Ocak – Şubat – Mart | ||||||
1 | 2 | 3 | 4 | 5 | 6 | 7 |
8 | 9 | 10 | 11 | 12 | 13 | 14 |
15 | 16 | 17 | 18 | 19 | 20 | 21 |
22 | 23 | 24 | 25 | 26 | 27 | 28 |
29 |
Olaylar
- 1411 – Birinci Toruń Barışı, müttefik Polonya Krallığı ve Litvanya Büyük Dükalığı ile Töton Şövalyeleri’nin aralarındaki savaşın bitmesiyle Toruń kentinde imzalandı.
- 1553 – Osmanlı İmparatorluğu ve Fransa Krallığı arasında, İstanbul Antlaşması imzalandı.
Tür | İttifak antlaşması |
---|---|
İmzalanma | 1 Şubat 1553 |
Yer | İstanbul, Osmanlı Devleti |
İstanbul Antlaşması, Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasında 1 Şubat 1553 tarihinde imzalanan bir ittifak antlaşmasıdır.
O dönemde Avrupa’nın tek hakimi olmak isteyen Almanya’nın Fransa’yı sürekli tehdit etmesi ve bunun kendi yararına olmadığını gören Osmanlı Devleti ile Almanya’nın baskısı altındaki Fransa arasında imzalanmıştır. Bu antlaşma ile Avrupa’daki güçler dengesi iyice Osmanlı lehine kaymış ve Kutsal Roma İmparatoru V. Karl kısa bir süre sonra Osmanlı’nın üstünlüğünü kendiliğinden kabul ederek inzivaya çekilmiştir.
Antlaşmaya göre:
- Fransa kralı Osmanlı padişahını Avrupa’nın tek imparatoru ve kendisini ona tâbi kabul ediyordu.
- Fransa Osmanlı Devleti’nin kendisine yapacağı yardıma karşılık donanmasını Osmanlı Devleti’nin emrine veriyordu.
- 1662 – Çinli general Koxinga, dokuz ay süren kuşatmadan sonra Tayvan adasını ele geçirdi.
- 1793 – Fransa, İngiltere ve Hollanda’ya savaş ilan etti.
- 1814 – Filipinler’deki Mayon yanardağı lav püskürdü; yaklaşık 1200 kişi öldü.
- 1861 – Amerikan İç Savaşı: Teksas, Amerika Birleşik Devletleri’nden ayrıldı.
Amerikan İç Savaşı | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Gettysburg Muharebesi |
|||||||
|
|||||||
Taraflar | |||||||
Amerika Birleşik Devletleri | Amerika Konfedere Devletleri | ||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Abraham Lincoln Ulysses S. Grant George B. McClellan |
Jefferson Davis Robert Edward Lee T.J. Stonewall Jackson Nathan Bedford Forrest |
||||||
Güçler | |||||||
2.200.000 (toplam sayı) 698.000 (en yüksek sayı) |
750.000-1.000.000 (toplam sayı) 360.000 (en yüksek sayı) |
||||||
Kayıplar | |||||||
110.000+ çatışmada ölü 365.000+ toplam ölü 282.000+ yaralı |
94.000+ çatışmada ölü 290.000+ toplam ölü 137.000+ yaralı |
Amerikan İç Savaşı (The Civil War) veya genelde Güney eyaletlerinde kullanılan diğer adıyla Eyaletler Arası Savaş (The War Between the States) (12 Nisan 1861 – 26 Mayıs 1865), Amerika Birleşik Devletleri’nin Washington’daki yönetimi (“Union” veya “the North”) ile ülkeden ayrılmak isteyen 11 Güney Eyaleti (“the South” veya “Konfederasyon“) arasında çıkmış dört yıl süren geniş kapsamlı bir iç savaştır. Savaşın temel nedeni, ekonomisi tarıma dayalı güney eyaletlerinde yoğun olarak ucuz işgücü mahiyetinde kullanılan köleliğin ülkenin Kuzey Amerika’nın batı bölgelerine doğru genişlemesi nedeniyle tartışılmaya başlanması ve sanayileşmiş kuzey bölgelerinde uygulandığı gibi tüm ülkede yasaklanıp yasaklanmayacağı konusundaki anlaşmazlıktı.
11 Güneyli Eyalet Abraham Lincoln’un 1860 yılında yapılan seçimlerde başkan seçilmesiyle Jefferson Davis komutasında bağımsızlıklarını ilan etmişlerdir. 12 Nisan 1861 yılında ise Güney Carolina’daki Sumter Kalesi’nden ilk top atışıyla birlikte savaş başlamıştır.[1]
Savaşın ilk sonucu Lincoln’un duraksamalarına ve bazı Demokrat Partililerin tepkisine rağmen köleliğin kaldırılmasıdır.[2] 22 Eylül 1862’de hazırlanmaya başlanan, 1 Ocak 1863’te uygulamaya konan bu önlem, 13 anayasa değişikliği önergesinin oylanıp kabul edilmesiyle 31 Ocak 1865’te yasallaşmıştır. Ancak bu zaferden beş gün sonra Lincoln bir suikast sonucu öldürülmüştür.[3]
Savaşın nedenleri
[değiştir | kaynağı değiştir]
19. yüzyılın ortalarında Amerika Birleşik Devletleri’nin güneydoğu bölgelerinde büyük çiftliklerin ağırlıkta olduğu ve tarıma dayanan bir ekonomi yerleşmişti. Bu çiftliklerde özellikle pamuk, tütün ve şeker kamışı yetiştirilmekte ve gereken işgücü Afrika’dan kaçırılıp getirilen siyahi kökenlilerden oluşan kölelerden sağlanmaktaydı. ABD’nin diğer bölgelerinde ekonomi sanayiye yönelmiş ve bunun gerektirdiği serbest işgücü için kölelik ortadan kaldırılmıştı. ABD’nin batı kesiminde hala yeni eyaletler kurulmaya devam ediyor ve bu yeni eyaletlerin çoğunda kölelik yasaklanıyordu. Bu ortamda güney eyaletleri köleliğin eninde sonunda güneyde de yasaklanacağından endişelenmekteydiler. Bu da güneyin köleliğe dayanan üretim tarzını kökünden tehdit ediyordu. Köleliği kaldırmaya söz vererek seçime katılan başkan adayı Abraham Lincoln seçimi kazanınca güneyli 7 eyalet (Güney Karolina, Mississippi, Florida, Alabama, Teksas, Georgia ve Louisiana) yeni başkanın köleliği kaldıracağına kesin gözle bakarak hemen ABD’den bağımsızlığını ilan ettiler. Bu eyaletler Jefferson Davis’in başkanlığı altında Amerika Konfedere Devletleri adı altında yeni bir devlet kurdular. Kısa bir süre sonra buna 4 eyalet (Virginia, Arkansas, Kuzey Karolina ve Tennessee) daha katıldı. Bu toplam 11 eyalet Amerikan İç Savaşı’nda güneyli “Konfederasyon” tarafını oluşturdular. Ülkenin geri kalan kısmı (özellikle kuzeydoğu kısmı) da Birlik “Union” veya “the North” tarafını oluşturdular. Bir süre sonra iki devlet arasında savaş patlak verdi.
Kuzeyin galibiyeti
[değiştir | kaynağı değiştir]
Makale serilerinden |
Birleşik Devletler
Tarihi |
---|
Amerikan İç Savaşı’nın ilk yıllarında hiçbir taraf üstünlük sağlayamadı. Her iki taraftan da birçok kayıplar oldu ve her iki taraf da zaman zaman askeri başarılar elde etse de baskın çıkamadı. 1863 yılının Temmuz ayında gerçekleşen Gettysburg Muharebesi önemli bir dönüm noktası oldu. Güneyden 75 bin, kuzeyden 82 bin askerin katıldığı bu savaşta her iki taraf da askerlerinin yaklaşık üçte birini kaybettiler ama kuzeyliler güneylilere karşı ciddi bir üstünlük sağladı. En sonunda 9 Nisan 1865 tarihinde kuzey orduları güneyli ünlü komutan Robert Edward Lee’nin ordularını birkaç koldan sardılar ve teslim olmaya mecbur bıraktılar. Aynı yılın Haziran ayında geri kalan bütün güney askerleri de silahlarını bırakarak teslim oldular ve Amerikan İç Savaşı kuzeyin zaferiyle sona erdi. Savaşın sonuna yaklaşırken kuzeyli başkan Abraham Lincoln bir güneylinin yaptığı suikast sonucu vurularak öldü.
