II- COĞRAFÎ DURUM
A. ANTALYA’NIN GENEL COĞRAFYA
ÖZELLİKLERİ
1.Yeri ve Sınırları
Dr. Cemali SARI1
Antalya İli Türkiye’nin güneybatısında 29° 20’-32°
35’ doğu boylamları ile 36° 07’-37° 29’ kuzey enlemleri arasındadır. Güneyinde Akdeniz ve kuzeyinde denize paralel uzanan Toroslar ile çevrili olup, doğusunda İçel, Konya ve Karaman, kuzeyinde Isparta ve Burdur, batısında Muğla illeri ile komşudur. İlin yüzölçümü 20.815 km2 kadardır. Bu Türkiye yüzölçümünün %
2.6’sı kadarına karşılık gelir. Akdeniz Bölgesi’nin batısında bulunan Antalya ili, bölge yüzölçümünün ise %
17.6’sını oluşturur. İl, doğal ve kültürel coğrafya özellikleri bakımından büyük bir zenginliğe sahiptir.
2. Doğal Coğrafya Özellikleri
Dr. Cemali SARI- Dr. İlksen KOÇAK2
Antalya İli’nde değişik yaşta ve nitelikte kayaçlar yer alır. Görünür temelde Paleozoyik yaşlı, kristalen şist, fillat, mermer ve kireçtaşları vardır. Alanya’nın
1- Akdeniz Üniversitesi Eğitim Fakültesi
2- Akdeniz Üniversitesi
kuzeyinde yaygın olarak yüzeyleyen bu kayaçlar şiddetli tektonik olayların etkisiyle kıvrılmış ve kırılmıştır. Dağlık kesimlerde Mesozoyik ve Tersiyer’e ait formasyonlar bulunur. İlin büyük bir kesiminde yayılım
gösteren Mesozoyik formasyonlar, kireçtaşı, marn, filis
ve serpantinden oluşmuştur. Üzerinde karstik şekillerin tipik olarak izlendiği kireçtaşları gri renkli, çok çatlaklı ve boşlukludur. Kuvaterner’e ait alüvyon ve Pliyo
Kuvaterner traverten ise Antalya Ovası’nda tipik olarak izlenir. Sahada deniz altında da devam eden travertenlerin toplam kalınlığı birkaç yüz metreyi geçer
ve kireçtaşlarında olduğu gibi karstiktir.
Antalya ilinin ortalama olarak %77.8’i dağlık,
%10.2’si ova, %12’si ise engebelidir. Akarsular ve faylar
tarafından derin bir biçimde yarılmış olan Toros Dağları ve yüksek platolar geniş yayılım alanına sahiptir.
Toroslar, Tersiyer’de (III. Jeolojik Zaman) oluşmuş AlpHimalaya sistemine bağlı genç kıvrım dağlarıdır. Torosların Batı Toroslar olarak bilinen kesimi ilin büyük
bir kısmını kaplar ve Antalya Körfezi’nin her iki yanında
da yer alır. Körfezin batısında, güneybatı-kuzeydoğu
yönünde, doğuda ise kuzeybatı-güneydoğu yönünde
uzanır. Sahadaki önemli yükseltiler Akdağ, Susuz Dağları, Alaca Dağ, Beydağları ve Geyik Dağlarıdır. Beydağları (3085 m) ve Akdağ (3075 m) en yüksek olanlardır. Körfezin batısında yer alan Beydağları bir duvar
gibi yükselir
Geyik Dağları, Antalya ilinin doğusunda Taşeli Platosu üzerinde kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda, Göçembeli Geçidi’nden Oğuz Yaylası’na
doğru uzanır. Bu dağlar dizi halinde Konya, Karaman
ile Antalya arasında bir sınır oluşturur. Elmalı ovasının güneybatısında yer alan Akdağ, Muğla il sınırına koşut uzanır. Susuz Dağlar Kıbrıs Deresi’nin doğusundan başlayarak doğuda Avlan Gölü’ne kadar uzanır. Alaca Dağ ise Kohu Dağı’ndan başlayarak güneye
doğru uzanıp, Finike ile Kaş’ı birbirinden ayırır. Antalya
Körfezi’nin batısında Teke Platosu yer alır. Batı ve Orta
Toroslar arasında Göksu’nun kanyon vadilerle yardığı
Taşeli Platosu bulunur. Taşeli platosunun sadece batı
kesimleri il sınırları içinde yer alır. Bu iki plato engebeli alanları temsil eder. Antalya İli’nde ovalar esas olarak
güneyde Akdeniz’e açılan kıyılarda göze çarpar. Batı
Torosların genel olarak kıyıya paralel uzanması nedeniyle kıyıdaki ovalar içerilere kadar sokulamamakta, hatta Antalya Körfezi batısında ve doğu kanadında dar bir sahil şeridi manzarası göstermektedir. Bunların içinde en önemli olanları Kasaba, Demre, Finike,
Antalya ve Alanya ovalarıdır. Kıyı gerisindeki ovalar ise
yüksek dağlar arasında kalmış havzalarda yer alır.
