
16 Martta ölenler
Ölümler
Tiberius | |||||
---|---|---|---|---|---|
Augustus | |||||
![]() İmparator Tiberius büstü
|
|||||
2. Roma imparatoru | |||||
Hüküm süresi | 17 Eylül 14 – 16 Mart 37 | ||||
Önce gelen | Augustus | ||||
Sonra gelen | Caligula | ||||
Doğum | MÖ 16 Kasım 42 Roma |
||||
Ölüm | 16 Mart 37 (78 yaşında) Misenum |
||||
Eş(ler)i | Vipsania Agrippina (MÖ 20-MÖ 12) Yaşlı Julia (MÖ 11-MÖ 2) |
||||
Çocuk(lar)ı | Julius Caesar Drusus | ||||
|
|||||
Hanedan | Julio-Claudian Hanedanı | ||||
Babası | Tiberius Nero | ||||
Annesi | Livia |
Roma hanedanları |
---|
Tiberius Caesar Augustus, doğumda; Tiberius Claudius Nero (16 Kasım MÖ 42 – 16 Mart 37), Augustus‘un 14 yılında ölümünün ardından Roma İmparatorluğu tahtına çıkan ikinci Roma imparatoru. Tiberius Claudius Nero ve Livia Drusilla‘nın oğlu olan Tiberius doğuştan Claudius ailesinin mensubuydu. Annesi, babasından boşanarak MÖ 39 yılında Augustus ile yeniden evlenmiştir. Tiberius, sonradan Augustus’un kızı ve üvey kız kardeşi Yaşlı Julia ile evlenmiş ve ardından Augustus tarafından evlat edinilerek Julius ailesi mensubu olmuştur. Tiberius’un ardından gelen imparatorlar bu iki aile arasındaki karışımı gelecek 40 yıl boyunca devam ettirmişler, tarihçiler de bu hanedanı Julio-Claudian hanedanı olarak adlandırmışlardır.
Tiberius, Pannonia, İllirya, Rhaetia ve Germania‘daki seferleriyle kuzeydeki sınırların temellerini atmış, Antik Roma‘nın en büyük generallerinden birisiydi. Ancak, imparator olmayı hiçbir zaman gerçekten istememiş karanlık, münzevi ve kasvetli bir yönetici olarak hatırlanmış; Yaşlı Pliny tarafından tristissimus hominum yani “insanoğlunun en kasvetlisi” olarak adlandırılmıştır.[1] Tiberius’un oğlu Julius Caesar Drusus‘un 23 yılında ölmesinin ardından, saltanatının kalitesi azalmış ve terörle sona ermiştir. 26 yılında Tiberius kendi kendine Roma’dan gönüllü sürgüne gitmiş ve yönetim erkini geniş ölçüde ahlaksız Praetorian Prefect‘leri Lucius Aelius Sejanus ve Quintus Naevius Sutorius Macro‘nun ellerine bırakmıştır. Tiberius’un ölümünden sonra evlatlık oğlu Caligula tahta çıkmıştır.
İlk yılları

Geçmişi
Tiberius Claudius Germanicus Augustus Nero, 16 Kasım MÖ 42‘de Tiberius Nero ve Livia Drusilla‘nın oğlu olarak Roma’da doğdu.[2] MÖ 39‘da annesi babasından boşandı ve kısa bir süre sonra Tiberius Nero’nun oğluna hamile olduğu halde Gaius Julius Caesar Octavianus‘la evlendi. Bu olaydan kısa bir süre sonra MÖ 38 yılında kardeşi Nero Claudius Drusus doğdu.
Tiberius’un İlk yılları hakkında çok az bilgi vardır. Halk önüne ilk kez MÖ 32 yılında henüz dokuz yaşındayken çıkmış, biyolojik babasına bir methiye sunmuştur.[3] MÖ 29‘da, üvey babaları Octavian’ın Antonius ve Kleopatra‘yı yendiği Aktium Muharebesi onuruna düzenlenen zafer alayında kardeşiyle birlikte zafer arabasında yer almıştır.[3] MÖ 26 yılında Augustus ölümcül bir biçimde hastalanınca imparatorluğun yeniden bir kaos içine düşme tehlikesi baş gösterdi. Tarihçiler genellikle bu dönemde Augustus’un varisinin kim olacağı sorusunun birden ortaya çıktığı, ölümü halinde kendi pozisyonu için vâris olarak Agrippa ve Marcellus’u işaret etmiş olsa bile, ardılının kim olacağı belirsizliğinin Augustus’un en büyük sorunu haline geldiği konusunda hemfikirdirler.
Yanıt olarak, aralarında Tiberius ve kardeşi Drusus’un da bulunduğu birkaç olası varisin seçildiği görülmektedir. Tiberius, MÖ 24‘te on yedi yaşındayken Augustus’un yönlendirmesiyle quaestor olarak politikaya girdi[4] ve yasalar tarafından belirlenmiş beş yıllık süreden önce praetor ve konsül olarak seçilme hakkı kazandı.[5] Benzer koşullar Drusus için de oluşturuldu.
Sivil ve askeri kariyeri
Kısa bir süre sonra Tiberius mahkemelerde bir avukat olarak yer almaya başladı[6] ve muhtemelen Yunan hatipliğine merakı bu dönemde başladı. MÖ 20‘de, Tiberius Marcus Agrippa ile doğuya gönderildi. Persler; Marcus Licinius Crassus (MÖ 53)(Carrhae savaşında), Decidius Saxa (MÖ 40) ve Marcus Antonius (MÖ 36) komutasındaki Roma lejyonlarının sancaklarını ele geçirmişlerdi.[5] Birkaç yıl süren müzakerelerden sonra, Tiberius Ermenistan’a Roma-Pers sınırında bir tampon devlet kurmak amacıyla büyük bir güçle girdi ve ardından Augustus bir uzlaşma sonucu sancakları geri aldı ve Ermenistan iki devlet arasından tarafsız tampon topraklar olarak kaldı.[5]
MÖ 19’da doğudan döndükten sonra Tiberius, Augustus‘un yakın arkadaşı ve Roma’nın en büyük generallerinden Marcus Vipsanius Agrippa‘nın kızı Vipsania Agrippina ile evlendi.[7] Drusus dikkatini Galya Narbonensis’e ve Germen cephesine verirken, Tiberius Alpler ve Transalp Galya’sı içlerindeki kabilelerle savaştı. Tiberius MÖ 16 yılında Tuna‘nın kaynaklarını keşfetti ve kısa bir süre sonra yarı yoldan geri döndü. MÖ 13 yılında Roma’ya dönünce konsül olarak atandı ve hemen hemen aynı dönemde oğlu Julius Caesar Drusus doğdu.
Agrippa’nın MÖ 12‘de ölümünün ardından hem Tiberius hem de Drusus saygıyla varis ilan edildiler. Augustus’un ricası üzerine Tiberius Vipsania’dan boşanarak Augustus’un kızı ve Agrippa’nın dul eşi Yaşlı Julia ile evlendi.[7] Bu olay Tiberius için bir kırılma noktasıdır; Julia ile mutsuz bir evlilikleri vardı ve tek çocukları henüz bebekken ölmüştü.[7] Anlatıldığına göre Tiberius bir keresinde Vipsania’ya koşmuş ve ağlayarak kendini affetmesi için yalvarmıştı.[7] Kısa bir süre sonra Tiberius, Augustus ile buluşmuş ve Tiberius ile Vipsania’nın asla bir araya gelmemeleri için gerekenler yapılmıştır. Tiberius, Augustus sayesinde yükselmeye devam etmiş ve önce Agrippa’nın, ardından da MÖ 9 yılında kardeşi Drusus’un ölümünden sonra tahtın vârisi olarak tek başına kalmıştır. MÖ 12 yılında oldukça istikrarsız olan ve Augustus siyasetinde önemli yer tutan Pannonia ve Germania‘ya askeri görevli olarak atandı. Roma’ya dönüşünün ardından MÖ 7‘de ikinci defa konsül, sonra MÖ 6’da tribünik güç ile (tribunicia potestas) ödüllendirildi ve[8] doğuda, evvelce Agrippa’nın sahip olduğu tüm pozisyonları üstlendi. Ne var ki, tüm bu başarı ve terfilere rağmen Tiberius mutlu değildi.
Rodos’ta emeklilik

MÖ 6‘da, tam da doğunun komutasını kabul ederek Roma’daki en güçlü ikinci kişi olmanın eşiğindeyken Tiberius ani bir kararla siyaseti bıraktığını ilan ederek Rodos adasına çekildi. Tiberius’un böyle bir karar almasının nedenleri pek açık değildir.[9] Tarihçiler, bunu Augustus’un evlat edindiği torunları Gaius ve Lucius‘un da Tiberius ve Drusus’un daha evvel geçtikleri benzer siyasi süreçlerden geçiyor olmaları ile ilişkilendirirler. Böylece Tiberius geçici bir çözüm olacak ve iktidarı sadece Lucius ve Gaius yasal yaşa gelinceye kadar elinde tutacak, sonra da bir kenara atılacaktı. Ayrıca mutsuz bir evlilik yaptığı karısı Julia’nın[10] davranışları da bu kararı üzerinde etkili olmuş olabilir;[8] gerçekten de Tacitus bunu Tiberius’un Rodos’a gitmesinin intima causası yani en temel nedeni olarak tanımlar ve hareketini tam olarak Julia’ya olan nefretine ve Vipsania’ya olan özlemine bağlar.[11] Tiberius kendini iğrendiği, Forum’daki maceralarıyla onu utandıran ve âşık olduğu kadını görmesini yasaklayan bir kadınla evli bulmuştu.
Tiberius’un bu davranışının arkasındaki güdüleri her ne olursa olsun, bu Augustus’un veraset planlarını neredeyse suya düşürdü. Gaius Caesar ve Lucius Caesar henüz onlu yaşlarının başındaydılar ve 57 yaşında olan Augustus’un hemen yerine geçebilecek bir varisi yoktu. Augustus’un ölümünün ardından barışçıl bir iktidar devir tesliminin garantisi olmadığı gibi princeps‘in devamı için şart olan Augustus’un ailesinin ve dolayısıyla da ailesinin müttefiklerinin iktidarda kalmalarının bir garantisi de yoktu.
Augustus’un, hastalığının ilerlemesine bağlı olarak Tiberius’tan kalmasını rica ettiği yönündeki gerçekliği şüpheli hikâyelere rağmen, Tiberius’un tepkisi Augustus’un hayatta olduğunu duymasının ardından Ostia kıyılarından demir alarak doğruca Rodos’a gitmek oldu.[12] Tiberius’un yolda bunun bir hata olduğunu anladığı ve birkaç kez Roma’ya dönmesi için izin verilmesini istediği ancak bu isteğin her defasında Augustus tarafından reddedildiği aktarılır.
Augustus’un varisi
Tiberius’un ayrılmasıyla veraset tamamen Augustus‘un iki genç torunu Lucius ve Gaius Caesar’ın üzerine kaldı. Durum MS 2 yılında Lucius’un ölümüyle daha da tehlikeli bir hal alınca Augustus belki de Livia’nın teşvikiyle Tiberius’un sade bir yurttaş olarak Roma’ya dönmesine izin verdi.[13] MS 4 yılında, Gaius Ermenistan‘da öldürülünce Tacitus’un tabiriyle Augustus’un Tiberius’u seçmekten başka şansı kalmamıştı.[14][15]
Gaius’un MS 4 yılındaki ölümüyle Augustus’un sarayında telaşlı bir hareketlilik başladı. Tiberius, varis ve oğul olarak evlat edinildi. Buna karşılık Tiberius’tan da kardeşi Drusus‘un oğlu olan yeğeni Germanicus‘u ve Augustus’un yeğeni Küçük Antonia‘yı evlat edinmesi talep edildi.[14][16] Evlatlık edinilmesinin ardından Tiberius hem tribünlük gücü elde etti, hem de muhtemelen Marcus Agrippa’nın bile asla elde edemediği Augustus’un maius imperium yetkisinden pay sahibi oldu.[17] MS 7 yılında Postumus, Augustus tarafından reddedildi ve Planasia adasında tek başına yaşamaya mahkûm edildi.[15][18] Böylece 13 yılına gelindiğinde Tiberius, üstlendiği güçlerle Augustus’un ikinci adamı olmaktan ziyade amaç ve niyetiyle Augustus’la müşterek imparatordu ve artık herhangi bir hükûmet boşluğu ya da karmaşa yaşamadan saltanatına devam edebilirdi.
Augustus, 14 yılında 76 yaşında öldü.[19] Şanına yakışır cenaze töreniyle defnedildi, önceden ayarlandığı gibi tanrılaştırıldı, vasiyeti okundu ve Tiberius tek başına yaşayan mirasçısı olarak onaylandı.[20]
İmparator
Roma hanedanları |
---|
Erken dönem saltanatı
Yeni Princep olarak Tiberius’un pozisyonunun gerçekliği inkâr edilememekle birlikte, iktidar devir tesliminin nasıl bir merasimle gerçekleştirileceğini ne Senato ne de Tiberius’un kendi biliyordu. Senato, 18 Eylül tarihinde Tiberius’un Princep olarak konumunu görünüşte onaylamak ve tıpkı Augustus için yaptığı gibi konumunun sahip olduğu yetkileri genişletmek için toplandı. Tacitus olup bitenleri ayrıntılı bir şekilde anlatır. Tiberius, halihazırda Princepin idari ve siyasi gücüne sahipti. Tek eksiği Augustus, Pater Patriae gibi unvanlar ve Corona Civica‘dı.
Tiberius, ayrıca tıpkı Augustus’un yaptığı gibi, devletine hizmet etmekten başka bir isteği olmayan gönülsüz halk hizmetkarı rolünü üstlenmeye karar verdi. Alçak gönüllülükten ziyade gülünç duruma düştü, devlete hizmet etmek istemekten ziyade de güçlük çıkartan biri gibi göründü.[21] Bir Princep gibi davranamamasının nedeni olarak yaşını gösterdi, bu pozisyonu aslında istemediğini ve devletin sadece bir bölümünü istediğini söyledi. İyice şaşkına dönen Senato devletin hangi bölümünü istediğini sordu. Sonunda bir senatör bağırarak, “Majesteleri, devletin ne kadar daha başsız kalmasına izin vereceksiniz?” diye sordu.[22] Tiberius sonunda insafa geldi ve kendi için oylanmış olan güçleri kabul etti. Buna rağmen Tacitus ve Suetonius’un anlattıklarına göre, Pater Patriae, İmparator ve Augustus unvanlarını taşımayı reddetmiş ve Princeps’in en belirgin simgesi olan Civic Crown ve meşe dalından çelengi istememiştir.[23]
Bu oturum adeta Tiberius’un tüm saltanatının niteliğini belirlemiş gibidir. Adeta Senato’nun ve devletin onsuz hareket etmesini istemiştir. Verdiği muğlak emirler yüzünden, geçirilecek yasalardan ziyade tam olarak ne demek istediği üzerine tartışmalar yaşanmıştır.[24] Saltanatının ilk birkaç yılında Tiberius, Senato’nun Augustus zamanında olduğu gibi onun isteklerini yerine getirmek yerine kendi başına hareket etmesini istemiş gibidir;[25] Tacitus’a göre Tiberius, Senatoyla “köle olmaya uygun adamlar” diye alay etmiştir.[26]
Germanicus’un yükselişi ve düşüşü

