30 mart olayları

30 Mart, Tarihte Bugün Miladi takvime göre yılın 89. gün
Şubat – Mart – Nisan
1 2 3 4 5 6 7
8 9 10 11 12 13 14
15 16 17 18 19 20 21
22 23 24 25 26 27 28
29 30 31

Olaylar

  • 1814 – Napolyon Savaşları: Koalisyon güçleri Paris’e girdi.
Napolyon Savaşları
Napoleonic Wars

Üçüncü Koalisyon Dördüncü Koalisyon Dördüncü Koalisyon Yarımada Savaşı Yarımada Savaşı Beşinci Koalisyon Savaşı Napolyon'un Rusya Seferi 1813 Alman Seferi Altıncı Koalisyon Savaşı Yüz Gün

Savaşa bakmak için bir görsele tıklayın.
Soldan sağa, yukarıdan aşağıya:Austerlitz, Berlin, Friedland, Lizbon,Madrid, Viyana, Moskova,Leipzig,Paris, Waterloo

Tarih yaklaşık 1803-1815
Bölge
Avrupa, Atlantik Okyanusu, Río de la Plata, Hint Okyanusu, Kuzey Amerika, Kuzey Afrika
Sonuç Koalisyon zaferi, Viyana Kongresi
Taraflar
Koalisyon kuvvetleri: Birleşik Krallık Birleşik Krallık
 Avusturya Arşidüklüğü (1804’e kadar)
 Avusturya İmparatorluğu (1804’ten sonra)
 Rus İmparatorluğu (1804-1807, 1810-1815)
 Prusya (1806-1807, 1812-1815)
 İspanya (1808-1815)
 Osmanlı İmparatorluğu (1806-1810)
 Portekiz
 Sicilya
Sardinya Sardunya
İsveç İsveç
 Hannover
Hollanda Hollanda Birleşik Krallığı
 Fransız Kralcılar(1815)

İran Kaçar Hanedanı (1807-1812)

Fransa İmparatorluğu ve müttefikler:
Fransa Fransa İmparatorluğu
Hollanda Hollanda (1806-1810)
 İtalya
 Etruria
 Napoli
 Varşova Düklüğü
 Ren Konfederasyonu

  •  Bavyera
  • Saksonya Saksonya
  •  Westphalia
  •  Württemberg

Danimarka Danimarka-Norveç
 ABD[m]

 Osmanlı İmparatorluğu (1807-1809, 1810-1812)

Komutanlar ve liderler
Birleşik Krallık Wellington Dükü
Birleşik Krallık Horatio Nelson (ölü)
Avusturya II. Franz
Avusturya Arşidük Karl
 Schwarzenberg Prensi
 Arşidük John
 Aleksandr
 Mihail Kutuzov
 Mihail Bogdanoviç Barclay de Tolly
 Count Bennigsen
 Pyotr İvanoviç Bagration
 Friedrich Wilhelm
 Gebhard Leberecht von Blücher
 Brunswick Dükü (ölü)
 Friedrich Ludwig
İspanya VII. Fernando
İspanya Miguel Ricardo de Álava
III.Selim
Cezzar Ahmet Paşa
 Ferdinand IV of Sicily
İsveç Gustav Adolf
İsveç Karl Johan[l]

 XVIII. Louis

Fransa Napolyon Bonapart
Fransa Joseph Bonaparte
Fransa Louis-Alexandre Berthier
Fransa Louis-Nicolas Davout
Fransa Jean Lannes
Fransa André Masséna
Fransa Michel Ney
Fransa Jean-de-Dieu Soult
Fransa ve diğer mareşaller Fransa Admiral Villeneuve
 Prens Eugène
 Joachim Murat
 Prince Poniatowski (ölü)
 Maximilian Joseph
Saksonya I. Frederick
 Jérôme Bonaparte
 Frederick I
Hollanda Louis Bonaparte
 James Madison

 Andrew Jackson

Kayıplar
3.350.000-6.500.000

Napolyon Savaşları, Fransız Devrim Savaşları’nın ardından Napolyon önderliğindeki Fransa ile Avrupa’nın diğer güçlü devletlerinin oluşturduğu koalisyon arasında gerçekleşen savaş dönemi. Başlangıç tarihinin hangi yıl olduğuna dair tarihçiler ve araştırmacılar arasında fikir birliği yoktur. 1800-1815 yılları arasında, yaklaşık 15 yıl sürmüştür.

Napolyon Savaşları, Fransız Devrimi’nin ardından, monarşiye karşı fikirlerin ve siyasal etkinliklerin Avrupa’nın bütününe yayılmasını engellemeye çalışan Fransa dışındaki devletlerin oluşturduğu Koalisyon güçleriyle Fransız Devrim Orduları arasında Napolyon’un siyasi ve askeri liderliği altında sürmüş çatışmalardır.

Devrim sonrası Fransız ordusunun yapısal özellikleri

I. Napolyon ve Grande Armée
  • Fransız Devrimi’nin hemen ardından yeniden şekillenen Fransız ordusunun yapısal özellikleri, 18. yüzyılın diğer Avrupa ordularının yapısal özelliklerinden çok belirgin farklılıklar göstermiştir. Bu yapısal farklılıklar özellikle Napolyon Savaşları sırasında Fransız ordularının elde ettikleri başarılarda büyük ölçüde pay sahibidir. Kuşkusuz ki Napolyon’un parlak askeri becerisinin de etkisi büyük olmuştur.

Bu farklı yapısal özellikleri şu başlıklar altından irdelemek olanaklıdır:

  • 18. yüzyıl ordularını oluşturan askerler, serflerden oluşan, zorla silah altına alınmış, ölmemek için öldürmek zorunda kalan insanlardır. Bir sorumluluk ya da bir ideal uğruna değil, zorunlu oldukları için savaşırlar. Bu askerlerden oluşan birlikler, dağılma eğilimi gösterirler. Yanaşık düzen savaşa sürülmeleri ve sıkı bir disiplin altında tutulmaları gerekir. Bu ise, birliklerin hareket yeteneğini ciddi biçimde sınırlayacaktır.
Oysa Fransız ordusundaki askerler, her ne kadar “zorunlu askerlik” dolayısıyla silah altına alınmış olsalar da, özgür yurttaşlardır. Bu insanlar, ulus devletinin yurttaşlarıdır, yurttaş-ordunun askerleridir. Bir ulus devletin yurttaşı olmanın sorumluluğuyla, bir ideal uğruna savaşırlar. Sıkı bir disiplin altına rahatlıkla girebilirler, eğilimleri bu yöndedir.

Askerlerin bu eğilimleri, komutanların birliklerini sevk ve idare tarzını kökten değiştirmektedir. Onlara çok daha geniş bir alanda inisiyatif kullanma olanağı vermektedir. Napolyon ordularının başarılarının nedenlerinden biri de Napolyon’un generallerinin geniş inisiyatifleri olmasıdır.

  • Fransız Devrimi öncesinde, tüm Avrupa monarşilerinde olduğu gibi Fransız ordusundaki subaylar da aristokrat ailelerin tekelindeydi. Ancak ihtilal sırasında aristokrasi tasfiye edildiği için halktan insanların subay atanması zorunlu olmuştur. Bunun sonucunda Fransız Devrim Ordusu’nun subay kadrosu, genç, yeteneğe göre terfi eden, dinamik unsurlardan oluşmuştur.
  • Fransız Devrim Ordusu, düzenlemelerle tümenler halinde yapılandırılmıştır. Tüm askeri sınıfları bünyesinde barındıran, bağımsız, herhangi bir operasyonu ya da manevrayı bağımsız olarak gerçekleştirebilecek birimler olan tümenler, kolordular düzeyinde birleştirilmişti.
  • Özellikle Napolyon orduları, Napolyon’un izlediği yöntem gereği, ağırlıklı olarak “yerinde ikmal” ilkesiyle hareket eden ordulardır. Napolyon, ordularının ikmal meselesini, uzun ikmal kollarına değil, istila edilen topraklardaki kaynaklara dayandırmıştır. Bu tutum, orduların manevralarını, ikmal olanaklarının sınırlayıcı baskısından kurtarmış, daha hızlı manevra yapabilir hale getirmiştir.
Lakin bu durum sadece Avrupa’nın verimli ve yoğun nüfus barındıran bölgelerinde başarılı olmuştur. Yerinde ikmal olanaklarının son derece kısıtlı olduğu Mısır, İspanya ve Rusya’da ise geri tepmiştir. Özellikle Rusya’da durum daha da vahim bir hal almıştır. Rus ordusu, II. Dünya Savaşı’nda da uygulanan yakıp yıkma taktiğini uygulamış, çekilirken Napolyon ordularının kullanabileceği her şeyi ya beraberinde götürmüş ya da yerinde imha etmiştir.
Napolyon ordularında hızlı manevra ve yürüyüş hızı konusunda etkin olan bir başka unsur da subay kadrosunun asillerden oluşmamasıdır. Asiller, kendilerine son derece rahat bir ortam sağlayacak tüm ağırlıklarıyla birlikte hareket ederler. Ağırlıklarını taşıyan atlı arabalar, ordunun hızını düşürür. Özellikle zor arazi ve yol koşullarında bu durum daha da belirgin bir etki yaratır. Askerler yol kenarında bekler, öncelik tanınan aristokrat subayların ağırlıklarıyla yüklü arabalar yolu kullanır. Oysa Fransız ordularında öncelik piyadenindir, asker yoldan yürür, subay yolun dışından atının üstünde yolculuk eder.
Sonuç olarak 18. yüzyıl Avrupa ordularında standart yürüyüş hızı dakikada 70 adımken, Napolyon ordularında bu hız dakikada 120 adımdır.
  • 1776 yılında Topçu Genel Müfettişi olan Gribeauval, Fransız Devrimi Ordusu’nun topçu unsurlarında önemli düzenlemeler yapmıştır. Orduda kullanılan top çapları standartlaştırılmış, ilave olarak havanların kullanılmasına geçilmiş ve top arabalarında yapılan geliştirmelerle topçu bataryalarına hareketlilik kazandırılmıştır. Bu düzenlemelerle Fransız Devrimi Ordusu, yüksek atış gücüne sahip ve hareketli topçu bataryalarıyla savaş alanına hakim olabilmiştir.

Napolyon’un stratejik ve taktik özgünlüğü

Fransız birlikleri ve Avusturya birlikleri çatışma halinde

Hemen hemen bütün tarihçiler ve araştırmacılar, I. Napolyon’un askeri alanda belirgin bir teorisi olmadığı görüşünde birleşirler. Napolyon’un askeri başarıları, sağlam bir askeri teorik yaklaşım çerçevesinde hazırlanmış planlara değil, savaş alanındaki hareket tarzına bağlanır.

