Ölümler
- 4 – Gaius Caesar, Marcus Vipsanius Agrippa ve Yaşlı Julia’nın en büyük oğlu (MÖ 20)
Gaius Caesar | |||||
---|---|---|---|---|---|
Princeps iuventutis | |||||
![]() Büst, Britanya Müzesi
|
|||||
Doğum | MÖ 20 Roma, Roma İmparatorluğu |
||||
Ölüm | MS 21 Şubat 4 (23 yaşında) Limira, Likya, Anadolu |
||||
Defin | Augustus Mozolesi | ||||
Eş(ler)i | Livilla | ||||
|
|||||
Hanedan | Julio-Claudian | ||||
Babası | Marcus Vipsanius Agrippa Augustus (evlatlık) |
||||
Annesi | Julia |
Gaius Julius Caesar Vipsanianus (MÖ 20 – 4), En bilinen adıyla Gaius Caesar, Marcus Vipsanius Agrippa ve Yaşlı Julia’nın en büyük oğludur. Her ne kadar Gaius Vipsanius Agrippa adıyla doğmuş olsa da, anne tarafından dedesi Roma İmparatoru Augustus tarafından evlat edinilmiş ve adı Gaius Julius Caesar Vipsanianus olarak değiştirilmiştir.
Gaius, kardeşi Lucius Caesar ile birlikte MÖ 17 yılında anne tarafından dedeleri Roma İmparatoru Augustus tarafından evlatlık edinilmiş ve mirasçısı haline gelmişlerdir. MÖ 6 yılında Roma’lı Plebs’ler henüz on dört yaşında olan ve henüz toga virilis bile giymemiş olan Gaius’un Konsül olmasından rahatsız olmuşlardır. Bir uzlaşma olarak, Senato binasında oturma hakkı verilmesine ancak Konsül haklarını tam olarak yirmi yaşında kullanmasına karar verildi. Bu noktada Gaius için “Gençliğin Prensi” (“princeps iuventutis”) anlamında, onursal bir ünvan olan ve equestrian düzende onu gençlerin başı yapan bir ünvan yaratıldı. Üç yaş küçük kardeşi Lucius, uygun bir süre sonra aynı ünvanla ödüllendirildi. Onurlarına tapınak ve heykeller dikildi. MÖ 1’de, Ermenilere karşı güç verme sözü veren ve Fırat üzerindeki bir adayı teklif eden Kral Ariobarzanes ile birlikte ordu komutanı yapıldı. M.S. yılında, arkadaşı Lucius Aemilius Paullus ile birlikte Konsül seçildi.
MÖ 1’de Yaşlı Drusus ve Küçük Antonia’un kızı ve akrabası Livilla ile evlendi. Bu birliktelikten çocukları yoktur.
Lucius 2 yılında ve Gaius ise henüz 24 yaşında Ermenistan’daki Artagiraya yapılan sefer sırasında yaralanması sonucu Limyra’da ölmüştür.
İmparatorun en gözde iki mirasçısı olan Gaius ve Lucius’un ölmeleri üzerine, Augustus üvey oğlu Tiberius’u ve kalan tek torunu Postumus Agrippa’yı saygıdeğer mirasçıları olarak evlatlık edinmek zorunda kaldı.
Marcus Vipsanius Agrippa | |
---|---|
![]() |
|
Doğum | 23 Ekim/Kasım MÖ 63 Belirsiz, muhtelemen İstria ya da Asisi |
Ölüm | MÖ 12 Campania |
Bağlılığı | ![]() ![]() |
Hizmet yılları | MÖ 45 – MÖ 12 |
Rütbesi | General |
Komutası | Roma ordusu |
Çatışma/savaşları | Sezar’ın SivilSavaşı Munda Muharebesi Mutina Muharebesi Filippi Muharebesi Roma Cumhuriyetinin son savaşı Aktium Savaşı Alexandria Kuşatması |
Agrippa Marcus Vipsanius (MÖ 63– MÖ 12), Romalı general ve siyaset adamı.
Apollonia’dan sonra (MÖ 45–44) Octavianus’un yanından ayrılmaz ve onun adına Naulchus (MÖ 36) ve Actium (MÖ 31) deniz savaşlarını kazanır. Octavianus, Augustus olunca Agrippa’yı kızı Julia ile evlendirir (23) ve ona prokonsül imperium’u vererek kendine bağlar. Daha sonra, 18’de Roma egemenliğini beş yıllığına onunla bölüşerek bir çeşit gerçek ortak naiplik yaratır. 17 yılında kendine halef kılmak amacıyla, Agrippa’nın iki oğlu, Caius ve Lucius’u evlat edinir. 13’te, Agrippa’nın yetkileri beş yıllık bir süre için yenilenir. İmparatorun gözde danışmanı olarak Germenlerin tehdidi altındaki Galya, 20 yılından 19 yılına kadar Agrippa’ya emanet edilir.
Bu ülkede Lyon üzerinden geçen ilk Roma yolları şebekesini yaptırır. Roma’ya, bir imparatorluk başkentine yakışan görkemli bir görünüm kazandırır. İki tiyatro, dört büyük revak, kendi adını taşıyan Roma’nın ilk büyük kaplıcaları ve başta Pantheon olmak üzere birçok tapınak onun eseridir. Augustus ona büyük bir dünya haritası hazırlama görevini de verir. Ancak, bunu bitiremeden ölür. Yine de Augustus, bu harita taslağını Roma’daki “Agrippa revakı”na astırarak halka sergiler.
Roma hanedanları |
---|
Yaşlı Julia (d. Ekim MÖ 39 – ö. 14), Çağdaşları tarafından Julia Caesaris filia ya da Julia Augusti filia (Latince: IVLIA•CAESARIS•FILIA ya da IVLIA•AVGVSTI•FILIA) Roma İmparatorluğu’nun ilk İmparatoru Augustus’un ilk ve tek öz kızı. Augustus muhtelif zamanlarda yakın akrabalarının erkek çocuklarını kendi oğulları olarak evlatlık edinmiştir. Julia, Augustus’un ikinci evliliğini yaptığı Scribonia’dan doğmuştur ve doğumu Augustus’un Livia Drusilla ile evlenebilmek için annesi Scribonia’dan boşandığı güne rastlar.
Hayatı
İlk yılları
Neredeyse doğar doğmaz Augustus tarafından Roma adetlerine uygun biçimde üzerinde hak iddia edilerek yine Augustus’un boşadığı biyolojik annesinden alındı. Yeterince büyüyünce üvey annesi Livia ile yaşamaya gönderildi ve böylece aristokrat bir Roma’lı kız gibi yetiştirileceği eğitimi başlamış oldu. Augustus, Julia’nın örnek bir kız olmasını istiyordu ve bu da eğitiminin sıkı ve biraz da eski moda olacağı anlamına geliyordu. Böylece eğitimine ilaveten, Suetonius’un bize aktardığına göre, yün eğirme ve dokuma da öğretilmişti. Macrobius onun edebiyat ve önemli kültürlere olan ilgisinden bahseder ki bu mensubu olduğu aile içinde ulaşılabilinecek doğal bir durumdur.[4]
Julia’nın sosyal hayatı sıkıca kontrol altındaydı ve sadece babasının izin verdiği kişilerle konuşabiliyordu. Yine de, Augustus kızına çok düşkündü ve ona mümkün olan en iyi öğretmenleri tuttu. Macrobius’un aktardığı bir sözünde Augustus şöyle der: “İki dikbaşlı kızım var tahammül etmem gereken ; birisi Roma Cumhuriyeti diğer ise Julia’dır””
Julia doğduğunda Augustus henüz “Augustus” unvanını almamıştı ve hala büyük amcası Julius Caesar’ın vasiyetiyle onu evlatlık edinmesi sırasında aldığı Octavian adıyla tanınıyordu. Octavian’nın kariyeri Julia’nın doğumundan sonra durmaksızın ilerlemiştir. MÖ 37’de, Julia’nın çocukluğunda, Octavian’ın arkadaşları Gaius Maecenas ve Marcus Vipsanius Agrippa, Octavian’ın en büyük rakibi Mark Antony ile bir anlaşmaya vardılar. Anlaşmada yer alan bir maddeye istinaden Antony’nin on yaşındaki oğlu Marcus Antonius Antyllus o sırada iki yaşında olan Julia ile evlenmek üzere nişanlandı.
Anlaşma iç savaşla bozulduğundan evlilik asla gerçekleşmedi. MÖ 31’deki Actium savaşında, Octavian ve Agrippa, rakipleri Antony ve metresi Kleopatra ‘yı yendiler. Her ikisi de İskenderiye’de intihar etti ve böylece Octavian Roma İmparatorluğu’nun tek yöneticisi haline geldi. MÖ 27’de onursal Augustus unvanını üstlendi. Caesarion (Kleopatra’nın Julius Caesar’dan olan oğlu) ve Antyllus’u öldürttü ancak Kleopatra’nın Antony’den olan çocukları Alexander Helios, Kleopatra Selene II ve Ptolemy Philadelphus’un hayatlarını bağışladı.
İlk evliliği
Tıpkı döneminin diğer aristocratik Romalı kadınları gibi Julia’nın hayatı da doğrudan veraset evlilikleri ya da aile ittifakları üzerine odaklanmıştır. Birçok Romalı kız gibi ilk evliliğini henüz on’lu yaşlarında yapmıştır. MÖ 25’te henüz on dört yaşındayken kendin üç yaş büyük kuzeni Marcus Claudius Marcellus ile evlendi. Augustus İspanya’da savaşırken ağır bir şekilde hastalandığından, Marcellus’un bizzat Augustus tarafından vâris olarak seçildiği yolunda söylentiler vardı. Düğün törenine Agrippa başkanlık etmişti. Marcellus MÖ 23 yılının Eylül ayında Julia henüz on altı yaşındayken öldü. Bu birliktelikten çocuğu olmamıştır.
Agrippa ile evliliği
MÖ 21’de on sekiz yaşına ulaşınca, mütevazı bir aileden gelen ve Augustus’un en yakın arkadaşı, generali Marcus Vipsanius Agrippa ile evlendi. Söylenenlere göre bu Augustus bu adımı Maecenas’ın tavsiyesi üzerine atmış ve bu öğüdün yerine getirilmesi üzerine Maecenas’ın şöyle dediği rivayet olunur: “Onu o kadar büyük birisi yaptın ki ya damadın olacaktı ya da öldürülecekti”. Her ne kadar Agrippa ondan yaklaşık 25 yaş daha yaşlıysa da bu tipik bir ayarlama evlilikti ve Julia, babasının hanedanla ilgili planları için bir rehin işlevine sahipti. Bu andan itibaren Julia’nın Sempronius Gracchus ile durmaksızın gizliden gizliye buluşarak kocasını aldattığı iddia edilir (Tacitus onu “dayanıklı bir metres” olarak tanımlar). Bu daha sonra ortaya çıkacak bir dizi zina iddiasının ilkiydi. Suetonius’a göre Julia’nın medeni durumu, oldukça yaygın bir söylentiye göre, Augustus’un üvey oğlu Tiberius’la bir macera yaşamasına engel değildi.
Yeni evliler, Trastevere’de modern Farnesina yakınlarındaki bir villada yaşamışlardır. Agrippa ve Julia’nın evliliğinden beş çocukları olmuştur: Gaius Caesar, Vipsania Julia Agrippina (Genç Julia olarak da bilinir), Lucius Caesar, Julia Vipsania Agrippina ya da Yaşlı Agrippina (İmparator Caligula’nın annesi) ve Agrippa Postumus (son çocuk). Haziran MÖ 20’den MÖ 18 baharına kadar Agrippa Galya valisi olarak görev yaptı ve görünüşe göre Julia onu Alplerin arkasındaki ülkede yalnız bırakmamıştı. Galya’ya ulaşmalarından kısa bir süre sonra ilk çocukları Gaius doğmuş, ardından MÖ 19’da ikinci çocukları Vipsania Julia doğmuştur. Bu çocuğu İtalya’ya dönüşlerinden sonra üçüncü çocukları Lucius izlemiştir.
Şam’lı Nicolaus ve Josephus, Julia’nın Agrippa ile olan evliliği sırasında, Agrippa ile onun savaştığı yerde buluşmak için yolculuk ederken Ilium’da (Troy) aniden gelen bir sel nedeniyle boğulma tehlikesi atlattığından bahsederler.[10][11] Agrippa çıldırmıştı ve öfkesi o bölgenin yerlilerine 100,000 drahmi ceza olarak döndü. Ceza çok yüksekti ancak kimse Agrippa’ya itiraz edemiyordu. Sonunda Yahudiye kralı Herod Agrippa’ya başvurdu ve cezanın kaldırılmasını sağladı. MÖ 16’da Agrippa ve Julia, Büyük Herod’u da ziyaret edecekleri Doğu seyahatine çıktılar. Çift, Ekim MÖ 14’te Julia’nın dördüncü çocuğunu doğuracağı Atina’ya ulaştılar. Augustus, eğitimleriyle kişisel olarak ilgilendiği Lucius ve Gaius Caesar’ı, babalarının MÖ 12’de ölümünün ardından evlatlık edindi.
Kışı Atina’da geçiren aile, sonunda İtalyaya döndü. Julia yine hamile kalmıştı ancak kocası MÖ 12 yılının Mart ayında aniden 51 yaşındayken Campania’da öldü. Augustus mozelesine defnedildi. Julia posthumous (son) oğlu Marcus’u onun adıyla onurlandırdı. Bundan sonra Agrippa Postumus olarak tanınacaktı. Oğlunun doğumunun hemen ardından, Julia henüz yastayken, Augutus onu nişanladı ve hemen ardından üvey oğlu Tiberius’la evlendirdi.