Antalya İli’nde yer şekillerindeki farklılık dikkat çekicidir. Bu farklılıkta ilin içinde bulunduğu sahanın uzun bir zaman diliminde değişik şekillendirici kuvvetlerin etkisinde kalması önemli rol oynamıştır.
Antalya’da alpinizim (dağcılık), tersine alpinizm (mağaracılık) ve treking (doğada yürüyüş) gibi alternatif turizm aktivitelerinin jeomorfolojik çeşitlilikle ilgisi büyüktür. Sahada traverten, kireçtaşı, dolomit ve kireçtaşı ile dolomit arasında kalan çeşitli geçiş tipi özelliğindeki çözünebilen kayaçlar egemendir. Bu açıdan
topografyanın ana karakterini çözünme (karstlaşma)
sürecinin etkisiyle oluşan karst temsil eder. Karstik şekillenmede başta tektonizma olmak üzere akarsuların rolü önemli olmuştur. Kıyı veya akarsu dinamiklerine ait şekillerin de bulunduğu sahanın bugünkü görünümünü kazanmasında karstlaşmanın, genç tektonik hareketlerin ve akarsuların, hem geçmiş jeolojik
devirlerde hem de günümüzde artarak veya azalarak
sürdürdüğü etkinlikler önemlidir. Çoğunlukla kireçtaşlarından oluşmuş dağ ve plato alanlarında temelde çözünme olayları ile şekillenmiş lapya, dolin, uvala, polye, mağara, düden ve karstik vadi gibi şekiller
yaygındır. İlde polyeler verimsiz karstik arazide düz ve
geniş ovalar meydana getirerek, yerleşme ve tarımda
önemli rol oynar. Antalya – Burdur arasında Kestel Polyesi ve güneybatısındaki Elmalı Polyesi ile ilin batısında yer alan Akseki Polyesi en büyük olanlardır. Turistik
öneme sahip mağaralar ise Karain ve Kocain (Antalya),
Zeytintaşı (Serik), Altınbeşik (İbradi), Damlataş ve Dim
(Alanya) ile Yalandünya (Gazipaşa) mağaralarıdır.
Karstta su yerüstünden çok yeraltındadır. Bu yüzden yüksek kesimler çoğunlukla susuzluk sorunu yaşarken; alçak kesimlerde, kıyı ve vadi boylarında, sular karstik kaynaklar şeklinde ortaya çıkar. Antalya’da
bilinen en önemli karstik kaynak Kırkgöz Kaynaklarıdır. Bu kaynakların suları Bıyıklı Düdeni vasıtasıyla yeraltında intikal eder ve Düdenbaşı Kaynakları şeklinde
tekrar yüzeye çıkar. Kaynakların oluşturduğu Düden
Çayı, Antalya traverten falezlerinden çağlayan yaparak Akdeniz’e ulaşır. Antalya ilinde karstik kaynaklardan beslenen, üzerinde şelale bulunan diğer bir akarsu Manavgat Çayı’dır. Toros dağlarından kaynaklanan
ve dağların uzanımını çoğunlukla dikine kesecek tarzda bir kuruluş düzenine sahip olan Antalya akarsuları, daha çok dere ve çaylardan oluşur. Karstik kaynaklarla beslenenler dışındakilerin rejimi düzensizdir. Yazları sıcak ve kurak geçtiği için suları çok azalır, birçoğu
kurur. Sonbahar yağmurları ile su seviyesi yükselir. İlkbaharda Toros Dağlarındaki karların erimesiyle de en
yüksek seviyeye ulaşır. Düden ve Manavgat Çayı dışında ilin diğer önemli akarsuları Köprü, Aksu, Dim, Alakır
ve Korkuteli Çayı’dır. Manavgat Çayı üzerinde Oymapınar, Alakır Çayı üzerinde Alakır, Korkuteli Çayı üzerinde ise Korkuteli Barajı vardır. Sulama amaçlı bu barajlardan sadece Oymapınar Barajı enerji ve içme suyu
sağlanmasında da kullanılır.
Antalya İli’nde göllerin çoğu batıda yer alır. Küçük
alanlı olan bu göllerin kapladıkları alan kurak olan yaz
devresinde oldukça küçülür. Yağışlı devrede ise taşarak çevreleri bataklık halini alır. Başlıcaları Karagöl, Avlan Gölü, Söğüt Gölü ve Ova Gölü’dür. Karagöl ve Avlan Gölü Elmalı Polyesi’ndedir. Avlan Gölü tarım alanı
açmak amacıyla 1976 yılında kurutulmuş, ancak saha
ekolojisinin bundan ciddi zarar görmesi üzerine 1997
yılında tekrar su tutulmaya başlanmıştır. Diğer iki gölden Söğüt Gölü, Antalya ve Burdur arasında, Ova Gölü
ise Kaş’ın batısında bulunur.