Yeni hükümdar için sorunlar baş göstermekte gecikmedi. Pannonia ve Germania‘daki lejyonların Augustus tarafından söz verilen ikramiyeleri henüz ödenmemişti ve kısa bir süre sonra Tiberius’dan bir cevap alınamayacağı netleşince isyan patlak verdi.[27] Germanicus ve Tiberius’un oğlu Drusus, küçük bir kuvvetle isyanı bastırmak ve lejyonları tekrar hizaya getirmek üzere bölgeye gönderildiler. Ancak isyanı bastırmakla kalmak yerine Germanicus isyancıları toplayıp, ele geçirecekleri tüm ganimetleri ikramiyeleri olarak alabileceklerini söyleyerek Ren‘in öteki yakasındaki Germen topraklarına bir sefer düzenledi.[28] Germanicus’un birlikleri Ren nehrini geçerek Ren ve Elbe arasındaki toprakları çabucak işgal ettiler. Buna ilaveten Tacitus, Teutoburg ormanı‘nın kuşatıldığından ve yıllar önce bir Germen kabilesi tarafından pusuya düşürülen Publius Quinctilius Varus komutasındaki üç Roma lejyonu ve onlara bağlı auxiliary kohort’una ait sancağın geri verilmesinin talep edildiğinden bahseder.[29] Tiberius’un ataleti yüzünden, genç Germanicus Roma’nın düşmanlarını ciddi biçimde püskürtmüş, isyancı bir gücü bastırmış ve kayıp bir Roma sancağıyla Roma’ya dönerek şaşkın Tiberius’la karşılaştırıldığında gerçek bir Augustus ışığına sahip olduğunu göstermişti.
Germania’dan geri çağrıldıktan sonra,[30] Germanicus 17 yılında Roma’da bir Roma zafer alayı ile selamlandı. Bu Roma şehrinin Augustus’un MÖ 29 yılındaki zafer alayından beri tanık olduğu ilk büyük zafer alayıydı.[29] Bunun sonucunda 18 yılında Germanicus’a, geçmişte Agrippa ve Tiberius’a verilmiş bir görev olan imparatorluğun Doğu bölümünün kontrolü verildi ve böylece kesin bir şekilde Tiberius’un varisi haline geldi.[31] Germanicus, Suriye valisi Gnaeus Calpurnius Piso tarafından öldürülmeden önce birkaç yıl daha yaşadı.[32] Piso ailesi çok uzun zamandan beri Claudian’ların destekçisiydi ve genç Octavian, Tiberius’un annesi Livia ile evlendiğinde onunla müttefik haline gelmişlerdi. Germanicus’un ölümüyle ilgili suçlamaların hedefinde yeni hükümdar vardı. Piso mahkemeye çıkartıldı ve Tacitus’a göre Tiberius’u da bu işe karıştırmakla tehdit etmişti.[33] Her ne kadar Germanicus’un ölümünden sorumlu valinin hükümdarla olan ilişkisi asla bilinemeyecekse de; Senato’nun ona karşı olmaya başladığıyla ilgili belirtiler üzerine Piso mahkeme devam ederken intihar etti.[34][35]
Tiberius’un bu noktadan itibaren siyasetten yorulduğu görülür. 22 yılında, yasama ile ilgili güçlerini oğlu Drusus ile paylaştı,[36] ve Campania’ya yıldan yıla daha da uzayan seyahatler yapmaya başladı. 23 yılında, Drusus esrarengiz bir şekilde öldü[37][38] ve Tiberius görünüşe göre onun yerine yeni birisini seçmek için pek bir çaba göstermedi. Tiberius, nihayet 26 yılında tamamen emekliye ayrıldı ve Capri adasına çekildi.[39]
Tiberius Capri’de, Sejanus Roma’da

Lucius Aelius Sejanus, Praetorian Prefect olarak göreve getirildiği 15 yılından itibaren neredeyse yirmi yıl boyunca imparatorluk ailesine hizmet etmişti. Princeps giderek daha fazla usanan Tiberius, Augustus’tan kendine kalan kısıtlı personele, özellikle de Sejanus ve Praetorian’lara daha bağımlı hale gelmeye başladı. 17 ya da 18 yılında, Tiberius şehrin savunmasından sorumlu Praetorian muhafızlar sınıfını düzenleyerek ordugâhlarını şehir duvarlarının dışından şehir içine taşıttırdı,[40] ve Sejanus’a 6000 ile 9000 arası birlik konuşlandırma izni verdi. Drusus’un ölümüyle Sejanus, en azından onu bu olayın ardından ortağım diye çağıran Tiberius’un gözünde terfi etti. Tiberius, şehrin her tarafına Sejanus’un heykellerini diktirdi[41][42] ve Sejanus, Tiberius’un Roma’dan elini ayağını iyicene çekmesiyle gitgide daha fazla göz önünde olmaya başladı. Nihayet, Tiberius’un 26 yılında tamamen çekilmesiyle Sejanus devletin ve Roma şehrinin sorumlusu haline geldi.
Sejanus pozisyonu itibarıyla tam bir varis değildi; 25 yılında Tiberius’un yeğeni Livilla ile evlenmeyi istemiş,[43] ancak baskılar karşısında ricasını hemen geri çekmişti.[44] Sejanus’un Praetorian’ları imparatorluk haberleşmesini kontrol ediyorlardı, bundan dolayı Tiberius’un Roma’dan ve Roma’nın Tiberius’tan aldıkları bilgilere sahiptiler[45] ve görünüşe göre Livia‘nın varlığı onun aleni gücünü bir zaman için kontrol etmişti. Livia‘nın 29 yılındaki ölümüyle her şey değişti.[46] Sejanus, hem olası muhalif adayları tasfiye etmek hem de imparatorluk hazinesini (ve kendi hazinesini) zenginleştirmek amacıyla senatörlere ve Roma’nın zengin equestrian’lerine karşı bir dizi mahkeme başlattı. Germanicus’un dul eşi Yaşlı Agrippina‘yla iki oğlu Nero ve Drusus tutuklanarak 30 yılında sürgüne gönderildi ve bir süre sonra meydana gelen karışıklık sırasında hepsi öldü.[47]

Sejanus 31 yılında Tiberius’la in absentia (gıyabında) konsüllük görevini üstlendi,[48] ve ciddi olarak güç için oyununa başladı. Tam olarak ne olduğuna karar vermek zordur ancak Sejanus görünüşe göre Julian ailesine kendini sevdirmeyi denemiş ve böylece en azından evlatlık edinilme yoluyla bu aile ile bir bağ kurmayı deneyerek, kendi için hükümdarlık ya da en azından kral naipliği mevkii umut etmiştir.[48] Livilla da daha sonra bu plana dahil edilmiş ve böylece birkaç yıllığına Sejanus’un aşkı olduğunu açığa vurmuştur.[49] Anlaşıldığı kadarıyla plan, Tiberius’un Julian’ların desteğiyle devrilmesi ve Principat‘in ele geçirilmesi veya kral naibi olarak Tiberius Gemellus ya da belki de Gaius Caligula‘ya hizmet edilmesini içeren iki varyasyona sahipti.[50] Yolu üzerinde duranlar vatana ihanet suçundan yargılandılar ve hızlıca ortadan kaldırıldılar.
Her halükarda, Sejanus nihayet devrildiğinde bu, pek çok Julian taraftarın da birbiri ardınca tasfiye edilmesinin yolunu açtı. 31 yılında Sejanus Senato toplantısına davet edilerek Tiberius’un onu ölüme mahkûm eden ve hemen idam edilmesini emreden mektubu kendine okundu. Yargılanmasının ardından Sejanus ve birkaç arkadaşı aynı hafta içinde idam edildiler.[51] Praetorian Muhafızları’nın başına onun yerine prefect olarak Naevius Sutorius Macro getirildi.[51]
Bu olaydan sonra Roma’da yargılamalar genişletildi. Oysa Tiberius saltanatının başında harekete geçmek için tereddüt etmişti, ancak şimdi, neredeyse ömrünün sonuna doğru böyle yapmaktan herhangi bir pişmanlık duymuyor gibi görünüyordu. Senatörler sınıfından insanların çoğu öldürüldü. En ağır darbe Julian’larla politik bağı olan ailelere vuruldu. İmparatorluk yöneticileri de dahil Sejanus’la birlikte olan ya da onun planlarıyla bağı olan hemen herkes yargılandı ve idam edildi, mülklerine devlet tarafından el konuldu.[52] Tacitus’ın etkili anlatımıyla,
“ | İdamlar şimdi artık onun gazabı için bir uyarıcı haline gelmişti ve Sejanus’un planına katıldığı suçlamasıyla hapiste yatan herkesin öldürülmesini emretti. Hapistekiler, yani her yaş ve cinsiyetten, ünlü ya da hiç tanınmayan, tek tek ya da grup olarak öldürülenlerin sayısı belirsizdi. Akrabaları ya da arkadaşlarının onlara yaklaşması, onların ardından ağlamaları ya da uzun süre göz temasında bulunmalarına izin verilmiyordu. Etrafta dolaşan casuslar, yas tutanların üzüntülerini not alıyor ve çürümüş cesetleri Tiber nehrine atılana kadar takip ederek kimsenin onları yakmasına ya da onlara dokunmasına izin vermiyorlardı. Dehşetin gücü, kardeşlik ve arkadaşlık duygularını tamamen bastırmış ve gaddarlığın artmasıyla merhamet bir tarafa itilmişti.[52] | „ |
Aynı sıralarda Capri’de Tiberius’un aslında tam olarak ne yaptığıyla ilgili söylentiler oldukça artmıştı. Suetonius‘un sado-mazo ve homoseksüellikle alâkalı cinsel sapıklıklar üzerine yaşanmış hikâyeler hakkındaki kayıtları,[53][54] büyük ihtimalle abartılı olsa bile, hikâyeler en azından Romalıların Tiberius’u nasıl algıladıkları ve 23 yıllık saltanatının etkileri hakkında genel bir resim çizer.
Son yılları

Sejanus’la olan ilişkisi ve saltanatının sonlarına doğru yapılan vatana ihanet duruşmaları Tiberius’un imajını kalıcı biçimde bozdu ve itibarını sarstı. Sejanus’un idamının ardından, Tiberius’un Roma’dan geri çekilmesi tamamlanmıştı ve imparatorluğun idaresi, bir Princeps’in liderliğinden ziyade temelleri Augustus tarafından atılmış olan bürokratik yapı tarafından sürdürülüyordu. Yavaş yavaş paranoyak bir hâl aldı,[54] ve zamanının çoğunu oğlunun ölümü üzerine düşüncelere dalarak geçirmeye başladı. Bu sırada, Suetonius kısa süreli bir Pers istilasından, Daçya kabilelerinin akınlarından ve Ren nehrini geçen birkaç Germen kabilesinden bahseder.[55]
Yerini alacak varisin güvenliği ya da varisin kim olacağı konusunda hiçbir şey yapmamıştı; Julian hanedanı ve destekçileri kendi oğulları ve yakınları öldüğünden, oldukça kızgın bir haldeydiler. Görünüşe göre hem Germanicus’un hayatta kalan tek oğlu Gaius “Caligula” hem de kendi torunu Tiberius Gemellus için belirsiz bir onay vardı[56] ancak hiçbir şey kesin değildi ve hayatının sonuna doğru gönülsüzce bir teşebbüs olarak Gaius, onursal quaestor yapılmıştı.[57]
Tiberius, 16 Mart 37 tarihinde Misenum‘da 77 yaşında öldü.[58] Tacitus, ölüm haberinin duyulması üzerine kalabalıkların çok sevindiğini, düzeldiği yolundaki haberlerin ardından kısa bir sessizlik olsa da Caligula ve Macro’nun onu boğdukları haberi üzerine yeniden sevindiklerini aktarır.[59] Bu durum başka tarihçiler tarafından kaydedilmemiştir ve bu sebeple büyük olasılıkla uydurmadır ancak yine de ölümü üzerine senato sınıfının neler hissettiğinin bir göstergesi olarak alınabilir. Vasiyetinde Tiberius yetkilerini ortak olarak Caligula ve Tiberius Gemellus arasında paylaştırmıştı,[60][61] Princeps olunca Caligula’nın ilk icraatı Tiberius’un vasiyetini geçersiz hale getirmek ve Gemellus’u idam ettirmek olmuştur.[61]
Tiberius’un düşüşü, gücün suiistimali değil onu kullanmayı reddetmesidir. Çekingen doğası, özellikle Augustus‘un açıklığıyla karşılaştırıldığında onu hemen sevilmeyen bir figür haline getirmiştir. Senato elli yıldan beri Principate’in direktifleri doğrultusunda çalışıyordu ve Senatörlerin çoğu mevcut konumlarını dalkavuklukla elde etmiş ve daha etkili pozisyonları elde etme umutlarını İmparatorluk makamının inayetine bağlamışlardı. Tiberius’un bazı yönetimsel erklerini Senato ile paylaşma denemesi başarısız olmuştu çünkü senato artık imparatordan bağımsız olarak imparatorluğu nasıl yöneteceğini bilmiyordu. Tiberius, görünüşe göre kendi için biçilen rolü oynamayı reddetmiş, saltanatı ve itibarı kötüye gitmişti. Hükûmetin İmparatorlukla ilgili bölümlerinin yönetimsel gücü bu dönemde arttırılmıştı ancak bunun ne kadarının Tiberius’un eylemi ne kadarının danışmanları olan azatlı kölelerin fikri olduğunu kestirmek zordur. Son olarak, Tiberius belki de gücün eksik kullanılması sonucu nasıl suiistimal edilebileceğinin bir örneği olarak gösterilebilir.
Mirası
Tarih yazım

