Ölümler
- 41 – Caligula (Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus), Roma İmparatoru (d. 12)
Caligula | |||||
---|---|---|---|---|---|
Augustus | |||||
![]() Caligula büstü
|
|||||
3. Roma imparatoru | |||||
Hüküm süresi | 37 – 41 | ||||
Önce gelen | Tiberius (büyük amcası) | ||||
Sonra gelen | Claudius (amcası) | ||||
Doğum | 31 Ağustos 12 Antium (günümüzdeki Anzio ve Nettuno), İtalya |
||||
Ölüm | 24 Ocak 41 (28 yaşında) Palatino Tepesi, Roma |
||||
Defin | Augustus Anıt Mezarı, Roma | ||||
Eş(ler)i | Junia Claudilla (33-34) Livia Orestilla (37 veya 38) Lollia Paulina (38) Caesonia (?-41) |
||||
Çocuk(lar)ı | Julia Drusilla (kızı) Tiberius Gemellus (evlatlık) |
||||
|
|||||
Hanedan | Julio-Claudian Hanedanı | ||||
Babası | Germanicus | ||||
Annesi | Yaşlı Agrippina | ||||
Dini | Roma Paganizmi |
Roma hanedanları |
---|
Gaius Julius Caesar Augustus Germanicus (31 Ağustos 12 – 24 Ocak 41), daha çok Caligula takma adı ile bilinen, 37 – 41 yılları arasında görev yapmış, Julio-Claudian Hanedanı mensubu ve Roma İmparatorluğu’nun üçüncü imparatoru.
Aşırı savurganlığı, tuhaflığı, ahlaksızlığı ve acımasızlığıyla tanınır, despotluğuyla hatırlanır. Kendi muhafızlarının birkaçı tarafından 41 yılında öldürüldü. Romalı tarihçi Suetonius, Caesar’ın Hayatı adlı eserinde döneminin en ünlü olaylarını anlatır.
Günümüze ulaşan kaynaklar, Caligula’nın zalimliği ve var olduğu iddia edilen deliliği üzerine anlatılan anekdotlara odaklanmışlar. Bundan dolayı bazı modern araştırmacılar arasında bir tartışma konusu olmuştur. Sık sık bu dönemin en tarafsız tarihçisi olarak gösterilen Tacitus’un Caligula’nın saltanatı hakkında yazdıkları kaybolmuştur.
Ailesi
- Bkz. Julio-Claudian aile ağacı.
Caligula, 31 Ağustos 12’de, Roma’nın sayfiye yerlerinden Antium’da “Gaius Julius Caesar Germanicus” olarak doğdu. İmparator Augustus’un evlatlık torunu Germanicus ve torunu Yaşlı Agrippina’nın doğumdan sonra hayatta kalan altı çocuğundan üçüncüsüdür. Germanicus, Nero Claudius Drusus ve Küçük Antonia’nın oğlu, Agrippina ise Marcus Vipsanius Agrippa ve Yaşlı Julia’nın kızıdır. Gaius’un erkek kardeşleri Nero ve Drusus’la genç yaşta ölen Tiberius ve Gaius Julius, kız kardeşleri ise Julia Livilla, Drusilla ve Genç Agrippina’dır. Gaius aynı zamanda geleceğin imparatorlarından Claudius’un yeğenidir.
Gaius’un babası Germanicus, Tiberius Claudius Nero ve Augustus’un üçüncü karısı Livia’nın torunu ve ayrıca Augustus’un kendisinin de evlatlık torunudur. Germanicus, Julio-Claudian ailesinin en göze çarpan üyelerinden ve Roma İmparatorluğu’nun en çok saygı duyulan ve sevilmiş olan generallerinden birinin oğludur. Agrippina, Augustus ve Scribonia’nın torunudur ve mükemmel Roma kadını modeli olarak tasvir edilir.
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/1c/Caligae_from_side.jpg/220px-Caligae_from_side.jpg)
Gençliği
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/c/c6/Villa_Jovis%2C_Reconstructed_by_C._Weichardt.jpg/220px-Villa_Jovis%2C_Reconstructed_by_C._Weichardt.jpg)
Sadece iki ya da üç çocuktan biri olarak Gaius, ailesinin Germanya’nın kuzeyindeki askerî harekâtlarına eşlik etti ve babasının ordusunun maskotu haline geldi.[1] Askerler, annesi Agrippina tarafından minyatür askeri üniforma ve sandalet giydirilip silah kuşatılan küçük Gaius’u görmekten çok keyif alıyorlardı. Kendisine verilmiş olan Latince ‘Caligula’ takma adının anlamı “Küçük (asker) sandaleti” idi ve üniformasının bir parçası olarak giydiği küçük asker sandaletinden gelmekteydi. Bu ismi ona askerler vermişti çünkü Caligula küçükken asker gibi giyinip askerlerin yanında durmayı severdi.[2]
Tahtın varisinin kim olacağı sorusu Augustus henüz hayatta iken aile içindeki entrika suçlamaları arasında birkaç defa ortaya atıldı. Caligula’nın babası Germanicus, Augustus’un öldüğü zamanda Princeps görevini yürütmek için çok genç olmasına rağmen birçok insan, Augustus’un vâris olarak onu seçeceğine inanıyordu. Sonuç olarak Augustus, Germanicus’u evlatlık edinmesi şartıyla Tiberius’u seçti. Germanya’daki başarılı bir harekât ve Roma’daki geçit töreninin ardından Germanicus Roma politik yaşamından uzaklaştırılmak için doğuya gönderildi ve orada Tiberius’un ajanları tarafından zehirlendiği iddiaları arasında 10 Kasım 19 tarihinde öldü. Annesi ve Tiberius arasındaki ilişkiler katil ve komplo suçlaması arasında hızla kötüleşti.
Genç Caligula, önce 27 yılında belki de bir rehine olarak annesinin büyükannesi ve Tiberius’un annesi Livia’nın yanına gönderildi. Livia’nın Tiberius’la birlikte devrilmesi ve ardından iki yıl sonra ölmesi üzerine Caligula, Julian akrabalarının yanına döndü ve büyükannesi Antonia’ya iade edildi.[3] Bu süre zarfında Caligula dış dünya ile biraz bağlantı kurabildi; yegane arkadaşları kız kardeşleri Genç Agrippina, Drusilla ve Julia Livilla’ydı. Daha sonra Caligula hakkında, imparatorun kız kardeşleriyle özellikle de Drusilla ile ensest ilişkisi olduğu dedikoduları çıktı. Suetonius, bu iddialar hakkında çok özel şeyler yazmıştır.[4]
31 yılında, Caligula Capri’de tekrar Tiberius’un ölümüne ve 37 yılında tahta çıkışına kadar onun kişisel gözetimine verildi.[3] Bu süre zarfında Caligula zaten Tiberius’un gözdesiydi. Suetonius, Tiberius’un yönettiği insanlar ve Roma’da onu dizginleyen (Augustus, Livia, kardeşi Drusus ve en iyi arkadaşı Nerva) olmadan kendini, arzuladığı tüm cinsel sapkınlık düşkünlüğünü yaşamakta özgür hissettiği Capri’de, yaşadığı aşırı cinsel sapkınlıklarını aktarır.[5] Bunların gerçekten olup olmadığını söylemek zordur. Pek sevilmeyen imparatorlar olan Tiberius ve Caligula gibiler hakkında yazılanların hepsi gerçek olmayabilir ve antik metinlerde dedikodu sık rastlanılan bir durumdur.
Bu sıralarda, Tiberius’un Praetorian Prefect’i Sejanus, Roma’da çok güçlüydü ve imparatorun yönetimine ve onun olası varislerine karşı kendi müttefiklerini oluşturmaya başlamış ve Julian çizgisindeki destekçilere dalkavukluğa girişmekteydi.[6] Tiberius’un ilerlemiş yaşında gittikçe artan bir paranoya’nın işareti olarak vatana ihanet duruşmaları sık sık olan bir durumdu ve gittikçe artan biçimde bir keresinde hayatını kurtarmış olan arkadaşı Sejanus’a daha fazla güvenmeye başladı.[7] Sejanus bu durumu, konumunu güçlendirmek ve olası bir muhalefeti ortadan kaldırmak için kullandı.
