Mart – Nisan – Mayıs | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 | 30 |
Olaylar
- 876 – Deyrülâkül Muharebesi : Muvaffak liderliğindeki Abbasi kuvvetleri, Dicle Nehri’ndeki Saffârî istilasını durdurdu. Emir Yakûb bin Leys es-Saffâr, Abbâsîler’in başkenti Bağdat’ı ele geçirmeye çalışır ancak ordusuyla birlikte geri çekilmek zorunda kalır.
- 1513 – İspanyol Konkistador Juan Ponce de León, Florida’yı keşfetti ve bu bölgeyi İspanya toprağı olarak ilan etti.
- 1730 – New York’ta ilk sinagog hizmete girdi.
- 1783 – 1441’den beri varlığını sürdüren Kırım Hanlığı, II. Katerina’nın emriyle Rus İmparatorluğu tarafından ilhak edildi.
Taht-ı Qırım ve Deşt-i Qıpçaq
تخت قريم و دشت قپچاق Kırım Hanlığı
|
|||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1441-1783 | |||||||||
![]() Bayrak
![]() Tamga
|
|||||||||
![]() Kırım Hanlığı’nın en geniş sınırları
|
|||||||||
Başkent | Bahçesaray | ||||||||
Yaygın dil(ler) | Türkçe (Kırım Tatarcası, Nogayca, Osmanlıca) | ||||||||
Hükûmet | Mutlak Monarşi | ||||||||
Han | |||||||||
|
|||||||||
Tarihçe | |||||||||
|
|||||||||
Yüzölçümü | |||||||||
• Toplam
|
200.000 km2 | ||||||||
|
|||||||||
Günümüzdeki durumu | Kırım konusunda, Ukrayna ile Rusya arasında toprak anlaşmazlığı söz konusudur. Bu anlaşmazlık sonucunda Rusya, Kırım’ı ilhak etmiştir. |
Kırım Hanlığı veya Taht-i Kırım ve Deşt-i Kıpçak (öz adı – Taht-ı Qırım ve Deşt-i Qıpçaq, تخت قريم و دشت قپچاق;[4] Kırım Tatarcası: Qırım Hanlığı), 1441-1783 yılları arasında Kırım’da hüküm sürmüş Kırım Tatar devletiydi. Altın Orda Devleti’nin yerini alan dört Hanlıkların en uzun süre hüküm süreni idi. Bazı kaynaklarda 1475’ten 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması’nın imzalanışına kadar Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı kaldığı belirtilmektedir.
Büyük Orda zaferinden sonra, Kırım hanları, Rusya ve Polonya-Litvanya devletinin 18. yüzyılın başına kadar Kırım’a haraç ödediği onayında Altın Orda ve Deşt-i Kıpçak’ın ana mirasçıları olarak kabul edildi.
Kırım Hanlığı hiçbir zaman Osmanlı İmparatorluğu’nun tam bir vasalı değildi, ancak Kırım hanları halife-Sultan’ın üstünlüğünü Müslüman dünyanın başı olarak tanıdı.
1774’te Rus İmparatorluğu ve Osmanlı Devleti, her iki imparatorluğun da Kırım’ın bağımsızlığını ve içişlerine müdahale etmemeyi garanti ettiği Küçük Kaynarca barışını sonuçlandırdı, ancak 1783’te Rus İmparatorluğu anlaşmayı ihlal etti ve Kırım’ı ilhak etti. Büyük güçlerin açık protestolarıyla bu eyleme karşı yalnızca Fransa çıktı.
Tarihi
13. ve 14. yüzyıllarda Rusya’nın içlerine ve Kıpçak Bozkırı (Deşt-i Kıpçak)’na ilerleyen Tatar kabileleri, göçebe yaşamlarını bırakarak Kırım’a yerleşiyordu. Altın Orda’nın yıkılmasından sonra bu bölgede başlayan hakimiyet kurma yarışı Cengiz Han’ın oğullarından Cuci’nin küçük oğlu Toka Temür soyundan gelen ve Tatarları yöneten Hacı Giray tarafından kazanıldı.
Litvanya’da; 15. yüzyılın başlarında bir grup Tatar’ın Kral Vitold’un yönetimindeki Litvanya’ya sığındığı dönemde doğmuştu. Büyüdükten sonra, “Şirin” kabilesinin yardımıyla Kırım’da hakimiyet kurdu. 1441 tarihinde kendi adına para bastırdı. Hanlığın kuruluş tarihi bu yüzden 1441 kabul edilir.
Osmanlı Himayesi
Hacı Giray’ın oğulları tahta geçmek için uzun süre birbirleriyle savaşınca Osmanlı Devleti savaşın daha çok sürmemesi ve Kırım Tahtında Osmanlı dostu birisinin olabilmesi için Hacı Girayın oğullarından biri olan Mengli Giray’a, kardeşlerine karşı olan savaşında yardım etti ve Kırım Hanı olarak “İki Kıtanın Koruyucusu ve İki Denizin Han’ı” unvanını kazanmasına yardımcı oldu.
Daha sonra Fatih Sultan Mehmet’in emriyle Osmanlı donanmasının başında yarımadaya sefere çıkan Gedik Ahmet Paşa Balaklava, Sudak ve Kefe’yi Osmanlı İmparatorluğu topraklarına kattı ve Kırım Hanlığını himayesi altına aldı. Bununla birlikte Osmanlı Sultanı Kırım Hanlığı üzerinde Han seçme hakkına ve boğazları tutma hakkına sahip oldu fakat yine de Kırım Hanı’nın yönetme hakkını elinden almadı ve steplerin yönetiminin Cengiz Hanın soyundan gelenlerde kalmasına izin verdi.
Osmanlı Sultanları çoğu zaman Kırım Hanlığını bağlı bir devlet olarak değil müttefikleri olarak görmüştür. Kırım Hanları dış işlerinde kendileri karar verme haklarına sahipti. Han kendi adına para basıp hutbe okutabiliyordu ki bu iki simge önemli bağımsızlık simgelerindendir. Kırım Hanlığı Osmanlı’ya vergi ödemedi. Bunun yerine Osmanlı Tatarların yetenekli süvarilerini savaşlarında kullandı. 1524’te Mehmed Giray’ın oğlu Gazi Giray’ın zamanında yaşanan kriz yüzünden daha sonraki Hanlar tamamen Osmanlı Sultanı tarafından atanmaya başladı.
İlk yıllar

Hacı Giray ölünce oğulları Mengli ile Nur Devlet arasında taht kavgası yaşandı. 1475’te bölgeyi alan Gedik Ahmet Paşa ile Osmanlılar duruma el koydu ve Mengli Giray, han ilan edildi.
Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bayezid’in, 1484’teki Akkerman Seferi’nde katıldılar. 1502’de ise Mengli Giray Saray’a hücum etti ve Altın Orda Hanlığı’na son büyük darbeyi vurdu. Bundan sonra Kırım Hanlığı, Altın Orda topraklarında hakimiyet kurmaya başladı, Kazan ve Astrahan Hanlıkları da ele geçirildi. Bu ise Moskova Knezliği ile rekabete sebep oldu. 1521’de Mehmed Giray, Moskova’yı kuşatıp, Rusları yenerek onları vergiye bağladı. Ruslar, vergiyi, I. Petro zamanına kadar ödediler.
Altın Orda’ya Karşı Zafer
1502 yılında Kırım Hanı I. Mengli Giray, Altın Orda Devleti’ne bir sefer düzenleyerek bu devletin Kırım yarımadası üzerine olan arzularına son verdi. Han, Kırk Yer Mevzii yakınlarındaki Salacık’ı başlangıçta başkenti olarak atadı. Daha sonra buraya yakın olan Bahçesaray 1532 yılında I. Sahib Giray tarafından başkent ilan edildi günümüzde Salacık da Kırk Yer de Bahçesaray topraklarında bulunmaktadır.
Altın Çağ
|

Makale serilerinden |
Türk tarihi
|
---|
![]() |
1551’de tahta geçen I. Devlet Giray, 1571’de başarılı bir seferle Moskova’yı kuşattı. Çerkesler, Nogaylar ve Kıpçaklar gibi halklardan oluşan büyük ordusuyla Rusları yendi ve Moskova’yı yaktı (Moskova Yangını). Bu seferden sonra Devlet Giray, ertesi yıl için tüm Rusya’yı içine alan büyük çaplı bir fetih planı hazırladı, ama 1572’de Moskova’nın 60 km güneyinde, Molodi Muharebesi’nde uğranılan büyük yenilgi üzerine plan iptal oldu.
Bu dönemde ayrıca Moskova’ya karşı savaşçı ve tampon bölgelerde yaşayacak nüfus olarak birçok Türk boyu hanlık topraklarına yerleştirildi. Özellikle 16. yüzyılda Tatar orduları bugünkü Belarus, Polonya ve Moldova’nın bulunduğu topraklara çokça sefer düzenledi.Güneyde ise Don-Volga Projesi’ne destek olundu.