Tiberius eğer 23 yılından önce ölmüş olsaydı, örnek bir yönetici olarak selamlanabilirdi.[62] Her ne kadar Romalı tarihçilerin ezici çoğunluğu tarafından kötü bir yönetici olarak karakterize edilmiş olsa da, Tiberius’un ölümü esnasında imparatorluk hazinesinde neredeyse 3 milyar sesterces vardı.[61][63] Fetihler için masraflı seferler düzenlemek yerine, imparatorluğu güçlendirmek ve genişletmek için ilave üsler kurmuş, askeri tehlikelerle mücadele etmek için diplomasiyi kullanmış ve genellikle cephe tiranlarının birbirleriyle rekabetleri sonucu ortaya çıkan ufak anlaşmazlıklara karışmaktan sakınmıştır.[40] Sonuç, daha güçlü ve birleşmiş bir imparatorluk olmuştur. Metinleri günümüze kadar ulaşan kaynaklardan sadece dördünün Tiberius’un saltanatı hakkındaki tasviri hatırı sayılır ayrıntılara sahiptir: Tacitus, Suetonius, Cassius Dio ve Velleius Paterculus. Yaşlı Pliny, Strabo ve Yaşlı Seneca‘ya ait tanıklıklar parça parça olarak günümüze ulaşmışlardır. Tiberius’un kendi de Suetonius tarafından “kısa ve kabataslak” olarak tanımlanan ve kaybolan bir otobiyografi yazmıştır.[64]
Publius Cornelius Tacitus
Bu dönem hakkında en detaylı bilgi, ilk altı kitabı tamamen Tiberius’un saltanatını anlatan Yıllıklar adlı eserin sahibi Tacitus tarafından verilir. Tacitus, Nero döneminde 56 yılında doğmuş olan equestrian sınıftan bir Romalıydı. Metinlerinin içeriği, geniş ölçüde acta senatus (Senato oturumlarına ait tutanaklar) ve acta diurna populi Romani ‘den (hükûmetin icraatları ve saray ile başkent hakkındaki haberlerin bir koleksiyonu) oluşmakla birlikte, Tiberius’un kendi konuşmaları ve çağdaşı diğer tarihçiler Cluvius Rufus, Fabius Rusticus ve Yaşlı Pliny‘ye ait hikâyeler (hemen hepsi günümüze ulaşamadan kaybolmuştur) de mevcuttur. Tacitus’un öyküleri hem politik hem de psikolojik güdülenme üzerinde durur. İlk altı kitapta Tiberius çoğunlukla olumsuz olarak karakterize edilir ve Drusus’un 23 yılındaki ölümünün yavaş yavaş kötüleşmesi açısından net bir kırılma noktası olduğu kabul edilir.[62] Julio-Claudian’ların saltanatı Tacitus tarafından genellikle adaletsiz ve ‘suçlu’ olarak tasvir edilmiştir.[65] Hatta saltanatının başlangıcında Tiberius’a atfedilen erdemlerin aslında ikiyüzlülük olduğu görüşündedir.[58] Tekrar tekrar dile getirilen diğer ana konular ise Senato ve İmparator arasındaki güç dengesi, politik yozlaşma ve Roma’daki yönetici sınıflar arasında gittikçe artan despotluktur. Bu nedenle Tiberius hakkındaki anlatılarının büyük bir bölümü vatana ihanet duruşmalarına ve Augustus dönemi yasalarından maiestas ın yeniden etkinleştirilmesinin ardından gelen cezalandırmalara vakfedilmiştir.[66] Sonunda Tacitus’un Tiberius hakkındaki düşünceleri en iyi altıncı kitabın sonuç kısmında tasvir edilir:
“ | Karakterinin de farklı dönemleri vardır. Augustus zamanında özel bir vatandaş yahut yüksek görevliyken, hayatının parlak ve itibarlı zamanlarıydı; Germanicus ve Drusus hayatta olduğu sürece kurnazca erdem sahibi birisi tavırları takındığı zamanlardı. Yine annesi hayattayken iyi ve kötünün bir bileşimiydi; Sejanus’u severken ya da ondan korkarken ise zalimliğiyle adı kötüye çıkmış olmasına karşın ahlaksızlıklarını saklamıştı. Nihayet, korku ve utanma duygusundan sıyrılınca kendi heves ve düşkünlüklerine meyletmiş, her türlü ahlâksızlığa ve rezalete bulaşmıştır.[58] | „ |
Suetonius Tranquilius
Suetonius, Trajan ve Hadrianus‘un saltanatı sırasında yönetimde görev almış equestrian sınıftan bir yönetici ve tarihçidir. Oniki Sezarlar adlı eserinde Julius Caesar‘ın doğumundan Domitian‘ın 96 yılında ölümüne kadar principate döneminin biyografik tarihini ayrıntısıyla anlatır. Tacitus gibi, imparatorluk arşivlerinin yanı sıra çağdaşı olan tarihçiler Aufidius Bassus, Cluvius Rufus ve Fabius Rusticus‘a ait hikâyeleri ve Augustus’un kendi mektuplarını da kaleme almıştır. Ancak onun anlatımları çağdaşlarına oranla daha fazla sansasyoneldir ve anekdotlarla süslüdür. Tiberius’a ait kitabın en ünlü bölümü, Tiberius Capri adasındayken iddia edilen sayısız ahlaksızlıkları derinlemesine araştırdığı kısımdır.[53] Yine de, Suetonius aynı zamanda Tiberius’un saltanatının erken yıllarındaki alçak gönüllülüğünü övmeyi ihmal etmez.[67]
Velleius Paterculus
Tiberius’un saltanatı hakkında günümüze kadar ulaşan kaynaklardan birisi de, Tiberius’un emrinde Almanya ve Pannonia eyaletlerinde sekiz yıl boyunca (4 yılından itibaren) süvari prefect‘i ve legatus olarak hizmet etmiş bulunan çağdaşı Velleius Paterculus‘tur. Paterculus Roma Tarihinin özeti adlı eserinde Troya‘nın düşmesinden Livia’nın öldüğü 29 yılına kadar geçen sürenin hikâyesini anlatır. Tiberius hakkındaki metinde imparator[4][68] ve Sejanus’un savurganlıklarını över.[69] Bu methiyenin ne kadarının samimi bir hayranlık ne kadarının ihtiyat ya da korku kaynaklı olduğu sorusunun cevabı pek açık değildir ve 31 yılında Sejanus’un arkadaşı olduğu için öldürüldüğü tahmin edilir.[70]
İnciller

Ecce Homo (“İşte (bakın) İnsan”), Antonio Ciseri’nin Pontius Pilatus’u İsa‘yı Kudüs halkına gösterirken resmeden tablosu.
Dört kanonik incildeki kayıtlara göre Nasıralı İsa Tiberius’un saltanatı sırasında Roma İmparatorluğu’nun Yahudiye eyaletinde vaazlar vermiş ve yine bu eyaletin valisi Pontius Pilatus‘un emriyle çarmıha gerilmiştir. Luka İncili‘nde, Tiberius adı sadece bir kez saltanatının on beşinci yılında Vaftizci Yahya onun hizmetine girdiğinde anılır. Caesar (ya da bazı çevirilerde imparator) olarak yapılan pek çok gönderme, ilave belirtmeler hariç, gerçekte Tiberius’u kasteder.
Benzer şekilde, İsa’nın ispiyonu için ödenen gümüş denariusların Tiberius’a ait olduğuna inanılır.
Kazıbilimi
Tiberius’un Roma’daki Palatine Tepesi‘nde bulunan sarayının kalıntıları günümüzde bile hâlâ görülebilmektedir. Saltanatı sırasında Augustus’a adanmış bir tapınak ve Pompey Tiyatrosu‘nun restorasyonu haricinde,[71][72] ki her iki eser de ancak Caligula zamanında bitirilebilmiştir, herhangi büyük bir yapı inşa edilmemiştir.[73]
İlaveten, Tiberius’un içinde bir grotto ve birkaç Rodos tipi heykel bulunan Sperlonga‘daki villasının ve Capri‘nin tepesindeki villası Villa Jovis‘in kalıntıları günümüze kadar korunabilmiştir. Capri’deki orijinal yapı kompleksi adaya dağılmış ve en büyüğü,[39]Villa Jovis olan on iki villadan oluşmaktadır.
Tiberius yaşayan bir tanrı olarak tapınılmayı reddetmiş ve kendi onuruna sadece Smyrna‘da (bugünkü adıyla İzmir) bir tapınak kurulmasına izin vermiştir.[74]
Celile Denizi‘nin batı kıyısında yer alan Taberiye kenti, Tiberius’un onuruna Hirodes Antipa tarafından isimlendirilmiştir.[75]
Kurgusal Tiberius
Tiberius, gerek edebiyatta gerekse sinema ve televizyonda birkaç kez kurgulanmış olmasına karşın, çoğunlukla merkezi hikâyenin seyri içinde ikincil karakter olarak yer almıştır. En bilinen modern yorumda, Robert Graves‘in Ben, Claudius adlı romanından uyarlanan BBC yapımı TV filmi “Ben, Claudius”‘da aktör George Baker tarafından canlandırılmıştır. İlaveten, Tiberius Ben-Hur adlı filmde George Relph ve Caligula adlı filmde ise Peter O’Toole tarafından canlandırılmıştır.
- 455 – III. Valentinianus, Batı Roma İmparatoru (d. 419)
III. Valentinianus | |||||
---|---|---|---|---|---|
![]() Valentinianus (solda) annesi Galla Placidia ve kız kardeşi Justa Grata Honoria ile birlikte
|
|||||
Batı Roma imparatoru | |||||
Hüküm süresi | 423-424 (Batıda sezar olarak); 425-16 Mart 455 (Batının imparatoru) |
||||
Önce gelen | Honorius | ||||
Sonra gelen | Petronius Maximus | ||||
Doğum | 2 Temmuz 419 Ravenna |
||||
Ölüm | 16 Mart 455 (35 yaşında) Roma |
||||
Eş(ler)i | Licinia Eudoxia | ||||
Çocuk(lar)ı | Placidia Eudocia |
||||
|
|||||
Hanedan | Theodosius Hanedanı (Anne tarafından dedesi I. Theodosius aracılığıyla) Valentinianus Hanedanı (Anneannesi Galla aracılığıyla) |
||||
Babası | III. Constantius | ||||
Annesi | Galla Placidia |
Flavius Placidius Valentinianus veya kısaca III. Valentinianus (2 Temmuz 419 – 16 Mart 455), 425-455 yılları arasında Batı Roma imparatoru idi. Batı Roma’nın son imparatorlarındandır.
Yaşamı
Batının başkenti Ravenna‘da doğan Valentinianus, İmparator III. Constantius ile eşi I. Theodosius‘un kızı ve I. Valentinianus‘un torunu Galla Placidia‘nın tek oğluydu. 421’de babasının ölümünden sonra ağabeyi Honorius‘dan ayrılan annesi ve kız kardeşi Justa Grata Honoria ile birlikte II. Theodosius‘un sarayında yaşamak üzere Konstantinopolis‘e gitti.
423’te Honorius öldü ve yerine Joannes Roma‘da iktidara geldi. Bu tehdide karşı koymak için Theodosius 23 Ekim 424’te Valentinianus’u batının Sezar‘ı yaptı ve kendi kızı Licinia Eudoxia ile sözlendirdi (437’de evlendiler). 425’te Joannes yenilgiye uğratıldıktan sonra Valentinianus 23 Ekim’de altı yaşında Roma’da batının imparatoru yapıldı.
Yaşının küçük olması nedeniyle yeni Augustus önce annesinin, ardından da 433’ten sonra magister militum Flavius Aëtius etkisinde bir yönetim gösterdi. Valentinianus’un hükümdarlığına batı imparatorluğunun parçalanması damga vurmuştur. 439’da Afrika eyaleti Vandallar tarafından işgal edilmiş, 446’da Büyük Britanya‘dan son kez çekilinmiş, barbarların yerleştiği İspanya ve Galya‘nın büyük bölümü yitirilmiş ve Genserik‘in filoları Sicilya ve Akdeniz‘in batısındaki kıyıları yağmalamıştır.
Tüm felaketlerin arasında teselli olarak Aetius’un 451’de Katalunum’da Attila‘ya karşı kazandığı büyük zafer ve güney Galya‘da (426, 429, 436) Vizigotlara ve Ren ve Tuna‘daki çeşitli istilacılara (428-431) karşı yürüttüğü başarılı harekâtlar vardı.
Roma’nın gücü azaldıkça vergilerin yükü giderek daha fazla tahammül edilemez bir boyuta geldi ve bunun neticesinde elde kalmış olan bölgelerin sadakati ciddi biçimde azaldı. Ravenna Valentinianus’un olağan ikâmetgahıydı ancak Attila’nın yaklaşması üzerine Roma’ya kaçmıştı. Attila İtalya’nın kuzeyini yakıp yıktıktan sonra 453’te öldü.
454’te oğlu imparatorun kızıyla evli olan Aetius, Valentinianus tarafından haince öldürüldü. Ancak ertesi yıl 16 Mart günü imparatorun kendisi de Aetius’un yandaşı iki barbar tarafından öldürüldü. Suikastçılar ertesi gün yüklü miktarda bağış yaparak Batı Roma ordusundan geriye kalanlara kendini imparator seçtiren zengin bir senatör olan Petronius Maximus tarafından görevlendirilmiş olabilirler. Ancak Maximus tükenmiş imparatorluğun başına geçip dengeye oturtmak konusunda sandığı kadar hazırlıklı değildi. On bir hafta süren bir hükümdarlıktan sonra Maximus Romalı bir çete tarafından öldürüldü. Genserik ve beraberindeki Vandallar birkaç gün sonra Roma’yı ele geçirdiler ve iki hafta boyunca yağmaladılar.
Valentinianus kriz döneminde imparatorluğu yönetecek yetenekten mahrum değildi. Kinciliği ve başına buyrukluğuyla tehlikeleri daha da beter hale getirmiştir.
Edebiyatta
III. Valentinianus’un hayatı, John Fletcher tarafında 1647’de basılan Valentinian adlı eserinde oyun haline getirilmiştir.
- 1185 – IV. Baudouin, Kudüs Krallığı’nın 1174 ile 1185 yılları arasındaki hükümdarı (d. 1161)
IV. Baudouin | |
---|---|
Cüzzamlı Baudouin | |
![]() |
|
Kudüs kralı | |
Hüküm süresi | 11 Temmuz 1174 – Mart 1185 |
Önce gelen | I. Amalrik |
Sonra gelen | V. Baudouin |
Veliaht(lar) | V. Baudouin |
Doğum | 1161 Kudüs, Kudüs Krallığı |
Ölüm | Mart 1185 (24 yaşında) Kudüs, Kudüs Krallığı |
Defin | Kutsal Kabir Kilisesi, Kudüs |
Hanedan | Gâtinais-Anjou Hanedanı |
Babası | I. Amalrik |
Annesi | Courtenaylı Agnes |
Dini | Katolik Hristiyanlık |
IV. Baudouin (Latince: Balduinus, İngilizce: Baldwin; 1161 – 1185) veya lakabıyla Cüzzamlı kral, 1174’ten 1185’e kadar Kudüs’ün kralıydı. Cüzzam hastalığına rağmen gösterdiği irade ve Kudüs Krallığı‘na bağlılığı nedeniyle çağdaşları ve daha sonraki tarihçiler tarafından takdir edildi. Yetkin danışmanlar seçen Baudouin, gelişen bir Haçlı devletini yönetti ve onu Müslüman hükümdar Selahaddin‘den korumayı başardı.
Baudouin’de cüzzamın ilk belirtileri çocukken ortaya çıkmakla birlikte teşhis ancak babası Kral Amalrik‘in yerine geçtikten sonra konabildi. Daha sonra elleri ve yüzü giderek şekilsizleşti. Trablus Kontu III. Raymond, kral 1176’da reşit olana kadar krallığı Baudouin’in adına yönetti. Baudouin yönetimi devraldıktan hemen sonra Mısır’ı istila etmeyi planladı ama vasallarının işbirliği yapmaması nedeniyle bu plan uygulanamadı. 1177’de Selahaddin, Baudouin’in krallığına saldırdı, ancak Kral ve Châtillon‘lu soylu Renaud, Selahaddin’i Montgisard‘da püskürterek Baudouin’e ün kazandırdı. Genç kral, uzuvlarındaki duyuları yavaş yavaş kaybetmesine rağmen ata binmekte ustalaştı ve son yıllarına kadar savaşlarda mücadele edebildi.
Baudouin, cüzzam hastalığından dolayı evlenmedi. 1176’da kız kardeşi Sibylla, Montferratlı William ile evlendiğinde Baudouin, tahttan çekilmeyi düşündü ancak William ertesi yıl öldü. 1180’de Trablus Kontu III. Raymond ve Antakya Prensi III. Boemondo‘nun darbesini önlemek için Baudouin, Sibylla’yı Lüzinyanlı Guy ile evlendirdi. Guy’a soyluların büyük bir kısmı karşı çıktı ve kısa süre içinde Baudouin ile ilişkisini kalıcı olarak bozdu. Bunu takip eden iç anlaşmazlıklar Baudouin’i kral olarak kalmaya zorladı, çünkü sadece o kavga eden soyluları birleştirebilirdi. Baudouin, 1182’de Selahaddin’i tekrar püskürttü ama 1183’te cüzzam yüzünden kör oldu, yürüyemez ve ellerini kullanamaz hale geldi. Guy’ı mirastan mahrum bıraktı ve Sibylla’nın oğlu V. Baudouin‘e ortak kral olarak taç giydirdikten sonra Selahaddin’in Kerek kuşatmasını kaldırmak için kendisini bir tahtırevanla götürttü. Baudouin, Sibylla’nın Guy ile olan evliliğini iptal ettirmeyi ve Guy’ın Aşkelon tımarına el koydurmayı başaramadı. 1185 yılının başlarında Raymond’un Sibylla’nın oğlunun naibi olarak hüküm sürmesini sağladı ve 16 Mayıs’tan önce öldü.
Çocukluğu
IV. Baudouin, 1161 yılının ortalarında doğdu. Ebeveynleri o zamanlar Yafa ve Aşkelon kontu olan Amalrik ve Courtenaylı Agnes‘ti. Vaftiz babası ise amcası Kral III. Baudouin idi. Kral genç ve yeni evli olduğundan yeğeninin tahta geçmesi pek olası görünmüyordu; ancak III. Baudouin, 1163 yılında çocuksuz öldü.[1] Amalrik onun varisiydi, ancak krallığın soyluları Amalrik’in karısı Agnes’e şiddetle karşı çıkıyorlardı; muhtemelen onun nüfuzunun artması ihtimali onları tehdit ediyordu. Yüksek Mahkeme, Amalric’i kral olarak kabul edilebilmek için akraba evliliğinin iptalini kabul etmeye zorladı. Amalric, feshe rağmen Agnes ve kendisinin çocukları Sibylla ve Baudouin’in meşru olduğunu ilan ettirmeyi başardı. Annesi kısa süre sonra yeniden evlendiği için Baudouin, annesiz büyüdü ve annesini sadece halka açık günlerde gördü. Ayrıca, büyükanneleri Ioveta tarafından Aziz Lazarus Manastırı’nda yetiştirilen kız kardeşi Sibylla’yı da nadiren görüyordu. Baudouin altı yaşındayken, yakın olmadığı Maria Komnini adında bir üvey anne edindi. Kraliçe hırslı bir kadındı ve muhtemelen Baudouin’i kendi çocuklarının önünde bir engel olarak görüyordu.