Her şeyden önce Napolyon hep saldırı savaşları vermiştir. Teorik olarak bir saldırı için, bir temel plan ve alternatif planlar hazırlanması gerekir. Ancak, Napolyon’un savaş planları yoktur. Napolyon, kolordularını birbirleriyle bağlantıları kopmayacak ölçüde araziye yayarak ilerler. Böylece rakibini, onu karşılayabilmek için yayılmaya zorlar. Bu yayılma, önceden planlanmış savaş düzeninin o anda değiştirilmesini gerektirdiği için düzensiz olmak zorundadır. Napolyon, savaş alanını rahatlıkla gözleyebileceği bir noktadadır ve düşmanının yayılmasını izler. Belirli bir anda, belirli bir bölge civarındaki birliklerini hızla, belirli bir bölgeye yönelik olarak taarruza kaldırır. Bu nokta, düşmanın kritik “bağlantı noktası”dır. Eğer bu bağlantı noktasına yönelen taarruz başarılı olursa, düşman cephesi yarılmış olur. Eğer başarısız olursa, zaten yaygın durumdaki kolorduları ona, alternatif bir plan için esneklik sağlar.

Bütün bunlar, birliklerini zaafa uğratmayacak biçimde yaymasına ve savaş alanını çok iyi izlemesine bağlıdır. O anın koşullarına uygun olarak birliklerini toplayıp bir “sıklet merkezi” oluşturması bu sayede olur.

Arka plan

I. Koalisyon Savaşı

I. Koalisyon, 1792 yılında 1. Fransa Cumhuriyeti’ne karşı Büyük Britanya, Avusturya Arşidüklüğü, Prusya Krallığı, Sicilya ve Piemonte tarafından oluşturulan ilk koalisyondur.

1796 yılında, Alpler Ordusu’nun başkomutanlığına atanan Napolyon, yetersiz donatılmış ve her türlü ikmal malzemesi açısından ihmal edilmiş olan bu orduyu kısa süre içinde savaşabilecek bir duruma getirdi. Aslında Napolyon’un İtalya Seferi için emrine verilmiş olan ordu, bu çapta bir harekat için yetersiz bir askeri güçtür. Emrindeki üst rütbeli subaylar, kendisi gibi Fransız Devrimi sonrasında hızla terfi etmiş, ama deneyimsiz subaylardır. Hızlı terfi etmelerinde, savaş alanlarında gösterdikleri beceri ve yeteneğin payı büyüktür, ama bu çapta birliklere komuta etmeleri yeni bir deneyim olacaktır. İtalya Seferi’nde Napolyon’un kurmayları, daha sonraki muharebelerde de birlikte çarpışacağı subayları olacaktı.

Öte yandan İtalya Seferi için Napolyon’un emrine verilen ordu, 30 bin askerli bir orduydu. Oysa karşısında 70 bin askerli Piemonte ve 50 bin askerli Avusturya ordusu vardı.

Napolyon, 12 Nisan 1796 tarihinde Alpler’i aşarak Kuzey İtalya’ya saldırıya geçti. Avusturya ve Piemonte ordularını art arda yenilgiye uğrattıktan sonra Ocak 1797’de İtalya’daki Avusturya askeri varlığını püskürterek Viyana üzerine yürüdü. Napolyon, Kuzey İtalya’da, ikmal merkezlerine aşırı derecede bağımlı, hızlı hareket yeteneği gösteremeyen, dağınık Koalisyon kuvvetleri karşısında, hızlı manevralarıyla, “yerinde ikmal” prensibiyle, topçu bataryalarıyla savaş alanına hakim olabilmesiyle parlak başarılar sağladı.

Avusturya’nın ateşkes istemesi üzerine, 18 Nisan 1797 tarihli “Leoben Ateşkes Anlaşması” imzalanıp askeri çarpışmalar sona erdirilmiştir. Modern İtalya’nın Udine şehri yakınındaki Campoformido köyünde barış görüşmelerine başlanmıştır. Ancak görüşmeler uzamış, Campo Formio Antlaşması olarak anılan antlaşma 17 Ekim 1797 tarihinde imzalanmıştır. Bu antlaşma, I. Koalisyon’un da sonu olmuştur. Fransa’ya ise sadece Kuzey İtalya’da değil, antlaşma koşulları gereği Hollanda’da da toprak sağlamıştır. Özellikle Kuzey İtalya’daki kazanımlar önemlidir. Venedik kontrolündeki Ege adaları ve Venedik donanması Napolyon’a geçti.

Napolyon, İtalya Seferi’nde, “yerinde ikmal” prensibini izleyerek Direktuvar yönetimine fazlaca bir yük olmadığı gibi, bölgeden topladığı ağır vergilerle de önemli ölçüde bir mali kaynak yaratmıştır. Böylece hem askeri hem de politik olarak sivrilmesini sağlamıştır.

Mısır Seferi

1 Temmuz 1798’de, İskenderiye limanında Mısır topraklarına çıkan Fransız Ordusu, Piramitler Muharebesi’nde Murad Bey komutasındaki Osmanlı Ordusu’nu yenilgiye uğrattı.

Nelson komutasındaki İngiliz donanması, 1 Ağustos 1798 tarihinde Fransız donanmasını Nil’nin Abukir koyuna vardı. Aynı tarihte gerçekleşen Nil Muharebesi’nde İngiliz donanması parlak bir zafer kazanmış, Fransız donanmasını imha etmiştir.

Napolyon, Nil Muharebesi’nin ardından Kahire’ye ilerledi. Napolyon’un Fransa ile tek bağlantısı olan donanmanın bu şekilde imha edilmesi, onu zor duruma düşürmüştü. Ordusunu Filistin yönünde yürüterek, Akka Kalesi doğru yürümeye başladı. 18 Mart 1799 tarihinde buraya gelen Fransız Ordusu, Cezzar Ahmed Paşa karşısında ağır bir yenilgi aldı. 21 Mayıs tarihinde kuşatmayı kaldırıp Kahire’ye çekildi (Akka Savunması). Kısa bir süre sonra da ordusunu Mısır’da bırakarak Fransa’ya döndü.

II. Koalisyon Savaşı

II. Koalisyon, Birleşik Krallık, Rus İmparatorluğu, Osmanlı, Napoli, Portekiz ve Avusturya Arşidüklüğü ittifakıyla oluşturulmuştur. Başlarda başarılı sonuçlar elde ettilerse de ortak bir strateji izleyemediler ve koalisyon başarılı olamadı.

9 Kasım 1799 tarihinde Birinci Konsül olan Napolyon, Kuzey İtalya’daki Fransız varlığını tehdit eden Avusturya ve Rus ordularına karşı harekâta geçmiştir. II. Koalisyon’un bu bölgedeki kuvvetlerinin ikmal hatlarını kesmek için Milano yönünde ilerlemiş ancak ondan önce Cenova’yı ele geçirerek bu bölgede yığınak yapan Koalisyon güçleriyle 14 Haziran 1800 tarihinde çatışmak zorunda kalmıştır. Napolyon, Marengo Muharebesi olarak tarihe geçen bu muharebede, gün içinde savaşı kaybetmiştir ama, generallerinden Desaix komutasındaki bir kolordunun tam zamanında yetişmesiyle günü zaferle kapatmıştır.

Napolyon bu savaşın ardından Rus birliklerini kuşatma altında tutarak Avusturya ordusuna saldırmıştır.

Alexandr Suvorov komutasındaki Rus birlikler, kuşatmayı yarıp Alplerdeki sarp geçitleri kullanarak geri çekilmişlerdir. Bu başarılı çekilme Suvorov’u tarihin en başarılı komutanlarından biri haline getirecektir.

Hohenlinden Muharebesi’nde, Avusturya Ordusu’nun uğradığı yenilgi ardından, 9 Şubat 1801 tarihinde imzalanan Luneville Antlaşmasıyla Avusturya, İtalya, Hollanda ve İsveç, Fransız hegemonyasını kabul etmişlerdir. Bu antlaşma II. Koalisyonun sonu olmuş ve Büyük Britanya’yı savaşta yalnız bırakmıştır.

Napolyon Savaşları

III. Koalisyon Savaşı

1804 yılında imparator olan Napolyon, bütün bu koalisyonlarda asıl dinamonun Büyük Britanya olduğunu gayet iyi bilmektedir. Büyük bir donanma ve güçlü bir ordu oluşturarak Büyük Britanya’yı istila etmek ve sorunu çözmeyi planlamaktadır.

Napolyon bu planı ertelemek zorunda kalacaktır. Çünkü, 1805 yılında Fransa’ya karşı bir ittifak daha kurulmuştur. III. Koalisyon, Büyük Britanya, Avusturya İmparatorluğu, İsveç, Rusya İmparatorluğu ve Sicilya Krallığı arasında kurulmuştur.

Ancak Fransız donanması, Lord Horatio Nelson komutasındaki İngiliz donanması karşısında Trafalgar Muharebesi’nde ağır bir yenilgiye uğramıştır. Bu sırada Napolyon’un 180 bin kişilik ordusu, Manş kıyılarında toplamış, İngiltere’nin istilası için hazırlık yapmaktadır. Donanmanın yenilgiye uğraması, Büyük Britanya’yı istila planlarını da suya düşürmüştür. Napolyon, III. Koalisyon’u, kıta Avrupası’nda yenmek zorundadır artık.

Koalisyon, Avusturya ve Rus ordularının birlikte Fransa’ya saldırması yönünde bir plan yapmıştır, ancak Avusturya komutanı Rus ordularını beklemeden saldırıya geçmiştir. Manş kıyılarındaki ordusunu toplayan Napolyon, çok hızlı bir şekilde Bavyera’ya ilerlemiş ve Avusturya ordusunun geri bağlantısını kesecek bir manevra yapmıştır. 22 Ekim 1805 tarihinde Avusturya ordusu 60 bin asker ve 120 topla teslim olmak zorunda kalmıştır. Napolyon’un bu manevrası, düşmanın doğrudan cephesine bir saldırıya girişmek yerine, geri bağlantısını kesmeye dayanan, tam anlamıyla bir Dolaylı tutum stratejisidir. Sonuçta, büyük çaplı bir çatışmaya girmeden ve önemli bir kayba uğramadan Avusturya ordusunun savaşma azim ve gücünü kırmıştır.