Savaşın sonuçları
[değiştir | kaynağı değiştir]
Savaşın bitiminde güneydeki bütün kölelere özgürlük hakları verildi, kısa süre sonra da oy kullanma hakkı kazandılar. ABD’nin güneyinde köleliğe dayanan tarım ekonomisi sona erdi. Amerika Birleşik Devletleri bölünme tehlikesinin üstesinden gelerek tekrar tek bir ülke olarak birleşmiş oldu. Savaşın sonunda güneydeki siyahilere birçok hak verildiyse de, bunlar kısa süre içinde güneyli beyazlar tarafından geri alındı. Ayrıca savaştan önce ABD’nin güney ve kuzey tarafları eşit zenginlikteyken, savaştan sonra güney ekonomik yıkıma uğradı ve kuzey öne geçti.
Savaş döneminde medyanın muharebeleri yerinden takip etmesi gazetecilerin maaşlarının artmasına, gazete abonelik ücretlerinin yükselmesine ve dolayısıyla medyanın ABD’deki konumunun güçlenmesine neden oldu. Sürekli olarak medyaya demeç veren, halkla ilişkiler faaliyeti yürüten ve propaganda yapan ilk başkan Abraham Lincoln, kendinden sonraki başkanların bu alanda rol modeli oldu.[4]
Birlik ve Konfederasyon’un Karşılaştırılması
[değiştir | kaynağı değiştir]
Birlik | Konfederasyon | |
---|---|---|
Toplam nüfus | 22,000,000 (71%) | 9,000,000 (29%) |
Özgür nüfus | 21,567,414 | 5,500,000 |
1860’taki Sınır Eyaletlerindeki köleler | 432,586 | NA |
1860’taki Güney Eyaletlerindeki köleler | NA | 3,500,000 |
Askerler | 2,200,000 (67%) | 1,064,000 (33%) |
Demiryolu (mil) | 21,788 (71%) | 8,838 (29%) |
Mamül Ürünler Üretimi | 90% | 10% |
Silah üretimi | 97% | 3% |
1860’taki pamuk üretimi (balya) | Önemsiz miktarda | 4,500,000 |
1864’teki pamuk üretimi (balya) | Önemsiz miktarda | 300,000 |
Savaş öncesi ABD ihracatındaki payı | 30% | 70% |
- 1884 – Oxford English Dictionary’nin ilk baskısı yapıldı.
- 1887 – ABD’de emlakçılık yapan Harvey Henderson Wilcox ve karısı, Hollywood isimli çiftliklerini tapu dairesinde kaydettirdi. Los Angeles’in batısındaki araziye; telefon, elektrik, gaz ve su getirttiler. Amerikan sinema endüstrisi burada doğdu.
- 1895 – Lumiere Kardeşler, sinema makinasını icat ettiler.
- 1896 – Giacomo Puccini’nin La bohème operası, ilk kez İtalya’nın Turin şehrinde sahnelendi.
- 1913 – Grand Central Terminal, New York’ta açıldı: Dünyanın en büyük tren istasyonu.
- 1915 – 20th Century Fox film şirketi kuruldu.
- 1918 – Rusya, Gregoryen takvim’e geçti.
Miladi takvim ya da Gregoryen takvimi, Roma İmparatoru Jül Sezar tarafından kabul edilen Jülyen takviminin yerine, Papa XIII. Gregorius tarafından yaptırılan bir takvimdir.[1] İsa’nın doğduğu yılı milat olarak alan bu takvim, Dünya’nın Güneş etrafındaki dönüş süresi olan 365 gün, 6 saatlik zamanı “1 yıl” olarak kabul eder. Günümüzde dünyada en yaygın olarak kullanılan takvimdir.[2]
Tarihçe
[değiştir | kaynağı değiştir]
Takvim, 4 Ekim 1582 tarihinde kabul edilmiştir. Değişik tarihlerde önce Avrupa’da, daha sonra diğer ülkelerde yayılmıştır.
Gregoryen takvimi oluşturulurken Jülyen takvimine on gün ilave edilmiştir. Jülyen takvimine göre 5 Ekim Cuma günü, yeni takvimin 15 Ekim Cuma günü olarak kabul edilmiştir. 1752 yılında kabul eden ülkeler ise takvime on bir gün ilave etmek durumunda kalmışlardır.[3]
Türkiye Cumhuriyeti’nde miladı takvimin kabulü
[değiştir | kaynağı değiştir]
Osmanlı İmparatorluğu döneminde önce hicri takvim, daha sonra da 1 Mart’ı yılbaşı olarak kabul eden Rûmî takvim kullanılmıştı. 29 Ekim 1923’te cumhuriyetin ilanından sonra, 26 Aralık 1925’te kabul edilen “Takvimde Tarih Mebdeinin Değiştirilmesi Hakkında Kanun” ve ortalama Güneş gününü getiren “Günün 24 Saate Taksimi Hakkında Kanun” adlı iki ayrı yasa ile birlikte 1 Ocak 1926 tarihinden başlayarak Türkiye Cumhuriyeti’nde Gregoryen takvimini benimsendi.[4]
Yılbaşını 1 Ocak olarak alan bu takvimin yanı sıra, günü 12 saat gündüz ve 12 saat gece dilimlerine ayıran saat sistemi yerine, 24 saatlik zaman dilimi kabul edildi.
Güvenilirliği
[değiştir | kaynağı değiştir]
Gregoryen takvimi, günümüze kadar kullanılan takvimler içinde en az hatalı olanıdır. Bir ekinoks yılı 365,242375365 gündür (365 gün 5 saat 49 dakika 12 saniye). Gregoryen Takvimi’nde ortalama yıl 365,2425 gündür ve gerçek ekinoks yılı uzunluğuna oldukça yakındır.
Senede ortalama 0.000,125 günlük bu ufak hata, yıllık olarak 10,8 saniyeye tekabül eder. Takvim hesaplamasında bir günlük hatanın ortaya çıkması için yaklaşık 8.000 yıl geçmesi gerekir. Bununla birlikte 8.000 yıl içerisinde bir ekinoks yılının uzunluğu da sabit kalmayıp hangi uzunlukta olacağı tam olarak bilinemez. Bu nedenlerle Gregoryen Takvimi, yeterli hassasiyette ve güvenirlikte bir takvimdir.[5]
Yılbaşı
[değiştir | kaynağı değiştir]
Daha önce 25 Mart olan yılın ilk günü, daha sonradan 1 Ocak olarak kabul edildi. Şubat ayının 28 gün olması durumu da devam ettirildi.
Sıra | Ay | İngilizce | Gün sayısı |
---|---|---|---|
1 | Ocak | January | 31 |
2 | Şubat | February | 28 ya da 29 |
3 | Mart | March | 31 |
4 | Nisan | April | 30 |
5 | Mayıs | May | 31 |
6 | Haziran | June | 30 |
7 | Temmuz | July | 31 |
8 | Ağustos | August | 31 |
9 | Eylül | September | 30 |
10 | Ekim | October | 31 |
11 | Kasım | November | 30 |
12 | Aralık | December | 31 |
Artık yıl
[değiştir | kaynağı değiştir]
Artık yıllar, Şubat ayının 28 yerine 29 gün çektiği yıllardır. Bu uygulama; Dünya’nın Güneş çevresindeki bir turunun 365 gün değil, yaklaşık olarak 365 gün 6 saat sürmesi nedeniyle, her sene sonunda artan 6 saatlik süreleri bir tam güne çevirmek için oluşturulmuştur.
Gregoryen takvimde sonu -00 ile bitmeyen ve 4’e kalansız bölünebilen tüm yıllar, artık yıldır. Sonu -00 ile biten yıllar, yani yüzüncü yıllar ise, eğer 400’e bölünebiliyorlarsa artık yıl olabilirler. Örneğin, 1900 yılı artık yıl değilken 2000 yılı artık yıldır.
Artık yıllar her dört senede bir tekrar ettiği için, en son artık yıl olan 2024’tenen itibaren 2028, 2032, 2036… şeklinde 2100 yılına kadar devam edecektir. 2100 yılı 400’e kalansız bölünmediği için artık yıl olmayacaktır.[2]
Jülyen – Gregoryen çevrimi
[değiştir | kaynağı değiştir]
2010 yılından beri, Jülyen takvimini Gregoryen takvime çevirmek için on dört gün ilave etmek gerekmektedir. Bu durum bazı Ortodoks kiliselerinin Noel kutlama tarihlerini 7 Ocak yerine 8 Ocak olarak değiştirmiştir.[6]
- 1919 – İnci adlı aylık kadın dergisi İstanbul’da yayımlanmaya başladı. Sahibi Sedat Simavi idi.
- 1923 – Almanya’da enflasyon artıyor; 1 sterlin 220 bin mark değerine ulaştı.
- 1924 – Birleşik Krallık, SSCB’yi resmen tanıdı.
