinci olarak bitiren Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’ne eleme turlarından katıldı. Sırasıyla MTK Budapest ve Partizan’ı eleyen takım, tarihinde ikinci kez Şampiyonlar Ligi’nde gruplara kalma başarısı gösterdi.[127] Grup kuralarında ise Porto, Dinamo Kyiv ve Arsenal’in aralarında bulunduğu G grubuna düştü. Grup maçlarında 2 beraberlik ve 4 yenilgi alan takım, Avrupa kupalarına veda etti.[127] Ligde ise başarılı bir performans elde edemeyen takım, sezonu 4. sırada bitirdi. Avrupa’da ve ligde alınan başarısız sonuçlar nedeniyle sezon sonunda teknik direktör Luis Aragonés’in görevine son verildi.[128] Boşalan teknik direktörlüğe ise ikinci kez Christoph Daum getirildi.[128] Türkiye Kupası’nda final oynayan Fenerbahçe, sezon sonunda Süper Kupa maçında Beşiktaş ile karşılaştı. Maçı Alex’in attığı gollerle 2-0 kazanarak 8. kez bu kupayı müzesine götürdü.[129]
2009-2019

2009-10 sezonunda UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele edecek Fenerbahçe, kadrosunu André Santos, Fábio Bilica, Ertuğrul Taşkıran, Bekir İrtegün, Özer Hurmacı, Mert Günok, Cristian Baroni ve Mehmet Topuz gibi oyuncularla güçlendirdi.[130] UEFA Avrupa Ligi grup maçlarında grubunu lider olarak tamamlayan takım, 2. turda Lille ile karşılaştı.[131] İlk maçta deplasmanda rakibine 2-1 yenilen Fenerbahçe, ikinci maçta 1-1 berabere kalarak turnuvaya veda etti.[131] Ligde ise başarılı bir sezon geçiren Fenerbahçe son hafta kendi evinde Trabzonspor ile 1-1 berabere kalarak Bursaspor’un 1 puan gerisinde ikinci olarak şampiyonluğu kaybetti.[132] Bu şampiyonluğun kaybedilmesiyle birlikte teknik direktör Christoph Daum’un görevine son verilerek yerine Fenerbahçe’nin önemli futbolcularından Aykut Kocaman getirildi.[133]
2010-11 sezonunda yeni bir yapılanmaya giden takımda Miroslav Stoch, Caner Erkin, Issiar Dia, Mamadou Niang ve Joseph Yobo gibi oyuncular kadroya dahil edildi.[134] Bir önceki sezonu ikinci sırada bitiren Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’ne eleme turlarından katıldı. Bu turda İsviçre ligi takımlarından Young Boys ile eşleşti. İlk maçı 2-2 biten maçın rövanşında rakibine 1-0 yenilerek bu turnuvaya veda etti.[135] UEFA Avrupa Ligi’nde ise Yunanistan ligi takımlarından PAOK ile eşleşen Fenerbahçe 0-0 ve 1-0’lık skorlarla rakibine elenerek Avrupa kupalarına veda etti.[136] Ligde ise ilk yarıyı liderin 9 puan gerisinde bitiren Fenerbahçe, ikinci yarıda 17 maçta 16 galibiyet ve 1 beraberlik alarak sezonu şampiyon olarak tamamladı. Fenerbahçe bu şampiyonlukla 18. lig şampiyonluğuna ulaşmış oldu.[137] Aynı sezon takım kaptanı Alex 33 maçta attığı 28 golle ikinci kez gol kralı oldu.[138]
2011-12 sezonunda şike soruşturması nedeniyle Avrupa kupalarından men edilen Fenerbahçe,[139] transferde Emmanuel Emenike, Henri Bienvenu, Reto Ziegler ve Moussa Sow gibi önemli oyuncuları kadrosuna dahil etti.[140] Ancak Emmanuel Emenike şike soruşturması nedeniyle lig maçlarına katılamadan Rusya’nın Spartak Moskova takımına transfer oldu.[141] Sezon sonunda ilk 4 takımın arasında bulunduğu ve ilk kez düzenlenen play-off grubunda mücadele eden Fenerbahçe, grubu Galatasaray’ın 1 puan gerisinde ikinci sırada bitirerek şampiyonluğu kaybetti. Türkiye Kupası’nda ise finale yükselen Fenerbahçe, finalde Bursaspor ile karşılaştı. 16 Mayıs 2012 tarihinde yapılan maçta Fenerbahçe, rakibini Caner Erkin, Cristian Baroni, Semih Şentürk ve Alex’in golleriyle 4-0 mağlup ederek 29 yıl aradan sonra Türkiye Kupası şampiyonluğuna ulaştı.[142] Sezon sonunda Alex olaylı bir şekilde takımdan gönderildi.[143]
2012-13 sezonunda Dirk Kuyt, Salih Uçan, Hasan Ali Kaldırım, Mehmet Topal, Egemen Korkmaz, Milos Krasic, Raul Meireles ve Pierre Webó gibi önemli oyuncular kadroya dahil edildi.[144] Bir önceki sezonu ikinci olarak bitiren Fenerbahçe, eleme turlarından katıldığı Şampiyonlar Ligi’nde play-off karşılaşmasında Spartak Moscow takımına 1-2 ve 1-1’lik skorlarla elenerek bu turnuvaya veda etti.[145] Avrupa kupalarına UEFA Avrupa Ligi’nden devam eden takım, grup aşamasında 4 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet alarak grubunu lider olarak tamamladı ve bir üst tura yükseldi. 2. turda BATE Borisov’u, 3. turda ise Viktoria Plzen’i eleyen Fenerbahçe, tarihinde ilk kez çeyrek finale yükseldi.[146] Çeyrek finalde Lazio ile eşleşen Fenerbahçe, rakibini ilk maçta kendi sahasında 2-0 yendi. İkinci maçta ise deplasmanda 0-0 berabere kalarak yarı finale yükseldi. Yarı finalde Portekiz ligi takımlarından Benfica ile karşılaşan Fenerbahçe, ilk maçı kendi sahasında 1-0 kazanmasına karşın, deplasmanda rakibine 3-1 yenilerek turnuvaya veda etti.[147] Ligi ise Galatasaray’ın 10 puan gerisinde ikinci sırada bitirdi. Aynı sezon Türkiye Kupası’nda finale yükselen Fenerbahçe, finalde Trabzonspor’u Moussa Sow’un attığı gol ile 1-0 mağlup ederek 6. kez Türkiye Kupası’nı kazandı.[148]
2013-14 sezonunda teknik direktör Aykut Kocaman ile yollar ayrılarak yerine Ersun Yanal getirildi.[149] Transferde ise Alper Potuk, Michal Kadlec ve Bruno Alves önemli transfer hamleleri olarak gerçekleşti. Daha önce şike soruşturması nedeniyle takımdan ayrılan Emmanuel Emenike, 2 yıl aradan sonra 13 milyon euro karşılığında transfer edildi.[150] Bir önceki sezonu ikinci sırada bitiren Fenerbahçe, Şampiyonlar Ligi’ne eleme turlarından katıldı. 3. eleme turunda Avusturya ligi takımlarından Salzburg’u 1-1 ve 3-1’lik skorlarla eleyerek play-off turuna yükseldi. Play-off turunda Arsenal ile eşleşen Fenerbahçe, rakibine 3-0 ve 2-0’lık skorlarla elenerek Şampiyonlar Ligi’ne veda etti.[151] 29 Ağustos 2013 tarihinde ise devam eden şike soruşturması sonuçlanarak Fenerbahçe Avrupa kupalarından 2 yıl süreyle men edildi.[152] Ligde ise başarılı bir sezon geçiren ekip, Galatasaray’ın 9 puan önünde Süper Lig’in en erken şampiyonluğunu ilan ederek 19. şampiyonluğunu kazandı.
2014-15 sezonunda istifa eden Ersun Yanal’ın yerine teknik Direktörlüğe İsmail Kartal getirildi. Takıma yalnızca Diego transfer edildi. Cristian Baroni ve Joseph Yobo ile yollar ayrıldı. Miroslav Stoch, Birleşik Arap Emirlikleri ekibi Al Ain kulübüne 1 yıllığına kiralandı. Salih Uçan, Serie A’nın önemli takımlarından AS Roma’ya 2 yıllığına kiralandı. Galatasaray’ı penaltılar sonucu 3-2 yenerek sezona 2014 Türkiye Süper Kupası ile başladı. Türkiye Kupası’na yarı finalde Bursaspor’a elenerek veda etti. 4 Nisan 2015 tarihinde Çaykur Rizespor maçı sonrasında Trabzon Havalimanına ilerleyen otobüse Sürmene ilçesinde silahla ateş açıldı. Olayda otobüs şoförü yaralandı.[153]

2015-16 sezonunda sportif direktörlüğe İtalyan Giuliano Terraneo getirildi. İsmail Kartal ile yollar ayrılarak Portekizli teknik direktör Vítor Pereira takımın başına getirildi. Fenerbahçe sezona hızlı ve önemli transferlerle başladı. Abdoulaye Ba ve Fabiano Riberio, Portekiz ekibi Porto’dan kiralandı. Simon Kjaer, Şener Özbayraklı, Fernandão, Josef de Souza ve ayrıca Nani ve Robin van Persie gibi önemli futbolcuları kadrosuna kattı. Pierre Webó, Selçuk Şahin, Bekir İrtegün, Egemen Korkmaz, Mert Günok ve kaptan Emre Belözoğlu gibi isimlerle yollar ayrıldı. Emmanuel Emenike, Birleşik Arap Emirlikleri ekibi Al Ain kulübüne 1 yıllığına kiralandı.
2016-17 sezonunda takımdan izinsiz olarak ülkesine giden Vítor Pereira yerine teknik direktör olarak Hollandalı teknik direktör Dick Advocaat takımın başında yer aldı. Bu sezonda Fenerbahçe, ligi 3. sırada tamamladı. Türkiye Kupası’nda yarı finalde Başakşehir’e elendi.
2017-18 sezonu başında takımın daha önce 2010-2013 yıllarında teknik direktörlüğünü yapan eski futbolcu Aykut Kocaman ile 2 yıllık sözleşme imzalandı.[154] Sezon başında UEFA Avrupa Ligi üçüncü ön eleme turunda Sturm Graz’ı 1-2 ve 1-1 lik sonuçlarla eleyen takım play-off turunda Vardar’a 2-0 ve 1-2’lik maçlarla yenilerek Avrupa Kupası defterini çok erken kapattı.[155] Süper Lig’e de iyi bir başlangıç yapamayan takım 11 hafta sonunda 4 galibiyet, 5 beraberlik ve 2 mağlubiyet alarak 7. sırada yer aldı. Daha sonrasında çıkışa geçen Kocaman’ın öğrencileri ilk yarıyı lider Medipol Başakşehir’in 3 puan gerisinde ilk yarıyı 3. sırada tamamladı. İkinci devrede 12 kez kazanan Fenerbahçe 3 beraberlik 2 mağlubiyet aldı. Bu sonuçlarla ezeli rakibi Galatasaray’ın 3 puan gerisinde sezonu 2 tamamladı ve bir sonraki sezonda Şampiyonlar liginde ön eleme oynamaya hak kazandı. Sezonda 14’ü ligde olmak üzere toplam 15 gol atan Giuliano takımın en golcü ismi oldu. 2017-18 Türkiye Kupası’nda yarı finalde Beşiktaş’la eşleşen Fenerbahçe ilk maçta deplasmandan 2-2’lik skorla döndü. 19 Nisan 2018’de oynanan rövanşta maç 0-0 devam ederken çıkan saha olayları nedeni ile hakem Mete Kalkavan maçı tatil etti.[156] 25 Nisan’da toplanan Türkiye Futbol Federasyonu yönetim kurulu maçı kaldığı 57. dakikadan seyircisiz olarak devamına karar verdi.[157] Beşiktaş alınan karara tepki olarak 3 Mayıs olarak belirlenen tarihte sahaya çıkmadı[158] ve Fenerbahçe 3-0 hükmen galip olarak finalde Akhisar Belediyespor’un rakibi oldu.[159] 10 Mayıs’ta Diyarbakır Stadyumu’nda oynanan final maçında Fenerbahçe Akhisar Belediyespor’a 3-2 mağlup olarak Türkiye Kupası’nı ikinci sırada tamamladı.[160]
2018-19 sezonu başlamadan 3 Haziran 2018 tarihinde yapılan olağan genel kurulunda 20 yıldır kulübün başkanı olan Aziz Yıldırım’ın karşısına Ali Koç başkan adayı olarak çıktı. Kongre sonucunda 20.736 geçerli oyun 16.092’sini alan Ali Koç Fenerbahçe’nin 37. başkanı oldu.[161] Başkanlık seçiminin ardından Fransız futbol insanı Damien Comolli sportif direktörlük görevine getirildi.[162] 18 Haziran 2018 tarihinde teknik direktör Aykut Kocaman ile yolların ayrıldığı duyuruldu.[163] 22 Haziran 2018 tarihinde, Hollandalı teknik direktör Phillip Cocu ile 3 yıllık sözleşme imzalandığı açıklandı.[164] Lige kötü başlayan Fenerbahçe, 10 haftada 2 galibiyet, 3 beraberlik ve 5 mağlubiyet alarak 9 puan toplayabildi. 28 Kasım 2018 tarihinde MKE Ankaragücü ile oynanan karşılaşmadan 3-1 mağlup ayrılınca Phillip Cocu ile yollar ayrıldı.[165] Galatasaray derbisinden önce Cocu yerine yardımcısı Erwin Koeman takımın teknik direktörü oldu. Türk Telekom Stadyumu’nda oynanan bu maç 2-2 bitti. Koeman takımla 9 maça çıktı. Bu maçlardan 3 galibiyet, 3 beraberlik ve 3 mağlubiyet ile ayrıldı. 14 Aralık 2018 tarihinde daha önceden de teknik direktörlük yapmış olan Ersun Yanal, takımın yeni teknik direktörü oldu.[166] Tarihinin en kötü sezonlarından birini yaşayan Fenerbahçe, ligin ilk yarısını 3 galibiyet, 7 beraberlik ve 7 mağlubiyetle 16 puanla 17. sırada bitirdi. Sezon sonunda ise 11 galibiyet, 13 beraberlik ve 10 mağlubiyetle 46 puanda kalarak ligi 6. sırada tamamladı.