Batıda Eşen Çayı’ndan doğuda Kaledron (Kaldıran) Çayı’na kadar uzanan Antalya İli kıyılarının uzunluğu 640 km. dır. Bu kıyı uzunluğu ile Akdeniz Bölgesi kıyı uzunluğunun % 40’ını oluşturur. Dağların denize paralel uzanması boyuna kıyı tipinin görülmesine
neden olmuştur. Kıyıya paralel uzanan dağların çökerek sular altında kalmasıyla Kaş ilçesi açıklarında Dalmaçya tipi kıyılar meydana gelmiştir. Antalya’nın batı
kıyılarında dağların kıyıdan itibaren hemen yükselmesi dalga aşındırmasının etkisini arttırarak falezlerin
oluşmasına neden olmuştur. Köyceğiz – Kemer arasında ve Antalya çevresinde falezlere sıkça rastlanır. Burada ancak Kaş, Derme, Finike, Kumluca, Olimpos, Adrasan ve Kemer kıyılarında doğal plajlar bulunur. Antalya Kent’i batısında Konyaaltı Plajı yer alır. Kentin doğusundan başlayıp Side ve Gazipaşa yakınlarına kadar
uzanan kıyı şeridinde ise ince kumullu Lara, Karpuzkaldıran, Belek ve Kundu plajları bulunur. Bu kıyılarda
yere yer yalıtaşlarına rastlanmaktadır.
İklim elemanlarını etkileyen denize yakınlık-uzaklık
(karasallık), yükselti farkı bakı ve yer şekillerinin özellikleri gibi fiziki coğrafya faktörleri nedeniyle, Antalya İli’nin çeşitli kesimleri arasında sıcaklık, yağış ve rüzgâr
gibi şartlarda bazı farklılıklar vardır. İklim elemanlarına ait olan özellikler birlikte değerlendirildiğinde, yazların sıcak ve kurak geçtiği görülür. Kışlar ise genelde yağışlı geçmekle birlikte, bu mevsimde iç kesimlerdeki sıcaklıklar kıyıya yakın kesimlere oranla düşük, don olayları daha fazladır. Bunun yanı sıra, ilkbahar yağışlarının payı kıyıya yakın kesimlerde iç kesimlere oranla daha azdır. Yerel sebeplerden ortaya çıkan
bu farklılıklar bir tarafa bırakılırsa, iklim “Akdeniz İklim
Tipi”ndedir. Bu iklim tipi, ildeki iklimin genel olarak karakterini vermekle birlikte, iç kesimler Akdeniz ikliminin biraz daha farklı bir “geçiş tipi” ne sahiptir.
Antalya İli’nde ekolojik koşulları etkileyen faktörlerin başında iklim ve morfolojik şartlar gelir. İlin Toros dağları ile Akdeniz’e komşu kıyıları arasında düşey
yönde, iklim koşulları ve buna bağlı olarak bitki toplulukları birbirinden tamamen farklı ekolojik kuşaklar yer alır. Bunlar, 1000 m. nin üzerine kadar yükselen
alanlar “Akdeniz Alt Bölümü”, 2000 m. ye kadar yükselen kesimler “Akdeniz Dağ Bölümü”, bunun üstünde
ise “Akdeniz Dağ Çayırı Bölümü” olmak üzere üç tanedir. Tipik Akdeniz ikliminin görüldüğü Akdeniz Alt Bölümünde kızılçam ormanları ve çalı (maki ve garig) vejetasyonu; Akdeniz Dağ Bölümünde sedir, göknar ve
karaçam ormanları yaygındır. 2000 m. den sonra kireçtaşlarının olduğu kesimlerde kayalıklar; karstik çukurluklar ve sulak alanlarda ise çayırlıklar yer alır. Tipik olarak Teke Yöresi’nde görülmek üzere, Akdeniz ikliminden karasal iklime geçiş kuşağında yükselti ve bakı koşullarına göre yine üç ayrı ekolojik kuşak vardır. Bunlar,
1000-1200 m arasındaki depresyon alanlarında bozkır
bitkilerinin de bulunduğu kızılçam, maki ve meşelerden oluşan, “Kurakçıl Orman Bölümü” olarak da adlandırılan “Akdeniz Ardı Alt Bölümü”, dağların yamaçlarında sedir ve karaçam ormanlarının baskın olduğu “Akdeniz Ardı Dağ Bölümü” ve 2000 m. nin üzerinde çayırların yer aldığı “Akdeniz Ardı Dağ Çayırı Bölümü” dür.
Antalya İli’nde biyokütle verimleri yüksek olan
Akdeniz Alt Bölümü kuşağının karakteristik ağaç türü
olan kızılçamlara Kaş-Kumluca-Kemer arasında rastlanır. Yerleşme tarihinin çok eski olduğu sahada, kızılçam ormanlarının tahribi sonucunda yoğun örtüler teşkil edecek şekilde maki alanları ortaya çıkmıştır.