Ulm Muharebesi parlak bir zaferle sonuçlanmıştır ama Napolyon açısından durum hâlen kritiktir. Avusturya’nın diğer ordusuyla Rus ordusu batıya doğru ilerlemektedir ve bir İtalyan ordusu da güneyden yaklaşmaktadır. Napolyon, iki kuvvetin birleşmesine fırsat vermeyecek bir şekilde hızla doğuya ilerler ve Avusturya – Rus kuvvetlerinin karşısına Austerlitz’de çıkmıştır. “Üç İmparator Muharebesi” olarak da bilinen 2 Aralık 1805 tarihli Austerlitz Muharebesi de Napolyon’un zaferiyle sonuçlanmıştır. Rus ve Avusturya kayıpları ölü, yaralı ve kaçak olarak toplam 27 bin iken Fransız kayıpları 9 bindir. Ayrıca Fransız ordusu 180 top ele geçirmiştir.

Her iki savaşta iki ordusunu kaybeden Avusturya savaştan çekilmek zorunda kalmıştır. 22 Aralık 1805’te Avusturya ile Fransa arasında Pressburg Barışı imzalanmıştır. Çar 1. Aleksandr ve General Mihail Kutuzov yönetimindeki Rus ordusu ise geri çekilmiştir.

IV. Koalisyon Savaşı

IV. Koalisyon Prusya Krallığı, Rus İmparatorluğu, Saksonya, İsveç ve Büyük Britanya arasında oluşturulmuştur.

1806 yılının ortalarında, İngiltere, Prusya, İsveç, Rusya ve Saksonya arasında yeni bir koalisyon, IV. Koalisyon oluşturulmuştur. Napolyon, Rus orduları ulaşmadan Prusya ordularına taarruza geçmiştir. 14 Ekim 1806 tarihinde Jena’da bir Prusya ordusunu bozguna uğratmıştır. aynı gün Mareşal Davout komutasındaki bir başka Fransız ordusu da diğer bir Prusya ordusunu yenilgiye uğratmıştır. Her iki Fransız ordusu da Napolyon’un komutasında dağılan Prusya birliklerini Berlin’e kadar izleyerek yeniden toparlanmalarına fırsat vermemiştir. Fransız ordularının kayıpları 8 bin iken Prusya kayıpları 25 bin kadardır.

Daha sonra ilerleyen Rus ordularını karşılayan Napolyon, 7-8 Şubat 1807 tarihinde Eylau Savaşı’nda, 14 Haziran 1807 tarihinde de Friedland Muharebesi’nde de yenilgiye uğrattı. Bu savaşların ardından Rusya’yla 7 Temmuz 1807 tarihinde yapılan Tilsit Antlaşması ile Rusya da savaştan çekilmiş oldu. Ayrıca bu anlaşma uyarınca Osmanlı ve Rus İmparatorlukları himayesindeki Yedi Ada Cumhuriyeti de Fransa’ya bırakıldı.

V. Koalisyon

V. Koalisyon, Avusturya İmparatorluğu ve Büyük Britanya arasında 1809 yılı başlarında oluşturulmuştur.

10 Nisan-14 Ekim 1809 tarihleri arasında gerçekleşen V. Koalisyon Savaşı, Napolyon savaşlarının içinde en kanlı ve geniş çaplı olanlarıdır.

Arşidük Charles komutasındaki Avusturya ordusu 10 Nisan 1809 tarihinde Bavyera’ya saldırmıştır. Karşılıklı manevralar ve iki çatışmanın ardından V. Koalisyon Savaşı’nın ilk sert muharebesi gerçekleşmiştir. Napolyon kuvvetlerinin Aspern ve Essling kasabaları arasındaki Tuna nehri geçişinde (köprübaşı) gerçekleşen Aspern-Essling Muharebesi, 21 Mayıs 1809 günü öğleden hemen sonra başlamış ve iki gün sürmüştür. İkinci gün, Napolyon’un Avusturya kuvvetlerinin merkezine karşı giriştiği güçlü saldırı, Avusturya hatlarını yarmıştı. Ancak savaşı hemen hemen kazanmışlarken Arşidük Charles’in son yedeklerini bizzat komuta ederek, cesaretle giriştiği saldırı durumu kurtarmıştır. Napolyon, köprübaşını kaybetmiş ve sonuç alamayacağı açıkça belli olan savaş alanından birliklerini çekmiştir.

5 Temmuz 1809 tarihinde başlayan ve yine iki gün süren Wagram Muharebesi ise Fransız ordularının zaferiyle sonuçlanmıştır.

14 Ekim 1809 günü imzalanan Schönbrunn Antlaşması ile V. Koalisyon da fiilen sona ermiş oldu.

Fransız İmparatorluğu’nun 1812’de ulaştığı en geniş sınırlarının haritası

Rusya Seferi (VI. Koalisyon)

Rusya, V. Koalisyon’da yer almamıştır. Bu, Tilsit Antlaşması’nın sonucudur. İngiltere’nin uyguladığı deniz ablukası Rus ekonomisi için de ciddi sonuçlar yaratmaktadır. Rusya’nın Tilsit Antlaşması’nı yok sayarak taraf değiştirmesinde bu ekonomik sıkıntıların etkisi olmuştur. Rusya’nın savaşa girmesiyle savaşın seyri değişmiş, yenilmez olarak nitelendirdikleri Napolyon Orduları yenilgiye uğratılmıştır.

Napolyon’un Rusya Seferi’ne katılan ordunun mevcudu konusunda, farklı kaynaklarda, farklı rakamlar verilmektedir. Esasen, Rusya Seferi’ne çıkan Fransız ordusu, tarihin o güne kadar gördüğü en kalabalık ordudur. Yarıya yakını Fransız askerlerinden oluşmaktadır, diğerleri Fransa’ya tabi ülkelerin askerleridir.

7 Eylül 1812 günü gerçekleşen Borodino Muharebesi, Moskova’nın yaklaşık 110 km. batısında, Moskova nehri üstündeki köprübaşında yapılmıştır. Napolyon Ordularını durdurmayı başarmakla birlikte Rus Ordusu’nun kayıpları, mevzileri uzun süre elde tutabilecek durumda değildir. Kutuzov, geri çekilme kararı verir. Hiçbir askeri direnişle karşılaşmadan Moskova’ya giren Napolyon, Rus Çarı’nın bir barış antlaşmasına yanaşmaması, Rus Ordusu’nun imha edilmemiş olması ve kış şartlarında ordusunun ikmalinin neredeyse olanaksız hale gelmesi dolayısıyla Rus topraklarından geri çekilmek zorunda kalmıştır. Ordusunun büyük bir bölümünü bu geri çekilme sırasında kaybetmiştir. Rus Ordusu, onları sürekli olarak izlemiş ve yıpratmıştır.

Paris’e dönen Napolyon, ilerleyen Rus birliklerini Polonya topraklarında karşılamak için yeni bir ordu düzenlemiştir. 2 Mayıs 1813 tarihinde Lützen Savaşı’nda ve 20 Mayıs 1813 tarihinde Bautzen Savaşlarında Rus ordularının ilerleyişini durdurmayı başarmıştır.

Bu tarihlerde Koalisyon güçleri, “Trachenburg Planı” olarak bilinen bir strateji izlemeye karar vermişlerdir. Bu stratejiye göre daha küçük çaplı Fransız birlikleriyle savaşılacak, Napolyon’un yeterince yıpranması sağlanmadan onun komuta ettiği ordularla çatışmaya girmekten kaçınılacaktır.

1813 yılının Ağustos ayında Dresden Muharebesi’nde başarı kazanan Napolyon, bu başarısının sonuçlarını geliştirememiştir.

Leipzig Muharebesi, 16-19 Eylül 1813 tarihlerinde gerçekleşen, tarihte “Ulusların Savaşı” olarak da bilinen bir savaş olmuştur. Napolyon’un 195 bin kişilik ordusu, Koalisyon güçlerinin 365 bin kişilik ordusu karşısında tutunamamıştır. Napolyon, dört kolorduyu ve Alman prenslerinin desteğini yitirerek savaş alanından çekilmek zorunda kalmıştır.

Koalisyon Güçleri Paris’te

Ağırlıklı olarak Rus ve Prusya kuvvetlerinden oluşan koalisyon kuvvetleri Fransa’nın doğu sınırlarını aştıklarında, Wellington komutasındaki İngiliz kuvvetleri de Pirene Dağları’nı aşarak Fransa topraklarında ilerlemeye başlamışlardır.

6 Nisan 1814 günü tahttan çekilen Napolyon, Elba adasına sürgüne gönderildi.

Savaşın sonrası

Napolyon sürgünden kaçar ve 20 Mart 1815’te Paris’e geri döner. Fransa’da kendine destek toplayarak, Bourbon Hanedanı’nı tahttan indirir ve seferberlik çalışmalarını başlatır. Napolyon’un Fransa’ya döndüğünü ve seferberlik ilan ettiğini haber alan Viyana Kongresi, Napolyon’a karşı silahlanma kararı alır. Napolyon yaklaşık 200 bin, müttefikler de 150 bin asker toplar. 18 Haziran 1815’te iki ordu karşılaşır ve Napolyon ağır bir yenilgi alır (Waterloo Muharebesi). Napolyon teslim olur ve müttefikler Paris’e tekrar girer. Napolyon, Saint Helena’ya sürgün edilir ve 1821’de ölene burada kadar kalır. Fransa’daysa hanedan tekrar başa getirtilir (Bourbon Restorasyonu).

Sonuçları

Napolyon Savaşları tarihte görülmüş en büyük savaşlardan biridir. Savaşta ~Fransa ve Müttefikleri 1.000.000 ölü, ~Rusya 400.000 ölü, ~Prusya 200.000 ölü, ~Avusturya 300.000 ölü, ~İspanya 300.000 ölü ~Birleşik Krallık 311.806 ölü olmak üzere 2.511.806 asker ve toplam 1 milyon sivil de dahil edilirse 3.511.806 kişi hayatını kaybetmiştir.

  • 1842 – İlk kez bir ameliyatta anestezi uygulandı.

Anestezi (Yunanca yoksunluk öneki an- ve aesthētos, “hissetmek”), genellikle cerrahi müdahalelerden önce uygulanan, bedenin tümünün ya da belli bir bölümünün ağrıya duyarsız hâle gelmesini sağlayan işleme verilen addır. Vücudun sadece belirli bir bölgesini uyuşturan anestezi türü ise lokal anestezidir. Anestezi yaratan maddelere anestezikler, ilgilenen uzmanlık dalına ise anestezibilim (anesteziyoloji) denir. Anestezi enjeksiyon, ilaç kabulu ve diğer yöntemlerle verilebilir.

Anestezi

Ketamin, veteriner tıpta anestezi için kullanılan kimyasallardan biridir.
[Vikiveri’de düzenle]

Anestezi, duyumsama yokluğudur. Genel anestezi, geçici bilinç kaybı ile birlikte duyu fonksiyonlarının ortadan kalkmasıdır. Bu tür anestezi Alman tıbbında ve Türkiye’de bazı insanlar arasında genel anestezi deyimi yerine “Narkoz” da denilmektedir. Narkoz, anestezi ile eş anlamlı gibi görülüyor olsa da, tam bilinç kaybı olmadan, duyarlılığın ileri derecede ortadan kalkmasıyla oluşan belirgin uyuşma halidir.