Devlet Giray’ın 1577’de ölümünden sonra, Kırım’da taht mücadelesi başladı. 1588 tarihinde tahtı “Bora” lâkaplı II. Gazi Giray ele geçirdi. Gazi Giray Han 1591’de Moskova üzerine yürüdü, büyük başarılar kazandı ve Ruslar bir kez daha vergi ödemeye mecbur kılındı. Rus milleti ancak bu tarihten sonra güney isteplerinde savunma tedbirleri almaya başlayabildi. II. Gâzi Giray, Osmanlı-Avusturya savaşlarında büyük başarılar kazandı, Macaristan seferlerine katıldı ama 1607’de vebadan hayatını kaybetti. 17. yüzyıl ortalarına gelirken de hem Rus Ordularıyla hem de başıbozuk birliklerle yağmalara girişen Kozaklarla mücadele edildi.
Ruslarla yapılan 1676-81 Savaşı sonunda, Osmanlı Devleti, Ruslarla görüşme yapma yetkisini Kırım Hanlığı’na verdi. Kırım Hanı Murat Giray da Ruslarla 20 yıllık bir barış imzaladı.
Çöküş
17. yüzyılın sonlarına gelirken Moskova Çarlığı artık güçlü bir devlet olan Rus İmparatorluğu hâline gelmişti; Tatarlar için artık Moskova’yı yağmalamak veya vergiye bağlamak çok zordu. Moskova dışında ise Lehistan oldukça güçlenmiş, Rusya’nın her yerine yayılan Kozaklar ise devamlı akınlarda bulunacak konuma gelmişlerdi.
II. Viyana Kuşatması’nda da Murat Giray ve Kırım Ordusu Osmanlılara yardıma gelmiştir; ama bazı kaynaklar bu kuşatmada Murat Giray’ın Viyana’yı kurtarmaya gelen Lehlerin önünü bilerek kesmediğini yazar, yânî kuşatmanın başarısızlığı Murat Giray’a mâl edilir. (Bu bilgi tam olarak doğrulanmış değildir.) Viyana başarısızlığından sonra Murat Giray azledildi ve II. Hacı Giray tahta geçti. II. Hacı Giray’ın çok kısa süren hanlığından sonra, 1684’te tahta geçen ve parlak bir hükümdâr olan I. Selim Giray, Kutsal İttifak güçlerinin Osmanlı Devleti’ne karşı giriştiği savaşlarda önemli rol oynadı; Rusların Kırım Seferleri’ni, Lehlerin 1687-1688 seferlerini püskürttü, dört kez geçtiği Kırım tahtında büyük başarılar elde etti.
Selim Giray’ın başarılarına rağmen Osmanlı Devleti bu savaşları kaybedip Karlofça Antlaşması’nı imzaladı. Sonraki dönemlerde Osmanlı’nın Avrupa karşısında gerilemesi ve Rus Çarlığı’nın büyük yükselişi Kırım’ı oldukça etkiledi.
1735-1739 Osmanlı-Rus Savaşı içerisinde, 1736’da, Ruslar Bahçesaray’a kadar inip bölgeyi yağmaladılar.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’nda; Besarabya 1770’lerde, Kırım Yarımadası da 1771’de, Ruslar tarafından işgal edildi. Bu saldırılara Kırım Giray karşı koymaya çalıştı. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı himayesinden çıkartılıp bağımsız hale getirildi. Sadece dînî işler için Osmanlı halifesinin yetkisi tanındı.
1777’de Rus yanlısı olarak bilinen Şâhin Giray tahta geçti, Osmanlı yanlısı olan II. Bahadır Giray, hanlık mücadelesinde Şahin Giray’ı yenemedi. Bu dönemde Ruslar bölgeye çokça Slav göçmen yerleştirdiler. 1779’da imzalanan Aynalıkavak Tenkihnamesi ile, Kırım hanlarının serbestçe seçilmesi, Rus askerlerinin Kırım’dan çekilmesi, Osmanlı Devletinin Şahin Giray’ı tanıması maddelerini kabul edildiyse de Ruslar antlaşmaya uymadı. 1783’te II. Katerina’nın emriyle Kırım ilhak edildi. Artan Rus etkisine karşı halk ayaklandı ve Bahadır Giray tahta geçirildi, Şâhin Giray ise Ruslar’a sığındı; 1785’te Şâhin Giray Rus Ordusu’nu arkasına alarak Kırım’a geri geldi. Daha sonra Ruslar’dan istediğini bulamayıp İstanbul’a sığındıysa da önceki hareketlerinin bedeli olarak Rodos’a sürülüp orada idam edildi.
Osmanlı Devleti Kırım’a giren Rus Ordusu’na karşı yeni bir savaşa giriştiyse de başarılı olamadı ve 1792’de Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhâkını kabul etti.
Cenevizlilerle Kırım Yarımadası Mücadelesi

Kırım Yarımadası’na yerleşen Tatar kabileleri, yarımada’nın hayat tarzlarına elverişli bulunan bozkır kesimine yerleşmişlerdi. Şirin mirzaları ve hanlığın ilk merkezi ise Eski Kırım (solhat) idi. Burada XIII. yüzyıldan itibaren büyük bir koloni faaliyetleri içinde olan Ceneviz sahil kesiminde faaliyet gösteriyordu. Yarımada’nın en büyük şehri ve Ceneviz’in merkezi durumunda olan Kefe’den başka doğuda; Kerç, Taman, Azak. batıyaa doğru ise Sudak, Balıkoğa, biraz iç kesiminde yer alan Mankub ve ve İnkirman gibi şehirler bünyesinde kurulmuş bulunan ticari ağ, Ceneviz’in hakimiyet sahasını teşkil etmekte idi.
Sudak, Mankub ve Balıkoğa ahalisinin büyük bir kısmı Ortodoks Rum ahalinden meydana gelmekte olup, Ceneviz’in faaliyetlerini yoğunlaştırdığı sırada Mankub ve Balıkoğa siyasi bir güç teşkil ediyor ve Ceneviz yayılmasından rahatsızlık duyuyordu. I. Hacı Giray, Ceneviz’e karşı mücadelesinde daha güçlü durumda olan ve Ceneviz hakimiyetinde bulunan Balkoğa’yı alacaktı. I. Hacı Giray’ın Mankub’la aynı etnik yapıya sahip bulunan ve Ceneviz’e bağlı olan Balıkoğa’nun Mankub Knezi’ne bağlanmasını kabul etmesinin sebebi, sahil kesiminde tesis edilmiş bulunan güçlü Ceneviz nüfuzunu kırmak ve yine bu güçlü rakibe karşı ittifak oluşturmaktı. I. Hacı Giray, bu merhaleden sonra Mankub Knezi ve Balıkoğa ile beraber bütün sahil kesimine hakim olmak niyetindeydi.
Aleksy, 1433 sonbaharında kale halkının da desteği ile Balıkoğa’yı ele geçirdi. bu hadiseden dolayı 1434 yazında Balıkoğa’yu (Cembalo) geri almak maksadı ile hazırlıklarına başlayan Ceneviz, 8 haziran 1434 tarihinde donanma ile Balıkoğa’yı kuşatarak zapt etti. Kalede büyük bir katliam yaptıktan sonra 9 Haziran’da İnkirman (Kalamit) kalesine yöneldi. Cenevizlilerin karadan yaptıkları kuşatma sırasında kale halkının tamamı firar etmiş, şehir boş kalmıştı. İnkirman’ı yağmaladıktan sonra ateşe veren Cenevizliler, geri dönerek Balıkoğa üzerinden kefe’ye dönmeye başladılar. Ceneviz’e karşı bu hareketin diğer önemli mihrakını Solhat merkezli Kırım Hanlığı olduğunu bilen Cenevizliler, 14 haziran 1434’te solhat’ı muhasara etmeye karar verdiler. bu maksatla harekete geçip önlerine çıkan kasaba ve köyleri yağma ve talandan ile etrafa dehşet saçan Ceneviz ordusu, ani bir baskınla onları imha etmeyi planlayan hacı giray i. tarafından izlenmekte idi. Hava sıcak olup yürüyüş sırasında Cenevizliler teçhizat ve silahlarını arabalara koymuşlardı.
Cenevizliler Solhat’a 5 mil uzaklıkta bulunan Kastadzon (muhtemelen Kaçkorak veya Karaköz köyleri) yakınına geldiklerinde I. Hacı Giray’ın ani bir baskınına uğradılar. Hacı Giray, meşhur sahte pusu ve ricat taktiği (Turan taktiği) gereğince bozguna uğramış gibi geri çekilerek Cenevizlileri asıl kuvvetlerinin bulunduğu alana çekti. düşmanın 8000, kırımların ise 5000 kuvvetten oluştuğu muharebede Cenevizliler kesin bir surette mağlup edildiler. kırım akıncıları akşama kadar Ceneviz ordusunu takip ve imha etti.