2019-günümüz
2019-20 sezonu öncesi, kötü bir sezonun ardından ekonomik sıkıntıların da var olmasıyla birlikte Fener Ol Kampanyası başlatıldı. Bu kapsamda, geçen sezondan kalan sosyal ve ekonomik hasarın onarımı için taraftarların bütünlüğü ön planda oldu. Fenerbahçe bu kampanyadan yaklaşık 150 milyon Türk Lirası gelir elde etti.[167] Kadroda kapsamlı değişikliklere gidildi. 13 yeni oyuncu transfer edilirken, 15 oyuncu ile yollar ayrıldı. Gelen oyuncularda, 4 yıl sonra yeniden Fenerbahçe’ye transfer olan Emre Belözoğlu,[168] Max Kruse, Vedat Muriqi, Altay Bayındır, Deniz Türüç, Mevlüt Erdinç, Luiz Gustavo, Adil Rami ve Zanka gibi önemli isimler yer aldı. Takımda 17 yıl boyunca forma giyen kaptan Volkan Demirel’in, Fenerbahçe kariyerine futbolcu olarak değil de antrenör olarak devam edeceği açıklandı.[169] 16 Milyon Euro karşılığında Napoli’ye transfer olan Elif Elmas, Moussa Sow ile birlikte en pahalıya satılan oyuncu olma rekoruna ortak oldu.[170][171] Sezonunu 7. sırada tamamlayıp, Türkiye Kupası’nda ise yarı finalde elendi.
2020-21 sezonu başlarken, 5 Ağustos tarihinde, kötü giden sezon sonrası istifa eden Ersun Yanal yerine, sezon sonuna kadar geçici olarak göreve gelen Tahir Karapınar’dan boşalan teknik direktörlük koltuğuna Erol Bulut geldi.[172] 6 Ağustos tarihinde aynı gün içinde Mert Hakan Yandaş, Gökhan Gönül, Caner Erkin ve Filip Novák transferleri açıklandı.[173][174][175][176] Takım kaptanı Emre Belözoğlu futbolu bıraktı,[177] ve Fenerbahçe kariyerine kulübün sportif direktörü olarak devam edeceğini açıkladı. Takım içinde kapsamlı bir yapılanmaya gidilerek yaz transfer döneminde toplamda 18 yeni oyuncu takıma katıldı; 10’u kiralık olmak üzere 21 oyuncu da takımdan ayrıldı. Bu transferlerde takıma Mame Thiam, José Sosa, Marcel Tisserand, Nazım Sangaré, Mbwana Samatta, Papiss Cissé, Diego Perotti ve Dimitris Pelkas gibi önemli isimler takıma katılırken; Mehmet Ekici, Hasan Ali Kaldırım, Alper Potuk, Mevlüt Erdinç, Tolgay Arslan, Jailson, Garry Rodrigues gibi isimlerle yollar ayrıldı. 17,5 milyon euro karşılığında Serie A’dan Lazio’ya transfer olan Vedat Muriqi, kulüp tarihinin en pahalıya satılan transferi olma rekorunu egale etti.[178][179] Sezon devre arasında ismi yıllarca Fenerbahçe ile anılan Mesut Özil iddiaları daha da şiddetlendi. Arsenal ile sözleşmesi sezon sonu bitecek olan Özil, sezon ortasında sözleşmesini feshetti. 17 Ocak 2021 tarihinde Londra’dan İstanbul’a başkan Ali Koç’un özel uçağıyla getirildi.[180] Bu uçuşu 312 bin kişi canlı olarak takip etti.[181] COVID-19 pandemisi yüzünden 1 hafta karantinada kaldıktan sonra 24 Ocak 2021 tarihinde 3,5 yıllık resmî sözleşme imzalandı.[182][183] 25 Mart 2021 tarihinde teknik direktör Erol Bulut ile karşılıklı anlaşarak yollar ayrıldı. Emre Belözoğlu sezon sonuna kadar takımın teknik sorumlusu oldu.[184] Ligde oynanan 40 maç sonunda 25 galibiyet 7 beraberlik ve 8 mağlubiyetle 82 puan toplayan Fenerbahçe ligi 3. tamamladı ve 2021-22 UEFA Avrupa Ligi’ne play-off turundan katılmaya hak kazandı. 2020-21 Türkiye Kupası’nda ise çeyrek finalde İstanbul Başakşehir’e uzatmalar sonucunda 2-1 kaybederek kupadan elendi. 2020-21 sezonu sonu itibari ile teknik sorumlu olarak görev alan Emre Belözoğlu ile yolların ayrıldığı açıklandı.[185]
2021-22 sezonu öncesinde ilk transferini Darmstadt’tan Serdar Dursun’la sözleşme imzalayarak gerçekleştirdi.[186] Takım sezona Vítor Pereira’a ile başladı.[187] Ligin 17. Haftasında Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda oynanan Beşiktaş derbisinin ardından Vítor Pereira ile karşılıklı anlaşarak yollarını ayırdı.[188] 17 haftalık süreçte Pereira, 8 galibiyet, 4 beraberlik ve 5 mağlubiyetle 5. sırada yer alıyordu. Pereira’nın ardından takım yardımcı hoca Zeki Murat Göle takımın başında maçlara çıktı.[189] 3 maçta yer alan Göle, 1 galibiyet, 1 beraberlik ve 1 mağlubiyet elde etti. 12 Ocak’ta kulüpten yapılan açıklama ile sezon sonuna kadar takımın başına İsmail Kartal getirildi.[190] Ligde çıktığı 18 maçta 12 galibiyet, 5 beraberlik ve 1 mağlubiyet alarak takımını ligin 2. sırasına taşıdı ve 2022-23 UEFA Şampiyonlar Ligi’nde ikinci eleme turundan yer alma hakkı kazandı. 2021-22 Türkiye Kupası son 16 turunda kendi evinde oynadığı maçta Kayserispor’a 90+4. dakikada Ramazan Civelek’in attığı golle kupadan elendi. 2021-22 UEFA Avrupa Ligi D Grubunda 1 galibiyet, 3 beraberlik ve 2 mağlubiyetle grubu 3. tamamladı ve 2021-22 UEFA Avrupa Konferans Ligi Play off’ta Slavia Praha’a rakip oldu. Slavia Prag ile oynanan her iki maçı da 3-2 kaybeden Fenerbahçe Avrupa kupalarından elenmiş oldu.
2022-2023 sezonuna girilmeden önce Kim Min Jae’nin 18,05 milyon euro karşılığında Bayern Münih’e transferinin gerçekleşmesi dünya basınında büyük ses getirdi. İsmail Kartal’la yola devam edilmeyeceğinin açıklanmasının ardından boşalan teknik direktörlük koltuğuna Portekizli teknik direktör Jorge Jesus getirilmiştir. Süper Lig’de çıkılan 11 maçta 34 gol kaydeden Fenerbahçe, 1959-1960 sezonundan sonraki en gollü sezon açılışını yapmıştır. UEFA Avrupa Ligi’nde mücadele eden Fenerbahçe tarihinde ilk kez bir Avrupa kupası grubundan mağlup olmadan ve en çok puanı toplayarak çıkma başarısı göstermiştir. Grubunu lider olarak tamamlayan Fenerbahçe direkt son 16’ya katılma hakkı kazanmıştır. Son 16’da Sevilla ile eşleşen Fenerbahçe ilk maçta İspanya’da rakibine 2-0 mağlup olmuş, her ne kadar Fenerbahçe Şükrü Saraçoğlu Stadyumu’nda oynanan maçtan 1-0 galip ayrılsa da kupaya veda etmiştir. 2022-2023 Türkiye Kupası’nda finalde Başakşehir’le eşleşen Fenerbahçe İzmir Göztepe Gürsel Aksel Stadyumu’nda oynanan karşılaşmadan Mitchy Batshuayi’nin attığı 2 golle 2-0 galip ayrılmış ve kupayı 7. kez müzesine götürmüştür. Süper Lig’de çıktığı 36 maçta 25 galibiyet 5 beraberlik ve 6 mağlubiyet alarak ligi Galatasaray’ın 8 puan gerisinde 2. olarak tamamlamıştır. Süper Lig’de tam 87 gol atarak sezonun en çok gol atan takımı olan Fenerbahçe’de Enner Valencia tam 29 gol atarak önceden Alex de Souza’nın sahip olduğu ”bir sezonda en çok gol atan yabancı futbolcu” unvanının yeni sahibi olmuştur.