Tiberius ile evliliği
Agrippa’nın ölümünün ardından Augustus, hanedanla ilgili emellerine hizmet edecek en iyi kişinin Tiberius olduğunu gördü. Tiberius, Julia ile evlendi (MÖ 11) ancak âşık olduğu kadın Vipsania Agrippina’dan (Agrippa’nın önceki evliliğinden olan kızı) boşanmak zorunda kaldı. Bu evlilik daha başından bitmişti ve Julia’nın ondan doğurduğu oğlu henüz bebekken öldü. Suetonius, Tiberius’un Julia’nın karakteri hakkında yeterince bilgisi olmadığını iddia ederken, Tacitus, onun Tiberius’u küçük gördüğünü ve eşit bir eş olarak kabul etmediğini bu sebeple Tiberius Rodos’a gittiğinde babasına Sempronius Gracchus tarafından yazılmış bir mektup göndererek şikayet ettiğini iddia eder. MÖ 6 yılında çift ayrılmıştır.
Skandal
Julia’nın kocaları Marcus Claudius Marcellus ve Marcus Vipsanius Agrippa hayattayken ve Augustus teknik olarak onun için pater familias değilken bile, onun üzerinde etkili olabilmek için muazzam bir çaba sarf etti. Akrabalığının “Roma erdemine” örnek teşkil etmesi beklenirdi. Roma ahlâk anlayışında kadından beklenen yükümlülükler erkeklerden farklı olabiliyordu; örneğin evli bir erkek kölesiyle herhangi bir kınamaya maruz kalmadan cinsel ilişkiye girebilirken, kadının kocasına karşı tam bir sadâkat içinde olması beklenirdi.
Augustus’un kızı, tahtın iki varisi Lucius and Gaius’un anneleri ve yine imparator Tiberius’un karısı olarak Julia’nın geleceğinin garanti altında olduğu düşünülebilinir. Ancak MÖ 2 yılında zina ve vatana ihanet’le suçlanınca Augustus, Tiberius’un adına bu evliliğin boş ve geçersiz olduğunu belirten bir mektup gönderdi. Ayrıca halka da Julia’nın kendisine karşı bir komplo hazırlı içinde olduğunu iddia etti. Augustus döneminde geçirilen ve ailenin değerinin yükseltilmesi hakkındaki kanuna ve onun başka erkeklerle olan entrikalarını bilmesine rağmen Augustus onu suçlamak konusunda bir süre tereddüt içinde kaldı.
Julia’nın sevgilisi olduğu tahmin edilen ve en dikkat çekenleri Sempronius Gracchus da dahil birkaç kişi idam edilirken Iullus Antonius (Mark Antony ve Fulvia’nın oğlu) intihar etmek zorunda bırakıldı. Aslında tam olarak ne olduğunu yeniden kurgulamak imkânsızdır ancak geceleri Roma Forumu’nda düzenlenen içkili alemlere katıldığı ve Iullus Antonius’un kesinlikle sevgilisi olduğu ispatlanmıştır. Her ne kadar birçok başka erkeğin de onun hizmetlerinden memnun kaldığı anlatılsa dahi, bunların sadece dedikodu olması olasıdır.
Sürgün
Onu idam etmekteki gönülsüzlüğü nedeniyle Augutus, Julia’nın zor şartlar altından sürgüne gönderilmesine karar verdi. Pandateria (modern Ventotene) olarak tanınan adaya, insanlarla görüşmesi ve şarap içmesi yasaklanarak hapsedildi. Adanın ölçüsü 1¾ km²’den daha küçüktü. Babasının izni olmadan hiç kimseyle görüşmesine izin verilmiyordu ve ayrıca endamı, ten rengi ve vücudundaki oluşabilecek herhangi bir işaret ve yara hakkında babasına düzenli olarak bilgi veriliyordu. Julia’nın öz annesi Scribonia sürgün sırasında ona eşlik etti. Scribonia ve Julia’nın adı ne zaman anılırsa şöyle diyordu: aith ophelon agamos t’emeni agonos t’apolesthai meaning “Karım olmayacak mıydı ya da çocuksuz mu ölecektim!” [from the Iliad]. Onu, nadiren üç sahtekarlığı ya da kanserinden başka bir isimle çağırıyordu. Kızını sürgüne gönderen Augustus bundan sonra hayatının sonuna kadar pişmanlık ve kin dolu olarak yaşadı.
Beş yıl sonra Julia’nın anakaraya dönmesine izin verildi, ancak Augustus onu asla bağışlamayarak Rhegium’da (Reggio di Calabria) kalmasını emretti. Açıkça Julia’nın cesedinin kendi Mozole’sine konulmasını yasaklayan bir talimat verdi (ironik olarak Augustus’un kendi külleri 410 yılında, Roma’nın Alaric I tarafından yağma edilmesi sırasında etrafa saçıldı.). Tiberius imparator olduğunda Julia’nın ödeneğini kestirdi ve evinde bir odaya kapatılmasını emrederek insanlarla ilişki kurmaktan mahrum etti.
Ölümü
Julia, Augustus’un ölümünden kısa bir süre sonra 14 yılında (15 yılından önce) kötü beslenme nedeniyle öldü. Babasının ölümü ve tahta geçecek oğlu olmadığından Julia’nın kaderi intikamını almakta serbest kalan tahtın yeni sahibi Tiberius’ın merhametine kaldı. Ölümüne neyin neden olduğu konusu pek açık değildir. Bir iddiaya göre, evliliklerini utanç verici bir hale soktuğu için ondan nefret eden Tiberius tarafından açlığa terk edilerek öldürülmüştür. Bir başka iddiaya göre yaşayan son çocuğu Agrippa Postumus’un öldürüldüğünü öğrenince onun üzüntüsüne dayanamayarak ölmüştür. Eş zamanlı olarak, metresi olduğu kabul edilen Sempronius Gracchus 14 yılında Afrika kıyılarındaki Cercina’ya (Kerkenna) sürgüne gönderilmiş ve Tiberius’un talimatıyla ya da Afrika Prokonsül’ü Nonius Asprenas kendi inisiyatifi ile idam edilmiştir.
Ölümünün ardından
Suetonius, Julia’ın kızı Agrippina’nın oğlu Caligula ve Tiberius’un yeğeni Germanicus’un sıradan bir aileden gelen Agrippa’nın torunu olma fikrinden tiksindiklerini iddia eder. Bu sebeple, Caligula annesi Agrippina’nın Julia ve Augustus arasındaki bir ensest ilişkiden olduğu savını uydurmuştur.
Karakteri
Antik yazarlar, Julia’nın pervasız ve önüne gelenle yatıp kalkan birisi olduğu konusunda ortak bir fikre sahiptirler. Bu sebeple Marcus Velleius Paterculus tarafından (2.100) “lüks ya da zevk tarafından lekelenmiş” olarak tasvir edilir ve aşıkları arasında Iullus Antonius, Quintius Crispinus, Appius Claudius, Sempronius Gracchus ve Cornelius Scipio’nın da adı sayılır. Genç Seneca, “zina yaptığı erkeklerin sürüyle olduğu kabul edilir” derken; Yaşlı Pliny onu “exemplum licentiae” olarak çağırır, (NH 21.9). Dio Cassius ise, Forum ve Rostra üzerinde geceleri eğlence ve içki alemlerinin yapıldığından bahseder. (Roma Tarihi 55.10). Seneca (De Beneficiis 6.32) Rostra’nın babasının zina’ya karşı kanunlar hazırladığı yer olduğunu ancak Julia’nın sefahatları için bu yeri tercih ettiğini aktarır. Seneca özellikle fahişelik imasında bulunur: “zina yapan kadın rolünü bir yana bırakarak, orada [Forum’da] lütuflarını satar ve bilinmeyen oynaşıyla her türlü zevki arardı.” der.
Kişiliğinin paha biçilemez ayrıntılarını bize, Ambrosius Theodosius Macrobius, (Saturnalia 2.5) aktarır. Julia, ince çabuk zekası ve sivri diliyle tanınırdı. Bir keresinde, bunca ilişkiden sonra nasıl olup da kocasına benzeyen çocuklar doğurduğu sorulduğunda, gülerek, sadece bot tam olarak doluyken yeni yolcu aldığını belirtmiş, “numquam enim nisi navi plena tollo vectorem” (Macrobius, Saturnalia, II, 5, 9-10) ve bununla sadece hamile olduğu zamanlar ilişkiye izin verdiğini ve böylece kocası ya da babasını utandırmadığını anlatmaya çalışmıştır. Tarihçilerin çoğunluğu tarafından bu alıntı bir halk hikâyesi ya da alay olarak kabul edilir ve itibar edilmez. Macrobius, Julia’nın güzelliği, zekası ve ahlaksızlığı konusunda eşit oranda ünlü olduğunu ancak “babasından daha az olmayan kısmetini suistima ettiğini” ima eder
Julia’nın lekelenmiş şöhretine rağmen, onu tanıyan insanlar tarafından, asla birisini kırmaya teşebbüs etmeyen, iyi kalpli ve sevecen bir kadın olarak tanımlanır. Julia, fiziksel olarak çekici olmasının yanında zekasını takdir eden babası tarafından da çok sevilirdi. Sadece sevecenliği ve nezaketiyle değil son derece kinci olmasıyla da Roma halkının gözünde oldukça ünlüydü.
Evlilikleri ve çocukları
- MÖ 25’te Julia, kuzeni Marcus Claudius Marcellus ile evlendi. Marcellus MÖ 23 yılı Eylül’ünde öldü. Çocukları yoktur.
- MÖ 21’de Julia, Marcus Vipsanius Agrippa ile evlendi. Çocuklarının adları şöyledir;
- Gaius Julius Caesar Vipsanianus MÖ 20’de.
- Vipsania Julia Agrippina (Genç Julia olarak da tanınır) MÖ 19’da.
- Lucius Caesar MÖ 17’de
- Julia Vipsania Agrippina ya da Yaşlı Agrippina (İmparator Caligula’nın annesi) MÖ 14’te
- Agrippa Postumus (Agrippa’nın ölümünden sonra doğmuştur).
- MÖ 11’de Julia üvey kardeşi Tiberius’la evlendi. Birlikteliklerinde;
- Dönemin tarihçileri tarafından ismi anılmayan (bazı geç dönem tarihçilerince Tiberillus olarak aktarılır) ve henüz bebekken ölen bir oğlu doğmuştur.
- 1166 – Abdülkadir Geylani, Fars İslam bilgini (d. 1077)
Abdülkādir Geylânî | |
---|---|
![]() Abdülkadir Geylani’nin hayali tasviri. Babür İmparatorluğu, 1680
|
|
Tam adı | Muhyiddin Ebû Muhammed Abdulkādir bin Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî |
Doğumu | 1077 İran, Büyük Selçuklu Devleti |
Ölümü | 1166 (88-89 yaşlarında) Bağdat |
Çağı | İslam Rönesansı |
Bölgesi | Büyük Selçuklu Devleti |
Okulu | Tasavvuf, Kadiri, Sünni |
İlgi alanları | Fıkıh, Şeriat, Tasavvuf, Kelam, Akıl |

Muhyiddin Ebû Muhammed Abdülkādir b. Ebî Sâlih Mûsâ Zengîdost el-Geylânî ya da daha bilinen adıyla Abdülkādir Geylânî (1077-21 Şubat 1166, Bağdat; Arapça: عبد القادر الجيلانى, Farsça: عبد القادر گیلانی), Büyük Selçuklu Devleti döneminde, günümüz İran’ının Hazar Denizi kıyısındaki Gilan Eyaleti’nde doğan âlim ve mutasavvıf olan Kadiriye tarikatının kurucusu ve İslam filozofu. Türbesi Bağdat’tadır.
Kimliği
Fars kökenli Sünni Hanbeli bir sufi idi. Muhyiddin, Gavs-ül-A’zam, Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-Evliya, Kutb-i A’zam ve El-Bâz el-Eşheb gibi lâkapları vardır. Babası Ebû Salih Musa Zengidost’tur. Peygamber torunu Hasan bin Ali’nin oğlu olan Hasan el-Mu’tena’nın oğlu Abdullah el-Kâmil’in soyundandır. Annesinin ismi Fatıma, lakabı Ümm-ül-hayr olup, anne tarafından da peygamber torunudur. Bu nedenle de Abdülkādir Geylânî hem Seyyid (baba tarafından peygamber torunu) hem de anne tarafından Şerif’tir.
Hayatı
Abdülkādir Geylânî, 1077 yılında Gilan Eyaleti’nin Neyf köyünde doğdu. Babası küçük yaşta ölen Geylânî, 1095 yılında Bağdat’a gitti. Çok küçük yaşlardan itibaren farklı bir yapısı olduğu çeşitli kaynaklarda belirtilmektedir. Bağdat’ta dönemin tanınmış âlimlerinden dersler alarak hadis, fıkıh ve tasavvuf eğitimini geliştirdi.
Hocalarından Ebu Said Mahzumi’nin medresesinde haftada üç gün pazartesi, salı ve cuma gecesi verdiği ders ve vaazları çok yoğun ilgi görmüştür. İslam tasavvuf’unu herkesin anlayacağı şekilde sundu. Önceden Şafii mezhebi’nde idi. Hanbelî mezhebi unutulmak üzere olduğundan Hanbeli mezhebine geçti ve bu tercihi mezhebin yayılmasında etkin bir yeri olmuştur.
Ailesi
Abdülkadir Geylânî çok sayıda kız ve erkek çocuk sahibi olmuştur. Onlar vasıtasıyla Kadirilik tarikatı Mısır, Kuzey Afrika, Endülüs (İspanya), Irak, Suriye ve Anadolu’ya yayılmıştır. Oğullarından Ebu Abdurrahman Şerafeddin İsâ Mısır’a yerleşmiş olup Mısır’daki Kadirî şeriflerin dedesidir. Abdülkādir Geylânî’nin torunları, Kuzey Afrika’da daha çok “Şerif”, Irak, Suriye ve Anadolu’da ise Seyyid ve Geylânî diye anılmaktadır.