Kırım kuvvetleri, 27 Haziran 1434 yılında Balıkoğa’yu kuşattılar. Asıl birlikleri imha edilmiş bulunan Ceneviz, anlaşma yolunu denedi. Şimdilik Ceneviz’e üstünlüğü kabul ettirmenin yeterli olduğunu, ayrıca müstahkem surlarla çevrili bulunan kalenin alınmasının zorluğunu müdrik bulunan I. Hacı Giray, Cenevizlilerle mütarekeyi kabul etti. 13 Temmuz’a kadar süren müzakereler sonucunda yapılan ayrıntıları kesin olarak bilinmeyen antlaşma ile Ceneviz’in kırım yarımadası üzerinde Kırım Hanlığı’nın hakimiyetini tanıdığı ve hanlık ile sulh içinde bulunmaya yeğlediği anlaşılmaktadır. Nitekim, bu tarihlerden 1454 yılına kadar Kırım Hanlığı ve Ceneviz arasında sulha mugayir büyük çaplı bir hareket vuku bulmamıştır. Bu antlaşma ile kırım hanlığı kefe dahil bütün yarımadanın yüksek hakimi sıfatını kazanıyor, Cenevizliler ise sahil kesimindeki ticaretlerini hanlıkla sulh içinde sürdürme hakkını muhafaza ediyorlardı.
Bu mücadelelerin en mühim tarafı, meşru sınırları bölgenin etkin gücü tarafından tanınmış bir Kırım Hanlığı’nın mevcudiyetimi ortaya koymasıdır. nitekim, I. Hacı Giray’ın, Fatih Sultan Mehmet’e göndermiş bulunduğu 1453 tarihli bitikte Kırım Hanlığı’nın sınırlarını “Kırk Yer’de ve Kırım’da, Kefe’de ve Kerç’te ve Taman’da ve Kopa’da ve Kıpçak’da ve benim hükmüm yeten her yerde” ifadeleri ile tahdit ederken dayanağı bu antlaşma olsa gerektir. Bu ifadeler, I. Hacı Giray’ın hakimiyet iddiasının kırım yarımadası ile sınırlı olmadığı, Altın Orda Devleti’nin bütün hakimiyet sahasına uzandığını ortaya koymaktadır.
Ceneviz’e Karşı Osmanlı-Kırım İttifakı
I. Hacı Giray’ın Kırım Yarımadası üzerinde kurduğu hanlığın Ceneviz karşısında etkin bir şekilde mücadele edebilmesi için surları yıkacak teknolojinin elde edilmesi gerekiyordu. Hanlık bu imkândan mahrum idi. İstanbul’un fethini gerçekleştiren Fatih’in en büyük gayesi, denizlerdeki Latin üstünlüğüne son vermekti. Fatih’in Latinlilerle mücadelesi ile Hacı Giray’ın mücadelesi hemen hemen aynı zamanda vuku bulmuş, bu sayede iki Türk Devleti arasında 1454 yılında anlaşma ile tespit edilen ittifaka göre, Osmanlı ve Kırım Kuvvetleri Kefe’yi kuşatacak, alındığı takdirde Kefe Kırım Hanlığı’na verilecekti. Osmanlı Kuvvetleri ise ganimetle yetinecekti ayrıca nakliye hususunda donanmaları ile yardımcı olacaktı. Kefe’yi hedef alan bu antlaşma, Ceneviz nezdinde derhal etki yaptı. Kefe Cenevizlileri, Cenova’dan yardım isteyen mektuplar yolladılar. Bu mektuplarda Cenevizliler’in telaşı açık idi. Zaptedilen kalelerin Kırım Hanlığı’na verileceği, esir edilen Cenevizlilerin satılacakları bildiriliyordu.

Anlaşma gereği hareket eden Kırım ve Osmanlı Kuvvetleri 11 Temmuz’da Kefe’yi muhasara etti. Demir Kahya kumandasında Osmanlı Donanması’nın denizden gerçekleştirdiği muhasara, karadan 6000 kişilik Kırım Kuvveti tarafından yürütüldü. Muhasara sonunda Kefe alınamadıysa da, telaşa düşen Cenevizliler, müttefik güçlerin öne sürdü anlaşmayı kabul ettiler. Ceneviz, Kırım Hanı’na da ayrıca vergi vermeyi taahhüt etmişti.
Bu aşamada iki Türk Devleti’nin Kırım Sahilleri üzerinde birbiriyle çatışan emelleri ortaya çıkmaktadır. Fatih’in usta politikası, Osmanlı ve Kırım menfaatlerinin iki devlet arasında soğukluğa yol açmasına mani olmuştur. Fatih’in Latinlilerle çok vüsatli bir mücadele içinde bulunması bakımından Kuzey Anadolu limanları ile Ege’deki Venedik ve Ceneviz üsleri öncelik taşıyor, Kırım Hanlığı ile Ceneviz’in mücadelelerinin sonucuna göre Kırım üzerinde politika yürütmek bu stratejiye[12] uygun düşüyordu. Kırım vukuatı hususunda Osmanlı diplomasisinin bekleme dönemine girmesi Ceneviz’i rahatlatmış, Hacı Giray I. Marifeti ile güçlenen Kırım Hanlığı’nın zayıflaması yolundaki politikaları uygulama imkânı bulmasını sağlamıştı. Ceneviz, Hacı Giray I. Ve oğlu Haydar arasında 1455’te cereyan eden dahili mücadelede Haydar’ı destekleyip Hacı Giray I.’i uzaklaştırmak sureti ile hanlığın zayıflamasına neden olmuştur. Hanlığın yeni serpilmekte olan gücünün bu şekilde dış müdahaleye maruz kalması yerli ümera tarafından tehlikeli görülerek Hacı Giray I. Desteklenmiş, Haydar ise Litvanya’ya sığınmak suretiyle tahtını terk etmek zorunda kalmıştır. Bu hadiseden sonra hakimiyeti ele geçiren Hacı Giray I. Duruma hakim olmuş, Kırım Hanlığı yükselişini sürdürmüştür.
Yönetim ve dış ilişkiler

Kırım Hanlığı’nın ilk başkenti Salaçık’tı, 1532’de I. Sahip Giray başkenti Bahçesaray’a taşıdı. Hanlık buradaki “Hansaray”dan yönetiliyordu.
Osmanlılar Kırım Yarımadası’nın kıyılarını Cenevizliler’den alıp, buraları Kefe Sancağı’na bağlarken, Kırım Hanlığı da geride kalan bölgeyi; kuzeydeki bozkırları ve bugünkü Ukrayna’daki bazı şehirleri yönetiyordu. Kırım Hanı Osmanlı sultanı tarafından atanmıyor, ama başa geçmek için sultandan onay alıyordu.
Kırım Osmanlılar için daha çok müttefik devlet statüsündeydi; Kırım hanları, kendi adlarına para bastırıyor ve kendi adlarına hutbe okutuyorlardı. Osmanlılar da Ukrayna bozkırlarının sadece Kırım yönetimine ait olduğunu kabul ediyordu. Osmanlılar Kırım Hanlığı’ndan vergi almıyor, hatta seferlerde başarılı olurlarsa onlara vergi bile ödüyorlardı.
Kırım Hanlığı dış ilişkilerinde bağımsız bir devlet gibi davranabiliyordu; 16. ve 17. yıllarda Moskova’ya karşı Lehistan ve Kozaklar ile yapılan ittifaklar bunu doğrular niteliktedir.
Hanlık 18. yüzyıla kadar Osmanlı Devleti’nin herhangi bir etkisi değerlendirmeye alınmadığında bile Avrupa’nın en önemli güçlerinden biriydi.
Ekonomi ve ordu

Kırım Hanlığı’nın ekonomisi deniz ticareti ve yapılan seferlerin başarısı ile doğrudan alâkalıydı.
Hanlık, Osmanlı Devleti’nin Avrupa seferlerine çokça asker gönderiyordu, bir süre sonra Kırım süvarileri Osmanlılar için vazgeçilemez askerler olmuşlardı. Savaş kazançları ise hem Osmanlı ekonomisine hem de Kırım ekonomisine yarıyordu, bu yüzden Osmanlı orduları Avrupa’da geri çekilmeye başlayınca Kırım ekonomisi de bozulmaya başladı
Kara ordusu esas olarak atlılardan oluşmaktaydı. Atlılar; hanın kapıkulları, merkez askerleri ve kabile-boy kuvvetleri orduyu oluşturuyordu.
Kapıkulları, maaşları Osmanlı sultanı tarafından verilen hanın hassa kuvvetleriydi; ilk defa 1532’de Sâhip Giray İstanbul’dan gönderilirken, yanına padişah tarafından 60 topçu, 300 cebeci, 1.000 sekbandan mürekkep bir kuvvet ile 40 müteferrika, 30 çavuş ve 60 tımar ve zeamet sahibi verilmiş idi.
Kırım kuvvetlerinin esas kısmını teşkil eden atlılar ise klâsik bozkır geleneklerini bozmayan, bu yüzden de ateşli silâhlara rağbet etmeyen askerlerdi. Hanlığın topçu ordusu ise yoktu, Osmanlılar da, Kefe üzerinde zaman zaman uyanan iddiâlar sebebi ile, hanlığın bir topçu kuvvetine sahip olmasını istememişlerdi.