Kudüs Krallığı ve diğer Haçlı prenslikleri, Müslüman Arap devletleriyle çevrili olmalarına rağmen, Batı Avrupa‘dan Levant‘a gelen ve Batılı kültürde kalan Fransızca konuşan Katolikler olan Franklar tarafından yönetiliyordu. Amalrik, krallığın veliahtı olarak Baudouin’in iyi bir eğitim almasını sağladı. Dokuz yaşındaki prens, bilgisiyle ünlü, sofistike ve çok seyahat eden bir din adamı olan Surlu William‘ın yanına gönderildi. William, oyun alanındaki diğer çocukların aksine Baudouin’in yaşıtları tarafından çimdiklendiğinde ağlamadığını fark etti. Bir süre sonra eğitmen, Baudouin’in sağ kolunda ağrı hissetmediğini fark etti. Kral, Baudouin’i tedavi etmeleri ve bir Frank asilzadesi için önemli bir beceri olan ata binmeyi öğretmeleri için Arapları kiraladı. Sadece bir elinde his olan Baudouin’in savaşta sadece dizlerini kullanarak atı kontrol etmeyi öğrenmesi gerekiyordu ve bu engeline rağmen binicilikte ustalaştı. Cüzzamdan şüpheleniliyordu, ancak henüz gözle görülür bir belirti yoktu ve hekimler çocuğun karşılaşacağı damgalanma nedeniyle teşhis koymakta tereddüt ediyorlardı. Teşhis çocukken konulmuş olsaydı, Baudouin’in kanunen, etkilenmiş şövalye ve çavuşlardan oluşan bir askeri tarikat olan Aziz Lazarus Şövalyeleri‘ne katılması gerekebilirdi.
Ergenlik çağına girdiğinde Baudouin, hastalığı karşısında olgun, kararlı ve iyimserdi. Yakışıklılığı, vücut şekli, yürüyüşü ve kendini ifade edişiyle babasına benziyordu. Baudouin çabuk öğrenen biriydi ama kekeliyordu. Hikâyeler ve tarih dersleri dinlemekten hoşlanırdı. Öğretmeni William, Baudouin’in mükemmel hafızasına dikkat çekerek, başkaları tarafından kendisine karşı yapılan iyilikleri ve kötülükleri unutmadığını belirtti.
Tahta çıkması
Amalrik‘in ölümü üzerine Yüksek Mahkeme veraseti görüşmek üzere toplandı. Henüz teşhis konulmamış olmasına rağmen Yüksek Mahkeme, kraliyet hekimlerinin Baudouin’in cüzzam hastalığına yakalandığına dair şüphelerinden haberdar olmalıydı. Yine de uygun bir alternatif yoktu. Baudouin, Kral’ın tek oğluydu; Amalrik’in ikinci evliliğinden iki kızı vardı, bunlardan sadece Isabella hayatta kaldı. Kadınların veliaht olmasına açıkça izin veriliyordu ama Sibylla henüz evlenmemiş bir ergen, Isabella ise sadece iki yaşındaydı. Erkek adaylar, Amalrik’in kuzenleri Antakya Prensi III. Boemondo, Antakyalı Baudouin ve Trablus Kontu III. Raymond, siyasi olarak uygun değildi: Boemondo, Antakya Prensliği‘ne bağlıydı, Antakyalı Baudouin ise Bizans İmparatoru I. Manuil Komnenos‘un hizmetindeydi ve Raymond da Müslüman esaretinde geçirdiği dokuz yıldan sonra baronlara neredeyse yabancıydı.
Üç gün süren müzakerelerden sonra IV. Baudouin seçildi. Genç kralın taç giyme töreni, Kudüs Latin Patriği Nesleli Amalrik tarafından Kutsal Kabir Kilisesi‘nde hemen gerçekleştirildi. Orta Çağ hükümdarları normalde Pazar günleri taç giyerlerdi, ancak Baudouin’in durumunda Birinci Haçlı Seferi‘nin Kudüs’ü ele geçirmesinin 75. yıldönümü olması nedeniyle bunun yerine 15 Temmuz 1174 tarihi seçildi.
Naiplik

Kudüs Krallığı‘nda reşit olma yaşı olan 15’e ulaşana kadar Baudouin’in kendi adına krallığı yönetecek bir naibe ihtiyacı vardı. Başlangıçta yönetimi senyör Plancyli Miles üstlendi. Kısa bir süre sonra Trablus Kontu III. Raymond Kudüs’e geldi ve Kral’ın en yakın akrabası olarak naiplik iddiasında bulundu. Miles, hükûmet üzerindeki hâkimiyetini genişletmeye çalışırken öldürüldü. İki yıl boyunca yeni bir senyör atanmadı ve böylece genç ve hasta kral, naibin askeri görevlerde ya da Trablus’ta olduğu zamanlarda ağır Yüksek Mahkeme toplantılarına başkanlık etti.
Baudouin’in annesi Agnes, Raymond naip olunca saraya geri döndü. Tarihçiler tarafından sık sık oğlunun durumunu kendi çıkarları için kullanmakla suçlansa da, Baudouin’in hocası Surlu William da dahil olmak üzere çağdaş kaynaklar ona karşı taraflı davranmaktadır. İki yaşından beri annesiz büyüyen Baudouin’in annesiyle ilgili hiçbir anısı yoktu, ancak annesi ona karşı sadakatle nazik davrandı ve Baudouin de ona karşı güçlü bir bağlılık geliştirdi.
Naiplik döneminde Kral’ın gerçekten de cüzzam hastalığına yakalandığı anlaşıldı. Hastalığı kimden kaptığı belli değildi. Ergenlik, hastalığın lepromatöz formunun gelişimini hızlandırdı ve durumu gittikçe kötüleşti. En ciddi şekilde etkilenen bölgeleri, uzuvları ve yüzüydü, bu da tebaasını ona yaklaştıklarında tedirgin ediyordu. Yine de yaygın uygulamanın aksine, Baudouin hiçbir zaman ayrı tutulmadı. Bir cüzzamlı olarak Baudouin evlenemez ya da çocuk sahibi olmayı bekleyemezdi. Bu nedenle Baudouin’in kız kardeşi ve varis adayı Sibylla için bir evlilik ayarlamak öncelik haline geldi. Raymond’un tercihi, İtalya’nın Piyemonte bölgesindeki Montferratlı V. Margrave William’ın oğlu ve hem Kutsal Roma İmparatoru Frederick Barbarossa‘nın hem de Fransa Kralı VII. Louis‘nin kuzeni olan Montferratlı William’dı.
Hükümdarlığı
Naipliğin sona ermesi ve hükümdarlığı
Taç giyme töreninin ikinci yıldönümü olan 15 Temmuz 1176’da Baudouin reşit oldu ve Raymond’un naipliği sona erdi. Annesinin önerisi üzerine Kral, sadık ve yetenekli dayısı Courtenayli Joselin‘i “seneschal” makamına atadı ve zengin bir mirasçı olan Millyli Agnes ile evlenmesini sağladı. Hükûmetteki bu değişiklik, Raymond tarafından Suriye’deki Müslüman prenslikleri fethederek Haçlı devletlerini kuşatmasına izin verilen Mısır hükümdarı Selahaddin‘e karşı yeni bir Frank yaklaşımının sinyallerini veriyordu. Baudouin, Raymond’un Selahaddin ile yaptığı barış antlaşmasını onaylamadı ve Joselin ile birlikte sultanın gücünün sınırlandırılması gerektiği konusunda hemfikir oldu.
Planlanan saldırı