Anestezi Tarihi

Genel anesteziye yönelik ilk girişimler muhtemelen bitkisel ilaçlardı. Alkol bilinen en eski sakinleştiricilerden biridir ve binlerce yıl önce antik Mezopotamya’da kullanılmıştır. Sümerlerin MÖ 3400 gibi erken bir tarihte Aşağı Mezopotamya’da afyon haşhaşını ( Papaver somniferum ) yetiştirip hasat ettikleri kaydedilmektedir. Antik Mısırlıların bazı cerrahi aletleri ve mandrake meyvesinden hazırlanan bir özütle kullandıkları bir anstezi ilaçları vardı.

Çin’de, Bian Que ( Çince : 扁鹊, Wade–Giles: Pien Ch’iao, yaklaşık  MÖ 300 ) cerrahi prosedürler için genel anestezi kullandığı bildirilen efsanevi bir Çinli iç hastalıkları uzmanı ve cerrahtı. Buna rağmen, tarihçiler, bir tür anestezi karışımı geliştiren ilk doğrulanabilir tarihi figür olarak Çinli hekim Hua Tuo’yu kabul ettiler, ancak tarifi henüz tam olarak bilinmiyor.

Anestezi türleri

Duyuları uyuşturmak üzere kullanılan anestezinin birkaç türü mevcuttur.

Narkoz

Genel anestezi olarak da bilinen narkoz, ciddi ameliyatlarda kullanılan bir yöntem olup maruz bırakılan hasta dokunsal, ağrısal ve sözel uyaranlara tepki veremez.

Sedasyon

Sedasyonun uygulanmasının genel amacı; ağrı, kaygı ve ajitasyonu kontrol etmek, bakımı kolaylaştırmak, ventilatör desteğine uyum sağlamaktır.

Ayrıca bakınız

Lokal anestezi, vücudun sadece belirli bir bölgesini uyuşturan bir anestezi türüdür. Bu tür anestezi uygulandığında hasta uyanıktır, bilinci yerindedir ancak ağrı hissi yoktur. Genellikle lokal anestezinin amacı ağrı hissine karşı hissizlik oluşturmak olup, diğer hisler de (dokunma hissi, basınç hissi gibi) etkilenebilir. Hastaların cerrahi ve dental işlemlere azalmış ağrı ve sıkıntı ile girmelerini sağlar ve sezaryen gibi bazı durumlarda güvenirliğinden dolayı genel anesteziye göre daha üstündür.

  • Anestezi teknikeri
  • Anestezi makinesi
anestezi makinesi

Bir anestezi makinesi, anesteziyi başlatmak ve sürdürmek amacıyla tıbbi gazların ve inhalasyon anestezik maddelerinin taze gaz akışını oluşturmak ve karıştırmak için kullanılan tıbbi bir cihazdır.

Makine genellikle mekanik ventilatör, solunum sistemi, emme ekipmanı ve hasta izleme cihazlarıyla birlikte kullanılır; Resmî olarak, “anestezi makinesi” terimi yalnızca gaz akışını oluşturan bileşeni ifade eder, ancak modern makineler genellikle tüm bu cihazları basitlik adına halk dilinde “anestezi makinesi” olarak anılan tek bir birleşik bağımsız ünitede birleştirir.

Gelişmiş ülkelerde en sık kullanılan tür, sürekli akışlı anestezi makinesi veya “Boyle makinesi” olup, bu makine, doğru bir anestezik buhar konsantrasyonuyla karıştırılmış tıbbi gazların doğru bir şekilde beslenmesini sağlamak ve bunu sürekli olarak anestezik buhara iletmek üzere tasarlanmıştır.

  • Ağrı kesici
Ağrı kesici
İlaç sınıfı

Afyon haşhaşları gibi opiatlar denilen analjezik sınıfı için bileşenler sağlar
Sınıf tanımlayıcıları
Kullanım Ağrı
ATC kodu N02A
Klinik veri
Drugs.com İlaç Sınıfları
Consumer Reports Best Buy Drugs
WebMD MedicineNet
Hukuki durum
Vikiveri

Analjezik ya da ağrı kesici ağrıyı dindirmek ve analjeziye (acı yitimine) yol açmak için kullanılan her türlü ilaca verilen isimdir.

Analjezik ilaçlar periferik ve merkezi sinir sistemine etki eder. Geçici olarak etkileyen ve bazı durumlarda duyumu tamamen ortadan kaldıran anesteziklerden farklıdırlar.

Analjezikler arasında parasetamol (Kuzey Amerika’da asetaminofen veya basitçe APAP olarak bilinir), Nonsteroidal antiinflamatuar ilaç (NSAID’ler), örneğin salisilat ve opioid, morfin ve oksikodon gibi ilaçlar vardır.

Analjezik seçerken ajan seçimini ciddiyeti ve diğer ilaçlara verilen yanıt belirler; Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ağrı merdiveni ilk adım olarak hafif analjezikleri belirtir.

Analjezik seçimi ayrıca ağrı türüne göre belirlenir: nöropatik ağrı için geleneksel analjezikler daha az etkilidir ve genellikle trisiklik antidepresanlar ve antikonvülsanler gibi normalde analjezik olarak kabul edilmeyen ilaç sınıflarından fayda görürler.

Sınıflandırma

Analjezikler genelde etki mekanizmalarına göre sınıflandırılır.

Bir şişe acetaminophen.

Parasetamol (asetaminofen)

Asetaminofen veya APAP olarak da bilinen parasetamol ağrı ve ateş tedavisinde kullanılan bir ilaçtır.

Tipik olarak hafif ila orta şiddette ağrı için kullanılır.

Opioid ağrı kesici ilaç ile birlikte parasetamol artık kanser ağrısı gibi daha şiddetli ağrılar için ve ameliyat sonrası kullanılmaktadır.

Genellikle ağız yoluyla veya rektal olarak kullanılır ancak intravenöz olarak da vardır.

Etkisi iki ila dört saat sürer.

Parasetamol hafif analjezik olarak sınıflandırılır.

Parasetamol genellikle önerilen dozlarda güvenlidir.

NSAID’ler

Steroid olmayan antienflamatuvar ilaçlar (kısaca NSAID’ler denir) ağrı azaltıcı, ateş düşürücü ve daha yüksek dozlarda kullanıldığında inflamasyonu önleyici olarak gruplanan ilaç sınıfıdır.

Bu ilaç grubunun en önde gelen üyeleri olan aspirin, ibuprofen ve naproksen pek çok ülkede tezgah üstünde reçetesiz satılan ilaçlardır.

COX-2 inhibitörleri (engelleyicileri)

Bu ilaçlar NSAID’lerden elde edilmiştir. NSAID’ler tarafından engellenen siklooksijenaz enziminin en az 2 farklı versiyonu olduğu keşfedildi: COX1 ve COX2.

Araştırma NSAID’lerin yan etkilerinin çoğunun COX1 (yapıcı) enzimini durdurarak analjezik etkilere COX2 (uyarılabilir) enzimi aracılığıyla aracılık edildiğini ileri sürdü. Bu nedenle COX2 inhibitörleri yalnızca COX2 enzimini engellemek için geliştirilmiştir (geleneksel NSAID’ler genel olarak her iki versiyonu da engeller). Bu ilaçlar (rofekoksib, selekoksib ve etorikoksib gibi) NSAID’lerle karşılaştırıldığında eşit derecede etkili analjeziklerdir ancak özellikle daha az mide bağırsak (gastrointestinal) kanamasına neden olurlar.

COX-2 inhibitörlerinin yaygın bir şekilde benimsenmesinden sonra bu sınıftaki ilaçların çoğunun kardiyovasküler olay ların riskini ortalama % 40 artırdığı keşfedildi. Bu rofecoxib ve valdecoxib’in geri çekilmesine ve diğerleri üzerinde uyarılara yol açtı. Etoricoxib coxib olmayan NSAID diklofenakınkine benzer trombotik olay riski ile nispeten güvenli görünmektedir.

Opioidler

Morfin, arketipal opioid ve diğer opioidler (örneğin, kodein, oksikodon, hidrokodon, dihidromorfin, petidin) hepsi serebral opioid reseptörü sistemi üzerinde benzer bir etki yapar. Buprenorfin μ-opioid reseptörünün bir kısmi agonistidir ve tramadol, zayıf μ-opioid reseptör agonisti özelliklerine sahip bir (SNRI) serotonin norepinefrin geri alım inhibitörüdür. Tramadol yapısal olarak venlafaksin’e kodein’e göre daha yakındır ve analjezi yalnızca “opioid benzeri” etkiler sağlamakla kalmaz (mu reseptörünün hafif agonizmi yoluyla) aynı zamanda zayıf fakat hızlı-etkiyen serotonin salıcı ajan ve norepinefrin geri alım inhibitörü olarak hareket eder. Tapentadol tramadol ile bazı yapısal benzerlikleriyle hem geleneksel bir opioid hem de bir SNRI şeklinde iki (ve muhtemelen üç) farklı etki modu ile çalışan yeni bir ilaç olduğuna inanılan şeyi sunar. Serotonin ve norepinefrin ‘in ağrı üzerindeki etkileri tam olarak anlaşılmasa da nedensel bağlantılara sahipti ve SNRI sınıfındaki ilaçlar opioidler (özellikle tapentadol ve tramadol) ile birlikte yaygın şekilde ağrı kesici olarak kullanılmaktadır.

Tüm opioidlerin dozlanması opioid toksisitesi (kafa karışıklığı, solunum depresyonu, miyoklonik sarsıntılar ve kesin göz bebekleri) nöbetler (tramadol) ile sınırlandırılabilir ancak opioide toleranslı bireylerin doz tavanı genellikle toleranssız hastalardan daha yüksektir. Opioidler çok etkili analjezikler olsalar da bazı hoş olmayan yan etkilere sahip olabilirler.

Morfine başlayan hastalar bulantı ve kusma yaşayabilir (genellikle fenergan gibi kısa bir antiemetik seansıyla rahatlar).

Pruritus (kaşıntı) farklı bir opioide geçmeyi gerektirebilir.

Kabızlık opioid kullanan hemen hemen tüm hastalarda görülür ve laksatif, (laktuloz, makrogol – içeren veya eş dantramer) genellikle birlikte reçete edilir.