Renkler ve forma
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Fenerbahçe’nin kuruluşu bahara rastladığından, kulübün renkleri Fenerbahçe semtinin çayırlarında açan sarı ve beyaz papatyalardan esinlenerek sarı-beyaz olarak belirlendi.[191] Kulübün kurucu başkanı Nurizade Ziya Bey, Fenerbahçe’nin ilk formalarını; 1903-1906 yılları arasında tahsil dönemini geçirdiği ve bu dönemlerde futbol sporuyla tanıştığı İngiltere’nin, Liverpool şehri Lord Street‘te bulunan ve spor ürünleri konusunda dönemin ünlü Frank Sugg isimli tüccarın mağazasından temin etmişti. Fenerbahçe’nin, İngiltere’den gelen ilk formaları pazen kumaştan yapılmış, uzun kollu ve kışlıktı. Formalar, ilerleyen günlerde havaların daha da sıcak olması sebebiyle, oyuncular için sıkıntı yaratıyordu. Bu nedenle kulübün başkanı Nurizade Ziya Bey, 1908 yılında takıma yazlık forma siparişi vermek üzere Beyoğlu’nun Tünel semtinde bulunan İngiliz tüccar Baker’ın dükkânına gitti. Baker, ısmarlanacak formaların yaza yetişemeyeceğini söyledi. Bunun üzerine elinin altında bulunan sarı-lacivert çizgili yazlık gömlekleri verme teklifinde bulundu. İstanbul’da başka spor ürünlerinin satıldığı yer olmaması ve yaz sıcakları nedeniyle teklifi kabul eden Nurizade Ziya Bey tüm formaları satın alarak, takımın renklerinin de sarı-lacivert olması yönünde karar aldı. Ve 1908 tarihinde alınan bu kararla da, Fenerbahçe’nin günümüze kadar gelecek renkleri belirlenmiş oldu.[192]
Fenerbahçe’nin renklerinin 1908 yılında sarı lacivert olmasından sonra Hikmet Topuzer tarafından kulübün ilk amblemi, 1913-1914 sezonu sonrasında çizildi. Sarı-beyaz renkteki formalar da dahil olmak üzere; Fenerbahçe’nin 1914 yılına kadarki birçok formasında, Fenerbahçe Feneri’ni sembolize eden “deniz fenerli” ilk arma bulunuyordu. Hikmet Bey’in ifadesine göre, amblemde bulunan “Fenerbahçe Spor Kulübü 1907” yazılı beyaz yuvarlak çerçeve temizlik ve açık yürekliliği, kırmızı ve beyaz renk Türk bayrağını ve Fenerbahçeliler arasındaki sevgi ve bağlılığı, ortadaki sarı renk Fenerbahçe için duyulan gıpta ve kıskançlığı, kalp şeklindeki lacivert renk asaleti temsil etmekteydi.[193] Günümüze kadar uzanan Fenerbahçe armasının hikâyesini Hikmet Topuzer, anılarında şu şekilde ifade etmiştir:
Kulübümüzün rengi çok daha önceleri sarı-beyazdan; sarı-laciverte çevrildiği için, bu yeni renklerimizle bezenmiş bir rozet bulunmadığından, yeni bir rozet yaptırılması işi bahis mevzu oldu. Arkadaşlarım, bu rozetin çizilmesini bana bıraktılar.İlk önce; bayrağımızın renkleri kırmızı ile beyazı bir araya getirdim. Sonra kırmızı üzerine bir kalp şekli çizerek bunu sarı-laciverte boyadım ve üzerine de metanet, kuvvet ve sağlamlığın ifadesi olan meşe dalını resmettim. Beyaz kısma da kulübümüzün ismini ve tesis tarihini yazdım. Alâmet-i farikamızı oluştururken, ona şu manayı vermeye çalıştım; ‘Kalpten gelen bir bağlılıkla bu yuvaya hizmet etmek’
Çizdiğim şekil, arkadaşlar tarafından beğenildi ve yeni rozetlerimiz o tarihlerde tahsil için Almanya’da bulunan arkadaşımız Tevfik Haccar‘ın delaletiyle orada yaptırıldı. Yeni harflerin kabulünden sonra da aynı şekilde muhafaza edildi. Sadece ‘Fenerbahçe Spor Kulübü – 1907’ yazısı yeni harflerle tebdil olundu.
“Hikmet Topuzer’in, Fenerbahçe armasına ilişkin anılarından alınmıştır“
Dönem | Forma üreticisi |
---|---|
1977-1978 | Admiral |
1984-1985 | Adidas |
1985-1988 | Güner |
1988-2000 | Adidas |
2000-2004 | Fenerium |
2004-2021 | Adidas |
2021-günümüz | Puma |
Fenerbahçe, 1977-78 sezonundan itibaren formasına sponsor almaya başladı. Sadece 1978-1980 yıllarında ve 1987-88 sezonunun bir döneminde sponsor kullanmadı. Günümüzde Fenerbahçe’nin formalarını Adidas üretmekte olup, forma sponsorluğunu ise Türk Telekom, Avea ve Ülker yapmaktadır. Formaların göğüs kısmında Türk Telekom’un, kol kısımlarında Avea’nın, sırt bölümünde ise Ülker’in reklamı bulunmaktadır.[194]
2014-15 sezonunda Fenerbahçe Futbol Takımı göğüs ve kol reklamı almamıştır.[195]
Fenerbahçe, 1959 öncesinde alınan 9 lig şampiyonluğunun Türkiye Futbol Federasyonu tarafından sayılmaması üzerine 2021-2022 sezonundan itibaren armasında yer alan yıldızları kaldırdı.[196]
Dönem | Forma sponsoru |
---|---|
1977-1978 | Pereja |
1980-1982 | Banker Kastelli |
1982-1983 | İstanbul Bankası/Hisar Bank |
1983-1984 | İstanbul Bankası |
1984-1987 | Türkbank |
1987-1988 | Tamek |
1988-1989 | Emlak Bankası/Aden Otel |
1989-1996 | Emlak Bankası |
1996-1997 | VakıfBank |
1997-1998 | Emlak Bankası/Adidas Spor Saatleri |
1998-1999 | Rifle/Proton 5×5 |
1999-2000 | Proton 5×5 |
2000-2001 | Telsim |
2001-2004 | Aria |
2004-2005 | Avea |
2005-2008 | Avea/Cola Turka |
2008-2009 | Avea |
2009-2012 | Avea/Türk Telekom/Ülker |
2012-2014 | Türk Telekom/Avea/Ülker |
2014-2015 | Ülker (sırt) |
2015-2016 | Yandex/Halley/Türk Hava Yolları/İntegral Forex |
2016-2017 | Nesine.com/Halley/Borajet/İntegral Forex/Coca-Cola |
2017-2018 | Acıbadem/Halley |
2018-2019 | Avis/Halley/HeForShe |
2019-2020 | Avis/Halley/HeForShe/Aygaz |
2020-2021 | Avis/Halley/HeForShe/Tüpraş/Aygaz |
2021-2022 | Avis/Halley/Nesine.com/Aygaz/Floki Inu |
2022-2023 | Avis/Halley/Nesine.com/Aygaz/Pasha Group |
2023-2024 | Otokoç/Halley/Safiport/Nesine.com/Aygaz/Pasha Group |
2024-Günümüz | Otokoç/Halley/Safiport/Nesine//Aygaz/Pürsu/Pasha Group |
Sezonlara Göre Formalar
İç saha forması
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1907-08
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1908-09
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1915-16
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1920-21
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1921-22
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1926-27
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1994-95
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2004-05
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2005-06
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2006-07
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2007-08
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2008-09
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2009-10
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2010-11
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2011-12
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2012-13
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2013-14
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2014-15
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2015-16
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2016-17
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2017-18
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2018-19
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2019-20
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2020-21
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2021-22
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2022-23
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2023-24
|
Dış saha forması
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2004-05
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2005-06
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2006-07
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2007-08
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2008-09
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2009-10
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2010-11
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2011-12
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2012-13
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2013-14
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2014-15
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2015-16
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2016-17
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2017-18
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2018-19
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2019-20
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2020-21
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2021-22
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2022-23
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2023-24
|
Üçüncü forma
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2004-05
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2005-06
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2006-07
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2007-08
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2008-09
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2009-10
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2010-11
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2011-12
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2012-13
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2013-14
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2014-15
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2015-16
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2016-17
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2017-18
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2018-19
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2019-20
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2020-21
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2021-22
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2022-23
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2023-24
|
Dördüncü forma
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2004-05
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2005-06
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2007-08
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2008-09
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2010-11
|
![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 2011-12
|
Stadyum ve tesisler
Stadyumla ilgili daha fazla bilgi için: Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu
Tesislerle ilgili daha fazla bilgi için: Can Bartu Tesisleri, Lefter Küçükandonyadis Tesisleri, Düzce Topuk Yaylası Tesisleri
Fenerbahçe, iç saha maçlarını İstanbul Kadıköy’de bulunan Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’nda yapmaktadır. 1908 yılından önce Papazın Çayırı olarak bilinen stadın ismi, bu tarihten sonra Union Club, 1915’ten sonra ise İttihat Spor Kulübü oldu.[197] 1929 yılında Fenerbahçe Spor Kulübü’nün stadı kiralaması ile birlikte stadın ismi Fenerbahçe Stadı oldu. 1933 yılında kulüp tarafından satın alınan stadın adı, 1998 yılında Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu olarak değiştirildi.[197] Stad aynı zamanda, 17 Ocak 1909 tarihinde Galatasaray ve Fenerbahçe arasında oynanan ilk derbi maçına da ev sahipliği yaptı.[198] Bununla birlikte 20 Mayıs 2009 tarihinde Shakhtar Donetsk ile Werder Bremen takımları arasında oynanan 2009 UEFA Kupası finaline evsahipliği yapmıştır.[199]
Fenerbahçe, 1928 yılına kadar iç saha maçlarını bu stadda oynadı. 1928-1947 yılları arasında ise Fenerbahçe Stadı’nı, Şeref Stadyumu’nu ve Taksim Stadı’nı kullandı. 1947-1982 yılları arasında iç saha maçlarını BJK İnönü Stadyumu’nda oynadı. 1982 yılında ise yeni stadın resmi olarak açılışı ile birlikte kendi stadına geçti.[197]
Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu, 47.430 kişilik seyirci kapasitesine sahip olup, Türkiye’nin kapasitesine göre 4. büyük futbol stadyumudur.[200]
2015-2016 sezonunda Ülker, Fenerbahçe Şükrü Saracoğlu Stadyumu’na isim sponsoru oldu. 2015-2016’dan başlamak üzere 10 sezon boyunca stadyumun adı Ülker Stadyumu Şükrü Saraçoğlu Spor Kompleksi kısaca Ülker Stadyumu olacak. Ülker, bu anlaşma karşılığında Fenerbahçe’ye 90 milyon $ ödedi.
Fenerbahçe, günlük antrenmanlarını İstanbul Sancaktepe’de bulunan Can Bartu Tesisleri’nde yapmaktadır. Diğer bir antrenman sahası ise daha önce Fenerbahçe Dereağzı Tesisleri olarak bilinen Lefter Küçükandonyadis Tesisleri’dir. Takım sezon öncesi hazırlık kamplarını ise çoğunlukla Düzce’nin Kaynaşlı ilçesinde bulunan Düzce Topuk Yaylası Tesisleri’nde gerçekleştirmektedir.[201]

- 1960 – Fransa, BM ve Amerika Birleşik Devletleri’nin itirazlarına rağmen, Büyük Sahra’da atom bombası patlattı.
- 1961 – 7 yeni parti kuruldu. Yeni Türkiye Partisi, Türkiye İşçi Partisi, Millete Hizmet Partisi, Güven Partisi, Musavat Partisi, Muhafazakâr Parti ve Cumhuriyetçi Parti. Seçime katılabilmek için son gündü. Kemal Türkler, Rıza Kuas, Kemal Nebioğlu, İbrahim Denizcier gibi bir grup sendika yöneticisi tarafından kurulmuş olan Türkiye İşçi Partisi’nin Genel Başkanlığına Avni Erakalın getirildi.
Yeni Türkiye Partisi
|
|
---|---|
![]() |
|
Kısaltma | YTP |
Kurucu | Ekrem Alican |
Kuruluş tarihi | 13 Şubat 1961 |
Kapanış tarihi | 19 Mart 1973 |
Önceli | Demokrat Parti Hürriyet Partisi |
Ardılı | Adalet Partisi |
İdeoloji | Liberal muhafazakârlık |
Siyasi pozisyon | Merkez sağ |
Yeni Türkiye Partisi (YTP), 1961 ile 1973 arasında Türkiye’de faaliyet göstermiş siyasi parti.
Kuruluşu
27 Mayıs 1960 Darbesi’nden sonra Demokrat Parti’nin kapatılmasıyla siyasi yaşamda doğan boşluğu doldurmak üzere 13 Şubat 1961’de kuruldu. Kurucuları ve yöneticileri arasında İrfan Aksu, Yusuf Azizoğlu, Raif Aybar gibi ilk dönem DP’lilerin de yer aldığı partinin siyasi kadrosu, geçmişte Celal Bayar-Adnan Menderes çizgisine karşı çıkan DP’nin merkez kanadını temsil ediyordu. Genel başkanlığına Millî Birlik Komitesi yönetiminde maliye bakanlığı yapmış olan Ekrem Alican getirildi. Aynı dönemde DP’nin mirasçısı olarak ortaya çıkan Adalet Partisi’ne (AP) karşı askeri yönetimden destek gören YTP’nin programı, gerek siyasi açıdan, gerekse iktisat politikası açısından liberal nitelikteydi. Temelde AP’ninkinden çok farklı olmayan programda, 27 Mayıs’ın DP’li seçmene karşı değil, DP yöneticilerine karşı yapıldığına dikkat çekiliyordu.