Küçüklüğünden beri Caligula, çok dikkatli hareket etmeyi öğrenmişti. Tacitus ve Suetonius’un her ikisine göre de, zeka olarak tüm kardeşlerinden daha üstün, mükemmel doğal bir aktördü ve diğer aile fertleri yapamadığı zamanlarda tehlikeyi fark edebiliyordu.[8] Diğer birçok taht adayı ortadan kaldırıldığı halde Caligula hayatta kaldı. Küçük bir ada olan Pandataria’ya sürgüne gönderilen annesi Agrippina, yemek yemeyi reddederek öldü. İki büyük kardeşi Nero ve Drusus da öldüler; Nero, Ponza adasına sürgüne gönderilirken, Drusus’un bedeni bir zindanda ağzında -görünüşe göre açlık krampını bastırmak isterken- yediği şilte parçaları dolu olarak bulundu.[9][10]
Suetonius, Caligula’nın Tiberius’a karşı olan (kölelere özgü) doğasından, ölü annesi ve kardeşlerine karşı olan ilgisiz tavrından bahseder. Kendi hikâyesinde, Caligula’nın yıllar sonra bahsettiğine göre, bu kölelik davranışı hayatta kalmak için bir taktikti ve birden fazla olayda çok sinirlendiği için neredeyse Tiberius’u öldürecekti.[11] Caligula’nın bir şahidine göre: “Asla bu kadar iyi bir uşak ya da bu kadar kötü bir efendi olmamıştı.!”[8] Caligula, keyifsiz Tiberius’un yerine birçok görevi yaparak yönetim konusundaki özel yeteneğini ispat etti ve onun daha fazla ilgisini çekti. Geceleri, Caligula güçlü bir sadizm’i işaret eder biçimde, kölelere yapılan işkencelere katılıyor ve coşkuyla kanlı gladyatör oyunları seyrediyordu.[12] 33 yılında, Tiberius Caligula’ya tahta çıkışına kadar üzerine alacağı tek kamu görevi olan onursal quaestor’luk pozisyonunu verdi.[13]
İmparatorluğu
Erken dönemi
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/6/65/Caligula_bust.jpg/200px-Caligula_bust.jpg)
Tiberius 16 Mart 37’de öldüğünde mülkünü ve yönetimsel unvanlarını müşterek vâris olarak görev yapan Caligula ve kendi torunu Tiberius Gemellus’a bıraktı. Tacitus’un yazdığına göre Praetorian Muhafızların başkanı Naevius Sutorius Macro, Roma halkının daha çok sevdiği Caligula’nın tahta çıkışını hızlandırmak için Tiberius’u bir yastıkla boğmuştu.[14] Suetonius, Caligula’nın onu intihar etmeye sürüklediğinden şüphelenir.[11] Macro tarafından desteklenen Caligula, Tiberius’un Tiberius Gemellus hakkındaki isteklerini, deliliği nedeniyle hükümsüz ve geçersiz olduğunu ilan etti ancak diğer isteklerini yerine getirdi.[15]
Caligula, Senato tarafından tevdi edilen yönetim erkini kabul etti ve 28 Mart’ta kalabalığın “bebeğimiz” ve “yıldızımız” selamlamaları arasında Roma’ya girdi.[16] Caligula, “Güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar bütün dünya” tarafından takdir edilen ilk imparator olarak tasvir edilir.[17] Yine Suetonius’un anlattığına göre saltanatının ilk üç ayında yüz altmış binden fazla hayvan kurban edildi.[18] Philo, Caligula’nın ilk yedi aylık yönetimini tamamen mutluluk dolu olarak tasvir eder.[19]
İlk zamanlarında, politik bir doğası olmasına rağmen cömert ruhluydu. Praetorian muhafızlara fazladan ödeme yaptı, Tiberius’un vatana ihanet belgelerini yok etti ve vatana ihanet kovuşturmalarının geçmişte kaldığını ilan etti, sürgüne gönderilenleri geri çağırdı ve İmparatorluk vergi sisteminden zarar görenlere yardım etti. Cinsel suç işleyen suçluları imparatorluktan uzaklaştırdı. Aynı zamanda gladyatör dövüşleri gibi şeyler için oldukça savurgan olduğu bilinir. Bu davranışları başlangıçta ona halkın gözünde oldukça ün kazandırdı. Bunlardan başka, halk için serbest seçimleri yeniden canlandırdı ve selefi Tiberius zamanında kapatılan Roma İmparatorluk yıllıklarını yeniden açtırdı.[20]
Caligula, birçok insan tarafından çok sevilmiş olan general Germanicus’un oğlu olması nedeniyle oldukça fazla sevgiye mazhar oldu.[16] Ancak aynı zamanda o Tiberius değildi.[21] Bundan başka Caligula, Tiberius’dan farklı olarak Augustus’la doğrudan kan bağına sahipti ve bu sebeple Julius Caesar ile bağlantısı vardı. Aynı zamanda Marcus Antonius’un oğlunun torunuydu.
İmparator olduktan sonra, Caligula görülmeye değer hüner sergiledi.[22] Baiae ile komşu liman Puteoli arasında yaklaşık iki mil (2956 m.) boyunca uzanan ve gemilerin yan yana dizilerek duba gibi kullanıldığı portatif bir Köprü kurulması emri verdi. Söylendiğine göre bu köprü Pers Kralı Xerxes’in Çanakkale Boğazı’nı geçtiği köprüye rakipti. Ardından, Büyük İskender’in göğüslüğünü (zırhını) taşıdığı halde en sevdiği atı Incitatus’un üzerinde köprüyü geçti. Bu hareketine muhalefet, Tiberius’un falcısı Mendesli Thrasyllus’un; “Baiae körfezini geçerken ata bindikten sonra imparator olmak için hiç şansı kalmadı” şeklindeki kehaneti ile geldi.
Rahatsızlığı
Saltanatına uğurlu bir başlangıç yapan Caligula, 37 yılının Ekim ayında ciddi biçimde hastalandı. Cassius Dio bir hastalık geçirdiğinden bahsetse de,[23] Bu hastalığı tanımlayan tek tarihçi olan Philo[24] İmparator olduktan sonra Caligula’nın oldukça sık banyo yapması, çok içmesi ve cinsel ilişkiye girmesi nedeniyle virüs kaptığını iddia eder. Söylendiğine göre bütün imparatorluk çok üzülmüş ve Caligula’nın ıstırabına ortak olmuştu. Caligula bu hastalık tarafından tamamen esir alınmıştı ancak Philo bunun onun saltanatının dönüm noktası olduğuna dikkat çeker.
Bazı modern tarihçilerin var sayımlarına göre bu fiziksel rahatsızlık daha sonraları akıl hastalığına yol açmıştı. Tarihçi Howard Hayes Scullard, Caligula “Hastalığından bir şehvet canavarı ve şeytani bir zalim olarak çıktı.” diye bahseder.[25]
Caligula’daki değişikliklerin ne zaman ortaya çıktığı konusunda tartışma vardır. Michael Grant (On iki Sezar, 1975) ve Donna W. Hurley’de ( Suetonius üzerine tarihsel ve tarih yazınsal bir yorum’ ” C. Caligula’nın hayatı”, 1993) dahil birçok yazar, Caligula ve senato arasındaki gerçek kırılmanın ve bundan sonraki aşırı davranışlarının 39 yılına kadar ortaya çıkmadığını ifade ederler. Genç Sezar ve senato arasındaki sürtüşmenin kesin nedeninin belirsizliğine rağmen, bazı kaynakların işaret ettiğine göre, İmparator bir geçit töreni istemiş ancak bu istek senato tarafından reddedilmişti. Kesin olan şeyse Caligula 39 yılında Konsülleri senatoya danışmadan görevden uzaklaştırmış ya da yeniden yerleştirmiş ve birkaç senatörü arabasının yanında resmi kıyafetleriyle koşmaya zorlayarak halkın önünde küçük düşürmüş olmasıdır. Bu nokta da hayatının akışı, Romalılarca “bebeğimiz” ve “yıldızımız” diye selamlanan genç bir adamdan despot bir tirana doğru dikkat çekici biçimde değişir.
Politik Başarılar
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/37/Caligula%26Germanicus_Aureus.jpg/300px-Caligula%26Germanicus_Aureus.jpg)
Günümüze kadar ulaşan kaynaklar Caligula’nın kısa saltanatında elde ettiği birkaç politik başarıdan bahseder. Saltanatı sırasında, imparatorluğa katılan Mauretanya, iki eyalet olarak tekrar yapılandırıldı. Hirodes Antipa, Yahudiye valisi olarak atandı. İskenderiye ve diğer doğu eyaletlerinde Yahudiler ve Yunanlar arasında çıkan birkaç karışıklık bastırıldı. Caligula döneminde Rhegium ve Sicilya limanları iyileştirildi. Mısır ‘dan yapılan tahıl ithalatı arttırıldı. Kamu işleri tamamlandı, tapınaklar inşa edildi ve duvarlar tamir edildi. Caligula aynı zamanda gönülsüzce olsa da çok ikna edici iyi bir hatip ve genellikle Roma halkının gözünde popüler biri olarak tasvir edilmiştir.
