Eugène Delacroix'nın "La liberté guidant le peuple" (Halkın rehberi özgürlüktür) adlı çalışması, Fransa'daki Temmuz Devrimi'nin en önemli simgesi olmuÅŸtur.
Milliyetçilik konusunda Benedict Anderson, Ernest Gellner, Eric Hobsbawm, Elie Kedourie gibi karşıtların yanı sıra, Anthony Smith, NevNikolayeviç Gumilyov gibi tarafsız yazarların teorik çalışmaları olmakla birlikte konu henüz teorik bir dayanaÄŸa kavuÅŸturulamamıştır. Bu çalışmalarda vatanseverlik, militarizm, ÅŸovenizm, etnik aidiyet, dilselaidiyet, ulusalcılık, irredantizm, faÅŸizm, militancılık, dinselcilik, otoriterlik, ırkçılık, anti-emperyalizm, asabiyet, hayali cemaatler, tarihselkimlik, tarih bilinci, kahramanlık, maneviyat, atalar kültü, sadakat, egemenlik, ortakirade, vatan, romantizm, kamusallık, kültürellik kavramları açıklanmaktadır.
Köken bilimi
"Millet" sözcüÄŸü aslen Arapça olup (Ar: ملة), "din veya mezhep; bir din veya mezhebe baÄŸlı olan cemaat" anlamındadır. Osmanlı Türkçesinde 20. yüzyıl baÅŸlarına kadar bu anlamda kullanılmıştır. 19. yüzyıl ortalarından itibaren aynı sözcük Fransızca/İngilizce nation kavramına karşılık olarak kullanılmıştır. Türkçe "ulus" (Orhun Yazıtları'nda uluÅŸ olarak yer alır) sözcüÄŸü, 1932 yılında aynı kavramın Yeni Türkçesi olarak benimsenmiÅŸtir.Orhun Yazıtları ve KâÅŸgarlı Mahmud'un 1072-1074 yılları arasında yazdığı Divân'u Lügati't-Türk adlı kitabında millet sözcüÄŸünün Türkçe karşılığı budun sözcüÄŸüdür.
Latince kökenli olan "nation", kök anlamı itibarıyla "aynı atadan gelenler topluluÄŸu" demektir. Dolayısıyla esasen Türkçe kavim veya aÅŸiret karşılığıdır. Türkçe ulus ise siyasi amaçla bir araya gelmiÅŸ olan boylar konfederasyonunu ifade eder (ayrıca eski Türkçedeki budun sözcüÄŸü de aynı anlamı verir).
Milliyetçilik kavramı
Milliyetçilik Kavramı Anthony-D.Smith‘e göre, çağın ruhunu yansıtmaktadır ve daha eski sembol ve fikirlerle de baÄŸlantılıdır. ErnestGellner ise, mevcut kültürün gerisine gidip ondan bir ulus yaratma, geçmiÅŸ bir kültürü bugünden keÅŸfetme ve kurma eylemi olarak tanımlamıştır. Eric Hobsbawm ise ulusun oluÅŸum sürecine deÄŸinerek 3 yöntemden bahsetmiÅŸtir. Bunlar; devlet eliyle yürütülen merkezi ve yaygın eÄŸitim, devlet ve toplumu bütünleÅŸtiren kitlesel törenler ve ulusal anıtlar etrafında örülen sembolik birliklerdir.
Tarihçe
Orléans'ın kurtuluÅŸundaki rolü sonrasında Fransızların ulusal kahramanlarından biri haline gelen Jeanne d'Arc
GeliÅŸimi
Fransa 13.yüzyıldan itibaren çok uluslu Habsburgların aksine kendilerini Franceis olarak tanıtan ve nispeten homojen bir etnik yapıya sahipti. BaÅŸka bir ifadeyle de Fransa, Orta Çağın ortalarından itibaren Fransızlar için bir patria, yani anavatandı. 13. yüzyılın ortalarından sonra krallar kiliseye karşı üstün geldi ve krallar vatan savunması vergisi (ad defensionem patriae) almaya baÅŸladı. Vatan için ölmek (pro patria mori) ise ÅŸerefli ve onurlu bir ÅŸey olarak görülüyordu. 1339 yılında hanedan savaÅŸları olarak baÅŸlayan YüzYılSavaÅŸları sonraki süreçte ağırlıklı olarak İngilizler ve Fransızlar arasındaki bir mücadele halini aldı. SavaÅŸlar sonrasında millî kimlik duygusu oluÅŸmaya baÅŸlayarak önem kazanır hale geldi. Orléons'ın kurtuluÅŸundaki rolü sonrasında Jeanne d'Arc gibi isimler Fransız milliyetçiliÄŸi için sembol hale geldi. Jeanne d'Arc Fransa'nın Meryem'i olarak görülmeye baÅŸlandı ve 1920 sonrasında azizler kategorisine dahil edildi. Ayrıca "Kutsal Fransız İmparatorluÄŸuyla savaÅŸan herkes, kral İsa'yla savaÅŸmaktadır" sözü kendisine atfedildi.