9 Temmuz 1961 tarihinde yapılan anayasa referandumunda 1961 Anayasası’nın kabulü yönünde propaganda sürdürdü.[1]
YTP, 15 Ekim 1961’deki milletvekili genel seçimlerinde oyların yüzde 13,7’sini elde ederek, toplam 65 milletvekilliği kazandı. Cumhuriyet Senatosu’nda ise 28 üyelik elde etti. 1961 Genel Seçimleri’nde, YTP’nin en yüksek oy oranına ulaştığı bölgeler, AP’nin en az oy aldığı bölgeler olan Güneydoğu Anadolu Bölgesi (%38.12) ve Doğu Anadolu Bölgesi (%34.20) bölgeleri oldu.[1]
25 Haziran 1962’de kurulan İsmet İnönü başkanlığındaki ikinci koalisyon hükûmetine altı bakan verdi. Ekrem Alican da devlet bakanı ve başbakan yardımcısı olarak yeni hükûmette görev aldı.
Gerilemesi ve kapanması
17 Kasım 1963’teki yerel seçimlerde YTP’nin oy oranının yüzde 6,5’e inmesinin gerekçesini CHP ile koalisyon olarak gösteren Alican, koalisyon hükûmetinden çekildi.[2] Daha sonra 20 Şubat 1965’te Suat Hayri Ürgüplü başkanlığındaki koalisyon hükûmetine dört bakanla katılan YTP’nin 10 Ekim 1965’teki genel seçimlerde oy oranı daha da azalarak yüzde 3,72’ye kadar düştü ve yalnızca 19 milletvekilliği kazanabildi.
Seçim başarısızlıklarının parti yönetiminde yarattığı ağır bunalım nedeniyle 1966’da genel başkanlığa İrfan Aksu seçildi. İstifalar sonucu boşalan bu göreve 1968’de Yusuf Azizoğlu, 1970’te ise Tahsin Banguoğlu getirildi.
YTP 12 Ekim 1969’daki genel seçimlerde yüzde 2,18’lik oy oranıyla altı milletvekili çıkardı. Bazı milletvekillerinin AP’ye ve yeni kurulan Millî Nizam Partisi’ne (MNP) katılmasından sonra bir varlık gösteremedi. 19 Mart 1973’te kongre kararıyla feshedildi.[3]
Seçimler
Genel seçimler
Seçim | Genel Başkan | Oy | Sandalye | Meclis | Sıra | Kurulan Hükûmetler | Haritalar | |||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
# | % | ± | # | ± | ||||||
1961 |
![]() Ekrem Alican |
1.391.934 |
%13,73
|
— |
65 / 450 |
— | Ana Muhalefet | 4. | 27. Türkiye Hükûmeti (Koalisyon) 29. Türkiye Hükûmeti (Koalisyon) |
![]() |
1965 | 346.514 |
%3,72
|
![]() |
19 / 450 |
![]() |
Muhalefet | 4. | — | ![]() |
|
1969 | Yusuf Azizoğlu | 197.912 |
%2,18
|
![]() |
6 / 450 |
![]() |
Muhalefet | 8. | — | Hiçbir ilde 1. olamadı |
Yerel seçimler
Seçim | Genel Başkan | İl Genel Meclisi | Belediye | Harita | ||
---|---|---|---|---|---|---|
Oy | % | ± | ||||
1963 |
![]() Ekrem Alican |
621.600 |
%6,51
|
– |
55 / 1.045 |
![]() |
1968 | Yusuf Azizoğlu | 65.593 |
%0,72
|
![]() |
9 / 1.252 |
Hiçbir ilde 1. olamadı |
-
Türkiye İşçi Partisi
Kısaltma TİP Kurucu Şaban Yıldız
Kemal Sülker
Kemal Türkler
İbrahim Güzelce
Rıza Kuas
İbrahim Denizcier
Adnan Ardan
Avni Erakalın
Ali Demir
Kemal Nebioğlu
Hüseyin Uslubaş
Ahmet Muslu
Salih ÖzkarabayKuruluş tarihi 13 Şubat 1961 Kapanış tarihi 16 Ekim 1981 Birleşme TKP Bölünme Sosyalist Devrim Partisi (1975-1981) Ardılı Türkiye Birleşik Komünist Partisi İdeoloji Marksizm[1]
Sosyalizm[1]
Kemalizm[2]Siyasi pozisyon Sol Slogan(lar) Köylüye Toprak, Herkese İş! Partinin 1961-1965 yılları arasında kullandığı logo. Partinin 1965 genel ve 1968 yerel seçimlerinde kullandığı logo. Partinin 1969 genel seçimlerinde kullandığı logo. Partinin 1970’li yıllarda kullandığı logo. Türkiye İşçi Partisi (TİP), 1961 yılında Türkiye’de kurulan siyasi parti. 1946 sonrası çok partili dönemde TBMM’ye milletvekili seçtirebilen ilk sosyalist parti olmuştur. 12 Mart 1971 Muhtırası ve 12 Eylül 1980 Darbesi sonrasında kapatılmış, 1988 yılında TKP ile birleşerek TBKP kurulmuştur.
Kuruluşu
13 Şubat 1961’de, 1961 Anayasası’nın getirdiği demokratik ortamda, 12 sendikacının İstanbul Valiliği’ne verdikleri bildirimle kurulmuştur. Kurucular, Şaban Yıldız, Kemal Sülker, Kemal Türkler, İbrahim Güzelce, Ali Demir, İbrahim Denizcier, Adnan Ardan, Avni Erakalın, Kemal Nebioğlu, Hüseyin Uslubaş, Ahmet Muslu ve Salih Özkarabaydır. Parti 1961 seçimlerine katılamadı.
Artun ÜNSAL’ın kitabında (2002) kurucular şöyle geçmektedir:
- Şaban Yıldız (İstanbul İşçi Sendikaları Genel Sekreteri)
- Kemal Türkler (Maden İş Genel Başkanı)
- İbrahim Güzelce (İstanbul Basın Teknisyenleri Sendikası Genel Sekreteri)
- İbrahim Denizcier (Müskirat İşçileri Sendikaları federasyon başkanı)
- Adnan Arkın (İstanbul İşçi Sendikaları Birliği icra heyeti üyesi),
- Avni Erakalın (İstanbul İşçi Sendikaları Birliği Başkanı kurucu genel başkan),
- Kemal Nebioğlu (Oleyis Sendikası üyesi)
- Hüseyin Uslubaş (İstanbul Yaprak Tütün İşçileri Sendikası Başkanı)
- Ahmet Muşlu (Türkiye İşçi Çikolata Sanayi İşçileri Sendikası)
- Saffet Göksüzoğlu (İlaç ve Kimya İşçileri Sendikası Başkanı)
- Rıza Kuas (Lastik İş Genel Başkanı)
1962 yılında kurucular, işçi sınıfı ile aydınları buluşturmak hedefiyle ve yaşadıkları tıkanıklığı aşmak için, aydınları partiye çağırdılar. Mehmet Ali Aybar, Behice Boran, Adnan Cemgil, Nazife Cemgil, Cemal Hakkı Selek, Yunus Koçak, Fethi Naci ve daha birçok aydın partiye üye oldular. Kurucu genel başkanı sendikacı olan Avni Erakalın’dı. Erakalın’ın YTP’den milletvekili adayı olmak için partiden istifa etmesi üzerine partinin kurucuları Doç. Dr. Mehmet Ali Aybar’a genel başkanlık teklifi götürdüler. Böylece Şubat 1962’de Mehmet Ali Aybar genel başkan oldu. Türkiye Sosyalist Partisi Mayıs 1962’de TİP’e katıldı. Kasım 1962’de Ahmet Muşlu ile Saffet Göksüzoğlu partiden ayrıldılar. Şubat 1963’te bağımsız senatör Niyazi Ağırnaslı ve kontenjan senatörü Esat Çağa TİP’e girdi.
TİP’in görüşleri basında Vatan ve Öncü gazetelerinde destek buldu. Yayın organı Sosyal Adalet sıkıyönetim döneminde kapatıldı. Yön dergisi TİP’i desteklemedi.
1963 yerel seçiminde parti 9 ilde 36 bin oy aldı. 1964 senato yenileme seçimlerine YSK kararı yüzünden katılamadı. Diğer partilere yapılan hazine yardımı TİP’e yapılmadı.
Milletvekilleri
TİP, 1965 seçimlerinde, 54 ilde toplam 276 bin 101 oyla yüzde 2,97 oy oranına ulaşarak TBMM’ye 15 milletvekili göndermeyi başardı: Mehmet Ali Aybar, Rıza Kuas, Muzaffer Karan, Tarık Ziya Ekinci, Sadun Aren, Yahya Kanbolat, Cemal Hakkı Selek, Adil Kurtel, Behice Boran, Yunus Koçak, Şaban Erik, Yusuf Ziya Bahadınlı, Ali Karcı, Kemal Nebioğlu, Çetin Altan.
TİP 1966 Senato kısmi seçimlerinde de bir senatörlük kazanarak (Fatma Hikmet İşmen) TBMM grubunu 16 üyeye çıkardı. Çetin Altan’ın da aralarında olduğu bu milletvekilleri etkili bir muhalefet görevi üstlendiler. Bu durum, Türkiye’de temsili demokrasinin gelişiminde bir dönüm noktasıdır. Fakat sosyalist hareketin yükselmesi karşısında hükûmet, bu tür muhalefet unsurlarının TBMM’deki varlığı önlemek amacıyla seçim barajlarını devreye soktu. Ayrıca TBMM’de görev yapan sosyalist milletvekillerine çeşitli baskı yöntemleri uygulandı; fiziksel saldırının (Çetin Altan’ı darp girişimi) yanı sıra dokunulmazlığın kaldırılması gibi hukuki saldırılar da yürürlüğe sokuldu. Bu sonuncu girişim Anayasa Mahkemesi tarafından reddedildi, ancak seçim barajları TİP’in sonraki dönemlerde TBMM’de bir temsilinin olmamasını sağladı.
1968’de Senato kısmi seçimlerinde TİP oy oranını yüzde 4,7’ye yükselttiyse de senatörlük kazanamadı. Ancak yerel seçimde Yozgat Bahadın’da belediye seçimini kazandı.[3] Bu yıl TİP’e yapılan saldırılar şiddete dönüştü ve Vedat Demircioğlu öldürüldü.
Parti içi tartışmalar
1965 seçimleriyle birlikte, partide Mihri Belli’nin Milli Demokratik Devrim (MDD) grubu yenilgiye uğradı. 1966 yılında Malatya Kongresi ile ilk büyük ayrılık yaşandı ve MDD’ci olarak bilinenler partiden ihraç edildi. Yaşanan tartışmaların, esasen parti paralelinde 12 Kasım 1965 tarihinde kurulmuş olan Fikir Kulüpleri Federasyonu (FKF) içine taşınması ve MDD grubunun zamanla FKF yönetiminde etkin hale gelmesi, 5-6 Ocak 1969 tarihlerindeki kongrede TİP yanlılarını yönetimden uzaklaştırması, 1969 Ekim ayındaki kongrede FKF’nin adını Devrimci Gençlik (Dev-Genç) olarak değiştirmesiyle birlikte, TİP ve Dev-Genç arasındaki bağlar tümüyle koptu. Bunun üzerine TİP destekçisi gençler Sosyalist Gençlik Örgütü (SGÖ) adlı bir oluşuma gittiler.
Diğer yandan parti içindeki görüş ayrılıklarında Mehmet Ali Aybar’ın tam bağımsız, insancıl sosyalizm görüşüyle, Behice Boran’ın Emek grubunun görüşü arasında ayrılık çıktı. 1968’de Varşova Paktı’nın Çekoslovakya’ya müdahalesi ise bu ayrılığı derinleştirdi. Genel Başkan Aybar 20-21 Ağustos gecesi gerçekleştirilen bu askerî müdahaleyi derhal 21 Ağustos günü yaptığı bir basın açıklaması ile kınadı.[4] TİP MYK üyesi Behice Boran ise 27 Ağustos 1968 tarihli Milliyet gazetesinin 2. sayfasında yer alan Görüşler bölümünde yayınlanan Sosyalist demokrasi ve ulusal bağımsızlık başlıklı makalesinde “Bu müdahale milli bağımsızlık ve eşitlik haklarına olduğu kadar sosyalizm ve sosyalist enternasyonalizm ilkelerine de aykırıdır” diyerek partinin bu tutumunu ideolojik ve teorik temelleriyle güçlü bir şekilde savundu.[5] Ancak, daha sonra Aybar’ın görüşlerini Sovyetler Birliği’ne yönelik artan eleştirilerle Leninizmin ve Sovyet tipi sosyalizmin reddi, “insani, güler yüzlü, hürriyetçi sosyalizm” kavramı yönünde geliştirmeye devam etmesi üzerine Behice Boran ve Sadun Aren’in başını çektiği grupla arasında hızla gerilim arttı. 1969 seçimlerinde TİP’in oylarının azalmasının ardından Aybar genel başkanlıktan istifa etmek zorunda kaldı.