Yine aynı kaynaklar onun bazı politik aptallıklarından bahseder. Bunlar özellikle öne çıkartılmış, kuzey cephesindeki askeri etkinliklerde, din ve vergi politikalarındaki deliliğinin ve zorbalığının delili olarak kullanılmıştır. Kuzey seferiyle, zafer töreninde Germen savaşçı kıyafetleri giydirilmiş Galyalılarla alay edilmiş ve Roma birlikleri, tanrı Neptün’e karşı kazandığı zaferin ardından “denizin ganimetleri” olarak deniz kabuğu toplamaya gönderilmiştir. Deli adamın bu eylemini açıklamak için ortaya atılan birçok teori ve iddiadan akla en uygun olanına göre Caligula, daha önce Jül Sezar’ın terk etmek zorunda kaldığı Büyük Britanya’yı işgal edip kazanmak istiyordu. Görünüşe göre birliklerinin aklındaki sefer farklıydı ve ordu İngiliz Kanalı kıyılarına vardığı zaman birlikler daha fazla ilerlemeyi reddetti, bu yüzden Caligula, gemilere binmeyi reddeden askerlerine seferin ganimeti olarak deniz kabukları toplamayı emretti. Bir kez daha, her nasılsa, kaynaklardaki eksiklikten dolayı, tam olarak ne olduğu ve bunun neden Caligula dönemindeki birincil kaynaklar arasında bir tartışma konusu olduğu bilinmez.
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/3/37/RomaForoRomanoTempioCastori.jpg/200px-RomaForoRomanoTempioCastori.jpg)
Caligula’nın dinle ilgili politikalardaki uygulamaları öncüllerinden sert biçimde ayrılır. Augustus zamanında, özellikle İmparatorluğun batısında, Tanrılaştırılmış imparator kültü oluşturularak, teşvik edildi ve genellikle yeni kurulan bir Roma kolonisinde oluşturulan ilk yapılanma oldu. Bu kült, onun “nomen”ini merkez alan bir yapıda olmasına rağmen Augustus’un birçok fırsatta belirttiği gibi, kendisi değil, kişisel ruhu ve atalarının ve ailesinin ortak ruhu “klanlar” kutsaldı. Augustus’tan sonra, Tiberius’un kültle biraz ilgilendiği görülür ve anlaşıldığı kadarıyla kültün yayılması ve genişlemesi merkezi organizasyon yapılanmasından ziyade yerel derecede, taşralı yöneticilerin zorlamalarıyla olmuştur. Caligula bu kültü hayal edilemeyecek bir noktaya taşımıştır. Roma Forumundaki Castor ve Pollux Tapınağı doğrudan Palatina’daki İmparatorluk konutuyla bağlantılıydı ve Caligula’nın kendisine adanmıştı;[26][27] burada fırsat buldukça giyinir ve kendisini bir tanrı gibi takdim eder, ardından dalkavukça yöntemlerle huzurunda bulunanların kendisini benimseyerek onaylamalarını talep ederdi. Tanrılaştırılmış İmparator Kültünün doğası, imparatorun çevresindeki ruhun onore edilmesinden doğrudan Caligula’nın kendisine tapınılmasına doğru değişti. Caligula’nın bunun gibi politikaları, sadece külte bağlı uygulamalara değil İmparatorluğun tamamındaki dinsel uygulamalara etki etti. Heykellerin başları, birçok kadın heykeli de dahil Caligula’nın başıyla yer değiştirdi ve Caligula bu tanrılara Helenistik yönetici kültüne benzer şekilde ibadet edilmesini istedi.
Caligula’nın vergi politikası da antik kaynaklar tarafından ağır biçimde eleştirilir. Caligula duruşmalardan, fahişelikten ve evlilikten ağır vergiler almayı denemiştir.
Doğu politikası
Caligula ve diğer imparatorlar birinci yüzyılda Yahudi tek tanrıcılığı ile benzer oranda bir tapınım görmek istemişlerdir. Philo’nun dediğine göre Caligula “Yahudileri, onun aziz tutulan dileklerine karşı çıkan yegane insanlar olarak, oldukça özel bir kuşkuyla kabullenmişti.”[28]
37 yılında tahta çıktığında, iyi arkadaşı Herod Agrippa’yı Batanaea ve Trachonitis bölgelerine vali olarak atadı.
38 de Caligula, “Prefect” Aulus Avilius Flaccus’a Yahudi Sinagog’larına imparatorun heykelinin dikilmesini emretti. İskenderiye ve Flaccus’daki isyanlar bastırıldı.
39 yılında Agrippa, Galilee ve Peres valisi Hirodes Antipa’ı Perslerin yardımıyla Roma yönetimine karşı isyan planlamakla suçladı. Herod Antipas suçunu itiraf etti ve Caligula tarafından sürgüne gönderildi. Agrippa kendi bölgesiyle ödüllendirildi ve Yahudiye eyaletinin büyük kısmının kontrol eder hale geldi.[29]
İskenderiye’de 40 yılında bu kez Yahudiler ve Yunanlar arasında bir karışıklık çıktı. Yahudiler İmparatora saygı göstermemekle suçlandılar.[30] Aynı zamanda, Jamnia şehrinde de tartışmalar çıktı. Caligula’ya bir sunak dikilmesine kızan Yahudiler onu yıktılar.[31] Sinirlenen Caligula, Kudüs Tapınağı’na kendisinin bir heykelinin dikilmesini emretti.
Bunun bir iç savaşa neden olabileceğinden korkan Suriye eyaleti valisi Publius Petronius bu emrin yaklaşık bir yıl geciktirilmesini sağladı. En sonunda Agrippa, Caligula’yı emrini geri almaya ikna etti.[30]
Skandalları
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/2/28/Cor-aabr001903.jpg/220px-Cor-aabr001903.jpg)
Caligula hakkında kümelenen tuhaf hikâyeler; aşırı zalimliğini, çoklu ve alışılmamış cinsel maceralarını (en azından Suetonius tarafından iddia edilen heteroseksüel ve homoseksüel ilişkilerini, Cal. 3613 Nisan 2020 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.) ya da gelenek ve Senatoya karşı olan saygısızlığını tasvir eder. Suetonius, onun her üç kız kardeşiyle olan ensest ilişkilerini, seks alemlerinde yüksek dereceden Senato üyelerinin karılarını en yüksek teklifi verenlere satmasını, kuzeyde yaptığı gülünç askeri faaliyetleri ve onun gece güneşin doğmasını emrederek sarayının koridorlarında dolaşma alışkanlığını anlatır. Caligula’nın aynı zamanda atı Incitatus’u bir rahip olarak adlandırdığı ve yaşaması için içinde mermer bir ahır, altından bir yemlik bulunan bir ev ve mücevherlerle süslü gerdanlık taktığı ve sonra Senatoya konsül yapma sözü verdiği iddia edilir.
Söylendiğine göre sarayında bir genelev açmış ve sosyal etkinlikler sırasında Senato üyelerinin karılarını, kocaları onlar ayrılırken sadece arkalarından bakabildikleri halde kendi yatak odasına götürme alışkanlığı edinmişti. Ardından karılarıyla yaptığı cinsel eylemleri kocalarının yanında herkesin duyabileceği şekilde anlatıyordu.
Caligula üç kız kardeşinden en güzeli olarak hitap ettiği ve aynı zamanda ensest ilişkisinin olduğu kardeşi Drusilla’nın ölmesinden sonra akli dengesini iyice yitirmiş ve bunun üzerine kız kardeşini tanrıça ilan etmiştir. Hatta Roma’daki kadınlara bundan sonra Drusilla için dua etmesini emretmiştir.[32]
Caligula genellikle soğuk, kibirli, bencil ve deli olarak tasvir edilir. Söylendiğine göre karşı çıktığı bir grubun bir arena dolusu insan tarafından alkışlanması üzerine ağlayarak “Roma halkını istemiştim ancak sadece tek bir boynum var” demiştir.[33] Yine söylendiğine göre arenada aslan ve kaplanlarla dövüşmek için yeterli suçlu kalmamışsa bazı izleyicileri arenaya attırmıştır. Hayatına karşı herhangi bir plan tertip edildiği zaman, söylendiğine göre komplocuların “belki de ölmekte olduklarını hissedebilecekleri çok sayıda küçük yarayla” öldürülmesini emretmiştir. Suetonius, onun sık sık “korktukları sürece bırakın benden nefret etsinler” dediğinden bahseder.