Kaş-Kumluca ve İbradi-Akseki platosunda görüldüğü
üzere, maki türlerinin birlikler oluşturacak kadar yaygın olup yer yer stabilleşmiştir. Maki topluluklarının
içinde en yaygın tür, Akdeniz İkliminin hüküm sürdüğü sahaların önemli bir indikatörü olan kermez meşesidir. Bunlar Isparta ve Burdur’a kadar sokulmuşlardır.
Diğer maki türlerinden Kumluca-Kaş arasında birlikler
teşkil edecek şekilde yabani zeytini, Antalya-KemerKumluca, Kaş–Finike, Köprüçayı ve Alanya civarında
ise kızılçam toplulukları içinde sandal bulunur. Akdeniz Alt Bölümünün kurak, toprak bakımından fakir taşlı alanlarında ve özelliklede serpantin-peridotitlerinin
bulunduğu Kemer-Kumluca arasında açık yerlerde ve
kızılçamların arasında garigler çok yaygındır. Akdeniz
Dağ Bölümünün iğne yapraklı ağaçlarından karaçamlar özellikle Alanya-Gazipaşa arasındaki Söğüt yaylasında ve Akseki-Cevizli çevresinde saf birlikler oluşturur. Göknarlar Antalya ile Burdur İli arasındaki sınırda sedir ve karaçamlarla karışım yapacak şekilde yer
alır. İlde Alt Akdeniz ile Akdeniz Dağ Kuşağı arasındaki 800-1200 m civarında geçiş kuşağında meşe ve ardıçlardan oluşan bir kuşak bulunur. Akdeniz Dağ Bölümünün klimaks bir ağacı olan sedir, Finike-Kumluca
arasında 800 m. den başlayarak Beydağlarında 2000
m. ye kadar saf ormanlar oluşturur. Burada özellikle Elmalı Havzası’na bakan yamaçlarda geniş sahaları kapsar. Bunlara İbradi civarında da rastlanır. Sahada ardıç
toplulukları, tipik olarak Elmalı Ovası ve çevresinde izlendiği üzere, özellikle ormanların tahrip edildikleri
alanlarında görülür. Elmalı Ovası’nda kuru orman ve
ağaçlı bozkırların tahribi ile gelişmiş antropojen bozkırlara da rastlanmaktadır.
İklim, topografya, ana madde, bitki örtüsü ve zamanın etkisiyle Antalya İli’nde çeşitli toprak grupları
oluşmuştur. Bunlardan klimatik topraklar grubu içinde yer alan Kırmızı Akdeniz Toprakları ilde geniş yayılım alanına sahiptir. Birçok polye ve karstik çukurların
tabanlarında olmak üzere, kireçtaşı ve traverten gibi
çözünebilen kayaçların yaygın olduğu sahalarda özellikle yaygındır. Kırmızı Akdeniz Topraklarının yayılım
gösterdiği sahanın biraz üstünde bazen de onlarla yan
yana Kırmızı-Kahverengi Akdeniz Toprakları ve Kahverengi Orman Toprakları bulunur. Elmalı ve Korkuteli Ova’sında olduğu gibi, yağış yetersizliğinin olduğu
iç kesimlerde Kestane Renkli Topraklar yayılım gösterir. Taşeli platosundaki marnlar üzerinde ve Antalya –
Serik arasındaki hafif engebeli düzlüklerde Rendzina
Toprakları yer alır. İldeki genç toprakları temsil eden
Alüviyal ve Kolüviyal Topraklar ise kıyı ovalarında ve iç
kesimlerdeki depresyon tabanlarında görülmektedir.
3.Kültürel Coğrafya Özellikleri
Antalya iklimi, verimli toprakları, sahip olduğu
uzun kıyı şeridi, geniş kumsalları, zengin bitki örtüsü
ve her dönemdeki çok çeşitli alternatifl eriyle paleolitikten günümüze kadar insanın yaşadığı bir saha olmuştur. Antalya tarihte üç önemli uygarlığa sahne olmuştur: Pisidya, Pamfilya ve Likya. Yöreye Makedonlar, Selevkoslar, Romalılar, Selçuklular ve Osmanlıların egemen olduğu ve bu uygarlıklara ait çeşitli izlerin bugüne kadar varlıklarını sürdürdüğü bilinmektedir.
Antalya’da pek çok tarihi-arkeolojik eser günümüze kadar ulaşabilmiştir. Yapılan araştırmalar bölgede paleolitik çağdan günümüze kadar kesintisiz olarak ulaşan bir uygarlığın varlığını kanıtlamıştır.
Türkiye’nin en eski yerleşmelerinden olan Karain mağarasının M.Ö. 7.000-8.000 yılları arasında kullanıldığı, Beldibi mağarasında da Mezolitik dönem izleri saptanmıştır (Yalçınkaya, I., 1988: 40).
Hitit döneminde bölgenin Anzarva toprakları adıyla anıldığını ve M.Ö. 1700 tarihlerinde bölgeler arası ilişkilerin sürdürüldüğü görülmektedir. Bölge şehirlerinin bağımsız bir yapıda geliştiği, geniş bölge olarak Pamfilya olarak isimlendirildiği ve zaman
zaman bu şehirlerarasında federasyonlar kurulduğu,
Truva savaşından sonra Akayların M.Ö. 1300’de bölgeye geldiği bilinmektedir (Uysal. M., 1995: 23).
Batı Anadolu’daki Lidya imparatorluğunun M.Ö.
560 yılında bölgedeki hâkimiyetinin, 546 yılında Orta
Anadolu’daki Sard savaşında Perslere yenilmesiyle sona erdiği görülür. Büyük İskender’in M.Ö. 334 yılındaki ölümüne kadar bölgedeki iki şehir haricindeki
(Sillyon ve Termessos) tüm şehirleri fethetmesi ile Pers
hükümranlığı sürdürülmüştür (Tekerli. N., 1996: 17).
Selevkos’un Apameia (Dinar)’da yenilmesi ile bölge Bergama krallığı hakimiyetine girmiş ve Bergama
kralı II. Attalos M.Ö. 150 yıllarında kuvvetli donanmasını barındırmak amacıyla Attaleia (Antalya) şehrini kurmuştur (Çimrin, H., 2002: 44).
Son Bergama kralı III. Attalos’un M.Ö. 133 yılındaki ölümünden sonra bölgenin Roma imparatorluğuna terk edilmesi şeklindeki vasiyeti ile gelen Roma ve
bağlantılı Bizans dönemi, 13 yüzyıl boyunca sürmüştür.
Selçuklu Türkleri
Antalya’yı 1207’de ve Alanya’yı
1220’de fethederek Bizans dönemini sona erdirmiştir. Osmanlı dönemi 1391’de başlamış ve Birinci Dünya Savaşı sonucunda bölgede gerçekleştirilen İtalyan işgali, 1923’teki
Türkiye Cumhuriyeti ile ortadan kalkarak bölge, Türk Devleti sınırları içinde bir il olarak tescil edilmiştir (Uysal, M.,
1995: 24; Tekerli, N., 1996: 14).
Günümüzde il; Antalya merkez ilçe dâhil toplam 15 ilçeden oluşmaktadır 4
. Merkez,
Gazipaşa, Alanya, Manavgat,
Serik, Kemer, Kumluca, Finike,Demre, Kaş ilçeleri
5-44 m.ler
arasındaki yükselti kademesinde, kıyı şeridinde; Gündoğmuş, Akseki, İbradi, Korkuteli
ve Elmalı ilçeleri ise denizden
900-1.000 m. yükseklikler arasında, iç kesimlerde kurulmuşlardır.
Coğrafi çevre şartlarının, hâkimiyeti elinde tuttuğu dönemlerde insan ancak doğanın izin verdiği bir
şekilde Karain, Beldibi gibi doğal mağaralarda yerleşmiş, neolitikten itibaren de yavaş yavaş çevreyi şekillendirmeye başlamıştır. Daha sonraki dönemlerde de
ovadaki bataklıklar ve fundalıklar ile onların meydana getirdiği olumsuz şartların etkisiyle insan, insan ile
doğa arasındaki uyumu yayla ile ova arasındaki harekette yakalamıştır. Antalya, tarihi boyunca hep kültürün, sanatın, mimarinin, mitolojinin doruğu olmuştur.
İklim özellikleri başta olmak üzere, yüksek nitelik ve
sayıdaki tarihi, kültürel ören yerleri Antalya’da çok geniş bir turizm potansiyeli özelliği oluşturmaktadır.
Antalya’daki tarihi eserlerin başında surlar gelir.
Hadrian kapısı ve yanındaki kulelerle limana bakan
büyük kule ve liman duvarının bazı parçaları günümüze kadar ulaşabiliştir. Kaleiçi’nde dar sokaklar ve eski
ahşap evler tarihi şehir duvarlarına dayanır. 13. yüzyılda Selçuklu sultanı Alâeddin Keykubat tarafından inşa
edilmiş olan Yivli Minareli cami Antalya’nın sembolü haline gelmiştir. Kaleiçi’nde yer alan aynı döneme
ait Karatay medresesi Selçuklu taş işçiliğinin şehirdeki
en güzel örneğini sergiler. Şehrin en önemli iki camisi 16. yüzyıldan kalma Murat Paşa camisi ve 18. yüzyıldan kalma Tekeli Mehmet Paşa camisidir. Hıdırlık kulesi M.S. 2. yüzyılda muhtemelen deniz feneri olarak
4- Aksu, Döşemealtı, Kepez, Konyaaltı, Muratpaşa adlarıyla beş
yeni ilçe kurulmuştur
Karain Mağarası, Antalya.
inşa edilmiştir. Kesik Minareli cami Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı dönemlerini yaşamış, şehrin tarihinin
bir özeti konumundadır. Hadrianus kapısı bugün bütün güzelliği ile hala görülebilir durumdadır. Kale kapısı meydanında saat kulesi de eski şehrin surlarının
bir parçası idi.