- 1924 – Zekeriya Sertel tarafından yayınlanan Resimli Ay yayın hayatına başladı.
- 1926 – Ankara’da Gazi İstasyonu açıldı.
- 1930 – Kayseri-Şarkışla Demiryolu işletmeye açıldı.
- 1933 – Bursa’da ezan ve kametin Türkçe okunmasını yanlış bulan bir grup, Ulucami’de namazdan çıkan halkı da yanlarına alarak Valilik önünde gösteri yaptı.
- 1933 – Cumhuriyet ilkelerini benimsetmek ve aynı doğrultuda kültür hareketi oluşturmak amacıyla Halkevleri’nin yayın organı olarak Ülkü dergisi yayınlanmaya başladı.
- 1935 – Ayasofya, müze olarak halkın ziyaretine açıldı.
Grekçe: Ἁγία Σοφία, romanize: Agia Sofia
|
|
Diğer ad(lar) | Kutsal Bilgelik Kilisesi Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi[1][2] (Kutsal Büyük Ayasofya Camii) |
---|---|
Genel bilgiler | |
Tür | Katedral (537-1054) Ortodoks katedrali (1054-1204) Katolik katedrali (1204-1261) Ortodoks katedrali (1261-1453) Cami (1453-1934)[a] Müze (1935-2020) Cami (2020-2024) Cami ve müze (2024-günümüz)[3] |
Konum | Fatih, İstanbul, Türkiye |
Koordinatlar | 41°00′30″K 28°58′48″D |
Başlama | 532 | )
Tamamlanma | 537[4] | )
Yükseklik | 55,60 m (kubbe yüksekliği) |
Tasarım ve inşaat | |
Mimar(lar) | Miletli İsidoros Trallesli Anthemios |
Resmî site | |
ayasofyacamii.gov.tr
|
|
UNESCO Dünya Mirası
|
|
Tür | Kültürel |
Kriter | i, ii, iii, iv |
Belirleme | 1985 (9. oturum) |
Parçası | İstanbul’un Tarihî Alanları |
Referans no. | 356 |
Ülke | Türkiye |
Bölge | Avrupa ve Asya |
Ayasofya (anlamı: Kutsal Bilgelik), resmî adıyla Ayasofya-i Kebîr Câmi-i Şerîfi, İstanbul’da kiliseden camiye çevrilmiş önemli bir tarihî yapıdır. Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından, 532-537 yılları arasında İstanbul’un tarihî yarımadasındaki eski şehir merkezine inşa ettirilmiş bazilika planlı bir patrik katedrali olmuştur. 1453 yılında İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra II. Mehmed tarafından camiye dönüştürülmüştür. Mustafa Kemal Atatürk tarafından 1934 yılında yayımlanan kararname ile tadilat çalışmasına alınmış, 1935 yılında Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürülme kararı alınıp müzeye dönüştürülmüş, kazı ve tadilat çalışmaları başlatılmış ve 1935’ten 2020’ye kadar müze olarak hizmet vermiştir. 2020 yılında ise tekrar camiye çevrilmiştir. 2024 yılında caminin üst katı ücretli bir müze olarak hizmet vermeye başlamıştır. Böylelikle Ayasofya’nın alt katı cami, üst katı müze olmuştur.[5]
Ayasofya, mimari bakımdan merkezî planı birleştiren kubbeli bazilika tipinde bir yapı olup kubbe geçişi ve taşıyıcı sistem özellikleriyle mimarlık tarihinde önemli bir dönüm noktası olarak ele alınır. Hristiyanlar için hem sembolik hem de eksen olma anlamının yanında, turistik ve ruhsal bir çekim merkezidir.
Ayasofya adındaki “Aya” sözcüğü “kutsal” anlamına gelir. “Sofya” sözcüğü ise Grekçede “bilgelik” anlamındaki sophos sözcüğünden gelir.[6] Dolayısıyla “Aya Sofya” adı, Nasıralı İsa’ya atfen “Kutsal Bilgelik” ya da “İlahî Bilgelik” anlamına gelmekte olup Hristiyan ilahiyatında Tanrı’nın üç niteliğinden biri sayılır.[7][8] Miletli İsidoros ve Trallesli Antemius’un[4][9] yönettiği Ayasofya’nın inşaatında yaklaşık 10.000 işçinin[10][11][12] çalıştığı ve İmparator I. Justinianus’un bu iş için büyük bir servet harcadığı belirtilir.[13] Bu çok eski binanın bir özelliği; yapımında kullanılan bazı sütun, kapı ve taşların binadan daha eski yapı ve tapınaklardan getirilmiş olmasıdır.[14][15]
Bizans İmparatorluğu döneminde Ayasofya, büyük bir “kutsal emanetler” zenginliğine sahipti. Bu emanetlerden biri de 15 metre yüksekliğindeki gümüş ikonostasis idi.[16] Konstantinopolis Patriği’nin kilisesi ve Doğu Ortodoks Kilisesi’nin 1000 yıl boyunca merkezi olan Ayasofya, 1054 yılında Patrik I. Mihail’in Papa IX. Leo tarafından aforoz edilmesine şahitlik etmiş olup bu olay, genel olarak “Schisma”nın yani Hristiyanlık tarihindeki en önemli olaylardan biri olan Doğu ve Batı kiliselerinin ayrılmasının başlangıcı sayılır.
1453 yılında kilise, Osmanlı padişahı II. Mehmed tarafından camiye dönüştürüldükten sonra mozaiklerinden insan figürleri içerenler tahrip edilmemiş (içermeyenlerse olduğu gibi bırakılmıştır), yalnızca ince bir sıvayla kaplanmış ve yüzyıllarca sıva altında kalan mozaikler, bu sayede doğal ve yapay tahribattan kurtulabilmiştir. Cami, müzeye dönüştürülürken sıvaların bir kısmı çıkarılmış ve mozaikler yine gün ışığına çıkarılmıştır. Günümüzde görülen Ayasofya binası, aslında aynı yere üçüncü kez inşa edilen kilise olduğundan “Üçüncü Ayasofya” olarak da bilinir. İlk iki kilise isyanlar sırasında yıkılmıştır. Döneminin en geniş kubbesi olan Ayasofya’nın merkezî kubbesi, Bizans döneminde bir kez (7 Mayıs 558 tarihinde) çökmüş,[17][18] Osmanlı başmimarı Mimar Sinan’ın binaya payandaları eklemesinden itibaren de hiç çökmemiştir.
Tarihçe
[değiştir | kaynağı değiştir]
Birinci Ayasofya
[değiştir | kaynağı değiştir]
Ayasofya Kilisesi’nin inşaatı Hristiyanlığı imparatorluğun resmî dini ilan eden Roma imparatoru I. Konstantin tarafından başlattırılmıştır. 337 ile 361 yılları arasında tahtta olan Büyük Konstantin’in oğlu II. Constantius tarafından tamamlanmış ve Ayasofya Kilisesi’nin açılışı 15 Şubat 360’ta II. Constantius tarafından gerçekleştirilmiştir.[19] Socrates Scholasticus’un kayıtlarından gümüş kaplı perdelerle süslü ilk Ayasofya’nın Artemis Tapınağı üzerine inşa edilmiş olduğu öğrenilmektedir.[8]
Adı “Büyük Kilise” anlamına gelen ilk Ayasofya Kilisesi’nin adı Latincede Magna Ecclesia ve Grekçede[not 1] Megálē Ekklēsíā (Μεγάλη Ἐκκλησία) idi.[8] Eski bir tapınak üzerine[not 2] inşa edildiği belirtilen[20] bu yapıdan günümüze ulaşan bir kalıntı bulunmamaktadır.
Birinci Ayasofya, binanın inşası tamamlanana dek bir katedral niteliğinde işlev gören Aya İrini Kilisesi’nin vaktiyle yakınında yer alan imparatorluk sarayının yakınına (geçmişte müze alanının kuzey kısmındaki, yeni tuvaletlere yakın olan, ziyarete kapalı kısım) inşa edilmişti. Her iki kilise de Bizans İmparatorluğu’nun iki ana kilisesi olarak faaliyet göstermişlerdir.
Birinci Ayasofya, geleneksel Latin mimarisi stilindeki bir sütunlu bazilika olup çatısı ahşaptı ve önünde bir atrium yer almaktaydı. Bu ilk Ayasofya bile olağanüstü bir yapıydı. 20 Haziran 404’te Konstantinopolis Patriği Aziz İoannis Hrisostomos’un İmparator Arcadius’un eşi İmparatoriçe Aelia Eudoksia ile çatışmasından dolayı sürgüne gönderilmesinin ardından çıkan isyanlar sırasında bu ilk kilise yakılarak büyük ölçüde tahrip olmuştur.