Kendini yaşayan bir tanrı olarak ilan etmişti. Palatine ve Capitol’deki Jupiter Optimus Maximus tapınağı arasında bir geçit inşa ettirmişti (söylendiğine göre iki tanrı arasındaki istişareyi mümkün kılmak için) ve imparatorluk sarayını, Forumun üzerine ve Caligula’nın farklı tanrılar gibi görünebileceği ve onlarla toplanabileceği Castor ve Pollux tapınağının içine doğru genişletmişti. Kayıtlara göre Caligula, Olympia’daki Jupiter tapınağı ve Jupiter’in ünlü heykeli ile “siyah taş”ının Capitol’e taşınmasının sorumlusuydu. Yine söylendiğine göre kendisine yukarıdan bakılmasını suç yapmıştı.
Caligula aynı zamanda inanılmaz derecede kendine düşkündü ve Nemi Gölü’nün dibinde 1930’lu yıllarda buluna iki batık gemi bunun en dramatik kanıtlarıydı. Bu iki gemi antik dünyanın en büyük tekneleri arasındadır. Gemilerden küçük olanı Diana’ya adanmış bir tapınak gibi yapılmıştı. Büyük gemi aslında oldukça ayrıntılı ve mermer koridorları olan yüzen bir saray olarak Caligula’nın giderek artan hedonist (hazcı) davranışlarının tatmininde tekil bir role sahipti.
Öldürülmesi ve olumsuz etkileri
Caligula’nın, bir imparator olarak özellikle Senato, soylular sınıfı ve equestrian düzene karşı olan eylemleri sert olarak tanımlanır. Josephus’a göre, bu eylemler Praetorian muhafızlar tarafından engellenen en az üç başarısız siyasi komplo girişimine neden olmuştu.[34] Aslında Praetorian Muhafızların kendi içinde, Cassius Chaerea önderliğinde başarılı bir öldürme planı yapılmıştı. Plan üç kişi tarafından hazırlanmıştı ancak söylendiğine göre içlerinde senatörlerin, askerlerin ve equestrian düzenden insanların bulunduğu birçok kişi tarafından biliniyordu.[35]
Josephus’a göre, Chaerea suikast için politik destek almıştı.[36] Diğer taraftan Suetonius, Caligula’nın Chaerea’yı küçük düşürücü bir adla çağırdığını iddia eder. Suetonius ve Josephus’a göre, Caligula’nın Praetorian Prefect’i Cassius Chaerea daha önceki imparatorların hizmetinde muhtemelen kasığından bir yara almıştı.[37] Caligula sık sık Chaerea ile bu yarası yüzünden ona gündüzleri “Priapus” (Sürekli ereksiyon halinde tasvir edilen Roma bereket tanrısı) ya da Chaerea ne zaman görevdeyse “Venüs” diyerek alay etmişti. Yine Josephus’un aktardığına göre bu sloganın seçilme nedeni ve Chaerea’nın yaralanmasıyla olan ilişkisi şehirde meşhur olmuştu.
24 Ocak 41 de Chaerea ve diğer muhafızlar, Caligula Kutsal Augustus’u konu alan oyun ve dramalar serisi sırasında aktör topluluğunun genç üyelerine nutuk çekerken konuşma talebinde bulundular. Chaerea, Caligula’dan sloganı söylemesini rica etti; Suetonius’un sadece “Jupiter” dediği yolundaki beyanına rağmen Josephus’a göre bu Chaerea’ya karşı başka bir hiçe saymaktı. Suetonius iki farklı hikâye anlatır; ilkine göre, Chaerea Caligula’yı gençlerle konuşurken sırtından bıçaklamıştı ve ikincisine göre ise Chaerea bu sloganı “öyle olsun!” diyerek cevaplamış ve saldırmıştı. İlk darbeden sonra, Caligula diğer suikastçıları da kışkırtacak biçimde yardım için ağlamamıştı; Suetonius bazıları genital bölgede olmak üzere toplam 30 yara olduğunu aktarır ve Josephus, Praetorian Aquila’nın öldürücü darbeyi vurma onuruna eriştiğini söyler. Bir diğer suikastçı Caligula’nın karısı Caesonia’yı bıçaklamış ve küçük kızı Julia Drusilla’yı başını duvara vurmak suretiyle öldürmüştür.[38] Caligula’nın sadık Germen muhafızı karşılık verdiğinde İmparator zaten ölmüştü. Keder ve öfke ile acı çeken Germen muhafız, suikastçilere, komploculara, masum senatörlere ve etraftakilere karşı şiddetli bir saldırıya geçmişti.[39]
Senato, Caligula’ın ölümünü cumhuriyetin yeniden inşası için bir fırsat olarak gördü.[40] Chaerea, ordu imparatora bağlı olmasına rağmen askerleri Senatoya destek olmaya ikna etmeye çalıştı.[41] İmparatorun ölümüne üzülen Roma halkı, toplanmış ve Caligula’nın amcası Claudius, Praetorianların kışlası yakınlarında merakla beklerken onun katillerinin adalet önüne getirilmesini talep ediyorlardı.[42] Claudius, Praetorian muhafızların desteğini sağladıktan sonra İmparator oldu ve Chaerea ile birlikte Caligula’nın ölümünde parmağı olan diğer suikastçı ve komplocuların öldürülmesini emretti.[43]
Açıklamalar
Son kaynaklar, Caligula’nın davranışlarının kaynağını beyin iltihabı, sara ya da menenjit gibi olası bir tıbbi nedenlerle açıklamaya çalışma konusunda bölünmüşlerdir. Cassius Dio, Caligula’nın “beyin humması” geçirdiğini söyler. Suetonius ise Caligula’nın “sara” hastası ve “zeka engelli” olduğunu aktarır. İskenderiyeli Philon, Caligula’nın hayatının büyük bölümünde gözden ırak olan birisi için devamlı göz önünde olmanın baskısına alışamamaktan kaynaklanan basit bir sinir bozulması dışında hiçbir şeyi olmadığını söyler. Roma dehşet içinde, sevgili imparatorlarının iyileşmesini dua ederek beklemişler, imparator biraz iyileşmiş ancak yönetimi keskin bir değişim göstermiştir. Gemellus ve kayın pederi Silanus’un ölümü Caligula’nın iyileşmesinden hemen sonra gerçekleşmiştir.
Bir başka iddiaya göre ise İmparator Hipertiroididen muzdaripti ve bu durum Yaşlı Pliny’nin bahsettiği “bakışını bir noktaya sabitleştirmesi” durumunun açıklaması olabilirdi.
Caligula’nın deli olup olmadığı sorusu bu güne kadar bir muamma olarak kaldı. Legatio ad Caium adlı eserin yazarı ve İskenderiyeli Yunanların zulmü için çare aramak üzere gönderilen delegelerin lideri Philo, imparatorun artık kötü bir şakacıdan başka bir şey olmadığını iddia eder.
Her halûkarda, günümüze ulaşmış kaynaklar arasında Caligula’ın gözden düşüşünün anlatılmasında gerçekle kurguyu bir birinden ayırmak güçtür. Yukarıdaki anlatılanlara ilaveten, bir imparator olarak onun tuhaf davranışları hakkında birçok ünlü hikâye vardır; örnek olarak, Jamia şehrindeki imparatorluk sunağını yıkan Yahudileri cezalandırmak için Kudüs Tapınağı’na kendi heykelinin dikilmesi emrini vermesi (yakın dostu Herod Agrippa tarafından durdurulmuştur), tahıl ambarlarını kapatarak yurttaşlarını açlığa mahkûm etme eğlencesi, yemek yerken idam seyretme hobisi ve kendisini tanrı olarak nitelendirmesi verilebilir. Yeterince ilginç olan ise, Caligula’nın ölümünün ardından onun hakkında en koyu eleştirileri yapan Seneca, – Senaca için tipik olarak- kız kardeşleriyle olan ensest ilişkisi hakkında çıkan dedikodulardan hiç bahsetmez ve Seneca, Caligula’nın hayattaki kız kardeşleri Genç Agrippina ve Julia Livilla ile olan yakın ilişkisi ile tanınır. Bu anekdotların meşruiyeti ne olursa olsun tarihçiler Caligula’nın imparatorluk için kesinlikle yetersiz ve hazırlıksız olduğun konusunda birleşirler.