Uygun şekilde kullanıldığında opioidler ve diğer merkezi analjezikler güvenli ve etkilidir; ancak bağımlılık ve vücudun ilaca alışması (tolerans) gibi riskler ortaya çıkabilir. Tolerans etkisi, ilacın sık kullanımının etkisinin azalmasına neden olabileceği anlamına gelir. Bunu yapmak güvenli olduğunda toleransa karşı etkinliği korumak için dozajın artırılması gerekebilir bu da kronik ağrı çeken ve uzun süreler boyunca bir analjezik gerektiren hastalar açısından özellikle endişe verici olabilir. Opioid toleransı genellikle opioid rotasyon tedavisi ile ele alınır; burada yeterli bir analjezik etki elde etme girişiminde güvenli dozajların aşılmasını önlemek için hastaya verilen ilaç düzenli olarak çapraz toleranslı olmayan iki veya daha fazla opioid ilaçla değiştirilir. .

Opioid toleransı opioid kaynaklı hiperaljezi ile karıştırılmamalıdır. Bu iki durumun semptomları çok benzer görünebilir ancak etki mekanizması farklıdır. Opioidlerin neden olduğu hiperaljezi, opioidlere maruz kalmanın ağrı hissini arttırdığı (hiperaljezi) ve hatta ağrısız uyaranı ağrılı hale getirebildiği (allodini) durumdur.

Alkol

Alkol, ağrı için alkol kullanımının sonuçlarını etkileyen biyolojik, zihinsel ve sosyal etkilere sahiptir. Orta derecede alkol kullanımı belirli durumlarda belirli ağrı türlerini azaltabilir.

Analjezik etkilerinin çoğu ketamine benzer şekilde NMDA reseptörlerini kışkırtmaktan gelir böylece birincil uyarıcı (sinyal artırıcı) nörotransmiter olan glutamatın aktivitesini azaltır. Aynı zamanda birincil inhibitör (sinyal azaltıcı) nörotransmiter olan GABA’nın aktivitesini artırarak daha az derecede analjezik olarak işlev görür.

Ağrıyı tedavi etmek için alkol kullanma girişiminin de aşırı içme ve alkol kullanım bozukluğu dahil olmak üzere olumsuz sonuçlara yol açtığı gözlemlenmiştir.

Tarihi

Tarihin en eski ve üzerinde en fazla çalışılmış problemlerinden biri ilaç kullanarak ağrıdan kurtulmaktır. Merkezi sinir sistemine etki eden ve ağrıyı dindirmekte kullanılan ilaçlar genel olarak analjezikler diye isimlendirilir. İnsanlar en eski medeniyet çağlarından beri ağrıyı dindirmek için bitkilerden elde ettikleri maddeleri kullanıyorlardı.

En çok kullanılan doğal ağrı dindirici maddeler arasında afyon da yer alır. Afyon, haşhaşın (Papaver somniferum) henüz olgunlaşmamış meyvelerinin bıçakla çizilmesiyle sızan ve güneşin tesiriyle kapsül üzerinde kuruyup sertleşen özsuyudur. Ham afyonda yaklaşık 23 çeşit alkaloid bulunmaktadır.

Alkaloidler genelde heterosiklik yapılıdır ve fizyolojik tesir gösterir.

Alkaloidler ya elde edildiği bitkiye göre (afyon alkaloidleri, kına kına alkaloidleri vb.) ya da kimyasal yapılarına göre (fenantren sınıfı alkaloidler vb.) adlandırılır.

Afyonun uyuşturucu tesiri de içindeki alkaloidlerden ileri gelir. Bunlara genel olarak afyon alkaloidleri denir.

Afyon alkaloidleri kimyasal yapılarına göre ikiye ayrılır:

  1. Fenantren sınıfı: morfin, kodein, tebain, Fentanyl
  2. İzokinolin sınıfı: papaverin, narsein, narkotin, Kotarnin

Analjeziklerin parasetamol, uyuşturucu ilaçlar (morfin gibi), uyuşturucu etkisi olan sentetik ilaçlar (tramadol gibi), NSAID’ler (non-steroidal anti-enflamatuvar) gibi birçok farklı çeşidi vardır.

Nöropatik ağrı sendromlarının tedavisinde kullanılan bazı ilaç grupları analjeziklere dahil değildir. Antikonvülzanlar ve trisiklik antidepresanlar bu tip ilaçlara örnek olarak verilebilir.

  • Sentetik analjezikler: Petidin, Methadon
  • Zayıf analjezikler: Narkotik olmayan analjezikler (Antipiretik analjezikler)

Etimoloji

Analjezik kelimesi Yunanca an- (Grekçe: ἀν-, “olmadan”), álgos (Grekçe: ἄλγος, “ağrı”), ve -ikos (Grekçe: -ικος oluşturan sıfat) larından türetilmiştir.

Bu tür ilaçlar 20. yüzyıldan önce genellikle anodin ler olarak biliniyordu.

  • Hipnotik

Hipnotik, merkezî sinir sisteminin çalışmasının yavaşlatıcı madde. Farmakolojik olarak uygun dozda kullanıldığı zaman uyku sağlayan ilaçlardır. Hipnotik etki sedatif etkiden daha güçlüdür. Birçok hipnotik ilaç yüksek dozda anestezik etki gösterir. Aynı şekilde bazı anestezikler de düşük konsantrasyonlarda hipnotik etki gösterir.

Hipnotik maddenin verdiği uyku ile narkoz hali birbirinden farklıdır. Uyku esnasında ağrı algılama duygusu kaybolmaz. Hipnotik madde ağrıyı durdurmaz ve ağrısı olan bir hastaya uyku sağlayamaz. Hipnotik ilaçların şu özelliklere sahip olması istenir:

  1. Uyku sağlayan dozu ile toksik dozu arasında çok fark olmalı,
  2. Alışkanlık yapmamalı,
  3. 24 saat içinde vücuttan atılabilmelidir.

Hipnotik maddeler fonksiyonel gruplarına göre şu şekilde sınıflandırılabilir:

  1. Aldehidler ve ketonlar
  2. Alkoller ve esterleri
  3. Amidler ve üre türevleri
  4. Üretanlar
  5. Sülfonlar
  6. Barbitürik asit türevleri
  7. Benzodiazepin türevleri

Barbitürik asit türevleri

Bunlar hipnotikler arasında önemli bir yer tutar. 1864 yılında Adolf Baeyer’s tarafından keşfedilen barbitürik asidin fizyolojik etkisi yoktur. Ancak 5 mevkiinde sübstitüe barbitürik asit türevleri hipnotiktir. Hipnotik etkisi yanında sedatif ve anestetik etkileri de vardır.

Benzodiazepin türevleri

1955-1960 yıllarında 1,4-benzodiazepin türevleri ilaç olarak kullanılmaya başlanmıştır. Diazepin yedi üyeli iki azot atomu içeren heterosiklik halka sistemidir. Bu sınıfın hipnotik etki gösteren en etkin üyesi 2,3-dihidro-5-fenil-1H-1,4-benzodiazepin-2-ondur.

  • Sedasyon

Sedasyon, sedatif ilaçlarla hastanın tüm reflekslerinin korunarak, derinliği kontrollü olarak ayarlanabilen uyku hali. Anestezi uzmanı tarafından uygulanan bir yöntemdir.

Hastanın işlem başlamadan 2 saat öncesinde yeme-içmeye son vermesi gerekir. Sedasyon damar yolu açılması ve solüsyonun verilmesiyle başlar. Damar yolu açılmasına psikolojik ve mental olarak hazır olmayan çocuklarda (yaşı küçük, mental retardasyon, hiperaktif vb.) burundan damla yoluyla sedasyona başlanır, sonrasında damar yolu açılarak işleme geçilir. Hastanın sedasyonu yeterli derinliğe ulaşınca tedavisi başlar. Hastanın vital bulguları (Nabız, solunum, oksijen saturasyonu, tansiyon, vücut sıcaklığı) anestezi uzmanı tarafından monitörize edilerek izlenirken yapılan cerrahi işlem sürdürür. Tedavinin tamamlanmasının ardından sedasyon yüzeyselleştirilerek sonlandırılır. Kullanılan sedatif ilaçlarla sedasyonun süresi ve derinliğinin ayarlanabilmesi sistemin avantajlarından biridir.

Uygulama sonrasında sedasyon uygulanan kişi “damar yolu açılması dahil” herhangi bir şey hatırlanmadığı için yapılan işlemin psikolojik travmasından korunmuş olur.

Genel anesteziye oranla çok daha güvenli ve kolay bir uyutma işlemi olan sedasyonun riskleri ve yan etkileri de çok daha azdır. Bazı hastalarda sedasyon sonrasında halsizlik, reflekslerde azalma, tansiyon düşüklüğü, baş ağrısı, kısa süreli hafıza sorunları gibi durumlar yer alabilir. Bunlar her hastada görülmemekle birlikte genellikle işlemden kısa süre sonra hafifleyerek kaybolan yan etkilerdir. Her tıbbi operasyon, özellikle de ameliyatların büyük bir kısmı sedasyon ile gerçekleştirilmeye uygun değildir. Bu gibi durumlarda genel anestezi veya lokal anestezi türlerinden yararlanılır. Genel anestezi veya spinal lokal anestezi alan hastalarda yan etkiler genellikle daha şiddetli ve daha uzun sürelidir. Mide bulantısı, kusma, baş ağrısı gibi yan etkiler bu hastalarda belirgin düzeyde daha şiddetlidir.[1]

Sedasyon türleri nelerdir?

Yapılacak tıbbi işlemin neden olacağı acı veya rahatsızlık durumuna göre sedasyon farklı türlere ayrılır. Sedasyonun bilinç yatıştırma etkisinin şiddetine göre ilaç dozunun verilmesi ile belirlenen sedasyon türleri şu şekilde sıralanabilir:

  • Minimal (Hafif) Sedasyon: Bedensel duyular üzerinde minimum düzeyde etki oluşturan minimal sedasyon, bir tür yatıştırıcıdır. Özellikle kaygı, panik atak gibi durumların yatıştırılması ve rahat bir tıbbi işlemin geçirilmesi açısından tercih edilen hafif sedasyonda hasta kendini rahat ve uykulu hisseder. Diş hekimi korkusu, iğne korkusu gibi durumlarda veya hafif rahatsızlığa neden olan tıbbi görüntüleme prosedürleri esnasında tercih edilebilir.
  • Orta Düzey Sedasyon: Bilinçli sedasyon veya prosedürel sedasyon olarak da adlandırılan orta düzey sedasyonda hasta, yarı bilinçli durumdadır. Kendi kendine soluk alabilme ve uyarılara yanıt verebilme hali devam ederken hastanın acı, endişe ve rahatsızlık hisleri önemli ölçüde azalır.
  • Dissosiasyon: Dissosiasyon, orta derece sedasyonun bir seviye daha şiddetli halinde denir. Beynin yüksek merkezlerine duyusal uyarıların ulaşmasını engelleyen ilaçlardan yararlanılır. Bu sedasyon düzeyinde hasta çevresinden kopmuş olsa da belirli uyaranlara yanıt verebilir.
  • Derin Sedasyon: Genel anesteziden önceki sedasyon fazı olan derin sedasyonda hastanın bilinci neredeyse kapalıdır. Bu düzeyde sedasyon verilen hastada yalnızca sürekli tekrarlanan şiddetli ve ağrılı uyarılara karşı verilen amaçlı tepkiler mevcuttur. Solunum konusunda hastalar yardıma ihtiyaç duyabilse de kardiyovasküler fonksiyonlar genellikle bozulmaz.
  • Genel Anestezi: Sedasyonun en şiddetli hali olan genel anestezide bilinç tamamen kapalıdır ve hiçbir uyarana yanıt alınamaz. Hasta solunum desteğine ihtiyaç duyar ve kardiyovasküler fonksiyonlarda bozulma söz konusu olabilir.[1]

Sedasyon kimlere uygulanır?