İkinci Ayasofya
[değiştir | kaynağı değiştir]
İlk kilisenin isyanlar sırasında yakılıp yıkılmasından sonra, imparator II. Theodosius bugünkü Ayasofya’nın bulunduğu yere ikinci bir kilisenin inşa edilmesi emrini vermiş ve İkinci Ayasofya’nın açılışı onun zamanında, 10 Ekim 415’te gerçekleşmiştir.[18] Mimar Rufinos tarafından inşa edilen bu İkinci Ayasofya da yine bazilika planlı, ahşap çatılı ve beş nefliydi. İkinci Ayasofya’nın 381’de İkinci Ekümenik konsil olan Birinci İstanbul Konsili’ne Aya İrini ile birlikte ev sahipliği yaptığı sanılmaktadır.[21] Bu yapı 13-14 Ocak 532’de Nika Ayaklanması sırasında yakılıp yıkılmıştır.[9][22]
1935’te binanın batı avlusunda (bugünkü giriş kısmında) Alman Arkeoloji Enstitüsünden Alfons Maria Schneider tarafından yürütülen kazılarda bu İkinci Ayasofya’ya ait birçok buluntu ele geçirilmiştir. Günümüzde Ayasofya’nın ana girişinin yanında ve bahçede görülebilen bu buluntular, portik kalıntıları, sütunlar, başlıklar, bazıları kabartmalarla işlenmiş mermer bloklardır. Bunların vaktiyle binanın cephe kısmını süsleyen üçgen alınlığın parçaları olduğu saptanmıştır. Binanın cephesini süsleyen bir bloktaki kuzu kabartmaları 12 havariyi temsilen yapılmıştır. Ayrıca kazılar, İkinci Ayasofya’nın zemininin Üçüncü Ayasofya’nın zemininden iki metre daha aşağı bir düzeyde bulunduğunu ortaya koymuştur. İkinci Ayasofya’nın uzunluğu bilinmemekteyse de genişliğinin 60 m olduğu sanılmaktadır.[8](Günümüzde, Üçüncü Ayasofya’nın ana girişinin yanında yer alan İkinci Ayasofya’ya ait cephe merdiveni basamaklarının yaslandığı zemin, kazılar sayesinde görülebilir durumdadır. Kazılara şimdiki binada çökmelere sebep olabileceğinden devam edilmemiştir.)
Üçüncü Ayasofya
[değiştir | kaynağı değiştir]
Yapımı
[değiştir | kaynağı değiştir]
İkinci Ayasofya’nın 23 Şubat 532’de yıkımından birkaç gün sonra imparator I. Justinianus öncekinden tümüyle farklı, daha büyük ve kendisinden önce gelen imparatorların yaptırdıkları kiliselerden çok daha muhteşem bir kilise inşa ettirmeye karar verdi. Justinianus bu işi yapacak mimarlar olarak fizikçi Miletli İsidoros ile matematikçi Trallesli Anthemius’u görevlendirdi. Bir efsaneye göre, Justinianus inşa ettireceği kiliseye ilişkin hazırlanan taslakların hiçbirini beğenmez. Bir gece İsidoros taslak hazırlamaya çalışırken uyuyakalır. Sabah uyandığında Ayasofya’nın hazırlanmış bir planını önünde bulur. Justinianus bu planı mükemmel bulur ve Ayasofya’nın buna göre inşa edilmesini emreder. Bir başka efsaneye göre de İsodoros bu planı rüyasında görmüş ve planı rüyasında gördüğü şekilde çizmiştir. (Anthemius daha inşaatın ilk yılında öldüğünden işi İsidoros sürdürmüştür). İnşa, Bizanslı tarihçi Prokopius’un Justinian’ın binaları (Yunanca: Περί Κτισμάτων, Latince: De Aedificiis, “Binalar Üzerine”), adlı eserinde betimlenmektedir.
İnşaatta kullanılacak malzemeleri üretmek yerine imparatorluk topraklarında yer alan yapı ve tapınaklardaki yontulmuş hazır malzemelerden yararlanmak yoluna gidilmiştir. Bu yöntem, Ayasofya’nın inşa süresinin çok kısa olmasını sağlayan etkenlerden biri olarak kabul edilebilir. Böylece binanın yapımında Efes’teki Artemis Tapınağı’ndan,[14] Mısır’daki Güneş Tapınağı’ndan (Heliopolis),[14] Lübnan’daki Baalbek Tapınağı’ndan[15] ve daha birçok tapınaktan getirtilen sütunlar kullanılmıştır. Bu sütunların altıncı yüzyıl imkânlarıyla nasıl taşındığı bilinmemektedir. Kaplama ve sütunlarda kullanılan renkli taşlardan kırmızı porfir Mısır, yeşil porfir Yunanistan, beyaz mermer Marmara Adası, sarı taş Suriye ve kara taş İstanbul kökenlidir.[23] Ayrıca Anadolu’nun çeşitli yörelerinden gelen taşlar kullanılmıştır.[17] İnşaatta on binden fazla kişinin çalıştığı belirtilir. İnşaat sonunda Ayasofya Kilisesi günümüzdeki hâlini almıştır.
Mimaride yeni bir anlayışı gösteren bu kilise yapılır yapılmaz derhal mimarinin baş eserlerinden biri olarak kabul edildi. Mimarın böylesine büyük bir açık mekânı sağlayabilecek devasa bir kubbeyi inşa edebilmede İskenderiyeli Heron’un teorilerinden yararlanmış olması mümkündür.
23 Aralık 532’de başlanan yapım çalışması 27 Aralık 537’de tamamlandı. Kilisenin açılışını İmparator Justinianus ve Patrik Eutychius büyük bir törenle birlikte yaptılar. Ayasofya, o zamana kadar en büyük yapı olarak kabul edilen Süleyman’ın Tapınağı’ndan daha büyük olduğundan İmparator I. Justinianus (Jüstinyen) halka yaptığı açılış konuşmasında “Ey Süleyman! Seni yendim” demiştir.[24] Kilisenin ilk mozaiklerinin yapımı 565 ile 578 yılları arasında tahtta olan II. Jüstinyen döneminde tamamlanabilmiştir. Kubbe, pencerelerinden sızan ışıkların duvarlardaki mozaiklerde oluşturdukları ışık oyunları dahiyane mimariyle birleşerek izleyicilere büyüleyici bir atmosfer vermektedir. Ayasofya, İstanbul’a gelen yabancılar üzerinde öylesine büyüleyici, derin bir etki bırakmıştır ki Bizans döneminde yaşayanlar, Ayasofya’yı “dünyada tek” (“singulariter in mundo”) olarak nitelemişlerdir.[25]
- 1944 – Bolu-Gerede depremi: Gerede, Bolu ve Çankırı’daki depremlerde 4611 kişi öldü
- 1957 – Alman mühendis Felix Wankel tarafından icat edilen ve çalışan ilk prototip Wankel motoru, Almanya NSU araştırma ve geliştirme merkezinde ilk kez çalıştırıldı.
- 1958 – Mısır ve Suriye, Birleşik Arap Cumhuriyeti adıyla birleşti. Bu durum ancak 1961’e dek sürdü.
Birleşik Arap Cumhuriyeti
الجمهورية العربية المتحدة (Arapça)
el-Cumhûriyye el-ʿArabiyye el-Müteḥîde |
|||||||||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
1958[1]-1971 | |||||||||||||||
Bayrak
Arma
|
|||||||||||||||
Millî marş
“Valla Zaman Ya Silahi” (Türkçe: “Ey Benim Silahım”) |
|||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Tür | Siyasi birlik (1958-1961) Mısır’da egemen devlet (1961-1971) |
||||||||||||||
Başkent | Kahire | ||||||||||||||
Resmî dil(ler) | Arapça | ||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Yaygın dil(ler) |
|
||||||||||||||
Resmî din | İslam | ||||||||||||||
Demonim | Arap | ||||||||||||||
Hükûmet | Üniter Nâsırcı tek partili Arap sosyalist cumhuriyeti
|
||||||||||||||
Cumhurbaşkanı | |||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Başbakan | |||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Yasama organı | Ulusal Meclis | ||||||||||||||
Tarihçe | |||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Yüzölçümü | |||||||||||||||
1.195.000 km2 | |||||||||||||||
Para birimi |
|
||||||||||||||
|
|||||||||||||||
Günümüzdeki durumu |
|
Birleşik Arap Cumhuriyeti (BAC; Arapça: الجمهورية العربية المتحدة, romanize: al-Jumhūriyyah al-ʿArabiyyah al-Muttaḥidah) 1958’den 1971’e kadar Orta Doğu’da bulunan egemen bir devletti. Başlangıçta 1958’den 1961 Suriye Darbesi’nden sonra Suriye birlikten ayrılana kadar Mısır (işgal altındaki Gazze Şeridi dahil) ve Suriye arasında siyasi bir birlikti. Mısır 1971 yılına kadar resmi olarak Birleşik Arap Cumhuriyeti olarak bilinmeye devam etmiştir.