Antalya’da birçok antik şehir de bulunmaktadır. Şehrin batısında yer alan Trebenna, Beydağları’nda denizden 700 m. yükseklikte bir tepe üzerine inşa edilmiş
etrafı, yığma kayalıklarla çevrilmiş durumdadır.
Antalya’daki tarihi kalıntılar hayranlık bırakacak
şekilde doğal güzellikler ile bütünleşmiş durumdadır.
Antalya’nın 14 km. kuzeydoğusunda yer alan Düden-I
şelalesinin muhteşem güzelliği görülüp ve akan şelalenin hemen arkasında yer alan mağarada yürünebilinir. Lara plajı yolunda yer alan Düden-II şelalesi 40 m
yükseklikten denize dökülür. Şelalenin görünümü denizden daha da güzeldir. Antalya’dan 21 km mesafede
yer alan Kurşunlu şelalesi olağanüstü güzellikler sergiler. Lara plajı şehrin 12 km doğusunda yer alır. Batıda yer alan Konyaaltı plajı şehir merkezine daha yakındır. Antalya körfezinin batısında Beydağları Olimpos Sahil Milli Parkı ve Topçam plajı vardır. Doğal güzellikler arasında dolaşmak isteyenler için parkın kuzey ucunda kamp alanları yer almaktadır. Tünek tepe
(650 m.) şehrin en önemli seyir noktalarından biridir.
Antalya’dan 50 km uzakta Bakırlı dağının kuzey eteklerinde yer alan Saklıkent 1.800-2.000 m yükseklikte
ideal bir kış sporları merkezidir. Antalya’nın kuzeyindeki Düzlerçamı orman parkında doğal yaşam (geyik
ve dağ keçileri) koruma altındadır. Düzlerçamı yakınlarında 115 m derinliğindeki Güver kanyonu yer alır.
Çam dağının doğu yüzünde, Antalya’dan 30 km mesafede, tarihi paleolitik çağa kadar uzanan Karain mağarası Türkiye’deki en eski yerleşim merkezidir. Her ne
kadar buluntulardan bazıları girişte yer alan ufak müzede sergilense de eserlerin büyük çoğunluğu Antalya müzesinde sergilenmektedir. Karain mağarasının
güneybatısında Antalya’ya 34 km uzaklıkta ve 1.100
m. de Güllük dağının güneyindeki iki tepe arasındaki
düzlükte Termessos antik şehri bulunur. Konyaaltı plajından Kırlangıç yarımadasına kadar uzanan bölgede
Beydağları Olimpos Sahil Milli Parkı ile koruma altındadır. Antalya’dan Kemer’e giden 42 km.lik yol buradan geçer.
Çevresindeki güzellik ile kaynaşabilmesi için özenle planlanmış olan Kemer (Güney Antalya Turizm Gelişim Projesi ile) tatil için ideal bir yerdir. Yörük parkında
geleneksel sanatlarla uğraşan sanatçılar ve Yörük çadırları izlenebilir. Kemer koyunda çam ağaçları ardına
gizlenmiş günü birlik dinlence tesisleri birbiri ardı sıra
dizilir. Kemer’in kuzeyindeki Kızıltepe, Göynük ve Beldibi güneyindeki Kiriş, Çamyuva ve Tekirova Mavi Bayraklı ünlü tatil merkezleridir
.
Antalya-Kumluca-Finike karayolunun 35.
km.sinde, Tahtalıdağı’nın eteklerinde yer alan antik
Phaselis’in rüzgârlara kapalı sakin koyları kusursuz bir
dinlenme ortamı oluşturur.
Olimpos antik şehri Tahtalıdağı’nın güneyinde yer
alır. Kara ya da deniz yoluyla ulaşılabilen Olimpos vadisini defne ağaçları ve zakkumlar gölgeler. Yanartaş
Olimpos’un kuzeyinde yer alan Çıralı plajının yamaçlarında yaklaşık 300 m. yüksekliktedir. Burada yeryüzüne çıkan doğal gaz, havanın oksijeniyle birleşerek,
antik devirlerden beri yanmaktadır. Olimpos’un güneyinde, berrak denizi ve kumlu plajları ile Çavuş (Adrasan) körfezi yer alır.
Olimpos’un batısında, turunçgil ağaçları ve bahçeleriyle kuşatılmış Finike körfezi bulunur. Bu körfezin
doğusunda İdebessos (Kozağacı), Rhodiapolis (Şeyhköy) ve Korydalla (Kumluca) antik şehirleri yer alır. Finike, doğusundaki kumlu sahili koşut, batıda kayalık
5- Mavi Bayrak, gerekli standartları taşıyan nitelikli (temiz, bakımlı, donanımlı, güvenli) plaj ve marinalara verilen uluslararası bir çevre ödülüdür.
koylarla çevrilidir. Turunçova’dan sonra 20 km.lik güzel manzaralı dağ yoluyla ulaşılan Likya’nın ünlü antik
şehri olan Arikanda, Kızlarsivrisi dağının batı yamaçlarında yer alır. Şehirde agora, tiyatro, stadyum, su kanalları, hamam ve her yana dağılmış mezarlar görülebilir. Finike’nin 25 km. batısında yer alan Demre’de bulunan Myra antik şehri çok iyi korunmuş Roma devri
tiyatrosu ile bu tiyatroyu tepeden seyreden kaya mezarları ile tanınır. Akropolu, kaya mezarları, tiyatrosu
ve iki kilise oldukça iyi durumdadır. Aziz Nikolas (Noel
Baba) 4. yüzyılda burada yaşamıştır (Tekerli, N., 1996:
38).
Myra’nın antik limanı olan Andriake (Dalyanağzı) Demre’nin batısında olup güneşlenmek ve yüzmek
için güzel bir kumsala sahiptir. Dalyanağzı’na deniz
yoluyla yarım saatlik mesafede yer alan Kekova, aynı
zamanda yörede yer alan, antik şehir ve koyların genel
ismidir. Kekova şehir harabeleri (antik Apollonia şehrinin M.Ö. 4. yüzyıla ait yazlık yalıları) deniz seviyesinden 1.5-2 m. aşağıda bulunur. Tektonik olaylar nedeniyle deniz seviyesindeki değişmeler sonucu antik şehir sular altında kalmıştır.
Kekova’nın batısında üç tarafı dağlarla çevrili Kaş
ilçesi yer alır. Burada yerel balıkçıların işlettikleri deniz
taksileriyle güzel bir koya ya da kumsala gidilebilir. Kaş
çevresi serin sularıyla yüzmeyi ve dalmayı sevenlere bir çok seçenekler sunar.
Antik Likya’nın önemli bir limanı olan Patara virajlı bir yolun sonundadır. 22 km.
uzunluğundaki ince kumsalı göz alabildiğince uzanır
ve her türden plaj sporu için uygundur. Antik Likya’nın
başkenti olan Xanthos, Patara’nın 18 km. kuzeyindeki
Kınık’tadır. Mezarları, anıtları, tiyatrosu, agorası ve yazıtlı sütunu ile Xanthos Likya, Roma ve Bizans dönemlerinden seçkin mimari örnekler sergiler.
Antalya’nın doğusu; modern tatil beldeleri, altın
gibi parıldayan kumsalları ve iyi korunmuş tarihi eserleriyle turistlere her türlü turizm aktivitesi için çok sayıda seçenek sunar.
Antik Pamfilya bölgesinin önemli bir şehri olan
Perge Aksu’ya 2 km., Antalya’ya 18 km. uzaklıktadır.
Hem yüzmeyi hem güneşlenmeyi hem de golf sporunu sevenler için Antalya’nın 40 km. uzağındaki modern tatil merkezi Belek kusursuz olanaklar sağlar.
Aspendos’taki antik tiyatroda yılın belirli günlerinde bazı tiyatro eserleri ve klasik müzik konserleri sahnelenmektedir. Aspendos ve Perge arasında bulunan
Sillyon, bir garnizon şehri karakterinde olup, Pers, Hellenistik, Roma, Bizans ve Selçuklu devirlerini yaşamıştır.
Antalya-Alanya karayolundan, Beşkonak yoluna
sapıldığında, Köprülü Kanyon Milli Parkı’na giden yola
girilir. Virajlı yol, yemyeşil el değmemiş ormanlar arasında ırmak boyunca ilerler. Bir sonraki virajdaki manzara her zaman için bir öncekinden daha güzel olduğu için araba yolculuğu bile yavaş olacaktır. Milli park
doğal güzellikler ortasında zengin bir bitki örtüsüne
sahip bir vadide yer alır. Kanyon, Köprü ırmağı boyunca 14 km. uzanır ve bazı yerlerde 400 m. derinliğe ulaşır. Dinlenme yerlerinde balık lokantaları hizmete hazırdır. Roma devrinden kalma Köprü ırmağı üzerindeki kanyonda yer alan Oluk köprüsü ve Kocadere deresi üzerindeki Büğrüm köprüsü antik dönemlerin mühendislik harikalarıdır. Bu parktan Selge antik şehrine
veya Dedegöl dağlarına (2.992 m.) gidilebilir. Milli parkın kuzeydoğusunda yer alan antik Pisidya bölgesinin
önemli bir şehrine Altınkaya’ya (Selge) zikzaklı bir dağ
yolu ile ulaşılır.
Manavgat Şelaleleri ise tüm günün yorgunluğundan sonra dinlenmek için ideal bir yerdir. Manavgat Çayı boyunca eğlenceli bir tekne gezisi yapmak da
mümkündür.