Sedasyon, tıbbi prosedürler sırasında çok yaygın olarak kullanılan uyutma tekniğidir. Uygulama sırasında verilen ilaçlara karşı alerjik reaksiyonu bulunmayan her türlü hastaya tıbbi işlem öncesinde sedasyon uygulanabilir. Sedasyonun yaygın olarak tercih edildiği tıbbi işlemlerden bazıları şunlardır:[1]

  • Zihinsel veya psikiyatrik hastalıkları olan, tıbbi işlemlere karşı direnç gösteren hastalara uygulanacak rutin tıbbi müdahaleler
  • Kaygı, iğne korkusu, diş hekimi korkusu ve panik atak gibi sorunları bulunan hastalara yapılması gereken işlemler
  • Diş çekimi ve ağız sağlığına ilişkin bazı rahatsızlık verici tedaviler
  • Çocuklarda veya yetişkinlerde mide bulantısı, kusma gibi tepkilere yol açan diş hekimliği uygulamaları
  • Endoskopi, bronkoskopi, kolonoskopi gibi işlemler
  • Bazı bilgisayarlı tomografi (BT) veya manyetik rezonans (MR) uygulamaları
  • Ayak veya cilt gibi bölgeler üzerinde gerçekleştirilmesi gereken küçük cerrahi müdahaleler
  • Biyopsiler
  • Sünnet
  • Narkoz
Narkoz cihazı

Narkoz (Antik Yunanca νάρκωσιςnárkōsis – günümüzde νάρκωσηnárkosi) ya da genel anestezi, genel anestezik denen kimyasal maddelerle sağlanan, kontrollü yapay uyku. Cerrahi anlamda kullanımı 19. yüzyılın ikinci yarısından itibaren olmuştur. Horace Wells, William Thomas Green Morton, John Snow ve James Young Simpson isimli araştırmacılar narkozun gelişimine önemli katkıda bulunmuşlardır.

  • 1856 – Kırım Savaşı; Rus İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında Paris Antlaşması’nın imzalanmasıyla sona erdi.
Paris Antlaşması
Tür Barış antlaşması
İmzalanma 30 Mart 1856
Yer Paris

Paris Antlaşması, Rusya ile Kırım Savaşı’nı kazanan Osmanlı İmparatorluğu, Birleşik Krallık ve Fransa arasında 30 Mart 1856 tarihinde imzalanmış bir barış antlaşmasıdır.

Maddeler

Antlaşma ortamı
Antlaşma katılımcıları

Anlaşmanın resmi Türkçe versiyonu şu şekilde başlar;

Bizki bilutfulmevla(Tanrı’nın lütfuyla) Türkistan ve şamil(egemen) olduğu memalik(krallıklar) ve büldanın(bölgelerin) Padişahı, essultan ibnussultan(Sultan oğlu Sultan) essultanülgazi Abdülmecid Han ibnussultanülgazi Mahmud Han ibnussultanülgazi Abdülhamid Hanız, işbu tasdikname-i hümayunumuzla beyan ve ilan ederizki Devlet-i Aliyem ve müttefik-i müfahhamları(saygın müttefikleri) olan Fransa ve İngiltere ve Sardinya devletleri ile Rusya devleti beyninde bir müddettenberi zuhura gelen ihtilaf ve muavedatın(düşmanlık)…

Tamamı 31 madde olan Paris barış antlaşmasının getirdiği başlıca hususlar şunlardı:

  1. Taraflar savaş sırasında işgal ettikleri toprakları iade edeceklerdir.
  2. Osmanlı İmparatorluğu Avrupa devletler topluluğunun bir üyesi olacak, toprak bütünlüğü ve bağımsızlığı Avrupa devletlerinin ortak garantisi altına konacaktır.
  3. Osmanlı İmparatorluğu ile antlaşmayı imzalayan devletlerden biri veya birkaçı arasında anlaşmazlık çıkarsa, taraflar kuvvet kullanmadan önce, diğer imzacı devletlerin aracılığını kabul edeceklerdir.
  4. Osmanlı padişahının 18 Şubat 1856’da ilan ettiği “Islahat Fermanı” devletlere tebliğ edilecek ve devletler de bunu kabul edeceklerdir. Bu ferman, ilgili devletlere, Osmanlı İmparatorluğu’nun iç işlerine karışma hakkı vermeyecektir.
  5. Boğazların kapalılığını öngören 1841 Boğazlar Sözleşmesi esaslarının devamlılığı kabul edilecektir.
  6. Karadeniz tarafsız olacak ve askerlikten tecrit edilecektir. Karadeniz’deki tüm tersaneler yıkılacak ve hiçbir devletin donanması bulunmayacaktır.
  7. Tuna’da ulaşım serbestisi yeniden kurulacak ve bunu sürekli kılmak için antlaşmayı imzalayan devletlerin temsilcilerinden bir “Tuna Komisyonu” kurulacaktır.
  8. Eflak ve Boğdan’a muhtariyet verilecek ve muhtariyet devletlerin ortak garantisi altına alınacaktır. Her iki eyaletin de birer meclisi olacak ve hiçbir devlet Eflak ve Boğdan’ın iç işlerine karışmayacaktır.
  9. Sırbistan’ın daha önce Osmanlı İmparatorluğu’ndan almış olduğu hak ve imtiyazlar devletlerin ortak garantisi altında olacak ve Osmanlı İmparatorluğu izinsiz olarak Sırbistan’a askeri müdahalede bulunamayacaktır.
  10. Sadrazam Ali Paşa görüşmeler sırasında kapitülasyonların kaldırılmasını istedi ama sonuç alınamadı.

Sonuçlar

1856 Paris Anlaşmasının İngilizce Versiyonunun Önyüzü
  1. Antlaşmanın Avrupa için önemi, Rusya tarafından bozulan uluslararası dengenin tekrar tesis edilmesidir.
  2. Osmanlı İmparatorluğu açısından ise: Başlangıçta Rus tehlikesi bertaraf edildi; Osmanlı İmparatorluğu, devletler genel hak ve hukukundan faydalanma imkânı elde etti; Avrupa konseyine girme hakkını kazandı. Ancak, toprak bütünlüğü ve bekası Avrupa büyük devletlerinin kefilliği altına girdi. Karadeniz’de Rusya ile aynı muameleye tabi tutulması haksızlık olarak ortaya çıktı. Keza devletin tamamen bir iç meselesi olan Islahat Fermanı’na antlaşma metni içinde yer verilmesi, müteakip yıllarda iç işlerine müdahale zemini hazırladı.
1856 Paris Anlaşmasının Avusturya Nüshasının Önyüzü
  1. Birleşik Krallık, Akdeniz ve Hindistan’a giden ticaret yollarını güvenceye aldı. Özellikle Rus Karadeniz donanmasının yok edilmesi, İngiltere’nin sömürgeleri ve Akdeniz ticareti için değerli bir garanti oldu.
  2. Fransa da İngiltere gibi ekonomik çıkarlar elde etti. Doğu Akdeniz’e yönelik Rus tehlikesi bertaraf edildi ve Napolyon döneminde Fransa’ya karşı kurulmuş olan devletler cephesi parçalanmış oldu.
  3. Piyemonte, İtalya Birliği konusunu Avrupa siyasetinin gündem konusu olmasını sağladı.
  4. Rusya, kuvvetli bir devlet olduğunu kanıtladı. Osmanlı İmparatorluğu konusunu ileri bir döneme erteledi.

Paris Antlaşması ile yeniden kurulan uluslararası denge 1870’te Prusya’nın Fransa’yı mağlup etmesi ve Alman Milli Birliği’nin kurulmasına kadar devam etti. Bu tarihten itibaren Avrupa’da Alman üstünlüğü dönemi başladı.

  • 1858 – Hymen Lipman, silgili kurşun kalemin patentini aldı.
  • 1863 – Türkiye’de eğitim alanında açılan ilk sivil toplum kuruluşu olan Darüşşafaka kuruldu.

Darüşşafaka

Darüşşafaka Eğitim Kurumları
Slogan Eğitimde Fırsat Eşitliği
Kuruluş 1863 Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye
1865 Darüşşafaka İdadisi
Ülke Türkiye
Şehir İstanbul
İlçe Sarıyer
Müdür Ebru Arpacı (Genel müdür)
Nilüfer Kavaklı (Lise müdürü)
Şule Uyar (Ortaokul müdürü)
Eğitim dili İngilizce, Türkçe
Yabancı dil(ler) İngilizce (zorunlu), Almanca, Fransızca
Öğrenci sayısı 1000
Adresi Darüşşafaka Cad. No.14 Maslak, Sarıyer 34457
Resmî sitesi
Okul renkleri Yeşil, Siyah, Beyaz
Darüşşafaka binasının 1880 ve 1893 yılları arasında bir tarihte çekilmiş olan fotoğrafı (Abdullah Biraderler, ABD Kongre Kütüphanesi)
23 Eylül 1933 tarihli Cumhuriyet gazetesinde Darüşşafaka’nın 60. yılından bir müsamere

Darüşşafaka, İstanbul’da kuruluşu 1863 yılına dayanan parasız, yatılı, karma öğretim kurumudur.

Türkiye’nin eğitim alanındaki ilk sivil toplum kuruluşu olarak 1863 yılında faaliyete geçen Darüşşafaka Cemiyeti tarafından kurulmuştur. Kelime anlamı “Şefkat yuvası” olan kurumda, babası veya annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz, sınavla seçilmiş öğrencilere dokuz yıllık, tam burslu, yatılı öğrenim verilmektedir.