Kırım Orduları’nın aynı Osmanlılar gibi “sefer” dedikleri büyük askerî harekâtlar han tarafından yönetiliyor ve bunlara fazlaca asker katılıyordu. “Çapul” denilen küçük saldırılar ise genelde bir asilzadenin askerleri tarafından hanın yabancı devletlerle yaptığı anlaşmalara uyarak dikkatle seçilen bölgelerde yapılıyordu. Çapullardan çokça köle ele geçiriliyordu.
Kırım için bir diğer önemli gelir kaynağı da kölelikti. Tatar askerlerinin “bozkır hasatı” adıyla Rusya bozkırlarından ve Kafkaslardan topladığı insanlar gerek köylerde çalıştırılmakta, gerekse satılmaktaydı. Bu kölelerin gelirinden han yüzde 10 ila 20 arasında değişsen “savğa” adlı bir miktar pay alıyordu. Bazı araştırmalara göre Kırım Hanlığı’nın yaşadığı süre içerisinde Ukraynalı, Kafkas, Çerkes, Rus, Leh gibi birçok milletten toplam 3 milyon kişi köle pazarında kullanılmıştı. Bu kölelerden en ünlülerinden biri de Hürrem Sultan’dı.
Özellikle Kefe en önemli köle pazarlarından biriydi.
Kırım hanlarının geniş kütüphanesi Rusların 1737 Bahçesaray kuşatmasında yanmıştır.
Hanın unvanı
Kırım hanlarının kullandığı unvanlar: Kırım Tatarca: Tañrı Tebareke ve Ta’alânıñ rahimi ve inayeti milen Uluğ Orda ve Uluğ Yurtnıñ ve taht-ı Qırım ve barça Noğaynıñ ve tağ ara Çerkaçnıñ ve Tat imilen Tavğaçnıñ ve Deşt-i Qıpçaqnıñ ve barça Tatarnıñ uluğ padişahı, تنكرى تبرك و تعالينيڭ رحمى و عنايتى ميلان اولوغ اوردا و اولوغ يورتنيڭ و تخت قريم و بارچا نوغاينيڭ و طاغ ارا چركاچنيڭ و تاد يميلان طوگاچنيڭ و دشت قپچاقنيڭ و بارچا تاتارنيڭ يولوغ پادشاهى[15][16]
Galeri
- Giraylar
-
-
II. Gazi Giray.[17]
-
-
III. İslâm Giray. Gravürün altındaki yazıt: İslyam Girai – Büyük Tatar Han (kağan), Moskovalılara ve Çinlilere karşı savaşlarıyla ve yine Macarlara karşı savaşlarıyla biliniyor.
-
-
Adil Giray. Gravürün altındaki yazıt: Adil Gerai büyük han (yani kağan) Tatar, Perekop, Kırım, Nogay vb.
-
1683’te Viyana Savaşı sırasında Kırım Han’ın oğlu Mirza Ali Giray.
-
-
Ahmet Giray, yazıt: Ahmet Giray – Tatar general (Nureddin), Büyük Han’ın (IV. Mehmed Giray) oğlu.
-
-
Prens Potemkin son Kırım Hanı Şahin Giray’ın feragatnamesini kabul ederken
- Kırım Hanları listesi
- Osmanlı Devleti
- Rus Çarlığı
- Kazaklar
- II. Viyana Kuşatması
- Osmanlı-Kutsal İttifak Savaşları
II. Katerina | |
---|---|
![]() |
|
Rusya imparatoriçesi | |
Hüküm süresi | 9 Temmuz 1762 – 17 Kasım 1796 |
Taç giymesi | 12 Eylül 1762 |
Önce gelen | III. Petro |
Sonra gelen | I. Pavel |
Doğum | 2 Mayıs 1729 Stettin, Pomeranya, Prusya Krallığı, Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu |
Ölüm | 17 Kasım 1796 (67 yaşında) Sankt-Peterburg, Rus İmparatorluğu |
Eş(ler)i | III. Petro |
Hanedan |
|
Babası | Christian Augustus |
Annesi | Johanna Elisabeth |
Dini | Rus Ortodoks |
İmza | ![]() |
Çariçe II. Katerina veya Büyük Katerina (Rusça: Екатерина II Великая, romanize: Yekaterina II Velikaya) (2 Mayıs 1729 – 17 Kasım 1796), 34 yıl boyunca Rus İmparatorluğu’nu yönetmiş ve 18. yüzyıl Rusyası’na damgasını vuran Rusya imparatoriçesiydi. Kırım Hanlığı’nı Rusya topraklarına katmasıyla tanınır.
Yaşamının ilk yılları

II. Katerina 2 Mayıs 1729 tarihinde Prusya’nın Stettin kentinde (şimdi Polonya’ya ait) doğdu. Doğduğu zamanki adı Sophie Augusta Frederike idi. Babası Prusya’ya bağlı Anhalt-Zerbst bölgesinin prensiydi ve Prusya ordusunda bir generaldi. Bu soylu ailenin diğer üyeleri olan Sophie’nin kuzenleri III. Gustav ve XIII. Karl sonradan İsveç kralı olarak görev yaptılar.
Sophie 1744 yılında Holstein-Gottorp dükü Petro’yla evlendi. Sophie’nin kocası Petro, Çar Büyük Petro’nun torunuydu ve Petro’nun teyzesi Çariçe I. Elizaveta Petro’yu Rus tahtına veliaht olarak seçmişti. Sophie evlendikten sonra Ortodoks dinine geçti ve Katerina Aleksievna adını aldı. I. Elizaveta’nın zorlamasıyla gerçekleşen bu evlilikte hiçbir zaman mutlu olmadı. Katerina’nın ve kocası Petro’nun başkalarıyla çok sayıda aşklar yaşadıkları bilinmektedir. Katerina’nın kocası Petro, teyzesi I. Elizaveta’nın ölümü üzerine 5 Ocak 1762 tarihinde III. Petro adıyla Rus tahtına çıktı. Ancak III. Petro’nun çarlığı fazla uzun sürmedi. 28 Haziran 1762 tarihinde muhafız alayı çara karşı ayaklanarak III. Petro’yu tahttan indirdi ve Katerina, Rusya çariçesi olarak ilan edildi.
Zamanında Rusya’nın genişleme siyaseti
Nikita İvanoviç Panin’i hariciye nazırı olarak atadı. Çariçeliği döneminde Rusya batısı ve güneyindeki 518.000 km²lik bir alanı topraklarına katmayı başardı. Bu genişleme Lehistan ve Osmanlı İmparatorluğu’ndan alınan topraklar sayesinde oldu. Novorusya, Kırım, Ukrayna, Belarus, Litvanya ve Kurşas (Letonya) Rusya’nın topraklarına katıldı. Lehistan’ın parçalanarak Rusya, Prusya ve Avusturya arasında paylaşılmasına öncülük etti. II. Katerina 1796 yılında öldüğünde Lehistan diye bir ülke artık ortada kalmamıştı. Ancak 123 yıl sonra I. Dünya Savaşı’nın bitmesinden sonra Polonya tekrar bağımsızlığını kazanabildi.
Zamanındaki Osmanlı-Rus ilişkileri
II. Katerina hükümdarlığının ilk yıllarında Osmanlı ile iyi geçiniyormuş gibi görünmek için Prens Dolgoruki’yi İstanbul’a elçi olarak görevlendirdi. II. Katerina’nın asıl amacı hazırlıklarını tamamladıktan sonra Lehistan’ı ilhak etmek ve akabinde Osmanlı’yı mağlup edip, Akdeniz’e sıcak sulara inmektir. 1763’te Lehistan kralı III. August ölünce taht kavgalarını fırsat bilerek kendisine yakın olan Stanislav Ponyatovski’yi IV. August olarak tahta çıkardı. Bu hamle ile Rusya, Lehistan üzerinde tahakküm kurmuş oldu. Bu durumu Osmanlı protesto etmişti. Lehistan’daki bazı askerler bu durumu kabul etmeyerek Osmanlı’ya kaçmıştır. Bu durum Osmanlı ve Rusya arasındaki ipleri gererek savaşa neden olmuştur.
1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı ve Küçük Kaynarca Antlaşması
Leh milliyetçilerinin de Osmanlı’dan yardım istemesi ve karşılığında Podolya’nın verilmesinin temin edilmesi üzerine Osmanlı sürece dahil oldu. Bu savaş üç cepheden oluşmaktaydı. Birinci cephe Akdeniz cephesidir. Ruslar İngiltere ile yaptıkları antlaşma neticesinde Baltık Denizi’nden çıkarak Akdeniz’e donanma yolladılar. Bilahare Mora’daki isyancıları desteklediler. Osmanlı buradaki isyanı bastırdı. Osmanlı Kaptan-ı Derya’sı Hüsamettin Paşa Türk donanmasını Çeşme’ye demir attırdı. 1770’te Rus donanması bir gecede Çeşme’deki Türk donanmasını yaktı. İkinci cephe ise kara cephesidir. Beş koldan saldıran Ruslar, bu alanda üstün başarılar ilan etti. Ağustos 1770’te mezkûr cephe kapandı. En önemli üçüncü cephe ise Kırım cephesidir. Kırım Hanlığı kendini savunamaz haldeydi. Zira daha öncesinden Rus casusları ile saray çevrelenmiş, Kırım devlet adamları işlevsiz ve vasıfsız hale getirilmiş, Hanın eli kolu bağlı vaziyete getirilmiştir. İki karşıt kuvvetlerin çarpışması neticesinde 1771’de Rusya fiilen Kırım’a girdi ve işgal başladı. 1772’de barış antlaşması yapılmak istenildi. Fakat başarılı olunamadı. 1773’te savaş tekrar başladı ve Osmanlı açısından ağır kayıplar devam etmekteydi. Mamafih, 1774’te barış müzakereleri başladı. Osmanlı 200 kişilik bir heyetle Küçük Kaynarca bölgesinde Mareşal Rumyantsov ile görüşmeye başlandı. Ruslar ön şartlar olarak Karadeniz’de serbest dolaşım, savaş tazminatı ve Kılburun, Yenikale ve Kerç Kalelerinin Ruslara teslim edilmesi gibi şartları öne sürmüşlerdir. 21 Temmuz 1774’te imzalanan antlaşmanın önemli maddelerinin birkaçını şunlardır; Kırım bağımsız olacak, dini anlamda Osmanlı’ya bağlılığı devam edecektir. Azak, Kerç, Yenikale ve Kılburun Kaleleri Ruslara bırakılacaktır. Osmanlı’daki Ortodoksların hamisi Ruslardır. Osmanlı savaş tazminatı ödeyecektir. Rusya, İstanbul’da elçilik açabilecektir. II. Katerina Küçük Kaynarca Antlaşmasından sonra fikirlerini dile getirirken böyle fevkalade bir antlaşmayı beklemediğini ve bu antlaşmadan ötürü çok mutlu olduğunu yakın devlet adamlarına söylemiştir. Mezkûr antlaşmadan yaklaşık 9 yıl sonra Rusya Kırım’ı 1783’te tamamen kendi topraklarına ilhak etmiştir.
1787-1792 Osmanlı-Rus Savaşı ve Yaş Antlaşması
Osmanlı Devleti’nde Kırım’ın kaybı gerek halk gerekse de devlet nezdinde büyük üzüntüye sebep olmuştur. Kırım’ın bir gün geri alınacağı arzusu Osmanlı’nın hep kalbindeydi. 1787 yılında II. Katerina, II. Josef’le birlikte Karadeniz’deki donanma üslerini teftişe çıkmıştır. İşbu görüşme 12 Ekim 1787’de Osmanlı’ya bildirilmiştir. Akabinde Boğdan Voyvodası Aleksandr’ın Avusturya’nın Osmanlı sınırına asker yığdığı haberi payitahta gelmiştir. Osmanlı bu durumdan şüphelenerek ciddiye almıştır. Kerson’da Rusya’nın İstanbul elçisi Bulgakov ve Avusturya elçisi Herbert aralarındaki görüşmede Osmanlı’nın Hanya ve Rodos’ta bulunan Rus elçiliklerine saldırıda bulunduğu ve Turla Nehri’nde Türk donanmasının hazırda bulundurduğu söylenince her iki devlet, Osmanlı’ya karşı savaş kararı vermişlerdir. Rusya’nın İstanbul elçisi Bulgakov gerilimi haddinden fazla tırmandırmaya çalışmaktadır. Ayrıca Bulgakov, Kerson’da karara bağlanan maddeleri Osmanlı Devleti’ne dikte etmekteydi. Mamafih Memalik-i Mahruse-i Şahane, Rusya’ya altı maddelik şiddetli bir ültimatomda bulunmuştur. Ruslar buna karşın Eflak ve Boğdan Voyvodalarını kışkırtması sonucunda Osmanlı ve Rusya arasındaki ipler tamamen kopmuştur. Sadrazam Yusuf Paşa ve ekibi, Şeyhülislam’dan aldıkları fetva ile I. Abdülhamid’i ikna ederek savaş ilan ettiler. Rus elçisi Bulgakov alelacele tevkif etmiştir. Osmanlı’nın Rusya’ya savaş ilan etmesine binaen Avusturya elçisi Herbert’te 9 Şubat 1788’de Osmanlı’ya savaş ilan ettiklerini bildirdi. Avusturya aslında bunu Prusya’nın hiçbir zaman hayata geçmeyen Helsberg Planını hayata geçirmek için kullandı. Avusturya, Osmanlı’ya ait olan Yergöğü Kalesine saldırdılar. Lakin başarılı olamadılar. Böylece 1791’de Avusturya ile Ziştovi Antlaşması imzalandı. Osmanlı mezkûr antlaşmaya göre Belgrad dahil savaş öncesi sınırlara geri dönülmüş oldu. Tek cephe Ruslar kalmış oldu. Ruslar Rumeli’deki kaleleri ele geçirmeye başladı. Ruslar, İsmail Kalesinde 26 bin Türk’ü kılıçtan geçirmişti. Ruslar, Anapa Kalesini de ele geçirince Osmanlı ümidini iyiden iyiye kaybetmiştir. İngiltere ve Prusya’nın Osmanlı’nın toprak bütünlüğünden yana tavır sergilemeleri barış görüşmelerinin yapılması hususunda önemli bir faktördür. Barış görüşmeleri 10 Kasım 1791’de Eflak’ın Yaş kasabasında başladı. Barış görüşmeleri on beş oturumdan oluşmaktadır. Üçüncü toplantıda Rus heyetinin savaş tazminatı olarak 24 bin kese altın istenmesi, Osmanlı heyetince kabul görmedi. 1783’te Kırım’ı ilhak eden Ruslar, işbu ilhakı Osmanlılara kabul ettirdi. 10 Ocak 1792’de imzalanan Yaş Antlaşması neticesinde bazı mühim maddeler şöyledir: Esir değişimi, Küçük Kaynarca Antlaşmasının geçerliliğinin devamı, Dinyesper sınır kabul edilecektir. Özi ve Kırım Ruslarda kalacaktır. Ticaret imtiyazları genişletilecektir. Böylece Osmanlı’nın Karadeniz’de kaybettiği hakimiyet, yavaş yavaş Akdeniz’de de kaybedilmeye başlandı. Kırım’da uygulanan baskı göçlere sebebiyet vermiştir.
Özel yaşamı
II. Katerina çapkınlığı ile nam salmıştır. Tahta çıktıktan sonra pek çok erkek arkadaşı olmuştur. Bunlara malikaneler tahsis ettiği bilinir. Kocası III. Petro’nun tahttan indirilmeden önce evliliklerinin mutlu olmadığı, hem kocasının hem de kendisinin birçok sevgilisi olduğu tarihçiler tarafından da deklare edilir. Hatta saray içinde mavi boncuk dağıttığı generaller sayesinde tahta çıkmıştır. Halk arasında “Taçlı Fahişe” olarak anılır. Çariçe, Voltaire ve Diderot gibi isimlerle yazışarak aydınlanma fikri ile içli dışlı olmuştur. Çariçe sanata çok düşkündür. Bu dönemde sanat yönünde gelişmeler hız kazansa bile sanayi anlamında çöküş olmuştur. II. Katerina’nın, oğlu Pavel’e kötü davrandığı, onu merkezden uzaklaştırdığı görülmektedir.

Rus İmparatorluğu’nun Kırım’ı ilhakı, öncesinde Kırım Hanlığı’na bağlı bir yarımada olan Kırım’ın, 19 Nisan [E.U. 8 Nisan] 1783 tarihinde Rus İmparatorluğu tarafından ilhak edilmesi olayıdır. İlhaktan önceki süreçte Rus İmparatorluğu Kırım’ın içişlerine müdahalelerde bulunurken Kırım’ın bağlı olduğu Osmanlı İmparatorluğu Kırım ile yeterince ilgilenememekteydi. İlhak sonrası tam 134 yıl boyunca Rus İmparatorluğu tarafından yönetilen Kırım’daki Rus egemenliği 1917 Rus Devrimi’nin hemen sonrasında kısa ömürlü Kırım Halk Cumhuriyeti’nin ilan edilmesiyle son buldu.
Rus İç Savaşı döneminde sık sık el değiştiren Kırım, 1921’den 1954’e kadar Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti’nin, daha sonra ise Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti ve 1991’de SSCB’den ayrılan Ukrayna’nın egemenliğinde kaldı. 2014’te Rusya tarafından bir kez daha ilhak edilen Kırım’ın son ilhakı ise henüz uluslararası arenada resmî olarak tanınmamaktadır.