y. 1165 yılında Yakın Doğu haritası. IV. Baudouin tahta çıktığında Fâtımî Halifeliği, Zengîlerin topraklarına ilerleyen Selahaddin tarafından devrilmişti.
Baudouin yönetimi devralır almaz danışmanlarıyla birlikte Mısır’a geniş çaplı bir saldırı planlamaya başladı. Kral, Selahaddin Eyyubi‘nin Halep seferinden yararlanarak Şam çevresine bir akın düzenledi. Bu onun ilk savaş deneyimiydi. Tek elini kullanabilmesine rağmen askeri görevlerini devretmeyi reddetti ve savaşa katıldı. O ve danışmanları daha sonra Selahaddin’in Suikastçılar Tarikatı‘na karşı yürüttüğü savaşa müdahale etmeye karar verdiler. Baudouin ve Raymond, 1 Ağustos’ta sırasıyla Kudüs ve Trablus ordularının başında Bikâ Vadisi‘ne (bugünkü Lübnan) bir akın düzenleyerek Şam garnizonunu bozguna uğrattılar ve Selahaddin’i seferden vazgeçmeye zorladılar.
Montferratlı William, kuzeni İmparator Frederick’in krallığa yardım edebileceğine artık güvenmeyen soyluların kuşkularına rağmen, Kasım 1176’da Baudouin’in kız kardeşi Sibylla ile evlendi. Cremonalı Sicard’a göre Baudouin tahtı William’a bırakmayı teklif etti; William ise soyluların desteğinden yoksun olduğunu bildiği için bunu reddetti.
Mısır’a saldırısını gerçekleştirmek için Baudouin’in deniz desteğine ihtiyacı vardı. Bu nedenle Châtillonlu Renaud‘u 1176-77 kışında Konstantinopolis‘te Renaud’un üvey oğlu İmparator Manuil‘e bir elçilik heyeti gönderdi. Manuil, krallık üzerinde Bizans himayesinin kurulması ve Kudüs’teki Ortodoks patriği II. Leontius’un yeniden göreve başlaması karşılığında istilaya katılmayı kabul etti. Raynald’ın görevi başarılı olunca, Baudouin onun Oultrejordain’in hanımı Millyli Stephanie ile evlenmesine razı oldu.
Nisan 1177’de Monferratlı William, Kral’ın kız kardeşiyle evlendi, ancak kontu olduğu Ascalon’da sıtmaya yakalandı. Baudouin onu ziyaret etti ve o da ağır bir şekilde hastalandı. William, Haziran ayında öldü ve Sibylla’yı hamile, Baudouin’i de büyük bir savaş saldırısı öncesinde yardımcısız bıraktı. Kral, Trablus kontunu küçümseyerek idareyi ve askeri komutayı Raynald’a emanet etti. Baudouin’in kuzeni Flandre Kontu I. Philip, Eylül ayında Doğu’ya geldi. Baudouin’e bir başka kuzeni olan İngiltere Kralı II. Henry‘den mali yardım getirdi. Henry, Baudouin ile birlikte Angevin ailesine mensup oldukları için ona yatırım yaptı. Ascalon’da hâlâ hasta yatağında olan Kral, kendisini bir tahtırevanla Kudüs’e geri götürttü ve genel bir konsey toplayarak Philip’e naiplik teklif etti. Philip reddetti ve Raynald görevine devam etti.
Bizanslılar, Mısır’ın işgaline hazırlık olarak bir savaş filosu gönderdiler ama Flandralı I. Philip, Antakyalı Boemondo, Trabluslu Raymond ve Hospitaller Şövalyeleri’nin büyük üstadı Roger de Moulins‘in işbirliği yapmaması nedeniyle Baudouin’i üzerek geri çekildiler. Selahaddin’in gücü kontrolsüz kaldı ve Bizans ittifakı çöktü. Latin patriği Nesleli Amalrik’in düşmanlığına rağmen Baudouin, Bizanslıların krallığına bağlı kalacağı umuduyla Rum patriği Leontius ile arasını iyi tutmaya devam etti.
Selahaddin’le ilk çatışmalar

Philip, Trabluslu Raymond’un Müslümanların elindeki Hama şehrine saldırmasına yardım etmek için Ekim 1177’nin sonlarında birlikleriyle birlikte Kudüs Krallığı’ndan ayrıldı. Frank ordusu kuzey Suriye’deyken, Selahaddin 18 Kasım’da Baudouin’in krallığını işgal etme fırsatını yakaladı. Tapınak Şövalyeleri, Gazze‘yi savunmak için acele ederken, Baudouin sıtma hastalığından hâlâ kurtulamamış olmasına rağmen sultanı karşılamak için atına bindi. Kral, Ascolon’a ulaştı ve seferberlik ilan ederek, eli silah tutan tüm sağlıklı erkekleri orduya çağırdı. Selahaddin, 22 Kasım’da Ascalon’a ulaştı ve Baudouin’in birliklerini onu karşılamak üzere yola çıkardı. Sayıca ne kadar az olduğunu gören Kral Baudouin, şehre geri çekildi. Selahaddin de sayıca üstünlüğünü gördü ve kendinden emin bir şekilde Kudüs’e doğru ilerledi. Ancak Baudouin, Tapınakçılarla temas kurmayı başardı ve onlara Gazze’yi terk edip kendisine katılmalarını emretti. Sultanın beklentisinin aksine, Baudouin ve Raynald atlarını Ascalon’dan sürerek Tapınakçılarla birleştiler ve Montgisard‘da dağılmış olan ordusuna saldırdılar. Genç kral en ön saflardaydı. Zar zor hayatta kalan Selahaddin ezici bir yenilgiye uğradı.

Geri çekilen Müslümanlara saldırmak için yeterli adamı olmayan Baudouin, Şam sınırını güçlendirmeye karar verdi. Tapınakçılar onu Ürdün Nehri’nin yukarı kısmında Chastellet adında bir kale inşa etmeye ikna ettiler. Yerel Müslümanların protestolarından sonra Selahaddin, inşaatı durdurması karşılığında Baudouin’e para teklif etti, ancak Kral bunu reddetti. Baudouin, 1178’de Süryani Ortodoks Kilisesi patriği Suriyeli Mihail‘i Kudüs’te ağırladı ve onun Frank davasına kalıcı sadakatini kazandı.
Nisan 1179’da, Baudouin’in hareketlerini öğrenmek amacıyla gönderilen Selahaddin’in yeğeni Faruk Şah ile Baudouin arasında çatışma çıktı. Yaşlı ama son derece yetenekli bir muhafız olan Toronlu II. Humphrey, Kral’ı korurken ölümcül yaralar aldı. Haftalar sonra Baudouin, Beyrut ve Sayda’ya yapılan Bedevi akınlarını durdurmak için atını sürdü ve Haziran ayında Selahaddin’in akıncı birliği karşısında bozguna uğradı. Kral attan indirildi ve kendi başına ata binemediği için bir şövalyenin sırtında güvenli bir yere taşındı. Ağustos sonlarında Baudouin, Selahaddin’in Le Chastellet kuşatmasına karşılık vermek için Taberiye‘ye bir ordu çağırdı, ancak Hristiyan birliklerine eşlik etmesi için Kudüs’ten Gerçek Haç kalıntısı getirilemeden kale düştü.
Grupların yükselişi
1177-78 kışında Kral’ın dul kız kardeşi Sibylla, Kral’ın adını taşıyan Baudouin adında bir erkek çocuk doğurdu. Çocuğun babası William için tutulan bir yıllık resmî yas, Haziran 1178’de sona erdi ve Sibylla için başka bir koca aramak uygun hale geldi. Sibylla ile evlenmeye İbelinli Baudouin talipti ama kabul görmedi. Ancak Kral Baudouin, İbelinlileri kızdırmamak için İbelinli Balian’ın 1177 sonlarında Kral’ın üvey annesi Kraliçe Maria ile evlenmesine izin verdi. Temmuz 1178’de IV. Baudouin, Sibylla’yı bazı kamusal eylemlerde kendisiyle ilişkilendirmeye başladı ve böylece onu tahtın vârisi olarak kabul etti. Onun Burgonya Dükü III. Hugh ile evlenmesini düşünmeye başladı ve Fransa kralına şöyle yazdı: “İnsanın uzuvlarını kullanmaktan mahrum kalması, hükümet işlerini yürütmede çok az yardımcı olur … Arap saldırısı korkusu her gün Kutsal Şehir’e baskı yaparken ve hastalığım düşmanın cüretini arttırırken, benim gibi zayıf bir elin gücü elinde tutması uygun değil.”

1180’deki Kutsal Hafta sırasında Antakya prensi ve Trablus kontu ordularıyla Kudüs’e yürüdüler. Niyetleri büyük olasılıkla Sibylla’nın İbelinli Baudouin’le evlenmesi ve ardından tahttan çekilmesi için Kral’ı zorlamaktı. Baudouin, akrabalarının orduları Kudüs’e ulaşmadan önce kararlı bir şekilde harekete geçti: Sibylla’nın Poitevinli bir şövalye olan Lüzinyanlı Guy ile evlenmesini sağladı. Raymond ve Boemondo’nun bu oldubittiyi kabul etmekten başka seçenekleri yoktu ve darbe engellendi.
Baudouin, Guy’ın konumunu güvence altına almak ve alternatif bir hak iddia edenin ortaya çıkmasını önlemek için, sekiz yaşındaki üvey kız kardeşi Isabella’yı Ekim 1180’de Toron’un genç lordu IV. Humphrey ile ciddi bir şekilde nişanladı. Isabella daha sonra Kerek Kalesi‘nde, Humphrey’nin annesi Oultrejourdain’in leydisiyle birlikte, anne tarafından akrabalarından ve olası komploculardan mümkün olduğunca uzakta yaşamaya gönderildi. Evlilik sözleşmesinin şartlarına göre, Humphrey Toron’u Baudouin’e devretti ve böylece iki büyük tımarın tek bir vasal altında birleşmesini önledi ve Trablus kontuna karşı konumunu güçlendirdi.
Son ayları, ölümü ve sonrası

1184 yılının sonlarında Baudouin, kraliyet koruması altında olan ve Mısırlıların hareketleri hakkında bilgi veren Darum kraliyet tımarındaki Bedevilerin, Guy tarafından katledildiğini öğrenince şok oldu. Kısa süre sonra ateşlendi. Baudouin, 1184’ün sonlarında ya da 1185’in başlarında Kudüs’e döndüğünde, hiçbir zaman güvenmediği ama daha iyi bir alternatif bulamadığı Trabluslu Raymond’a naiplik verdi. O sırada, daha önce iki kez atlattığı hastalıktan kurtulmayı umuyordu, ancak haftalar içinde bunun sonuncusu olacağı belli oldu. Ölüm döşeğindeyken, yeğeni V. Baudouin için kalıcı bir naip atamak üzere Yüksek Mahkeme’yi çağırdı ve Raymond, naip olarak seçildi. Baudouin ölüm döşeğindeyken, kral olacak yeğeni ile konuştu ve Raymond’a da naip olarak saygı gösterilmesini ve ardından Kutsal Kabir Kilisesi‘nde ciddi bir taç giyme töreni yapılmasını emretti.
IV. Baudouin, vasallarının eşliğinde Mart 1185’te ya da en geç V. Baudouin’in tek kral olarak kaydedildiği 16 Mayıs 1185’ten önce öldü. Kutsal Kabir Kilisesi’ne, babası Kral Amalrik‘in yakınına gömüldü. Genç V. Baudouin ertesi yıl öldü. Oğlunun yerine geçen Sibylla, Guy’ı kral yaptı. Dördüncü Baudouin’in krallığı, 1187’de Hıttin Boynuzları‘nda Guy’a karşı kazandığı kesin zaferin ardından Selahaddin tarafından yıkıldı. Sibylla ve kızları, 1190’da öldüler ve yenilmiş krallığın vârisi olarak I. Isabella‘yı bıraktılar.
Popüler kültürdeki yeri

- 2005 yapımı tarihî sinema filmi Cennetin Krallığı‘nda Edward Norton tarafından canlandırıldı. Norton, film boyunca maske taktı, Baudouin’in cüzzamlı yüzü ölümünden sonra gözüktü. Bu filmden sonra Baudouin’in popüler kültürdeki popülaritesi arttı ve Selahaddin ile mücadelesi takdir topladı.
- 1485 – Anne Neville, Galler Prensesi, İngiltere Kraliçesi (d. 1456)
Anne Neville | |
---|---|
İngiltere konsort kraliçesi | |
Hüküm süresi | 26 Haziran 1483 – 16 Mart 1485 |
Taç giymesi | 6 Temmuz 1483 |
Doğum | 11 Haziran 1456 Warwick Kalesi, Warwickshire, İngiltere |
Ölüm | 16 Mart 1485 (28 yaşında) Westminster, Londra, İngiltere |
Eş(ler)i | Westminsterlı Edward, Galler Prensi (e. 1470; 1471’de öldü) III. Richard (m. 1472) |
Hanedan | York Hanedanı |
Babası | Richard Neville, 16. Warwick Kontu |
Annesi | Anne Beauchamp, 16. Warwick Kontesi |

Anne Neville (d. 11 Haziran 1456 – ö. 16 Mart 1485) Galler Prensesi (VI. Henry‘nin oğlu Edward ile evlenmesinden dolayı) ve III. Richard ile evlenmesinden dolayı İngiltere Kraliçesidir. Warwick Kontu Richard Neville ile Kontes Anne Neville’in kızıdır. İlk evliliğini VI. Henry’ nin tek oğlu olan 14 yaşında Galler Prensi Edward of Westminster ile yapmıştır. Edward’ın ölümü nedeniyle bir yıl evli kalmıştır ve daha sonra York Hanedanından olan prens Richard ile evlenmiştir. 11 yıl sonra ise Kral IV Edward’ın ölümü üzerine Richard (IV Edvard’ın kardeşi) kral olması üzerine o da kraliçe konumuna gelmiştir. 28 yaşında ölmüştür. Sadece bir çocuğu olmuştur: Edward.
Yaşamının ilk yılları