17. yüzyıldan sonra sahip olunan Fransız sınırları realize edilmeye baÅŸlandı. Güçlü durumda olan bir merkezi monarÅŸi kuruldu. Fransa 16. yüzyılın din savaÅŸlarına raÄŸmen toprak bütünlüÄŸünü korumayı baÅŸardı. XIV. Louis zamanında kraliyet, din ve kanuni düzen üniter bir yapıya dönüÅŸtü. Bu dönemlerden ihtilale kadar geçen sürede Fransızca saray, aristokratlar ve kuzeydeki daha büyük ÅŸehirlerin etkin dili haline geldi. 1792'li yıllarda 27 milyon Fransız'dan sadece % 12 veya % 13'lük bir kısmı doÄŸru bir ÅŸekilde Fransızca konuÅŸabiliyordu. Farklı bölgelerde hiç kullanılmayan Fransızca sadece ÅŸehir merkezlerinde konuÅŸulur hale geldi. 18. yüzyılda millet ve birey kavramı muhalefetin en belirgin söylemi haline geldi. Üniter ve merkezi ÅŸekildeki bürokrasi 19 ile 26 yaÅŸ arasındaki erkekler Fransa'da milletleÅŸtirildi. O dönemler için eÅŸi ve benzeri olmayan bir eÄŸitim sistemi ile sadece milletleÅŸtirmekle kalınmayıp aynı zamanda gelenekler, tarih yazımı, edebiyat, müzik, tiyatro ve mimarlık gibi alanlar devlet tarafından tasarlanıp biçimlendirildi. İhtilal sonrasındaki savaÅŸlar ile Fransızlar birbirleriyle kaynaşıp karıştılar. Cumhuriyet, anayasa ve millet olguları üzerine yeminler ettirilen coÅŸkulu bayramlar ile eski dini törenler yerine getirildi. millî bayram, millî marÅŸ, millî takvim, ÅŸiir, edebiyat, güzel sanatlar ve mimarinin millî çerçevede devreye sokulması ile Fransa modern bir devlet, orada yaÅŸayanlar ise "millet" oldu. Sanayi Devrimi ile gelen sermaye artışı, akrabalık ve köylülük gibi sosyolojik kavramları bozan ülke içi göçler, yeni ulaşım ve iletiÅŸim yollarının da etkisi tüm bu sürece olumlu bir katkı saÄŸladı. Bu süreç ve deÄŸiÅŸimin dışında 1795'ten itibaren resmî tören ve politik propagandalarda millî marÅŸ çalan ilk ülke de Fransa oldu.
İhtilal sonrası
Fransız Devrimi
Fransa'da monarşiyi yıkıp cumhuriyeti getiren devrim.