- 1184 – Minamoto no Yoshinaka, Japon samuray ve komutan (d. 1154)
Minamoto no Yoshinaka 源 義仲 |
|
---|---|
![]() Minamoto no Yoshinaka
|
|
Doğum | 1154 Musashi, Japonya |
Ölüm | 21 Şubat 1184 Ōmi, Japonya |
Bağlılığı | ![]() |
Çatışma/savaşları | Genpei Savaşı |
İmza | |
![]() |
Minamoto no Yoshinaka (Japonca: 源 義仲; 1154-21 Şubat 1184) veya Kiso no Yoshinaka (木曾 義仲), geç Heian döneminde yaşamış Minamoto boyu üyesi Japon samuray ve komutan. Genpei Savaşı sırasında kuzeni Minamoto no Yoritomo’nun rakibiydi. Awazu Savaşı sırasında Kanehira ile birlikte Ōmi vilayetinde kuzenleri tarafından öldürüldü.
Minamoto no Yoshinaka, Kamakura dönemi destanı Heike Monogatari ‘deki birçok ana karakterden biridir. Yoshinaka ve Kanehira’nın hikâyesi Japonya’da oldukça iyi bilinmektedir ve aynı zamanda Kanehira’nın işkence gören hayaletinin kendisinin ve Yoshinaka’nın ölümünü ve diğer tarafa geçme isteğini anlattığı Noh oyunu Kanehira’nın konusudur.
- 1539 – Sadullah Sadi Efendi, Osmanlı Devleti şeyhülislamı (d. ?)
Sadullah Sadi Efendi | |
---|---|
Osmanlı Şeyhülislamı | |
Görev süresi 1534 – 21 Şubat 1539 |
|
Hükümdar | I. Süleyman |
Yerine geldiği | Kemalpaşazâde |
Yerine gelen | Çivizade Muhiddin Mehmed Efendi |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | Daday, Kastamonu |
Ölüm | 21 Şubat 1539 İstanbul |
Mesleği | Din alimi, fakih ve müderris |
Dini | İslam |
Sadullah Sadi Efendi (ǒ.21 Şubat 1539, İstanbul); din alimi, şair, Sahn-ı Seman Medresesi’nde müderris, kadı, Osmanlı Devleti müftüsü/şeyhülislamı.
Hayatı
Daday, Kastamonu’da doğmuştur. Babası İsa Çelebi’dir. Babası İstanbul’a gelip Aksaray’da bulunan Murad Paşa Camii’ne hoca olmuş ve oğlunu da İstanbul’a birlikte getirmiştir. Sadullah Sadi Efendi İstanbul’da medrese tahsili alıp önce “Başçı İbrahim Efendi Medresesi”, sonra Edirne “Taşlık Medresesi”, daha sonrasında İstanbul’da “Mahmut Paşa Medresesi” ve “Sultanı Medresesi”nde müderrislik yapıp sonra Sahn medrese müderrisi olmuştur. 1522’de İstanbul Kadısı görevine getirilmiştir.
1527’de “Molla Kâbız Meselesi”ne karışmıştır. Molla Kâbız İran’dan gelmiş ve İsa’nın bütün peygamberlerden üstün olduğu iddiasını yapıp bunu Kuran ayetleri ile kanıtlamaya kalkışmıştı. Bu Sünni ulemanın ilgisini çekip Molla Kâbız tutuklanıp iki kazasker önünde yargılanmaya getirilmiştir. Molla Kâbız bu yargılamada kendi teorisini uzun uzun anlatmış ise de yargıç olan iki kazasker bunlara hiç aldırış etmeden ve hiç karşılık veya yanıt vermeden onu idama mahkûm etmişlerdir. Bu yargılamayı Padişah I. Süleyman şahsen izlemişti ve bu kısa yargılamadan hoşlanmamıştı. Onun verdiği emirle ertesi gün Şeyhülislam Kemalpaşazade İbn-i Kemal Efendi ve İstanbul Kadısı olan Sadullah Sadi Efendi yargıç olarak Molla Kâbız’ı yeniden yargılamaya koyuldular ve detaylı bir şekilde Molla Kâbız’ın savlarına karşı savlar ileri sürdüler. Molla Kâbız inancından dönmesi için uyarıldıysa da o inancından dönmeyeceğini bildirince idama mahkûm edilip boynu vuruldu.
İstanbul Kadılığı görevinden sonra Sadullah Sadi Efendi “Sahn-i Seman” müderrislik görevine dönmüştür.
I. Süleyman döneminde 1536’de Şeyhülislam İbn-i Kemal öldükten sonra onun yerine Sadullah Sadi Efendi Şeyhülislam yapılmıştır. Sadullah Sadi Efendi bu görevde 5 yıl kalmıştır. Verdiği fetvalar kılı kırk yarar şekilde çok ayrıntılı idi.
21 Şubat 1539’da bu görevde iken ölmüştür. Mezarı Eyüp mezarlığındadır. Pîr Mehmed Çelebi adında bir oğlu, Halil Defterî Bey’in eşi olan bir kızı, Ahîzâde Mehmed Efendi’nin eşi olan bir kızı vardır.
Fatih’te bir “darülkurra” yaptırmıştır.
- 1513 – Papa II. Julius, 1503-1513 yılları arasında görev almış olan Papa (d. 1443)
II. Julius
|
|
---|---|
![]() |
|
Doğum | Giuliano della Rovere 5 Aralık 1443 Albisola, Ceneviz Cumhuriyeti |
Ölüm | 21 Şubat 1513 (69 yaşında) Roma, Papalık Devleti |
Etkin yıllar | 1503 – 1513 |
Yerine geldiği | III. Pius |
Yerine gelen | X. Leo |
Din | Hristiyanlık (Katolik) |
Evlilik | Lucrezia Normanni |
Çocuk(lar) | Felice della Rovere |
Ebeveyn(ler) | Rafaello della Rovere |
İmza | |
![]() |
Papa II. Julius veya doğum adı ile Giuliano della Rovere (5 Kasım 1443 – 21 Şubat 1513), 1503-1513 yılları arasında görev almış olan Papa. III. Pius’un yerine gelmiş; kendinden sonra ise X. Leo bu görevi almıştır.
Döneminde aktif bir dış politika izlenmiş, iddialı inşaat projeleri yapılmıştır. Ayrıca, bu dönemde sanatı da himayesi altına almıştır.
II. Julius, 15 Aralık 1471 yılında kardinal olmuş ve 10 yıl sonra, 1481’de kutsanmıştır. 1 Kasım 1503’te Papalığa başlamış, 21 Şubat 1513’te ölümü ile birlikte yerini X. Leo’ya bırakmıştır.
- 1553 – Ahmad Gran, Etiyopya’yı egemenliği altına almış İslam hareketinin önderi (d. 1506)

Ahmad Gran, asıl adı Ahmad ibn İbrahim el-Gazi, Solak Ahmed olarak da bilinir (1506 ? – 1543), Etiyopya’yı egemenliği altına almış bir İslam hareketinin önderi.Ülkenin dörtte üçünden fazlasını ele geçirmiş ve vakayinamelere göre fethettiği bölgelerdeki insanların büyük çoğunluğuna İslamiyeti kabul ettirmiştir.
Ahmad Gran, önce Somali’de bir Müslüman devlet olan Adal’ı ele geçirerek kardeşini buraya kral yaptı. Daha sonra Hristiyan Etiyopya’ya karşı cihad ilan etti. Dinsel coşkunluk, zenginlik umudu ve bir olasılıkla Arap göçlerinin yol açtığı nüfus baskısıyla kendisine katılan karışık ve göçebe Somalili yığınlardan bir ordu kurdu. Türklerin geliştirdiği ateşli silahlardan ustaca yararlandı ve ordusunun içinde Türk savaşçılardan küçük bir birlik oluşturdu.
Ahmad Gran, 1526-1527 yıllarında Adal’da bir Etiyopya ordusunu bozguna uğrattı, ancak geniş çaplı bir istila hareketi için hazırlık yapmak amacıyla 1531’e değin bekledi. Ülkeyi harabeye çeviren akınlarla 1535’te Etiyopya’nın güney ve orta bölgelerini eline geçirdi, bir süre sonra da kuzeydeki dağlık bölgeleri istila etti. Etiyopya kralı, çevresinde kalan az sayıdaki yandaşıyla geri çekilerek Portekiz’den yardım istedi. Ahmad Gran, 1541’de Etiyopyalılara yardıma gelen küçük Portekiz kuvvetini bir süre oyaladı, daha sonra da Türk birlikleriyle güçlendirdiği ordusuyla ağır bir bozguna uğrattı. Ancak geri kalan az sayıdaki Portekizli, yeni Etiyopya kralı Galawdewos’un da yardımıyla kısa sürede yeniden silahlanmayı ve Etiyopyalılardan düzenli bir ordu kurmayı başardı. Türk kuvvetlerinin büyük bölümünü geri göndermiş olan Ahmad Gran, Etiyoplılarla giriştiği savaşta öldürüldü. Böylece Galawdewos, krallığını yeniden ele geçirdi; ama, bu arada tebasının bir bölümünün İslamı kabul etmesi, sonra yeniden Hristiyanlığa dönmesi, kolay atlatılamayan toplumsal bir bunalım yarattı.
- 1554 – Hieronymus Bock, Alman fizikçi ve botanikçi (d. 1498)
- 1677 – Baruch Spinoza, Hollandalı filozof (d. 1632)
- 1730 – XIII. Benedictus, Papa (d. 1649)
- 1741 – Jethro Tull, İngiliz tarımcı (d. 1674)
- 1824 – Eugène de Beauharnais, Fransız devlet adamı ve askeri lider (d. 1781)
- 1846 – Ninkō, Japonya’nın geleneksel veraset düzenine göre 120. imparatoru (d. 1800)
İmparator Ninkō | |
---|---|
![]() |
|
Japonya İmparatoru | |
Hüküm süresi | 1817-1846 |
Önce gelen | Kōkaku |
Sonra gelen | Kōmei |
Doğum | 14 Nisan 1741 |
Ölüm | 31 Ağustos 1762 |
Eş(ler)i | Fujiwara no Tsunako |
Babası | İmparator Kōkaku |
Annesi | Kajyūji Tadako |
İmparator Ninkō (Japonca: 仁孝天皇 Ninkō-tennō; 16 Mart 1800-21 Şubat 1846), Japonya’nın geleneksel veraset düzenine göre 120. imparatorudur. Saltanatı 1817’den 1846 yılında ölümüne kadar sürmüştür.
- 1866 – Manuel Felipe de Tovar, Venezuelalı devlet adamı (d. 1803)
- 1879 – Pieter Philip van Bosse, Hollandalı liberal politikacı (d. 1809)
- 1894 – Gustave Caillebotte, Fransız ressam (d. 1848)
- 1926 – Heike Kamerlingh Onnes, Hollandalı fizikçi, akademisyen ve Nobel Fizik Ödülü sahibi (d. 1853)
- 1930 – Ahmed Şah Kaçar, İran Şahı (d. 1898)
Ahmed Şah Kaçar | |||||
---|---|---|---|---|---|
![]() |
|||||
İran Şahı | |||||
Hüküm süresi | 16 Temmuz 1909 – 15 Aralık 1925 | ||||
Önce gelen | Muhammed Ali Şah | ||||
Sonra gelen | Rıza Pehlevi | ||||
Başbakanlar |
Liste
|
||||
Doğum | 21 Ocak 1898 Tebriz, Güney Azerbaycan, Kaçar Devleti |
||||
Ölüm | 21 Şubat 1930 (32 yaşında) Neuilly-sur-Seine, Seine (günümüzde Hauts-de-Seine), Üçüncü Fransız Cumhuriyeti |
||||
Defin | İmam Hüseyin Türbesi | ||||
Eş(ler)i | Bedir el-Moluk | ||||
Çocuk(lar)ı | İranduht | ||||
|
|||||
Hanedan | Kaçar Hanedanı | ||||
Babası | Muhammed Ali Şah | ||||
Annesi | Melike Cihan | ||||
Dini | Şia | ||||
İmza | ![]() |
Ahmet Şah Kaçar (21 Ocak 1898 – 21 Şubat 1930), 16 Temmuz 1909-15 Aralık 1925 arasında İran Şahı.
Babası Muhammed Ali Şah’ın sürgün edilmesinden sonra on bir yaşında tahta çıkan Ahmed Şah İran’ın bütünlüğünü ve Kaçar Hanedanı’nın geleceğini korumak için yeterli deneyimden yoksundu. Yabancıların (Birleşik Krallık ve Çarlık Rusyası) iktisadi yayılmacılığını önleyemedi. I. Dünya Savaşı (1914-1918) sırasında İran’ın Rus, Birleşik Krallık ve Osmanlı birliklerince işgal edilmesi Ahmed Şah için çok sarsıcı oldu. Şubat 1921’de bir darbe düzenleyen Rıza Han (1925-1941 arasında Rıza Şah Pehlevi) ülkede büyük nüfuz elde etti.
1923’te ailesiyle beraber sürgüne gönderildi. Meclis, 12 Aralık 1925’te toplandı ve Kraliyetin Kaçar Şahı Ahmet Şah’tan alınıp Rıza Han’a verilmesine karar verildi ve Ahmed Şah tahttan indirildi. Rıza Han, 15 Aralık 1925’te Krallık yeminini etti ve Kaçar Hanedanı’nı sonlandırarak, resmen Pehlevi Hanedanı’nı kurdu. Ahmad Şah 1930’da Paris Neuilly-sur-Seine ‘de sebebi anlaşılamayan şekilde öldü. Naaşı Kerbeladaki aile kabristanına gömüldü. Erkek kardeşi eski veliaht prens Muhammed Hasan Mirza, soyundan gelen hanedanın devam etmesini sağladı. Dönemin İngiliz Diplomatı Herman Norman Mirza’ya, Pehlevi Hanedanının uzun süre başta kalamayacağını ve onların da olası bir darbeyle indirileceğini ancak rejimin yönünün dengesinin şaşabileceğini söyledi.