TİP 1969 seçimlerinde de yüzde 3 oy almasına rağmen, TİP’in önünün kesilmesi için seçim kanununun değişmiş olması nedeniyle ancak 2 milletvekilliği (Mehmet Ali Aybar ve Rıza Kuas) kazanabildi. Şubat 1971’de Aybar parti üyeliğinden de istifa etti. Parti içinde MDD, ASD, PDA, Emek grupları arasında ayrılmalar yaşandı.
12 Mart’tan sonra
12 Mart 1971 Muhtırası sonrasında 26 Mayıs’ta parti yönetiminin çoğu tutuklandı ve alınan kararlar kapsamında TİP, 21 Temmuz 1971 tarihinde kapatıldı. Parti liderleri tutuklandı ve 15 yıla kadar değişen hapis cezaları aldı. Partinin kapatılmasının sebepleri arasında Kürt sorunu da yer almıştır.[6]
Genel Başkan Mehmet Ali Aybar, 1963’te Gaziantep’te yapılan genel yönetim kurulundaki açış konuşmasında Kürt sorununun etnik, kültürel ve ekonomik yönleri olduğunu ve acil çözüm gerektirdiğini söylemiştir. 1964 tarihinde Türkiye İşçi Partisi’nin ilk büyük kongresinde kabul edilen parti programında da Kürt sorunu, Doğu Kalkınması başlığı altında salt ekonomik bir sorun olmadığı vurgulandıktan sonra şöyle yer almıştır:[6]
“Bölgenin ekonomik geriliğine paralel olarak buradaki vatandaşlar sosyal ve kültürel bakımdan geri durumdadırlar. Üstelik bu vatandaşlarımızdan Kürtçe ve Arapça konuşanlar veya Alevi mezhebinden olanlar bu durumları sebebiyle ayırıma uğramaktadırlar. (…) hak ettikleri yurttaşlık nimetlerinden tam olarak yararlandırılmamışlardır. (…) Türkiye İşçi Partisi bu yurttaşlarımıza tam bir yurttaş muamelesi yapacaktır. (…) Anayasamızın din, dil, ırk, sınıf ve zümre ayırımı yapılamayacağını öngören emri harfi harfine yerine getirilecektir.”
Son kongrede “Türkiye’nin doğusunda Kürt halkının yaşadığı” yönünde alınan karar dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin, Türkiye İşçi Partisi’nin kapatılmasına karar vermesi de bu tutuklamalara hukuki bir dayanak sağladı.[6]
Parti kapatıldıktan sonra ceza alanların bir kısmı 1974 affıyla serbest kaldı. 1975 yılında Genel Başkan Behice Boran önderliğinde yeniden örgütlendi ancak etkili olamadı. 1977’de TİP yüzde 0,1 oy oranıyla sadece 20 bin oy alabildi. 1979 senato yenileme seçiminde ise 33 bin oy alarak, SDP, TBP, TSİP’in gerisinde kaldı.
Türkiye İşçi Partisi’nin 2. Kongresinde Troçkistlik suçlamasıyla partiden ihraç edilen Yalçın Küçük, Metin Çulhaoğlu, İlhan Akalın, Mesut Odman (Odabaşı) ve çevresi Eylül 1979’da Sosyalist İktidar dergisini çıkarmaya başladı.
12 Eylül’den sonra
TİP’in siyasî faaliyetleri 12 Eylül Darbesi ile birlikte durdurulduktan sonra, 10 Ekim 1981’de ikinci defa kapatıldı. 1981’de parti kapatıldığında, Türkiye siyasetindeki etki ve iddiasını yitirmişti.[6]
1987 yılında TİP, TKP ile birleşerek Türkiye Birleşik Komünist Partisi (TBKP) adını aldı. Bu parti daha sonra kapatıldı. Bu partinin kadrolarının bir kısmı daha sonra ÖDP ve TKP’ye katıldı.
Cumhuriyetçi Güven PartisiKısaltma CGP Genel başkan Turhan Feyzioğlu Kurucu Turhan Feyzioğlu Kuruluş tarihi 12 Mayıs 1967 (Güven Partisi)[1]
4 Mart 1973 (Cumhuriyetçi Güven Partisi)Kapanış tarihi 16 Ekim 1981 Bölünme Cumhuriyet Halk Partisi İdeoloji Kemalizm
AntikomünizmSiyasi pozisyon Merkez sağ Türkiye Cumhuriyeti
CGP’nin bir afişi Cumhuriyetçi Güven Partisi (CGP), Millî Güven Partisi (MGP) ile Cumhuriyetçi Partinin birleşmesinden doğmuş (Mart 1973) ve 12 Eylül Darbesi’ne (1980) kadar faaliyetini sürdürmüş siyasi parti.
Tarih
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) içinde ortanın solu akımıyla ilgili sağlanan bir uzlaşı ortamı henüz mevcut değilken parti içi ilk etkili muhalefet grubu Turhan Feyzioğlu tarafından Sekizler Hareketi ile vücut bulmuştur. CHP içerisinde “Sekizler Hareketi” adı verilen grup 1966 senato seçimleri sonrasında ortaya çıkmış ve Turhan Feyzioğlu’nun liderliğini üstlendiği ekiptir. PM içerisindeki sekiz azadan oluşan muhalif grubun, TBMM’de 63 üyeli destekçi bir grubu vardı. Hareketin parti içerisinde bir muhalif grup olarak doğmasından evvel özellikle ekibin liderliğini üstlenen Turhan Feyzioğlu 1965 seçimleri boyunca ortanın solu akımını savunurken devletçiliğin yeni teşekkülü şeklinde olarak yorumlamış ve Genel Başkan İsmet İnönü’nün çizgisinde bir yol izlemiştir. Feyzioğlu, CHP ortanın solu akımıyla yalnızca Türkiye’deki azınlık bir grubu değil, milyonlarca işçiyi, emekliyi, tüm milleti ve ülkeyi refaha eriştirmeyi gaye edinmiş, bunun için de toprak reformunun gerekli olduğunu belirtmiştir. Sağ Kemalizm olarak nitelendirilebilecek görüşe sahip olan Feyzioğlu’nun ortanın solunu savunurken sol fraksiyona antipatisinden kaynaklı olarak özellikle ortanın solu ifadesini kullanmadığı göze çarpmaktadır.[2] Sekizler Hareketinin ya da 76’ların ortanın soluna karşı açıktan ilk muhalefeti 18. Kurultay’da (18 Ekim 1966) başladı. Turhan Feyzioğlu, Turan Şahin, Ferit Melen, Süreyya Koç, Orhan Öztrak, Emin Paksüt, Fehmi Alpaslan ve Coşkun Kırca gibi isimlerin başını çektiği hareket, ılımlı muhafazakârlığa, liberal sağcılığa dönük orta demokrasi çizgisine yakın bir siyasi görüşe sahipti. Sekizler Hareketi, ortanın solu akımına karşı eleştirilerini çeşitli şekillerde sürdürürken ilk olarak CHP Parti Meclisi bildirisine karşı çıkmış ve “İlk Açıklama ve İthamlara Cevap” adlı bir broşür ile tutumlarını ortaya koymuşlardır. Sekizler Hareketi ortanın soluna karşı açıktan ilk muhalefeti yaptıkları 18. Kurultay’da istediklerini alamasalar da Kurultay sonunda yayınlanan bildiriye “CHP sosyalist değildir ve olmayacaktır.” ifadesini yazdırmışlardır.[2]
28 Nisan 1967’de, 18. Kurultay’da partinin resmi görüşü olarak benimsenen ortanın solu hareketinin, partide çeşitli tartışmalara ve anlaşmazlıklara neden olması üzerine 4. Olağanüstü Kurultay’a gidildi.[3] Kurultay’da Sekizler’in azınlıkta kalması üzerine 47 milletvekili ve senatörden oluşan bir grup 30 Nisan 1967’de CHP’den ayrılarak 12 Mayıs 1967’de Güven Partisini kurdu. Parti genel başkanlığına Feyzioğlu getirildi; Parti başkanı Turhan Feyzioğlu; yöneticileri A.Turgut Turhan Arun, Ferit Melen, Yılmaz Adıgüzel, Orhan Öztrak, Cüneyt Yaşar, Alper Akarca, Deniz Hızal, Emin Paksüt, Hayri Başar, Vefa Tanır, Şevket Raşit Hatipoğlu, Hilmi İncesulu, Coşkun Kırca, Kemal Demir ve Ali İhsan Göğüş idi.[4]
Parti bildirisinde “Yolumuz Atatürk’ün gösterdiği yoldur” deniyordu. Partinin 19. yy liberalizmi ve sosyalizme karşı olduğunu belirten programında; devletin, ülkesi ve milletiyle bütünlüğünün ve bağımsızlığının korunacağı, sosyal adalet ve sosyal güvenliğin gerçekleştirileceği, Türkiye’nin totaliter rejimlerin ve Atatürkçülüğe aykırı akımların tehdidinden kurtarılacağı gibi ilkeler benimsenmişti.
Güven Partisi, 1969 genel seçimlerinde oyların yüzde 6,58’ini aldı; 15 milletvekili çıkararak üçüncü büyük parti oldu ve TBMM’de grup oluşturdu. Daha sonra Millet Partisi ve Yeni Türkiye Partisi gibi gücünü yitiren partilerden milletvekillerinin toplu katılmalarıyla daha da güçlendi, partinin adı 29 Ocak 1971’de Millî Güven Partisi olarak değiştirildi. 12 Mart döneminde (1971-73) kurulan I. ve II. Nihat Erim hükûmetlerinde MGP genel başkan yardımcısı Ferit Melen millî savunma bakanı olarak görev aldı. 16 Mayıs 1972’de de başbakanlığa atanarak yeni hükûmeti kurdu (22 Mayıs 1972).
Bülent Ecevit’in 14 Mayıs 1972’de CHP genel başkanı seçilmesinden sonra, Kemal Satır önderliğinde 58 milletvekili ve senatörden oluşan bir grup (Bağımsız Halkçılar), CHP’den ayrılarak 4 Eylül 1972’de Cumhuriyetçi Partiyi (CP) kurdu. Partinin genel başkanlığına Kemal Satır getirildi. Kısa süre sonra MGP ile CP, Cumhuriyetçi Güven Partisi adı altında birleşti (3 Mart 1973). Feyzioğlu partinin genel başkanlığına seçilirken, Kemal Satır da genel başkan yardımcısı oldu. 15 Nisan 1973’te kurulan Naim Talu hükûmetine altı bakan vererek katılan CGP, 12 Mart döneminin olağanüstü koşulları altında kurulan partiler-üstü hükûmet formülü ile meclisteki üye sayısıyla kıyaslanamayacak siyasi bir ağırlık kazandı.
14 Ekim 1973 genel seçimlerinde yüzde 5.3 oranında oy alarak 13 milletvekili çıkaran CGP, Mart 1975’te Süleyman Demirel’in başkanlığında kurulan I. Milliyetçi Cephe hükûmeti içinde yer aldı. Parti başkanı Feyzioğlu başbakan yardımcılığını üstlendi (1975-1977). 1975 Senato üçte bir yenileme ve milletvekili ara seçimlerine katılmayan parti, bu seçimlerde Adalet Partisi’ni (AP) destekledi. AP de buna karşılık, TBMM’de milletvekili sayısı 9’a düşerek grup kurma hakkını yitiren partiye bir milletvekili ödünç verdi ve grup kurmasını sağladı (Kasım 1975). Bu seçimlerde iki partili, AP listesinden seçime katılarak Senatoya girdiler.
5 Haziran 1977’de yapılan erken genel seçimlerde büyük bir oy kaybına uğradı ve aldığı yüzde 1.9 oranındaki oyla ancak üç milletvekili çıkarabildi. Aynı yıl Ağrı milletvekili Mikail Aydemir’in partiden istifa edip AP’ye katılması üzerine TBMM’deki üye sayısı ikiye düştü. CGP, Demirel’in II. Milliyetçi Cephe hükûmetine katılmadı.