ne yaptığının farkında olan ve mevcut siyasi iktidara raÄŸmen veya onsuz önce bir birey, ardından da bir millet olduÄŸunu düÅŸünen kiÅŸilerin zaferi oldu ve sadece Fransız milliyetçiliÄŸinin deÄŸil aynı zamanda dünya genelinin de bir miladı oldu. İhtilalci Fransızlar kendilerini tek ve bölünmez (une et indivisible) olarak niteledi. 1791 Fransa Anayasasının II. BaÅŸlığının 1. maddesinde "Krallık tektir ve bölünmez" ibaresi yer alırken İhtilalciler sonraki süreçte Jean-Jacques Rousseau'nun genel irade (volonté générale düÅŸüncesinden aldıkları ilhamla her türlü egemenlik kaynağının millete ait olduÄŸunu ilan ettiler. Fakat bu anlayış Fransız halkının tamamı kapsamadı çünkü temsilciler belirli bir düzeyde vergi vermekteydiler. YürürlüÄŸe sokulmayan 1793 Fransız Anayasasının 25. maddesinde egemenliÄŸin halka dayandığı yönünde ibareler yer aldı. Yönetim ve halk arasındaki sınır ve farklılıkları ortadan kaldıran ihtilal, millet ile iç ve dış düÅŸmanlar arasında derin ayrılıklar yarattı. Jakoben iktidarı döneminde bu sebepten 500.000 bin insan hayatını kaybetti. 1793-1794 arasındaki bu dönem "terör dönemi" olarak adlandırıldı. Sonraki yıllarda ise Jakobenizm kavramı ile tepeden inme devrim veya halka raÄŸmen halk için ÅŸeklinde terimler üredi. İhtilal öncesi ve sonrasında sekiz ile on bin arasında deÄŸiÅŸen jakoben kulübü bulunmaktaydı ve merkezleri sadece Paris deÄŸildi. Bu da Jakobenlerin halkçı yönünü vurgulamak isteyenler için bir birer tez konusu oldu.
Fransız milliyetçiliÄŸinin geçirdiÄŸi evrim Robespierre'ye ait partinin üyesi olan Napolyon Bonapart ile devam etti. Napolyon milliyetçi düÅŸüncelerini Fransa'nın geleneksel dini deÄŸerleriyle örtüÅŸtürerek kazanımlar elde etti. Yayılmacı siyaseti ile sınırları geniÅŸletti. 1815 AnlaÅŸması cumhuriyetçi, muhafazakâr, laik ve monarÅŸist kesim tarafından reddedildi. 1871 Savaşı yenilgisi sonrasında milliyetçilik düÅŸüncesi Fransız toplumunda itibarlı bir düÅŸünce sistemi haline geldi. Maurice Barrès entegral milliyetçilik teorisini ortaya attı. 1898'de halkı harekete geçirecek ÅŸeyin Fransız milliyetçiliÄŸi olduÄŸunu dillendirmeye baÅŸladı. Fransız halkının aldığı eÄŸitim ise milletleÅŸme kavramına önemli bir katkı yaptı. EÄŸitim kurumlarındaki sınıflara kaybedilen toprakların fotoÄŸrafları asılarak belirli yönde bir bilinç oluÅŸturulmaya çalışıldı. Gençlerin askeri sisteme göre yetiÅŸtirildiÄŸi bir düzen getirildi.
I. Dünya Savaşı sonrası
I. Dünya Savaşı öncesine kadar Fransa'da göze çarpan bir birlik durumu yoktu. Katolik gelenekleri, laisizm, Kilise'nin engellediÄŸi düÅŸünceler, insan hakları ve kırsal kesim ile kent arasındaki farklılıklar hakimdi. ÇoÄŸu Fransız barbarlara karşı yapılan savaÅŸta kutsal birlikte yer aldı ve eski düzende deÄŸiÅŸim yaÅŸandı. SavaÅŸ sonrasında birçok yere ÅŸehit/kahraman abideleri yapılarak askeri seremoni ve gazi yürüyüÅŸleri yapıldı. Vatan için ölmek çoÄŸu Hristiyan kavram ve deÄŸerinden daha önemli bir unsur haline geldi. 1940 askeri yenilgisi Fransız milliyetçiliÄŸini bir nevi kesintiye uÄŸrattı. Katolik öÄŸretisine geri dönmeyi deÄŸerlendirmeye, monarÅŸiye olumlu bakmaya ve aileye önem verilmeye baÅŸlandı fakat Charles de Gaulle ile kalınan yerden devam edildi. Mitterrand, Gaulle'ye karşı muhalif bir tavır sergiledi. Fransa'nın sadece birinci sırada olduÄŸu zaman Fransa olduÄŸunu ve Fransa'nın büyük olmadan gerçek Fransa olamayacağını ifade eden söylemlerde bulundu.
21. yüzyıl sonrası
19. yüzyıl Fransız siyasetinde büyük bir FransızlaÅŸtırma (francisation) politikası izlendi. Bu politika bugün yaÅŸayan Fransızların üçte biri oranına denk geldi. 2000 yılına gelindiÄŸinde sosyalist İçiÅŸleri Bakanı Jean-Pierre Chevènement, içinde bulunduÄŸu hükûmetin Korsika'ya ve diÄŸer bazı bölgelere ayrıcalıklar vermek istemesi sonrasında Fransa'nın bütünlüÄŸünü ve birliÄŸini tehlikede gördüÄŸünden dolayı istifa etti. İlerleyen yıllarda "Fransa'nın sadece kendisine karşı sorumluluÄŸu vardır." ilkesi günümüz Fransız siyasetçilerince ağırlı olarak benimsendi.
Modern milliyetçi düÅŸünce 1789-1799 Fransız Devrimi'nin fikirlerinden doÄŸmuÅŸtur. Avrupa tarihindeki ilk milliyetçi hareketlere, I.Napolyon istilası (1804-1815) altındaki Almanya'da rastlanır. Aynı yıllarda, Rus iÅŸgalindeki Polonya'da güçlü bir milliyetçi akım doÄŸdu. 1821'de Osmanlı Devleti'ne karşı ayaklanan Yunanistan, Avrupa'nın milliyetçi çevrelerinde çok heyecanlı destek buldu. 1848'de Avusturya İmparatorluÄŸu'na karşı ayaklanan Macarlar, daha sonra Çekler ve Sırplar, milliyetçilik akımını Orta Avrupa'ya taşıdılar. 1860-1870 yılları arasında gerçekleÅŸen İtalya birliÄŸi, devrimci milliyetçiliÄŸin en büyük zaferlerinden biri olarak algılandı. 1870'lerde Rusya'da doÄŸan Pan-Slavizm akımı, yayılmacı milliyetçiliÄŸin ilk örneklerinden biri idi.
MilliyetçiliÄŸe yol açan en önemli etken, daha önce hükümdar ve sülale zemininde tanımlanan siyasi aidiyet duygusunu, hükümdardan bağımsız olarak, "halk"a maletme gereÄŸiydi. Siyasi aidiyet ve itaat, "halk"ın ortak iradesine dayandırılmalıydı. Bu nedenle 19. yüzyılda milliyetçilik, radikal, devrimci, anti-monarÅŸist, yerleÅŸik düzene zıt bir siyasi düÅŸünce olarak deÄŸerlendirildi.
"Halk"ı tanımlamanın güçlüÄŸü, milliyetçi düÅŸünürleri —bazen olguları ve mantığı zorlama pahasına olaÄŸanüstü duygusal anlamlar yüklemeye sevketti. ÖrneÄŸin (ayrı lehçeler konuÅŸan) Sicilyalılar veya Venedikliler ayrı bir ulus mu, yoksa İtalyan ulusunun parçası mıydı? Avusturya ulusu var mıydı? Makedonlar ayrı bir ulus mu, Bulgar mı, yoksa Güney Slavların bir boyu muydu? Bu konularda farklı görüÅŸleri savunanlar, benimsedikleri ulusa hayali bir tarih ve hayali kökenler atfederek, onun ezelden beri "doÄŸal olarak" varolduÄŸunu kanıtlamaya çalıştılar. Farklı lehçeler konuÅŸan toplumlarda, ortak bir ulusal dil oluÅŸturmaya büyük önem verildi.
Milliyetçi ideolojiler, kavramlar ve düÅŸünceler
- Vatanseverlik
- FaÅŸizm
- Nasyonal sosyalizm
- Åžovenizm
- Popülizm
- Devletçilik
- Atatürkçülük
- İrredantizm
- Ülkücülük
- Kolektivizm
- Turancılık
- Türkçülük
- TürkmilliyetçiliÄŸi
- Galiyevizm
- Ulusalcılık
Ayrıca bakınız
- Devletçilik
- Åžovenizm
- Türkiye'de milliyetçilik
- Ulus devlet
- Vatanseverlik
- Atatürk milliyetçiliÄŸi
Kaynak : Wikipedia.org
Resim : millidusunce.com