I. Dünya Savaşında sırasıyla:Légion d’honneur, Leopold Nişanı, Osmaniye Nişanı, Beyaz Kartal Nişanı, Aziz Andrew Nişanı ve Kutsal Aleksandr Nevski Nişanlarına layık görülmüştür.
- 1934 – Augusto César Sandino, Nikaragualı gerilla önderi (d. 1895)
- 1941 – Frederick Banting, Kanadalı tıp doktoru ve Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi (d. 1891)
- 1941 – Walter T. Bailey, Afroamerikan mimar (d. 1882)
- 1949 – Ali Çetinkaya (Kel Ali), Türk siyaset ve devlet adamı (Türk Kurtuluş Savaşı komutanlarından) (d. 1878)
Ali Çetinkaya 1314 (1898) P.-345[1] |
|
---|---|
![]() |
|
Türkiye Ulaştırma Bakanı | |
Görev süresi 3 Nisan 1939 – 20 Kasım 1940 |
|
Başbakan | Celâl Bayar |
Yerine geldiği | Makam oluşturuldu |
Yerine gelen | Cevdet Kerim İncedayı |
Türkiye Bayındırlık Bakanı | |
Görev süresi 16 Şubat 1934 – 3 Nisan 1939 |
|
Başbakan | İsmet İnönü Celâl Bayar |
Yerine geldiği | Hilmi Uran |
Yerine gelen | Ali Fuat Cebesoy |
Türkiye Büyük Millet Meclisi 1., 2., 3., 4., 5., 6. ve 7. Dönem Milletvekili |
|
Görev süresi 23 Nisan 1920 – 14 Haziran 1946 |
|
Seçim bölgesi | 1920 – Karahisar-ı Sahib 1923 – Afyonkarahisar 1927 – Afyonkarahisar 1931 – Afyonkarahisar 1935 – Afyonkarahisar 1939 – Afyonkarahisar 1943 – Afyonkarahisar |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 1877 Afyonkarahisar, Osmanlı İmparatorluğu ![]() |
Ölüm | 21 Şubat 1949 (71 yaşında) İstanbul, Türkiye ![]() |
Partisi | Cumhuriyet Halk Partisi |
Bitirdiği okul | Mekteb-i Harbiye |
Mesleği | Asker |
Ödülleri | ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
Askerî hizmeti | |
Bağlılığı | ![]() ![]() |
Hizmet yılları | 1898-1926 |
Rütbesi | ![]() |
Çatışma/savaşları | Trablusgarp Savaşı Balkan Savaşları I. Dünya Savaşı Türk Kurtuluş Savaşı |
Ali Çetinkaya (1877, Afyonkarahisar – 21 Şubat 1949, İstanbul), Türk asker, siyasetçi ve devlet adamı. Kel Ali lakabı ile anılır.
I. Dünya Savaşı’nda çeşitli cephelerde savaşmış bir subay; İzmir’in işgalinden sonra Türk Kurtuluş Savaşı’nın askeri anlamda “ilk kurşununu atan” kişi olarak kabul edilmiştir. Bayındırlık Bakanlığı ve Ulaştırma Bakanlığı görevlerinde bulunmuş bir siyasetçi; Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Ulaştırma Bakanı’dır.
Son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda, TBMM I. II., III., IV., V., VI., VII. dönemlerde meclis üyesi olarak yer aldı.

Hukukçu olmamasına rağmen ikinci dönem Ankara İstiklâl Mahkemesi başkanlığını yaptı. İzmir suikastı, Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası davası gibi önemli davalara baktı. Bayındırlık Bakanlığı sırasında Ankara’daki resmi dairelerin çoğunu yaptırdı. Ulaştırma bakanlığı sırasında demiryolu politikasının savunucusu oldu.
Ankara İstiklâl Mahkemesi başkanlığı görevinde İskilipli Atıf’ın idam kararını vermiştir.
Yaşamı
1877 yılında Afyonkarahisar’da doğdu. Babası demirci ustası Ahmet Efendi, annesi Fatma Hanım’dır. Babasını küçük yaşta kaybetti.
1892’de Afyonkarahisar Rüştiyesi’nden mezun olup, aynı tarihte Bursa Askeri İdadisi’ne giriş yaptı. Ardından 13 Mart 1896 yılında girdiği Harp Okulu’ndan 25 Aralık 1898‘de teğmen rütbesiyle mezun oldu ve aynı gün, Selanik’teki III. Ordu emrine atandı. 3 Eylül 1899’da da yine 3. Ordu, 65. Alay, 3. Tabur, 1. Bölüğe atandı. Devrin pek çok genç subayı gibi Balkanlar’da görev yaptı ve geleceğin ünlü subayları olan Resneli Niyazi Bey, Enver Bey, Ali Fethi Bey ile tanıştı. 1902 yılındaki Bulgar Ayaklanmasının bastırılmasında görev aldı. 15 Mayıs 1903’te üsteğmen rütbesine yükseldi ve 6 Aralık 1903’te 3’üncü Ordu 37’nci Redif Alayı 3’üncü Pirlepe Taburu’nda depo memuru oldu. 1 Haziran 1904’te İştip’teki 2’nci Avcı Taburu ile eşkıya takibinde görev aldı. 1 Ekim 1905’te yüzbaşı, 1907’da Manastır’da İttihat ve Terakki Cemiyeti adlı gizli örgüte katıldı. Hareket Ordusunun 31 Mart İsyanı’nı bastırmasından sonra II. Abdülhamit’in tahtan indirilmesinde ve Alatini Köşkünde ikamete götürülürken korunmasında Muhafız Birlik Komutanı Ali Fethi Bey’in yardımcısı olarak görev aldı.[6] Trablusgarp’ın işgali üzerine gönüllü subay olarak Trablusgarp Savaşı’nda çarpıştı; Mustafa Kemal ile aynı cephede savaştı. Bu arada “deli” lakaplı Üsteğmen Halit Bey ile görev yapmış ama anlaşamadıkları için iki subayın görev yerleri değiştirilmişti. Trablusgarp’taki başarılarından ötürü 6 Kasım 1913 tarihinde binbaşı rütbesine terfi etti.
I. Dünya Savaşı’nda Irak, Kafkasya ve Makedonya cephelerinde çarpıştı. 19 Nisan 1915’te yarbaylığa yükseldi. Kut’ül Ammare’de dört ay Türk Birliklerine karşı dayanan İngiliz birliğini teslim alınmasında büyük katkısı oldu. Başarılarından ötürü Türk, Alman, Avusturya madalyaları ile ödüllendirildi.
Mondros Mütarekesi’nden sonra İstanbul’da Karakol Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer aldı ve Yediler diye bilinen ilk faaliyet grubunun içinde bulundu. Anadolu’ya silah, cephane kaçırmak için uğraştı. Bu dönemde Mefharet Hanım ile nişanlandı ve daha sonra gerçekleşen evliliklerinden “İstiklal” (1923-2011) adlı bir kızı dünyaya geldi.
İzmir’in işgalinden az önce, Ayvalık’taki 172. Alay Komutanlığı’na getirildi. 29 Mayıs 1919 tarihinde Ayvalık’ı işgal eden Yunan ordusuna karşı ilk direnişi başlattı ve halkın da katılımını sağlayarak, Ayvalık Cephesini oluşturdu.
İzmir’in işgal edildiği haberi gelince, Yarbay Ali, teslim olmayı bir an bile düşünmeyip, Ayvalık’ın işgali de söz konusu olabileceğini düşünüp hemen direnme hazırlıklarına başlıyor. Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri’de işbirlikçilerdendi. Onun için Kaymakam’a da haber vermeden elde fazla olan silah ve cephaneyi, daha emin bulduğu Kozak nahiyesine naklediyor. 16 Mayıs günü, merkezde bulunan tüm subayları toplayarak durumu kendilerine açık olarak anlatıyor. Tüm subaylarla birlikte işgale karşı direnecekleri yolunda yemin ediyorlar. Yarbay Ali, halktan Kuvayi Milliye oluşturmak için çalışmalara başlıyor.
“DAVETNAME – Bağ yüzü ve bilcümle Kozak nahiyesi ayan ve eşrafına:
Senelerden beri her taraftan hicret eden mazlumların, felaketzedelerin ilticagahı ve Türk ve Müslüman devlet mevcudiyetinin yegane vatanı olan Anadolu’nun kapısına düşman ayak bastı. İzmir’i işgal etti. İşgali tedricen ileri götürecektir. Asırlardan beri husumet ve intikam besleyen Yunan milletinin idaresi altında, hakimken mahkum yaşamağa imkan yoktur. Felaket umum içindir ve bu felaketin daire-i şümulünden küçük, büyük, fakir, zengin, memur ve ahali ve hiçbir fert hariç değildir. El ele kalp kalbe vererek çalışmak zamanıdır. Ancak çalışmak ve fedakarlık etmek suretiyle bu felakete karşı durmak imkanı vardır. Mazlumların yardımcı ve koruyucusu olan Cenab-ı Kadir-i Mutlak bizimle beraberdir. Nahiyenizden bir gönüllü bölüğü teşkili için Mülazım Mahmud Efendiyi memur ettim. Nahiyenizden iki ihtiyat zabitini de berberine alacaktır. Bu bölüğün şimdilik mevcudu 150 nefer olması kafidir ve bölüğe en namuslu, fedakar yiğitlerden intihapedilmelidir ve millet tarafından kumandan ve takım zabiti olarak müntehab bey ve ağalardan münasipleri tayin edilmelidir. Her köy, köyünün cesametine göre 3,5,8 kişi intihap etmelidir. Bunların namuskare hizmet edeceklerine köylüsü kefil olmalıdır ve gönüllü gelecek olanların aile ve emlakine köylü hüsn-ü nezaret ve muhafaza etmelidir. Gönüllü bölüğünün esliha ve cephanesi ve iaşesi tarafımızdan temin edilecektir. Bu bölüğün şimdilik Tıfıllar köyünde ikamet etmesi muvafıktır. İcap ederse Muratili’ne ve Ayvalığa alınabilecektir. Köylü bunları mümkün olduğu kadar askeri ceket, kaput, pantolon tedarik ile giydirmelidir. Bu bölüğün teşkili için Bergama Kaymakamlığına da yazılmıştır. Tabii müdürlüğe de tebliğ edilmiş olacaktır. Haydi bakalım göreyim sizi ey Türk kahramanları!
23 Mayıs 1919 Ayvalık Mıntıka Kumandanı Kaymakam Ali”
İzmir’in işgalinden 15 gün sonra Ayvalığa Yunan ordusu işgal etmek için çıkıyor. 28 Mayıs günü Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri Gömeç tarafına kaçıyor. Aslında Kaymakamın kaçması bile işgalin yapılacağının bir göstergesidir. 29 Mayıs Perşembe günü yapılan saldırı ile Yunan askerinin elini koluna sallayarak Anadolu’yu işgal edemeyeceğinin ilk mesajı verilmiştir. 172 Alayın ilk şehidi de, 1. Tabur 1. Bölükten Mülazım-ı sani Edirneli Fahri Efendidir.
Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri, Gömeç’e kaçtıktan sonra da kötülüğe devam etmektedir. Nitekim Dâhiliye Nazırı Ali Kemal’e 29 Mayıs 1919 tarihinde telgraf çekerek Osmanlı Devletinin Yunanistan ile savaş halinde olup olmadığını eğer savaş halinde değil ise, Ayvalık Mıntıka Komutanlığı tarafından Yunan askerine ateş edildiğini ihbar etmekte ve Türk askerinin geriye çekilip Harbiye Nezaretine yollanması gerektiğini söylemektedir. Bunun üzerine Dâhiliye Nazırı/İçişleri Bakanı Ayvalık Kaymakamına telgrafla cevap verip, Osmanlı Devletinin Yunanistan ile savaş halinde olmadığı, Yunanın işgalinin protesto edilmesinin yeterli olduğu ve Ayvalık Mıntıkasındaki ordu kuvvetinin geri çekilmesi gerektiğini bildirmiştir.
Osman Nuri, Ali Kemal’in bu telgrafı üzerine 30 Mayıs sabahı Yarbay Ali Bey’i arayarak, Dâhiliye Nazırının böyle bir emir verdiğini bildirmiş, Ali Bey ise kendisine böyle bir emrin verilmediğini söylemiştir. Ali Bey, Ayvalık Kaymakamının, Gömeç’te de rahat durmayacağını anlayarak, mıntıka komutanının isteği ileri sürülerek kendisini, Gömeç’teki ikamet ettiği yerden alıp, İstanbul’a yollatmıştır. Böylelikle işbirlikçi Ayvalık Kaymakamı Osman Nuri’nin Milli Mücadeleye engel olması engellenmiştir.
Bandırma’da bulunan 61. Fırka Komutan vekili Refet, Ali Bey’in düşmanla çatışmasını engellemek ve askerini geri çekmesi için sürekli telgrafla emir vermektedir. 61. Fırka Komutanı Refet’in kendi imzası ile çektiği üçüncü telgrafını yazıyorum:
“Ayvalık Mıntıka Komutanlığına,
Nezareti Celile ve 14. Kolordu Komutanlığından alınıp tarafımıza tebliğ edilmiş olan emirlerde Ayvalığı işgal eden Yunan kuvveti ile çatışma caiz olmadığı ve kıtaatınızın kuzey ve güney vaziyetine nazaran Balıkesir veya Soma istikametlerinde emin bir mevzie çekilerek yalnız, keşif kolları ile temasın zayi edilmemesi emir buyururmuş olduğuna göre mezkur mevziden çekilmek ve yalnız keşif kolları ile teması kaybetmemek lazımdır. Ona göre icra-yı icabı ile bilgi verilmesi beklenir. 2 Haziran 1919 Fırka 61. K. Vekili Refet”
Yarbay Ali Bey, bunun üzerine, özellikle de Kuvay-ı Milliye kuvvetleri yavaş yavaş oluşmaya başladığı bir zamanda askeri hiyerarşiyi aşarak, özellikle Damat Ferit Hükûmetinde Harbiye Nezaretinde görev yapan birkaç yurtsever yetkiliyi düşünüp, direk durumu Harbiye Nezaretine çektiği telgrafla bildirmiş ve cevap gelinceye kadar bildiğini uygulamaya devam etmiş yani bu olumsuz durumda inisiyatif kullanmıştır. Bu inisiyatif kullanmasında Ali Çetinkaya’nın Teşkilatı Mahsusa üyesi olması, daha sonra Karakol örgütünde yeralması ve direniş için Ayvalık’a gelmiş olması da önemli bir etkendir.
Nitekim 7 Haziran tarihinde kendisine Erkanı harbiye Umumiye Reisi Cevat Paşa’dan cevap gelmiştir. Cevap şudur;
“Karargahı Muratilinde Ayvalık Mıntıka Kumandanlığına
C- 3 Haziran 1919 tarih ve 626 numaralı tele.
Tarz-ı hareketiniz tamamen tasvibe iktiran etmiştir. Bu husustaki emr-i nezaretpenahi 14. Kolordu Kumandanlığı vasıtası ile size tebliğ edilecektir.” Cevap veren Cevat Paşa’da, Karakol örgütü üyesidir.
9 Haziran tarihinde de Harbiye Nazırı (savaş bakanı) Şevket Turgut Paşa, telgrafla Yarbay Ali Bey’i kutlamıştır. Damat Ferit Hükûmetinde çatlak başlamış, Harbiye Nazırı, Bakanlar Kurulunda Ali bey’i savunmuş ve Sadrazam Damat Ferit’in geri adım atmasına neden olmuştur.
Yarbay Ali Bey, bu arada elindeki kuvvet ve gönüllülerden oluşturduğu birliklerle Yunan kuvvetlerine zaman zaman saldırı düzenlemektedir. Bu saldırılar sırasında Kolordudan herhangi bir maddi veya manevi yardım alamamıştır. Anılarında bu durumu söyle belirtir:
“Maalesef şimdiden söylemeye mecburum ki evvel ve ahir Ayvalık cephesi mücadelesine kolordunun hiçbir suretle maddi ve manevi faydası olmamıştır. Bütün mücadelenin zahmet ve sıkıntısı ve fedakârlığı Ayvalığın muhitinde bulunan kaza ve nahiyelerin ve bilhassa namuskâr Burhaniye ve Edremit kazalarının uhdesinde kalmıştır.”
Bu arada, işbirlikçi idarecilerin, Sadrazam Damat Ferid ve yandaşlarından aldıkları güçle propagandaları sonucu, bulundukları mahalde, Yunan işgaline karşı gelinmemesi konusunda halkta bir kanı oluşuyordu. Bazı yerlerde de, idareciler ve eşraftan ileri gelenler, Yunan ordusuna davet göndererek kendi kasaba veya köylerini işgal etmelerini istiyorlardı. Yunan ordusu da elini koluna sallayarak bu yerleri işgal ediyordu. Bergama’da da (ilçesi), Eşraftan Belediye Reisi Hasan Hilmi Bey, Eşraftan Arapzade Refik Bey, Dava vekili Tahsin Bey, Hafız İsmail Bey, Ayazmend’li Rahmi Bey ve Nazlıca’lı Şerif Bey, Yunan ordusunu Bergama’ya işgal için davet etmişti. Kaymakam(Yarbay) Ali Bey’in bu davetlerin önünü kesmek için Mıntıka komutanı olarak yolladığı telgraf önemlidir:
“Bergama’da Müdafaa-ı Hukuk Cemiyetine ve Belediye Reisine ve Reşadiye Belediye Reisine ve Nahiye Müdürlüğüne
Menemen’den ilerlemekte olduğu bildirilen Yunan kuvvetlerine karşı milli kuvvetlerle ve bütün mevcudiyetimizle müdafaa ve mukabele etmeye mecbursunuz. Şayet mukabele etmeyerek namus-u millet ve İslamiyeti lekedâr edecek surette zaaf-ı iman gösterirseniz şahsen ve heyet-i mecmuanızla kıyamete kadar lanetle yad olunacağınız gibi bu buhranlı günler geçtikten sonra her birinizin milletin ve hükümetin gazabına maruz kalacağınızı hiçbir vakit hatırınızdan çıkarmayınız. Zillet ve hıyanet göstermek isteyenler hakkında şiddetle hareket edileceğini şu an-ı tarihide bir defa daha ihtar ederim. 10 Haziran 1919
Ayvalık Mıntıka Kumandanı Kaymakam Ali”
Ali Bey, böyle telgraf çekerken, Dahiliye Nazırı Ali Kemal ise, aynı gün Bergama Kaymakamına şöyle telgraf çekiyordu:
“Bergama Kaymakamlığına
Hükümeti Osmaniye Yunanistan’la hal-i harpte olmadığı ve mütareke ahkemına göre düvel-i itilafiye tarafından bütün teşkilat ve teçhizat tahdit edildiği için bu yolda vukua gelen tecavüzlere karşı tabiatiyle lazım gelenler nezdinde şiddetle protesto etmekten başka bir çareye tevessül edemez. Şayet Yunan kuvve-i işgaliyesi tarafından böyle bir tarz vukua gelirse tarfınızdan hükümet namına şiddetle protesto ediniz; fakat fiilen mukavemet sulh konferansında serdeylediğimiz hukuki efkar ve iddiaları sektedar etmek demektir. İşte bu talimata göre hareket ediniz. 10 Haziran 1919 Dahiliye Nazırı Ali Kemal”
Yarbay Ali (Çetinkaya) Bey, tüm hainliklere, işbirlikçilere karşın, emrindeki askerler ve oluşturduğu milis güçlerle Yunan ordusuna dur demiş ve bu hareketi, Kuvayi Milliye ruhunu oluşturmuş ve Ege’de düşmana karşı bir savunma gayretine ön ayak olmuştur.
Günümüzde, Ayvalık’ta Yunan işgaline karşı atılan ilk kurşunun atıldığı yer olarak kabul edilen tepede onun adını taşıyan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait Rehabilitasyon Merkezi Komutanlığı yer alır.
Ekim 1919 tarihinde askerlikten istifa etti ve 1920 yılında toplanan son Osmanlı Meclis-i Mebusanı’na Afyonkarahisar milletvekili olarak girdi. İstanbul’un işgali üzerine Malta sürgünleri arasında yer alarak yurttan uzaklaştırıldı. 1921 yılında serbest bırakıldı ve yurda dönerek Afyonkarahisar mebusu olarak TBMM 1. Dönem’e katıldı. Daha sonrasında da 22 Aralık 1924’te albay rütbesine yükseldi.
1925 yılında TBMM’de tartıştığı Ardahan Milletvekili Halit Paşa’yı öldürdü; ancak meşrû müdafaa halinde olması sebebiyle hakkında kovuşturma yapılmadı.
Şeyh Said İsyanı’ndan sonra kurulan ve 7 Mart 1927 tarihine kadar görev yapan İkinci Dönem Ankara İstiklâl Mahkemesi’nin başkanlığını yaptı. Mahkemenin “Üç Ali’ler” diye bilinen üyelerinden birisiydi (diğerleri; Kılıç Ali ve Necip Ali). Mahkemenin baktığı en önemli davalardan birisi Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası’nin Şeyh Said İsyanı ile bağlantılı görülüp kapatılmasına yol açan davadır. Bir diğer önemli dava ise Mustafa Kemal’e karşı düzenlen İzmir Suikastı ile ilgili davadır. Mahkeme bu davada Mahkeme bütün Terakkiperver mensubu milletvekillerini ve muhalefetteki etkili İttihatçıları tutuklama kararı almış; hatta tutuklananların delil yetersizliği nedeniyle serbest bırakılmasını isteyen Başbakan İsmet Bey’i de tutuklama kararı almıştır.
16 Şubat 1934 tarihinde Bayındırlık Bakanı oldu. Ankara’daki resmi dairelerin çoğu, beş yıl süren bakanlığı sırasında yapıldı. Bu görevi 3 Nisan 1939 tarihine kadar sürdü. Bakanlığı sırasında 1937 yılında Almanya’ya seyahati sırasında gerçekleşen buluşma sonucu Nazi Diktatörü Adolf Hitler’le görüşen ilk Türk Bakan oldu ve Hitler’in dünyayı bir savaşa sürüklediğini tespit etti.
1939-1940 yıllar arasında bir süre de Ulaştırma Bakanlığı yaptı. Türkiye Cumhuriyeti’nin ilk Ulaştırma Bakanıdır. Bakanlığı sırasında Demiryolu politikasının savunucusu oldu ve 1200 km demiryolu yaptırdı.
Ulaştırma Bakanlığı’ndan ayrıldıktan sonra 1946 yılına kadar Afyonkarahisar milletvekili olarak kaldı. Yapılan ilk serbest seçimde Afyonkarahisar halkı tarafından milletvekili seçilmedi. Ömrünün son yıllarını İstanbul’da geçirdi.
21 Şubat 1949 tarihinde İstanbul’da hayatını kaybetti. Cenazesi Afyonkarahisar’a defnedildi.
Adının yaşatıldığı yerler

- Afyonkarahisar/ Merkez Ali Çetinkaya Tren Garı,
- Afyonkarahisar/ Sandıklı Ali Çetinkaya Ortaokulu,
- Afyonkarahisar Kocetepe Üniversitesi Ali Çetinkaya Kampüsü, (Afyonkarahisar Kocatepe Üniversitesi Tıp Fakültesi ve Araştırma Uygulama Hastanesi’ nin bulunduğu Üniversite Kampüsü)
- Afyonkarahisar/ Merkez Ali Çetinkaya Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi,
- Afyonkarahisar/ Merkez Ali Çetinkaya Kız Meslek Lisesi,
- Afyonkarahisar/ Merkez Ali Çetinkaya Mahallesi
- Afyonkarahisar/ Merkez Yenice Mahallesi Ali Çetinkaya Camii
- Balıkesir/ Havran ilçesi Ali Çetinkaya İlköğretim Okulu,
- İzmir/ Dikili ilçesi Ali Çetinkaya İlkokulu,
- Ayvalık Ali Çetinkaya Mahallesi ve Camii,
- Antalya/ Merkez Ali Çetinkaya Bulvarı,
- Bayburt-Gümüşhane arasında Kop dağlarının üzerindeki şehitler abidesinde Ali Çetinkaya Çeşmesi,
- Sivas/ Kangal Çetinkaya Kasabası,
- İzmir/Merkez Ali Çetinkaya Caddesi,
- Bafra-Alaçam yolu üzerinde Ali Çetinkaya Köprüsü,
- Sivas-Erzurum Demiryolu’nun Malatya’ya ayrılan noktasında Çetinkaya İstasyonu,
- Ayvalık körfezindeki Cunda Adası, resmi belgelerde Ali Bey Adası diye anılmaktadır.
- Edremit’te 19. Motorlu Piyade Tugayının bulunduğu kışlanın ismi Ali Çetinkaya Kışlası’dır,
- Balıkesir İli Burhaniye (Kemer) İlçesi Ali Çetinkaya Caddesi.
- Balıkesir İli Burhaniye (Kemer) İlçesi Ali Çetinkaya Mahallesi[16]
- İstanbul/ Silivri Ali Çetinkaya Caddesi,
- Cevat Şakir, Mavi Sürgün başlıklı anılarında söz eder.
- Afyonkarahisar/ Sinanpaşa Ali Çetinkaya Mahallesi
- 1954 – Ekrem Güyer, Türk müziği bestecisi ve ses sanatçısı (d. 1921)
- 1954 – Faize Ergin, Türk sanat müziği bestecisi ve tanburi (d. 1894)
- 1960 – Jacques Becker, Fransız film yönetmeni (d. 1906)
- 1965 – Malcolm X, Amerikalı siyahi aktivist (suikast) (d. 1925)
Malcolm X (İngilizce telaffuz: [ˈmælkəm_ˈɛks] (19 Mayıs 1925, Omaha – 21 Şubat 1965, New York), gerçek ismi Malcolm Little olan, hacca gittikten sonra Arapça El-Hacc Mâlik eş-Şabâz (Arapça: الحاجّ مالك الشباز) adını alan Amerikalı siyasetçi ve insan hakları savunucusuydu. Suikast sonucu öldürülmüştür. Gelmiş geçmiş en etkili Siyahi Amerikalılardan biridir.
Hayatı
Altı yaşındayken babası öldürüldü. On üç yaşına geldiğinde, annesi gittikçe kötüleşen durumu nedeniyle Michigan eyaletinin Kalamoza akıl hastanesine yatırıldı ve kendisi koruyucu aileye verildi. Yaşamına bir süre bu şekilde devam etti.
1946 yılında (20 yaşındayken), hırsızlık ve hâneye tecavüz suçlarından hapishaneye girdi. Hapishanede, “İslam Ümmeti” (İngilizce: Nation of Islam) isimli siyahî harekete katıldı.
1952 yılında şartlı tahliye edildi. Tahliye edildikten sonra kısa zamanda hareketin liderlerinden biri hâline geldi. Bu hareketin en meşhur siması olduğu yaklaşık 12 yıl içinde, siyahi üstünlüğüne inandığı İslam Ümmeti öğretileri doğrultusunda, siyah ile beyaz Amerikalıların ayrılması gerektiğini savundu ve sivil haklar hareketinin ırksal bütünleşme vurgularına karşı alaycı tavırlar sergiledi.
1964 yılının Mart ayında; Malcolm X, İslam Ümmeti (siyahi hareket) ve lideri Elijah Muhammed ile ilgili büyük bir hayal kırıklığına uğradı. En sonunda da hareketi ve öğretilerini reddetti. Devamında Sünni İslam ile tanıştı. Orta Doğu ve Afrika’da bulunduğu süre zarfından sonra Müslüman Camisi (İngilizce: Muslim Mosque, Inc.) isimli şirketi ve Afro-Amerikan Birliği Örgütü’nü kurmak için ABD’ye geri döndü. Daha sonra da Pan-Afrikanizm, siyahilerin kendi kaderini tayin edebilme ve kendi kendilerini savunma hakkı gibi konuların önemini vurgulayarak ırkçılığı reddederek, “Siyahi bir Müslüman olarak şu an özür dilememe sebep olan birçok şey yaptım. Bir hortlak gibiydim… belli bir yön işaret edildi ve yürümem söylendi.” demiştir.