Okulun temeli, 30 Mart 1863 tarihli dönemin padişahı Sultan Abdülaziz’in fermanı ile kurulan ve Osmanlı Devleti’nde eğitim alanındaki ilk sivil toplum hareketi sayılan “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye“nin (İslamî Tedrisat Cemiyeti) Kapalıçarşı’daki çırakları eğitmek için yürüttükleri çalışmalara dayanmaktadır. Bu çalışmaların başarılı olması üzerine eğitimin kapsamı değiştirilmiş ve okul, Fatih’te inşa edilen binasında 1873 yılında eğitime başlanmıştır.

Eğitim içeriği kuruluşundan itibaren çağın gereklerine göre değişen ve kimi zaman telgraf mühendisi, kimi zaman öğretmen yetiştiren bir okul işlevi gören bu kurumdan 1873-1884 yılları arasında mezun olanlar yüksekokul mezunu sayılmıştır. Günümüzde okul, eğitimi Maslak’taki binasında sürdürmektedir, lise bölümü “Özel Darüşşafaka Lisesi” adını taşır ve kolej statüsündedir. Öğrencilere sunduğu eğitim ve sosyal imkanlar açısından ülkenin en iyi eğitim kurumlarından birisi kabul edilir.

Darüşşafaka giriş sınavı

Darüşşafaka Giriş Sınavı, her yıl mayıs veya haziran ayında Türkiye genelinde düzenlenir. Annesi veya babası hayatta olmayan, ailesinin maddi durumu yetersiz, ilkokul dördüncü sınıf öğrencisi olan, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı, sağlık veya diğer yönlerden yatılı okula kabulünde sakınca bulunmayan her çocuk Darüşşafaka giriş sınavına başvurabilmektedir. Başvurular her yılın ocak ayında alınmaya başlar.[5]

Darüşşafaka bağışları

Darüşşafaka öğrencilerinin eğitim, barınma, beslenme, kıyafet, sağlık, kitap, kültürel aktiviteler, cep harçlığı gibi yaşam giderleri ve üniversite eğitimini sürdüren Darüşşafaka mezunlarına sağlanan burslar Darüşşafaka Cemiyeti tarafından karşılanır.

Bir sivil toplum kuruluşu olan Darüşşafaka Cemiyeti varlığını hayırsever kişi, kurum ve kuruluşların bağışlarıyla sürdürmektedir .Cemiyetin destekçileri arasında Atatürk’ün annesi Zübeyde Hanım ile kız kardeşi Makbule Atadan ve manevi kızı Nebile İrdelp, ünlü yazar Sait Faik Abasıyanık gibi kişiler ile Türkiye İş Bankası gibi kurumlar yer almıştır.

Tarihçe

Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin faaliyetleri

Darüşşafaka’nın temelinde, Osmanlı döneminde Müslümanların kurduğu ilk eğitim-öğretim derneği olan “Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye” yatar. Bu kuruluşun başlıca hedefi “‘‘Osmanlı toplumunda İslam unsurunun, modern yaşamın gerektirdiği bilgilerle donatılarak gelişmesi”‘dir.

Dâire-i Askeriyye rûznâmçecisi Yusuf Ziya Bey’in (sonradan Paşa – Maliye Nazırı, Yusuf Ziya Paşa), Ahmet Muhtar Bey (sonradan Paşa – Sadrazam, Gazi Ahmet Muhtar Paşa), Vidinli Tevfik Bey (sonradan Paşa, Vidinli Tevfik Paşa), Sakızlı Es’at Bey (sonradan Paşa – Sadrâzam, Sakızlı Esat Paşa) ve Trabzonlu Ali Nâki Efendi (sonradan Trabzon mebusu, Şeyh-ül Mebusin) gibi kişilerle birlikte kuruluş başvurusunu yaptıkları Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye, Hicrî 21 Şevval 1280 – Rumî 18 Mart 1280 – Milâdî 30 Mart 1864 (kurumun resmî kabulüne göre 30 Mart 1863) tarihli Padişah fermanı ile onaylanmasından sonra çalışmalarına başladı. İlk girişimleri, Beyazıt, Koska’da Valide Mektebi (Emetullah Kadın Mektebi)’ni açmak idi. Bu girişim Ebubekir Paşa Mektebinde şube açılarak ilerletildi.

İlk gelirini Çarşı’da bulunan 105 dükkânın kirasının bağışlanmasıyla oluşturan cemiyet, zamanla devletin, yüksek devlet memurlarının, esnafın ve halkın değişik kesimlerinden pek çok vatandaşın yaptığı bağışlarla gitgide büyüdü. Cemiyetin gelişmesiyle birlikte daha büyük ölçekli bir okulun kurulması gündeme alındı. Seçenekler arasından Fransa’daki “Prytanéé Militarie De La Fleshe” denemesi örnek alınarak, kız-erkek İslam yetimlerinin eğitim görecekleri Darüşşafaka kuruldu. 28 Haziran 1873’te eğitime başladı. Tanzimat devinde, rüştiyelerin nitelikli memur yetiştirmekte yetersiz kaldığı görüşünden hareketle açılan bir dizi üst kademe okuldan birisi odu. Mezunlar, yüksekokul mezunu kabul edilmekte idi.

Kuruluşundaki İslam öğesinin sebepleri

Okulun kurulduğu Tanzimat döneminde “Osmanlılık” yeniden yorumlanmakta idi. “Yeni Osmanlılar”, başta eğitim olmak üzere tüm alanlarda gayrımüslim halklarla rekabete girişmişlerdi. Osmanlı uyruklu Rum Ortodoks, Ermeni ve Yahudi toplumuna ait yaklaşık 10.000 okulda eğitim hükûmetin denetimi dışında sürmekteydi. Devlet, denetimi dışında kalan bu okulların olumsuz etkilerinden korunmak ve sivil bürokrasinin iyi eğitilmiş insan gücü ihtiyacını karşılamak için bir eğitim örgütlenmesi yaygınlaştırdı ve denetimi dışında kalan eğitim kuruluşlarına sınırlamalar getirdi. Denetim dışındaki gayrımüslim okulların öğrenci seçimlerine getilen kısıtlamalar, Osmanlı okullarında ön eğitim şartı uygulaması, izinsiz açılan misyoner okullarının kapatılması, Müslüman çocuklarının yabancı ve azınlık okullarında eğitim görmesinin teşvik edilmesi gibi uygulamalar, toplumun gayrımüslim unsurlarının direnciyle karşılaştı. İşte bu tarihsel çerçevede Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin dönem için özgün bir model olan Darüşşafaka’yı kurması, beklenen bir çözüm getiriyordu. Bu model, eğitimde fırsat eşitliğini hedefleyen sosyal dayanışmacı yönüyle ülkenin tarihinde bir ilktir.

Okul Binası

Fatih’te inşa edilen okul binası, devletten halka yaygın bir bağışla gerçekleştirildi. Mimarı, Ohannes Kalfa idi. O yıllarda eski konaklar ve kışla binaları okul olarak kullanılırdı. Yaptırılan Bina, okul olarak tasarlanmış ilk yapılardan birisi oldu. Mimarisi, kız ve erkek öğrencilerin bir arada okumasına olanak sağlayacak şekilde düzenlendi. Kız ve erkek öğrenciler için iki ayrı giriş yapıldı. Ancak karma sisteme geçiş, çok daha sonra gerçekleştirilebildi, 29 Haziran 1873’te “Darüşşafakat’ül İslamiye” adıyla kapılarını parasız, yatılı ve özel statülü olarak açtı.

Okul 1974’e kadar sadece erkek öğrencilere hizmet verdi. Eğitim, 1994 yılına kadar Fatih’teki binada sürdürüldü. Binanın bulunduğu araziye 1953 (mimarı Emin Onat) ve 1973 yıllarında birer bina daha inşa edildi. Bu üç binanın bulunduğu kampüs, 1994 yılında Ziraat Bankası’na satıldı. Okul, Maslak’ta yeni bir binaya taşındı. Günümüzde Fatih’teki okul arazisi ve binası Hazine’ye devredilmiş ve Milli Eğitim Bakanlığı’na tahsis edilmiştir

Öğrenci Seçimi

Darüşşafaka 1873’te belli bir eleme yöntemiyle öğrenci alımına başladı ancak öğrencilerin okula nasıl seçildikleri bilinmemektedir.

Öğrencilerin %63’ünün İstanbul kökenli idi ve büyük oranda okulun yakın çevresi olan Fatih ve Eminönü semtlerinden gelmekteydi. Ancak %20’ye varan bir oranda da özellikle 19. yüzyılda Osmanlı hâkimiyetinden çıkmış olan bölgelerden gelenlerin yoğunlaştı. Bu öğrencilerin okula giriş tarihleri genellikle Balkanlardaki askeri yenilgileri takip etmiştir.

Darüşşafaka’nın Anadolu ve uzak Osmanlı eyaletlerinden seçilen öğrenciler %40’a yakın bir oran oluşturmaktadır. Memleketlerinden, aile ve sosyo-kültürel ortamlarından büyük ölçüde kopan bu çocuklar Darüşşafaka’ya kuvvetle bağlanmaktaydı. Bu bağlılık okula yüklenen işlev ve hedeflere bağlılık olarak devam etmiştir. Böylece bir anlamda bürokrasinin insan kaynakları bu sadık gençler tarafından garantilenmiş olmaktadır. Bu yönleriyle Darüşşafaka modeli kimilerince klasik “devşirme” yöntemine benzetilir.

Cumhuriyet döneminde Darüşşafaka

Darüşşafaka, cumhuriyetin kurulması ile hızlanan sosyo-ekonomik değişime uyum sağlayarak toplumsal işlevini devam ettirdi. Cumhuriyet dönemindeki en önemli değişim 1955 yılında İngilizce tedrisata geçilmesi ve 1971’de kız öğrencilerin de kabul edilmeye başlanması oldu.

Mezunlara dair bilgiler

Okul, ilk mezunlarını 1881 yılında verdi. 1881-1927 döneminde mezunlarının %25’i telgraf ve posta nazırlıklarında, %15’i öğretmen olarak, %13’ü de gümrüklerde görevlidir. Hükümet, Düyun-u Umumiye örgütünün muhalefetine karşın gümrük sisteminde reformlar gerçekleştirmek üzere çalışmalara girişmiş; reformların uygulanmasında bürokratlara düşen payın önemini düşünerek seçkin bir kadrolaşmaya gitmiştir. Darüşşafakalılar bu kadrolaşma içinde de yoğun olarak yer almışlardır.