Başlangıç
Kırım’ın, Karadeniz’in kenarında olması yanında, Kafkasya’ya ilerleyen yol üzerinde bulunması Ruslar için yarımadayı stratejik açıdan önemli hâle getirmekteydi. Osmanlı İmparatorluğu ise, bu tehlikenin farkına 18. yüzyılın sonlarına doğru ancak varmıştı. Rusya’nın Karadeniz sahillerini eline geçirerek sıcak sulara açılma amacı kapsamında yaptığı savaşlardan biri olan 1735-1739 Osmanlı-Rus-Avusturya Savaşı sonucunda imzalanan Belgrad Antlaşması ile Ruslar, Kırım’ı savaş yoluyla alamayacaklarını anlayarak sınırlarını genişletme hususunda strateji değişikliğine gittiler. Kırım Hanlığı’nın içişlerinde karışıklıklar çıkarmak suretiyle hanlığı içten zayıflatmak ve Osmanlı İmparatorluğu’nun de zayıf bir anında burayı almayı tasarlayan Ruslar, bu amaçla 1740 yılında Kırım ile ilişkileri düzenlemek üzere Kiev’e bir vali tayin ettiler ve Kırım’a konsolos atadılar. Tayin edilen konsolos Kırım’ın sosyal, politik ve ekonomik durumunu, yarımadanın topoğrafik ve stratejik şartlarını, askerî teşkilatını, demografik yapısını, halkın ve Kırım yönetici elitinin örf ve âdetleri gibi özelliklerini muntazaman Rusya’ya bildirdi.
Osmanlılar, Tatarların eskisi gibi Ruslar karşısında dayanıklılık gösterememeleri sebebiyle Kırım ve Kefe seraskeri unvanıyla bir vezirin Kefe’de ikamet etmesi lüzumunu hissetmişler ve Kırım Hanlığı’nın merkezini Bahçesaray’dan muhtemel Rus hücumu karşısında jeostratejik öneme sahip Bender yakınlarındaki Kavşan’a nakletmişlerdi.[6] Kırımlıların sosyal ve siyasi bünyelerinin eskisine göre zayıflamasını fırsat bilen Ruslar, Kırım’daki kabileler arasına nifaklar sokmaya ve halkın ileri gelenlerini kendi taraflarına çekmeye çalıştılar. Hatta hanları bile Osmanlılardan gelen emirlere riayet etmemeleri ve Osmanlı ile olan savaşlarında tarafsız kalmaları konusunda iknaya çalıştılar.
Kırım içindeki propagandaları sonucu kendilerine yeterince taraf bulduklarına inanan Ruslar 1769 yılında Bucak ve Yedisan Nogayları ile dostluk ve ittifak anlaşması imzaladılar. Zira, 1768 yılında Osmanlı İmparatorluğu Rusya’ya savaş ilan etmişti. 15 Temmuz 1770’te de Rus devlet şûrası, Han’ın otoritesi altında Kırım’ın bağımsızlığını tanıyan bir karar aldı. Ruslar, savaşın cereyan ettiği bu ortamda Kırım yönetici ve elit halk tabakası üzerinde Kırım’ın Osmanlılardan ayrı, bağımsız bir devlet olarak kalmasını ve kendisinin bunun destekçisi olduğunu propagandasını yapmaya başladı. Bu sözler Kırım yöneticileri üzerinde etkili olmaktaydı. Asırlardır Osmanlı himayesinde yaşayan Kırımlılar için hiçbir siyasi gücün etkisi ve zorlaması altına girmeden devletlerini yönetmek güzel bir şey olarak görülmekteydi. Fakat Rusların iltifatları ve yumuşak sözleri onların kalplerini o kadar etkilemişti ki ister istemez Rusya tarafına meyletmekte ve tarihî düşmanları Rusların artık kuvvetli olduğunu, kendilerini kandırdığını ve Kırım’ı işgal edeceğini düşünmemekteydiler.
1770 yılına gelindiğinde Kırım’da Osmanlı’ya bağlı bir halk tabakası olmakla beraber, Rusya hayranı bey ve mirzalardan oluşan elit bir kesim vardı. Rusların 1770’te Kırım’a ilk saldırısında Kırım halkı serasker İbrahim Paşa’ya gereken yardımı göstermedi ve hatta Tatarlardan bazıları el altından Ruslara istihbarî bilgiler ulaştırdı. Prut civarında önünü kesen Ruslarla bir ay kadar süren muharebelerde mağlup olup Bender ve Akkerman’ı Ruslara kaptıran II. Kaplan Giray azledilerek yerine III. Selim Giray hanlığa getirildi. Ruslar Prens Dolgorukiy komutasında Kırım’ı tamamen işgal etti. Temmuz 1771’de Kırım’da herhangi bir mukavemetle karşılaşmadan içeriye doğru ilerleyen Rus ordusu, Kefe, Kerç ve Yenikale gibi şehirleri de ele geçirdi. Bunun üzerine Ruslara karşı savaşıp mağlup olan Kırım Hanı III. Selim Giray kaçarak İstanbul’a geldi. Onun yerine Osmanlı İmparatorluğu Maksud Giray’ı han olarak atadı. Ancak, Rusların kuvvetli telkinleri ile Osmanlıların sözlerini dinlemeyen mirzalar bağımsızlık fikrine kapılmanın bir sonucu olarak bu atamayı tanımadı ve II. Sahib Giray’ı han olarak seçti. Sonrasında, Kırım hanzadeleri ve beyleri Sankt-Peterburg’a giderek II. Katerina’ya sadakat yemini etti.
Savaşta ölen Serasker İbrahim Paşa’nın kâtibi Necati Efendi’nin Ruslara esir edilişini anlattığı hatırata göre, Osmanlı İmparatorluğu artık Kırım halkı nezdinde ümit olmaktan çıkmış, Rus himayesinin kabulü de facto bir vaziyet almış, bu durum Kırım ümerasını kesin hatlarla parçalamış, hanlığın varlığının devamı imkânsız hâle gelmiştir.
Bağımsız Kırım (1774-76)
Osmanlı İmparatorluğu’nun karada ve denizde üst üste aldığı yenilgiler neticesinde 1774 yılında Küçük Kaynarca Antlaşması görüşmelerine başlandığında Kırım üç yıldır Rusların işgali altında bulunmaktaydı. Bu nedenle iki gün cereyan eden Küçük Kaynarca Antlaşması müzakerelerinde en çok tartışılan maddelerden birisi de Kırım meselesi oldu. 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı’na nokta koyan 21 Temmuz 1774 tarihli antlaşmanın üçüncü maddesine göre Kırım’a bağımsızlık verilirken, Kırımlılar Hanlarını kendileri seçeceklerdi. Kırım yalnızca dinî yönden Osmanlılara bağlı olacaktı.[15] Antlaşmayla beraber üç yıldır fiilen Rus işgali altında olan Kırım, müstakil bir devlet oldu. Osmanlı İmparatorluğu ise, savaştan mağlup çıkan bir devlet olarak, Kırım’ı Rus işgali altında görmektense bağımsız olmasını tercih etmekteydi. Gerek Osmanlı yöneticileri ve gerekse halk, Kırım’ı kaybetmeyi kesinlikle kabullenememekte ve Kırım’ın elden çıkışını geçici bir durum olarak görmekteydiler. Rusya içinse durum memnuniyet vericiydi. Kırım ve Rusya’nın tarih sahnesine çıkmasından sonra başlayan mücadele Rusların galibiyeti ile sonuçlanmaktaydı.
Rusya için Kırım topraklarının bir kısmını işgal etmek ve kalan kısmı için bağımsızlık statüsünü güvenceye almak Kırım’ın ilhakına giden yolun önemli adımlarıydı. Kırım’ın, bağımsız bir devlet haline gelmesi, o zamana kadar dinî, tarihî ve kültürel bağlarla Osmanlı Devlet ve toplumuna bağlı olan Kırım Tatarları arasında hoşnutsuzluğa sebep oldu. Bu havanın oluşumunda, Rusların işgal öncesi propagandanın aksine üç yıllık dönemdeki farklı davranışları ve gerçek emellerinin halk ve bir kısım bey ve mirzalar tarafından anlaşılması önemli rol oynadı. Kırımlılar, eskisi gibi Osmanlı’ya bağlı kalmayı ve Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesini istemeye başladılar. Bu maksatla daha önce Han olarak seçtikleri Sahib Giray’a baskı yaparak, bağımsızlıktan vazgeçilmesini, hanların eskiden olduğu gibi Osmanlı İmparatorluğu tarafından tayin edilmesini ve padişaha gönderilecek heyet ile teşrifat ve menşur istenmesini teklif ettiler.[16] Bu doğrultuda İstanbul’a giden heyetin tekliflerinin kabulünün, antlaşma gereği mümkün olmadığı öne süren Osmanlılar, sadece padişahın adının zikredilmesi, sikkenin halifenin adıyla kesilmesi ve Kırım kadılarına mürâsele yollanması konusunda Kırım heyetiyle anlaştılar.
Diğer taraftan Ruslar, Kırımlılar ile Osmanlılar arasında cereyan eden bu gelişmeleri uzaktan izlemekteydiler. Osmanlı yöneticilerinin, heyetin isteklerinin bir kısmını kabul ederken Rusların da görüşlerini almışlardı. Rusların olaylara olumsuz açıdan bakmamasının sebebi, gelişmelerin ileride kendileri için bir dayanak olacağını düşünmelerinden kaynaklanmaktaydı. Ruslar Sahib Giray’ın hanlığına günün şartları gereği rıza gösterirken, güttükleri esas amaç, St. Petersburg’daki imparatoriçe sarayında birkaç yıl kalarak Rus örf ve âdetlerine göre yetişen Şahin Giray’ı uygun bir zamanda hanlığa taşımaktı. Kaldı ki, Kırım’daki siyasi havanın istenilen şekilde yönlendirilmesi Rusların elindeydi. Rusya, Sahib Giray’ın hanlık makamına oturmasına itiraz etmezken, el altından bağımsızlığa karşı çıkan ve Kırım Tatarları, Çerkesler ve Nogayların duygularını okşayan politikalar güden ve bir muhalefet oluşturan IV. Devlet Giray’ı gizlice destekledi ve Kırım halkını da mevcut hana karşı ayaklanmaya teşvik etti.
Kırımlılar, geri dönen heyetten bağımsızlığın kaldırılmadığını, Yenikale, Kerç ve Kırım’ın bazı yerlerinin hâlâ Ruslarda olduğunu öğrenince Sahib Giray’ın aleyhine propagandaya başladılar.[17] Rusya’dan destek göremediğini anlayan Sahib Giray, kendine karşı gelen muhalefetin isyanına fazla dayanamadı ve Nisan 1775’te Kırım’ı terk ederek İstanbul’a geldi. Kırım halkının, Abhazlar, Çerkesler ve eski Kırım seraskeri Canikli Ali Paşa’nın desteğini alan IV. Devlet Giray da el altından Sahib Giray’ı tahtından atmak için bir süredir mücadele vermekteydi. Bu olay üzerine, IV. Devlet Giray yeni Kırım hanı oldu.
IV. Devlet Giray, Kırım’ın bağımsızlığı kaldırmak, Yenikale ve Kerç’ten Rusları kovmak gibi birtakım propagandalar ile hanlık makamına gelmişse de bunu başarması mümkün değildi. Çünkü, Osmanlı İmparatorluğu ekonomik ve askeri birtakım sıkıntılarından başka dış ilişkilerinde gelişen değişik olaylar nedeniyle Kırım meselesine el atacak durumda değildi. Daha önce gelen heyetin taleplerinin aynısını dillendiren isteklerle gelen yeni Kırım heyeti bu maksatla Osmanlı yöneticilerini hayli sıkıntıya soktu. Çünkü Osmanlılar isteklerin reddi halinde Kırımlıların kendilerine yüz çevirmelerinden çekinmektelerdi.
Kısa zamanda halktan bir kısmı, Şirin ve Mansur aşiretleri Şahin Giray tarafına geçtiler. Ruslar, Şahin Giray’ın lehine hareket edecek bir halk kitlesini el altından oluşturmaya çalışmakta ve bu doğrultuda aşiretlere bol miktarda para da dağıtmaktaydı. IV. Devlet Giray tahtı güvenceye almak için Osmanlı İmparatorluğu’nden hanlığın veraset yoluyla intikal etmesini kabul etmesini istedi. Antlaşma gereği Osmanlı yöneticilerinin böyle bir isteğe olumlu ya da olumsuz cevap vermesi mümkün değildi. Onun bu isteği Kırım meclisi ve aşiretlerinin de kendisinden soğumasına sebep oldu.[20] Osmanlıların İran saldırılarıyla meşgul olmalarını da fırsat bilen Ruslar, 1775 yılından itibaren Kırım yarımadasının girişi olması hasebiyle stratejik öneme sahip “Or Kapısı”na çok sayıda asker yığarak Şahin Giray’a manevî destek verdiler.[21] Rusya bunları yaparken Osmanlı İmparatorluğu’ni de Kırım’ın iç işlerine karışmakla suçlamaktaydı. IV. Devlet Giray, vaki müracaatlarıyla Osmanlı İmparatorluğu’ndan yardım alamaması ve Rusların aleyhte propagandası ile Kırım’daki desteğini de kaybetmesi üzerine Mart 1777’de hanlığı terk ederek İstanbul’a gitti.
Yeni hükümdar Şahin Giray’ın[23] Kırım Hanlığı’na Rusların desteğiyle getirilmesinin ne anlama geldiğini Osmanlı yöneticileri de çok iyi bilmekteydi. Haber İstanbul’a ulaştığında padişah I. Abdülhamid’in “Şahin bir alet-i mülahazadır. Rusların meramı Kırım’ı zabteylemektir” mealindeki tepkisi bunu göstermektedir. Yeni Han ilk iş olarak hanlığına meşruiyet kazandırmak çerçevesinde diğer hanların yaptığı gibi kendisinin halkın reyi ile Han seçildiğini bildirmek ve teşrifat istemek üzere bir heyeti İstanbul’a gönderdi. Kırımlıların ekserisi onun Han seçilme şeklini tasvip etmediklerinden ancak silah zoruyla mahzarları imzalamışlardı. Zira, Rus ordusu Şahin Giray’ın isteğiyle Akmescit’te kalmaya devam etmekteydi. Rus müdahalesiyle ortaya çıkan bu yeni durum İstanbul’daki Rus elçisi ile müzakere edildi. Ruslar, Şahin Giray’ı iktidara taşımak için yaptıkları müdahalenin antlaşmaya aykırı olmadığını iddia etmekte ve halkın davetiyle Kırım’a girdiklerini söylemekteydiler. Bunun yanında, Şahin Giray’ın hanlığı kabul edilmeden Kırım’dan askerlerini çekmeyeceklerini de vurgulamaktaydılar. Görüşmeler bu noktada tıkandı. Kırım için, İstanbul’da bu müzakereler olurken Şahin Giray ise iktidarını kalıcı kılabilmek için idari, askerî, iktisadî birtakım reformlar yapıyordu.
Şahin Giray’ın reformları halk tarafından destek bulmadı. Toprak reformu ulemanın büyük tepkisini çekerken, geleneksel Kırım Tatar askerî kıyafetlerini Rus askerî usullerine göre değiştirmesi halkı kızdırdı. Onun yemek yeme adabı, içkiye düşkünlüğü ve yaşam şekli de aşırı tepki görüyordu. Halkın nazarında o “dinsiz”, “batı hayranı bir züppe” ve “Osmanlı kanına susamış bir köpek” olarak tanınmaktaydı. Hanın, bey ve mirzalardan vergi alması, onların da etrafından uzaklaşmasına sebep oldu. Şahin Giray, Kırımlıların er ya da geç etrafından uzaklaşacağını bildiği için kendisine destek sağlayacak bir kitleyi bulmakta gecikmedi. Bu kitle, 1768-1774 Savaşı yıllarında Mora’dan getirilip Kırım’a yerleştirilen “Arnavutlar” olarak tabir edilen Moralılardı. Özellikle Rusların da desteğiyle bunların kısa zamanda iktisadî hayatta etkin rol üstlenmesi için tüm imkânlar seferber edilmekteydi. Kırım’ın bu yeni sakinleri Şahin Giray reformlarına destek vermekteydi.
Ruslar, Şahin Giray’ı iktidara taşıyan güç olmakla beraber, Kırım’da düzenli bir hayat olmasını da istemiyorlardı. Kendilerinin Kırım’a yerleşme konusundaki geleceklerini, buradaki iç kargaşa ve düzensizliğin artmasına bağlıyorlardı. Bu maksatla Şahin Giray’ı reformlar konusunda desteklerken el altından ajanları vasıtasıyla halkı ona karşı tahrik ediyorlardı. Diğer yandan da Hristiyan “Arnavutlar” ile yerli halk arasında düşmanlık havası estirmeye başlamışlardı. İstanbul’da Rus elçisi ile müzakereler yapılırken, 14 Ekim 1777’de Kırım’da ayaklanma başladı. İlk önce, Hristiyan “Arnavutlar” ile halk arasında patlak veren olaylar daha sonra Şahin Giray’ın icraatlarına umumî bir ayaklanma şekline dönüştü. Kısa zamanda Kırım halkı, Nogaylar, Kabartay’da bulunan Çerkesler, Abazalar ve Dağıstanlılar Ruslara ve Şahin Giray’a karşı savaşmak için birlik oluşturdular. Bu umumî durum karşısında Şahin Giray, Rus ordusuna sığındı. Olaylar tamamen Rusların planladığı ve arzuladığı gibi gitmekteydi. Ruslar, halkın umumî ayaklanmasını bastırmak için Kırım’ın stratejik noktalarına askerî kuvvetler sevk ettiler. Daha ilk günlerdeki çatışmalarda 8-10 bin Rus askeri öldü. Halktan da çok sayıda ölen oldu. Rus askerleri olaylara hâkim olunca Şahin Giray yıl sonuna doğru hanlıktaki kontrolü yeniden sağladı.