Anne, güçlü bir kuzeyli ailenin, Nevillelerin bir üyesiydi. Richard Neville‘in, 16. Warwick Kontu, -aynı zamanda Kralyapıcı olarak da tanınır- en küçük kızıydı.
Leydi Anne, Warwick Kalesinde Richard Neville ve Anne de Beauchamp‘un en küçük kızı olarak doğdu. Çocukluğunun çoğunu Middleham Kalesinde geçirdi. Aynı zamanda York dükü Richard’ın eşi Cecily -Aynı zamanda IV. Edward ve III. Richard’ın annesidir- ile de akrabalıkları vardı.
Galler Prensesi
Anne 14 yaşındayken, babası Richard tarafından VI. Henry’nin tek oğlu Galler Prensi Edward ile evlendirildi. Bu evlilik bir yıl kadar sürdü ve Galler Prensi Edward öldürüldü.
Gloucester Düşesliği
Anne’in ikinci evliliği Gloucester Dükü Richard -Sonradan III. Richard- iledir. Westminister Kilisesinde evlenmişlerdir. Bu evlilikten bir de Edward adında oğlu vardır lakin oğlu Edward 10 yaşındayken hayata gözlerini yummuştur.
İngiltere Kraliçeliği
Edward IV. ölünce tahta yerleşen III. Richard’ın karısı olduğu için o da kraliçe olmuştur.
Ölümü
Anne, 16 Mart 1485’te Westminister Kilisesi’nde öldü. Muhtemelen ölümü tüberkülozdan dolayıydı. Onun öldüğü gün bir tutulma da yaşanmıştır.
- 1608 – Seonjo, Joseon Krallığı‘nın 14. kralı (d. 1552)
Seonjo | |
---|---|
Kral Seonjo | |
![]() |
|
Joseon Kralı | |
Hüküm süresi | 1567-1608 |
Önce gelen | Myeongjong |
Sonra gelen | Gwanghaegun |
Doğum | 26 Kasım 1552 Hanseong, Joseon Krallığı |
Ölüm | 16 Mart 1608 Hanseong, Joseon Krallığı |
Hanedan | Joseon |
Babası | Deokheung |
Annesi | Hadong |
Dini | Konfüçyüsçülük |
Seonjo (Korece: 선조, 宣祖; 26 Kasım 1552-16 Mart 1608), Joseon Krallığı‘nın 14. kralıdır. Saltanatı 1567’den 1608 yılına kadar sürmüştür.
Seonjo hükümdarlığının başlangıcında Konfüçyüsçülüğü teşvik etmek ve devlet işlerini yenilemekle tanınmıştı, ancak Japonya‘ya karşı Imjin Savaşı sırasında siyasi kaos ve başarısız liderliği sonraki yıllarını gölgelemiştir.
Joseon Krallığı
대조선국 (大朝鮮國)
|
|||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1392-1897 | |||||||||
Kore’nin konumu
|
|||||||||
Başkent | Hanseong | ||||||||
Yaygın dil(ler) | Korece | ||||||||
Hükûmet | Monarşi | ||||||||
Kral | |||||||||
|
|||||||||
Tarihçe | |||||||||
|
|||||||||
Para birimi | Mun (1633–1892) Yang (1892–97) |
||||||||
|
Joseon Krallığı (Korece: 대조선국, 大朝鮮國[1]), 1392-1897 yılları arasında var olmuş bir Kore krallığıdır. Krallık General Yi Seong-gye tarafından kurulmuş olup modern Kore’nin bulunduğu yerde yaklaşık beş yüzyıl boyunca hüküm sürmüştür. İlk başlarda Kore, yeniden adlandırılmış ve başkent günümüzdeki Seul‘e taşınmıştır. Krallığın doğal sınırları en kuzeydeki Yalu ve Tumen nehirlerine kadar genişlemiştir. En uzun Konfüçyüsçü hükümdarlığın yaşandığı hanedanlıktır. Krallık, sonraları Ming ve Çing hanedanlarının birer vasalı olarak sürdürmüş olup Birinci Çin-Japon Savaşı‘nın ardından Ekim 1897 tarihinde Kore İmparatorluğu hâline geldi.[2]
Joseon, Kore’nin modern yüzüne çok önemli bir miras bıraktı; modern Kore’nin sahip olduğu birçok görgü kuralı, kültürel normlar, güncel sorunlara toplumsal duruş ve hatta modern Kore dili ve diyalektiğinin kökeninin geleneksel düşünce yapısının bir örneği olarak bu dönemde ortaya çıkmıştır.
Tarihçe
Kuruluş
14. yüzyılın sonlarında 918’de Taejo tarafından kurulmuş olan Goryeo Hanedanlığı‘nın temelleri, yıllardır süren savaşlar ve parçalanan Moğol İmparatorluğu‘nun fiili işgaliyle çöküntüye uğramıştır. Goryeo’nun meşruluğu, saray içinde gittikçe tartışmalı bir sorun oluyordu. Hanedanlık, krallığı yönetmede başarılı olamıyordu; ancak Yuan Hanedanlığı nesliyle yapılan mecburi evlilikler ve çok sayıdaki aile bölümlerinin rekabeti bahane ediliyordu. (Hatta Kral U’nun annesinin halk tabakasından olduğu bilinmektedir, böylece Kral Gongmin’den bu yana soyunda anlaşmazlıklara neden oluyordu). Krallıktaki güçlü aristokratlar, generaller ve hatta başbakanlar, kraliyetin kayırmalar yaparak yönetime hakim olmalarına karşı mücadele ettiler, sonuçta bu durum birçok faktör arasında ciddi fikir ayrılıklarına neden oluyordu. Sürekli artan sayıdaki Japon korsan (Wokou) akınları ve Kızıl Türban İsyanı‘yla kraliyet sarayına egemen olmak için gelen reform yanlısı Sinjin aristokrasisiyle muhalif Gwonmun aristokrasinin yönetim mücadelesi yanında; aslında yabancı tehditleri geri püskürten, Yi Seong-gye adındaki yetenekli general ve rakibi Cheo Yeong’du.
Zhu Yuanzhang‘ın yönetimindeki Ming Hanedanlığı’nın ardından Goryeo; General Yi’nin liderlik ettiği grup (Ming Hanedanlığı’nı destekleyenler) ve General Choe’nin ordugâh grubu (Yuan Hanedanlığı’nı destekleyenler) olarak ikiye ayrıldı. 1388’de Ming’den bir ulak Goryeo’ya geldiğinde (14. yüzyıl Kral U dönemi) Goryeo’nun kuzeyindeki toprağının önemli bir bölümünü geri istedi. General Choe, Liaodong Yarımadası’nın istilasını kanıtlamak için bir şans yakalamıştı. (Goryeo, eski krallık Goguryeo’nun halefi olduğunu iddia etmişti, bu şekilde tarih boyunca Kore’nin bir bölümü olan Mançurya’nın iadesi dış politikanın bir parçasıydı). İsyanı yönetmesi için seçilen Yi’ye sadakatle karşı çıkıldı; ancak Yalu Nehri‘ndeki Wuihwa Adası’nda isyan etti ve Goryeo’nun başkenti Gaegyeong (bugünkü Gaeseong)’a giderek Kral U’yu oğlu Kral Chang’ın (1388) yardımıyla başlattığı darbeyle General Choe ve yandaşlarını kurtardı. Krallığının adını zorla Yo olarak değiştirdikten sonra Kral U ve oğlunu öldürdü (Bu olaydan sonra Kral Gongyang oldu). Dolaylı yoldan kraliyet sarayını kukla kralla elinde tuttu. Yi, o süre içinde kendisinin Sinjin aristokrasisiyle Jeong Do-jon ve Jo Jun olarak dostluğunu ilerletti. Yaptığı ilk işlerden birisi Gwajeon Yasası’ndan fiili olarak Goryeo’nun başkomutanlığını geçirerek toprak zenginlerinin ve muhafazakâr Gwonmun aristokratların topraklarına el koyup Sinjin kampında Yi’nin destekleyicileri arasında paylaştırdı. 1392’de (Kral Gongyang’ın 4. yılında), Yi’nin beşinci oğlu Yi Bang-won, Jeong Mong-ju adındaki eski hanedanlığı destekleyen önemli bir aristokratı kendi tarafina çekerek yeni saltanata bağlılık yemini etti ve Jo Yeong-gyu’nun da dahil olduğu beş suikastçiyle Gaegyeong yakınındaki Seonjouk Köprüsü’nde öldürdü. Böylece Yi Seonggye’nin yönetiminden bir kişiyi eksiltmiş oldu. Aynı yıl Yi, Kral Gongyang’i tahttan indirerek Wonju’ya sürgüne gönderdi ve tahta çıktı. Yaklaşık 500 yıldır hüküm süren Goryeo Hanedanlığı sona ermiş oldu.
İlk anlaşmazlıklar
Kral Taejo’nun, oğullarını doğuran iki eşi vardı. İlk eşi Kraliçe Sinui, Goryeo’yu devirme girişiminde bulunarak kendisinden önce ölmüş ancak; 6 erkek evlat dünyaya getirmişti. Taejo’ya 2 erkek evlat veren diğer eşi Kraliçe Sindeok da tahta yükselmeye çalışmıştı. Yeni hanedanlık resmen kurulduğu ve ilan edildiği zaman Taejo, halefi olacak oğlunu yetiştirmişti. Bununla beraber Taejo’nun Kraliçe Sineui’den olan beşinci oğlu Yi Bang-won, babasının yükselişine en çok katkıda bulunmuş; aynı zamanda babasının saraydaki iki dostu olan Başbakan Jeong Do-jeon ve Nam Eun’a karşı derin bir kin barındırmaktaydı. Her iki taraf aralarındaki ortak düşmanlıklarının farkındaydı. Yi Bang-won’un tahtı en çok hak eden halef olması açığa çıkınca Jeong Do-jeon kral üzerindeki nüfusunu kullanarak Kral Taejo’nun en çok sevdiği diğer oğlunun halef olmasının en akıllıca seçim olacağı konusunda kralı ikna etti. 1392’de Kral Taejo’nun sekizinci oğlu (Kraliçe Sindeok’tan ikinci oğlu), Büyük Prens Uian (Yi Bang-seok)’in Kraliyet Prensi, Halef olması kararlaştırıldı. Kraliçenin ani ölümü ve Kral Taejo’nun ikinci eşinin yasını tuttuğu sırada, Jeong Do-jeon saraydaki yerini sağlamlaştırmak için Yi Bang-won ve kardeşlerini öldürmek için komplo kurdu. Bu planın duyulması üzerine Yi Bang-won 1398’de isyan çıkararak sarayı bastı. Jeong Do-jeon ile onun yandaşlarıyla beraber Kraliçe Sindeok’un iki oğlunu öldürdü. Bu olay Prenslerin İlk Çekişmesi olarak bilinmeye başlandı.
Oğullarının veliaht olabilmek için birbirlerini öldürmeleri ve ikinci eşinin ölümü Kral Taejo’yu psikolojik olarak bitkin düşürmesinden dolayı tacını, Kral Jeongjong olan ikinci oğlu Yi Bang-gwa’ya vermiştir. Daha sonra kuzeydeki Hamhung şehrine gitmiştir. Kral Jeongjong’un hükümdar olarak yaptığı ilk işlerden biri çok daha huzurlu olduğuna inandığı Gaeseong’u yeniden başkent yapmaktı. Bu arada Yi Bang-won, az da olsa erkek kardeşinin tahta oturması gerçeğiyle hayal kırıklığına uğradı, Kraliyet Varisi’nin Erkek Kardeşi Prens olarak gösterilmeye başlandı. Ancak Taejo’nun güce kavuşmak isteyen dördüncü oğlu Yi Bang-gan, Yi Bang-won’un planlarına karşı çıktı. 1400’deki gerilimde Yi Bang-won’un grubuyla Yi Bang-gan’ın ordugâhının büyük bir savaşı kışkırtması Prenslerin İkinci Çekişmesi olarak bilinmektedir. Bu savaştan sonra yenilen Yi Bang-gan Tosan’a sürgüne gönderilirken, kendisini savaşa kışkırtanları Yi Bang-won idam ettirmiştir. İyiden iyiye gözdağı verince, Kral Jeongjong Yi Bang-won’u olası vâris olarak yetkilendirerek tahttan çekildi. Aynı yıl, Yi Bang-won uzun bir aradan sonra tahta Kral Taejong olarak çıktı.
Gücün birleştirilmesi
Taejong’un hükümdarlığının başlarında, Önceki Ulu Kral Taejo herhangi bir kralın buyruğunun meşruluğunu ifade eden kraliyet mührünü bırakmayı reddetti. Taejong, zekasını ve dürüstlüğünü kanıtlayacağına inandığı politikalarla ülkeyi yönetmeye başladı. Kral olarak yaptığı ilk işlerden biri hükûmetin üst kademelerindeki kişilerin sürdükleri sefayı ve özel ordular üzerindeki soylular yönetimini durdurmaktı. Bağımsız kuvvetlerin haklarını elinden alarak olası büyük ölçekli ayaklanmaları önlemek amacıyla fiilen dağıtarak güçlerini azalttı ve ulusal ordunun sayısını etkili bir biçimde artırdı. Taejong’un kral olarak diğer yaptığı iş ise, toprak sahiplerinin vergilendirilmesi yasasını yeniden düzenleyip kayıt altına almaktı. Önceleri kapalı toprağın keşfiyle, milli gelir çift kayıtla artırıldı.
1399’da Taejong, Goryeo Hanedanlığı yönetiminin zayıfladığı yıllarda sarayın gücünü kullanarak tekel yarattığı Dopyeong Meclisini dağıtmak için kilit bir rol oynadı ve merkezi yönetimin yeni bir şubesi gibi kralın ve onun emirleri çevresinde oluşan Joseon Devlet Konseyi’ni destekledi. Geçen bu belgeleme ve vergilendirme yasasından sonra Kral Taejong, tüm kararların Euijeong Bölümü’nden geçerek kralın kararından sonra yürürlüğe girebileceği yeni bir emir yayınladı. Bu, saray bakanları ve danışmanlarının kendi aralarında tartışıp karar almaları ve kralın sadece bir seyirci olması geleneğini bitirdi ve böylece Kore’nin asıl yönetiminde kraliyet gücünü zirveye yerleştirdi. Kısa bir süre sonra Kral Taejong, hükûmet görevlileri veya aristokratlar tarafından sömürüldüklerini ya da adaletsizliklere maruz kalanların haklarını araması için “Sinmun” adında bir hükûmet birimini kurdu.
1418 Ağustos’unda Taejong’un tahtı bırakmasından 2 ay önce Sejong tahta çıktı. 1419 Mayıs’ında Kral Sejong, babası Taejong’un tavsiyesi ve yardımıyla Japon korsanları Tsushima’dan temizlemek için Gihae Doğu Seferi’ne koyuldu. Tsushima Daimyo’su (Tsushima Lordu) Sadamori, Joseon sarayına teslim oldu. 1443’te imzalanan Gyehae Antlaşması’yla Tsushima Lordu, Joseon Kralı’nı tanıyıp ona itaat etti. Buna karşılık Joseon sarayı, Sõ kabilesini Japonya ve Kore arasındaki ticaretle ilgili ayrıcalıklı haklar vererek ödüllendirdi.
Sejong, halkını Mançurya’da yaşayan düşman Çinli ve Mançuryalı göçebelerden korumak için kuzey sınırında dört kale ve altı garnizon (hangul: 사군육진 hanja: 四郡六鎭) kurmuştur. 1433’te Sejong, ünlü general Kim Jong-seo’yu Mançuları bozguna uğratması için kuzeye gönderdi. Kim’in askeri seferiyle birkaç kaleyi ele geçirerek kuzeyi bastırdı ve Kore topraklarını aşağı yukarı bugünkü Kuzey Kore ve Çin sınırını oluşturacak şekilde düzenledi.
Sejong’un hükümdarlığı boyunca Kore, doğa bilimleri, tarım, edebiyat ve geleneksel tıp gibi alanlarda teknolojik gelişmeler başardı ve bu başarılarından dolayı “Büyük Kral Sejong” olarak şereflendirildi. Kral Sejong’un en büyük katkısı 1443’te Kore alfabesini (Hangeul) yaratmasıdır. Hanja ve Hanmun’un günlük yazım olarak kullanılması 20. yüzyılın ikinci yarısında yavaş yavaş sona erdi.
Japon akınları
Kore tarihinin başından beri karada ve denizde sık sık korsan saldırıları vardı. Korelilerin tek amacı, Wokou korsanlarına karşı deniz ticaretini emniyete almaktı. Kore donanması barut teknolojilerinin ileri türde olanlarını korsanlara karşı kullandı.
Japon Akınları (1592-1598) boyunca Japon yerel diktatör Toyotomi Hideyoshi, Portekiz silahlarıyla Çin’in Ming Hanedanlığı’nı fethetmenin hırsıyla bölgesel lordları ve askerleriyle 1592 ve 1597’de Kore’yi istila etti. Joseon sarayındaki ayrılıkçı görüşler, Japon askeri yeteneğinin değerlendirilmesindeki yetersizlik ve Joseon’un başarısız diplomatik girişimleri bu sonucu hazırladı. Avrupalı silahların kullanımıyla Japonlar yarımadanın en güneyini, Pyeongyang ve Hanseong (bugünkü Seul)’la birlikte ele geçirdi. Joseon Hanedanlığı Vakayinamesi’ne göre Japonların, Koreli asilerle Birleşerek Gyeongbokgung sarayı ve köle kayıtlarının tutulduğu ambarları yaktığından bahsedilmektedir.
Yerel direnişlerin Japon ilerleyişini yavaşlatmasının yanında Amiral Yi Sun-sin’in Japon tedarik hattını şiddetle engelleyip sonuç getiren zaferler elde etmesi, deniz yollarını Korelilerin eline geçirmiştir. Üstelik Ming hanedanlığı Koreliler tarafında yer alarak 1593’te büyük bir kuvvet göndermiş ve Korelilerle birlikte Japonları geri püskürtmüştür. savaş sırasında Koreliler, güçlü ateşli silahlar ile yüksek kaliteli barut ve kaplumbağa gemilerini geliştirmişlerdir. Joseon ve Ming kuvvetleri Japonlara ağır bir bedel ödetmişlerdir. savaştan sonra Kore ve Japonya arasındaki ilişkiler bütünüyle askıya alınmıştır.
Mançu akınları
Savaştan sonra Kore Krallığı gittikçe izolasyonist olmaya başladı. Hükümdarları yabancı ülkelerle sınırlı ilişki içinde olmaları gerektiğini gördü. Üstelik Ming Hanedanlığı, yeni Qing Hanedanlığı’nın kuruluşuna götüren Kore’nin Japonya’ya karşı olan savaştan dolayı kısmen zayıfladı. Koreliler karşılıklı sınır trafiğini daha fazla kontrol etmeyi ve Ming’in yıkılışına neden olan Mançu’nun önceden yarattığı kargaşayı durdurmak için daha sıkı sınırların kurulmasını kararlaştırdı.
Kore, 1627 ve 1637’de Mançular tarafından iki akına maruz kaldı. Kore, Mançulara teslim oldu ve bu esnada iki yönlü ticaret misyonlarını içermesine ek olarak yeni Qing Hanedanlığı imparatorlarına hanedanlığın himayesi altındaki bir devlet olarak vergi ödemeyi kabul etti. Qing hükümdarları Çin topraklarında yabancı ticaret bölgelerinin kurulmasını geçersiz kılan bir dış politika kararı aldı. Bu politika Macau’ya yabancı Canton Fabrikaları’nın geleneksel antrepo varlığını sınırladı. Antrepolar yabancı gümüş karşılığında Çin ipekleri önemli ticaret ürünü olarak kullanıldı. yapılan anlaşma yabancıların nüfuzlarını sınırlayıcı daha istikrarsız kuzey bölgesini özenli bir düzenlemeyle bırakarak yabancı ticareti Çin’in güney eyaletlerine sevk etti. Bu karar Kore’nin ana ticari ortağı olan Çin’in olmasından bu yana Kore’yi etkiledi.
Joseon döneminin sonu
Mançurya’dan gelen akınlardan sonra Joseon yaklaşık 200 yıl barış dönemi yaşadı. Kral Yeongjo ve Kral Jeongjo, Joseon hanedanlığında yeni bir reforma önderlik ettiler. Kral Sukjong ve oğlu Kral Yeongjo ayrılıkçı politik görüşlerden ortaya çıkan sonuçlarla, problemleri çözmeyi denediler. Tangpyeong’un politikası ise tarafların çekişmelerini uygulamada durdurmaktı. Yeongjo’nun torunu Kral Jeongjo, saltanatının başından sonuna kadar birçok reform yaptı. Özellikle kraliyet kütüphanesi Kyujanggak’ı inşa etti. amacı Joseon’un kültürel ve politik durumunu ilerletmek ve ülkeyi yetenekli memurlarla yönetmekti. Kral Jeongjo ayrıca yeni sosyal inisiyatiflere öncülük ederek önceden sosyal statüleri yüzünden yasaklanmış olanlara yeni yönetim pozisyonları açtı. Kral Jeongjo’nun birçok Silhak bilginine yardım etmesine ilaveten Silhak bilginleri de Jeongjo’nun kraliyet gücünü desteklemişlerdir. Kral Jeongjo’nun saltanatı Joseon’un popüler kültürünün kalkınmasını ve daha ileri gelişimini görmüştür.
1863’te Kral Gojong tahta çıkmıştır. Babası Kral Naibi Heungseon Daewongun, Gojong’un yetişkinliğine erişinceye kadar yerine hükümdarlık etmiştir. 1860’ların ortaları süresince, 1866’da doğrudan Kore’ye yapılan Fransız Seferi’ne karşı izolasyonizm ile yerel ve yabancı Katoliklere zulüm yanlısı bir politikayı temel almıştı. Saltanatının ilk yıllarında saray otoritesinin merkezi olan ve büyük ölçüde köhneleşmiş Gyeongbok Sarayı’nın büyük bir çabayla restore edilmesine tanıklık etmiştir. Heungseon Daewongun’un saltanatı boyunca ayrılıkçı görüşler ve Andong Kim boyu tarafından elde edilen güç tamamen ortadan kalkmıştı.
1873’te Kral Gojong, kraliyeti doğrudan doğruya yönettiğini ilan etmiştir. Heungseon Daewongun’un emekliliğinden sonra Kraliçe Min (sonraları İmparatoriçe Myeongseong olarak hitap edilen) sarayın kontrolünü elde ederek ailesini yüksek saray mevkilerine yerleştirmiştir.
19. yüzyılda Qing Hanedanlığı ve Japonya arasında tırmanan gerilim 1. Çin-Japon Savaşı (1894-1895) ile sonuçlandı. Savaşın büyük bir kısmı Kore yarımadasında gerçekleşti. Japonya, Meiji Restorasyonu’ndan sonra Batı’nın askeri teknolojisini elde ederek 1876’da Joseon’la Ganghwa Antlaşması imzalamak zorunda kaldı.
Birçok Koreli, Japonlarla topraklarındaki yabancı etkisini ve Joseon Hanedanlığı’nın zalimce yönetimini hor görmüştür. 11 Ocak 1894’te Go-bu savaşında hükûmet kuvvetleri köylü lider Jeon Bong-jun tarafından bozguna uğratıldı ve savaştan sonra Jo’nun arazileri köylülere dagıtıldı. Bu arada Joseon yönetimi ordusu Jeonju’ya hücum etti ve Joseon hükûmeti ile köylü ordusu anlaşma yaptı. Bununla birlikte Joseon yönetimi Qing Hanedanlığı yönetiminden isyanı sona erdirmek için acilen yardım talep etti. Japonlara haber verildikten sonra Tientsin Toplantısı’na göre Qing askerlerini Kore’ye gönderdi. Böylece 1. Çin-Japon savaşı çıkmış oldu.
İmparatoriçe Kore’de Japon müdahalesine karşı koymaya kalkıştı ve destek aramak için Rusya ya da Çin’e dönmeyi düşünüyordu. 1895’te İmparatoriçe Myeongseong (Kraliçe Min olarak da söz edilir) Japon ajanlar tarafından öldürüldü. Kore’deki Japon bakan Miura Goro, bu suikastı planlamıştı. Hullyeondae Ordusu’yla beraber bir grup Japon ajan da İmparatoriçe Myeongseong’un öldürülüp sarayın kuzey kanadında bedenini yakıldığı ve himayelerindeki Seul’deki Kraliyet sarayına girdi.
1894’te Çin’in yenilgisiyle sonuçlanan savaş Çin ile Japonya arasında Shimonoseki Antlaşmasıyla sonuçlandı ki; bu antlaşma Kore’nin Çin’den bağımsızlığını da resmen garanti ediyordu. Bu, Japonya’nın Kore’de bölgesel hegemonya kurmasının bir basamağıydı. Joseon sarayı, daha büyük otoritelerin baskısıyla ulusal bütünlüğü yeniden güçlendirmesi gerektiğini hissetti ve 1897’de Kore İmparatorluğu’nu ilan etti. İmparator Gojong Kore’nin bağımsızlığını göstermek için bu unvanı üstlendi. Üstelik Rusya gibi Japonları kovan diğer yabancı güçler askeri teknolojiyi amaçladı. 1897’de imparatorluğun resmi adının değişmesi Joseon döneminin bitişini gösteriyordu; ancak Japon müdahalesine rağmen Joseon Hanedanlığı hala hükümdarlık edecekti.
Karmaşık manevralar ve karşı manevralar sırasında Japonya, 1905’teki Port Arthur savaşı’nda Rus filosunu defetti. 1904-1905 Rus-Japon savaşı, Portsmouth Antlaşması’yla son buldu ve böylece Japonya’nın Kore’yi ele geçirmesine açık hale geldi. 1905’te Eulsa Antlaşması’nın imzalanmasından sonra Kore, Japonya’nın himayesine girdi. 1909’da Harbin’deki tren istasyonunda Kore bağımsızlık gönüllüsü An Jung-geun tarafından öldürülmesine rağmen Ito Hirobumi Kore’nin ilk yerleşik-generaliydi. 1910’da birçok Koreli istilaya karşı çıktıysa da Japon İmparatorluğu Kore’yi zorla işgal etti.
- 1649 – Jean de Brébeuf, Cizvit misyoner (d. 1593)
- 1664 – İvan Vıhovski, Kazak hetmanı (d. ?)
- 1736 – Giovanni Battista Pergolesi, İtalyan müzisyen (d. 1710)
- 1822 – Jeanne Louise Henriette Campan, Fransız eğitimci ve yazar (d. 1752)
- 1898 – Aubrey Beardsley, İngiliz illüstratör ve yazar (d. 1872)
- 1913 – Tatyos Efendi, Osmanlı Ermenisi müzisyen (d. 1858)
Kemani Tatyos Efendi | |
---|---|
![]() |
|
Genel bilgiler | |
Doğum | Tateos Ekserciyan 1858 Ortaköy, İstanbul |
Ölüm | 16 Mart 1913 (55 yaşında) İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu |
Başladığı yer | İstanbul |
Tarzlar | Klasik Türk müziği |
Meslekler | Müzisyen, bestekar |