Telgraf Okulu olarak Darüşşafaka

Telgraf, imparatorluğa 1854’te Kırım Savaşı ile birlikte girmiş, 1860 yılında hayatı kısa süren “Telgraf Mülazım Mektebi” kurulmuştu. 1880’de telgrafçıların, en gelişmiş eğitim kurumları olan Galatasaray ve Darüşşafaka’da yetişmesi hedeflenmiş, ancak Galatasaray’ın elit kökenli öğrencileri telgraf memuru olmaya yanaşmayınca Darüşşafaka aynı yıl programına elektrik derslerini dahil etmiş, matematik ve fizik eğitimine ağırlık vererek iki yıl içinde telgraf fen mektebine dönüşmüştür.

Muallimhane olarak Darüşşafaka

Zamanla ilk ve orta öğretim kurumları yaygınlaşarak tüm imparatorluğu kaplar hale gelmişti. En çok gereksinim duyulan mesleklerden biri de öğretmenlik idi. Bu dönemde Darüşşafaka, öğretmen yetiştiren bir okul (muallimhane) haline dönüştü.

Kısacası Osmanlı devrinde Darüşşafakalılar, sivil bürokrasi neye gereksinim duyduysa oraya yönlendirilmiş ve nitelikli kadrolarda istihdam edilmişlerdir.

Cumhuriyet devrinde mezunlar

Mezunlar, “telgrafçılık ve gümrükçülük” örneğinde olduğu gibi bir tercih zorlaması olmaksızın, ön plana çıkan meslek dallarına eğilim gösterdiler. Özel sektörde veya kendi hesabına çalışanların oranı 1928-1961 döneminde %46’ya, 1962-1986 döneminde ise %80’e ulaştı. Özel ve kamu sektöründe üst kademe yöneticisi konumundaki Darüşşafakalıların oranı, giderek özel sektöre kaydı. Ekonomi, işletme, pazarlama, bankacılık gibi ekonomik gelişmelere paralel olarak ön plana çıkan alanlarda çalışanların oranı 1928-1961 dönemi mezunlarında %17 iken, 1962-1986 döneminde bu oran %30’a çıktı.

Darüşşafaka Tarihçesinin Ana Hatları

  • 1863-1864 Cemiyet-i Tedrisiye-i İslâmiye’nin kuruluşu
  • 1865 İlk eğitim-öğretim çalışmaları
  • 1871-1873 Darüşşafaka’nın Kuruluşu ve Eğitim-Öğretime Başlaması
  • 1903 CTİ’nin kapatılması ve Darüşşafaka’nın Maarif Nezareti’ne bağlanması
  • 1908 Darüşşafaka Mezunin Cemiyeti’nin (Darüşşafakalılar Derneği) kuruluşu
  • 1909 Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye’nin yeniden kuruluşu ve Darüşşafaka’nın Maarif Nezareti’nden geri alınışı
  • 1914 Darüşşafaka Terbiye-i Bedeniyye Kulübü’nün (Darüşşafaka SK Derneği) kuruluşu
  • 1935 Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye adının “Türk Okutma Kurumu” olarak değiştirilmesi
  • 1953 Cemiyet-i Tedrisiye-i İslamiye / Türk Okutma Kurumu adlarının “Darüşşafaka Cemiyeti” olarak değiştirilmesi
  • 1955 Darüşşafaka’da fen ve matematik derslerinin İngilizce olarak okutulmaya başlanması
  • 1964 Darüşşafaka’da yoksul-yetim çocuklarla birlikte babalı yoksul çocukların da okutulmaya başlanması
  • 1971 Darüşşafaka’ya kız çocuklarının da alınması
  • 1977 Darüşşafaka’ya babalı yoksul çocukların alınmasının durdurulması
  • 1994 Darüşşafaka’nın Fatih Çarşamba’daki tarihî bina’dan Maslak’taki kampüse taşınması
  • 2012 Yapılan tüzük değişikliğiyle annesi hayatta olmayan çocuklara da giriş hakkı tanınması

Darüşşafaka Rezidansları

Darüşşafaka Cemiyeti, 1997’den itiabaren bağışçıları için huzurevi projeleri geliştirmektedir. 1997’de Yakacık Rezidansı, ardından Maltepe, Şenesenevler ve Urla’da açtığı rezidansları bağışçılarının hizmetine sunmuştur.

Darüşşafaka’da Eğitim Vermiş Bazı Ünlüler

Ayrıca bakınız

I. Yorgos
Yunanistan kralı
Hüküm süresi 30 Mart 1863 – 18 Mart 1913
Önce gelen Otto
Sonra gelen I. Konstantin
Doğum 24 Aralık 1845
Danimarka KopenhagDanimarka
Ölüm 18 Mart 1913 (67 yaşında)
Yunanistan Selanik
Defin Kraliyet Mezarlığı, Tatoi SarayıYunanistan
Eş(ler)i Olga Konstantinovna
Çocuk(lar)ı I. Konstantin
Prens Yeoryos
Prenses Alexandra
Prens Nikola
Prenses Maria
Prenses Olga
Prens Andrew
Prens Christopher
Hanedan Schleswig-Holstein-Sonderburg-Glücksburg Hanedanı
Babası IX. Christian
Annesi Louise of Hesse
Dini Lutherci

I. Yeoryos (YunancaΓεώργιος Αʹ, Βασιλεὺς τῶν ἙλλήνωνGeórgios Αʹ, Vasiléfs ton Ellínon; 24 Aralık 1845 – 18 Mart 1913), 1863 ile 1913 yılları arasında Yunanistan Kralıdır.

Aslında Danimarka prensidir. 17 yaşında Yunan Parlamentosu tarafından Kral olarak seçilmiştir. Adaylığı zamanın süper güçleri Birleşik Krallık, Fransa ve Rusya tarafından desteklenmiştir. Selanik‘te suikast sonucu ölmüştür.

Aile ve erken yaşam

Yeoryos, 24 Aralık 1845’te Kopenhag’daki 18. yüzyıldan kalma bir şehir evi olan Amaliegade’de, ailesinin ikamet ettiği Sarı Saray’da doğdu. IX. Christian ve Hesse-Kassel Prensesi Louise‘in ikinci oğlu ve üçüncü çocuğuydu.

Kraliyet soyundan gelmesine rağmen (annesi ve babası Danimarka Kralı V. Frederick‘in torunlarının torunları ve Büyük Britanya Kralı II. George‘un torunlarının torunlarıydı) ailesi kraliyet standartlarına göre nispeten normal bir hayat yaşıyordu. Ancak 1853 yılında Yeoryos’un babası, çocuksuz Danimarka Kralı VII Frederick’in veliahtı olarak tayin edildi ve aile Danimarka prens ve prensesi oldu.

Yeoryos ve ailesi 1862

Yeoryos’un ana dili Dancaydı, İngilizce ise ikinci diliydi. Fransızca ve Almanca da öğrendi. Danimarka Kraliyet Donanması’nda kariyer yapmaya başladı ve ağabeyi Frederick ile birlikte deniz harp okulunda eğitim aldı. Frederick “sessiz ve son derece uslu” olarak tanımlanırken, Yeoryos “canlı ve şakalarla dolu” olarak tanımlandı.

Galeri

  • 1867 – Alaska, ABD Dışişleri Bakanı William H. Seward tarafından, Rus İmparatorluğu’ndan 7.2 milyon dolara satın alındı. Kilometrekaresi 4.19 dolara gelen bu alışveriş üzerine medya bu olayı Seward’ın aptallığı olarak nitelendirdi.
  • 1918 – Bakü ve civarında Bakü Sovyeti ve Ermeni Devrimci Federasyonu kuvvetlerinin Müsavat Partisi ve Kafkas Süvari Tümeni arasında meydana gelen çatışmalar başladı. Mart Olayları ismi verilen çatışmalar 3 Nisan 1918 tarihine kadar devam etti.
  • 1945 – II. Dünya Savaşı: SSCB kuvvetleri, Avusturya’nın Viyana şehrine girdi.
  • 1951 – ABD’de Ethel ve Julius Rosenberg çifti, Sovyetler Birliği hesabına çalıştıkları ve ABD’nin nükleer sırlarını bu ülkeye sattıkları iddiasıyla idama mahkûm edildi. İdamlar, 1953 Haziran’ında infaz edildi.
  • 1951 – “Remington Rand” şirketi, ilk ticari bilgisayar olan UNIVAC I’i, ABD Nüfus Sayım Dairesi’ne teslim etti. UNIVAC I’i, ENIAC’ı tasarlayan mühendisler geliştirmişti.
  • 1963 – Cumhurbaşkanı Celâl Bayar açlık grevine başladı.
  • 1971 – Ezanın yeniden Türkçe okunması için Senato’ya yasa önerisi verildi, teklif kabul edilmedi.
  • 1972 – Kızıldere Olayı: Mahir Çayan ve diğer dokuz militan, Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde saklandıkları evde öldürüldü. Rehin alınan bir Kanadalı, iki İngiliz teknisyen de militanlar tarafından öldürüldü. Olaydan sadece Ertuğrul Kürkçü sağ olarak kurtuldu.
  • 1981 – ABD Başkanı Ronald Reagan, Washington, DC’de bir suikast girişimi sonucu vurularak yaralandı.
  • 1983 – 12 Eylül Darbesi’nin 42. idamı: 1976 yılında para karşılığı bir kişiyi ve kaçarken kendisini yakalamaya çalışan başka bir kişiyi daha öldüren Mustafa Başaran, idam edildi.
  • 1983 – 12 Eylül Darbesi’nin 43. idamı: Kan güttüğü ailenin bir gece evine gidip, kapıları ve pencereleri içten açılmayacak şekilde kapatıp, damdaki bacadan içeri gaz döküp, gaz bidonunu da içeri atıp evi yakan ve bir kadınla dört çocuğunun yanarak ölümüne sebep olan Hüseyin Üye, idam edildi.
  • 1998 – AB, Kıbrıs ile üyelik görüşmelerine başladı.
  • 2005 – Kabahatler Yasa Tasarısı, TBMM’de kabul edildi.
  • 2006 – Marcos Pontes, uzaya çıkan ilk Brezilyalı astronot oldu.
  • 2014 – Yerel seçimler yapıldı. AK Parti yüzde 42,87 oy oranıyla birinci parti oldu. CHP yüzde 26,34, MHP ise yüzde 17,87 oranında oy aldı.
  • 2020 – Rusya-Suudi Arabistan petrol fiyat savaşı: Brent petrol fiyatı varil başına %9 düşerek Kasım 2002’den bu yana en düşük seviye olan $23’a düştü.

wikipedia.org

Ayrıca Kontrol Edin

5 Nisanda ölenler

Ölümler 828 – I. Nikeforos, 806 ile 815 yılları arasında Rum Ortodoks Patrikhanesi, 268. patriği olarak görev …

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir