
27 Şubatta doğanlar
Doğumlar
- 272 – I. Konstantin, Konstantinopolis kentinin ve Doğu Roma İmparatorluğu’nun “Büyük” lakabıyla anılan kurucusu (ö. 337)
I. Konstantin Büyük Konstantin Flavius Valerius Aurelius Constantinus |
|||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
![]() Capitol Müzesi’ndeki I. Konstantin heykeli
|
|||||||||||
57. Roma imparatoru | |||||||||||
Hüküm süresi | 306 – 312 (Batı Augustus’u, Galerius tarafından Maximian’la anlaşmalı olarak resmen Sezar ve Severus’la birlikte Augustus yapıldı), 309 (Sezarlığa düşürülmeyi reddetti); 312 – 324 (Batıda tartışmasız Augustus); 324 – 22 Mayıs 337 (Tüm imparatorluğun imparatoru) |
||||||||||
Önce gelen | I. Konstantin | ||||||||||
Sonra gelen | II. Konstantin, II. Konstantius ve Konstans | ||||||||||
Doğum | 22 Şubat 272 Naissus (Niş) |
||||||||||
Ölüm | 22 Mayıs 337 | ||||||||||
Defin | Havariyyun Kilisesi, İstanbul | ||||||||||
Eş(ler)i | Minervina Fausta |
||||||||||
Çocuk(lar)ı | Constantina, Helena, Crispus, II. Konstantin, II. Konstantius ve Konstans | ||||||||||
|
|||||||||||
Hanedan | Konstantin Hanedanı | ||||||||||
Babası | Konstantius Chlorus | ||||||||||
Annesi | Helena | ||||||||||
|

I. Konstantin (Latince: Flavius Valerius Constantinus; 22 Şubat 272 – 22 Mayıs 337) veya Büyük Konstantin, MS 306 – 337 yılları arasında hüküm süren ve Hristiyanlığı kabul eden ilk Roma imparatorudur. Roma’da Hristiyanlığın statüsünün yükseltilmesinde, Hristiyan ibadetlerinin suç olmaktan çıkarılmasında ve onlara yönelik zulmün durdurulmasında önemli bir rol oynadı. Böylelikle Roma İmparatorluğu’nun Hristiyanlaşmasında bir dönüm noktası oldu. Konstantinopolis şehrini kurdu ve bin yıldan fazla bir süre boyunca imparatorluğun başkenti olarak kalmasını sağladı.
Mezya’daki Dardania’da (günümüzde Niş, Sırbistan) doğan Konstantin, İlirya kökenli bir Roma ordusu subayı olan ve Tetrarşi’nin dört imparatorundan biri olacak Flavius Constantius’un oğluydu. Annesi Helena ise düşük sınıftan bir kadındı ve muhtemelen Anadolu’dan geliyordu. Daha sonra azize ilan edilen Helena, bazı geleneklere göre oğlunun Hristiyanlığa geçmesini sağlayan kişi olarak kabul edilirken, bazıları ise Konstantin’in onu dönüştürdüğüne inanır. Konstantin, Roma imparatorları Diocletianus ve Galerius’un yönetimi altında üstün başarılar sergiledi. Kariyerine doğu eyaletlerinde Perslere karşı savaşarak başladı, ancak MS 305’te batıya çağrılarak Britanya eyaletinde babasının yanında savaştı. Babasının 306’da ölmesinin ardından Konstantin, ordusu tarafından Eboracum’da augustus (imparator) ilan edildi. Sonunda imparatorlar Maxentius ve Licinius’a karşı iç savaşlardan galip çıkarak, 324 yılında Roma İmparatorluğu’nun tek hükümdarı oldu.
Konstantin tahta çıktıktan sonra imparatorluğu güçlendirmek için çok sayıda reform gerçekleştirdi. Sivil ve askeri otoriteleri birbirinden ayırarak devleti yeniden yapılandırdı. Enflasyonla mücadele etmek için, bin yıldan fazla bir süre Bizans ve Avrupa para birimleri için standart haline gelen yeni bir altın sikke olan solidus’u tanıttı.
Hayatı
Doğumu ve “Tetrarşi” sisteminin öncesi ve kuruluşuna kadar yaşamı
I. Konstantin, (günümüzde Sırbistan Cumhuriyeti içinde yer alan) tarihte ise İlirya toprakları içerisinde yer alan Naissus’da (Niş)’da 22 Şubat 272’de doğdu. Babası o zaman bir Romalı general olan Konstantius Chlorus idi. Annesi Helena idi ve VI. yüzyıl tarihçisi Prokopius’a göre, Küçük Asya’da (modern Anadolu) bulunan Bitinya eyaletinin “Drepana” adındaki kentinde doğmuştu.[2] Bazı kaynaklar annesi Helena’nın General Konstantinius Cholorus ile evli olmayıp onun cariyesi olduğunu bildirirler. Konstantin’in babası yüksek rütbeli bir subaydı ve Konstantin gençlik yıllarını, İmparator Diocletianus’un sarayının bulunduğu, günümüzde Türkiye’nin İzmit ilçesinde bulunan Nicomedia’da geçirdi.
286’da Nicomedia’da yaşayıp o kenti Roma İmparatorluğu’nun idare merkezi olan kullanan imparator Dioclietianus, kendine yakın olan general Maximinus’u imparatorluğunun Batı kısmını yönetmek üzere Roma’da Augustus rütbesi ile ortak imparatorluğa yükseltmişti. Konstatinus Cholorus bu sırada Roma’da Praetorian Prefect (Roma’da imparatorluk muhafızlarının lideri) idi. 291’de 19 yaşında iken Konstantin o zaman imparator Diocletianus’un yaşadığı Roma İmparatorluğu’nun idari merkezi olan Nikomedia’da imparatorun hizmetine girdi. 293’te babası Kontantinus Cholorus, Batı’yı yöneten Augustus Maximinus’a daha yakın olmak için (daha önce evli ise Helena’yı boşayarak, evli değilse onu evinden uzaklaştırarak) Maximinus’un kızı Flavia Maximiana Theodora ile evlilik yaptı.
293 yılında İmparator Diocletianus imparatorluğun idaresinde gayet büyük bir reform yaparak Roma İmparatorluğu’nu Batı ve Doğu parçaları olarak ikiye bölerek Tetrarşi sistemini oluşturdu. Her parça bir “Augustus” tarafından yönetilecekti ve onun tayin edeceği bir “Sezar” tarafından desteklenecekti. Konstantin’in babası Konstantius Chlorus bu sistem içinde hemen en yüksek mevkilere erişmeye başladı. (293-305 döneminden Batı’da Maximianus ile Sezar olarak; 305 – 306’da Batı’da Augustus olarak ve Doğu’da Augustus olarak Galerius imparatorluk yaptı.
Bu arada I. Konstantin de tetrarşi sisteminde yüksek mevkilere geçmeye başladı. I. Konstantin’in tüm Roma İmparatorluğu’nun tek hâkimi olması için tam 18 yıl geçmesi gerekecekti.
Konstantin’in iç savaşları
Maxtentius ile muharebeler ve onun elimine edilmesi
Önce Batı’da Augustus olan Maxentius ile çatışmalara girişti.
28 Ekim 312 tarihinde Roma kentinin hemen dışındaki Milvian Köprüsü’nde yapılan savaşta Maxentius’un ordusunu bozguna uğrattı. Maxentius kaçmaya çalışırken Tiber Nehri’nde öldürüldü.
Licinius ile iç savaş ve mutlak hakimiyet
İmparatorluğun doğu kısmında yönetimini sürdüren Licinius, artık Batı Roma’nın imparatoru olan I. Konstantin’in baba-bir (ama annesi “Flavia Maximiana Theodora” olan) kız kardeşi Flavia Julia Constantia ile evlenerek I. Konstantin ile kardeşlik bağı kurdu. Bu kayınbiraderlik ilişkisi bir yandan kendisine bir koruma sağlarken, öte yandan her iki imparatora diğerinin bölgesi üzerinde hak iddia etme şansını tanıyordu.
İlk hamleyi yapan Licinius oldu. Licinius’un I. Konstantin’e yönelik bir komploya karıştığının anlaşılmasıyla (314), iç savaş çıktı. Konstantin’in orduları karşısında Licinius önce İtalya’da ve sonra çekildiği doğuda peş peşe yapılan kara ve deniz muharebelerinde yenilgiler aldı. Licinius son ve en ağır darbeyi Adrianopolis Muharebesi’nde aldı.
Hellespont Deniz Muharebesi ile donanmasıyla kuşatmayı yarmaya çalıştı. Temmuz 324’te Amiral Abantus (veya Amantus) komutası altındaki Licinius’un donanması ile Konstantin’in oğlu Caesar Crispus komutasındaki Konstantin’in daha küçük donanması Çanakkale Boğazı’nda iki ayrı çarpışmaya girdiler. Birinci çarpışmada 80 gemiden oluşan Crispus’un filosu boğazın en dar kısmında manevra kabiliyeti daha büyük olduğu için Licinius’un 200 gemilik filosunu yenilgiye uğrattı. Ertesi gün Crispus Ege Denizi’nden aldığı takviyelerle 200 gemilik bir filoya komuta etmekte; Amiral Abantus da aldığı büyük takviyelerle 350 gemilik bir filoya komuta etmekteydi. Çanakkale Boğazı’nın Marmara Denizi ağzındaki Gelibolu açıklarında gemiler arasında yapılan karşılıklı çarpışmalar sonunda Amiral Abantus’un filosundan ancak 4 gemi kurtulabildi ve büyük filonun diğer gemileri ya batırıldı ya karaya vurup parçalandı ya da Crispus’un filosunun eline geçti. Kendi gemisi batırılan Amiral Abantus ancak Asya kıyısına yüzerek çıkarak hayatını kurtarabildi.
Hellespont Muharebesi’ndeki yenilgiden sonra Licinius Byzantium’daki garnizon ve ordusunu İstanbul Boğazı’nın Asya yakasında Kalkedon’a taşıdı. Konstantin de İstanbul Boğazı kıyılarında yaptırdığı hafif nakliye gemileri ile ordusunu Asya yakasına geçirdi. İki ordu arasında 18 Eylül 324’te Hrysopolis (modern Üsküdar) civarında yapılan Hrisopolis Muharebesi’ni de I. Konstantin kazandı. Bu muharebeden yenik düşen Licinius kayınbiraderi olan I. Konstantin’den aman diledi.
I. Konstantin, acımasızlığıyla da ünlüydü. Licinius’un canını bağışlayacağı yemini vermiş olmasına rağmen altı ay sonra en büyük rakibini boğdurarak ortadan kaldırdı. Bir yıl sonra da Konstantin’in yeğeni olan Licinius’un oğlu da idam edildi. 324 yılında Licinius’un yenilgiye uğramasıyla birlikte, I. Konstantin için Roma İmparatorluğu’nun mutlak hâkimi olma yolu da açılmıştı.
Konstantinopolis’in kuruluşu (330)
Licinius’un yenilmesiyle birlikte, I. Konstantin İskoçya’dan Kızıldeniz’e, Fas’tan Dicle Irmağı’na kadar uzanan büyük bir imparatorluğun tek hâkimi olmuştu. M.S. 4. yüzyıla gelindiğinde zenginliğin kaynağı Doğu’dan, Mısır ve Küçük Asya üzerinden yapılan ticaretten geliyordu. Efsanelere göre Megaralı Byzas tarafından MÖ 667 yılında kurulan Byzantium’un eşsiz konumu, I. Konstantin’in dikkatinden kaçmamıştı. Burası, Pontus Euxinus (Karadeniz) ve Asya’dan geçen ticaret yollarının büyük kısmını kontrol edebilecek bir noktaydı.
İmparatorluğun köhneleşmiş kurumları ve alışkanlıklarıyla Roma’dan yönetilmeye devam edemeyeceğini gören I. Konstantin, Byzantion’u imparatorluğun yeni başkenti olarak ilan etti (13 Mayıs 330). Kente “Yeni Roma” anlamına gelen Nova Roma adını veren I. Konstantin, Senato ve diğer tüm kurumları buraya taşıttı.
I. Konstantin’in ölümünden sonra (337) “ikinci kurucusunun” adıyla anılmaya başlanan ve Konstantinopolis adını alan kent; Roma, Bizans ve Osmanlı imparatorluklarının yaklaşık 16 asır boyunca başkenti olma işlevini aralıksız sürdürdü.
İmar Çalışmaları
Roma İmparatorluğu’nun başkentini Byzantium kentine taşıtan I. Konstantin, tarihin en büyük kentsel gelişim planlarından birini hazırladı. MS 330 yılından 337’ye kadar olan yedi yıllık süreç içinde tam bir şantiye alanına dönen kentte; çok sayıda dini bina, yeni yol ve su kemeri inşa edildi. Sultanahmet’te bugün “At Meydanı” olarak yerde bulunan Hippodromos, I. Konstantin döneminde genişletilerek bugünkü boyutlarına ulaştı. 100.000 kişinin oturabileceği boyutlarda inşa edilen Hippodromos’un tribünlerine ait parçalar İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde korunuyor olup, Spina’sında yer alan sütunlardan üçü (Tutmosis Sütunu, Yılanlı Sütun ve Örme Dikilitaş) hâlâ ayaktadır.
Kenti çevreleyen Septimius Severus surlarını yıktırarak kendi adıyla anılacak yeni bir sur ve kuleler sistemini inşa ettiren I. Konstantin, yeni başkentin planını bizzat çizdi. Bugün bile İstanbul kentinin Suriçi’nde kalan kısmı, büyük ölçüde bu plana sadık bir şekilde şekillenmiş durumdadır.
Reformları
İmparatorluğun Hristiyanlığa geçişi


Doğu Roma İmparatorluğu’nun kurucusu olarak bilinen I. Konstantin, imparatorluk sınırları içinde yaşayan Hristiyanlara din özgürlüğü tanıması ve tüm imparatorluğun pagan inanç sistemini bu tek tanrılı yeni dine geçirmeye başlamasıyla tanınır. Bu tavrı nedeniyle Ortodoks kiliseleri tarafından “azizlik” mertebesine yükseltilerek kutsanan I. Konstantin’in aslında, imparatorluğun dört bir yanında yayılan bu dine karşı durmanın yaratacağı gerginlikleri engellemek için bu yolu izlediği düşünülmektedir. Dönemi boyunca hem Roma’nın çok tanrılı inanç sistemine hem de yeni Hristiyan dinine saygı gösteren I. Konstantin, sikkelerinde Apollon gibi Roma tanrılarına yer vermekten hatta kimi zaman kendisini “Güneş Tanrısı” Sol Invictus şeklinde resmetmekten de kaçınmamıştır[3]. Aynı dönemde paraların üzerinde Grek alfabesindeki Hi (X) ve Ro (P) harfleri ile erken dönem Hristiyanlığın sembollerinden biri olan Labarum’a da yer vermiştir. Roma kaynaklarında, I. Konstantin’in hayatı boyunca Hristiyan olmadığı, ölüm döşeğindeyken vaftiz edildiği söylenmektedir.[kaynak belirtilmeli]
Onun tarafından yaptırılan Aziz Petrus ve Aziz Pavlus bazilikaları geleneğe göre elçilerin iman uğruna öldüğü veya gömüldüğü yerlere inşa edilmiştir[3].
İmparator I. Konstantin, ayrıca 325’te Kilisenin bölünmesini önlemek umuduyla tüm Hristiyan din adamlarının katıldığı bir konseyi İznik’te toplamış fakat amacına ulaşamamıştır.[3]
Popüler kültürdeki yeri
- 2014 yılında, Mine Gökçe Kırıkkanat tarafından, Bir Hristiyan Masalı adında bir kitap yazılmıştır. Kitap, Vatikan Gizli Arşivleri’nde Donatio Constantini olarak da geçen ve kamuoyunda Büyük Konstantin’in vasiyeti olarak tanınan belgenin, aslında sahte bir belge olduğuna dair çalışmasını konu almaktadır.[4]
- 1691 – Edward Cave, İngiliz matbaacı, editör ve yayıncı (ö. 1754)
- 1717 – Johann David Michaelis, Alman teolog (ö. 1791)
- 1807 – Henry Wadsworth Longfellow, Amerikalı şair (ö. 1882)
- 1846 – Franz Mehring, Alman politikacı, tarihçi ve edebiyat eleştirmeni (ö. 1919)
- 1847 – Ellen Terry, İngiliz sahne aktrisi (ö. 1928)
- 1851 – James Churchward, İngiliz asker, araştırmacı, kaşif, balık uzmanı, maden bilimcisi ve tarihçi (ö. 1936)
- 1863 – Joaquin Sorolla, İspanyol ressam (ö. 1923)
- 1867 – Irving Fisher, Amerikalı ekonomist (ö. 1947)
- 1873 – Lee Kohlmar, Alman film yönetmeni ve sinema oyuncusu (ö. 1946)
- 1881 – Sveinn Björnsson, İzlanda’nın ilk Cumhurbaşkanı (ö. 1952)
Sveinn Björnsson | |
---|---|
![]() |
|
1. İzlanda Cumhurbaşkanı | |
Görev süresi 17 Haziran 1944 – 25 Ocak 1952 |
|
Başbakan | Björn Þórðarson Ólafur Thors Stefán Jóhann Stefánsson Steingrímur Steinþórsson |
Yerine geldiği | X. Christian (İzlanda Kralı olarak) |
Yerine gelen | Ásgeir Ásgeirsson |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 27 Şubat 1881 Kopenhag, Danimarka |
Ölüm | 25 Ocak 1952 (70 yaşında) Reykjavik, İzlanda |
Evlilik(ler) | Georgia Björnsson |
Çocuk(lar) | 6 |
Bitirdiği okul | Kopenhag Üniversitesi |
Mesleği | Avukat |
Sveinn Björnsson (27 Ocak 1881, Kopenhag – 25 Ocak 1952, Reykjavík), İzlanda’nın ilk cumhurbaşkanıdır.
1881 yılında Kopenhag’da dünyaya gelen Björnsson, genç yaşlarda politikaya atılmış ve 1912 yılında Reykjavik belediye meclisine seçilmiştir. İzlanda Parlamentosu olan Althing ‘de kısa süreli milletvekilliği de yapan Björnsson, İzlanda’nın 1918 yılında Danimarka’dan kısmi bağımsızlığını kazandığı dönemde de bakanlık görevinde bulunmuştur.
1940 yılında Alman ordularının Danimarka’yı işgal etmesi neticesinde tam bağımsızlık yönünde adımlar atan İzlanda’da, ülke dışında bulunan Björnsson, Büyük Britanya’nın askeri olarak işgal ettiği ülkesine geri dönerek İzlanda Krallık yöneticisine seçilmiştir. Bu görev ile daha önce kralın elinde bulundurduğu tüm hakları ve sorumlulukları da üzerine almış oluyordu.
1944 yılında Danimarka’ya hiçbir bildirimde bulunulmadan ilan edilen Cumhuriyet ile birlikte yapılan seçimlerde ülkenin ilk cumhurbaşkanı olarak seçilen Björnsson, 1945 ve 1949 yıllarında da karşısına aday çıkmadan girdiği seçimlerden cumhurbaşkanı olarak çıkmıştır.
Görevi başında iken 25 Ocak 1952 yılında Reykjavik’te ölmüştür.
- 1888 – Richard Kohn, Avusturyalı futbolcu ve teknik direktör (ö. 1963)
- 1890 – Walter Krüger, Alman SS subayı (ö. 1945)
- 1897 – Marian Anderson, Amerikalı şarkıcı (ö. 1993)
- 1898 – Ömer Faruk Efendi, son Osmanlı halifesi II. Abdülmecid’in oğlu ve bir dönem Fenerbahçe Başkanı (ö. 1969)
Ömer Faruk Efendi | |
---|---|
![]() Almanya’nın Potsdam şehrinde askeri eğitim aldığı yıllarda çekilmiş portresi, 1917
|
|
Doğum | 27 Şubat 1898 Feriye Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Ölüm | 28 Mart 1969 (71 yaşında) Maadi, Kahire, Mısır |
Defin | II. Mahmud Türbesi |
Eş(ler)i |
Sabiha Sultan
(e. 1920; b. 1948) Mihrişah Sultan |
Çocuk(lar)ı | Neslişah Osmanoğlu Hanzade Sultan Necla Sultan |
Hanedan | Osmanlı Hanedanı |
Babası | Abdülmecid Efendi |
Annesi | Şehsuvar Kadınefendi |
Meslek | Asker |
Ömer Faruk Efendi (Osmanlıca: شهزاده عمر فاروق, romanize: Şehzâde ʿÖmer Fârûḳ; 27 Şubat 1898, İstanbul – 28 Mart 1969, Kahire), Türk asker, son Osmanlı halifesi Abdülmecid Efendi’nin oğlu, son Osmanlı padişahı VI. Mehmed’in damadıdır. 1920-1924 yılları arasında Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanlığını yapmıştır.[1][2]
Yaşamı
27 Şubat 1898 tarihinde Feriye Sarayı’nda doğmuştur. Dedesi, 32. Osmanlı padişahı Sultan Abdülaziz’dir. Annesi Şehsuvar Kadınefendi idi. Kız kardeşi ise başka bir anneden doğan Dürrüşehvar Sultan’dı. Defalarca cepheye gönderilme talebi yaşının çok küçük olması sebebiyle geri çevrildi. Nihayetinde Galiçya, ardından da Verdun Cephesi’nde kanlı çatışmalara katıldı. Alman İmparatorluğu, Ömer Faruk Efendiyi en büyük 2 madalyasıyla (Kızıl Kartal Madalyası ve Birinci Derece Demir Haç) ödüllendirdiği gibi, kendisini daha önce defalarca taltif etmek istese de; Ömer Faruk Efendi, bunları kabul etmediği halde Kayzer II. Wilhelm, son olarak ısrarla kendisine altın bir tabaka ile imzalı fotoğrafını yollamıştır.
Küçük yaştaki şehzadelerin askeri eğitim almalarını isteyen Enver Paşa bu amaçla Ihlamur Kasrı’nı “Şehzadeler Okulu“ olarak tahsis etmiştir. Daha sonra, 15 yaşın altındaki bütün şehzadelerin bu okula devam etmesi zorunlu hale gelmiştir. Bu sayede Şehzade Ömer Faruk, bu okulda askeri eğitiminin yanı sıra edebiyat, tarih, din, matematik ve geometri eğitimi aldı. Hanedan mensuplarının eğitimlerinin Avrupa’da almalarına yönelik Enver Paşa tarafından oluşturulan kanun neticesi ile ilk etapta Viyana’daki Terezyanum (Theresianum) Askeri Okulu‘nda eğitim aldıktan sonra askeri açıdan daha disiplinli bir eğitim alması amacıyla Alman İmparatorluğu’ndaki Potsdam Askeri Okulu’na nakledilmiştir.[3] 1914 yılında Harbiye Mektebi’nden mezun olmuştur. Potsdam ve Viyana’da aldığı eğitimler sonrasında anadili seviyesinde Almancayı öğrendi. Hatta o denli ki; İngilizce ve Fransızcayı da Almanca aksanıyla konuşabilecek kadar bu dile hakimdi. Şehzade Ömer Faruk, I. Dünya Savaşı başladığı dönem Fransızlarla kanlı çatışmaların yaşandığı Verdun Cephesi’nde savaşa katılmıştır. Ömer Faruk Efendi, savaş sonrasında Potsdam’a dönmüş ve burada Alman imparatorunun Birinci Ayak Muhafızları Alayı’na atanmıştır.[4] Bu alaya kaydolabilmek için iki şarttan birisi; Almanya’daki en aristokrat ailelerden birine ait olmak ve diğeriyse 1.90 cm’den daha uzun boylu olmaktır. Her Prusya prensi 10 yaşından itibaren bu alayda subay olarak kayıtlıydı, ancak boyları kısa olanlar geçit törenlerine katılmıyorlardı. Şehzade Ömer Faruk, sadece 1.85 cm boyunda olmasına rağmen bu özel alaya kabul edildi. Meslektaşları arasında en kısaydı ama yine de Kaiser II. Wilhelm’in önündeki tüm geçit törenlerine katıldı. Ardından, Prusya hassa alayında üsteğmen rütbesiyle tâlim gördü. Alman İmparatoru II. Wilhelm’i, Sultan V. Mehmed Reşad adına Almanya’ya ziyarete giden Şehzade Mehmed Vahdettin Efendi’ye, Mustafa Kemal Paşa ile birlikte yolculukta eşlik eden heyette yer aldı.[5] Ülkeye döndükten sonra sonra kuzeni Şehzade Mehmed Vahdettin Efendi’nin kızı olan Sabiha Sultan ile Topkapı Sarayı’nda Şeyhülislam Haydarizade İbrahim Efendi’nin kıydığı nikahla evlendi ve bu evlilikten 4 Kasım 1921’de Neslişah Sultan, 19 Eylül 1923’te Hanzade Sultan ve 15 Mayıs 1926’da Necla Sultan adlarında üç kız çocuk sahibi oldu. Evlilikleri boyunca kışları Çifte Saraylar‘da, yazları ise Rumelihisarı’ndaki sarayda ikamet ettiler. Saray erkanında, yakışıklılığı ile şöhret bulmuş, hatta bu şöhreti Avrupa saraylarına dahi yayılmış ancak, bununla birlikte eşi Sabiha Sultan’ın, kendisine bu konudaki itimatsızlığından dolayı, evliliği 1948 yılında sona ermiştir. Spora ve özellikle de futbola olan ilgisiyle tanındı. 1919 yılında, 21 yaşındayken Fenerbahçe Spor Kulübü’nün başkanlığına seçildi ve sürgün nedeniyle ülkeyi terk etmek zorunda kalana kadar 5 yıl boyunca bu görevi sürdürdü.[6]

1921 yılının Nisan ayında çok arzu ettiği Millî Mücadele’ye katılmak için Anadolu’ya yola çıktı. Ancak İnebolu dolaylarında, Mustafa Kemal Paşa’nın silah arkadaşı ve yakın dostu da olmasına rağmen, Ankara Hükûmeti yetkilileri tarafından İstanbul’a geri gönderilmiştir. Mustafa Kemal Paşa tarafından, Millî Mücadele için Anadolu’ya gelmesinin tasvip olunmadığı iletilmiş[7] ve kendisine şu telgraf yollanmıştır:
Şehzadeyi Necabetpenah Ömer Faruk Efendi Hazretlerine;
Zatı fehimanelerinin Anadolu’ya teşrif buyurmaları emsali müessefe-i tarihiye delâletiyle sabit olduğu üzere erkânı saltanatı seniyye arasında bazı sui-telâkkiyata mahal verebileceği ve vahdeti tamme halinde bulunan efkârı umumiye-i milliyeyi yeniden teşevvüşe düşürmek suretiyle de fevkalâde dâii mezahir olacağı muhakkak olduğundan vatan ve milletin bütün hanedanı saltanatı seniye erkânının hizmetlerinden istifade edecekleri zamanın hulûline intizaren şimdilik İstanbul’da temdidi ikâmet buyurmaları meftur oldukları hamiyeti vataniye iktizasından görüldüğü maalitiram arzolunur efendim.
-Mustafa Kemal
4 Mart 1924 tarihinde TBMM’nin kabul ettiği “Hilafetin kaldırılması ve Osmanlı Hanedanı’nın sınır dışı edilmesi” kanunu gereğince başta babası Abdülmecid Efendi olmak üzere tüm aile üyeleriyle birlikte yurt dışına sürgün edildi. Sürgüne binbaşı rütbesinde gönderildi. Sürgün yıllarında İsviçre ve Nice’de yaşadı. Ayrıca 1925 yılında, Ömer Faruk Efendi’nin Arnavutluk’a hükümdar yapılması söz konusu oldu ise de, Ankara hükûmeti, başvekil Ahmed Zogoğlu aracılığıyla bu olasılığı engelledi.[8] Türkiye’ye bir daha gelemedi ve 45 yıl sürgünde yaşadı. 28 Mart 1969 tarihinde Kahire’de vefat etti. Ancak ölümünden 5 yıl sonra Osmanlı Hanedanı’nın üyesi olan erkeklerinin ülkeye dönmelerine izin verildi. Yıllar sonra hükûmetin “sessizce defnedilmesi şartıyla” verdiği özel bir izinle, Ömer Faruk Efendi’nin naaşı Türkiye’ye getirildi ve 10 Mart 1977’de Cağaloğlu’ndaki II. Mahmud Türbesi’ne defnedildi.[9]
Galeri
-
1920-21 Sezonu’nu namağlup şampiyon olarak tamamlayan Fenerbahçe kadrosu ve aralarında onursal başkan Ömer Faruk Efendi ve Şehzade Ali Vâsıb Efendi’nin de bulunduğu fotoğraf
-
15 Nisan 1909 tarihli Şehbal dergisinde Şehzade Ömer Faruk
-
3 Mayıs 1922 tarihli Spor Âlemi dergisinde Bekir Refet Teker
- 1898 – Maryse Bastié, Fransız pilot (ö. 1952)
- 1902 – Lucio Costa, Brezilyalı mimar ve şehir planlamacısıdır (ö. 1998)
- 1902 – Gene Sarazen, Amerikalı golfçü (ö. 1999)
- 1902 – John Steinbeck, Amerikalı yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü, Pulitzer Ödülü sahibi (ö. 1968)
- 1904 – André Leducq, bir Fransız bisikletçiydi (ö. 1980)
- 1905 – Franchot Tone, Amerikalı aktör, yapımcı ve sahne, film ve televizyon yönetmeniydi (ö. 1968)
- 1910 – Joan Bennett, Amerikalı oyuncudur (ö. 1990)
- 1910 – Clarence Johnson, Amerikalı havacılık sistemleri ve havacılık mühendisi (ö. 1990)
- 1912 – Lawrence Durrell, Hindistan doğumlu İngiliz yazar (ö. 1990)
- 1913 – Paul Ricoeur, Fransız filozof (ö. 2005)
- 1923 – Dexter Gordon, Amerikalı bir caz tenor saksofoncusuydu (ö. 1990)
- 1926 – David H. Hubel, Amerikalı nörofizyolog (ö. 2013)
- 1927 – Şeref Bakşık, Türk siyasetçi (ö. 2019)
- 1929 – Djalma Santos, Brezilyalı eski futbolcu (ö. 2013)
- 1930 – Joanne Woodward, Amerikalı oyuncudur
- 1932 – Elizabeth Taylor, İngiliz-Amerikalı oyuncu ve En İyi Kadın Oyuncu Akademi Ödülü sahibi (ö. 2011)
- 1934 – Ralph Nader, Amerikalı politikacı, tüketici hakları savunucusu ve avukat
- 1935 – Mirella Freni, İtalyan opera sanatçısı (ö. 2020)
- 1937 – Barbara Babcock, Amerikalı oyuncudur
- 1939 – Don McKinnon, Yeni Zelandalı siyasetçi
- 1939 – Kenzo Takada, Japon-Fransız moda tasarımıcısı, iş insanı ve film yönetmeni (ö. 2020)
- 1940 – Howard Hesseman, Amerikalı aktör (ö. 2022)
- 1941 – Paddy Ashdown, İngilliz siyasetçi ve diplomat (ö. 2018)
- 1942 – Robert H. Grubbs, Amerikalı kimyacı ve Nobel Kimya Ödülü sahibi (ö. 2021)
- 1943 – Carlos Alberto Parreira, Brezilyalı emekli teknik direktör
- 1944 – Ken Grimwood, Amerikalı yazar (ö. 2003)
- 1944 – Roger Scruton, İngiliz filozof, yazar ve hayvan hakları aktivisti (ö. 2020)
- 1947 – İsmail Gülgeç, Türk karikatürist (ö. 2011)
- 1947 – Alan Guth, Amerikalı teorik fizikçi ve kozmolog
- 1951 – Walter de Silva, İtalyan otomobil tasarımcısı
- 1953 – Ian Khama, Botsvanalı asker ve siyasetçi
- 1953 – Yolande Moreau, Belçikalı oyuncu
- 1954 – Güngör Bayrak, Türk şarkıcı ve oyuncu
- 1954 – Neal Schon, Amerikalı bir rock gitaristi, söz yazarı ve vokalisttir
- 1956 – Mina Keşvar Kemal, Afgan devrimci politik aktivist, feminist, insan hakları aktivisti (ö. 1987)
- 1957 – Adrian Smith, İngiliz gitarist
- 1957 – Timothy Spall, İngiliz komedyen, oyuncu ve seslendirme sanatçısı
- 1960 – Norman Breyfogle, Amerikalı çizgi roman sanatçısı (ö. 2018)
- 1961 – James Worthy, Amerikalı emekli efsane basketbolcudur
- 1962 – Adam Baldwin, Amerikalı oyuncu
- 1965 – Ahmet Mahmut Ünlü, Türk din adamı
Ahmet Mahmut Ünlü
|
|
---|---|
![]() |
|
Doğum | 27 Şubat 1965 Çarşamba, Fatih[1] İstanbul, Türkiye |
Vatandaşlık | Türkiye |
Din | İslam (Sünni) |
Evlilik | Büşra Mihrimah Ünlü |
Çocuk(lar) | 8 |
Resmî site | cubbeliahmethoca.com.tr |
Kariyeri | |
Dalı | Akide, Fıkıh, Hadis, Siyer, Tasavvuf |
Etkilendikleri | Mahmut Ustaosmanoğlu |
Etkiledikleri | İsmailağa Cemaati Müceddid Mahmud Efendi Hazretleri Cemaati |
Ahmet Mahmut Ünlü (d. 27 Şubat 1965, İstanbul[2]), halk arasında Cübbeli Ahmet Hoca olarak tanınan Türk vaiz, hafız ve yazardır.
Doğup büyüdüğü İstanbul’un Fatih ilçesi Çarşamba semtinde bulunan İsmailağa Cemaati içinde uzun yıllar faaliyet göstermiştir ve 2024 yılında bu cemaatten ayrılmıştır. Resaili Ahmediyye ismiyle farklı konularda yayımlanmış birçok risalesi bulunan Ünlü, medyada yer alan tartışmalı ifadeleri, yazdığı kitaplarla ve verdiği vaazlarla tanınmaktadır.
İslâmiyet’e getirilen yeni yorumlara ve reformist görüşlere karşı durmaktadır. İslâm dinini Ehl-i Sünnet anlayışına göre yaşamak gerektiğini savunmaktadır. Özellikle İstanbul dışındaki mekânlarda vermiş olduğu vaazlar ilgi görmektedir.[3][4]
1999’da Gölcük Depreminin ardından yaptığı bazı açıklamaları sebebiyle 2 yıl 7 ay hapis cezasına çarptırılmıştır. Daha sonraki yıllarda da çeşitli suçlamalarla hakkında davalar açılmıştır.
Yaşamı
[değiştir | kaynağı değiştir]
İlk yılları ve eğitimi (1965-1980)
[değiştir | kaynağı değiştir]
Ahmet Mahmut Ünlü, 27 Şubat 1965 tarihinde İstanbul’un Fatih ilçesine bağlı Çarşamba semtinde dünyaya geldi.[5] Babasının adı Yusuf, annesinin adı ise Rabia’dır. Ailesi Giresun’un Görele ilçesinin Yeğenli köyündendir. ‘Hazinedaroğulları ünvanı ile tanınan ataları, 18. asırda bugünkü Özbekistan sınırlarının içinde bulunan Buhara şehrinden göç etmişlerdir.[6][birincil olmayan kaynak gerekli] Babası Yusuf’un sahibi olduğu fabrika, Türkiye’nin en büyük tel çivi fabrikası hâline gelmiştir.[kaynak belirtilmeli]
Çocukluk yaşlarında cübbeye ilgi duyması ve cübbe giyinmesinden dolayı adaşı olan yaşıtlarından ayırt edilmek için Cübbeli Ahmet olarak çağırılmaya başladı.[7][birincil olmayan kaynak gerekli] 3-4 yaşlarında iken din eğitimi almaya başladı. Nakşibendi Tarikatı’nın İsmailağa Kolu olarak bilinen dergâhında, 2022 yılındaki vefatına kadar liderlik konumunda olan Mahmut Ustaosmanoğlu tarafından özel olarak eğitilen Ünlü, 11 yaşına kadar Fatih Çarşamba İsmailağa Camii’nde medrese eğitimine devam etti.[5]
12 yaşında Yavuz Selim ve Kasım Paşa Camii gibi büyük camilerde verdiği vaazlar büyük kalabalıklar tarafından izlenmeye başlandı. Aynı yaşta Rize’nin Pazar ilçesinde Tütüncüler köyü Kur’an kursunda Resul Bölükbaş’tan sarf, nahiv, ilm-i kelam, meânî, tefsir, hadis ve fıkıh dallarında, tahsili uzun seneler sürecek olan kitapları 20 aylık zaman zarfında bitirerek 1980 yılında on binlerin katılımıyla tertip edilen merasimde icazet-i ilmiyesini aldı.[5]
Sonraki hayatı (1980-günümüz)
[değiştir | kaynağı değiştir]
İlk defa 1983 yılında 17 yaşındayken hacca giden Mahmut Ünlü, ileri derecede şeker hastası olduğu için askerlik hizmetinden muaf oldu.[8] İstanbul’a dönüşünden sonra Kefevî Camii İmamı Mustafa Kılıç’tan aldığı hafızlık eğitimini altı ayda tamamladı. İsmailağa Camisi’nde kurduğu ders halkalarında on sene içerisinde birçok isim yetiştirerek hizmetlerine devam eden Ahmet Mahmut Ünlü, Türkiye’nin ve dünyanın muhtelif bölgelerinde düzenlediği sohbetlerinde vaazlarını yüz binlere ulaştırdı.[5] 1990’da merkezi Fatih’te olan Fatih Hak ve Hizmet Vakfını kurdu.
1997 yılına kadar ailesinin kazancı ile geçimini sağlayan Ahmet Mahmut Ünlü, 1997 yılında babasının işlerinin bozulması ve iflas etmesi neticesinde sıkıntılı günler geçirdi. 1997’den sonra bizzat kendisinin kaleme aldığı risalelerin geliri ile geçimini sağladı.[8] 1999 Gölcük Depremi hakkında yaptığı konuşmanın ardından Halkı din, mezhep ve inanç farklılığı gözeterek, birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa alenen tahrik etmek suçundan iki yıl yedi ay üç gün hapis cezasına çarptırıldı, fakat sadece 13 ay hapis yattı.[kaynak belirtilmeli] Fatih Hak ve Hizmet Vakfı tarafından İstanbul Beykoz semtindeki 20 dönüm arazi üzerine kurulu külliyenin yapılmasına önderlik etti. Külliye, hazine arazisi üzerinde kaçak olarak inşa edilmesinden dolayı el konarak Hazine’ye devredildi.[kaynak belirtilmeli]
2006 yılında Hürriyet Gazetesi’nde Cübbesiz Ahmet Hoca başlığı ile sürmanşetten jet ski’li fotoğrafları yayımlanarak haber edilmesiyle tekrar kamuoyunun gündemine girdi.[9] 2009 yılı yazında “Barbie bebekler erkekleri tahrik ediyor” fetvâsı ile tekrar gündeme geldi. Bu konuşmasından sonra Habertürk TV kanalında Fatih Altaylı’nın sunduğu Teke Tek programına katıldı. İlki 23 Temmuz 2009’da iki buçuk saat süren, ikincisi 2 Ağustos 2009 olmak üzere beş saat süren programlar yüksek reyting topladı.[10] Programda, Adapazarı Depremi sırasında yaptığı konuşmanın Kur’an-ı Kerîm ve sünnet kaynaklı olduğunu belirten Ahmet Mahmut Ünlü, konuşmasından isim ve yer vererek yaptığı bazı eleştirilerden dolayı özür dilediğini bildirdi.[11]
Ahmet Mahmut Ünlü, Lâlegül dergisinde dualar ve yazılar yazmaktadır, ayrıca her Perşembe akşamı Lâlegül TV’de ve Lâlegül FM’de sohbet programı yapmaktadır, gündemle ilgili konuları Ehl-i Sünnet çerçevesinde değerlendirmektedir.
27 Mart 2024’te İsmailağa Cemaati paylaşılan yazıda, Ahmet Mahmut Ünlü’nün Hasan Kılıç’ın şeyhliğini kabul etmediği ve bu sebeple cemaatle hiçbir bağının kalmadığı açıklandı.[12] 16 Nisan 2024’te Ünlü ve çevresi Müceddid Mahmud Efendi Hazretleri Cemaati’ni kurduklarını açıkladılar.[13]
Suçlamalar
[değiştir | kaynağı değiştir]
Halkı düşmanlığa tahrik: 1999 yılında yaptığı 17 Ağustos Depremi konuşmasından ötürü İstanbul 2 no’lu Devlet Güvenlik Mahkemesince Türk Ceza Kanunu’nun 312. maddesi uyarınca Halkı din, mezhep ve inanç farklılığı gözeterek birbirine karşı kamu düzeni için tehlikeli olabilecek şekilde düşmanlığa alenen tahrik etmek suçundan iki yıl yedi ay üç gün hapis cezasına çarptırıldı.[14] 13 ay hapis yattı.[kaynak belirtilmeli]
Karagümrük çetesi: 2 Ekim 2011 tarihinde Karagümrük çetesi operasyonu kapsamında Fuhuş amaçlı insan ticareti, tehdit, şantaj ve mafya ile ilişki kurmak suçlamalarıyla gözaltına alındıktan sonra çıkarıldığı mahkemede tutuklandı.[15][16] Ünlü, tutuklulukta geçen süre ve tutuklamanın koruma tedbiri olması sebebiyle 7 Aralık 2012 tarihinde tutuksuz yargılanmak üzere tahliye olmuştur.[17] 3 Mart 2016 tarihinde görülen duruşmada Ünlü, suçlamalardan beraat etmiştir.[18]
Dinî değerleri aşağılama: Ahmet Mahmut Ünlü, Şifa Âyetleri adlı eserinde erkeğin tenasül uzvu için okunacaklar başlığında, Bakara suresinin 260. ayetinin bir kısmının okunduğu suyun, tenasül uzvuna serpilmesinin ve Âdiyât suresinin okunup cinsel uzva üflenmesinin cinsel uzvun zayıflığını gidereceğini iddia ettiği[19] için dinî değerleri aşağıladığı gerekçesiyle şikâyetçi olunması üzerine, hakkında altı aydan bir yıla kadar hapis cezası talebiyle dava açıldı.[20] Davanın görüşüldüğü duruşmada Şifa Âyetleri eserini tercüme yaptığını, kendi yorumunun bulunmadığını ve konumu gereği dinî değerleri bilerek aşağılamayacağını belirterek beraatini istemiştir.[21] Mahkeme, eylemin kanunen suç olmadığını belirterek Ünlü’nün beraatine karar vermiştir.[22]
Eleştiriler
[değiştir | kaynağı değiştir]
Ahmet Mahmut Ünlü, bir konuşmasında satranç oynayan kişilerin insanların en yalancısı olduğunu iddia etmesi, oynayanların lanetlendiğini ve oynayana bakanın ise domuz eti yemiş gibi olduğunu ifade etmesinden dolayı eleştirilere uğramıştır.[23] Hürriyet yazarı Ahmet Hakan, “Biraz satranç oynasan böyle olmazsın Cübbeli. Aslında biraz satranç oynayıp zihnini geliştirmen gerektiğinin itirafını yapıyorsun” şeklinde tepkisini dile getirerek Ünlü’yü eleştirmiştir.[24] Ayrıca Türkiye Satranç Federasyonu (TSF), Ünlü’nün bu yorumu ve değerlendirmesinin kabul edilemez olduğunu, hakkında hukuki süreç başlattıklarını belirtmiştir.[25]
Yazar İhsan Eliaçık, internet’te ‘Cübbeli Ahmet Hoca ürünleri’ adı altında ‘yakmayan kefen’ satıldığını iddia ederek eleştirmiş[26] ve ardından bu iddianın gündeme gelmesi üzerine Ahmet Mahmut Ünlü kefen satışı ile alakası olmadığını, satanların istismarcı olduklarını söyleyerek şöyle demiştir: “Kefen kabir azabından koruyormuş, bu yanmaz kefenmiş. Ya ulan yanmakla ne alakası var? Yandıktan sonra yanmaz maddeye koysan da için yanıyor. Allahu Teala zaten adamın içini yakıyor. Ne saçma sapan adamlar.“[27] Ancak bir süre sonra Ahmet Mahmut Ünlü’nün yakmayan kefenle ilgi ortaya çıkan eski bir sohbetinde şöyle dediği ortaya çıkmıştır: “Yazılırsa, o kişi mezarında korkmaz, kabrine cennetten bir pencere açar, cennet bahçelerinden bir bahçe yapar. Bu rivayetle amel etmek isteyenler, önceden yazdırmalı, yakınlarına da vasiyet yapmalı. Kefenin yerini de öğretmeli ki çünkü onlar telaştan başka bir kefen bulurlar… Bu isimlerin hepsi bu kefende mevcuttur. Biri kâğıda yazılıdır, kişinin göğsüne konulacak. Biri kefene yazılıdır, biri de ceylan derisine yazılıdır. Bu da size gelmiştir. Çarşamba’daki dükkânda hazır olmak üzere. Belki de hazırlanmıştır, sorarsınız. Kadın ve erkek farklıdır. Hepsi aynı değil.”[28]
Ahmet Mahmut Ünlü, bir sohbetinde İslam peygamberinin sandaleti olan Nal-ı Şerif’i 130₺’ye alıp kullananların rüyalarında İslam peygamberini göreceklerini ve azgınların saldırısından, düşmanların galibiyetinden, şeytanların şerrinden, sihir ve büyülerin ulaşmasından emin olacaklarını söylemiştir.[29] Bu sözleri Bekir Coşkun tarafından eleştirilmiştir.[30]
Bir konuşmasında da Mahmut Ustaosmanoğlu’nun Azrail yanına geldiğinde onu kovup defettiğini aktaran Ünlü, “Hiçbir peygambere sorulmayan senin şeyhin kim de ona sorulacak. Böyle bir şey yok İslam’da.” sözleriyle Ömer Öztürk tarafından eleştirilmiştir.[31]
Özel yaşamı
[değiştir | kaynağı değiştir]
İlk eşi Mine Akbulut’la[32] olan evliliğinden beş, ikinci eşi Büşra Mihrimah Arabul’la evliliğinden üç çocuğu olmuştur.
Eserleri
[değiştir | kaynağı değiştir]
|
|
|
- 1966 – Donal Logue, Kanadalı aktör
- 1966 – Baltasar Kormákur, İzlanda doğumlu oyuncu ve yönetmen
- 1966 – Saffet Sancaklı, Türk futbolcu
- 1967 – Jonathan Ive, İngiliz tasarımcı
- 1967 – Volkan Konak, Türk sanatçı
- 1971 – Rozonda Thomas, Amerikalı müzisyen
- 1972 – Jennifer Lyon, Amerikalı oyuncu ve sporcu (ö. 2010)
- 1974 – Mevlüd Miraliyev, Azeri judocu
- 1976 – Sergey Semak, Rus futbolcu
- 1978 – James Beattie, İngiliz millî futbolcu ve teknik direktör
- 1978 – Kaha Kaladze, Gürcü siyasetçi
- 1980 – Chelsea Clinton, Amerikalı yazar ve küresel sağlık savunucusu
- 1981 – Josh Groban, Amerikalı lirik bariton
- 1982 – Amedy Coulibaly, Fransız suçlu (ö. 2015)
- 1983 – Devin Harris, Amerikalı profesyonel basketbolcu
- 1983 – Kate Mara, Amerikalı oyuncu
- 1985 – Diniyar Bilyaletdinov, Rus millî futbolcu
- 1985 – Vladislav Kulik, Rus futbolcu
- 1985 – Thiago Neves, Brezilyalı futbolcu
- 1986 – Jonathan Moreira, Brezilyalı futbolcu
- 1992 – Jonjo Shelvey, İngiliz futbolcu
wikipedia.org