Kırım’da, Küçük Kaynarca Antlaşması’na aykırı bir biçimde Rus desteğiyle iktidara gelen Şahin Giray konusunda İstanbul’daki görüşmelerde bir ilerleme sağlanamaması ve Ekim 1777’de başlayan olaylar üzerine, Osmanlı yönetimi Aralık 1777’de olağanüstü toplanarak bu konuda bir dizi kararlar aldı. Buna göre muhtemel Rus hücumuna karşı İsmail Kalesi’ne 45 bin asker sevk edilecek, Canikli Ali Paşa donanma ile Kırım seraskerliğine tayin edilecek ve antlaşmanın ihlali anlamına gelen Rusların müdahalesiyle Kırım’da ortaya çıkan durum Avrupa devletlerine duyurulacaktı. Ayrıca, Kırımlıların da vaki davetleriyle III. Selim Giray’ın Kırım’a gönderilmesine karar verildi. III. Selim Giray Akmescit’e çıktığı Ocak 1778’den sonra Kırım’da birisi Rusya tarafından desteklenen diğeri de halkın oyuyla seçilen iki Han bulunmaktaydı.[28] Fakat o gelinceye kadar Şahin Giray Rusların desteğiyle hanlıktaki duruma tamamen hâkim olduğu için III. Selim Giray’ın geldikten sonraki birkaç teşebbüsü bir netice vermedi ve Şubat 1778’de Kırım’dan ayrılmak zorunda kaldı. Böylece Ruslardan destek alan Şahin Giray, Kırım tahtına yerini sağlamlaştırmış ve rakipsiz bir biçimde yeniden oturdu.
İsmail Kalesi için asker toplanırken, Canikli Ali Paşa’dan beklentiler yüksekti ve onun Kırım’ı kurtaracağı düşünülmekteydi. Kırımlılardan her gün gelen yardım çağrıları da onun bir an önce Kırım’a ulaşmasını gerekli kılmaktaydı. Ali Paşa’nın Kırım’a hareket ettiği Ağustos 1778’e kadar birkaç gemi ile askerî yardım götürüldüyse de bu Kırımlıların işine yaramadı. Ali Paşa 40 bin askerle Kırım’a vardıktan sonra Rusların her tarafı askerleriyle tahkim ettiğini ve bir çıkarma yapması durumunda başarı kazanma şansının zor olduğunu gördü. Durumu rapor ettiği İstanbul’daki Osmanlı divanı da Ali Paşa’ya çıkarma için kesin emir veremedi. Donanmanın gitmesine rağmen Osmanlı İmparatorluğu, Rusya ile bir savaşı daha göze alamadı. Bu arada uluslararası siyasi hava değişmeye başlamıştı. Yapılacak bir savaşta mevcut askerî düzen ve iktisadî durumla bir başarı kazanmak hayal gibi gördüğü için Osmanlı İmparatorluğu, Kırım konusunda antlaşmanın ihlali kesin olmasına rağmen net ve kararlı bir tavır ortaya koyamıyordu.
Rusları cesaretlendiren de Osmanlı yönetiminin kararsız tavrı, askerî ve ekonomik zafiyetleriydi. Bu nedenle Canikli Ali Paşa’nın bir başarı elde edemeden geri dönmek zorunda kalmas ve Osmanlı İmparatorluğu’nun Ruslara karşı bir şey yapamaması beklenti sahiplerini hayal kırıklığına uğrattı. Neticede, donanmanın başarısız bir şekilde geri dönmesi halkın infialine sebep oldu. Hatta İstanbul’daki Rus elçisine bile saldırıda bulunuldu. O zamana kadar boğazlardan yabancı gemi geçmesine alışkın olmayan halk, serbestçe gelip geçen ve Karadeniz’de mekik dokuyan Rus gemilerini görünce çileden çıkıyordu. Gelişen olaylara Rusların Eflak ve Boğdan’ın iç işlerine karışması da eklenince halkın infialini ve Kırımlıların isyanlarını dikkate alan hükûmet, bir savaşı göze almak için Osmanlı limanlarındaki Rus gemilerine el koydu. Beklenmeyen bu durum Ruslarda da şok etkisi yaptı. II. Katerina askerî ve ekonomik yapısının bir savaşı kazanamayacağını biliyordu. Bu sırada Amerikan Bağımsızlık Savaşı nedeniyle Fransa Krallığı ve Büyük Britanya Krallığı’nın karşı karşıya gelmesi ve çocuğu olmayan Bavyera hükümdarının vefatıyla Avusturya ve Prusya’nın da böyle bir savaşın eşiğinde olması muhtemel Osmanlı–Rus savaşının önünde engel görünmekteydi. Çünkü Avrupa’daki bu gelişmeler kapsamında Rusya’yı kendi taraflarına çekebileceğini düşünen devletler vardı. II. Katerina yine de bir tedbir olarak Osmanlıları doğudan sıkıştırmak için İran ile bir ittifak antlaşması imzaladı. Fakat, savaşa gerek kalmadan Fransa’nın arabuluculuğunda 21 Mart 1779’da Aynalıkavak Tenkihnamesi imzalandı.
İlhak süreci

Aynalıkavak Tenkihnamesi’nde, Küçük Kaynarca Antlaşması’nın Kırım ile ilgili üçüncü maddesine getirilen değişikliklere göre, Şahin Giray’ın hanlığı Osmanlılar tarafından onaylanıp Osmanlı İmparatorluğu’nun Kırım’ın iç işlerine karışmayacağı ve hanlığın boşalması durumunda yenisinin seçimle olacağı kararlaştırıldı. Rusya, bunun üzerine 1 Haziran 1779’da askerlerini Kırım’dan çekti.
Kırım, 1783 yılında Rusya’nın bir vilayeti haline getirildi. 1787’de Kırım meselesi yüzünden Osmanlı-Rusya arasında bir kez daha savaş yaşandı ve Osmanlı kesin bir mağlubiyete uğradı. 1792 Yaş Antlaşması ile Kırım’ı Rusya’ya terk etti.
- 1820 – Milo Venüsü heykeli, bir Ege adası olan Melos’ta bulundu.
- 1830 – Avrupa ülkeleri, Osmanlı İmparatorluğu’ndan Yunan Devleti’nin bağımsızlığını onaylamasını istedi.
- 1869 – 2. Darülfünun binasının inşası tamamlandı ve Darülfünun-ı Osmani kuruldu.
- 1899 – Martha Place, elektrikli sandalye ile idam edilen ilk kadın oldu.
- 1918 – I. Dünya Savaşı: Sinema oyuncuları Douglas Fairbanks ve Charlie Chaplin, New York sokaklarında savaş tahvili sattılar.
- 1920 – Salih Paşa’nın (Salih Hulusi Kezrak) istifası ile kurulan Damat Ferit Paşa Kabinesi’nin tanınmayacağı yolunda, Heyet-i Temsiliye genelgesi yayınlandı.
- 1923 – Mustafa Kemal 9 Umde’yi açıkladı. Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin seçim bildirisi niteliğindeki bu ilkelerin başında, ‘Egemenlik Ulusundur’ maddesi gelmekteydi.
- 1924 – Şeriye mahkemelerini kaldıran yeni Mahkemeler Teşkilatı Kanunu TBMM’de kabul edildi. Kadıların yerini hakimler aldı.
- 1933 – Almanya’da ari ırktan olmadığı düşünülen memurlar emekli edildi.
- 1943 – Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Roosevelt, enflasyonu kontrol altında tutabilmek amacıyla tüm maaş ve ücretleri dondurduğunu ve işçilerin iş değiştirmesini yasakladığını açıkladı.
- 1946 – Milletler Cemiyeti son oturumunu yaptı. Bundan sonra örgütün adı Birleşmiş Milletler olacaktır.
- 1953 – Kenya bağımsızlık hareketinin önderi Jomo Kenyatta, Mau Mau Ayaklanması gerekçe gösterilerek İngiliz sömürge yönetimince tutuklandı.
- 1956 – Seyhan Barajı hizmete girdi.
- 1960 – İstanbul’a on saat çamur yağdı.
- 1968 – Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nde öğrenciler Rektörlük binasını işgal etti.
- 1976 – Ankara’da çeşitli fakülte ve öğrenci yurtlarında çıkan olaylarda, aralarında Tabii Senatör Muzaffer Yurdakuler’in oğlu Hakan Yurdakuler’in de bulunduğu, Esari Oran ve Burhan Barın isimli 3 öğrenci öldürüldü, çok sayıda öğrenci yaralandı.
- 1992 – Uluslararası Atatürk Barış Ödülü’nün Güney Afrikalı lider Nelson Mandela’ya verilmesi kararlaştırıldı. Mandela, Türk Hükûmetine yönelik insan hakları ihlali suçlamaları nedeniyle ödülü kabul etmedi.
- 1992 – Ermeniler, Azerbaycan’nın Ağdaban köyünde 779 sivile işkence yapıp 67’sini öldürerek Ağdaban Katliamı’nı gerçekleştirdi.
- 1993 – Fransa’nın Bretonya bölgesinde yapılan kazılarda, ünlü çizgi roman kahramanı Asteriks’in yaşadığı köyün bulunduğu öne sürüldü.
- 1994 – DenizTemiz Derneği (Turmepa) kuruldu.
- 1999 – Hakkâri Valisi Nihat Canpolat’a, Yüksekova ilçesinde bombalı saldırı düzenlendi. Canpolat, saldırıdan küçük sıyrıklarla kurtuldu; şoförü öldü, yedi kişi de yaralandı.
- 2022 – DHL’e ait B757 kargo uçağı Kosta Rika’nın başkenti San Jose Havalimanı’na acil inişi sırasında pistten çıkarken, meydanda büyük bir faciadan dönüldü. Ve kargo uçağı 2’ye bölündü.