Alternatif bakış açıları
Caligula döneminin tam muhasebesindeki eksiklik ve bu güne ulaşan kaynakların abartılı doğası tarihi analizler açısından birkaç probleme neden olur. Philo’nun Embassy to Caius ve Josephus’un Antiquities of the Jews adlı eserinin, 6’dan 8’e kadar bölümünde bahsedilenler hariç, Caligula’ya atfedilen tüm tarihsel yazılar, yönetim erkinin büyümesiyle güçleri ciddi biçimde kontrol altına alınan seçkinler sınıfı olan Senatoryal dereceden Romalılar tarafından yazılmıştır. Buna ek olarak, Roma politikasında cinsel sapkınlık ile zayıf yönetim hep el ele gösterilmiştir; örneğin tarihçi Suetonius, Augustus, Tiberius, Caligula ve Nero’yu cinsel sapkınlıkla itham etmiş ve aynı zamanda bu imparatorların dönemini yönetimsel açıdan ağır biçimde eleştirmiştir.
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/15/Gaius_Caligula_Head.jpg/220px-Gaius_Caligula_Head.jpg)
Bilindiği kadarıyla 39 yılında Caligula ve senato arasında bir kırılma vardı ve bu noktadan sonra Caligula’nın saltanatı kesinlikle despotik ton içerir. Caligula, Tiberius’un yaptığı temizlik sırasında senatodan uzaklaştırılan bazı Julian hanedanının güvenilir destekçileri arasında en çok göze çarpanlarından biriydi. Böylece Caligula senato tarafından en iyi zamanında bile kısmi bir destek gördü. Buna ek olarak, Tiberius’un, saltanatının genelinde görülen eksikliği, önceden yaklaşık 50 yıllık Augustus yönetimi altında uslu duran Senato tarafından İmparatorluğun yönetimsel erkinin büyük bir kısmının bir kez daha yeniden ele geçirilmesi için bir fırsat olarak değerlendirildi. Bu sebepten dolayı Caligula, İmparatorluğun başlangıcında Caesar ve Augustus’un karşılaştığı gibi işbirliğine kapalı bir senatoyla yüzleşmek zorunda kaldı.
Caligula, işbirliğine yanaşmayan bir Senato ile karşılaştı ve göründüğü kadarıyla bu durumdan çabucak sıkılarak, Yönetici olarak kendisine verilen gücün yardımıyla gelişigüzel bir şekilde hareket etmeye karar verdi. Tiberius’un arkasında bıraktığı geniş finansal birikimler çabucak harcandı ve Caligula’nın kısa saltanatının sonunda İmparatorluk hazinesi tamamen boşaldı. Saltanatında, İmparatorluk avlusu ve sarayı Forumun içine doğru genişledi. Tiberius tarafından senatoya iade edilen İmparatorluk görevleri ve sorumlulukları tahtın hakları olarak yeniden geri istendi ve Senatonun gücü daha fazla sınırlandırıldı. Belki de saltanatında model aldığı Helenistik krallardan sonra, kendini dinsel etkinliklerin merkezine yerleştirmeyi denedi.
Aslında, Caligula yönetimi ele almayı onun bir sonraki adımı olan “kutsal monarşi” için denedi; her halükarda, Roma toplumunun karmaşıklığı ve Roma politikaları, “önce yurttaş” prensibinin devam etmesini zorunlu kıldı. Suetonius, Caligula’yı Julius Caesar ile karşılaştırır; Roma Senatosuna göre, incelikle dengelenmiş yönetim, bir yüzyıl önce kurtulmuş oldukları tiranlıktan daha fazlası haline gelmişti. Böylece, Caligula üzerine atfedilen pek çok sansasyonel suçlama, onun karakterine ve anısına karşı yapılan politik olarak teşvik edilmiş saldırılar olarak değerlendirilebilir. Caligula hakkındaki kayıtların neredeyse tamamı onun mutlak otoritesini zayıflatmaya çalışırken zarar gören politik muhalifleri tarafından kaleme alınmıştır.[kaynak belirtilmeli]
Popüler kültürde Caligula
Caligula, 1968 yılı yapımı “Sezarlar” adlı TV dizisinde Ralph Bates; 1976 yılı TV dizisi “Ben, Cladius” da John Hurt; yönetmenliğini Tinto Brass’ın yaptığı 1979 yapımı Caligula adlı sinema filminde Malcolm McDowell; 1985 yapımı mini TV dizisi “A.D.” de John McEnery; 1996 yılı yapımı sinema filmi “Caligula” da Szabolcs Hajdu ve 2004 yılı yapımı mini TV dizisi “Imperium Nerone” de John Simm tarafından canlandırılmıştır
Albert Camus tarafından kaleme alınmış bir oyun olan “Caligula” da, İmparator sevgili kız kardeşi Drusilla’nın ölümünün ardından sarayı terk ettiği üç gün ve üç gece sonra geri döner.
İsveçli grup Dark Funeral’ın solisti sahne adı olarak “İmparator Magus Caligula”‘yı kullanır.
Netflix’de yayımlanan Roma İmparatorluğu (orijinal adıyla Roman Empire) belgesel-dizisinde 1 sezonluk hikâyesi vardır.
Soy ağacı
8. Tiberius Nero | |||||||||
4. Nero Claudius Drusus | |||||||||
9. Livia Drusilla | |||||||||
2. Germanicus | |||||||||
10. Marcus Antonius | |||||||||
5. Küçük Antonia | |||||||||
11. Küçük Octavia | |||||||||
1.Caligula | |||||||||
12. Lucius Vipsanius Agrippa | |||||||||
6. Marcus Vipsanius Agrippa | |||||||||
13.Lipa Ausro | |||||||||
3. Yaşlı Agrippina | |||||||||
14. Augustus | |||||||||
7. Yaşlı Julia | |||||||||
15. Scribonia | |||||||||
Kaynakça
- 817 – IV. Stephanus, 816 yılının Haziran ayından öldüğü 817 yılına dek papalık yapmış Katolik din adamı (d. 770)
- 1125 – IV. Davit, Gürcü kralı (d. 1073)
IV. Davit Gürcüce: დავით IV |
|
---|---|
Gürcistan Kralları’nın Kralı | |
![]() |
|
Gürcistan Kralı | |
Hüküm süresi | 1089–1125 |
Önce gelen | II. Giorgi |
Sonra gelen | I. Demetre |
Doğum | 1073 Kutaisi |
Ölüm | 24 Ocak 1125 Tiflis |
Defin | Gelati Manastırı |
Eş(ler)i | Rusudan Guranduht |
Çocuk(lar)ı | I. Demetre Vahtang Giorgi Tamar Katay |
Hanedan | Bagrationi Hanedanı |
Babası | II. Giorgi |
Annesi | Elene |
Dini | Gürcü Ortodoks Kilisesi |
İmza | ![]() |
IV. Davit, Kurucu Davit olarak da bilinir (Gürcüce: დავით აღმაშენებელი, “davit ağmaşenebeli”) (1073 – 24 Ocak 1125), Bagrationi hanedanından Gürcü kralı. 1089 yılından öldüğü 1125 yılına kadar hüküm sürmüştür.[1] “Ağmaşenebeli” lakabı kurucu, imar eden anlamlarına gelir.
Tarihteki en büyük ve en başarılı Gürcü hükümdarı ve Gürcü Altın Çağı’nın mimarı olarak tanınmaktadır. 1121’de Didgori Muharebesi’ni kazanarak Selçuklu Türklerinin Gürcistan’daki hakimiyetine son vermeyi başardı. Ordu ve idare alanında reformları ülkeyi yeniden birleştirmesini ve Kafkasya topraklarının bir kısmını Gürcistan’ın kontrolüne almasını sağladı. Kilise dostu ve Hristiyan kültürünün önemli bir destekçisi olarak Gürcü Ortodoks Kilisesi tarafından kanonlaştırıldı.
Askeri seferleri
![](https://upload.wikimedia.org/wikipedia/commons/thumb/1/1d/David_IV_map_de.png/260px-David_IV_map_de.png)
Davit, 1105’te Selçuklu vasalı Kaheti-Hereti Krallığı’nın ilhakını takiben gönderilen Selçuklu ordusunu Ertzuhi Muharebesi’nde bozguna uğrattı. Kazanılan bu zafer 1110-1118 yılları arasında Samşvilde, Rustavi, Gişi ve Lori kilit kalelerini kontrol altına almasını hızlandırdı.
Artık Davit için sorunlar baş göstermeye başladı. Son yirmi yılın büyük bir bölümünde savaş halinde olan ülke nüfusunun yeniden üretken olmasına izin verilmesi gerekiyordu. Ayrıca, Selçuklu Hanedanının elinden hala kurtarılamayan Tiflis şehri ile birlikte krala bağlı soyluları da onun için sorun yaratmaya devam ediyordu. Davit, milletini ve halkını ıslah etmeye devam etmeden önce yine bu sorunları çözmek zorunda kaldı. IV. Davit bu amaç doğrultusunda Gürcü ordusunda köklü reformlar yaptı. 1118-1120 arasında Kuzey Kafkasya’da yaşayan 14.000 aileden oluşan Kıpçak kabilesini Gürcistan’a davet etti. Her Gürcü ve Kıpçak ailesi, orduya bir asker, bir at ve bir silah sağlamakla yükümlü tutuldu. Kıpçakları, Gürcistan’ın farklı bölgelerine yerleştirdi. Bazıları İç Kartli bölgesine yerleştirdi; diğerlerine ise sınır boyunca topraklar verdi. Kıpçaklar Hristiyanlaştılar ve hızlı bir şekilde Gürcü toplumunda asimile olmuşlardır.[2]
1120’de IV. Davit, Türkler Gürcü topraklarını yağmalamaya başlayınca Batı Gürcistan’a gitti ve aniden onlara saldırı düzenledi. Sadece önemsiz bir Selçuklu kuvveti kaçtı. Kral Davit daha sonra komşu Şirvan’a girdi ve Kebele kasabasını aldı. Bu süre zarfında Şirvanşahlar, yükselen Gürcistan ve Selçuklu devletleri arasında taraf değiştirme durumundaydı.
1120-1121 kışında Gürcü birlikleri başarılı bir şekilde Güney Kafkasya’ya giden doğu ve güneybatı yolları üzerinde bulunan Selçuklu yerleşimlerine saldırdı.
Müslüman güçler Güney Kafkasya’daki Hristiyan devletin hızlı yükselişi karşısında endişeye kapıldılar. 1121’de Sultan Mahmud b. Muhammed (1118-1131) Gürcistan’a karşı cihad ilan etti. Artuklu beyi İlgazi ve Tuğrul b. Muhammed komutasındaki büyük bir Müslüman devletleri koalisyonunu bir araya getirdi. Müslüman ordusunun büyüklüğü, abartılı 600.000 kişilik bir sayıdan (Şansölye Walter’in Bellan Antiochena’sı, Edessalı Mateos) 400.000’e (Sparapet Sempad’nin Kroniği) ve 250.000-400.000 kişilik modern Gürcü tahminlerine kadar değişen sayılarla hala bir tartışma konusudur. Tüm kaynaklar, Müslüman güçlerin, 56.000 kişilik Gürcü ordusundan çok daha büyük bir ordu topladıkları konusunda hemfikir. Bununla birlikte, 12 Ağustos 1121’de Kral Davit, düşman ordusunu Didgori Muharebesi’nde bozguna uğratarak, genellikle Gürcü tarihinin en büyük askeri başarısı olarak kabul edilen bir zafer kazandı. Didgori’deki zafer, Gürcistan’ın büyük bir askerî güç olarak ortaya çıkışını sağladı ve bölgesel dengeyi Gürcü kültürel ve siyasi üstünlüğü lehine değiştirdi.
Arap istilasından geriye kalan son idare bölgesi Tiflis’i 1122’de yeniden fethetti ve başkenti buraya taşıdı. İyi eğitimli bir adam Kral Davit, farklı dinlerin kabullenilmesini ve tolerans gösterilmesini vaaz etti. Müslümanlar ve Yahudiler için vergileri ve askerliği kaldırdı ve Müslüman alimleri ve sufileri korudu. Davit’in ordusu 1123’te Güney Gürcistan’daki son Selçuklu kalesi Dmanisi’yi özgürleştirdi. 1124’te Davit sonunda Şirvan’ı ele geçirdi ve Ermeni şehri Ani’yi Müslüman emirlerden aldı. Böylece krallığının sınırlarını Aras havzasına kadar genişletti. Ermeniler onu bir kurtarıcı olarak karşıladılar ve ordusuna yardımcı kuvvetler sağladılar. O zaman Kurucu Davit “Mesih’in Kılıcı” unvanını aldı. Davit’in dönemine ait bir bakır madeni para üzerine kazınmıştır:
- 1595 – II. Ferdinand, Avusturya dükü (d. 1529)
- 1822 – Tepedelenli Ali Paşa, Osmanlı Yanya Valisi (d. 1744)
- 1828 – Jakob Laurenz Custer, İsviçreli bitki bilimci (d. 1755)
- 1851 – Gaspare Spontini, İtalyan besteci (d. 1774)
- 1852 – Ján Kollár, Slovak yazar, arkeolog, bilim insanı ve politikacı (d. 1793)
- 1865 – Stephen Allen Benson, Liberyalı siyasetçi (d. 1816)
- 1880 – Thomas Mayo Brewer, Amerikalı bir doğa bilimciydi (d. 1814)
- 1883 – Friedrich von Flotow, Alman müzisyen ve opera bestecisi (d. 1812)
- 1916 – İsa Bolatin, Kosovalı Arnavut gerilla ve siyasetçi (d. 1864)
- 1920 – Amedeo Modigliani, İtalyan ressam ve heykeltıraş (d. 1884)
- 1945 – Hezi Aslanov, Azeri asıllı Sovyet general (d. 1910)
- 1962 – Ahmet Hamdi Tanpınar, Türk yazar ve şair (d. 1901)
- 1965 – Winston Churchill, Birleşik Krallık Başbakanı ve Nobel Edebiyat Ödülü sahibi (d. 1874)
- 1973 – Ali Haydar Yıldız, Türk devrimci ve TKP/ML-TİKKO kurucularından (d. 1953)
- 1983 – Carmen Clemente Travieso, Venezuelalı gazeteci ve yazar (d. 1900)
- 1983 – George Cukor, Amerikalı sinema yönetmeni (d. 1899)
- 1986 – L. Ron Hubbard, Amerikalı yazar (d. 1911)
- 1989 – Ted Bundy, Amerikalı seri katil (İdam) (d. 1946)
- 1993 – Uğur Mumcu, Türk gazeteci ve yazar (suikast) (d. 1942)
- 2001 – Ali Gaffar Okkan, Türk polis ve Diyarbakır Emniyet Müdürü (suikast) (d. 1952)
Gaffar Okkan
|
|
---|---|
![]() Gaffar Okkan’ın portresi
|
|
Doğum | Ali Gaffar Okkan 24 Şubat 1952 Hendek, Sakarya, Türkiye |
Ölüm | 24 Ocak 2001 (48 yaşında) Diyarbakır, Türkiye |
Ölüm sebebi | Suikast (silahlı saldırı) |
Defin yeri | Hendek Belediye Mezarlığı, Hendek, Sakarya |
Eğitim | Polis Koleji, Polis Akademisi, İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi |
Meslek | 1. Sınıf Emniyet Müdürü |
Etkin yıllar | 1997–2001 |
Evlilik |
Zerrin Okkan
(e. 1974; ö. 2001) |
Çocuk(lar) | 2 |
Ebeveyn(ler) | İmran Okkan (annesi) Fikri Okkan (babası) |
Ali Gaffar Okkan (24 Şubat 1952; Hendek, Sakarya – 24 Ocak 2001; Diyarbakır), faili hâlen meçhul olan bir suikast sonucu öldürülmüş eski Diyarbakır emniyet müdürüdür. Diyarbakır halkı tarafından “Gaffar Baba” olarak bilinir ve hatırlanır.
Sakarya’nın Hendek ilçesinde doğan Gaffar Okkan, 1973’te Polis Akademisinden mezun olup İzmir’de bir süre komiser yardımcılığı ve komiserlik rütbeleriyle görev yaptıktan sonra sırasıyla Şanlıurfa ve Eskişehir il emniyet müdürlüklerinde hizmet verdi. 1993’te Kars’a emniyet müdürü olarak atanan Okkan, buradaki görevini dört yıl kadar sürdürdü. 1997’de ise, uzun süredir çeşitli militan örgütlerin faaliyetlerini sürdürdüğü Diyarbakır’a emniyet müdürü olarak atandı. Okkan, Diyarbakır’daki hizmet sürecinde şehrin güvenliğinin yanı sıra sosyolojik yapısı alanında da radikal yenilikler yaptı ve ardından Diyarbakır halkı tarafından sevilen ve saygı duyulan bir figür hâline geldi. Diyarbakır halkının güvenliğini sağlamak amacıyla terör örgütlerine karşı yoğun bir mücadele veren Okkan, 24 Ocak 2001 tarihinde, seyir hâlindeki makam aracına yapılan faili meçhul bir silahlı suikast sonucu beş polis memuruyla birlikte öldürüldü. Ölümünden sonra hatırası birçok alanda yaşatıldı, ismi pek çok Diyarbakırlı yeni doğan çocuğa ve mekâna verildi ve kendisini konu alan veya kendisinden bahseden diziler ve filmler yapıldı.
Suikast
24 Ocak 2001 günü akşam saatlerinde Gaffar Okkan, Uğur Mumcu’yu anma etkinliğine katılmak ve Vali Ahmet Cemil Serhadlı ile görüşmek üzere Genelkurmay Başkanlığındaki görev yerinden ayrıldı. Saldırganlar, Okkan’ın çıkış saatini öğrendikten sonra geçiş yapacağı bulvarda üzerinde “Polis” yazılı reflektörlü yelekler giyerek ellerindeki uzun namlulu silahlarla caddede beklemeye başladılar.[28] Saldırganlar daha sonra bölgedeki elektrikleri keserek insanları oradan uzaklaştırdılar.[28][29] Okkan; saat 17.40 sularında makamından valilik binasına makam aracıyla seyir hâlinde iken, Sezai Karakoç Bulvarı üzerinde, Et Balık Kurumu ile Eflatun Park arasında elektriklerin kesilmiş olduğunu fark etti.[18] Daha sonra Okkan, maiyetindeki polislerle birlikte kimliği belirsiz kişilerce pusuya düşürüldü.[30] Saldırganlar, uzun namlulu silahlarla Okkan’ın makam aracını çapraz ateşe almaya başladılar.[18] Okkan ve yanındaki üç polis memuru açılan ateş sonucu olay yerinde ölürken diğer iki polis memuru hastanede öldü.[22][31][32] Ayrıca dört polis memuru yaralandı.[33] Saldırıdan sonra Okkan’ın arabasının kapısını da açan silahlı kişiler, öldüğünden emin olmak için yakın mesafeden kendisini taradılar ve aracına el bombaları attılar. Bombaların patlamasıyla Okkan’ın bazı uzuvları koptu.[34] Hızla kaçan saldırganlar arasında cep telefonu iletişimi yoktu.[32]
Otopsi raporuna göre, saldırıdan sonra Gaffar Okkan’ın başından ve vücudundan toplam 17 mermi çekirdeği çıkarıldı.[18][28] Saldırıda öldürülen polislerin isimleri Sabri Gün, Mehmet Sepetçi, Atilla Durmuş, Selahattin Baysoy ve Mehmet Kamalı olarak, yaralanan polislerin isimleri ise Nuri Bozkurt, Mustafa Dince, Veli Göktepe ve Fatih Gökçek olarak açıklandı.[33] Ayrıca çıkan çatışmada saldırganlardan birinin yaralandığı bildirildi.[22] Olay yerinde, 16 farklı silahtan ateşlenmiş 469 boş kalaşnikov kovanı bulundu.[28][32] Polis, failleri bulmak için bölgeyi kapsamlı bir şekilde aradı ve birkaç şüpheliyi gözaltına aldı.[35][36] Bu cinayet hâlâ tam anlamıyla çözülmemiş olmakla birlikte, Hizbullah tarafından işlendiği düşünülmektedir.[5][22]
Suikastın failleri
Hiçbir militan grup suikastın sorumluluğunu üstlenmedi.[37] Ancak devlet yetkilileri, saldırının arkasında Hizbullah’ın olduğunu açıkladı ve yeni bir tutuklama dalgası başladı.[5] Sonuç olarak; önceden ölüm tehditleri de alan Okkan’a yapılan bu saldırı, asıl şüpheli olarak Hizbullah’a atfedildi.[36] Hüseyin Velioğlu’nun öldürüldüğü 17 Ocak 2000’deki Beykoz baskınında yakalanan ve Hizbullah’ın üst düzey yöneticilerinden olan biri, tutuklu bazı arkadaşlarının cezaevinden alınarak işkenceye götürüldüğünü öne sürerek, “kararı veren mahkeme heyeti, bulundukları cezaevinin müdürü, savcısı ve o ilin emniyet müdürünün de Gaffar Okkan’ın yanına gideceğini” söyleyip tehditlerde bulundu. Şahsın sözleri zapta geçirilerek hakkında suç duyurusunda bulunuldu.[38]
Memuriyetinin ardından İsveç’e yerleşen eski PKK ve Jandarma İstihbarat ve Terörle Mücadele (JİTEM) mensubu Abdülkadir Aygan, Gaffar Okkan suikastını Hizbullah’ın tek başına yapmadığını, suikast içerisinde Ergenekon ve JİTEM gibi yapıların da yer aldığını iddia etti. Aygan, Okkan atanmadan önce JİTEM’in bölgede rahatlıkla faaliyet gösterdiğini gerekçe olarak sundu ve Okkan tarafından soruşturulmasına rağmen Kürt Hizbullahı’nın daha önce hiçbir devlet yetkilisine saldırmadığını sözlerine ekledi.[31] Aygan ayrıca, suikastta kullanılan kalaşnikov silahların askerî istihbaratın gizli kasalarında bulunan, teröristlerden ele geçirilmiş ve resmiyete sokulmamış envanter dışı silahlar olduğunu belirtti.[39] Saldırının 10. yıl dönümü olan 2011 yılında, Gaffar Okkan’ın korumalarından biri olan ve suikastta yaralanan Veli Göktepe de suikastı JİTEM’in planladığından şüphelendiğini açıkladı.[40] Diyarbakır’da yapılan JİTEM davasında tanık olarak dinlenen Ömer Lütfü Topal’ın şoförünün oğlu Emrah Özdemir ise Gaffar Okkan ve beş korumasının JİTEM ile Hizbullah’ın ortak eylemi sonucu öldürüldüğünü söyledi.[41]
- 2003 – Aysel Baykal, Türk siyasetçi ve Devlet Bakanı (d. 1939)
- 2004 – Leônidas, Brezilyalı futbolcu (d. 1913)
- 2006 – Chris Penn, Amerikalı aktör (d. 1965)
- 2006 – Mümtaz Sevinç, Türk tiyatro ve seslendirme sanatçısı (cinayet) (d. 1952)
- 2007 – İsmail Cem, Türk siyasetçi, gazeteci ve Dış İşleri Bakanı (d. 1940)
- 2010 – Erdinç Dinçer, Türk sinema, tiyatro ve dizi oyuncusu (d. 1944)
- 2010 – Nedim Doğan, Türk tiyatro, sinema ve televizyon oyuncusu (d. 1945)
- 2010 – Şakir Eczacıbaşı, Türk eczacı, fotoğraf sanatçısı ve iş insanı (d. 1929)
Şakir Eczacıbaşı | |
---|---|
![]() |
|
Genel bilgiler | |
Doğum | 3 Aralık 1929 İzmir, Türkiye |
Ölüm | 24 Ocak 2010 (81 yaşında) İstanbul, Türkiye |
Defin yeri | Zincirlikuyu Mezarlığı |
Alanı | Fotoğraf |
Mehmet Şakir Eczacıbaşı (3 Aralık 1929, İzmir – 24 Ocak 2010, İstanbul), Türk eczacı, fotoğraf sanatçısı ve iş insanı.
Fransa’nın “Sanat ve Edebiyat Şövalyesi Nişanı” ve “T.C. Devlet Üstün Hizmet Madalyası”yla ödüllendirilen Eczacıbaşı, 1993’ten ölümüne dek İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanlığı’nı yaptı.
Biyografisi
1929 yılında İzmir’de doğdu. Robert Kolej’i bitirdikten sonra, yüksek öğrenimini Londra Üniversitesi’nde eczacılık dalında yaptı. Türkiye’ye döndükten sonra bir süre gazetecilik yaptı. Bu yıllarda çıkardığı dergilerden ikisi “Sanat Yaprağı” ve “Tıpta Yenilikler” adlarını taşıyordu. Ailesinin başında olduğu “Eczacıbaşı” şirketinin yaptığı “Eczacıbaşı Kültür Filmleri” dizisinden birini o çekti. “Renk Duvarları” adını taşıyan bu belgesel film 1964 yılında Avrupa Konseyi’nin “Kültür Filmleri Ödülü” nü kazandı. Türk Sinematek Derneği’nin kurucuları arasındaydı ve bu derneğin 10 yıl süreyle başkanlığını yaptı. 1993’ten beri İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı’nın Yönetim Kurulu Başkanıydı.
1970’li yıllarda Eczacıbaşı İlaç Kuruluşu Genel Müdürü, 1980’de Eczacıbası Topluluğu İcra Kurulu Başkanı, 1993’te ise Eczacıbaşı Holding Yönetim Kurulu Başkanı oldu. 1996’da iş yaşamını bıraktı.
Şakir Eczacıbaşı aynı zamanda bir fotoğraf sanatçısıydı. Türkiye’de 13, Türkiye dışında da 23 kişisel fotoğraf sergisi düzenledi. Çektiği bazı fotoğrafları “Anlar/Moments”, “Türkiye Renkleri”, “Kapılar Pencereler” gibi albümlerde topladı. Eczacıbaşı şirketinin 1960’lı yıllardan beri çıkarmakta olduğu takvimlerde (“Eczacıbaşı Renkli Fotoğraf Yıllıkları”) Türkiye’nin önde gelen fotoğraf sanatçılarıyla birlikte onun fotoğrafları da yer alıyordu ve birer sanat portfolyosu niteliğindeki bu albümlerin editörlüğünü de yapmıştı. Ayrıca “Türkiye: Bir Portre” ve “İstanbul Görüntüleri” adlarıyla, seçkin yazar ve fotoğraf sanatçılarının katıldığı iki kitap hazırladı.
24 Ocak 2010 tarihinde İstanbul’da ölen Şakir Eczacıbaşı, 26 Ocak’ta Teşvikiye Camii’nde öğle vaktinde kılınan cenaze namazının ardından Zincirlikuyu Mezarlığı’na defnedildi.
- 2011 – Hanna Yablonskaya, Ukraynalı oyun yazarı ve şair (d. 1981)
- 2012 – Theodoros Angelopoulos, Yunan yönetmen (d. 1935)
- 2015 – Julio Canessa, Şilili asker ve siyasetçi (d. 1925)
- 2015 – Otto Carius, Alman asker ve Heer Tank Komutanı (d. 1922)
- 2016 – Fredrik Barth, Norveçli sosyal antropolog (d. 1928)
- 2016 – Füruzan, İranlı sinema oyuncusu, yapımcı ve sanat yönetmeni (d. 1937)
- 2016 – Marvin Minsky, Amerikalı bilim insanı (d. 1927)
- 2017 – Fred André, Hollandalı eski futbolcu ve teknik direktör(d. 1941)
- 2017 – Gil Ray, Amerikalı rock müzisyeni ve şarkıcısı (d. 1956)
- 2017 – Butch Trucks, Amerikalı baterist ve müzisyendir (d. 1947)
- 2018 – Jack Ketchum, Amerikalı yazar ve senaristtir (d. 1946)
- 2019 – Fernando Sebastián Aguilar, İspanyol kardinal (d. 1929)
- 2019 – Elio Berhanyer, İspanyol moda tasarımcısı (d. 1929)
- 2019 – Antonio Marchesano, Uruguaylı siyasetçi ve avukattır (d. 1930)
- 2019 – Rosemary Bryant Mariner, Amerikalı kadın askeri pilot ve havacı (d. 1953)
- 2020 – Duje Bonačić, Hırvat kürekçi (d. 1929)
- 2020 – Leyla Janah, Amerikalı girişimci, yazar ve iş insanı (d. 1982)
- 2020 – Seamus Mallon, Kuzey İrlandalı Gal futbolu oyuncusu ve siyasetçi (d. 1936)
- 2020 – Ibsen Pinheiro, Brezilyalı siyasetçi, gazeteci ve hukukçu (d. 1935)
- 2020 – Juan José Pizzuti, Arjantinli futbolcu ve teknik direktör (d. 1927)
- 2020 – Sean Reinert, Amerikalı baterist (d. 1971)
- 2020 – Rob Rensenbrink, eski Hollandalı millî futbolcudur (d. 1947)
- 2021 – Arik Brauer, Avusturyalı ressam, baskı sanatçısı, şair, dansçı, şarkıcı, sahne tasarımcısı, mimar (d. 1929)
- 2021 – Jevrem Brković, Karadağlı şair, yazar, gazeteci, muhalif ve tarihçi (d. 1933)
- 2021 – Nikolay Çebotko, Kazak kayaklı koşucudur (d. 1982)
- 2021 – Sonny Fox, Amerikalı televizyon sunucusu, yönetici ve gazeteci (d. 1925)
- 2021 – Abdullahi Ibrahim, Nijeryalı hukukçu, siyasetçi ve yönetici (d. 1939)
- 2021 – Gunnell Lindblom, İsveçli oyuncu ve film yönetmenidir (d. 1931)
- 2022 – Olavo de Carvalho, Brezilyalı yazar, siyaset yorumcusu, gazeteci ve eski astrolog (d. 1947)
- 2022 – Greta Ferušić, Sırp mimarlık profesörü (d. 1924)
- 2022 – Fatma Girik, Türk oyuncu, senarist, yapımcı ve siyasetçi (d. 1942)
Fatma Girik
|
|
---|---|
![]() |
|
Doğum | 12 Aralık 1943 Sultanahmet, Fatih, İstanbul, Türkiye |
Ölüm | 24 Ocak 2022 (78 yaşında) Ulus, Beşiktaş, İstanbul, Türkiye |
Ölüm sebebi | COVID-19’a bağlı çoklu organ yetmezliği |
Defin yeri | Torba, Bodrum, Muğla |
Milliyet | Türk |
Eğitim | İstanbul Kız Lisesi |
Meslek | Oyuncu, senarist, film yapımcısı, siyasetçi |
Etkin yıllar | 1956-2012 |
Siyasi parti | Sosyaldemokrat Halkçı Parti (1989-1994) |
Partner(ler) | Memduh Ün (1958-2015) |
Çocuk(lar) | Ahu Aşkar (manevî kızı) |
Akraba(lar) | Günay Girik (kardeşi) |
Ödüller | Tüm Liste |
Fatma Girik (12 Aralık 1943,[1] İstanbul – 24 Ocak 2022, İstanbul), Türk oyuncu, senarist, yapımcı ve siyasetçidir.[2] 1956-2012 yılları arasında 200’den fazla sinema filmi ve dizide rol alan Girik; canlandırdığı sert, mağrur ve haksızlıklara karşı boyun eğmeyen Anadolu kadını karakterleri ile tanındı. Türkan Şoray, Hülya Koçyiğit ve Filiz Akın ile birlikte Yeşilçam’ın dört yapraklı yoncası olarak tasvir edilir.
Kemal Sunal’ın başrolde yer aldığı aralarında Bekçiler Kralı, Dokunmayın Şabanıma ve Yüz Numaralı Adam gibi filmlerin yapımcılığını üstlendi. 1986 yapımı Garip filminin senaryosunu Memduh Ün ve Bülent Oran ile birlikte yazdı. 1990 tarihli Gün Ortasında Karanlık filminin sanat yönetmenliğini üstlenen Girik, 1984 tarihli Postacı filminin dekor tasarımında görev aldı. 1988 yılında aktif siyasete atılarak 1989-1994 yılları arasında Sosyaldemokrat Halkçı Parti (SHP)’den Şişli Belediye Başkanı olarak görev aldı. İlk kez 1965 yılında Keşanlı Ali Destanı filmi ile Antalya Altın Portakal Film Festivali’nde “En İyi Kadın Oyuncu Ödülüne” layık görüldü. Daha sonra Sürtüğün Kızı (1967), Ezo Gelin (1969), Boş Beşik (1970) ve Acı (1971) filmleri ile dört kez daha “En İyi Kadın Oyuncu” ödülüne değer görüldü.
Hayatının büyük bir kısmında senarist ve yönetmen Memduh Ün ile birliktelik yaşayan Fatma Girik, 24 Ocak 2022’de COVID-19’a bağlı organ yetmezliği nedeniyle İstanbul’da 79 yaşında öldü. Naaşı, vasiyeti üzerine Muğla’nın Bodrum ilçesinde Memduh Ün’ün yanına defnedildi.
- 2022 – Ayberk Pekcan, Türk sinema ve dizi oyuncusu (d. 1970)
- 2023 – B. V. Doshi, Hint kökenli mimar (d. 1927)
- 2023 – Sabiha Tansuğ, Türk halkbilimci ve koleksiyoner (d. 1933)
wikipedia