CGP 5 Ocak 1978’de Ecevit başkanlığında kurulan koalisyon hükûmetine katıldı. Turhan Feyzioğlu başbakan yardımcısı, Salih Yıldız da devlet bakanı oldu. Feyzioğlu Eylül 1978’de hükûmetten çekildi. 1970’lerin sonlarına gelindiğinde toplumsal tabanını tümüyle kaybetmiş olan CGP, 10 Ekim 1979 milletvekili ara ve senato üçte bir yenileme seçimlerinde hiçbir varlık gösteremedi. 19 Kasım 1979’da kurulan Demirel başkanlığındaki azınlık hükûmetini dışarıdan destekledi. CGP, 1980’de “Atatürkçülüğe Çağrı” olağanüstü kongresini topladı.
12 Eylül Darbesi’nden sonra öteki siyasi partilerle birlikte CGP’nin de faaliyetleri durduruldu, 16 Ekim 1981’de de, yine öteki siyasi partilerle birlikte, Millî Güvenlik Konseyi’nin kararıyla feshedildi.
İdeoloji
CGP, ortanın soluna kayan CHP’yi Atatürkçülükten uzaklaşmakla suçladı ve kendisinin sağda bir merkez partisi olduğunu açıklayarak Atatürk’ün sol yorumuna karşı sağ bir Atatürkçülük anlayışı geliştirmeye çalıştı. Partinin, Atayolu adlı bir aylık dergisi de vardı.
Cumhuriyetçi Güven Partisi ve seçimler
Genel seçimler
Türkiye Büyük Millet Meclisi Seçim Genel Seçim Oy Oran Sandalye ± Meclis Sıra Kurulan Hükûmetler Harita 1969 Turhan Feyzioğlu 598.013 %6,58 15 / 450
15
Muhalefet 3. 33. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)
34. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)
35. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)1973 564.343 %5,26 13 / 450
2
Muhalefet 5. 36. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)
39. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)1977 277.713 %1,87 3 / 450
10
Muhalefet 5. 42. Türkiye Hükûmeti
(Koalisyon)Hiçbir ilde birinci olamadı Yerel seçimler
Seçim Genel Seçim İl Genel Meclisi Belediye Harita Oy % 1968 Turhan Feyzioğlu 603.268 %6,62 24 1973 289.683 %2,90 36 Hiçbir ilde birinci olamadı 1977 78.047 %0,63 8 Müsavat Partisi(Müsavat Partiyası)Kısaltma MÜSAVAT Genel başkan İsa Gamber Kurucu Mehmed Emin Resulzade
Mehmed Ali Resulzade
Abbasgulu Kazımzade
Tağı NağıoğluKuruluş tarihi 1911 Birleşme Difai Partisi (1917)
Türk Edemi-Merkeziyyet Fırkası (1917)
Doğru Yol Partisi (1995)
Azerbaycan Ana Toprak Partisi (1995)Bölünme Millî Kongre Partisi (1995-2023)
Muasır Müsavat Partisi (2001)
Azerbaycan Demokrasi ve Refah Partisi[a] (2021)Önceli Himmet Merkez Bakü; Bineqedi;Dernegül kasabası Gazete(ler) Basta2.com İdeoloji Modern:
Ulusal liberalizm,
Sosyal liberalizm,
Ekonomik liberalizm,
Tarihi:
Pantürkizm,
Klasik liberalizm
MüsavatçılıkSiyasi pozisyon Modern:
Merkez sağ
Tarihi:
MerkezAvrupa üyeliği Avrupa Liberal ve Demokratlar İttifakı Partisi Resmî renkler Mavi Parti bayrağı İnternet sitesi http://musavat.org.az/ Azerbaycan Müsavat Partisi (Azerice: Müsavat Partiyası), Azerbaycan’ın en eski siyasi partisidir. İlk defa 1911 yılında kuruldu. 1920 yılında Azerbaycan SSC Yönetimi tarafından yasaklandı. Azerbaycan’ın tekrar bağımsızlığını kazanmasından sonra 1992 yılında yeniden kuruldu. 2023 yılı itibarıyla ne yerel, ne genel yönetimde, ne de hükûmette temsil edilmektedir. Parti Yeni Azerbaycan Partisi iktidarına muhaliftir.
Tarihçe
İlk dönem (1911-1920)
1911 yılında, İstanbul’da sürgünde yaşayan Mehmed Emin Resulzade’nin girişimi sonucunda,[1] kuzeni Mehmed Ali Resulzade, Abbasgulu Kazımzade ve Tağı Nağıoğlu tarafından Bakü’de kuruldu. Partinin ilk adı Müsavat Müslüman Demokrat Fırkası idi. Daha sonra Azerbaycan SSC’nin ilk lideri olan Neriman Nerimanov partinin ilk üyelerinden biri oldu.[2] I. Dünya Savaşından önceki yıllarda Müsavat, Orta Doğuda benzer partiler gibi, gizli şekilde Müslüman ve Türk Dünyasının birliği ve refahı için çalışmıştır.[3]
Müsavat ideolojisinde Türkçülük unsuru Osmanlı Devletinde İkinci Meşrutiyet ideallerine temellenmiştir. Azerbaycan entelektüellerinden olan Hüseyinzade Ali ve Ahmed Ağaoğlu Türkçülüğü bir düşünce tarzı gibi Rusya İmparatorluğunda yaşayan milletlerin uyanışı için yazılarında kullanmışlardır.
17 Haziran 1917’de Mehmed Emin Resulzade’nin lideri olduğu Müslüman Demokrat Partisi – Müsavat’la Nesib Bey Yusufbeyli’linin lideri olduğu Türk Edemi-Merkeziyyet Fırkası birleşti. Nesib Bey Yusufbeyli’nin teklifi ve kurultay delegelerinin onayı üzerine partinin yeni ismi Türk Edemi-Merkeziyyet Fırkası Müsavat oldu. Lakin delegeler ismin çok uzun olduğunu ileri sürmüş, bunun üzerine Mehmed Emin Resulzade zamanla parti isminin kısaltılarak Müsavat olarak kullanılacağını söyledi.
Kurultayda ilk Merkezi Komite seçildi. Merkezi Komite üyeleri Mehmed Emin Resulzade, Muhammed Hasan Hacınski, Musa Refiyev, Mustafa Vekilov, Nesib Bey Yusufbeyli, Hasan Bey Ağayev, Şefi Bey Rüstembeyov ve Mirze Muhammed Ahundov olmuştur.
1917 Ekim 26-31 tarihlerinde Bakü’de Müsavat’ın 1. Kurultayı düzenlendi. Kurultaya 500 delege katılmıştı. Kurultayda 76 maddeden ibaret Parti Tüzüğü kabul edildi. Kurultayda Partinin Merkezi Komitesinin Başkanı (Genel Başkan) 33 yaşlı Mehmed Emin Resulzade seçildi. Teşekkür konuşmasında daha sonralar mottoya çevrilecek “İnsanlara Hürriyet, Milletlere İstiklal” cümlesini kullandı.
Kurultayda parti bayrağı İlhanlılar’a ithafen mavi bayrak seçildi.
1919 Aralık 2-12 tarihleri arasında düzenlenen kurultay bağımsızlık tarihinin ilk siyasi parti kurultayı olarak tarihe geçti.
Kurultayda 2 hisseden ibaret 67 maddelik Parti Programı kabul edildi. Kurultayda Merkezi Komitenin Başkanı Resulzade’nin Başkanlık sürecini kurultay delegelerine bildirdi. Kurultayda Başkanlıkla ilgili başka bir karar alınmadığı için Resulzade görevine devam etti.
Sürgünde (1920-1991)
1920’de Azerbaycan Demokratik Cumhuriyeti’nin işgali ile parti Azerbaycan’da kapatıldı. Lakin parti üyeleri Avrupa’ya muhaceret etti. Onlardan bazıları öldürüldü.
Mehmed Emin Resulzade Polonya’ya kaçmış, oradan düzenli olarak Müsavat üyeleri ile irtibata geçmiştir. Avrupa’da yazılar, makaleler yazarak Sovyet İşgalini kötülemiş, ulusal bağımsızlık ruhunu yüceltmiştir.
Resulzade Ağustos 1936’da Polonya’nın başkenti Varşova’da düzenlenen Sürgündeki Müsavat’ın kongresine liderlik etti. Kurultayda “Yeni Program Esasları” kabul edildi. Kurultayda Parti Divanına 7 üye seçildi.
Mehmed Emin Resulzade’nin 6 mart 1955’te vefatından sonra 1. Olağanüstü Toplantı düzenlenmiş ve Mirze Bala Mammadzade partinin 2. Genel Başkanı seçilmiştir.
2. Genel Başkan Mirze Bala Mammadzade’nin 8 mart 1959’da vefatından sonra partinin 2. Olağanüstü Meclis Toplantısı düzenlenmiş ve Kerim Oder parti Genel Başkanı seçilmiştir.
1981’de Kerim Oder öldü. Bunun üzerine 3. Olağanüstü Toplantı düzenlendi ve Muhammed Azer Aran partinin yeni başkanı seçildi. Lakin partinin bundan sonra Türkiye’de, muhaceretdeki ismi Azerbaycan Millî Müsavat Halk Partisi olarak adlandı.
Bağımsızlık dönemi (1991-günümüz)
Onarıcı Üyeler
Müsavat’ın 23 onarıcı üyesi olmuştur.
- Abbas Abdulla
- Ağamalı Sadık
- Aydın Balayev
- Arif Hacılı
- İbrahim İbrahimov
- İsa Gamber
- İsmayıl Şıhlı
- İhtiyar Şirin
- Meryem Hasanova
- Mirbaba Babayev
- Mürşüt Mammadov
- Nasip Nasipzade
- Niyazi İbrahimli
- Niyazi Mehdi
- Refik İsmail
- Rauf Arifoğlu
- Rizvan Hüseynov
- Sabit Bağırov
- Sadrettin İsmailov
- Şevket Tağıyeva
- Tevfik Kasımov
- Vurgun Eyyup
- Yusuf Sametoğlu
İsa Gamber dönemi (1991-2014)
Azerbaycan’ın demokratikleşmesi, Halk Cephesi’nin güçlenmesi üzerine tüm müsavatçılar geri dönmeleri için Azerbaycan’a davet edildi.
1989’da Azerbaycan’da Müsavat’ın ardılı olarak Azerbaycan Millî Demokratik Yeni Müsavat Partisi kuruldu. Bu parti 29 haziran 1990’da 1. Olağan Kongresini düzenledi. 6 ay sonra partinin 1. Olağan Kurultayı düzenlendi ve parti ismini Azerbaycan Millî Müsvat Partisi olarak değişti.
1991 yılında Yeni Müsavat Partisi’nin 1. Parti Kurultayı’nda Nesib Nesibzade MYK başkanı seçildi.
6-7 Kasım 1992’de Türkiye’den Azerbaycan’a dönen Millî Müsavat Halk Partisi ile Azerbaycan’daki Millî Müsavat Partisinin birleşerek Müsavat Partisi’nin 3. (Yeniden Kuruluş) Kurultayı düzenlendi. Kurultayda birkaç kişi genel başkanlık için adaylığını sürse de daha sonra geri çekildiler. Tek aday olan İsa Gambar parti genel başkanı seçildi.
18 Kasım 1995’te düzenlenen 4. Kurultayda alınan kararla Azerbaycan Ana Toprak Partisi ve Doğru Yol Partisi Müsavat’a birleşti.
25 Ekim 1997 tarihinde 5.Kurultay düzenlendi ve seçimlere yorum bildirisi yayınlandı.
2000 tarihinde AHCP dahilinde bölünme gerçekleşmiş, parti klasikler ve reformcular kanatlarına bölündü. Mirmahmut Miralioğlu liderliğinde klasikler kanadında kalan bazı üyeler daha sonra kendilerini Resulzade-Elçibey fraksiyonu adlandırmıştır. Bu fraksiyon 22 kişiden ibaret olmuştur, daha sonra onlar partiden uzaklaştırılmıştır. Fraksiyon daha sonra Resulzade ve Elçibey siyasetine daha yakın olan Müsavat Partisine müracaat ederek Müsavata dahil oldular. Bu fraksiyona Arzu Sametbeyli, İsa Bağırov, Novella Caferoğlu, Oktay Kasımov, Kubat İbadoğlu, Ülvi Hekimov gibi isimler dahildi.