Cumhuriyet, Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır tarafından yönetiliyordu. BAC, 1961 yılında dağılan Yemen Mütevekkilî Krallığı ile gevşek bir konfederasyon olan Birleşik Arap Devletleri’nin bir üyesiydi.
Tarih
[değiştir | kaynağı değiştir]
Kökenler
[değiştir | kaynağı değiştir]
Birleşik Arap Cumhuriyeti, Suriye’deki bir grup siyasi ve askeri lider tarafından Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdünnasır’a önerilen daha büyük bir pan-Arap devletine doğru ilk adım olarak 1 Şubat 1958 tarihinde kuruldu.[2]
Suriye’de Pan-Arap duyguları geleneksel olarak çok güçlüydü ve Nasır 1956 Süveyş Krizi’nin ardından tüm Arap dünyasında popüler bir kahraman figürüydü. Dolayısıyla Suriye’de Nasır’ın Mısır’ı ile birleşme yönünde önemli bir halk desteği vardı. Arap Sosyalist Baas Partisi böyle bir birliğin önde gelen savunucusuydu.[3]
1957’nin ortalarında Batılı güçler Suriye’nin komünistlerin eline geçmesinden endişe etmeye başladılar; ülkede oldukça örgütlü bir Komünist Parti vardı ve yeni atanan Genelkurmay Başkanı Afif el-Bizri bir komünist sempatizanıydı. Bu durum 1957 Suriye Krizi’ne neden oldu ve ardından Suriyeliler Mısır’la birleşme çabalarını yoğunlaştırdı.[4] Nasır, aralarında Devlet Başkanı Şükri el-Kuvvetli ve Başbakan Halid el-Azm’ın da bulunduğu bir Suriye heyetine hükûmetlerini komünistlerden temizlemeleri gerektiğini söyledi, ancak heyet buna karşı çıktı ve Nasır’ı sadece Mısır’la tam bir birliğin “komünist tehdidi” sona erdireceği konusunda uyardı.[4] Abdüllatif Bağdadi’ye göre Nasır başlangıçta Suriye ile tam bir birliğe direnmiş, bunun yerine federal bir birlikten yana olmuştur. Ancak Nasır “Komünistlerin yönetimi ele geçirmesinden daha çok korktu” ve tam bir birleşmeyi kabul etti.[4] Halid Bekdaş liderliğindeki Suriye Komünist Partisinin artan gücü, önde gelen üyelerinin bir çıkış yolu bulmak için endişelendiği bir iç krizden muzdarip olan Suriye Baas Partisini endişelendiriyordu.[4] Suriye, 1954 yılında Edib Çiçekli’nin askeri rejiminin devrilmesinden bu yana demokratik bir hükûmete sahipti ve Arap birliğine yönelik halk baskısı parlamentonun yapısına da yansımıştı.[4]
El-Bizri 11 Ocak 1958’de askeri subaylardan oluşan bir Suriye heyetini Kahire’ye götürüp Suriye-Mısır birliğini bizzat teşvik ettiğinde, Nasır hızlı bir birleşmeyi tercih etti. Bu heyetten sadece Selahaddin el-Bitar ve Ekrem el-Havrani gibi Suriyeli birlik yanlılarının önceden haberi vardı; Kuvvetli ve Azm bir gün sonra haberdar oldular ve bunu bir “askeri darbe” olarak değerlendirdiler.[5][6]
Nasır’ın birlik için öne sürdüğü son şartlar kesin ve müzakere edilemez nitelikteydi: “birplebisit, partilerin feshedilmesi ve ordunun siyasetten çekilmesi”. Plebisit çoğu Suriyeli elit için makul görünse de son iki şart son derece endişe vericiydi. Bunun Suriye’deki siyasi hayatı yok edeceğine inanıyorlardı.[7] Bu endişelere rağmen Suriyeli yetkililer artık geri dönmek için çok geç olduğunu biliyorlardı. Suriye’deki elit kesim Mısır ile birleşmeyi ehven-i şer olarak görüyordu. Nasır’ın şartlarının adil olmadığına inanıyorlardı ancak hükûmetlerinin maruz kaldığı yoğun baskı göz önüne alındığında başka seçenekleri olmadığına da inanıyorlardı.
Mısırlıların ve Suriyelilerin birleşme lehinde oy kullandığı iki farklı plebisit 21 Şubat 1958’de Mısır ve Suriye’de yapıldı.[8] Sonuçlar 22 Şubat’ta açıklandı[9] ve Nasır Birleşik Arap Cumhuriyeti’nin yeni cumhurbaşkanı ilan edildi.[1]
Mısırlı ve Suriyeli liderler protokolleri imzaladı, ancak Azm bunu gönülsüzce yaptı.[10] Nasır yeni cumhuriyetin başkanı oldu ve çok geçmeden Suriyeli komünistlere ve birlik karşıtlarına karşı Bizri ve Azm’ın görevlerinden alınmasını da içeren bir baskı uyguladı.[5][11]
Erken tarih
[değiştir | kaynağı değiştir]
Birliğin savunucuları Nasır’ın Suriye’yi yönetmek için Baas Partisini kullanacağına inanıyorlardı. Fakat Nasır’ın niyeti hiçbir zaman iktidarı eşit bir şekilde paylaşmak değildi. Nasır, 400’ü Mısır’dan, 200’ü Suriye’den olmak üzere 600 üyeli bir Ulusal Meclis ilan eden ve Baas dahil tüm siyasi partilerin dağıtılmasını öngören yeni bir geçici anayasa oluşturdu. Nasır her vilayete iki başkan yardımcısı atayarak Mısır’a Bağdadi ve Abdülhakim Amir’i, Suriye’ye ise Sabri el-Aseli ve Baas liderlerinden Ekrem el-Havrani’yi atadı. 1958 yeni geçici anayasası kabul edildi.[12]
Nasır eski Baas Partisi üyelerinin önemli siyasi pozisyonlara gelmesine izin verse de bu kişiler hiçbir zaman hükûmette Mısırlı yetkililer kadar yüksek mevkilere ulaşamadılar. Nasır, 1959-60 kış ve bahar aylarında önde gelen Suriyelileri yavaş yavaş nüfuzlu pozisyonlardan uzaklaştırdı. Örneğin Suriye Sanayi Bakanlığında en üst on üç pozisyondan yedisi Mısırlılar tarafından dolduruldu. Genel Petrol İdaresinde ise en üst düzey altı yetkiliden dördü Mısırlıydı. 1958 sonbaharında Nasır, Suriye’deki işleri denetlemek üzere Zekeriya Muhiddin, Havrani ve Bitar’dan oluşan üçlü bir komite kurdu. Her ikisi de Baasçı olan son ikisini Kahire’ye taşıyarak, Suriye’nin BAC içinde nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda kendi fikirleri olan önemli siyasi figürleri etkisiz hale getirdi.[3]
Suriye’de Mısır ile birleşmeye karşı muhalefet arttı. Suriye Ordusu subayları Mısırlı subaylara tabi olmaktan rahatsızdı ve Suriyeli Bedevi kabileler Nasır’a sadık kalmalarını engellemek için Suudi Arabistan’dan para alıyordu. Ayrıca, Mısır tarzı toprak reformu Suriye tarımına zarar verdiği için tepkiyle karşılandı, komünistler nüfuz kazanmaya başladı ve Baas Partisinin birliği destekleyen entelektüelleri tek partili sistemi reddettiler. Suriye Propaganda Bakanı Mustafa el-Barudi, “Mısır maiyetinin en küçük üyesi bile ülkemizi miras aldığını düşünüyordu. Mısırlılar her yere ahtapot gibi yayıldılar” dedi.[13] Nasır, Suriye’deki sorunları tam olarak ele alamadı, çünkü bunlar onun için yeniydi ve Suriye’yi yönetmek için Suriyelileri atamak yerine bu görevi Amir ve Abdülhamid Serrac’a (Suriyeli bir ordu yetkilisi ve Nasır sempatizanı) verdi.[14]
Mısır’da durum daha olumluydu; GSMH yüzde 4,5 oranında büyümüş ve sanayi hızla gelişmişti. 1960 yılında Nasır, Mısır basınını devletleştirerek kendi kişisel sözcüsü haline getirdi.[15]
Dış ilişkiler
[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu birlik dünyanın diğer ülkeleri tarafından Ürdün’e yönelik büyük bir tehdit olarak yorumlandı. Suriye, Kral Hüseyin’e karşı Ürdünlü komplocular için bir kışkırtma ve sığınak kaynağı olarak görülüyordu. Mısır’ın Batı’nın bölgedeki müdahalesine (ve dolayısıyla özellikle İngilizler ile Ürdün ve Irak monarşileri arasındaki yakın ilişkiye) düşman bir devlet olarak kendi statüsü de baskıyı artırdı. Hüseyin, Irak Kralı II. Faysal’a BAC’ye karşı Ürdün-Irak birliğini önererek karşılık verdi; böyle bir birlik 14 Şubat 1958’de Arap Federasyonu olarak kuruldu. Ürdün ve Irak, yüzde 80’i Irak, kalan yüzde 20’si Ürdün tarafından karşılanacak olan birleşik bir askeri bütçe ile birleşik bir askeri komutanlık kurmayı kabul etti. Anlaşma çerçevesinde her iki ülkenin askerleri değiş tokuş edildi.
Yakındaki Lübnan’da Nasır karşıtı Cumhurbaşkanı Camille Chamoun, BAC’nin kuruluşunu endişeyle karşıladı. Ülkede çoğunluğu Müslüman ve Dürzilerden oluşan Nasır yanlısı gruplar, genellikle Chamoun’u destekleyen Maruni nüfusla çatışmaya başladı ve bu durum Mayıs 1958’de bir iç savaşla sonuçlandı. Müslümanlar ve Dürziler BAC ile birleşmeyi tercih ederken, Maruniler yeni ülkenin komünizmin bir uydusu olmasından korkuyordu. Nasır, özel bir durum olarak gördüğü Lübnan’a göz dikmemiş olsa da[16] Abdülhamid Serrac’a para, hafif silahlar ve eğitim subayları gönderme görevi vererek destekçilerini desteklemek zorunda hissetti.[17]
14 Temmuz 1958’de Irak Ordusu subayları bir askeri darbe düzenleyerek, daha önce Ürdün ile birleşerek rakip Arap Federasyonu’nu kurmuş olan Irak Krallığı’nı devirdi. Nasır yeni hükûmeti tanıdığını ilan etti ve “Irak’a yapılacak herhangi bir saldırının BAC’ye yapılmış bir saldırıyla eşdeğer olduğunu” belirtti. Ertesi gün ABD Deniz Piyadeleri Lübnan’a, İngiliz özel kuvvetleri de Ürdün’e, bu iki ülkenin Nasır yanlısı güçlerin eline geçmesini önlemek için çıkarma yaptı. Nasır’a göre Irak’taki devrim Arap milliyetçiliğinin önünü açmıştı.[18] Irak Devrimci Komuta Konseyinin (DKK) çoğu üyesi Irak’ın BAC ile birleşmesinden yana olsa da yeni başbakan Abdülkerim Kasım buna karşı çıktı. Said K. Aburiş, bunun nedenleri arasında Nasır’ın darbeden bir yıl önce Iraklı Hür Subaylarla işbirliği yapmayı ve onları cesaretlendirmeyi reddetmesinin ya da Kasım’ın Nasır’ı Irak’ın lideri olarak kendi üstünlüğüne bir tehdit olarak görmesinin olabileceğini belirtmektedir.[19]
Temmuz ayının ilerleyen günlerinde ABD hükûmeti Chamoun’u ikinci dönem için aday olmamaya ikna etti. Bu da Fuad Çehab’ın Lübnan’ın yeni cumhurbaşkanı olarak seçilmesini sağladı. Nasır ve Çehab Lübnan-Suriye sınırında bir araya geldi ve Nasır, Çehab’a Lübnan’la asla birlik istemediğini, sadece ülkenin BAC’ye karşı bir üs olarak kullanılmamasını istediğini açıkladı. Bu görüşme Lübnan’daki krizin sona ermesiyle sonuçlandı; Nasır, Lübnan’daki yandaşlarını desteklemeyi bıraktı ve ABD bölgeden çekilmek için bir son tarih belirledi.[20]
Haşimi monarşisinin 1958’de devrilmesinden sonra Irak, BAC’yi en çok destekleyen Arap devleti oldu. Irak birliğe katılmak istedi; ancak 1959’da Kasım, birlik görüşmelerini iptal etti. Kasım’ın 1963’te devrilmesinden sonra birlik fikri Mısır, Irak ve Suriye’nin BAC’yi yeniden yapılandırma önerisiyle yeniden canlandı. Önerilen birliği oluşturan üç devleti sembolize eden üç yıldızın yer aldığı yeni bir bayrak önerildi. Ancak üçlü birlik planı hiçbir zaman gerçekleşmedi. Irak üç yıldızlı bayrağı kullanmaya devam etti ve daha sonra bunu ulusal bayrak olarak benimsedi. Bu üç yıldızlı bayrak 2007 yılına kadar (bazı değişikliklerle) Irak’ın ulusal bayrağı olarak kaldı.
Bayrak
[değiştir | kaynağı değiştir]
BAC, 1952 Mısır Devrimi’nin Arap Kurtuluş Bayrağı’nı temel alan, ancak BAC’nin iki parçasını temsil etmek üzere iki yıldız içeren bir bayrak benimsedi. Bu bayrak 1980’den itibaren Suriye’nin resmi bayrağı oldu. 1963 yılında Irak da benzer bir bayrak kabul etti ancak Irak’ın BAC’ye katılacağı umudunu temsil eden üç yıldız vardı. Mısır, Sudan ve Yemen’in mevcut bayrakları da yatay kırmızı, beyaz ve siyah şeritlerden oluşan Arap Kurtuluş Bayrağı’na dayanmaktadır.
Millîleştirme
[değiştir | kaynağı değiştir]
Haziran 1960’ta Nasır, Suriye ekonomisini güçlü Mısır kamu sektörüyle daha uyumlu hale getirecek ekonomik reformlar yapmaya çalıştı. Ancak bu değişiklikler her iki ekonomiye de pek yardımcı olmadı. Nasır, büyümeyi özel sektöre kaydırmak yerine hem Suriye’de hem de Mısır’da eşi benzeri görülmemiş bir kamulaştırma dalgası başlattı. Bunlar, Suriyeli üst düzey ekonomi yetkililerine danışılmadan Temmuz 1961’de başladı.[21] Tüm ithalat-ihracat firmalarının yanı sıra pamuk ticaretinin tamamı hükûmet tarafından devralındı. Nasır 23 Temmuz 1961’de bankaların, sigorta şirketlerinin ve tüm ağır sanayinin kamulaştırıldığını duyurdu. Nasır sosyal adalet ilkelerini de genişletti. Toprak sınırı 200 feddan’dan 100 feddan’a düşürüldü. Çiftçiler için faiz oranları bazı durumlarda ortadan kaldırılacak kadar düşürüldü. On bin sterlinin üzerindeki tüm gelirlere yüzde doksan vergi konuldu. İşçilerin ve çalışanların yönetim kurullarında temsil edilmesine izin verildi. Ayrıca firmalarının karından yüzde yirmi beş pay alma hakkı tanındı. Ortalama iş günü de ücretlerde bir azalma olmaksızın sekiz saatten yedi saate indirildi.[22]
Çöküş
[değiştir | kaynağı değiştir]
Birçok Suriyelinin hayal ettiği gibi iki Arap halkından oluşan bir federasyon yerine, BAC tamamen Mısırlıların egemen olduğu bir devlete dönüştü. Nasır’ın Suriye’deki tüm siyasi partilerin dağıtılmasını istemesi nedeniyle Suriye’deki siyasi yaşam da azaldı. Bu süreçte, güçlü bir şekilde merkezileşmiş Mısır devleti, Nasır’ın sosyalist siyasi ve ekonomik sistemini zayıf Suriye’ye dayatarak, Suriye iş ve ordu çevrelerinde 28 Eylül 1961 Suriye Darbesi ve BAC’nin sonu ile sonuçlanan bir tepki yarattı. Elie Podeh’e göre, “… bu birlik planı sallantıdaki Suriye kimliğini sağlamlaştırmada başarılı oldu. Aslında Suriyeliler bağımsızlıklarını kaybettikten sonra aniden Mısırlılardan farklı bir kimliğe sahip olduklarını fark ettiler.”[23]
Ekonomik zorluklara rağmen, BAC’nin çöküşüne asıl neden olan Nasır’ın yeni rejim için uygun bir siyasi sistem bulamamasıydı. Mısır’daki sosyalist gündemi göz önüne alındığında, Baas onun doğal müttefiki olmalıydı, ancak Nasır iktidarı paylaşma konusunda tereddütlüydü. Amir, Suriyeli işadamlarını yatıştırmak için ekonominin bir miktar liberalleşmesine izin verse de, Albay Abdülhamid Serrac’ın (Suriye ordusu yetkilisi ve Nasır sempatizanı) yardımıyla Ulusal Birlik’in (Baas’ın yerini alan tek parti) seçimlerine hile karıştırma kararı Baas liderlerini kızdırdı. Baas Partisi üst komitelerdeki sandalyelerin sadece yüzde beşini kazanırken, daha geleneksel muhafazakar partiler önemli çoğunluk elde etti.[24] Serrac, Suriye’deki Ulusal Birlik’in başına getirildi ve 1960 baharında Amir’in yerine Suriye Yürütme Konseyinin başına geçti. Serrac döneminde Suriye, rejime yönelik tüm muhalefeti bastırmak üzere tasarlanmış baskıcı bir güvenlik gücü tarafından yönetiliyordu.