İslam Ümmeti hareketini terk ettikten sonra Şubat 1965’te, hareketin üç üyesi tarafından suikaste uğradı. Ölümünden kısa bir süre sonra da 20. yüzyılın en etkileyici kitaplarından biri olarak kabul edilen Malcolm X Otobiyografisi (İngilizce: The Autobiography of Malcolm X) isimli biyografisi yayınlandı.
Çocukluğu ve gençliği

Malcolm Little, 19 Mayıs 1925’te Grenada doğumlu Earl Little ile Georgia doğumlu Louise Norton Little’ın yedi çocuğundan dördüncüsü olarak Omaha’da dünyaya geldi. Babası Earl Little, Pan-Afrikanizm taraftarıydı ve bulundukları çevrede “Universal Negro Improvement Association” hareketinin lideri konumundaki Marcus Garvey’e de hayran bir Baptist idi. Malcolm, daha sonra babasının üç kardeşinin beyazlar tarafından öldürüldüğünü söyledi.
Ku Klux Klan’ın tehditlerinden -Earl’ün katıldığı UNIA faaliyetleri, örgüt için “sorun” teşkil etmekteydi.– Earl ve ailesi 1926 yılında önce Milwaukee hemen sonra da Lansing’e taşındı. °Aile, burada da zenci düşmanı ırkçı örgüt “Siyah Lejyon” tarafından sık sık saldırılara maruz kaldı. Nihâyet 1929 yılında evleri yakıldı. (Earl’e göre sorumlu Siyah Lejyon’du)
Malcolm 6 yaşındayken babası, resmi kayıtlara göre tramvay kazası sonucu öldü. Louise ise Earl’ün Siyah Lejyon tarafından öldürüldüğüne inanıyordu. Babasının ölümünden zenci düşmanı ırkçıların sorumlu olduğu söylentileri ve bu söylentilerin kulaktan kulağa dolaşması, daha çocuk yaştaki Malcolm üzerinde etkiler bıraktı.
Yaşadığı ekonomik problemler sonrası, aylık 18 dolar ödeme yaptığı yaşam sigortası tarafından Louise Little’ (o zamanın parasıyla 1,000 dolar) maaş bağlandı. Fakat daha sonra ödeme yapan şirket, Louise’in intihara teşebbüs ettiğini iddia ederek politikaları gereğince maaş ödemeyi reddetti. Kıt kanaat geçinen Louise ise bahçesinin bir kısmını kiraya verdi ve oğullarını avcılığa yönlendirdi.
1937 yılında, Louise bir adam ile flört etmeye başladı. Adam Louise’i hamileyken bırakıp kaçtı. 1938 yılının sonlarına doğru, sinir bozukluğu hastalığı tedavisi görmek üzere hastahaneye yatırıldı. Çocuklar, birbirlerinden ayrılarak koruyucu ailelere verildi. Malcolm ve kardeşleri annelerini tam 24 yıl sonra hastaneden taburcu edebildiler.
Malcolm Little, ortaokulda diğer öğrencilerden daha başarılıydı. O sıralarda en büyük arzusu avukat olmaktı fakat beyaz bir öğretmeninin “avukatlık bir zenci için hiç de gerçekçi bir hedef değil” demesi üzerine okulu bıraktı. Malcolm, daha sonra duygusunu, beyaz dünyada yeteneği ne olursa olsun kariyer hedefleyen bir siyahi için yer yok diyerek ifade etti.
14 yaşından 21 yaşına kadar üvey kız kardeşi Ella Little-Collins ile birlikte Roxbury (çoğunluğu siyahi insanlardan oluşan Boston’daki bir semt) semtinde yaşayan Malcolm, bu dönemde birçok farklı işte çalıştı. Flint’te bulunduğu kısa bir süreden sonra 1943 yılında Harlem’e gitti. Burada, uyuşturucu, kumar, haraç, hırsızlık ve fuhuş da dahil olmak üzere[ birçok suça bulaştı. Ayrıca son zamanlarda çıkan biyografilerine göre diğer erkeklerle genellikle para için ilişkiye de girmiştir. Daha sonra da, kızıl saçlarından dolayı “Kızıl Detroit” (İngilizce: Detroit Red) diye seslendiği dedesinden (anne tarafından) bir miras kalmıştır. Askerlik yaşı geldiğinde ise, zorunlu askerlik kurulu yetkililerine “zenci askerleri organize etmek… silah çalmak ve biraz kraker öldürmek” için güneye gönderilmek istediğini söyledikten sonra “askerlik için zihinsel yetersizlik” hükmü aldı ve askere gitmedi.
1945 yılının sonlarına doğru Malcolm, Boston’a geri döndü ve burada dört suç ortağıyla birlikte zengin beyaz aileleri hedefledikleri çok sayıda soygun suçlarına karıştı. 1946 yılında tamirci dükkânından saat çalarken tutuklandı. Şubat ayında ise, yankesicilik ve haneye tecavüz suçlarından 8 ile 10 yıl arasında ceza yedi.
Cezaevi dönemi
Malcolm Little tutukluluk süresince kendi kendisini yetiştirmiş bir kişi olan mahkûm arkadaşı John Bembry ile görüştü. John yapmış olduğu etki ile, Malcolm’un okumaya karşı isteğini artırmıştır.
Bu sırada, kardeşlerinden bazıları İslam Ümmeti (nispeten dini ve siyahi hareket, en sonunda Afrikan diyasporasının beyaz Amerikalı baskısından kurtulmak için Afrika’ya dönmesi gerektiğini tavsiye etmiştir) ile ilgili haberler göndermişti. İlk başta çok ilgilenmedi. Sonra kardeşi Reginald’dan, “Malcolm, sigara içmeyi ve domuz eti yemeyi bırak. Hapishaneden nasıl çıkılacağını sana göstereceğim.” mesajını alması üzerine sigara içmeyi ve domuz eti yemeyi bıraktı. Devamında Reginald, ziyarete geldiği bir vakitte hareket (İslam Ümmeti) ve öğretileri (beyaz insanların şeytan olduğu inanışı dahil) ile ilgili bilgiler verdi. Malcolm ise beyaz insanlarla kurduğu tüm ilişkilerde sahtekarlık, adaletsizlik, açgözlülük kin ve düşmanlık olduğu kanısına vardı ve dinlere karşı olan düşmanlıklarından dolayı “İblis” (İngilizce: Satan) lakabını alan Malcolm artık İslam Ümmeti’nin çağrılarını kabul eden biri hâline gelmişti.
1948 yılının sonlarına doğru Malcolm, İslam Ümmeti hareketinin lideri Elijah Muhammed’e bir mesaj yolladı. Elijah da Malcolm’a, geçmişini unutup alçakgönüllülük ile Allah’a boyun eğerek dua etmesini ve bir daha kötü işlere bulaşmayacağına yemin etmesini tavsiye etti. Daha sonra hatırlayacağı dua etmek için verdiği iç mücadelesinden kısa bir süre sonra da İslam Ümmeti’nin bir üyesi oldu. O zamandan beri düzenli olarak Elijah ile yazışmalar yaptı.[39] Daha sonra bir yazısında bu konudan “Muhammed Bey’in öğretilerinin, yazışmalarımın, ziyaretçilerimin —genelde Ella ve Reginald— ve kitap okumalarımın arasında aylar geçti ve ben tutsak olduğumu bile hatırlamaya vakit bulamadım. Aslına bakarsanız hayatımda hiç bu kadar özgür olmamıştım.” diye bahsetti.
1950 yılında, hapishaneden ABD Başkanı Truman’a yazdığı bir mektupta Kore Savaşı’na karşı olduğunu ve başkanın bir komünist olduğunu ifade etmesi üzerine FBI tarafından hakkında bir klasör oluşturuldu. Bu yıl içinde, ismini Malcolm X şeklinde kullanmaya başladı. Otobiyografisinde, “X harfi”nin tanımasının mümkün olmadığı Afrikalı atalarının soyadını temsil etmekte olduğundan bahsetmiştir. Ayrıca otobiyografisinde, “Artık benim için ‘X’, mavi gözlü şeytan olan beyaz köle efendileri tarafından atalarıma zorla verilen ‘Little’ soyadının yerini almıştır.” yazmaktadır.
Hatipliğinin ilk zamanları
1952 yılının ağustos ayında şartlı tahliyesinden sonra, Chicago’da Elijah Muhammed’i ziyaret etti. Haziran 1953’te, Detroit’teki İslam Ümmeti hareketine âit 1 numaralı camide (İngilizce: Temple Number One) yardımcı hatip (vaiz) oldu. Bu yıl içinde daha sonra, Boston’da 11 numaralı camiyi kurdu; Mart 1954’te, Philadelphia’daki 12 numaralı camiyi büyüttü ve genişletti ve 2 ay sonra Harlem’de 7 numaralı caminin yöneticisi seçildi.
1953 yılında, İslam Ümmeti hareketindeki hızlı yükselişi, FBI’ın dikkatini çekti ve bunun üzerine Malcolm tâkip edilmeye başladı.
1955 yılı boyunca Malcolm X, hareket için yeni üye devşirme faaliyetlerine başarılı bir şekilde devam etti. Springfield’da (13 numaralı), Hartford’da (14 numaralı) ve Atlanta’da (15 numaralı) yeni camiler açıldı. İslam Ümmeti hareketine her ay yüzlerce zencî katılmaya devam etti.
Hitâbet yeteneğinin yanında, 1.90 m’lik boyu ve heybetli, karizmatik ve etkileyici bir görünüşü vardı. Malcolm’u tasvir ederken, bir yazar “kuvvetli yapıya sahip”, başka bir yazar ise “büyüleyici derecede yakışıklı… ve her zaman kusursuz giyimli” şeklinde târif etmiştir.
Evliliği ve ailesi
1955 yılında Betty Sanders, Malcolm X ile ilk önce bir konferansında karşılaştı, daha sonra yemekli bir toplantıda tekrar karşılaştı; kısa süre sonra da düzenli olarak Malcolm’un konferanslarına katılmaya başladı. 1956 yılında Betty, ismini Betty X yaparak İslam Ümmeti hareketine katıldı. Malcolm ile Betty’nin yüz yüze görüşme yapmaları hareketin öğretilerine ters düşmekteydi, bu yüzden çift düzinelerce hatta bazen yüzlerce insanın katıldığı sosyal etkinliklerde birbirleriyle görüşebildi. Malcolm bu sebeple New York’taki birçok müzeye ve kütüphaneye düzenlediği toplu ziyaretlere Betty’yi de davet etmiştir.
Ocak 1958’de Malcolm X, Betty ile yaptığı bir telefon görüşmesi sırasında evlenme teklif etti ve iki gün sonra da evlendiler. Devamında 6 kız çocuğu sahibi oldular: Attila (Attallah, d. 1958, ismini Attila’dan almıştır);{{1992 yılındaki bir röportajında Attila Shabazz; ismini Hun İmparatoru Attila’dan almadığını, Arapça anlamının “Allah’ın hediyesi” olmasından dolayı konduğunu söylemiştir. Kubilay (Qubilah, d. 1960, ismini Kubilay Han’dan almıştır); İlyasa (d. 1962, ismini Elijah Muhammed’den almıştır); Cemile Lumumba (Gamilah Lumumba, d. 1964, ismini Patrice Lumumba’dan almıştır); ve ikizleri Melike (Malikah) ile Melek (Malaak) (d. 1965 – babaları öldükten sonra doğmuşturlar).
Johnson Hinton olayı
1957 yılında Johnson Hinton’ın (İslam Ümmeti hareketinin bir üyesi) New York’taki polisler tarafından dövülmesi ile Malcolm X ilk kez Amerikan halkı tarafından tanınmaya başladı. 26 Nisan’da Johnson ve İslam Ümmeti hareketinin üyesi iki diğer kişi, polis memurlarını coplarıyla Afroamerikan bir adamı darp ederken gördü. Daha sonra, müdahale etmeye girişerek “Alabama ya da Georgia’da değilsiniz. Burası New York” şeklinde polislere bağırdılar. Sonrasında memurlardan birisi Hinton’a dönerek onu darp etti bunun sonucunda Hinton’da beyin zedelemeleri ve iç kanamalar oluştu. En sonunda 4 kişi de tutuklandı.
Bir görgü tanığı tarafından aldıkları bilgi ile Malcolm X ve yanındaki ufak bir grup, polis merkezine giderek polis mumurundan Hinton’u görmeyi talep ettiler. Polis memuru ilk başta bu şekilde herhangi birisini tutuklamadıklarını söyledi, fakat yaklaşık beş yüz kişilik bir kalabalığın toplanmasının ardından Malcolm X’in Hinton ile konuşmasına izin verdi. Malcolm X’in ısrarları neticesinde Hinton, bir ambulans ile Harlem Hastanesi’ne götürüldü.
Hinton aldığı hasarlar tedavi edildikten sonra polis merkezine tekrar götürüldü ve merkezin dışında yaklaşık dört bin kişi toplandı. Merkezin içinde ise Malcolm X ve bir avukat, iki kişi için kefalet görüşmesi yapmaktaydı. Hinton’un kefaleti ödenmedi ve polis memuru Hinton’un tutukluluk süresince hastaneye geri götürülemeyeceğini söyledi.[69] Durumun çıkmaza girdiği düşünülürken, Malcolm X polis merkezinden dışarı doğru çıkarak kalabalığa bir el işareti verdi. Önce hareket üyeleri sonrasında da kalabalığın geri kalanı sessizce dağıldı. Bir polis memuru New York Amsterdam News’e verdiği demeçte “Hiç kimse bu kadar güce sahip olamaz” demiştir. Bir ay boyunca Malcolm X, NYPD tarafından gözetim altına alındı; önceden yaşamış olduğu şehirlerdeki ve mahkûm olduğu hapislerdeki yetkililerden bilgi toplantı.
Soruşturma kurulunun Hinton’a darp girişiminde bulunan memurlar hakkındaki suçlamayı reddetmesi üzerine, Ekim ayında Malcolm X yetkili memura kızgınlık içeren bir telgraf gönderdi. Kısa süre sonrasında da, İslam Ümmeti hareketinin içerisine sızmak üzere memurlar görevlendirildi.
Gittikçe artan önemi
1950’lerin sonlarına doğru Malcolm X, yeni bir isim kullanmaya başladı (Malcolm Shabazz ya da Malik El-Şahbaz) fakat genelde Malcolm X olarak tanınmaya devam etti. Sorunlar ve olaylar ile ilgili yaptığı yorumlar artık gazetede, radyoda ve televizyonda yayınlanmaya başlamıştı ve 1959 yılında New York Şehir televizyonunda yapılan İslam Ümmeti hakkındaki belgesel yayınında yer aldı.
1960 yılının Eylül ayında Malcolm X, New York’taki Birleşmiş Milletler Genel Kurulunca Afrikalı milletler hakkındaki resmi toplantılara davet edildi. Mısır’dan Cemal Abdünnasır, Gine’den Ahmed Sékou Touré ve Zambiya Afrika Ulusal Kongresi’nden Kenneth Kaunda ile bir araya geldi. Fidel Castro da kurula katıldı ve Harlem topluluk liderleri karşılama komitesinin bir parçası olarak Malcolm X ile alenen bir araya geldi.[76] Fidel Castro, Malcolm X’i özel bir görüşmeye davet etti ve konuşmadan iki saat sonra da Küba’ya ziyarete gelmesini istedi.
İslam Ümmeti hareketindeyken inanışları ve savundukları
1952 yılında İslam Ümmeti’ni benimsemesinden 1964 yılındaki ayrılığına kadar Malcolm X’in desteklediği inançlardan bazıları:
- insanların aslının siyahiler olduğu,
- beyaz tenli insanları “şeytan” olduğu,
- siyahilerin beyaz insanlardan üstün olduğu ve
- çok yakında beyaz ırkın yok olacağı.
Pek çok beyaz tenli insan ile bazı siyahiler, Malcolm X ve ve bu dönemde bahsettiği şeylerden endişe duymuştur. Malcolm ve İslam Ümmeti hareketinin; fitneci, ırkçı, şiddet yanlısı, ayrımcı ve gelişen ırklar arası ilişkileri tehdit edici oldukları belirtilmiştir. Malcolm, Yahudi aleyhtarı (antisemitik) olmak ile de suçlanmıştır. Sivil haklar hareketinin hedeflerinden birisi Afroamerikanlara yapılan haksızlıkları bitirmek iken İslam Ümmeti, üyelerinin politik sürece katılmasını yasakladı. Sivil haklar kuruluşları İslam Ümmeti’ni ve Malcolm’u radikal görüşlere sahip olmaları ve Afroamerikanları gerçekten temsil etmemelerinden dolayı kınamıştır.
Malcolm X, sivil haklar hareketini sık sık eleştirirdi. Martin Luther King, Jr.’ı “takoz” (İngilizce: chump) diğer liderleri de “yardakçıları” (İngilizce: stooges) diye nitelendirmekteydi. 1963’te yapılan Washington Yürüyüşü’nü ise “Washington saçmalığı” diye tanımlamıştır. Bununla ilgili de, “yüz yıl önce ölmüş olan ve yaşarken bizi sevmeyen bir başkanın heykeli arkasında, beyazlar tarafından düzenlenen” bir gösteriden dolayı bu kadar çok siyahinin heyecanlı olmasına anlam veremediğini söylemiştir.
Sivil haklar hareketi ırkçılığa karşı mücadele verirken, Malcolm X ise Afroamerikanların beyaz tenli insanlardan tamamıyla ayrılması gerektiğini savunmaktaydı. Ayrıca, Afroamerikanların çözüm için Afrika’ya geri dönmesi ve geçici bir önlem olarak siyahi insanlara Amerika’da ayrı bir ülke oluşturulması gerektiğini ileri sürmekteydi. Siyah insanların kendilerini savunmaları ve sürekli tetikte olmaları gerektiğini dile getirerek sivil haklar hareketinin şiddet karşıtlığı stratejisini dahi reddetmiştir. Yaptığı konuşmalar dinleyicileri üzerinde –ki genellikle kuzey ve batı Amerika şehirlerinde yaşayan Afroamerikanlar olmaktaydı– güçlü etkiler bırakmaktaydı. Dinleyicilerin çoğu -özgürlük, adalet, eşitlik ve saygıyla ilgili konuşmaktan bıkmış olanlar- kendilerinin şikâyetlerini Malcolm’un sivil haklar hareketinden daha iyi dile getirdiğini düşünmekteydi.
Hareket üyeleri üzerindeki etkisi
Malcolm X genelde İslam Ümmeti hareketinin en etkili (Elijah Muhammed’den sonra) ikinci lideri olarak kabul görmektedir. 1950’lerin ve 1960’ların başında meydana gelen hızlı üyelik artışı sebebiyle büyük ölçüde itibar kazandı (bir araştırmaya göre üye sayısı 500’den 25,000’e; başka bir araştırmaya göre ise 1,200’den 50,000 ila 75,000 civarına ulaştı). Ayrıca boksör Cassius Clay’in de (daha sonra Muhammed Ali diye tanınan) harekete katılmasını sağlamıştır (aynı Malcolm X gibi, Muhammed Ali’de daha sonra hareketten ayrılarak Sunni Müslüman olmuştur).
İslam Ümmeti hareketinden ayrılışı
Aralık 1963’te Başkan Kennedy suikastı hakkında yorum yapması istenince Malcolm X, “tavukların eve tünemesi (İngilizce: chickens coming home to roost) durumudur. Tavukların eve tünemesi beni asla üzmez; hatta daha mutlu yapar” dedi. New York Times bir haberinde şöyle yazmıştır: “Müslüman lider, Kennedy ile alakalı yaptığı eleştirinin devamında; Kongo lideri Patrice Lumumba’nın, sivil haklar lideri Medgar Evers’ın ve bu yıl Birmingham’da gerçekleşen bombalı saldırıda öldürülen siyahi kızların katillerinden söz etti. Bu olayların da bir başka ‘tavukların eve tünemesi’ durumu olduğunu belirtti.” Yapılan açıklamalar geniş bir kamu kitlesinin tepkisini çekti. Kennedy’nin ailesine taziye mesajları gönderen ve hatiplerine bu konuyla ilgili konuşma yapmamaları yönünde uyaran İslam Ümmeti hareketi ise, eski parlayan yıldızı olan Malcolm X’i alenen kınadı. Malcolm X postalarını ve hatiplikteki derecesini gizli tutmasına rağmen, 90 günlüğüne kamu önünde konuşması yasaklandı.
Elijah ile ilgili, hareketin sekreterleriyle evlilik dışı yakınlıklar -öğretilerine ciddi bir şekilde zıtlık teşkil eden- kurduğuna yönelik söylentiler ortaya çıkmıştı. Malcolm X, ilk başta söylentileri önemsemedi. Devamında Elijah’ın oğlu Wallace ve ithamlara maruz kalan kadın ile konuşmasından sonra söylentilere inanma noktasına geldi. 1963 yılında ise söylentilerin doğruluğunu kabul etti.
Şu ana kadar medyanın sevilen yüzü olan Malcolm X, bazı hareket üyeleri tarafından Elijah’ın liderliği için bir tehdit olarak görülmeye başladı. Louis Lomax’ın, 1963 yılında yazdığı İslam Ümmeti hareketi hakkındaki kitabının (When the Word Is Given) kapağında Malcolm X’in resmini kullanması ve içerisinde beş tane konuşmasına yer vermesi üzerine Malcolm X’in otobiyografisi yayıncıların ilgisini çekmeye başladı.

8 Mart 1964’te Malcolm X, İslam Ümmeti hareketinden ayrıldığını açıkladı. Kendisinin de dediği gibi hala bir Müslüman’dı fakat şiddetli ve sert öğretilerinden dolayı hareketin kendisinden “uzaklaşabildiği kadar uzaklaştığını” düşünüyordu. Daha sonra, Afroamerikalıların “politik bilincini artıracak” siyahi milliyetçisi bir organizasyon düzenlemeyi planladı. Ayrıca, diğer sivil hakları liderleri ile çalışmak istediğini söyleyerek bunu geçmişte yapmak istediğini fakat Elijah’ın onu engellediğini belirtti.
İslam Ümmeti hareketinden ayrıldıktan sonraki faaliyetleri
Düzenlediği organizasyonları ve bakış açısı
İslam Ümmeti hareketinden ayrıldıktan sonra, Müslüman Camisi isimli dini organizasyon ile Pan-Afrikanizm’i savunan ve dini olmayan Afro-Amerikan Birliği Örgütü’nü kurmuştur. 26 Mart 1964’te Martin Luther King, Jr. ile ilk ve tek görüşmesini -sadece fotoğraf çekilebilecek uzunluktaki bir sürede- Washington’daki senatoda Medeni Haklar Yasası’nı tartışacakları sırada yaptı. Nisan ayında ise, Afroamerikanların oylarını akıllıca kullanmaları gerektiği ve yeni seçilecek hükûmetin tam eşitlik haklarını elde etmelerini engellemesi durumunda silaha sarılmaları gerekebileceğini anlattığı “The Ballot or the Bullet” isimli bir konuşma yaptı.
Sünni oluşu
Bu arada, birkaç tane Sünni tarafından inançlarını öğrenmesi teşvik edildi; bundan kısa süre sonra da Sünnilik mezhebini seçti.
Hac ibadeti

Nisan 1964’te, kız kardeşi Ella Little-Collins tarafından aldığı maddi destek ile Hac ibadetinin başlangıcı olan Cidde’ye gitti. Fakat, Amerikalı olması ve Arapça konuşamamasından dolayı Müslüman olup olmadığı anlaşılamadığı için Cidde’de bekletilmeye başlandı. Yardım almak için Peygamberimizin Örnek Ahlakı kitabının yazarı Abdurrahman Hasan Azzam ile irtibata geçti. Azzam’ın oğlu gelip onu Cidde’den alarak özel otel odasına götürdü. Diğer günün sabahı ise Prens Faysal tarafından devlet misafiri olarak sayıldığını öğrendi, Hac ibadetlerini tamamladıktan birkaç gün sonra prens ile görüşme yaptı. Bu ibadet Malcom X’in fikirlerini değişmesine neden olmuştur
Afrika
Malcolm X daha önce Birleşik Arap Cumhuriyeti, Sudan, Nijerya ve Gana’yı Elijah Muhammed’in düzenlediği bir Afrika turu sırasında ziyaret etmişti, Mekke ziyaretinden sonra 1964 yılında Afrika’yı ikinci kez ziyaret etti. Mayıs ayının sonlarına doğru ABD’ye döndü ve Temmuz ayında tekrar Afrika’ya gitti. Bu ziyaretler sırasında resmi memurlara röportajlar verdi, ayrıca Mısır, Etiyopya, Tanganika, Nijerya, Gana, Gine, Sudan, Senegal, Liberya, Cezayir ile Fas gibi ülkelerde radyo ve televizyonda konuşmalar yaptı. Kahire’de, Afro-Amerikan Birliği Örgütü’nün temsilcisi olarak Afrika Birliği Örgütü toplantılarına ikinci kez katıldı. Üçüncüsü olan bu ziyaretinin sonlarına doğru Afrika’nın önde gelen bütün liderleri ile bir araya geldi. Gana’dan Kwame Nkrumah, Mısır’dan Cemal Abdünnasır ve Cezayir’den Ahmed bin Bella, Malcolm X’ten kendi hükûmetleri için çalışmasını istedi. İbadan Üniversitesi’nde yaptığı konuşmasından sonra, Nijerya Müslüman Öğrenciler Birliği tarafından kendisine Yorubaca olan onursal Omowale (“yuvasına dönen evlat”) ismi verildi. Daha sonra bunun, en şeref verici ödül olduğunu söylemiştir.
Fransa ve İngiltere
23 Kasım 1964’te Afrika’dan geri dönerken, Paris’te duraklayarak Maison de la Mutualité isimli konferans salonunda konuşma yaptı. Bir hafta sonra, 3 Aralık tarihinde Oxford Union’da yapılması planlanan münazaraya katılmak için İngiltere’ye gitti. Münazaraya çok fazla ilgi olmuştur ve ulusal televizyon kanalı BBC’de yayınlanmıştır.
5 Şubat 1964’te, tekrar İngiltere’ye gitti, 8 Şubat’ta Afrika Kuruluşları Konseyi’nin ilk toplantısı için başvuru yaptı, kaydının yapılmaması üzerine ertesi gün Fransa’ya gitti.
12 Şubat’ta, Muhafazakâr Parti’nin 1964 genel seçimlerini kazandığı Smethwick’i ziyaret etti. Muhafazakâr Parti’nin destekçileri tarafından kullanılan “Komşunun bir zenci olmasını istiyorsan, oyunu İşçi Partisi’ne ver.” sloganı kent hakkında kötü bir izlenim oluşturmuştur. Malcolm X, “Smethwick’te gaz odaları kurmak gibi faşist ögelerin olacağını beklemezdim.” diyerek Hitler baskısı altındaki Yahudilerin durumunu, siyahi yerlilerinkine benzetmiştir.[133][134]
ABD’ye dönüşü
İslam Ümmeti hareketinden ayrılarak yaptığı uluslararası seyahatlerden sonra, ABD’de geniş dinleyici kitlelerine hitaben konuşmalar yaptı. Müslüman Camisi ve Afro-Amerikan Birliği Örgütü tarafından devamlı düzenlenen toplantılara katıldı, üniversite kampüslerinde en beğenilen konuşmacılardan birisi hâline gelmişti. Baş yardımcılarından birisi daha sonra, “üniversite öğrencilerine konuşma yapabilmek için tüm fırsatları değerlendirdi” şeklinde bir yazı yazmıştır. Ayrıca, Sosyalist İşçi Partisi tarafından düzenlenen toplantılara da katılmış ve konuşmalar yapmıştır.