29-31 Mayıs 2001 tarihinde 6.Kurultay düzenlendi. Parti Tüzüğü değiştirildi. Yeni Tüzüğe esasen bir kişi yalnızca iki kez (8 yıl) Parti Başkanı seçilebilir. Ayrıca kurultayda 1998, 2003,2000, 2005 ve 2004 seçimlerinin şaibeli olduğu iddia edildi.
29 Mayıs 2006 tarihinde 7.Kurultay düzenlendi. Kurultayda İsa Gamber geçerli 506 oydan 499’nu alarak Başkan seçildi.200 aday arasından 85 kişilik Parti Meclisi seçildi. Kurultayda 1/4 oranda kadın kotası kabul edildi. Parti Kurultayda 2008 Azerbaycan cumhurbaşkanlığı seçimine katılmayacağını ilan etti.
25 Eylül 2010 tarihinde düzenlenen Azerbaycan Halk Cephesi Partisi Kurultayında AHCP ile Müsavat Partisinin birleşme kararı alındı. Daha sonra karşılıklı temaslar başlasa da birleşme gerçekleşmedi. Birleşme yerine iki siyasi partinin ortak bir ittifak kurması planlandı.[4]
Arif Hacılı dönemi (2014-)
27 Eylül 2014’te 8. Kurultay düzenlendi. İsa Gambar yönetimine itiraz eden parti içi muhalefet birkaç aday çıkarmayı başarmış, lakin sonda muhalefeti temsilen 2 aday kalmıştır.
Müsavat Gençlik Kolları eski başkanı Tural Abbaslı ve Müsavat Divan üyesi Kubat İbadoğlu iki muhalif aday olarak, İsa Gambar’in desteklediği eski yardımcısı Arif Hacılı’ya karşı yarıştı. 449 kurultay delegesinin 228 oy alarak Arif Hacılı 1., 200 oy alarak Kubat İbadoğlu 2., 19 oy alarak Tural Abbaslı 3. oldu. Kurultay delegelerinin %50’den fazlasını alan Arif Hacılı başkan seçildi.
Bundan sonra parti içi muhalefet “Kubatçılar” veya “Refahcılar” olarak anılmaya başladı. 2015’te Kubat İbadoğlu partiden ihraç edildi. 2015’in sonlarında Kubat İbadoğlu Azerbaycan Demokrasi ve Refah Harekatı’nı kurdu. Harekat 2020 itibarı ile partileşme sürecine girdi.
Tural Abbaslı ise Müsavat’dan istifa ederek etkin olmayan Vahit Azerbaycan Partisi’ne üye oldu. Olağanüstü Kurultay düzenleyerek genel başkan seçilen Abbaslı kurultayda parti ismini Beyaz Parti(si) olarak değişti.
13 Ekim 2019’da düzenlenen kurultayda son kez aday olma hakkını kullanan Arif Hacılı’ya karşı parti içi muhalefeti eski Başkan Yardımcısı Tevfik Yakuplu ve Divan üyesi Yadigar Sadıklı temsil etti. Arif Hacılı geçerli oylardan 262 oy alarak 1., Tevfik Yakuplu 51 oy alarak 2., Yadigar Sadıklı 20 oy alarak 3. oldu. Arif Hacılı geçerli oyların %50’den fazlasını aldığı için son kez 4 yıllık Genel Başkan seçildi.
Yapılanma
Parti Azerbaycan’da yaygın olan “genel başkan” anlamında “sədr” kelimesi yerine “başqan”, yani “başkan” unvanını kullanmaktadır.
Başkan
Başkan Görev Başlangıcı Görev Bitişi 1. .
Mehmed Emin Resulzade
1911 6 Mart 1955 2.
Mirza Bala Mammadzade
7 Mart 1955 8 Mart 1959 3.
Kerim Oder
9 Mart 1959 1981 4.
Muhammed Azer Aran
1981 1992 5.
İsa Gambar
Kasım 1992 28 Eylül 2014 6.
Arif Hacılı
28 Eylül 2014 Görevde Parti Divanı
Sıra Divan üyesi Görevi 1. Arif Hacılı Parti Başkanı 2. Ferec Kerimli Başkan Yardımcısı 3. Nimet Kerimli Başkan Yardımcısı (Hukuk Siyaseti ve Halkla İlişkiler) 4. Osman Kazımov Başkan Yardımcısı (Hukuk ve İnsan Hakları) 5. Razim Emiraslanov Başkan Yardımcısı (Teşkilat İşleri) 6. Sehavet Soltanlı Başkan Yardımcısı (Dış Siyaset İşleri) 7. Gülağa Aslanlı Merkez Yürütme Kurulu Başkanı 8. Nüşabe Sadıklı Parti Meclis Başkanı 9. Yusuf Tağı Divan üyesi 10. Elmas Alikızı Divan üyesi 11. Feride Alaskerli Divan üyesi 12. Hidayet İsmail Divan üyesi 13. Gönül Alı Divan üyesi 14. Mustafa Hacıbeyli Divan üyesi 15. Rafık İsmail Divan üyesi Gençlik Kolları
Müsavat Partisi Gençlik Kolları “Müsavat Gençler Teşkilatı” adlanmaktadır. MGT Başkanı için 29 yaş engeli vardır.29 yaşına basan MGT başkanı istifa etmelidir. 2013’tek MGT başkanı olan Tural Abbaslı 29 yaşına bastıktan sonra istifa etmiştir. [b] 2013-2014’lü yıllarda MGT’ye Cavid Hacıbeyli başkanlık etmiştir. 2014’te MGT Olağan Kurultayında Başkan seçilen Ehliman Abbas ise 8. Kurultayda Kubat İbadoğlu’nu desteklemiştir. Daha sonra partiden istifa etmiştir.
2015’te MGT yeniden kurulmuştur. Yeni kuruluşta yönetim başkana değil, Yönetim Kuruluna havale edildi.Lakin bu yönetim şekli 2017’ye kadar devam etti.2017-2019’lu yıllarda Ebülfüz Sadıkbeyli MGT başkanı olmuş, daha sonra yaş nedeniyle istifa etmiştir.[5] MGT’nin 7. Konferansında (2019) MGT başkanı Elman Guliyev seçilmiştir. 7 Haziran 2021 tarihinde Elman Guliyev partiden istifa etmiştir.[6]
Kadın Kolları
Müsavat Partisi Kadın Kolları “Müsavatçı Kadınlar Birliği” adlanmaktadır.Partinin 2015’e kadar Kadın Kolları başkanı Ellada Mammadli olmuştur. [c]
Kadın Kollarına 2015-2017’li yıllarda Alya Yakublu başkanlık etti. 2017’de olağan Kadın Kolları Kurultayında “Müsavatçı Kadınlar Birliği”nin başkanı Feride Alaskerli seçildi.
Kurultaylar
Şimdiyedek partinin 1 birleştirici kurultay, 9 olağan kurultay, 3 olağanüstü toplantısı düzenlenmiştir. Olağanüstü Toplantılar Kurultay önemi taşımaktadır.
Kongre Tarih Seçilen Başkan Aday Birleştirici Kurultay 17 Haziran 1917 Mehmed Emin Resulzade Mehmed Emin Resulzade (Tek Aday) 1. Kurultay 26-31 Ekim 1919 2. Kurultay 2-12 Aralık 1919 Yok Yok 1. Olağanüstü Toplantı 7 Mart 1955 Mirze Bala Mammadzade Mirze Bala Mammadzade (Tek Aday) 2. Olağanüstü Toplantı 8 Mart 1959 Kerim Oder Kerim Oder (Tek Aday) 3. Olağanüstü Toplantı 1981 Muhammed Azer Aran Muhammed Azer Aran (Tek Aday) 3. (Yeniden Kuruluş) Kurultay 6-7 Kasım 1992 İsa Gamber İsa Gamber (Tek Aday) 4. Kurultay 18 Kasım 1995 5. Kurultay 25 Ekim 1997 6. Kurultay 29-31 Mayıs 2001 7. Kurultay 29 Mayıs 2006 8. Kurultay 27 Eylül 2014 Arif Hacılı Arif HacılıKubat İbadoğlu Tural Abbaslı
9. Kurultay 13 Ekim 2019 Arif Hacılı Arif HacılıTevfik Yakublu Yadigar Sadıklı
10. Kurultay (Olağanüstü) 2 Aralık 2023 Tüzük Kurultayı 11. Kurultay 4 Mayıs 2024 İsa Gamber İsa Gamber (Tek Aday) Seçimler
Genel seçimler
Nahçıvan
Seçim Genel Başkan Oy Sandalye Meclis Sıra # % ± Y # ± 1995 MSK Kararı gereğince seçimlere katılamadı. 2000
İsa Gambar
2005 2010 Katılmadı. 2015 2020 Yerel seçimler
Seçim Genel Başkan Oy Belediye üyesi # % ± Y 1999 İsa Gambar 2004 2009 4 / 15.591
2014 Arif Hacılı 2019 Katılmadı Ara genel seçimler (Azerbaycan)
Seçim Genel Başkan Oy Sandalye Diğer # % 1996 İsa Gambar 1 / 15
2006 0 / 10
Ara Yerel Seçimler
Seçim Genel Başkan Oy Belediye üyesi # % 2006 İsa Gambar 8 / 1.901
[7]
Dış bağlantılar
- Facebook’ta Müsavat Partisi
Muhafazakâr Parti (Türkiye)
Muhafazakâr PartiKısaltma MP Genel başkan Mehmet Pamak Kurucu Mehmet Pamak Kuruluş tarihi 7 Temmuz 1983 Kapanış tarihi 30 Kasım 1985 Önceli Milliyetçi Hareket Partisi Ardılı Milliyetçi Çalışma Partisi İdeoloji - Türk milliyetçiliği
- Millî muhafazakârlık
- Ülkücülük
- Türk-İslam sentezi
- Dokuz Işık
- Muhafazakârlık
Siyasi pozisyon Aşırı sağ Muhafazakâr Parti, 12 Eylül Darbesi’nden sonra 1983’te siyasi faaliyetler serbest bırakılınca, kapatılan MHP tabanını sahiplenmek için kurulmuştur.
Partinin kuruluş tarihi 7 Temmuz 1983, kurucusu da Mehmet Pamak’tır. Ancak MGK’nın kurucuları sürekli veto etmesi nedeniyle parti ancak 8 Eylül 1983’te kurucularını tamamlayabildi ve bu nedenle 6 Kasım seçimlerine katılamadı. Partinin ilk genel başkanı Mehmet Pamak veto edilince istifa etti. Pamak’tan sonra, sırayla Ahmet Özsoy, İsmail Hakkı Yılanlıoğlu ve Ali Koç MP genel başkanlığı görevinde bulundular.
30 Kasım 1985’te partinin adı “Milliyetçi Çalışma Partisi” olarak değiştirildi. Böylece MP’nin hukukî varlığı sona erdi.
- 1962 – Eski Adalet Bakanı Hüseyin Avni Göktürk ve eski Çalışma Bakanı Mümtaz Tarhan tutuklandı. Eski Bakanların Devlet Hazinesine ait dövizle, radyo pili ithal ettikleri ileri sürüldü. 2 Mart 1962’de tahliye edildiler.
- 1963 – İstanbul Savcılığı, İşçi Sigortaları Kanunu’na uymayan 2 bin işveren hakkında dava açtı.
- 1963 – Ankara Valiliği, taksilerde plak çalınmasını yasakladı; taksilerdeki pikaplar sökülüyor.
- 1965 – TBMM’de 1965 yılı bütçesi, 197’ye karşı 225 oyla reddedilince, Başbakan İsmet İnönü istifa etti.
- 1966 – Cemal Gürsel’in komaya girişinin 6. günü; Partiler, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cevdet Sunay’ın Cumhurbaşkanı adaylığı üzerinde anlaştı.
- 1967 – Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) kuruldu. Sendika Başkanları yaptıkları açıklamada; “Türk İşçi sınıfının çıkarları, hakları, özgürlükleri ve onuru için bir araya geldik” dediler.
- 1969 – İstanbul’da üniversiteli kız öğrenciler, Amerikan 6. Filo’sunu protesto yürüyüş ve mitingi düzenlediler.