Kamu sektörü kontrolündeki muazzam artışlara merkezileşme yönündeki baskılar eşlik etti. Ağustos 1961’de Nasır, Şubat’tan Mayıs’a kadar Şam’dan, yılın geri kalanında ise Kahire’den yönetilen tek bir merkezi otorite lehine bölgesel hükûmetleri lağvetti. Bu merkezileşmenin bir parçası olarak Serrac, Kahire’ye taşındı ve burada kendisini çok az gerçek güce sahip buldu. 15 Eylül 1961’de Suriye’ye dönen Serrac, Nasır ve Amir ile görüştükten sonra 26 Eylül’de tüm görevlerinden istifa etti.[25]
Suriye’yi gözetleyecek yakın bir müttefiki olmayan Nasır, ordunun artan huzursuzluğundan habersizdi. 28 Eylül’de bir grup subay darbe düzenleyerek Suriye’nin BAC’den bağımsızlığını ilan etti. Darbe liderleri, Suriye’yi Mısır’la eşit bir konuma getireceğini düşündükleri şartlar altında bir birliği yeniden müzakere etmeye istekli olsalar da Nasır böyle bir uzlaşmayı reddetti. Nasır, başlangıçta yeni rejimi devirmek için asker göndermeyi düşündüyse de Suriye’deki son müttefiklerinin de yenildiği haberini alınca bundan vazgeçti.[26] Darbenin ardından yaptığı konuşmalarda Nasır, nihai Arap birliği hedefinden asla vazgeçmeyeceğini ilan etti. Ancak bu hedef doğrultusunda bir daha asla böylesine somut bir zafer elde edemeyecekti.
Suriye ayrıldıktan sonra
[değiştir | kaynağı değiştir]
Bu alt başlığın genişletilmesi gerekiyor. Sayfayı düzenleyerek yardımcı olabilirsiniz.
|
Suriye’nin 1961 yılında birlikten ayrılmasının ardından Mısır, 1971 yılına kadar “Birleşik Arap Cumhuriyeti” adını korudu.
1967’de 5-10 Haziran tarihleri arasında gerçekleşen Altı Gün Savaşı sırasında İsrail; Gazze Şeridi, Batı Şeria, Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası’nın kontrolünü ele geçirdi. Nihayetinde Sina Yarımadası 1978 yılında Mısır’a iade edildi. İsrail’in 2005 yılında Gazze Şeridi’nden çekilmesini Mısır’ın kontrolü yeniden ele alması takip etmedi. Gazze Şeridi, 2007 yılından bu yana İslamcı militan grup Hamas tarafından kontrol edilmektedir.
Coğrafya
[değiştir | kaynağı değiştir]
Bugün var olsaydı Birleşik Arap Cumhuriyeti gezegendeki en büyük 25. ülke olurdu (Mısır 30. ve Suriye 88.). Büyüklük olarak Güney Afrika ile karşılaştırılabilir ve Fransa’nın iki katı büyüklüğündeydi. Tüm Filistin Hükûmetinin feshedilmesinin ardından Birleşik Arap Cumhuriyeti, Altı Gün Savaşı’na kadar Gazze Şeridi üzerindeki kontrolünü sürdürdü.
- 1963 – İki uçağın Ankara üzerinde çarpışarak Ulus semtine düşmesi sonucu, 80 kişi öldü.
- 1968 – Vietnam Savaşı: Vietkong’lu Nguyen Van Lem, Güney Vietnam’lı millî polis şefi Nguyễn Ngọc Loan tarafından vurularak öldürüldü. İnfaz anı hem video hem de fotoğraf olarak kaydedildi.
- 1974 – İzmir’de sabaha karşı saat 02:04’te bir deprem oldu, tarihi Saat Kulesi’nin tepesinin de yıkıldığı depremde 2 kişi öldü.
- 1974 – São Paulo’da (Brezilya) 25 katlı bir iş yerinde yangın çıktı: 189 kişi öldü, 293 kişi yaralandı.
- 1978 – Film yönetmeni Roman Polanski, kefaletini yakarak ABD’den Fransa’ya kaçtı. 13 yaşında bir kızla cinsel ilişkiye girme suçuyla hakkında dava açılmıştı.
- 1979 – Humeyni’yi, Paris’teki 14 yıllık sürgün yaşamından Tahran’a dönüşünde milyonlarca İran’lı karşıladı.
- 1979 – Türkiye’de 12 Eylül 1980 Darbesi’ne Giden Süreç (1979- 12 Eylül 1980): Milliyet gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi, suikast sonucu öldürüldü. 25 Haziran’da yakalanan katil Mehmet Ali Ağca, 1980’de ölüm cezasına çarptırıldı.
Abdi İpekçi
|
|
---|---|
Doğum | 9 Ağustos 1929 İstanbul, Türkiye |
Ölüm | 1 Şubat 1979 (49 yaşında) İstanbul, Türkiye |
Ölüm sebebi | Suikast |
Defin yeri | Zincirlikuyu Mezarlığı, İstanbul |
Milliyet | Türk |
Eğitim | Galatasaray Lisesi İstanbul Üniversitesi |
Meslek | Gazeteci ve yazar |
Etkin yıllar | 1954-1979 |
Evlilik |
Afife Sibel İpekçi
(e. 1956; ö. 1979) [1][2][3][4][5][6] |
Çocuk(lar) | Nükhet İpekçi (d. 1957)[3][7] Sedat İpekçi (d. 1961)[3][8] |
Akraba(lar) | İsmail Cem (kuzen)[9] Cemil İpekçi (Kuzen) |
Abdi İpekçi (9 Ağustos 1929 – 1 Şubat 1979), Türk gazeteci, yazar ve insan hakları aktivistiydi. Türkiye’nin önde gelen günlük gazetelerinden biri olan ve o dönemde merkez sol bir siyasi duruşa sahip Milliyet‘in genel yayın yönetmeniyken öldürüldü.
Yaşamı
[değiştir | kaynağı değiştir]
İlköğrenimini gördükten sonra Galatasaray Lisesi’ni bitirdi. Bir süre sonra eğitimini Hukuk Fakültesinde sürdürdü. Yeni Sabah, Yeni İstanbul ve İstanbul Ekspres Gazetesi gibi çeşitli gazetelerde spor muhabiri, sayfa sekreteri ve yazı işleri müdürü olarak çalıştı. Ali Naci Karacan’ın çıkardığı Milliyet Gazetesi’nin yazı işleri müdürü (1954), bir süre sonra da genel yayın müdürü oldu.
1961 yılından öldürüldüğü 1 Şubat 1979 tarihine kadar aynı gazetenin başyazarlığını da yürüten Abdi İpekçi, Türkiye Gazeteciler Sendikası, Türkiye Basın Enstitüsü Başkanlığı, İstanbul Gazeteciler Cemiyeti ve Uluslararası Basın Enstitüsünün ikinci başkanlığı, Basın Şeref Divanı genel sekreterliği gibi vazifelerde bulundu. Yazılarında Atatürkçülüğü, barışı, düşünce özgürlüğünü, ülkenin bağımsızlık ve bütünlüğünü savundu. Ahmet Taner Kışlalı’ya verdiği röportajında siyasi çizgisinin demokratik sosyalizm[10] olduğu söyledi. Eski Dışişleri Bakanı İsmail Cem ile kuzenlerdir.[11]
Suikast ve ölümü
[değiştir | kaynağı değiştir]
1970’li yıllardaki kargaşa ve terörün önlenmesi için iktidar ile muhalefet önderleri arasında yapıcı bir uzlaşı sağlanmasından yana olan, devlet yönetiminde partizanlığın ve duygusallığın yerini akılcı, çağdaş, ılımlı bir uygulamanın almasını isteyen İpekçi, 1 Şubat 1979 gecesi İstanbul Maçka’daki evinin yakınlarında aracındayken Mehmet Ali Ağca tarafından öldürüldü. Mehmet Ali Ağca’nın verdiği ifadede Abdi İpekçi’ye 5-6 el ateş ettiğini söylemiştir. Ancak olay yerinde 9 mermi kovanı ele geçirilmiştir. Bu da bir ikinci kişinin olduğunu göstermiştir. O da Oral Çelik’tir. Oral Çelik ile Mehmet Şener suikastı beraber tasarlamış, Mehmet Ali Ağca da tetikçi olarak sonradan aralarına katılmıştır.