Türkiye’nin en çok bilinen antik şehirlerinden biri
de Side’dir. Güzel bir sahil kasabası olan Side’de antik kalıntılar, güzel iklim, kumlu plajlar, birçok alışveriş
merkezi ve modern konaklama tesisi buraya turist akımını sağlayan başlıca nedenlerdendir.
Türkiye’de en çok ilgi çeken ve bilinen mağaralardan birisi Altınbeşik Mağarası’dır. Mağaranın da içinde
bulunduğu milli park, İbradı’nın 12 km. güneydoğusunda ve Manavgat’ın 55 km. kuzeyinde yer almaktadır. Göller, enteresan kaya formasyonlarıyla travertenler ve dereler bu milli parkı daha da güzelleştirmektedir.
Antalya’da, turistlerin mutlaka görmeleri gereken
yerlerden birisi de 13. yüzyıldan kalma bir kervansaray olan Alarahan, Manavgat Alanya ilçe sınırını oluşturan Alaraçayı kıyısında Selçuklu Sultanı Alâeddin
Keykubat zamanında inşa ettirilmiştir. Yakınlardan bir
tepenin üzerinde yer alan Alara kalesi tüm bölgeye
hâkimdir.
Alanya, geniş plajları, turistik tesisleri ve tarihi eserleriyle önemli bir tatil şehridir. Şehirde, kalenin yanı sıra
eşi benzeri olmayan tersanesi ve anıtsal güzellikteki
sekizgen Kızıl kulenin görülmesi gerekir. Alanya modern otel ve motelleri, sayısız balık lokantaları, kafe ve
barlarıyla mükemmel bir tatil merkezidir. Alanya’nın
15 km. doğusunda yer alan Dimçayı vadisi yaz aylarının bunaltıcı sıcaklarından kurtulmak için dinlenmek
için ideal bir yerdir. Alanya’nın yaklaşık 25 km batısında yer alan Avsallar, kumsalları ile güzel bir tatil merkezidir. Alanya’dan doğuya, Gazipaşa’ya doğru mükemmel kumsallar ziyaretçilerini beklemektedir.
b. Nüfus
Antalya’da nüfus, Cumhuriyet döneminin ilk nüfus sayımından bu yana dönemler itibariyle farklı gelişim hızı gösterse de, genel olarak sürekli artış eğilimde
olmuştur. 1927 Yılı Genel Nüfus Sayımında 2006.207
olan il nüfusu 2007 yılında 1.789.295’e ulaşarak, seksen yılda ilk sayıma göre 8.7 kat artmıştır (Bkz. Tablo 1).
Sayım yılları dikkate alındığında Antalya ilinin nüfus gelişim çizgisinin ülke gelişim hızı ile bir paralellik
gösterir. İlde, 1980’li yılardan sonraki nüfus artış hızının ülke genelinden fazla oluşu ayrı bir dikkat çeker.
Bu artış ise son yıllarda Antalya iline doğru hızlanan
göç olgusu ile açıklanabilir.
İkinci Dünya Savaşının olumsuz etkisinin hissedildiği, 1940-45 dönemine kadar Antalya’da ortalama
binde 20 seviyesinde bir nüfus artışı olmuştur. Birinci Dünya ve Kurtuluş Savaşı esnasında doğumların az,
ölümlerin fazla oluşu ile ilgili olarak ana-baba çağındaki nüfus eksikliğine bu yıllardaki savaşın olağanüstü
hali eklenince, ülke genelinde olduğu gibi Antalya’da
da nüfus artış hızı yarı yarıya azalarak binde 11’e gerilemiştir.
1950’lerden sonra ekonomik seviyenin yükselmesi, sağlık alanındaki ilerlemeler ve sosyal yaşamdaki gelişmeler nüfus artışını hızlandırmıştır. 1950 yılından sonra 2007 yılı sayımına kadar bir daha binde
20’nin altına düşmemek üzere binde 22.6-47.9 arasında seyretmiştir. Sayım dönemleri içinde 1985-90 döneminde binde 47.9 ile en yüksek nüfus artış hızına
erişen il nüfusu ilk nüfus sayımından 63 yıl sonra 5.9
katına çıkarak 1.132.211 kişi olmuştur. Antalya, tarım
sektöründeki gelişmelere 1980 sonrasında turizm sektöründeki gelişmelerde eklenince doğal nüfus artışının yanında göç olaylarından da kazançlı çıkmıştır.
Cumhuriyetin ilk kurulduğu yıllarda 35.000 olan
nüfus şehrin mekânsal oluşumunda genişleme ve
mekânsal kimlik değişimi ve buna bağlı kimlik değişimi ile 1950’li yıllarda hızlı büyüme rotasına girmiştir.
İlde, 1980’li yıllardan sonra köyden şehre olan göçlerde de artma olmuştur.
Antalya/ktb.gov.tr