Tateos Ekserciyan (Osmanlı Türkçesi: طاتيوس اكسرجيان , Ermenice: Թադեոս Էքսէրճեան), (d. 1858, Ortaköy, İstanbul – ö. 16 Mart 1913, İstanbul), Osmanlı Ermenisi müzisyen ve bestekar.
Osmanlıca yazımda Türkçedeki artdamak n’si, kef üzerine üç nokta ile yazılırdı. Elyazısında bu noktalar konmazdı, bu yüzden kef (ك) harfi ince k, artdamak n’si (ñ, ng) ve ince g için kullanılan ortak harf olduğundan, kimilerince yanlışlıkla Ekserciyan diye yanlış okunduğu olur. Ekser, bir tür çivinin adıdır. 16 Mart 1913 tarihinde hayatını kaybetti.
Babası Monakyan, Ortaköy Ermeni Kilisesi musikişinaslarındandır. Ortaköy’deki Ermeni okulunu bitirdi. Zanaatkâr olması için bir çilingire ve bir saatçiye çırak olarak verildi. Musikiye düşkünlügü sebebiyle dayısı Movses Papazyan’dan kanun dersi almaya başladı. Amatör topluluklarda bir süre kanun çalmasının ardından kanunu bıraktı. Kemanî Kör Şebüh’dan keman çalmasını öğrendi. Andon ve Civan kardeşlerden ve Hanende Asdik Ağa’dan ders aldı. Hanende Karakaş, Tanburî Ovakim, Kanunî Şemsi gibi sanatkârlarla Galata’daki Pirinççi Gazinosu başta olmak üzere, uzun yıllar fasıllar yönetti. O zamanki gazino sözü, günümüz gazinolarıyla karıştırılmamalıdır.
Ünlendikten sonra Ahmet Rasim Bey, Civan ve Andon kardeşler, Şevki Bey, Kemençeci Vasilaki, Tanburi Cemil Bey ile arkadaşlık yaptı ve beraber çaldı. Bu arkadaşlıkların olumlu etkisiyle saz eserlerinde de başarılı oldu.
Eserlerinin çoğu kayıt altına alınamadığı için nota bilmesine rağmen unutulmuştur. Tatyos Efendi, birçok eserine de güfte yazmıştır. Çağının gerekleri ve sanat anlayışına göre güzel saz ve söz eserleri bestelemiş, Klasik Türk müziği makamlarının geleneksel ifade özelliklerini başarı ile yansıtmıştır. Tatyos Efendi’nin, saz eseri olarak bestelediği karcığar, suzinak, rast peşrevleri; hüseyni, suzinak, rast saz semaileri ile birlikte bazı şarkıları meşhurdur.
Sağlığı bozulduktan sonra Tatyos Efendi, Ahmet Rasim ve Kemençeci Vasilaki gibi birkaç dostunun dışında yalnız kaldı. Ölüm kaydı, kilise defterine Türk müziğinde önemli bir sanatçı olmasına rağmen “Çalgıcı” olarak kaydedilmiştir. Sanatçının cenazesi Ahmet Rasim Bey’le beraber on-on beş kadar kişi tarafından kaldırılmış ve Hasanpaşa Uzunçayır’da bulunan Kadıköy Ermeni Mezarlığı‘na defnedilmiştir.
Tatyos Efendi’nin Kadıköy Ermeni Mezarlığı’ndaki anıtmezarı
Yakın dostu Ahmet Rasim Bey, sözlerini de kendisinin yazdığı uşak makamındaki:
Gamzedeyim devâ bulmam
Garibim bir yuva kurmam
Kaderimdir hep çektiğim
İnlerim hiç rehâ bulmam
güfteli eseri için “onun ömrünün hâsılasıdır” demiştir.
Tatyos Efendi’nin; çatık kaşlı, pos bıyıklı, kısa boylu, tıknaz yapılı, kalender yaradılışlı, hafif şehlâ gözlü bir kişi olduğu söylenir.
Türk Mûsikî repertuvarında sekiz peşrev, altı saz semaisi, bir beste denemesi, muhtelif makam ve usûllerden bestelediği kırk yedi şarkısı bulunmaktadır.
Atatürk’ün sevdiği şarkılardan “Mani oluyor halimi takrire hicabım” şarkısı da Tatyos Efendi’nindir.
Tatyos Efendi’nin çok bilinen ‘Gamzedeyim Deva Bulmam‘ şarkısını Barış Manço, Müzeyyen Senar, Cansu Koç, Gaye Su Akyol, Kubat gibi pek çok sanatçı tarafından seslendirmiştir.

Makam (mode) | Türü | Şarkı adı | Usul |
---|---|---|---|
Bestenigar | Peşrev | Bestenigar Peşrev | Fahte |
Hicaz | Şarkı | Bilsen ne bela geçti şu bi–çare serimden | Sengin Semai |
Hicaz | Şarkı | Gülşen–ı zevk–ı hayatın şimdi mehcurlardan | Ağır Aksak |
Hicaz | Şarkı | Nev–bahar–ı dehr içinde harsız gül mü olur | Aksak |
Hicaz | Şarkı | Neydi maksudun senin bu hale koymaktan | Aksak |
Hicaz | Şarkı | Şu mahzun gönlümü yar şad eylesin | Curcuna |
Hicazkar | Şarkı | Ben çare ararken dil–ı bi–çareye senden | Sengin Semai |
Hicazkar | Şarkı | Mani oluyor halimi takrire hicabım | Curcuna |
Hicazkar | Şarkı | Tir–ı çeşmin ta ciğer–gahımda hançerler vur | Ağır Aksak |
Hicazkar | Şarkı | Yok mudur ey mah–peyker zerre insafın ban | Türk Aksağı |
Hüseyni | Şarkı | Çektim elimi gayrı bu dünya hevesinden | Curcuna |
Hüseyni | Şarkı | Gönül düştü yine gülzar–ı zevka | Curcuna |
Hüseyni | Peşrev | Hüseyni Peşrev | Devr–i Kebir |
Hüseyni | Saz Semai | Hüseyni Saz Semaisi | Aksak Semai |
Hüseyni | Şarkı | Meskenim kuşe–ı zillet olalı şam–u seher | Aksak |
Hüseyni | Şarkı | Ölürüm terk edemem ey gül–ı nev–reste seni | Curcuna |
Hüseyni | Şarkı | Sakı–ı bezm–ı elest–ı ruh iken şirin–güvar | Düyek |
Hüseyni–Aşîran | Saz Semai | Hüseyni–Aşiran Saz Semaisi | Aksak Semai |
Hüzzam | Şarkı | Açtım yüzünü talat–ı didarına baktım | Curcuna |
Hüzzam | Şarkı | Gözüm hasretle giryandır | Aksak |
Isfahan | Şarkı | Akl–u sabrım gitti mahzun oldum ah | Aksak |
Karcığar | Şarkı | A gözüm bakma hevayi sözüne | Aksak |
Karcığar | Şarkı | Göz süzüp yan bakışınlaa yine aldatma beni | Aksak |
Karcığar | Şarkı | Güldün eğlendin perişan hal–u kaalimle bug | Ağır Aksak |
Karcığar | Şarkı | Hatırım rahatsız etmezse seni | Curcuna |
Karcığar | Peşrev | Karciğar Peşrev | Çifte Düyek |
Karcığar | Saz Semai | Karciğar Saz Semaisi | Aksak Semai |
Karcığar | Şarkı | Kemend–ı zülf esiri zülf–ı yar oldum | Aksak |
Karcığar | Beste | O mah–tabı aceb gösterir mi bana felek | Zencir |
Karcığar | Şarkı | Söyle çeşm–ı ela sen nur–ı imanım mısın | Ağır Aksak |
Kürdilihicazkâr | Şarkı | Ehl–ı aşkın neşvegahı kuşe–ı meyhanedir | Ağır Aksak |
Kürdilihicazkâr | Şarkı | Hoş geçen eyyamı cana her nefes ah özlerim | Aksak |
Kürdilihicazkâr | Şarkı | İltiyam–ı zahm–ı aşkın ah doktor çaresi | Aksak |
Kürdilihicazkâr | Peşrev | Kürdi’li Hicazkar Peşrev | Devr–i Kebir |
Kürdilihicazkâr | Saz Semai | Kürdi’li Hicazkar Saz Semaisi | Aksak Semai |
Kürdilihicazkâr | Şarkı | Sohbetinle hoş geçen eyyamı cana özlerim | Aksak |
Muhayyer | Şarkı | Uyandı bahtım artık etmem şekva felekten | Sengin Semai |
Müstear | Şarkı | Tağyir olunmuş guya havası | Türk Aksağı |
Neva’da Uşşak | Şarkı | Gam–zedeyim deva bulmam | Sofyan |
Nihavend | Şarkı | Cana firkatinle sinemi ben dağlarım | Aksak |
Nihavend | Şarkı | Geçtikçe demler sehharelendi | Sengin Semai |
Nihavend | Şarkı | Meftunu gönül oldu o şuhane nigahın | Sengin Semai |
Rast | Şarkı | Beni dilgir ederken ah visali | Aksak |
Rast | Şarkı | Bir gönlüme bir hal–ı perişanıma baktım | Sengin Semai |
Rast | Şarkı | Çeşm–ı celladın ne kanlar döktü | Kağıdhane Ağır Aksak |
Rast | Şarkı | İftirak–ıy can kederinle senin ey gül–beden | Ağır Aksak |
Rast | Şarkı | Mavi atlaslar giyersin | Türk Aksağı |
Rast | Şarkı | Mey–ı lalinle dil mestane olsun | Curcuna |
Rast | Peşrev | Rast Peşrev | Düyek |
Rast | Saz Semai | Rast Saz Semaisi | Aksak Semai |
Segah | Şarkı | Nice feryad edeyim ah aşk senden | Aksak |
Suzinak | Şarkı | Afet misin ey hüsn–i mücessem bu ne halet | Sengin Semai |
Suzinak | Şarkı | Atf etme sakın hançer–ı müjganını nagah | Sengin Semai |
Suzinak | Şarkı | Cevher–ı ruhum musun ey melek | Aksak |
Suzinak | Şarkı | Çeşm–ı celladı boyandı girdi artık kaanıma | Ağır Aksak |
Suzinak | Şarkı | Efendim nev–civanımsın | Sengin Semai |
Suzinak | Şarkı | Gel ela gözlüm efendim yanıma | Müsemmen |
Suzinak | Şarkı | Gülşen–ı zevk–ıy hayatın şimdi mehcurlarda | Ağır Aksak |
Suzinak | Şarkı | Güzelim gözlüğünü çeşmine tak | Aksak |
Suzinak | Şarkı | Hasretinle gün–be–gün olmakta halim ah bet | Curcuna |
Suzinak | Peşrev | Suzinak Peşrev | Çenber |
Suzinak | Saz Semai | Suzinak Saz Semaisi | Aksak Semai |
Suzinak | Şarkı | Suznak–ı ateş–ı gam yetiş feryada gel | Aksak |
Suzinak | Şarkı | Suznak–ı fasl–ı aşkın söyleyim dinle yeter | Aksak |
Şehnaz | Şarkı | Sevdi bir şuh–ı cihanı kim gönül | Devr–i Hindi |
Uşşak | Şarkı | Bu akşam gün batarken gel | Aksak |
Uşşak | Şarkı | Nail–ı vuslat olan zinet–ı dünya bilmez | Müsemmen |
Uşşak | Şarkı | Ol kadar ağlattın ki gülmek bana oldu haram | Ağır Aksak |
Uşşak | Şarkı | Rahmi yok bir yare düştüm el–aman gonca | Ağır Aksak |
Uşşak | Şarkı | Ruhum musun ey ruh–ı safa–bahş–ı cihanın | Türk Aksağı |
Uşşak | Peşrev | Uşşak Peşrev | Devr–i Kebir |
Uşşak | Saz Semai | Uşşak Saz Semaisi | Aksak Semai |
- 1914 – Albert Gobat, İsviçreli yazar, eğitim yöneticisi ve Nobel Barış Ödülü sahibi (d. 1843)
- 1919 – Yakov Sverdlov, Yahudi asıllı Rus devrimci (d. 1885)
- 1929 – Kel Hasan Efendi, Türk tuluatçı (d. 1865)
- 1935 – John James Richard Macleod, İskoç hekim ve fizyolog (Nobel Fizyoloji veya Tıp Ödülü sahibi ve İnsülini bulanlardan) (d. 1876)
- 1938 – Egon Friedell, Avusturyalı filozof, tarihçi, gazeteci, oyuncu, kabare sanatçısı ve tiyatro eleştirmeni (d. 1878)
- 1940 – Selma Lagerlöf, İsveçli Nobel Edebiyat Ödülü sahibi ilk kadın yazar (d. 1858)
- 1944 – Mehmed Abdülkadir Efendi, II. Abdülhamid‘in ve Bidâr Kadınefendi‘nin oğlu (d. 1878)
- 1955 – Nicolas de Staël, Fransız ressam (d. 1914)
- 1957 – Constantin Brâncuși, Rumen heykelci ve çağdaş soyut heykelciliğin öncülerinden (d. 1876)
- 1966 – Emin Türk Eliçin, Türk yazar (d. 1906)
- 1988 – Erich Probst, Avusturyalı futbolcu (d. 1927)
- 1998 – Pertev Naili Boratav, Türk halk bilim araştırmacısı (d. 1907)
- 2000 – Thomas Ferebee, Amerikalı pilot (Atom bombası‘nı atan Enola Gay uçağının bombacısı) (d. 1918)
- 2003 – Rachel Corrie, Amerikalı barış aktivisti (İsrail tankları tarafından ezilerek öldürüldü) (d. 1979)
- 2010 – Ksenija Pajcin, Sırp şarkıcı (d. 1977)
- 2015 – Firuz Çilingiroğlu, Türk hukukçu ve Onursal Yargıtay Başsavcısı (d. 1924)
- 2016 – Frank Sinatra Jr., Amerikalı şarkıcı ve müzisyen (d. 1944)
- 2017 – Torgny Lindgren, İsveçli yazardır (1938)
- 2018 – Louise Slaughter, Amerikalı siyasetçidir (d. 1929)
- 2019 – Dick Dale, Amerikalı rock gitaristi ve müzisyeni (d. 1937)
- 2019 – Richard Erdman, Amerikalı oyuncu, komedyen, yapımcı ve yönetmen (d. 1925)
- 2019 – Barbara Hammer, Amerikalı film yapımcısı ve yönetmeni (d. 1939)
- 2019 – Tom Hatten, Amerikalı sahne, televizyon, sinema oyuncusu, radyo ve televizyon sunucusu (d. 1926)
- 2019 – Yann-Fañch Kemener, Fransız şarkıcı ve müzisyen (d. 1957)
- 2019 – Muhammed Mahmud Veled Luli, Moritanyalı asker ve devlet adamı (d. 1943)
- 2019 – Yuliya Naçalova, Sovyet-Rus şarkıcı, aktris ve televizyon sunucusu (d. 1981)
- 2020 – Nicolas Alfonsi, Fransız siyasetçi ve hukukçu (d. 1936)
- 2020 – Sergio Bassi, İtalyan folk rock müziği şarkıcısı ve söz yazarı (d. 1951)
- 2020 – Menachem Friedman, İsrailli sosyolog ve akademisyen (d. 1936)
- 2020 – Haşim Betahi Gülpayegani, Tahran Eyaleti’nin İran Uzmanlar Meclisi temsilcisi (d. 1941)
- 2020 – Francesco Saverio Pavone, İtalyan hukukçu (d. 1944)
- 2020 – Saskia Post, Avustralyalı aktris (d. 1961)
- 2020 – Fariborz Raisdana, İranlı iktisatçı, sosyalist, aktivist, profesör (d. 1945)
- 2020 – Stuart Whitman, Amerikalı bir aktör (d. 1928)
- 2021 – Amaranth Ehrenhalt, Amerikalı ressam, heykeltıraş ve yazar (d. 1928)
- 2021 – Mauro Favilla, İtalyan siyasetçi (d. 1934)
- 2021 – Erhan Önal, Türk eski futbolcu, futbol menajeri ve futbol yorumcusu (d. 1957)
- 2021 – Sabine Schmitz, Alman otomobil yarışçısı ve televizyon sunucusu (d. 1969)
- 2022 – Slobodan Škrbić, Sırp asıllı Yugoslav eski millî futbolcu (d. 1944)
- 2023 – Ángel Fournier, Kübalı profesyonel kürekçi (d. 1987)
- 2023 – Claude Fournier, Kanadalı film yönetmeni, senarist ve görüntü yönetmeni (d. 1931)
- 2023 – Patrick French, İngiliz yazar, tarihçi ve akademisyen (d. 1966)
- 2023 – Nani Wijaya, Endonezyalı aktris ve model (d. 1944)
- 2024 – David Seidler, İngiliz-Amerikalı oyun yazarı ve En İyi Özgün Senaryo Akademi Ödülü sahibi (d. 1937)
Tatiller ve özel günler