Mehmet Ali Ağca, İpekçi suikastından idamla yargılanırken 1979 yılında ülkenin en iyi korunan askeri cezaevlerinden biri olan Maltepe Askeri Cezaevi’nden kaçırıldı.
Abdullah Çatlı, Bedrettin Cömert suikastinden aranırken 1978 Ağustos’unda Sakarya’da yakalandı. 48 saat sonra serbest bırakıldı. Uğur Mumcu’nun İpekçi cinayetinin kilit ismi dediği Çatlı 1982 Şubat’ında bu kez ‘MHP’ davasıyla aranırken, Zürih’te Mehmet Şener ile birlikte sahte pasaport ile yakalandı ve yine 48 saat sonra salıverildi.
Uğur Mumcu: “Şener geri verilirse İpekçi kıyası aydınlatılır, yitirilen her saniye önemli.” diye yazdı. Ama değil saniye aylar geçti, Şener yargılandı ve delil yetersizliğinden serbest bırakıldı.
Oral Çelik, 1982 yılında İsviçre’de yakalandı. 10 gün sonra serbest bırakıldı. Türkiye’ye döndükten sonra Malatya’da süren bir cinayet davasında dosyada bir evrakın yitirilmesi üzerine salıverilmesine karar verildi.
Ağca’nın, İpekçi cinayetinde tetik çektiğini söylediği Yalçın Özbey ise 1983 yılında Almanya’da işlettiği lokalde gözaltına alındı ve 2 ay sonra salıverildi.
Mehmet Ali Ağca’nın açıklaması
[değiştir | kaynağı değiştir]
“Yavuz (Çaylan), İpekçi’nin arabasının geldiğini bana bildirdi ve ben kaçmadan arabaya gidip çalıştırmasını söyledim. İpekçi’nin arabası köşede yavaşladığı zaman koştum ve 4 ya da 5 el ateş ettim. Tekrar koşarak arabaya geldim. Yavuz, çalışır vaziyetteydi ön tarafa oturduk son süratle kaçtık.” dedi.
Yayımlanmış eserleri
[değiştir | kaynağı değiştir]
- 1955: Afrika
- 1965: İhtilalin İç Yüzü (Ömer Sami Coşar’la birlikte)
- 1968: İnönü Atatürk’ü Anlatıyor
- 1969: Liderler Diyor ki
- 1971: Dünyanın Dört Bucağından
- 1974: Başbakan Ecevit’le Sohbet
Ölümünden sonra
[değiştir | kaynağı değiştir]
- 1982: Anayasa, Yasalar, Devlet
- 1982: Barış, Demokrasi, Özgürlük
- 2002: Sadun Tanju / Eski Dostlar (Ara Güler’in fotoğraflarıyla)
Hakkında hazırlanan belgeseller
[değiştir | kaynağı değiştir]
- BBC Türkçe, Abdi İpekçi Suikastı, 1979
- 32. Gün, Abdi İpekçi Suikastı, 1 Şubat 1979
- 40 Dakika, Abdi İpekçi Suikastı, 17 Ekim 1997
- Duvar, Abdi İpekçi Bölümü, 2009
Anısı
[değiştir | kaynağı değiştir]
1980 yılında anısı için, Türkiye ile Yunanistan’da ortak bir çalışma çerçevesinde, iki yılda bir verilmek üzere Abdi İpekçi Barış ve Dostluk Ödülü konuldu. İstanbul’un Zeytinburnu ilçesinde Yedikule Zindanları civarlarında bulunan spor salonuna Abdi İpekçi Arena ismi verildi. Öldürüldüğü Emlak Caddesi’nin adı da 6 Şubat 1979’da İstanbul Belediye Meclisinin kararıyla Abdi İpekçi olarak değiştirildi. İstanbul Pendik Kavakpınar Mahallesi’ nde bir caddeye Abdi İpekçi Caddesi adı verildi. 2000 yılında, saldırıya uğradığı noktada, heykeltıraş Gürdal Duyar’ın eseri olan, 70 santimetre granit kaide üzerinde oturan 3,5 metre yüksekliğinde Abdi İpekçi Barış Anıtı anıt dikildi. Çağdaş Türk Romancılarından Ragıp Eşref Filiz’in 2013 yılında yayımlanan ‘Raul Mendez Ölmeli’ isimli romanında, Abdi İpekçi ismi, despotizmin ve ifade özgürlüğü karşıtı organizasyonların suikast kurbanı olan diğer Türk gazetecileriyle birlikte anılmaktadır.İzmir’in Bornova ilçesi Altındağ semtinde anısına adı verilmiş bir cadde vardır.
- 1980 – İstanbul’da zamlara tepki gösteren halk bilet almadan vapura bindi.
- 1989 – Millî futbolcu Tanju Çolak, Monte Carlo’da düzenlenen törende “Altın Ayakkabı” ödülü aldı.
- 1990 – Yugoslav ordusu Kosova’ya girdi.
- 1992 – Şırnak’ın Görmeç köyünde Jandarma Bölük Komutanlığına çığ düştü; 76’sı asker 81 kişi öldü. Siirt’in Eruh ilçesinin Tünekpınar köyü Jandarma Karakolu’na da çığ düşmesi sonucu 32 er öldü.
- 1993 – İçişleri Bakanlığı, Valiliklere yurt içinden yayın yapan özel radyo televizyon kuruluşlarının kapatılmasını öngören bir genelge gönderdi. Özel radyolar, dinleyicilerinden Başbakan Süleyman Demirel’e genelgeyi protesto telgrafları ve faksları göndermelerini istediler.
- 1997 – Susurluk kazasıyla ortaya çıkan karanlık ilişkileri protesto etmek ve “temiz toplum, temiz siyaset” özlemini duyurmak amacıyla, “Sürekli Aydınlık İçin 1 Dakika Karanlık” eylemi başlatıldı.
- 2000 – Amerika Birleşik Devletleri’nde Illinois Eyalet Valisi George Ryan, idam cezalarının infazlarını durdurdu. 20 yıl içinde 13 idam mahkûmunun suçsuz olduğunun anlaşılması Valiye bu kararı aldırttı.
- 2003 – Columbia uzay mekiği, Dünyaya dönüşü sırasında Teksas üzerinde parçalandı: mekikteki yedi astronot öldü.
- 2004 – Suudi Arabistan’da Hac sırasında çıkan izdihamda 289 hacı öldü.
- 2005 – Kanada aynı cinsiyetten olanların evlenmesini yasallaştıran 4. ülke oldu.
- 2005 – The New Anatolian gazetesi yayın hayatına başladı.
- 2005 – Nepal’de Kral Gyanendra darbe yaptı.[1]
- 2006 – Danimarka gazetesi Jylls-Posten’de İslam dünyasını rahatsız eden karikatürlerin yayımlanmasından 5 ay sonra, Avrupa’da birçok gazete aynı karikatürleri yayımladı. Danimarka’ya yönelik protestolar yayıldı. (4 Şubat’ta Şam’daki Danimarka ve Norveç Büyükelçilikleri ateşe verildi. 7 Şubat’ta Afganistan’daki Norveç birliklerine saldırı düzenlendi ve 10 Şubat’ta Danimarka, birçok Müslüman ülkedeki Elçiliklerini kapattı.)
- 2012 – 30 yıllık Dev-Yol davası düştü. Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Ankara 1 No’lu Sıkıyönetim Mahkemesinde, 574 sanıkla 18 Ekim 1982’de başlayan Dev-Yol ana davasının tüm sanıklar yönünden zaman aşımından düşürülmesine karar verdi.
- 2012 – Mısır’ın ünlü takımı El Ehli ile Port Said’in El Masri takımları arasındaki maçtan sonra çıkan olaylarda 74 kişi öldü, 200’ü ağır binden fazla kişi yaralandı.
- 2013 – Ankara’da ABD Büyükelçiliği’nde patlama oldu, iki kişi öldü.
- 2021 – Myanmar’da Min Aung Hlaing tarafından askerî darbe gerçekleştirildi.
wikipedia.org