- 1971 – Vietnam Savaşı: Amerikalı kuvvetleri desteğindeki Güney Vietnam güçleri, Laos’u ele geçirdi.
- 1974 – 1970 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Aleksandr Soljenitsin, “Gulag Takım Adaları, 1918-1956” adlı kitabı nedeniyle, SSCB dışına sürgüne gönderildi.
- 1975 – Kıbrıs Türk Federe Devleti ilan edildi.
Kıbrıs Türk Federe Devleti
|
|||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
13 Şubat 1975-15 Kasım 1983 | |||||||||
![]() Bayrak
![]() Arma
|
|||||||||
![]() |
|||||||||
Başkent | Lefkoşa | ||||||||
Yaygın dil(ler) | Türkçe | ||||||||
Hükûmet | Meclis hükûmeti | ||||||||
Meclis Başkanı | |||||||||
|
|||||||||
Başbakan | |||||||||
|
|||||||||
Tarihçe | |||||||||
|
|||||||||
Para birimi | Türk Lirası | ||||||||
|
Makale serilerinden |
Türk tarihi
|
---|
![]() |
Kıbrıs Türk Federe Devleti (KTFD), 1975-1983 yılları arasında Kıbrıs Türkleri tarafından Kıbrıs adasında kurulmuş devlet.[1]
1974 tarihinde kurulan Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi’nin meclisi 13 Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin oy birliği ile kurulduğunu ilan etti. Mecliste kuruluş bildirisini Otonom Kıbrıs Türk Yönetimi Meclisinde yönetim başkanı ve federe devletin ilk devlet başkanı olan Rauf Denktaş okudu.[2][3] İngiliz parlamentosu KTFD’nin ilanına olumsuz yaklaştı.[4]
Kıbrıs Türk Federe Devleti Anayasası,[5] 8 Haziran 1975[6] tarihinde halk oylamasına sunuldu ve kabul edildi.
Kıbrıs Türk Federe Devleti Meclisi, 15 Kasım 1983’te oy birliği ile aldığı bir kararla Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin kurulduğunu ilan ederek KTFD son buldu.[7]
- 1984 – SSCB Komünist Parti Genel Sekreterliğine, Yuri Andropov’un yerine Konstantin Çernenko getirildi.
- 1985 – Kapatılan Millî Selamet Partisi yöneticileri hakkında açılan kamu davası sona erdi. Partinin Genel Başkanı Necmettin Erbakan ve 22 arkadaşı beraat etti. Şubat 1981’den Şubat 1985’e kadar geçen bütün bu süre içinde Necmettin Erbakan, 10 ay tutuklu kaldı.
Millî Selâmet Partisi
|
|
---|---|
![]() |
|
Kısaltma | MSP |
Genel başkan | Necmettin Erbakan |
Kurucu | Süleyman Ârif Emre |
Kuruluş tarihi | 11 Ekim 1972 |
Kapanış tarihi | 16 Ekim 1981 |
Önceli | Millî Nizam Partisi |
Ardılı | Refah Partisi |
Gazete(ler) | Millî Gazete |
İdeoloji |
|
Siyasi pozisyon | Aşırı sağ |
![]() |
Millî Selâmet Partisi (kısaca MSP), 1972 ile 1981 arasında Türkiye’de faaliyet göstermiş İslâmcı bir siyasî parti. Millî Görüş Hareketi’nin ikinci partisidir.
Tarih
Anayasa Mahkemesi “laik devlet niteliğinin ve Atatürk devrimciliğinin korunması prensiplerine aykırı” bulduğu için 20 Mayıs 1971’de Millî Nizam Partisi’nin (MNP) kapatılmasına karar vermişti. Genel Başkan Necmettin Erbakan MNP’nin kapatılmasından sonra ilk önce Almanya’ya, daha sonra da İsviçre’ye gitti. Kapatılan MNP’nin kadroları, 11 Ekim 1972’de, Millî Selâmet Partisi (MSP) adıyla bir parti kurdular. Partinin genel başkanlığına Süleyman Ârif Emre getirildi. MNP kurucularından hiçbiri MSP kurucusu değildi.[1] Parti 42 ilde teşkilatlandı.
MSP’nin kuruluş çalışmaları içinde yer alan Necmettin Erbakan, bu partiye resmen 1973’ün Mayıs ayında katıldı. 14 Ekim 1973 seçimlerinde MSP 1,26 milyon oy aldı, %11’lik oy oranıyla TBMM’de 48 milletvekilliği elde etti. Senato seçimleri sonucunda ise 3 senatörlük kazandı. 14 Ekim 1973 seçimlerine Süleyman Ârif Emre’nin genel başkanlığında giren MSP’nin başına, seçimlerin hemen arkasından 20 Ekim 1973 tarihli Genel İdare Kurulu kararı ile Necmettin Erbakan getirildi.
Seçimlerde hiçbir partinin tek başına çoğunluğu sağlayamaması üzerine 25 Ocak 1974’te Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) genel başkanı Bülent Ecevit’in başkanlığında CHP-MSP koalisyonu kuruldu. Başbakan yardımcısı Necmettin Erbakan olurken, MSP din işlerinden sorumlu devlet bakanlığı, içişleri, adalet, ticaret, gıda-tarım-hayvancılık ve sanayi-teknoloji bakanlıklarını aldı.
MSP kamuoyunda takunyalı parti olarak tanındı. Parti iki slogan üzerinden kendisini temellendirmişti: “Önce ahlak ve maneviyat” ile muhafazakâr/İslamcı bir perspektif çizmiş ve “ağır sanayi hamlesi” sloganıyla da millî kalkınmacı bir vizyon benimsemişti.[1] Sekülarist ve sosyal demokrat bir parti olan CHP ile İslamcı MSP’nin siyasi, toplumsal ve ekonomik konulardaki görüş farklılıkları çok geçmeden koalisyon içinde anlaşmazlıklar doğurdu. 22 MSP’li milletvekili 1974’te hükûmetçe hazırlanan af yasasının belirli hükümleri aleyhinde oy kullandı, bu nedenle sol görüşlü mahkûmlar af dışı kaldı. Bülent Ecevit, 7 aylık bu koalisyonu, Kıbrıs Harekâtı başarısıyla yürüttü ancak iki parti anlaşamadı, hükûmet dağıldı (16 Eylül 1974).
MSP, soldan sonra sağla koalisyona girdi. Adalet Partisi (AP) genel başkanı Süleyman Demirel başkanlığında 31 Mart 1975’te kurulan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) ile Cumhuriyetçi Güven Partisi’ni de (CGP) içine alan I. Milliyetçi Cephe (MC) hükûmetine MSP de katıldı. Erbakan yine başbakan yardımcısı olurken MSP’ye 7 bakanlık verildi.
1977 genel seçimlerinde oyların yüzde 8,6’sını alan MSP’nin milletvekili sayısı 1973’e göre yarı yarıya düşerek 24’e indi. Seçimlerden sonra CHP’nin kurduğu azınlık hükûmeti TBMM’den güvenoyu alamayınca, 21 Temmuz 1977’de Süleyman Demirel başkanlığında AP, MSP ve MHP’nin yer aldığı II. MC hükûmeti kuruldu. Erbakan’ın başbakan yardımcılığıyla birlikte sekiz bakanlık alan MSP, hükûmetin 31 Aralık 1977’deki güvenoylaması sonucunda düşürülmesiyle iktidardan uzaklaştı. AP’nin Kasım 1979’da kurduğu azınlık hükûmetini dışarıdan destekledi.
6 Eylül 1980’de, Konya’da MSP tarafından düzenlenen Kudüs Mitingi’nde İstiklâl Marşı okunurken katılımcıların bir kısmının yere oturması ülkede tepkilere neden oldu. Mitingin ardından Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, MSP hakkında soruşturma başlattı.[2]
12 Eylül Darbesi sonrasında siyasi partilerin faaliyetleri durdurulurken MSP genel başkanı Erbakan da gözetim altına alındı. Şubat 1981’de Erbakan’la MSP’nin 33 genel idare kurulu üyesi hakkında, laikliğe aykırı faaliyette bulundukları gerekçesiyle, Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı Askerî Mahkemesi’nde dava açıldı. Ardından 16 Ekim 1981 tarihli Milli Güvenlik Konseyi kararıyla, aralarında MSP’nin de bulunduğu bütün siyasi partiler kapatıldı, mal varlıkları Hazine’ye devredildi. Erbakan ve MSP yöneticileri uzun süre tutuklu kaldıktan sonra, yargılama sonucunda suçsuz bulunarak aklandılar.
Partinin Genel İdare Kurulu üyelerinden biri olan Kadir Mısıroğlu ise 12 Eylül’den sonra Almanya’ya gitti. 7 Eylül 1983 tarihinde dönemin Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığından çıkarıldı.[3] İngiltere’ye yerleşti. Daha sonra yine Almanya’ya döndü.
Genel başkanlar
# | Fotoğraf | İsim | Görev Başlangıcı | Görev Bitişi | Görev Süresi |
---|---|---|---|---|---|
1 | Süleyman Ârif Emre | 11 Ekim 1972 | 20 Ekim 1973 | 1 yıl, 9 gün | |
2 | ![]() |
Necmettin Erbakan | 20 Ekim 1973 | 16 Ekim 1981 | 7 yıl, 361 gün |
MSP’nin katıldığı koalisyon hükûmetleri
- I. Ecevit Hükûmeti (37. TC Hükûmeti); (CHP-MSP Koalisyonu); (Şubat 1974-Kasım 1974)
- IV. Demirel Hükûmeti (39. TC Hükûmeti); (I. Milliyetçi Cephe); (3 Mart 1975-21 Haziran 1977)
- V. Demirel Hükûmeti (41. TC Hükûmeti); (II. Milliyetçi Cephe); (21 Temmuz 1977-5 Ocak 1978)
Millî Selamet Partisi ve seçimler
Genel seçimler
Seçim | Genel Başkan | Oy | Sandalye | Meclis | Sıra | Kurulan Hükûmetler | Harita | |||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
# | % | ± Y | # | ± | ||||||
1973 | Süleyman Ârif Emre | 1.265.771 |
%11,80
|
— |
48 / 450 |
— | Koalisyon | 3. | 37. Türkiye Hükûmeti 39. Türkiye Hükûmeti |
![]() |
1977 | ![]() Necmettin Erbakan |
1.269.918 |
%8,56
|
![]() |
24 / 450 |
![]() |
Koalisyon | 3. | 41. Türkiye Hükûmeti (Koalisyon) |
Hiçbir ilde 1. olamadı |
Yerel seçimler
Seçim | Genel Başkan | İl Genel Meclisi | Belediye | Harita | ||
---|---|---|---|---|---|---|
Oy | % | ± | ||||
1973 | ![]() Necmettin Erbakan |
620.140 |
%6,20
|
– |
32 / 1.640 |
![]() |
1977 | 854.436 |
%6,91
|
![]() |
48 / 1.730 |
![]() |
- 1988 – Kış Olimpiyat Oyunları, Calgary Alberta’da (Kanada) başladı.
- 1996 – Nepal’de Maoist gerillalar, Nepal Krallığı’na karşı ayaklanma başlattı. Ayaklanma sonucu Nepal İç Savaşı başladı.
- 1997 – Uzay mekiği Discovery’nin astronotları, Hubble teleskopu’nu tamir etmeye başladılar.
- 2001 – El Salvador’da 6,6 şiddetinde deprem: en az 400 kişi öldü.
- 2005 – Türkiye, Afganistan’daki Uluslararası Güvenlik ve Yardım Kuvvetinin komutasını 6 ay süreyle, Kabil’de düzenlenen törenle Avrupa Kolordusundan devraldı.
- 2008 – Danıştay 2. Daire üyeleri ve Cumhuriyet gazetesi’ne yönelik saldırılarla ilgili davada, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, sanık Alparslan Arslan’ın 2 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılmasına karar verdi. Sanıklardan Osman Yıldırım, Erhan Timuroğlu ve İsmail Sağır müebbet hapisle cezalandırıldı. Sanık Süleyman Esen toplam 17 yıl 8 ay 15 gün, Tekin İrşi ise toplam 10 yıl 2 ay 15 gün hapse mahkûm edildi.
- 2012 – Avrupa’nın yeni taşıyıcı roketi Vega Güney Amerika’daki Fransız Guyanası’ndan fırlatıldı.
wikipedia.org