İslam Ümmeti tarafından yapılan tehditler

1964 yılı boyunca, sürekli anlaşmazlıklar yaşadığı İslam Ümmeti hareketi tarafından defalarca tehdit edildi.
Şubat ayında 7 Numaralı Cami’nin lideri, Malcolm X’in arabasına bombalı saldırı yaptırdı. Mart ayında Elijah, Boston’un hatibi olan Louis X’e (daha sonra Louis Farrakhan olarak tanınmıştır) “Malcolm X gibi münafıkların başlarının kesilmesi gerekiyor” demiştir; 10 Nisan’da Elijah destekçileri tarafından çıkarılan Müslüman Gazetesi’nde, Malcolm X’in kafasının koptuğunu tasvir eden bir karikatür yayınlandı.
12 Haziran’da, FBI muhbiri “Malcolm X’in öldürüleceğine” dair bir ihbar aldı. (Aynı ay içinde İslam Ümmeti hareketi Malcolm X’in Queens, New York’taki oturma izninin geri alınması için bir dava açtı. Ailesinden evlerinin boşaltılması istendi fakat 14 Şubat 1965 günü çıkan yangın nedeniyle ev tamamen tahrip oldu.)
9 Temmuz’da Elijah’ın yardımcılarından –daha sonra FBI ajanı olduğu ortaya çıkan– John Ali, Malcolm X’i kastederek “Saygıdeğer Elijah Muhammed’e karşı gelen kimse hayatını tehlikeye atmış olur.” demiştir. 4 Kasım’da, hareket tarafından yayınlanan Müslüman Gazetesi’nde “Malcolm gibi bir adam ölümü hak eder” ifadesi yer almıştır.

Eylül 1964’te Ebony dergisi, Malcolm X’in elinde tuttuğu bir tüfek ile pencereden dışarıya bakmasının canlandırıldığı ve tüm bu tehditlere karşı meydan okumasını ifade eden fotoğrafı yayınladı.
Suikastı
21 Şubat 1965’te Manhattan’daki Audubon Salonu’nda; Malcolm X konuşma yapmaya hazırlanırken, 400 kişilik dinleyicilerden birisi “Zenci! Ellerini cebimden çek!” diye bağırdı. Malcolm ve korumalarının olayı bastırmaya çalışacakları sırada, bir adam ileriye doğru atılarak Malcolm’un göğsüne ateş etti; iki kişi daha tabancalarıyla sahneye doğru ateş etti. Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’ne götürülmesinden kısa süre sonra, 15:30’da öldüğü açıklandı. Yapılan otopsiye göre göğsünde, sol omzunda, kollarında ve bacaklarında olmak üzere 21 yerinden yaralandığı belirlendi.

Saldırganlardan birisi (İslam Ümmeti hareketinin üyelerinden Talmadge Hayer, genelde Thomas Hagan olarak tanınır) polis olay yerine ulaşamadan kalabalık tarafından linç edilmiştir; tanıkların belirlemelerine göre diğer iki saldırgan da hareket üyelerinden Norman 3X Butler ile Thomas 15X Johnson’dır. Mart 1966’da, üç kişi suçlu oldukları kanıtlanarak müebbet hapse mahkûm edilmişlerdir. (Hayer duruşma sırasında suçunu itiraf etti. Butler ve Johnson olmadıkları haricinde diğer iki saldırgan hakkında başka bir şey söylemedi. 1977 ve 1978 yıllarındaki tekrar yargılanma süresinde, suikastı planlayan veya gerçekleştiren 4 isim verdi.)
Sonradan Muhammed Abdul Aziz olarak tanınan Butler, 1985 yılında şartlı tahliye edildi; 1988’de İslam Ümmeti hareketine ait Harlem’deki caminin lideri oldu; masum olduğunu savunmaktadır. Hapishanedeyken ismini Halil İslam olarak değiştiren Johnson, hareketi ve öğretilerini reddederek Sünnilik mezhebini seçti; 1987 yılında serbest bırakılmasından, Ağustos 2009’daki ölümüne kadar suçsuz olduğunu savunmuştur. Sonra dan Mücahit Halim diye tanınan Hayer ise 2010 yılında şartlı tahliye edildi.
Cenaze töreni
23-26 Şubat arasında Harlem’deki Unity Cenaze Evi’nde halka açık bir şekilde yapılan törene 14 ila 30 bin kişi katılmıştır. 27 Şubat’taki cenaze töreninde God in Christ Kilisesi’nin dışarısında dolup taşan kalabalık için hoparlörler kurulmuştur, yerel bir televizyon kanalı da meydanı canlı olarak yayınlamıştır.
Törene katılan sivil haklar liderlerinin arasında John Lewis, Bayard Rustin, James Forman, James Farmer, Jesse Gray ve Andrew Young vardı. Aktör ve aktivist olan Ossie Davis Malcolm X’i “parlayan kara prensimiz” şeklinde tanımlayan bir methiye düzmüştür.
Malcolm X, Hartsdale’daki Ferncliff Mezarlığı’na gömülmüştür. Arkadaşları mezar kazanların küreklerini alarak cenazeyi kendileri gömmüştür.
Malcolm X’in ailesinin ve çocuklarının geçimini sağlayacak paranın toplanması için aktör ve aktivist olan Ruby Dee ile Juanita Poitier (Sidney Poitier’in karısı) tarafından İlgili Anneler Komitesi (İngilizce: Committee of Concerned Mothers) kuruldu.
Suikaste gelen tepkiler
Malcolm X suikastıne pek çok tepki yağmıştır.
Martin Luther King, Jr., Betty Shabazz’a “kocasının şoke edici ve trajik suikastından” dolayı üzgün olduğunu bildirmiştir:
Irkçılık problemlerine çözüm bulmak için yüz yüze görüşmeler yapmadığımız zamanlarda, her zaman Malcolm’a karşı derin bir sevgim vardı, probleme teşhis koyma ve problemi kökünden çözme konusunda muhteşem yeteneklere sahip olduğunu düşünürdüm. Kendisi görüşünü yansıtma konusunda başarılı bir konuşmacıdır ve karşı karşıya kaldığımız ırkçılık problemleri için mükemmel çabalar sarf ettiği inkar edilemez bir gerçektir.
Elijah Muhammed 26 Şubat’taki Kurtarıcı Günü’nde (İngilizce: Saviour’s Day, İslam Ümmeti hareketinin kuruluş yıldönümlerine verilen ad) yaptığı konuşmasında “Malcolm X vaazlarında bahsettiği yere gitmiştir” dedi. Ayrıca, “Malcolm’un ölmesini istemiyorduk ve herhangi bir cinayet girişiminde bulunmadık. Fakat biliyoruz ki cahilce ve aptalca doktrinleri Malcolm’un sonunu getirmiştir.” diyerek cinayet ile ilgilerinin olduğunu yalanladı.
Malcolm X’in arkadaşı olan yazar James Baldwin, suikast haberini duyduğu sıralarda Londra’da bulunmaktaydı. Ardından röportaj verdiği gazetecilere “Siz yaptınız! Bu adamın ölümünden siz —ve sizin gibi beyaz üstünlüğünü çıkaranlar— sorumlusunuz. Suçlu değilsiniz ama siz yaptınız… Başlattıklarınız, akımlarınız ve bir kıtaya yaptığınız tecavüz ile tüm bunlar başladı.” şeklinde bağırmıştır.
Komplo iddiaları

Günlerce, suikastın nihai sorumlularının kim olduğu kamuoyunca tartışıldı. 23 Şubat’ta James Farmer (Irk Eşitliği Kongresi lideri), bir basın toplantısında suçun sahiplerinin İslam Ümmeti hareketi değil yerel uyuşturucu satıcıları olduğunu açıkladı. Ayrıca, polis korumasının eksikliğini, suikastçıların Audubon Balo Salonu’na kolay girmelerini ve polisin olay mahallini koruyamamasını gerekçe göstererek NYPD, FBI ve CIA’yi suçladı.
1970’li yıllarda kamuoyu, sivil örgütlere sızma ve düzenlerini bozma amacı taşıyan COINTELPRO ile diğer gizli FBI çalışmalarının 1950’li ile 1960’lı yıllarda sürdürüldüğünü öğrendi. İslam Ümmeti hareketinin sekreteri olan John Ali’nin aslında gizli bir FBI ajanı olduğu ortaya çıktı. Malcolm X ise bir röportajında, Ali sayesinde Elijah Muhammad ile arasındaki gerilimin arttığını itiraf etmişti. Ayrıca John Ali’nin suikastten önceki gece, Malcolm X’i öldürmekten suçlu Talmadge Hayer ile bir toplantı yaptığı bilinmektedir.
- 1971 – Ercüment Kalmık, Türk ressam (lirik-soyut anlayıştaki çalışmalarıyla tanınan) (d. 1909)
- 1984 – Mihail Şolohov, Rus gazeteci, yazar ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1905)
- 1988 – Atilla Tokatlı, Türk yazar, çevirmen ve yönetmen (d. 1934)
- 1988 – Süreyya Duru, Türk sinema yönetmeni ve yapımcı (d. 1930)
- 1991 – Margot Fonteyn, İngiliz dansçı ve balerin (d. 1919)
- 1993 – Inge Lehmann, Danimarkalı sismolog (d. 1888)
- 1993 – Tolon Tosun, Türk spor adamı, atlet ve diş hekimi (d.1931)
- 1994 – Johannes Steinhoff, II. Dünya Savaşı sırasında Alman Hava Kuvvetleri as pilotu (d. 1913)
- 1999 – Gertrude B. Elion, Amerikalı biyokimyager ve farmakolog (d. 1918)
- 1999 – Stanisław Wojciech Mrozowski, Polonyalı fizikçi (d. 1902)
- 2002 – John Thaw, İngiliz oyuncu (d. 1942)
- 2004 – John Charles, Galli millî futbolcu (d. 1931)
- 2005 – Zdzisław Beksiński, Polonyalı ressam, fotoğraf sanatçısı (d. 1929)
- 2005 – Nermi Uygur, Türk felsefe profesörü ve yazar (d. 1925)
- 2013 – Berfo Kırbayır, Türk Cumartesi Annesi (d. 1907)
- 2014 – Zübeyir Kemelek, Türk bürokrat (d. 1954)
- 2015 – Aleksei Aleksandrovich Gubarev, iki uzay uçuşuna çıkmış olan Sovyet kozmonot (d. 1931)
- 2015 – Clark «Mumbles» Terry, Amerikalı Swing, bebop döneminden gelen efsanevi trompetçisi (d. 1920)
- 2016 – María Luisa Alcalá, Meksikalı aktris (d. 1943)
- 2016 – Eric «Winkle» Brown, Britanyalı savaş pilotu ve yazar (d. 1919)
- 2017 – Brunella Bovo, İtalyan sinema ve dizi oyuncusu (d. 1932)
- 2017 – Ion Croitoru, Kanadalı eski profesyonel güreşçi (d. 1965)
- 2017 – Melih Gülgen, Türk sinema yönetmeni, senarist ve yapımcı (d. 1946)
- 2017 – Joy Hruby, Avustralyalı oyuncu, komedyen, TV sunucusu, yapımcı ve yazar (d. 1927)
- 2017 – Cosmo Haskard, İrlanda doğumlu Britanyalı koloni yöneticisi ve asker (d. 1916)
- 2018 – Emma Chambers, İngiliz oyuncu (d. 1964)
- 2018 – William Franklin Graham, Jr., Evanjelist Hristiyan vaiz-kanaat önderi (d. 1918)
- 2018 – Ren Osugi, Japon aktör (d. 1951)
- 2019 – Benny Berg, Lüksemburglu sendikacı ve siyasetçi, eski başbakan yardımcısı (d. 1931)
- 2019 – Sue Casey, Amerikalı oyuncu (d. 1926)
- 2019 – Stanley Donen, Amerikalı film yönetmeni, yapımcı ve koreograf (d. 1924)
- 2019 – Beverley Owen, Amerikalı oyuncu (d. 1937)
- 2019 – Peter Tork, Amerikalı rock müziği şarkıcısı, müzisyen, aktivist ve oyuncu (d. 1942)
- 2020 – Michel Charasse, Fransız siyasetçi (d. 1941)
- 2020 – Boris Leskin, Amerikalı sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu (d. 1923)
- 2020 – Täo Andrée Porchon, Fransız-Hint kökenli Amerikalı yoga ustası, ödüllü yazar, oyuncu ve dansçı (d. 1918)
- 2021 – Isabelle Dhordain, Fransız gazeteci (d. 1959)
- 2021 – Abdülkadir Topkaç, Astronomi alanında amatör gözlemci (d. 1954)
- 2023 – Amancio Amaro, İspanyol profesyonel futbolcu (d. 1939)
- 2023 – Iris de Araújo, Brezilyalı siyasetçi ve eski first lady (d. 1943)
- 2023 – Iraj Kalantari Taleghani, İranlı mimar ve akademisyen (d. 1938)
- 2023 – Simone Segouin, Fransız partizan (d. 1925)
- 2023 – Eva Siracká, Slovak hekim ve akademisyen (d. 1926)
- 2023 – Nadja Tiller, Avusturyalı oyuncu (d. 1929)
- 2024 – Roger Guillemin, Amerikalı bilim insanı ve Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi (d. 1924)
Tatiller ve özel günler
- Uluslararası Anadil Günü
- Bayburt’un Rus ve Ermeni işgalinden kurtuluşu (1918)
- Ahlat’ın Rus ve Ermeni işgalinden kurtuluşu (1918)
wikipedia.org